Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Belirsizlik ve şüphe

@neonbaskan

Bir ay geçmişti. Frienki, Derek’le o son karşılaşmasının ardından bir daha onu görmemişti. Otelde her şey normal seyrinde devam ediyor gibiydi, ama Frienki’nin zihninde büyük bir karmaşa hüküm sürüyordu. Derek’in ve bahçenin hayaletimsi görüntüleri, zihninin derinliklerinde sürekli yankılanıyordu. Gözlerini kapattığında ya da yalnız kaldığında o bahçenin renkleri, Derek’in yüzsüz silueti, hafif bir rüzgârın getirdiği o fısıltılar yeniden canlanıyordu. Ama Derek ortalarda görünmüyordu.

 

Başlangıçta, bu sessizlik ona bir rahatlama hissi vermişti. Her şeyin bir yanılsama, bir rüya, belki de aklının bir oyunu olduğunu düşünmeye başlamıştı. Frienki, kendisine "Belki de tüm bunlar gerçekten sadece bir hayaldi," diyordu. Zihnindeki şüpheler, zamanla ağır ve karanlık bir bulut gibi üzerinde toplanmaya başlamıştı.

 

Bir sabah, aynada kendi yansımasına bakarken, yüzündeki yorgunluğu ve gözlerinin altındaki koyu halkaları fark etti. Derin bir nefes alıp aynadaki görüntüsünü izlemeye devam etti. "Gerçekten delirdiğimi mi düşünüyorum?" diye fısıldadı kendi kendine. Ellerini yüzüne götürdü, soğuk parmaklarının tenine dokunuşunu hissetmeye çalıştı, gerçekliğe tutunmak istercesine.

 

Son birkaç yıldır Frienki’nin zihinsel durumu zaten dengesizdi. Geçmişinde ağır bir depresyon dönemi geçirmişti; dünya ona yabancı ve kasvetli geliyordu. Bir zamanlar zihnini karanlık ve çaresizlik sarmıştı, ama sonra… Derek ortaya çıkmıştı. Ve o günlerden sonra her şey biraz daha farklı olmuştu. Ama şimdi, Derek’in kayboluşuyla birlikte o eski karanlık düşünceler geri dönüyordu.

 

Artık her şeyin bir halüsinasyon olduğuna inanmaya başlamıştı. “Derek yoktu. O sadece zihnimin bir oyunu,” diye tekrarlıyordu kendi kendine. "Gördüğüm bahçe de yoktu, koruyucu da, yaratık da... Hepsi, tüm o olaylar, sadece bir yanılsamaydı."

 

Kafasının içinde bir ses ona durmaksızın aynı şeyleri fısıldıyordu: “Deliriyorsun, Frienki. Bu bir şizofreni belirtisi. Her şey, sadece zihninin bir oyunu.”

 

Frienki bu düşüncelerle mücadele ederken, Derek her an, gölge gibi etrafındaydı. Görünmezlik örtüsünün arkasında, Frienki'yi sessizce izliyordu. Onun gözlerindeki çaresizlik, şüphe ve korku Derek’in kalbini sıkıştırıyordu. Ama henüz ortaya çıkmıyordu. Frienki’nin bu sınavı geçmesi gerektiğini biliyordu.

 

Frienki, bazen etrafına bakıyor, birinin onu izlediğini hissediyordu. Aniden bir soğukluk dalgası geçiyordu omurgasından yukarı, sanki görünmeyen gözler omuzlarına yerleşmiş gibiydi. Ama etrafına baktığında, kimse yoktu. Bu his, onun için dayanılmaz hale gelmeye başlamıştı. Gözleri sık sık köşelerde, karanlıkta bir gölge arıyor, her köşede Derek'in yüzsüz siluetinin aniden ortaya çıkmasını bekliyordu. Fakat Derek hiç ortaya çıkmıyordu.

 

Bir gece, yatağında yatarken, tavanı izleyip düşüncelere daldığında, zihnindeki sesler daha da yükseldi. “Her şey bir travmanın sonucuydu. Sen zaten kırılgan bir akla sahiptin,” dedi sesler. Gözlerini sıkıca kapattı, parmaklarını saçlarının arasına geçirdi, sanki düşüncelerini susturabilecekmiş gibi.

 

Bu düşünceler onu o kadar sarstı ki, en sonunda internetten şizofreni belirtilerini araştırmaya başladı. Belirtileri okurken, her birinin kendisine uyduğunu düşündü; sesler, halüsinasyonlar, gerçeklikten kopuş… Parmakları titreyerek ekranı kapattı ve gözlerini yumdu. “Belki de yardım almalıyım,” diye düşündü.

 

Fakat bir yandan, bir şey onu durduruyordu. İçinde, derinlerde bir yerde, gördüklerinin gerçek olabileceğine dair küçük bir umut ışığı vardı. Bu ışık, onun kalbinde bir kıvılcım gibi yanıp sönüyor, ama sürekli olarak şüpheyle örtülüyordu.

 

Bu bir aylık süre boyunca Frienki, Derek’i tekrar görmek için umutsuzca beklemişti. Belki bir işaret, bir ses, bir görüntü… Ama hiçbir şey olmamıştı. Bu belirsizlik onu daha da derin bir yalnızlığa itiyordu. Gece yarısı uyanıp etrafına bakıyor, Derek’in sessizce beklediğini umuyordu ama Derek yine yoktu.

 

Bu sırada, Derek onu sürekli izliyordu. Frienki’nin düşüncelerini, korkularını ve umutlarını hissedebiliyordu. Onunla konuşmak, ona gerçekleri anlatmak için güçlü bir arzu duyuyordu ama sabırlı olması gerektiğini biliyordu. Frienki, kendi yolculuğuna çıkmalı, kendi gerçeğini bulmalıydı. Ona bu süreçte sadece rehberlik edebilirdi.👑

 

Gece karanlığında Frienki, evinin penceresinin kenarına yaslanmış, düşüncelere dalmış haldeydi. Ay ışığı, yüzüne yumuşak bir şekilde vuruyor, yüz hatlarını aydınlatıyordu. Sokaktaki lambaların ışıkları caddelere dökülürken, Frienki’nin gözleri uzakta, görünmeyen bir noktaya sabitlenmişti. Kendi içindeki düşünce fırtınasında kaybolmuş gibiydi.

 

Bir yandan, Derek’in bir halüsinasyon olduğunu düşünmeye devam ediyordu; diğer yandan, ona duyduğu güven ve yakınlık hissi zihninin derinliklerinde yankılanıyordu. İçinde bir boşluk vardı, tarifi imkansız bir yalnızlık. Sanki görünmez bir el, kalbinin derinliklerine dokunmuş, onu huzursuz bir bekleyişe sokmuştu.

 

Derek, görünmezlik perdesinin ardında, Frienki'yi izliyordu. Onun kararsız bakışlarını, kaşlarının arasındaki derin düşünce çizgisini ve gözlerinde beliren o ince kaybolmuşluğu görüyordu. Derek’in kalbinde bir sancı oluştu. İçgüdüsel bir şekilde, Frienki'nin acısını hissetti; onun bu durumuna daha fazla kayıtsız kalamazdı. Onun yanında olup onu rahatlatmak istiyordu, ama şu an onun için görünür olmamak daha iyi olacaktı. Yine de kendini geri çekmekte zorlandı.

 

Frienki’nin elleri, kendini avutmak istercesine kollarını sararken, Derek içgüdüsel bir hareketle elini kaldırdı ve parmaklarını yavaşça Frienki’ye doğru uzattı. Hava, Derek’in elinin etrafında hafifçe dalgalandı, parmak uçları Frienki’nin saçlarının ucuna değdiğinde hafif bir elektrik çarpması gibi bir his bıraktı. Derek’in eli, Frienki’nin omzuna doğru yavaşça indi, ama neredeyse bir tüy hafifliğinde, belli belirsiz bir dokunuştu bu.

 

Frienki birden irkildi. Omzunda bir sıcaklık hissetti; bir dokunuş, tanıdık ama aynı zamanda yabancı. Başını hızla çevirdi, omzuna değen görünmez bir elin izlerini arıyormuş gibi. Kalbi bir an için hızla çarpmaya başladı, gözleriyle etrafını taradı. Fakat Derek’in görünmezliği onun için yine de bir perdeydi.

 

Bir an duraksadı, gözleri odanın loş ışığında boşluğu taradı. "Derek?" diye fısıldadı, sesi neredeyse duyulmayacak kadar alçaktı. Kalbinin bir köşesinde, onun orada olduğuna dair bir his vardı. Ama aynı zamanda, her şeyin sadece bir yanılsama, bir hayal olabileceği düşüncesi zihnine saplanmıştı. Derek’in dokunuşunu yeniden hissetmeyi umarak arkasına bir kez daha baktı. Ama yine, hiç kimse yoktu.

 

Boğazında bir düğüm, içinde büyüyen bir acı vardı. "Belki de… sadece hayal ediyorum," diye mırıldandı. Ama o dokunuş, sanki gerçekmiş gibi, hâlâ omzunda yanıyordu. Derek’in varlığının hayaletimsi izi, tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu. Elleriyle omzunu ovuşturdu, o hissi yok etmek istercesine.

 

Derek, görünmezliğinin arkasında acı bir tebessümle ona bakıyordu. Frienki'nin ona olan güvenini kaybettiğini görmek canını yakıyordu, ama onu bırakmak da istemiyordu. Bir adım geriye çekildi. “Henüz zamanı değil,” diye düşündü. Ama yine de, içinden bir parça Frienki’ye dokunmak, onun varlığını hissettirmek istemişti. Derek için bu bekleyiş daha da zorlaşıyordu.

 

Frienki ise başını pencereye yaslayarak derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı. Kalbi hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu, fakat şimdiye dek şüphelerine bir yenisi daha eklenmişti: Gerçekten Derek mi vardı, yoksa yalnızca kendi aklının bir oyunu muydu?

 

İçten içe, bir şeylerin gerçek olduğuna inanmak istiyordu. Fakat göremediği bir şeyin gerçekliğine nasıl güvenebilirdi ki? Gözlerinden bir damla yaş süzüldü, yanaklarından aşağı doğru ilerleyerek sessizce boynuna düştü.

 

Derek ise bir an daha durakladı, sonra görünmezliğin perdesi ardında tekrar uzaklaşmaya başladı. Frienki'nin ne zaman hazır olacağını bilmiyordu, ama o hazır olana kadar beklemeye kararlıydı. Onu izlemeye, korumaya ve gerektiğinde onun için orada olmaya devam edecekti.

 

Ama şimdi, o an için, Frienki’nin gözlerinden dökülen yaşlarla birlikte, Derek de onun duygularının ağırlığını kendi ruhunda hissetti. Bir kez daha Frienki'ye bakıp derin bir nefes aldı, sonra gözden kayboldu.

 

İçine haps etmek zorunda kaldığı endişesini, korkularını, mantığından etdiyi şüpheleri bastırmak ve hiss etmemek için rahatlatıcı bir çok meditasyonlar deniyor nefes kontrolu terapisiyle kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Derin düşünceler beynini kemirirken uykuya dalmıştı. Açık kalan pencereden odasına dolan soğuk rüzgarın ayaklarını kucaklamasıyla üşüyüp kahve rengi gözlerini sabaha açtı. Yorucu bir gündü ama içinde bu sefer diğer günlerden bir az daha farklı bir hiss vardı

👑

 

O gün işe gidiyordu ve otel servisine binmek için dışarı çıktı. Hava serindi, rüzgar hafifçe yüzüne vuruyordu. Otobüse adımını attığında, hafif bir gerginlikle etrafına baktı. Her şey normal görünüyordu; insanların yüzlerinde sıradan bir sabahın yorgunluğu vardı. Frienki kendini rahatlatmaya çalışarak cam kenarındaki bir koltuğa oturdu. Yanında yaşlı bir kadın oturuyordu, yorgun gözleriyle dışarıyı izliyordu. Frienki bir süre sessizce manzarayı seyretti, zihninde beliren karanlık düşünceleri uzaklaştırmaya çalışarak.

 

Otobüs hareket etmeye başladı ve Frienki gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Yanındaki kadının başını yavaşça ona doğru çevirdiğini fark etti. Gözlerini açtı ve yaşlı kadının ona baktığını gördü. İlk başta bunun sıradan bir merak olduğunu düşündü. Kadın nazikçe gülümsedi, Frienki de hafifçe başını sallayarak selam verdi. Fakat otobüs ilerledikçe, kadının bakışlarının giderek daha keskin ve rahatsız edici bir hal aldığını hissetti. Kadının yüzünde tuhaf bir ifade belirdi; sanki içindeki bir şey, yüzeyin altından çıkıp görünmeye çalışıyordu.

 

Frienki’nin içini yine o tanıdık ürperti kapladı. Aynı iğrenç koku ve dondurucu soğuk... Kalbi hızla atmaya başladı, nefesi kesildi. Panik havası giderek yoğunlaşıyordu. Kadının ağzından garip, uğultulu bir ses yükselmeye başladı; hırıltılar ve fısıltılar karışıyordu. Frienki geri çekildi, ama oturduğu yerde kıpırdayamıyordu. Kadının yüzü, kırışıklıklarının arasından çıkan tuhaf gölgelerle bozulmaya başladı. Gözleri büyüdü, ağzı ise neredeyse doğal olmayan bir genişlikle açıldı.

 

Etraftaki insanlar, yaşlı kadının değişimini fark etmeye başladıkça bağırışlar ve çığlıklar yükseldi. Birkaç kişi panikle yerinden fırladı, otobüsün ortasına doğru kaçmaya çalıştı. Kadının yüzü, derisinin altından kaynar bir şeyler fışkırıyormuş gibi kızarmaya başladı, gözleri koyu bir siyahla kaplandı. Kadın, Frienki'ye bakarak, dili neredeyse yılan gibi uzamaya başladı; gözleri tamamen siyaha dönerken ağzından garip sesler çıkıyordu.

 

Dilin ucu Frienki'ye doğru ilerlerken, Derek aniden ortaya çıktı. Siyah bir gölge gibi belirdi ve yaratığın dilini havada yakaladı. Eli, doğaüstü bir güçle parlıyor, avucunun içinde alevler yükseliyordu. Derek'in duruşunda soğuk bir kararlılık vardı, yüzünde ise bir savaşçı ifadesi. Yaratığın dili Derek’in elinde yanmaya başladı; kadının çığlıkları otobüsün içinde yankılandı. Derek, yaratığı acımasızca geriye doğru savurdu, kadının bedeni büküldü ve çarpık bir şekilde yere yığıldı.

 

Otobüs şoförü, gözleri dehşet içinde Derek'e ve yaratığa bakarken panikle direksiyona asıldı. Otobüs aniden durdu, lastiklerin gıcırtısı ve yolcuların çığlıkları otobüsün içinde bir kargaşa yarattı. Derek, yaratığın üzerine çöktü ve elleriyle onun boğazını kavradı. Ellerinden çıkan ışıkla birlikte yaratık alev aldı ve saniyeler içinde kül olup yere yığıldı.

 

Frienki, olan biteni şaşkınlık ve korkuyla izliyordu. Kalbi hala hızla çarpıyor, vücudu titriyordu. Derek hızla ona döndü, yüzündeki sert ifade hemen yumuşadı. Frienki’nin yanına yaklaştı ve endişeyle ellerini omuzlarına koydu. “İyi misin?” diye sordu, sesi bu sefer beklenmedik bir şekilde yumuşak ve endişeliydi.

 

Frienki cevap veremedi, ağzından tek kelime bile çıkmıyordu. Gözleri hala korku doluydu. Derek, daha fazla vakit kaybetmemek için onu kollarının arasına aldı ve ikisi de bir anda sarayın avlusunda belirdi.

 

Derek, Frienki’yi dikkatlice bıraktı, endişeyle yüzüne baktı. "Frienki, ne oldu? Bir şeyler hissediyor musun?" diye sordu, sesi telaşlı ve kaygılıydı. Frienki’nin yüzüne baktı, gözlerinde acının ve karışıklığın izlerini gördü.

 

Frienki, derin bir nefes aldı ve sonunda konuşmaya başladı. “Ben… ben iyiyim, sanırım. Ama… bu neydi? O kadın… ya da o şey… o gerçek miydi?”

 

Derek, bir an için durdu, sonra ciddiyetle başını salladı. “Evet, gerçekti. Senin peşindeler, Frienki. Özel olduğunu biliyorlar.

 

Frienki bu özel kelimesinden sıkılmıştı. Çünkü kendisinde özel bir taraf görmüyordu. "Özel, öncü, süper güç" dedi korkulu ama alaycı sesle. Sesi titriyordu içinse bastıramadığı bir korku ve ürkeklik vardı.

 

"Seni anlıyorum. Zor bir durum. Anlamakta güçlük çekiyorsun* deyip ellerini Frienkinin omuzlarına yerleştirdi. "Seni zorlayan en büyük faktör de bu. Zihninle çelişiyorsun. Kendine zihninle eziyet etmeyi bırakmalısın" diye devam etti. Sesinde farklı bir sıcaklık vardı. Ses tonu apaçık onu anladığını ifade ediyordu.

 

Frienki başını hafifçe salladı ve Derek'in elini tuttu. İkisi de tekrar otobüsün yanına döndü. Derek, otobüste bekleyen insanlara hafif bir el hareketiyle görünmezlik perdesini çekti ve herkesi sakinleştirdi. Kimse olan biteni hatırlamayacaktı.

Derek Frienkiden bir adım uzaklaştı "Kimse bir şey hatırlamayacak. Dikkatli ol, hiç bir sey olmamiş gibi davranmaya çalış" dedi ve yavaşca görünen silüeti solup gitti.

Frienki yerine oturur oturmaz insanlar yeniden hareket etmeğe başladı. Otobüs şoförü neden yol kenarina park ettiğini düşünerek şaşkın bir halde yeniden direksiyona asıldı.

"Dalga mı geçiyor bu benimle ? Az önce kadın beni yemeğe çalıştı. Nasıl hiç bir şey olmamiş gibi davrana bilirim?" diye söylendi kendi içinde

 

Haksız değildi. Yaşadığı şeyler dile bile kolay gelmiyor. Gerçektende kadın onu yemeğe çalıştı. Ve bunu normal insan psikolojisi kolay kolay kaldıramaz.

 

Frienki kendisini bir az daha koltuğa sıktı. Düşünmemeğe çalışıyordu. Kadının dönüşüm anı, ağzının açılması, dili gözlerinin önündeydi ve gitmiyordu. Derin nefes almaya çalıştı. Rahatlamak istiyordu. Titreyerek aldığı havayla ciğerlerini doldurdu. Zihninde Dereki canlandirmaya çalıştı. Sonsuz bahçeyi hayal etti, rüzgarın sesini, akan suyun, güzel çiceklerin. Aniden otobusun durduğunu fark etti ve bir anda gözlerini açtı. Otele varmışlardı. Servisten inmek için yavaşca koltuktan kalktı. Hâlâ dizleri titriyordu.

 

Dereki yeniden gördüğüne ve delirmediğine mi sevinsin yoksa yaşadığı şeyin korkunçluğuna mı bir türlu karar veremiyordu.

 

Saatler geçti ama Frienki hâlâ unutamamıştı o kadını. Saat 12 de Frienki artık kafasındakı düśüncelere ve korkusuna dayanamadı. Şube müdüründen eve gitmek için izin istedi.

 

Yorgun adımlarla odasına doğru ilerledi. odasının kapısını açarken bir anlık bir ilüzyon gördü. Derek’in boynuzlu gölgesinin kapının kenarında belirdiğini sandı. Karanlıkta gölgenin hareketi, ona korku salmıştı. Ancak ışığı açtığında, gölge hemen kayboldu ve Frienki, bunun sadece bir yanılsama olduğuna karar verdi. Bu görüntüler, ona içsel huzursuzluğunu daha da derinleştirdi.

 

Eve geldiğinde, bıkmış ve tükenmiş bir şekilde çantasını yatağa fırlattı. Hızla duş almaya karar verdi. Banyoya geçtiğinde, suyun sıcaklığı ve rahatlatıcı etkisiyle biraz huzur bulmayı umuyordu. Duş başlığını açtığında, suyun ince ince vücudundan süzülüşü gözlerini kamaştırıyordu. Suyun, uzun kestane rengi saçlarının üzerinden nazikçe akışı, onun yüz hatlarına hafifçe dokunuyordu. Frienki’nin güzel yüz hatları, suyun parlaklığında daha belirgin hale gelmişti. Su damlacıkları, yüzünden ve omuzlarından aşağıya doğru akıyordu.

 

Ancak, birdenbire suyun rengi değişti. Frienki, gözlerini açtığında, suyun kıpkırmızı olduğunu gördü. Su, adeta kan renginde akıyordu. Bu ani ve korkutucu değişim, Frienki’nin kalbini hızla çarp

tırdı. Korku içinde çığlık atarak banyodan fırladı. Çığlığı, evin diğer odalarına kadar ulaştı

 

 

 

 

 

Loading...
0%