🎀🫧
*Akşam saat 20.38/ 17 Ocak 2024*
Gerçek kişiden kişiye değişir miydi? Okulda öğrendiğinizde, ailenize sorduğunuzda ya da internete yazdığınızda her şekilde bu sorunun cevabını hayır olarak alırdınız. Gerçek öznel değildi. Herkes herhangi bir fikre gerçek diyemezdi.
Hayatımda ilk kez bir gerçeğin öznel olmasını istemiştim. Karşımda oturan babam bana yaşanan bir karışıklıktan bahsediyordu. Onların öz kızı olmadığımdan...
“Allah’ım sonunda!” diye bağırdı Barın kahkaha atarak. “Vallahi bıkmıştım.”
“Barın!” Annem ters ters ona baktığında susmuştu ancak sırıtarak bana bakmaya devam ediyordu. Beni sevmiyordu ve onu sevmiyordum ancak geçen on yedi yılımız adına üzülüyormuş gibi yapamaz mıydı?
“Baba...” Ne diyeceğimi bilemedim, önüme gelen kahküllerimi düzelttim. Bakışlarım parmaklarımdaydı. “Doğruluk payı var mı? Yani... Gerçekten onların kızı mıyım?”
“Var,” Ellerime uzandı. “Her ne kadar doğru olsa da bir canımız da sana bağlı, biliyorsun değil mi?”
“Karalar bağlamaya gerek yok canım,” annem yanıma yaklaştı, sarıldı hemencecik bana. “Doğru olduğu kesin değil ki. Sonuçların negatif çıkacağından eminim.”
“Kendi adınıza konuşun, biz karalar bağlamıyoruz.” Barın yanındaki Çınar ile birlikte sevindiğini gizlemeden yüzüme bakıyordu. “Aksine mutluyuz.”
“Uzatmayın,” dedi Kutay abim onlara. O da sevmiyordu beni, biliyordum ve bilmekten öte hissediyordum da. Onunla da anlaşamıyordum, birbirimize iyiliğimizden çok kötülüğümüz dokunmuştu ancak beni onlara ezdirmezdi hiçbir zaman.
Bu evde anne ve babam dışında beni seven tek kişi Yusuf abimdi. O da gelemiyordu buraya mesleğinden dolayı. Onun geldiği zamanlar ev huzurlu olurdu. Beni anlayan tek kişi oydu. Benimle saatlerce konuşurdu, sanırım problemli çocuk olarak beni gördüğü içindi ancak benim yaptığım şey kısasa kısastı. Bana nasıl geldilerse onlara öyle gitmiştim hep. Yusuf abim bunun doğru olmadığını söylese de umursamıyordum. Hayatıma bu kadar karışamazlardı.
“DNA testi ne zaman peki?” Elif ablam annem ve bana kısa bir bakış atmış ardından babama dönmüştü. Onu seviyordum. Her daim olmasa da bazen yalnız olmadığımı hissettiriyordu bana. Beni desteklediği anlar bir elin beş parmağını geçmese de ona minnettardım. Çınar ve Barın ikilisine yem etmemişti beni hiçbir zaman.
“Diğer aile ile görüşecek Bekir. Sana haber vereceğim dedi.”
“Peki nasıl olmuş bu?” Kafam karışmıştı. “O kadar kolay mı çocukların karıştırılması?”
“Adlarınız aynıymış güzelim, anneleriniz iki dakika fark ile doğuma alınınca hemşirenin karıştırmış olabileceğini söyledi Bekir amcan.”
“Ellerine sağlık, tüm duaları kaptı bugün bizden. Bir ömür yeter bu dualar ona.” Çınar güldüğünde Barın ona eşlik etti.
“Kesin sesinizi!” Bartu abim ikisine birden kızdığında ikisininde gülen suratı düştü birden.
“Neye şaşırıyorsak, Simay hanım her zamanki gibi dört ayak üstüne düştü!” dedi Çınar ters ters Bartu abime bakarak. “Siz onu savundukça bu kız daha böyle çok üzerimize gelir.”
“Çıkın odanıza!” Annem aniden bağırdığında yerimden sıçradım. İkisi annemi ikiletmeden giderken bana nefretini gizlemeyen bakışlarla bakıyorlardı. Onlara bakmaya gerek bile duymadım. “Simay, sende odana çık dinlen. Bu konu kesin olmadıkça canını sıkman gereken bir durum yok. Anlaştık mı?”
Başımı salladım. Diğer ikisinin aksine yavaşça çıktım merdivenleri. Yusuf abime söylemeyi doğru bulmamıştı babam. Kesinleşince onunla konuşacağını söylese de benim de düşüncelerimi anlatmam gerekiyordu. Bu yüzden her ne kadar babamın kızacağını bilsemde odaya girer girmez Yusuf abimi aradım ve tüm öğrendiklerimi ona da anlattım.
✨
*Ertesi gün saat 14.28/ 18 Ocak 2024*
Son derste can çekişiyorduk resmen. Kadın uzattıkça uzatıyordu ve canıma tak etmişti artık. Fizikten nefret ediyordum, fizik hocasından ise daha fazla nefret ediyordum.
“Hocam!” diye bağırdı Fatih. “Allah aşkına iki dakika kaldı zaten, telefonumuzu çıkaralım mı artık?”
“Sizden bir bok olmaz. Al telefonunu al al!” Fatih ile sözlü tartışmaya girmelerini umursamadan telefonumu aldım direkt. Yusuf abimden ve gruplardan mesajlar gelmişti. Babamdan ise bir cevapsız aramam vardı. İlk önce Yusuf abimin mesajlarına döndüm.
Yusuf abim: Abim ne yaptın?
Yusuf abim: Duruma göre beni ara
Yusuf abim: Aklım sende kalıyor
Siz: Babam aramış biraz önce
Siz: Belli ki haber gelmiş
Siz: Sana da haber veririm, aklın bende kalmasın
Siz: Dikkatli ol, seni seviyorum abi 🤍
Ardından gruptaki mesajlara döndüm. Çoğunluk olarak boş yapmışlardı. Bir iki oyalayıcı mesajlar attığımda çoktan zil çalmıştı. Çınar ile birlikte eve gitmediğimizden birbirimizi beklemiyorduk. Çantamı çoktan topladığım için taktım ve merdivenleri hızlı hızlı indim.
Okulun kapısının önünde bekleyen arabayı gördüğümde oraya ilerledim. Ön sağ koltukta oturan kimseyi görmediğim için oraya oturdum. Babam elindeki telefonu bıraktı, bakışlarını bana çevirdi. “Hoş geldin, nasıl geçti günün?”
“İdare ederdi.” Parmaklarımı kaldırdım havaya. “Ama müdür yardımcısı yakaladı yine ojelerimi. Manyak kadın aseton ve pamuk almış, odasından silmeden göndermedi.” Babam gülmeye başladığında bir yandan da arabayı çalıştırdı. “Çınar’ı beklemeyecek miyiz?”
Cümlem biter bitmez arka kapı açıldı ve Çınar da arabaya binmiş oldu.
“Yine mi öne bu oturdu?” Beni gördüğü her an olduğu gibi yine söylenen çocuğa göz devirdim. “Neyse, son oturmaların zaten.”
“Bana bak, sinirlerimi germe benim. Az geldi herhalde projenden sıfır almak?” Ona dönerek konuştuğumda elini kaldırıyordu ki babam sertçe uyardı.
“Şaka mısın baba?! Yaptığıyla övünüyor birde! Sende hiçbir şey olmamış gibi biricik kızını savunuyorsun!”
“Çınar dedim!” babam ters ters bakıyordu ona şimdi. “Sende o da az değilsiniz. Kes sesini, kardeşine destek olman gereken zamanlarda köstek olma.”
“Dışarda tanımadığım insandan bile kardeş olur bundan olmaz.” Diye homurdandı bakışlarını babamdan çekerek. Babam sözünü dinletemediğini fark ederek ofladı. Önüne geri döndüğünde çoktan okuldan ayrılmıştık.
Kollarımı göğsümde topladım. “Bir köpek yavrusu bile senden daha iyi abi olur. Seninle onu ayıran bir akılken sen onu kullanamıyorsun.” Koltuğuma tekme atmış olmalı ki sırtım acıdı hafiften. “Geri zekalı!” diye homurdandım.
“Simay, sende sus artık. İkinize de yetişemiyorum yeter!” Onun bu çıkışıyla sessizleştim. Cebimden kulaklıklarımı çıkardım ve taktım. Sabah dinlerken yarım kalmış olan şarkıyı şimdi rahatça dinleyebilirdim.
Yol neredeyse on beş dakika sürdüğünde her zamankinden daha hızlı geldiğimizi yeni yeni fark ediyordum. Çınar ikimizle muhatap bile olmadan arabadan indiğinde bende inmek için kapıyı açtım.
“Sen inme.” Bakışlarım babama dönerken o, arabadan yeni inen Çınar’a seslendi. “Çınar! Kardeşinin çantasını da al.”
“Onun eşyasına dokunmam ben.”
“Yalvarırım dokun ya,” gözlerimi devirdiğimde birden Çınar’ın arkasında beliren annem kafasına vurdu bir tane. “Al o çantayı kırmayayım kafanı Çınar efendi.”
“Bıktım, valla bıktım. İnşallah pozitif çıkar da o test defolup gidersin bir an önce.” Çantamı oflaya puflaya aldığında, “Amin!” dedim öfkeyle. “Benim yerime gelen o kızda benden daha beter olur umarım!”
“Bu dünyada senden daha kötüsü yok!” diye homurdandığını duyduğumda gözlerimi devirdim. Umarım benden daha beter olurdu gelen kız da, o zaman görürdü o gününü.
“Gerçekten nerede hata yaptığımızı bulamıyorum...” dedi annem arka koltuğa yerleşirken. İnmek için kapıyı açacaktım ki engelledi. “Otur bebeğim, dönerken ben otururum.”
“Bu durum onları birbirine kenetler zannediyordum,” babam derin bir nefes vererek arabayı sürdü. “Hâlâ kedi köpek gibiler.”
“Ben buradayım,” dedim kollarımı göğsümde bağlayarak. “Sizi duyuyorum yani.”
“Farkındayım,” dedi Annem sıkıntılı bir nefes verirken. “Birbirinizden nasıl bu kadar nefret edebilirsiniz? Bende abilerimle iyi anlaşamıyordum, bak şimdi onları çok özlüyorum.”
“Siz kardeştiniz. Onlar benim hiç abim olmadı.” Diye homurdandım. “Hep düşman gibi hissettirdiler.”
“Sende onlara,” dedi babam kısa bir süre bana bakıp yola döndüğünde. “Sana kendini biraz törpülemen gerektiğini söylemiştim. Onlar ne yapıyorsa aynısını onlara yapamazsın.”
“Neden?” Kaşlarım çatıldı. “Benim yaşımdayken Kutay abimin haftalık sevgili değiştirdiğini bilmeyen yok. Herkes evin içinde onu gülerek dinlerken benim bir sevgilim var diye Çınar’ın demediği kalmadı. On sekizine basar basmaz araba alan Çınar, benim buna hakkım olmadığını söylüyor. Diğerlerinin aksine sanata yönelmek istediğimi söylediğimde tüm tuvallerimi ve boyalarımı attılar, gitar çalmak istediğimde parçaladılar. Ve ben bunların karşılığını verdim diye mi suçlu olacağım?” Alaylı bir nefes verdim. “Ben iyi olduğumu hiçbir zaman savunmadım onların aksine. İyi ki yapmışım. Çınar benim yüzümden bir yıl okulu mu uzatmak zorunda kaldı? Bende onun yüzünden hayallerimden vazgeçmiştim. Barın benim yüzümden sınava geç mi kaldı? Bende gireceğim sınava onun yüzünden geç kalmıştım. O en azından her sene deneyebilir şansını, ben bir kere bana gelen o şansı kaybettim. Kutay abim benim yüzümden ilk çalıştığı şirketten atıldı, beni evden atmıştı çünkü. Elif abla-“
“Yeter!” Annem sesini yükselttiğinde mecburen sustum. “Hiçbirinizi adam edemedim ya, bana yazıklar olsun.”
Yutkundum. “Gelen kız daha iyidir, o toparlar sizi.”
“Simay yeter bu kadar,” babama çevirdim bakışlarımı. Sanırım onu da epey sinirlendirmiştim. Kıpkırmızı olmuştu suratı. “Tak kulaklığını, gidene kadar müzik mi dinliyorsun film mi izliyorsun ne yapıyorsan yap.”
Dediğini ikiletmedim. Çıkarmış olduğum kulaklıklarımı geri taktım. Müziği de açtığımda bakışlarım cama çevrildi. Nereye gittiğimizi Çınar sayesinde öğrendiğimden düşüncelerimle doldurdum zihnimi.
✨
*Saat 15.25*
Ayaklarım koltuğun biraz fazla yüksek olmasından dolayı yere değmiyordu. Stresliydim, canım sıkılıyordu ve felaket gergindim. Belli etmemeye çalışıyordum. Bekir amca babamlarla konuşuyordu. Bense ayaklarımı sallıyor ve onları duymayı reddediyordum. Test yaptırmaya gelmiştik ancak bir diğer aile hâlâ gelmemişlerdi.
“Gelmeyecekler sanırım,” diyen annemle sevindiğini hisseder gibi olmuştum. Ancak şom ağızlı olmalıydı ki, birkaç dakika sonra kapı açılmış ve içeri annem yaşlarında, belki de ondan daha genç duran bir kadın girmişti. Onun arkasında duran ve benim yaşlarımda olan kız içeride kimseye bakmadan annesinin peşinden ilerlerken en sonunda uzun boylu, siyah saçlarında beyazları olan kumral bir adam girdi içeri. Yeşil gözleri ilk önce babama ve ardından annem ve bana döndüğünde biraz uzun bakmıştı bana. Gözlerimi ondan kaçırdım.
“Hoş geldiniz Kadir bey, size durumdan bahsettim. Öncelikle tanıştırayım, Akça ailesi. Mihrimah ve Mehmet Akça, kızları Simay Naz. Mehmet; Kadir bey ve eşi Seher hanım, kızları ise Simay Nazlı.” Babam başını salladı. Normalde olsa gülümser ve memnun olduğunu söyler, el sıkışırdı ancak bu durumdan memnun olmadığından bunu yapamamıştı.
“Bir -lı eki yüzünden buradayız yani,” diye homurdandığını duydum karşımdaki kızın. Annesi elini sıkı sıkı tutuyor ve okşuyordu. Klişe yaşamayacaktık yani, kız ailesi tarafından seviliyordu. O halde evlerimize geri dönecek ve sonuç pozitif çıksa bile görmemiş gibi mi yapacaktık?
“Öncelikle kızlardan kan testlerini alalım sonra sizlerden alırız.”
Korkuyla bakışlarım babama döndü. İğne fobim vardı, asla iğne yaptıramazdım, kan aldıramazdım. Bu benim için bir zulümdü. Koltukta geri geri gitmeye çalışsam da bu olmadı, annem elimi tuttuğunda gözlerimi kapadım sıkı sıkı. Annemin üzerimdeki uzun kollu sweatshirtümü yukarı sıyırdığını hissettim.
“Bir şey yok, iki dakikalık bir şey.” Dedi babam. “İçinden ona kadar saymaya başla, kendini kasma.”
“Koskoca kız iğneden mi korkuyor?” dediğini duydum ince bir sesin. Simay Nazlı olmalıydı. Ona cevap vermek isterdim ancak şu an beni korkutan başka bir durum vardı.
“Kolunu hareket ettirme Simay,” dedi Bekir amca. Başımı hızlı hızlı salladım. “Bitiyor değil mi?”
“Biraz daha beklemen gerek. Şu an acımıyor bile, rahatla.”
“Acıyor,” diye sızlandım.
“Psikolojik olarak öyle geliyor sana.” Dedi her zamanki gibi. “Ve bitti.” Gözlerimi açtığımda elinde duran kan tüpüne baktım. “Çok almışsın, seni şikayet edeceğim!” diye homurdandım verdiği pamuğu koluma tutarken.
“Eyvahlar olsun Mehmet’im, senin kız yarın sabaha kadar tutacak pamuğu kolunda.” Babam Bekir amcaya gülmekle yetindi. Dua etsindi bağırıp çağırıp ardından iğneyi görür görmez bayılmamıştım geçen sefer ki gibi.
Diğer kıza bakmadım, ondan kan alıyordu şimdi. Ancak merakıma yenik düşerek bakışlarımı yüzüne çıkardım. O beyaz, pürüzsüz yüzünde birazcık bile acı kırıntısı yoktu. Ela gözleri bana bakıyordu ancak dudaklarında alaylı bir gülümseme vardı. Bunu sevmemiştim. Bakışlarımı ondan çektim ve hala havada tuttuğum koluma pamuğu bastırmakla yetindim.
En sonunda babamlardan da kan aldığında elim hâlâ pamuğu koluma bastırıyordu. “Bir hafta içerisinde sonuçlar açıklanır.” Dedi Bekir amca içeri giren hemşireye kan tüplerini verirken.
“Daha erkene çekemez miyiz Bekir? Çocuklar bir hafta belirsizlikte kalıp kötü hissetmesinler kendilerini.”
“Yüz bin falan ateşlersen neden olmasın kardeşim?” Güldü alayla. “şaka bir yana, olmuyor kardeşim. Eğer kendilerini kötü hissederlerse de görev size düşüyor, kızları yalnız bırakmayacaksınız.”
“Çıkalım Mehmet bey, sizinle konuşmak istiyorum.” Diyen adamla anneme çevirdim bakışlarımı. Güven vermek adına gözlerini açıp kapatsa da içimdeki o his gitmiyordu.
Pamuğu atmadan öylece odadan çıktığımda, “amma nazlısın,” dedi hemen ardımdan çıkan Simay Nazlı. Kolumu gösterdi. “Kolun kopmadı ya, pamuğu çıkarınca kan kaybından ölmeyeceksin.”
Dudak büktüm ona. “Bilmem, pamuğun orada kalması iyi hissettiriyor.”
“O halde elinle öyle tutma, kolun yorulmasın.” Dedi annesi cebinden bir yara bandı çıkardığında. “Çek bakalım elini.” Gözlerim anlık bizi izleyen babama kaydığında yüzünde ufak bir tebessüm olduğunu gördüm. Gözlerini açıp kapadığında bakışlarım tekrardan küçük olan pamuğun üzerinden yarabandını yapıştırmaya çalışan kadına değdi. Kenarlarından hafifçe bastırdı ve geri çekildiğinde şimdi pamuk yarabandı sayesinde düşmüyordu. “Oldu bile.”
“Hava soğuk,” dedi annem sweatshirtümün kollarını aşağıya indirdiğimde. “Bir kafeye geçelim mi?”
Babamlar annemi onayladıklarında annem ve Seher hanım önden ilerlediler. Onların hemen arkasından Simay Nazlı ve ben gittiğimizde babamlar arkamızdan geliyordu. “Makyaj mı yaptın sen?” Simay Nazlı’nın sorusuna başımı salladım. Okula full makyaj gidemezdim ancak kendimi iyi hissecek kadar hafif bir makyaj yapmıştım. “Eğer klişe bir kitabın içinde olsaydık ne hakaretler işitirdin biliyorsun değil mi?” Güldü. “Ama itiraf et, o kitaplarda ki kötü kıza benziyorsun. Söylesene, hayatı ailene zehir ettin mi?”
Sorusundan kaçtım. “Sen benzemiyorsun ama. Anlaşılan ailen ile aran iyi.”
“Evet ve bu bizi klişe bir kitaptan daha fazla zorlayacak değil mi?” Derin bir nefes verdiğinde başımı iki yana salladım.
“Belli olmaz, belki de yaşadığımız hayata devam ederiz.”
“Umarım.” Diye mırıldandığını duydum. Aynı anda aynı kelimeyi bende içimden söylemiştim. Umarım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.27k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |