Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1- Yağmurlu günün şansı

@neredeyseyok

Herşey bir günde değişebilir ve belki o gün bugündür...

Temmuzun ortalarıydı benim de hayatımı tamamen değiştirecek ilk adımı attığım gün. Havanın sıcak olmasına aldanarak bisiklet binmeye karar vermiştim ama hava durumu yağmurlu gösterdiği için çantama şemsiyemi de iliştirmiştim.

Pencereden baktığımda çöl kadar sıcak görünen hava ben daha evin bahçesindeyken bulutlanmaya başlamıştı.

O kadar hazırlığın boşa gitmesindense biraz ıslanmak daha mantıklı geldi o an. Yağmur en fazla biraz atıştırır sonra durur diye düşündüm. Birazda yanımdaki şemsiyeye güvendim sanırım.

Daha aşağı mahalledeki parka varmadan kuvvetli bir rüzgar geldi. İçimden yedin kızım ayvayı diyerek en yakın parka sürdüm bisikletimi.

En fazla biraz atıştırır dediğim yağmur doluya döndüğünde ne kadar şanssız bir insan olduğumu düşünüyordum hayatımın en büyük şansı ile karşılaşacağımı bilmeden.

Bisikleti bir köşeye parkedip hemen oturma alanına koştum ama bankın üstünün sadece sarmaşıklar ile kapalı olduğunu oturduğumda kafama yağmaya devam eden yağmurla anladım.

En azından dolu yağmura döndü diye düşünerek şemsiyenin altında bir süre oturmaya karar verdim. Yağmur biraz durulunca asıl hedefimdeki parka gidip korunaklı bir şekilde oturacaktım.

Yani en azından benim planım böyleydi. Hayatın benim için bambaşka planları vardı oysa ki.

Ben bunları düşünürken biri koşarak bulunduğum parka girdi.

Parkın iki ucunda bulunan sarmaşıklı bankın kendisine yakın olanına girip oturduğunda hala bankın üstünün kapalı olmadığını fark etmemişti. O da benim gibi kafasına yağan yağmurla başını kaldırdı ve sarmaşıkların kendisini fazla koruyamayacağını anladı.

Omuzlarının çöküşünü ve önüne dönüşünü izliyordum dikkatle. Nihayet önüne döndüğünde göz göze geldik. Beni yeni farketmiş olmalı ki şöyle bir inceledi. Ardından başını önüne eğerek ıslanmaya devam etti.

Üzerindeki ceketin kapşonu olmasına rağmen neden kafasına takmadığını merak ettim. Biraz sonra kafasını kaldırdığında yeniden göz göze geldik. Aslında hiç düşünmediğim bir şey yaptım o an.

Onu elimle yanıma çağırdım.

Şaşırdı. Güzel bir yüzü vardı ve şaşkınlık bile onda güzel görünüyordu. Etrafına bakındı ve kendisinden başka kimse olmadığını anlayınca eliyle kendini göstererek emin olmak istedi.

Başımla onu onayladım. Nedense ikimizde konuşmuyor sadece harektlerimiz ile anlaşıyorduk.

Yavaş adımlarla yanıma geldi. Bankın diğer ucuna oturduğunda yaptığı her hareketin hoşuma gittiğini farkettim.

"İkimize de yetecek kadar yer var."

Şemsiyeyi kaldırarak ona da yer açtığımda daha öncekilerin aksine uzun süre yüzümü izledi. Yavaşça yanıma kaydı ve aynı şemsiyeyi paylaşmaya başladık.

İlk başta iki tarafta sessizdi o "Kolun ağrımıştır, biraz da ben tutayım" diyene kadar.

Şemsiyeyi ona uzattığım sırada gözleri çıplak kollarıma kaydı. Üzerimde duruma uygun olmasa da mevsime uygun bir tişört vardı. Elimdeki şemsiyeyi almadan önce üzerindeki ceketi çıkardı ve bana uzattı.

"Gerek yok, o kadar üşümüyorum." dediğimde "Ben zaten kalın giyinmiştim." demekle yetindi.

Gerçekten de üzerinde çok kalın olmasa da en azından uzun kollu bir kazak vardı.

Ceketi giydiğimde içinin sıcacık olduğunu farkettim. Bu nedensizce içimi de ısıttı. Bana uzun ve büyük gelen ceketle tekrar yanına yaklaştığımda yüzünde küçük bir gülümseme vardı.

Sanki onu ilk defa görüyormuşum gibi inceleme gereği duydum. Beyaz teni soğuktan ve koştuğundan hafifçe pembeleşmişti. Yakışıklı bir erkekti, evet ama daha çok erkek güzeli dediklerindendi. Uzun kirpikleri ve dolu dolu bakan kahve gözleri vardı.

Onu izlediğimi farkedince utandı ve kafasını diğer tarafa çevirdi.

Yanakları çok pürüzsüz ve yumuşak görünüyordu. Çok tatlı geldi gözüme bir an. Böyle tombul bir bebeği görünce ister istemez sıkıştırmak istersiniz ya. Öyle bir hisse kapıldım.

Kafamın dağılması için konu açmaya karar verdiğimde az önceki konunun üzerine gidebileceğimi farkettim.

"Kalın giyinecek kadar havanın bozacağından haberdardın madem neden şemsiye almadın?"

Şemsiyenin altı ikimizi de alsa da yüz yüze baktığımız zaman normal konuşma mesafesinden biraz daha yakın durmuş oluyorduk ister istemez.

Çok güzeldi ve ben yüzüne bakarken sadece bunu düşünebiliyordum.

"Madem şemsiye alacak kadar havanın bozacağını tahmin ettin neden kollu bir şeyler giymedin?"

Sorumu aynı şekilde bana iade ettiğinde gülerek kafamı çevirdim. Kafamı çevirdiğim tarafta gözlerim yeşil gözlerle çakıştığında parkta yalnız olmadığımızı farkettim.

Biraz ilerideki dut ağacının yaprakları altında saklansa da ıslanmaktan kurtulamamış bir kedi bizi izliyordu.

Hemen kalkıp yanına gittim. Arkamdan ne olduğunu anlamadığı için şaşkın şaşkın bana baktığını tahmin edebiliyordum. Biraz ürkek duruyordu. O yüzden yere çöküp elimi uzattım ve onun bana gelmesini bekledim.

Önce gelmek istemedi ama benim hareketsiz durduğumu farkedince kararsız adımlarla elime yaklaştı ve hafifçe sürtündü. Anında onu sevmeye başladım ve ürkütmeden kucaklayıp şemsiyemizin altına döndüm.

Gözünü bile kırpmadan beni izliyordu güzel çocuk.

"Bir kişilik daha yerimiz vardır diye düşündüm."

Gülerek söylediklerime benim gibi gülerek cevap verdi. Kedi normalde sarı renkli olsa da ıslanmaktan ve çamurdan koyulaşan tüyleri ile kucağımı da ıslatmaya başladığında yavaşça kendi kucağına çekti kediyi.

Tek eli ile şemsiyeyi tutuyor diğer eli eli ile kedinin tüylerini okşuyordu. Bu görüntü de diğerleri gibi çok hoşuma gitti tabiki.

Aklımı başıma toplayabildiğimde çantamdaki yiyecekleri çıkarmaya karar verdim. Hepsini çıkarıp açtığımda dikkatle beni izlediğinin farkındaydım.

Termusun kapağından içmeyi sevmediğim için yanıma bardakta almıştım ve bu verdiğim en doğru karardı sanırım. Bardağa çayı doldurduktan sonra ona uzattığımda şemsiyeyi bir yere sabitleyerek aldı.

"Bu havada piknik yapmayı mı planlanmıştın?"

"Ben evden çıkarken böyle değildi ki."

Doğruluk payı olan yalanıma inanmış gibi görünmese de bir şey söylemedi.

Yaptığım kurabiyeyi ve yıkanmış meyveleri de aramıza koyduğumda tam bir piknik alanı olmuştu küçük şemsiyenin altı.

İkinci kurabiyeden sonra sessizliğe dayanamayıp ismini sordum.

"Umut."

"Umut." diyerek ismini tekrarladığımda "Aslında t ile değil d ile. Umud." Diye beni düzeltti.

"Gerçekten mi? Neden peki t ile değil de d ile?"

Ben uzun bir hikaye beklerken o "yanlış yazılmış. Kullanımda yine umut." dedi.

Kıkır kıkır güldüm buna. "Neyseki ümit yazılmamış."

Oda gülmeye başladığında hayatımın en güzel gününü yaşadığıma emin olmuştum.

"Senin ismin ne?"

"Nehir. Gerçekten Nehir. Aslında göl olmayacakmış."

Yine ikimizde güldük.

Kediye kurabiyeden uzatacağını farkederek "Bekle." dedim ve çantadan yanıma aldığım küçük paket kedi mamasını uzattım.

Kediyi beslerken "O çantadan daha ne çıkacak merak ediyorum." dedi.

"Bir tane daha şemsiye yada ceket çıksa mutlu olurdun değil mi?"

Sorumu "Ben halimden memnunum." diye cevapladı.

Yağmur yavaşlamış, hava açılmaya başlamıştı.

"Ona da bir isim verelim." dediğimde burnunu çekerek kabul etti.

Ceketi bana verdiği için hasta olacak diye biraz pişmanlık duysam da bende halimden memnundum açıkçası.

"Sarı olsun?" diye bir fikir sunduğunda gözlerimi devirdim hemen.

"Kedi koyalım istersen. Sarı çok düşünülmüş olur."

İmalı cevabıma "Bence olabilir" tepkisini verdiğinde "Olmaz tabiki. Anlamlı bir ismi olmalı. Senin ismin de benim ismim de güzel. Ona da güzel bir isim koymalıyız." dedim.

"Memati olsun. Gayet anlamlı." dediğinde bir yandan gülüyor bir yandan da kesinlikle olmayacağını anlatmaya çalışıyordum.

"Anlamı ölüm. İsimler hayatımızı da etkiler. Hemen ölsün mü istiyorsun?"

"Tamam yaşar olsun o zaman. Uzun yaşar."

Kocaman bir kahkaha attım. "Sen dedelerinin ismini falan mı koymaya çalışıyorsun benim yavruma."

Gülmemeye çalışsa da gülmek istediğini görebiliyordum. "Yoo, ne alakası var? Ben aklıma geleni söylüyorum."

"Hem nerden biliyorsun erkek olduğunu? Kız da olabilir."

İkimizde mamasını yiyen kediye baktık biraz.

"Sen anlar mısın cinsiyetini?"

Kafasını olumsuz anlamda salladığında "Bende anlamam. O zaman unisex bir isim bulmalıyız."

Uzun bir süre sürdü isim bulma mevzusu. Onun önerdiklerini ben beğenmiyordum benim önerdiklerimi o.

"Ne şanssız kediymiş bizim elimize düşmüş." dediğimde aklına bir şey gelmiş gibi kafasını bana çevirdi.

"Şans, şans olsun."

"Şans." diye tekrarladığımda bacaklarımıza sürtünen kedi sanki ona bu ismi verdiğimizi anlamış gibi kafasını kaldırıp miyavladı.

"Beğendi sanırım."

"Beğendi beğendi."

Biz şansın ismini düşünürken o mamasını biz de çay ve kurabiyelerimizi bitirmiştik. Yağmur da tamamen durmuş olsa da her an tekrar başlayabilir gibi bir izlenim veriyordu.

"Artık gitme vakti galiba."

O da havaya bakarak başı ile beni onayladı. Ben tek kullanımlık saklama kaplarını çöpe atarken o şemsiyeyi kapatmıştı.

Ceketi çıkarmaya yeltendiğimde "Kalsın zaten hala esiyor." dedi.

Benim zaten canıma minnet, hemen kabul ettim.

Termusu çantama koyduğumda şemsiyeyi de uzattığını farkettim. "O sende kalsın, tekrar başlayacak gibi."

"Gerek yok, evim yakın." dediğinde "Sana onu rehin olarak bırakıyorum. Ceketin bende şemsiyem sende kalacak. Yoksa nereden bileceksin getireceğimi?"

Tatlı tatlı güldü. "Sende kalabilir."

"Senin ceketin kıymetli olmaya bilir ama benim şemsiyem kıymetli. Diğer hafta sen şemsiyeyi getir bende ceketini getireyim."

Bunun diğer hafta için bir buluşma sözü olduğunu anladığında gülümsemesi büyüdü.

"Tamam."

Çantamı kapatacağım esnada içinde kalan son saklama kabını farkettim.

"Al, bu da teşekkürüm olsun. Ödeşelim."

Kabın içindeki kurabiyelere baktı. "Bu kadar kurabiyeyi tek başına yemek için mi getirmiştin?"

"Gördüğüm çocuklara vermek için fazladan bir kap alırım genelde ama bugün yağmur yağdığı için hiçbiri yok."

Kabı da aldığında ne yapacağımızı bilemedik.

"Sen neyle gideceksin?"

Yan taraftaki bisikletimi gösterdim elimle. "Küçük olduğuna bakma, beni hiç yolda bırakmadı Karaşimşek."

Gözlerini bana çevirip gülerek "Çok değişik birisin." dedi.

Arkamı dönüp bisikletime doğru ilerledim. "Sende çok normal sayılmazsın."

Çantamı sırtıma asıp bisikletime bindiğimde beni izlemeye devam ediyordu. Parktan çıkmadan önce "Unutma cumartesi günü şemsiyemi almaya geleceğim!" diye seslendim ve onu arkamda bırakarak evime döndüm.

Loading...
0%