@neredeyseyok
|
BÖLÜM 2 : Belki başlangıç belki son Orhan Veli’nin tüm şiirleri bir şaheserdir muhakkak ama sahaftan aldığım yıpranmış bir kitabındaki, çirkin, okunaksız bir yazıyla karalanmış iki kelime kadar koymamıştı hiç biri. ‘Bekliyorum Öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek mümkün olmasın.’ Davet şiirinin yanına yazılmış bir ‘artık gelme’ ağlattı beni saatlerce. Kitabın ilk sayfasında yazan dört satırlık şiir ve hediye edildiği için bırakılmış küçük bir not nedense seni hatırlattı bana. Belki yok denecek kadar az olan ortak noktalarımızdan birisi olmasından belki de bana bir keresinde Orhan Veli’nin bu şiirini okumandan. Sen hatırlamazsın belki ama çok net hatırlıyorum beni ilk ciddiye alışını. Kim olduğunu hatırlamadığım belki de tanımadığım birinin düğününde, ön masalardan birindeydik. Güzel bir ilişkileri olan arkadaşlarımız sayesinde 4. veya 5. kez aynı ortamda bulunuyorduk. Arkadaşım her yan yana gelişimizde seninle ne kadar yakıştığımız hakkında bir şeyler fısıldıyordu kulağıma. Nihayet sevgilisi ile birlikte hava almaya çıktıklarında masada yalnız kalmıştık. Ben mecburiyetten birkaç kelime edeceğini düşünürken sen yüzünü benim olduğum yerin aksine çevirerek etrafı incelemeye başladın. O an fark ettim senin benimle bana hitap ederek hiç konuşmadığını. Beni ilgilendiren hiçbir konuya dahil olmadığını ve benimle olan tek tük konuşmanın da dolaylı yoldan bana çıktığı için olduğunu. Bu farkındalık beni kötü hissettirdi. Hiçbir şey yapmamama rağmen benden rahatsız olduğunu düşünerek masadan kalktım ve açıklama yapmadan oradan uzaklaştım. Lavaboya gidip bir süre aynadan kendimi seyrettim. Üzerimde dizlerime gelen, minik çiçekli, yazlık bir elbise vardı. Omuz hizama gelen saçlarımı düzleştirerek dizginlemiştim. Yüzümde çok hafif bir makyaj ve dudaklarımda ruj yerinde güzel kokan pembe tonlarında bir parlatıcı vardı. Ayağımdaki elbisemin beyaz çiçekleri ile uyumlu beyaz spor ayakkabılar beni güzel değil sevimli gösteriyordu. İlk defa kendimi çok çirkin hissettim. Normal zamanlardan daha fazla bakımlıydım ama annesinin elbisesini giymiş bir çocuk gibi, oturmamıştı üzerime. Çirkinlik hissi boğazıma kadar yükselerek beni boğmaya başladığında lavabodan hızlıca çıkıp şuan boş olan gelin odasına girdim. Ağlarsam şuanda olduğumdan daha çirkin olacağımı düşünerek kendimi durdurmaya çalışıyordum. Dikkatimi başka bir şeye vermek için telefonumu aradığım sırada masada bıraktığımı fark etmiş ve biraz daha ağlayasım gelmişti. Sonra neden kendimi sana beğendirmeye çalıştığımı düşünürken buldum kendimi aynen şimdilerde başka türlü olsa nasıl olurduk diye düşünürken bulduğum gibi. Önce inkar ettim içimden seni. Arkadaşım bizi yakıştırdığını söylediği için dikkatimi çekmiştin ve ikimizi yan yana düşündüğümde sönük kaldığımı fark etmiştim. Bu beğenilmek için çabalamak değildi ki! Öyleyse seni rahatsız etmek neden umurumdaydı ve beni görmezden gelişin neden beni üzüyordu? Rahatsız olan sendin ve o zaman sen gitmeliydin! Masaya öyle bir hışımla döndüm ki sen bile bu sinirimi anlam veremedin ve bana uzun bir süre bakmak zorunda kaldın. Önce çanta arayacak gibi oldum ama sonra çanta getirmediğimi hatırladım. Sense benim bu ne aradığını bilmez hallerime anlam vermeye çalışıyordun. Kendime iyice kızmaya başladım. Yanında zaten küçülüyor ve düşük hissediyordum birde bu saçma sapan hareketlerim ile iyice rezil olmuştum. Bunu toparlamak için sesli bir şekilde ‘’nerede bu telefon ya?’’ diye mırıldandım senin de duyabileceğin bir ses ile. Bir şey aradığımı bilirsen bana öyle bakmayı bırakırsın diye düşünmüştüm. Masanın sana yakın köşesinden telefonumu uzatıp ‘’senin mi?’’ diye soracağını ise düşünmemiştim. Zaten sen hiçbir zaman beklentileri karşılayan birisi olmadın. Telefonu senden aldıktan sonra anlık bir refleksle kılıfı çıkarıp kartımı kontrol ettim. Bu da bana ait her şey gibi seni rahatsız etti. “çalmadım korkma!” demen ise yine beklenmedikti. “Öyle bir şey söylemedim zaten!” demiştim içimde sana karşı beslediğim öfke ile. İmalı bakışların ile yalan söyleme ihtiyacı duymuş “bir şeyler alacağım, kartım yanımda mı diye baktım” sonra açıklama yaptığımı fark ederek eklemiştim “Niye açıklama yapıyorsam!” Sana çok kızmama sebep olan şeylerden biride o an gözümün içine bakarak gülmen oldu sonraları. Bana öyle güzel gülmeseydin belki seni güldürebilecek her şey için sonsuz bir çaba harcamaya ihtiyaç duymazdım. Ben senin ne kadar güzel güldüğünü düşünürken sen bana “o kadar çok konuşuyorsun ki ne konuştuğunu sonradan fark ediyorsun” dedin. Bana takıldığını düşünerek mutlu olmuştum içten içe. Ama sana bunu belli etmek gibi bir niyetim yoktu. “Bir ruh ile oturduğum için onun yerine de konuşuyorum” diyerek laf sokmamın senin de hoşuna gittiğini görebiliyordum. Tartışarak da olsa benimle konuştuğun için bunun bitmesini istemedim ve konuyu uzatmak için “hem benim telefonum sende ne arıyor?” Dedim kuşkulu görünmeye çalışarak. Zaten bunu merak ettiğim için çok zor olmamıştı. Cebinden benimkinin aynısı bir telefon çıkardın ve havada salladın “Benimki sandım.” Telefonlarımızın aynı model olması bir yana kılıflarının da birbirine benzemesi benimde şaşırmama sebep olmuştu çünkü kendi kılıfımı bir siteye özel tasarım olarak yaptırmıştım. Kahverengi arka fonunda yıpranmış tahta görüntüsü veren bir eskitme vardı. Üzerinde ise tırnak içerisinde Orhan Veli’nin ölüme yakın şiirinden ‘ölünce kirlerimizden temizlenir, ölünce biz de iyi adam oluruz’ dizeleri yazıyordu. “Sende ne yazıyor?” Diye sormaktan kendimi alamamıştım. Kılıfı uzatıp gösterirsin diye düşünmüştüm ama sen gözümün içine bakarak okumayı tercih ettin. “Bekliyorum Öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek mümkün olmasın” Sonra bakışlarımdan ne anladıysan ekledin “yazıyor.” Benim kılıfımı zaten okumuş olduğun için “Orhan Veli ikisi de” diye de belirttin. “Biliyorum” diye mırıldandım sadece. Sana laf yetiştirmeye çalışamayacak kadar doluydu beynim çünkü. Gençliğin verdiği cahillik ve heyecanla bunun bir işaret olduğunu düşünüyordum. Şimdi bana bir şiir okuduğunu söylediğimi duysan benimle alay edersin. ‘Amma umursamışsın haa!’ dersin. Ya da terslenir ve ‘her şeyi istediğin yere çekme’ diyerek bunu reddedersin. Sonra aramızda Orhan Veli ile alakalı uzun bir konuşma geçti. Benle konuştukça gözlerinin nasıl parladığını unutamam mesela. Sevdiğin bir şeyi anlatmak sana zevk veriyordu adeta. Uzun konuşmamız kayıp çiftin görünmesi ile sonlanmak zorunda kalmıştı. Arkadaşlarımız masaya yaklaşırken bir anda bana dönüp ismimi sormanın iyi mi kötü mü olduğu konusunda kararsızım hala. Kendimi sana defalarca kez tanıttığım halde ismimi bile hatırlamayışın ve hiç çekinmeden sormana üzülmek üzereyken ismimi sorduğunu ve bunun benimle ilgilendiğin, sonunda dikkatini çektiğim anlamına geldiğini fark ederek mutlu oluyordum. Ama yine de söylemedim sana ismimi. Beni biraz merak et istedim sanırım, sende beni düşünerek öldür dakikalarını. Arkadaşımın bana seslenerek oyunumu bozmasından korkarak hemen ayaklanmış ve tek eşyam olan telefonumu almıştım. Beni yeterince şaşırtmamış gibi telefonun kılıfını çıkarıp bana uzattığında ve benimkini aldığında seni engelleyecek bir harekette bulunmamıştım. Sonra uzun bir süre görmeyecek ama düşünecektim seni, şimdi de olduğu gibi. Bu işkenceye son vermenin sadece senin elinde olduğunu göstermek ister gibi numaramı bulup bana mesaj atman ise bizim gerçekten başlangıcımız olacaktı. Önemli ve atladığımız detay ise her güzel şeyin bitmeye mahkum olduğuydu.
|
0% |