@neredeyseyok
|
BÖLÜM 3: Doğru kişi ve aşk Ben hep bir sebepten alttan alan olmuştum; kardeşim çocuktu, alttan aldım. Abim büyüğümdü, anlayış gösterdim. Annem yanlış büyütülen bir kadındı, öyle kabul ettim. Babam ciddiye alınmamış bir adamdı, sustum. Akrabalarımla aramda kan bağı vardı, izin verdim. Komşularım öyle insanlardı, boş verdim. Arkadaşlarım gençti, katlandım. Tanıdıklarıma ayıp etmedim. Ben hiç çocuk olamadım. Hiç rahatsızlığımı dillendiremedim. Hiç isteklerimi belirtemedim. Hiç kendimi ifade edemedim. Hiç hayır diyemedim. Hiç arkamda birini hissetmedim. Hiç genç olamadım ve hiç kendime saygı duymadım. Hep karşındakini olduğu gibi kabul etmem istendi benden sınırlarım ihlal edilerek. Kimse beni olduğum gibi kabul etmedi; değiştirdi, çekiştirdi ya da bir yerlerden kırptı köşelerimi. Bunların bir tek benim başıma gelmediği söylendi bana hep. Dertlerim kıyaslandı, yaşadıklarım küçümsendi. Senden gördüğüm ufacık ilgiyi beşe, ona katlayıp sana yöneltmem bundandır belki de. Patatesini çok sevdiğin ve ‘’hesaplı menü’’ dediğin mekanı hatırlıyorsan eğer beni en değersiz hissettirdiğin anlardan birini anlatmak istiyorum sana. Sıcacık hissettiren bir mekandı geldiğimiz yer. Bana mesaj atmanın üzerinden bir ay geçmişti. Yakın zamanda arkadaşlarımız olmadan da buluşmaya başlamıştık, çıkıyor gibiydik ama aramızda konuşmamıştık. Beni şaşırtıyor, dünyanın en mutlu insanı gibi hissettiriyordun. Yine hiç bilmediğin bir yere benle gelerek beni fark etmeden mutlu etmiştin. Nasıl bir heyecan ile kapıdan girdiğimi eminim sende fark etmiştin. Sende ilk defa geliyordun ama tanıdıkların önerdiği için güveniyordun rengarenk duvarları olan aile mekanına. Her biri farklı renk olan sandalyelerden önce yeşile oturdum. Sonra aptal bir heves ile en sevdiğin renk olan kırmızıya oturmak istedim ama sen “otur birine işte” diyerek beni gözlerin ile uyardın. Sipariş almak için gelen genç adama serpme kahvaltı ve kızarmış ekmek ile alakalı bir şeyler anlatıp yanımızdan gönderdiğinde tüm hevesim ile sana mekanın güzelliğinden bahsetmeye başladım. İlk birkaç kelimeyi dinledikten sonra etrafa bakınmaya ve bir şeyler ile ilgilenmeye başladın. Göz temasımız kesildiği anda neden susmadığım hakkında hep kendime kızarım. Ben seninle göz göze gelmeye çalışarak aklıma gelenleri anlatmaya devam ederken sen yan masadaki çocuğun annesi ile alakalı bir şeyler söylemeye başladın. Lafım yarım kaldığında ikimizde çocuğa bakıyorduk. Üzerine bir şeyler dökmüş ve döktüğü şeyler ile oynuyordu. Annesi eşi olduğunu düşündüğüm adamla konuşuyordu. Sen kadının umursamazlığına dem vurunca çocuğa rahat alan tanımak ile ilgili bir şeyler geveledim. Yüzündeki o memnuniyetsiz ifade hiç yabancı değildi. Sözlerin bazen kulağımda yankılanacak kadar net hala. “Böyle kadınlar böyle anne oluyorlar işte” sonra çaktırmadan o masayı işaret ettin. “Hiç umurunda bile değil çocuğun yaptıkları” Tekrar baktım baktığı yöne. “Baba da pekala silebilir çocuğun ellerini” dediğimde beni ilk karşılaşmamızda olduğu gibi süzdün; memnuniyetsiz ve kusurlarım gözüne çarpmış gibi. O sırada garson geldiği için cevap vermedin ama anladım zaten seni. Konuyu uzatmadan aramızdaki aptal sessizliği sonlandırmak için yine araladım dudaklarımı. Ben sana bir şeyler anlatmaya devam ederken sen ara sıra garsonu çağırıyor, telefonunu yanıtlıyor ya da etrafı inceliyordun. O esnada az önce eleştirdiğin çocuk yanımıza gelmiş beni izlemeye başlamıştı. Çantamdan bir çikolata çıkartıp ona uzattığımda gülerek paketi dişlemeye başladı. Annesi ayaklanıp yanımıza geldiğinde çocuğun kardeşimin küçüklüğüne ne kadar benzediğini anlatıyordum sana. Kadın yanımıza geldiğinde kusura bakmamamız için birkaç bir şey söyledi. Ona da sana söylediğim gibi kardeşime ne kadar çok benzediğini söylemek için cümleye başlamıştım ama sen “birazda başkalarının başını şişir!” Diyerek cümlemi bundan sonra var olamayacak şekilde kestin. Elinle yaptığın hareket bile beni günlerce bunu düşünüp üzmeye yeterdi oysa. Kadın ve ben sana baka kaldık birkaç saniye. Sonra kadın çocuğunu kucakladı ve bende zoraki bir tebessümle gidişine eşlik ettim. Bu ilkti benim için ama son olmadı hiçbir zaman. Tam olarak sevgili olduğumuz zamanlardan birindeydik aynı duyguyu tekrar hissettiğimde. Arkadaşlarımız bir plan yapmış ve bizi de dahil etmek istemişti. Birlikte buz patenine gitme fikri beni de heyecanlandırmıştı. Seni aradığımda yanımda arkadaşımda vardı. Telefon kulağıma yaslıydı ama sesin dışarıya da duyuluyordu. Telefon kapanmak üzereyken açtın. Ben ‘Selam!” derken sen “Ne var?” diyordun. İşaret parmağım ile telefonun sesini kısmak istedim ama arkadaşım merakla telefona kulağını yasladı. Anladım o an olacakları ama yine de denedim. “Bizim çocuklar buz patenine gideceklermiş, bizi de...” Cümlemin bitmesi senin için bir şey ifade etmiyordu “saçma sapan şeylere heveslenip durma!” Yemin ederim o an incinmem hiç önemli değildi. Umursamaz ses tonunu sadece benim duymamam kendimi berbat hissetmeme neden oluyordu. “Ama...” Israr etmek istedim boktan bir paten için beni kırmayacağına inanarak ama yanlış tahminde bulunmuştum yine. “Oyundayım kapat” ve suratıma kapanan telefona baktık iki kadın boş gözlerle. “Hep böyle değil” demiştim hemen arkadaşıma “birazdan arar geri” ve eklemiştim “zaten gidesim de yoktu” Sen geri aramadın, ben gitmedim ve arkadaşım da bana inanmadı. Birkaç hafta sonra beni almaya geldin gri bir Opel ile. Çok ani olduğu için evden çıkmam biraz sürmüştü. Hazırlanmam değil ailemi atlatmam vakit almıştı. Yol boyu söylendin. Kızgın olduğun için nereye gittiğimizi bile soramadım Sonunda o gidemediğim buz pateni için geldiğimizi anladığımda içimde yine de bir heyecan yükseldi. Buz pistine çıktığımda kenarlara tutunarak yürümeye başladık önce. Pist yapay buz olduğu için üzerimize yapışan beyaz köpük benzeri şeyler leke bırakıyordu. Yavaş yavaş yürüyebileceğimi zannederek ellerimi bıraktığımda yere yapışmam çok kısa sürmüştü. Beni kaldırmak için uzattığın elini tuttuğumda geldiğimize değmediği ve ne kadar beceriksiz olduğum hakkında çıkarımlar yapıyordun. Çok somurtuyordun ve ben seni güldürebileceğimi düşündüm. Seni çekerek benle beraber yere düşürdüğümde gülmedin. O kadar çok kızdın ki etraftaki birkaç kişinin bize bakmasına sebep olacak şekilde bağırıp pistten çıktın. Sen gittikten sonra herkes bana bakmaya başlamıştı ve bu ağlama raddesine gelerek benim de düşe kalka pisti terk etmem ile son buldu. Dışarı çıktığımda seni bulamadım. Gittiğini görevliden öğrendiğim zaman yüzeye çıkan duygularımı gömerek en yakın durağa yürüdüm. Sen yarım bırakan bir adamdın zaten, beni hiç tamamlamak istemedin. Birlikte yaşadığımız hiç bir şeyi pişmanlıkla anımsamıyorum merak etme. Bu an bile benim için fazlası ile özelken asla başka birisine kötü hislerimi anlatarak o anın büyüsünü bozamam. İsmi hafızamda yer etmese de söyledikleri aklımdan çıkmayan bir adamın da dediği gibi; Hayat, sonsuza giden büyük bir tren yolculuğu gibidir. Bizim hayatımız da; bu trene binip sonunda indiğimiz bir yolculuktur. Bu yolculuğun tamamı hayatımız değildir aslında. Hayatımız, bu yolculuk sırasındaki anılarımızın toplamıdır.
|
0% |