@nerisiren1
|
3. BÖLÜM♪
"Ne sesini duydum ne de gördüm. Ben onun cümlelerine, bana yazdığı kelimelere aşık oldum Bölüm müziği ♪ Seni Dert Etmeler - Madrigal Al Aranızdan - KÖFEN • Yürüdüm, dolaştım, müzik dinledim, insanları izledim... Ama bilmiyorum işte. Hani bazen içimizde böyle tuhaf bir his oluşur ya, durduk yere kendimizi kötü his ederiz. Sanki kalbimizin tam üzerinde böyle siyah dumalar olduğun zan ederiz. İşte benim de his ettiğim tam da böyle. Kulağıma gelen şarkıyla beraber durduk yere birden kendimi kötü his etmeye başlamıştım. Bir yıl gibi uzun sürer of, Son bir isteğim senden Bir daha deneyelim Bunca yıl sonra yine bu istek çok mu söyle? İşte tam da bu cümleler geldi kulağıma. İçimde şu ana kadar hiç his ettiğim, belki de his ettmek için bir çaba sarf etmediğim için şu an böyle tuhaf his ediyorumdur, nasıl mı his ediyorum? Yanlız gibi ve biraz da şey gibi... Yarım kalmış gibi... Neden böyle yalnız ve yarım kalmış gibi his ettiğimi hiç biliyorum! Ben şu yaşıma kadar asla yanlız his etmedim veyahut yarım kalmış gibi de ki zaten bir birlikteliğim hiç olmadığı için otomatikken yarım da kalmıyorum ama bu şarkı... Bu şarkı, benim bile haberim olmadığı içimdeki yanlızlık ve yarım kalmış hissini ortaya çıkardı. İçimde bir boşluk var gibi... Evet biliyorum bir sürü sorulacak sorular var ama benim tek düşündüğüm, neden yarım kalmış gibi his ediyorum? Evet sorum bu, neden? Hiç erkek arkadaşım olmadı veya birinden hoşlanmadım ama böyle his ediyorum! İçimde bir boşluk olduğunu his ediyorum ama o boşluğun ne için boş olduğu bilmiyorum ve sanırım o boşluk hiç dolmayacak... Evet belki de annemin deyimiyle asosyal biri olduğum için kendimi yanlız his ediyorumdur. Evet belki de nedeni budur. Kimse kendine asosyalim demez, çevresinde ki insanların söylemesiyle anlarlar ama şöyle bir şey daha var asosyal biri neden bir toplumun olduğu bölüme katılsın ki? Bu bir saçmalık! Hayır yani şimdi ben annemin deyimiyle asosyal biri olsam neden bir toplumun arasına katılalım ki? En basiti, neden caffelere gidip oturayım veya neden insanların çok olduğu kütüphaneyi sık sık kullanayım? İşte asosyal biri yanlız kalmayı sever ben ise sakin bir toplumun içinde olmayı seviyorum ve sadece arkadaşım olmadığı için asosyal oluyor ve az önce kulağıma gelen şarkıyla beraber yanlız his ettiğimi anladım. O şarkının ne özeliği vardı da bana yanlız olduğumu ve yarım kaldığımı his ettirdi? İçimdeki boşluğu nasıl ortaya çıkardı? Sorular var cevaplar yok, tıpkı hayat gibi yaşayan canlılar var ama ne için yaşadığını bilmeyen canlıların olduğu gibi... Rüzgarın bana doğru esmesiyle montuma daha da sokuldum. Allah'tan saçlarımı toplamıştım yoksa bu rüzgarda güzelim saçlarımın hani hal olmazdı. Eşraf amcanın yanından ayrılalı yarım saat olmuştu ve güzelim hava birden bozmuş güneş yerine rüzgarı bırakmıştı. İçimden eve gitmek nedense hiç gelmiyordu o yüzden ben de bu güzelim rüzgarlı ve soğuk havada sahil havası almak istedim. Bu havada sahile sahil havası ne de güzel ama! Neyse, öyle kendi kendime sessiz sakin evime yakın olan sahile giderken yol üstünde üç erkek gurubundan oluşan sokak çalgıcılarıyla karşılaştım. Öylece durup kıvırcık saçlı baterist, gitar çalan saçları arkadan bağlanmış ve uzun boylu şarkıyı söyleyen adamları izlemekten alıkoymadım kendimi. Ben ten değil müziğin sesini duyan herkes çalgıcıların etrafına toplanıyorlardı. Her günüm Bir kor gibi yanar geçer Her anım, bir yıl gibi uzun sürer hoo Diyerek başladılar şarkıya, Son bir isteğim senden Bir daha deneyelim Bunca yıl sonra yine Bu istek çok mu söyle? Çıldırtsanda seninim Yalvartsanda seninim Tiryakinim, tiryakinim Ses tonları mı şarkının sözleri mi bilmiyorum ama içimde şu ana kadar hiç his ettiğim duyguları yer yüzüne çıkardı. Yanlızlık ve yarım kalmış hissi... Yarım kalmışlık hissi... Kulağı tuhaf geliyor. Neden ben böyle his ediyorum? Ne yaparsam içimdeki boşluk hissi gider? Kitap okursan mı? Ya da aşık olsam mı geçer? Kafamı iki yana sallayıp şarkının devamını dinlemeden oradan ayrılıp duraktan yolcu alan otobüse ilerledim hızlı adımlarla. Artık içinden sahil havası da almak gelmiyordu ama eve de gitmek istemiyorum. Aklımda gitmek için bir yer var ve belki orası benim içimdeki yarım kalmış hissini ve boşluğu doldurabilir. 🌕 Otobüsten inip Lofi caffe yazan tabelaya gözüm kaydı. Evet buraya, tam da buraya geldim. Eve gitmek yerine neden buraya geldiğimi bende bilmiyorum ama ayaklarım beni buraya getirdi. Neden getirdi, ne için getirdi bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim ki kalbim de buraya gelmek istiyordu. Telefonun zil sesiyle beraber gözlerimi tabeladan alıp telefonumu çıkardım. Arayan annem idi. Telefonu açıp, "Efendim anne" dedim "Kızım neredesin?" Dedi sakın ama merakla, "geç kalmam dedin ama..." O an aklıma eve erken geleceğimi söylediğim geldi. Onun için aramıştı ya Altın dudağımı dişlerimin arasına aldım. "Evet anne öyle dedim ama küçük bir işim daha vardı da onu söylemeyi unutmuşum" dedim. "Peki " dedi, "o 'küçük bir iş' ne zaman çıktı da söylemedin?" Ses tonunda ufacık da olsa ne anlamına geldiğini bilmediğim bir ima vardı. "Aslında doğrusunu istersen annem, daha yeni çıktı o küçük iş." Dedim yaptığı imaya karşılık gülerek, "hani benim hep kullandığım oda kokusu varya o bitirmiş. Yeni aklıma geldi bittiği" inşallah çekmecede duran üç tane açılmamış oda kokusunu görmemiştir. "Ha tamam o zaman" dedi, "sen al ama geç kalma hava baya bozdu ve dikkatli ol" "Tamam anne" telefonu kapatıp gülerek kafamı salladım. Allah'ım Yarabbim annem yeni çıkan küçük işimin bu kafeye gelmek olduğunu öğrenseydi ne derdi acaba? Esen rüzgarın daha fazla bağı olduğu halde saçlarımı ağzıma sokmasına dayanamayıp kafeye geçtim. Her zamanki gibi sakın ve bağımlılık yapacak dereceden hoş kokuyordu, bu bile yüzündeki gülümsemeyi daha da büyütü. İnsanlar değişir ama zevkleri değişmez. İnsanlar saat başı değişiyor ama her gelen insanın zevki, seçimi hep aynı kalıyor Dikkat çekmemek için daha fazla kapının önünde dökülmeyi bırakıp boş olan masalardan birine geçtim. Ne yazık ki her zaman oturduğum masada iki genç oturuyor. Bu sefer gözlerim o garsonu aradı benden izinsiz Oğuz Kaan'ı. Evet tam da karşımda elinde iki kahveyle arkası dönük bir şekilde servis yapıyordu. Tam gözlerimi ondan çekecekken sanki onu izlediğimi his etmiş gibi arkasını döndü. Gözleri tam da benim olduğum tarafa çevirdi. Beni görünce önce kaşlarını çatıp ardından içtenlikle mi gülümsedi biliyorum ama dudağının sağ kenarı kırıldığı rahatlıkla gördüm. Şu an yer yarılsa hiç düşünmeden içine atlarım yemin ederim ki! Ya adamı izlerken yakalandım, yakalandım! Yemin ederim ki yaşadığım en utan anlardan biri hatta ve hatta en utandığım ve rezil hissettiğim anların en başına geçti bile! Keşke zamanı geri almak gibi bir sihirli yeteneğim olsa da bu anı hiç yaşamamış yapsam ne de güzel olur ama. Yüzümde oluşan utanç ifadesiyle beraber rezil bir ifadeyle zorlukla gülümsedim bana bakan adama. Şu an bana baktığında hakkımda hiçte iyi şeyler düşünmediğine adım kadar eminim, keşke emin olmasam ama oldum bir kere. İşaret parmağını gösterip dudaklarını sessizce oynatıp 'bir dakika' değip boşalan tepsiyle beraber mutfak kısmına geçtiğini gördüm. Derin nefes alıp geldimden beri üzümde duran montu çıkarıp onu bekledim. Kafamı tekrardan mutfak kısmına çevirdiğimde elinde iki kupayla bana doğru gelen Oğuz Kaan'la birlikte az önceki utanç ve durduk yere gelen heycanla yerimde hafif kıpırdanıp oturuşumu dikleştirdim. "Hoşgeldin" dedi gülümseyip getirdiği içinde kahve olduğu tahmin ettiğim kupayı birini önüme bıraktı. "Hoşbuldum" dedim aynı şekilde gülümseyerek. Karşımdaki sandalyeyi gösterip, "otursana... Şey tâbi işin yoksa?" Gülerek kafasını olumsuz anlamında sallayıp, "Bilmiyorum" dedi. Elini çenesine koyup düşünür gibi yapıp, "Aslında isim vardı ama az önceki teklif daha bir cazip geldi gözüme" "İşin varsa eğer hiç seni tutmayım" dedim hızla, sonuçta işi varsa, müsait değilse gelip de neden benimle boş boş otursun ki? Birden kafasını geriye yatırıp kahkaha atmasıyla neye uğradığımı şaşırdım. Bu kadar gülecek ne söyledim ki ben şimdi? Kahkaha atmayı kesti ama yine de gülmemek için dudaklarını birbine bastırıp "Kamel" dedi, ilk defa adımı böyle güzel bur tonda söyleyen bu biri var. Eşsiz ve nahif, "sen, sen hangi evrenin ruhusun?" Ben, ben hangi evrenin ruhuyum? Bu cümle... Ne diyeceğimi, nasıl tepki vereceğimi hiç bilmiyorum. İlk defa böyle güzel bir cümle duyuyorum. Okudum kitaplarda altını çizdiğim 'bu sözden başka eşsiz bir söz yok' dediğim sözlerden çok daha başka, daha nahif daha eşsiz. Hele bir de söylediği ses tonu o cümleyi daha da değer veriyordu. "Kamel, iyi misin?" Duydum hafif endişe barındıran sesle beraber sanki yeni uyanmış gibi sarsıldım. "Anlamadım?" Dedim kaşlarımı çatıp. Söylediği cümle dengemi bu kadar bozması normal mi? Yüzünü yüzüme yaklaştırıp endişeli gözlerle "İyi misin?" Dedi, "iki defa seslendim dalmışsın ama ne çabuk kaldıysan artık" son söylediği cümleyle beraber gülerek göz devirdim. Kafamı sallayıp "İyim teşekkür ederim" dedim, "hiç daldığımın da farkında değildim ama..." Senin söylediğin cümleye kim dalmaz ki! Bir iki adım geri çekilip "Demek ki senin bile kendi hakkında bilmediğini birşeyler de varmış" dedi düşünür bir ses tonuyla. Ne hakkında bahsettiğini gram anlamadım. "Anlamadım ama ben" Omuz silkip "boş ver" dedi, "Şey diyorum, o gün biraz öksürüyordun da şimdi iyi misin?" "Normalde grip olduğum zamanlar ne yapsam da bir türlü iyileşmezdim ama iki gün önce verdiğin limonlu su baya iyi geldi. inanır mısın bilmiyorum ama o suyu içtiğim günün akşamı bile kendimi öncekinden nazaran daha iyi hissetmeye başladım de şu anda gayet de iyim." Dedim minnetle gülümseyerek, "Sorduğun için teşekkür ederim. Bu arada otursana" istemeden de olsa Oğuz Kaan'dan gelen erkeksi kokuyu içime çektim. Herşeye rağmen eşsiz bir kokuya sahipmiş. Güzel, güzel "İyi hissetmene sevindim." Dedi karşıma oturarak, "dedim sana limonlu su iyi gelir diye" gururlanmış gibi yapıp alaylı ses tonuyla güldü. "Doğru söze ne denir" dedim onun gibi gülerek. Yüzünü düşünür gibi buruşturup, sırıtmaya başladı, "Oğuz Kaan denir" dedi ciddiyetle. Yüzümü buruşturup kafamı olumsuz anlamda sallayıp "Neden Oğuz Kaan denir ki? Kamel desinler mesela" dedim bana kupaya uzanıp bir yumdum aldım. Ağzıma gelen eşkimsi tatla aynı saniye yüzüm halden hale geçiş yaptı. Bu şeydi... Limonlu su, evet limonlu su. Ben kahve beklerken gelen limonlu su oldu. Kulağıma gelen şen gülme sesiyle karşımdaki adama baktım. "Yüzünü görmen lazımdı." Dedi gülerek zar zor konuşarak, "Varya nasıl halden hale girdin kahve olmadığını aldığın an" Neden gülmesi sinirlerimi getirmişti, "Ne bileyim ben" dedim sitemle, "kahve sandım nerden bileyim limonlu su olduğunu" elimdeki kupayı sertçe masaya geri bıraktım. Normalde böyle kolay kolay sinirlenen bir insan değilim ama nedense yüzümün halden hale girmesinden güldüğü için sinirlenmiştim. Kupayı masaya serçe indirmeden ona o'na sinirli olduğumu anlamış olcak ki gülmeyi bırakıp mahçup bir şekilde oturuşunu düzelti. "Ben" dedi mahçup bir tonda, "ben, özür dilerim gülmemem gerekiyordu ve neden güldüysem... Sadece o yüz ifaden biraz komiğime gitti o kadar... Neyse ben kalkayım artık birazdan beni ararlar. Neden oturduysam da gerçi. Daha tanışalı iki gün oldu, o da ayak üstü" sesinde bile bana kırgın olduğunu hiç zorlanmadan anladım. Gerçi kurulmakta haklı tabi. Eğer o bana o sözleri söylemiş olsaydı bende kırıldım. Bildiğim tüm argo sözleri içimden kendime saydım. sözlerini söyleyip tam kalkacakken içimden geçen deli cesaretle kolunu tutum. "Bekle, aslında ben haksızım ufak bir gülüşümeydi sadece sinirlenmem anlamsız ve gereksiz olduğu biliyorum. Seni üzdüysem asıl ben özür dilerim...ve evet senin de dediğin gibi belki tanışalı iki gün bile olmadı ve ayaküstü oldu ama şöyle birşey daha var. Bazen o ayaküstü tanışmak bile çok şey ifade ediyor..." Değip sustum. Başka ne diyebilirim ki? Doğruları söyledim işte, belki ne demek istediğimi anlamıştır belki de anlamamıştır ki ben bile ne ifade ettiğini anlamadan Söyledim de o ayrı. Neden öyle dediğimi de bilmiyorum birden bire ağzımdan çıktı. "Ne ifade ediyor?" Dedi saf merakla, "senin için..." Diyerek ekleme de yaptı. Öyle bir tonda söylemişti ki sanki, sanki vereceğim cevabı biliyor gibiydi. Ve belki de vereceğim cevabı çok iyi biliyordur. İstemeden yutkundum, omuz silkip "Yani belki de o ayaküstü tanışma, haftalardır tanışan insanlara göre daha da iyidir." Diyerek saçmaladım. 'Haftalardır tanışan insanlara göre daha da iyidir' ne demek! Kendimi rezil etiğimin farkındayım. Kaşlarını çatıp ardından dudaklarını birbirine bastırıp, "Daha iyi mi?" Dedi, "daha iyi" tekrar etti. "Yani" dedim yüzümü buruşturup, "öyle birşey işte" "O zaman şöyle oluyor, bizim ayaküstü tanışmamız iyi kalite oldu?" Dedi, sözleriyle beraber gülümseme de eşlik ediyordu. Nedense gözlerim her güldüğünde gülüşünü izlemeye başlıyordu. Allah yukarıda herşeyi görüyor biliyor yakışıklı adam yani şimdi de inkar edemez ki diyelim yakışıklı değil, soru ve cevap ortada yani ve ayriyeten sorduğu soruyla ağzımdan laf almaya çalıştığını fark ettim ya da şöyle de olabilir, ağzımdan laf almıyor da sadece tanışmamızın iyi olup olmadığını merak ediyor. "Belki, belki iyi olmuştur..." dedim kafamı sallayarak, "peki senin için nasıl olmuş?" "Belki, belki iyi olmuştur, kim bilebilir ki" dedi sözlerimi tekrar ederek, yüzümde benden bağımsız bir gülümseme oluştu. Benim gülümsediğimi gördüğü an beraber onun da gülüşü büyüdü. Birden sanki aklına gelmiş ve söylemeye çekiniyor gibi ensesini ovalayıp "Şey aslında nasıl desem bilemedim" dedi tedirginlikle yüzüme bakarak. "Neyi?" Dedim merakla "Şimdi şöyle, biliyorsun ki yılbaşı geldi..." Kafamı salladım, "Bizde yani kafenin sahibi eğlence düzenliyor yılbaşı için " diyerek anlattı. E ne güzel işte kafede eğlence "Ee ne güzel işte" dedim gülümseyerek "Kafede, yani burada olcak eğlence, eğer istersen sende gel" dedi, hemen ardından devam etti, "hani şey ya buranın daim müşterisisin diye, gelmek ister misin?" Birden heycan bastı vücudumu, şimdi ne demem gerekiyor? Evet mi, hayır mı? Normalde beni öldürseler de asla öyle tür eğlencelere gitmem ama şimdi ise gitme isteği yüklendi vücuduma. Gitsem en fazla ne olabilir ki? "Olabilir aslında" dedim gülümseyerek, "bir planım da yoktu zaten yılbaşı akşamı için." "Öyleyse geliyorsun" dedi gülümseyerek "Evet geliyorum" dedim aynı şekilde gülümseyerek. |
0% |