🍀
Yüzde kaçtı mı demiştim ben? %100 olduğunu artık öğrendik.
Adımlarım ilk olarak koridorda karşılaştığım bir öğrenciden öğrendiğim kadarıyla müdürün odasına gitmişti. Tipik şaşırtmayan bir okul müdürüydü adam. Kuralları, işleyişi anlatmıştı. Tabii okula girdiğimde saçımı çeken öğretmeni de şikayet etmeden yapamamıştım. Kadın inatla üzerimdeki sweatshirtü çıkarmam için benimle uğraşmış ve sonunda -ne kadar yanlışlıkla olduğunu belirtsede inanmıyordum- saçımı çekmişti. Öğretmeni müdüre tarif etmiştim. O bunu halledeceğini söylerken sınıfımın 12-D olduğunu da söylemişti.
Buraya kadar sorun yoktu. O öğretmeni saymazsak tabii.
Sınıfa girdiğimde beni ilk sevindiren şey Zeliş ve Sümeyye'yi de sınıfta bulmuş olmamdı. Onlar pencere kenarında en arka sıranın bir önünde oturduklarından bende hemen en arkaya oturmuştum. Nihat ve Emre'nin F şubesinde, Ali Baran ve Asaf'ın C şubesinde ve Selim'in de A şubesinde olduğunu öğrenebilmiştim onlardan.
Ve hayır buraya kadar da sorun yoktu.
Asıl sorun ilk teneffüste kantine gittiğimizde çıkmıştı. Kantin öyle büyük değildi tabii ancak birkaç masa ve sandalye falan vardı işte. Kızlar tost falan alacaklarını söylediklerinde kahve varsa kahve de almalarını rica etmiştim. Onlar sıraya girerken bende boş olan masalardan birini seçmiş ve oturmuştum. Kantinin karşımda kalan kısmı camdı, okulun arka kısmını görüyordu. Basketbol sahasını.
Neyse üç beş yakışıklı seçer, izlerdik kahve içerken. Hayır buraya kadar da sorun yoktu!
Asıl sorun ben masaya oturduktan hemen sonra Ali Baran'ın gelmesiyle oluşmuştu. İzin istemeden karşımda oturan çocuğa ters ters baktım. "Ne yapıyorsun Baran?"
"Onlarla konuşmayacaksın." derken kantin sırasını işaret ediyordu. "Tamam anlayışlı olacağız dedik ama tepeme çıkma. Git kiminle arkadaş oluyorsan ol, benim arkadaşlarımdan uzak dur."
"Anlayış dediğin şey dört beş saattir olan sessizliğin mi?" dedim alayla. "En başından yapman gereken şey buydu zaten Baran, bana bunu yapman bir lütufmuş gibi konuşma."
"Her neyse!" diye parladı birden. "Benim arkadaşlarımdan uzak duracaksın. Özellikle o Asaf'tan." Özellikle kimden uzak durmayacağımız belli oldu.
"Arkadaşların benimle konuşmak istemediğini söyleyene kadar onlarla konuşacağım Baran ve sen hiçbir şey yapmayacaksın."
Cevap verecekti ancak gözleri masaya gelen ikiliye kaydı. Derin bir nefes verdi ve onlarla konuşmadan ayaklandı, masadan uzaklaştı. Sümeyye karşımdaki sandalyelerden birine otururken Zeliş de hemen yanıma oturmuştu.
"Ne dedi o?" Zeliş'in sert çıkan sesine şaşırdım istemsizce.
"Sen ona kızgın mısın?"
"Ohoo, senin haberin yok!" dedi Sümeyye kahvemi önüme doğru sürüklediğinde. Bir anda acıyla inlediğinde yüzü buruştu. "Bir şey yok." diye mırıldandı acıyla.
"Kavga mı ettiniz onunla?" diye sordum masa altından Sümeyye'ye tekme atan Zeliş'e. "Ona bu yüzden mi öfkelisin?"
"Öfkeli değilim." eğer burnundan soluyor olmasaydı ona inanırdım ancak bu şu an pek de olacak şey gibi görünmüyordu.
"N'abersiniz kızlar?" diyerek Sümeyye'nin yanına oturan Asaf'a cevap vermedim. Onun yüzünde yeni bir yara yoktu. Burnundaki sargı hâlâ duruyordu. Baran'ın çenesinde olan morluk onda yoktu. Demek ki Asaf ile kavga etmemişti. "Bakmasana öyle, haftaya çıkar dedi doktor."
Göz göze geldiğimizde son cümlesinin bana olduğunu fark ettim. "Gözüm dalmış," dedim bardağımı elime alırken. Fazla sıcaktı ancak içmek için değil avuç içlerimi ısıtmak için tutuyordum. "Yanlış anlama."
"Sorun yok," dedi göz kırptığında. "Ali Baran'ı kantinden çıkarken gördüm. Burnundan soluyordu şerefsiz, seninle mi uğraştı?"
"Onunla aramın kötü olduğunu sana düşündüren ne?" dedim bir an merakla. Ona Baran Ali ile ilgili bir şey anlattığımı hatırlamıyordum. Nasıl emin konuşabilirdi?
"Seni istemediğini duyurmadığı bir öteki dünya kaldı." dedi alayla gülerken. "Seni istemeyen biriyle anlaşabildiğini sanmıyorum Yeşil."
"Naz." dedim kaşlarımı çatarak. Bana ne diye Yeşil diye hitap edip duruyordu Allah aşkına? "Dürüst olacağım," derken yerimde kıpırdandım. "Baran ile arandaki konuyu biliyorum. Aranızdaki konu beni ilgilendirmez ancak bana sıçratmayın. Zaten kendi dertlerim yeterince başımı ağrıtıyor, ikinizin arasındaki hedef tahtası olmak istemiyorum."
"Sana sıçratacağımızı düşündüren ne?" Bu düşünce onu rahatsız etmiş gibi kaşlarını çattı. Bir kolu zaten Sümeyye'nin oturduğu sandalyenin arkasından dolanmış, Sümeyye'nin omzunda duruyordu. Diğer kolunu da masaya yasladığında gözlerini üzerimden ayırmıyordu.
Baran'ın biraz önce söylediklerinden kafamda bir şeyler kurdum diyemeyeceğim için, "hissettim." diye geveledim ağzımın içinde. "Zaten bana sıçratsanız da bir şey değişmez, kalıcı değilim." diye mırıldandım kendi kendime.
"O ne demek?" Onun ve Sümeyye'nin aksine konuşan Zeliş'e omuz silktim.
"Duydun. Kafamdaki düşüncelerle sizi sıkmayacağım ancak aynı şeyleri düşündüğümüze eminim."
"Nazlı'nın geri döneceği düşüncesi mi?" diyen Sümeyye ile bakışlarımı Zeliş'ten ona çevirdim. "Valla sanırım bunu düşünen sadece sen ve Baran'sın. Aileni bilemem tabii ama biz Nazlı'nın döneceğini düşünmüyoruz. Dönecek olan adam bizi silmezdi." Anlaşılan Nazlı onların kendisine ulaşmaması için tüm yolları kapatmıştı.
"Her neyse," diyerek omuz silktim. "Sizi aile meseleleri ile rahatsız etmeyeceğim. Çünkü tam olarak sizden zıt düşünüyorum." Kahveyi alarak ayaklandığımda, "teşekkür ederim." dedim kahveyi işaret ederek. "Borcum olsun."
"Lafı bile olmaz," dedi Zeliş. "Öğle arasında ısmarlarsın ama." Sırıttım ve başımı salladım. Görüşürüz diyerek kantinden çıktığımda derin bir nefes aldım. Baran'ın bana yaptığı konuşmanın aynısını onlara yaptığına emindim. Fazla samimiyete gerek yoktu. Arkadaşların arası benim yüzümden bozulmamalıydı. Nasıl olsa gidecektim buradan, üç haftam kalmıştı. Kalıcı olsam hadi neyse diyebilirdim. Bende olsam benim için herkesi karşıma alırdım.
🍀
Günümün şanslı kısmı beden dersine denk gelmem olabilir miydi? Sınıfta kalıp test çözme düşüncesi bile huzur veriyordu.
"Arkadaşlar hadi aşağıya!" diye bağırdı geldiğimden beri sürekli bağıran çocuk. Sümeyye onun normal halinin bu olduğunu söylemişti. "Sınıfta kimse kalmayacak."
Zeliş arkaya döndü ve önümdeki test kitaplarına yüzünü buruşturarak baktı. "Hadi gel."
"Ben burada test çözeceğim." dedim omuz silkerek. "Siz gidin."
"Ay garibim," dedi Sümeyye kıkırdayarak arkaya doğru döndüğünde. "Biz aşağıdayken sınıfta kalabileceğini zannediyor. O kadar belli ki güzel bir okuldan buraya geldiği..." Dudak büktü. "Sigara içiyor olsaydım senin bu okula denk gelmene yakardım bir tane."
"Nasıl?" dedim anlamayarak.
"Kızlar hadi!" diye bağırdı aynı çocuk kapıda dikiliyorken. "Hoca sınıfta kimse kalmasın dedi!"
Güldü Zeliş. "Gördüğün gibi Naz, hadi kalk." Onlar ayaklandığında uflaya puflaya kalktım masadan. Öğle arasını da geçmiştik ve sanırım son iki saatteydik. Öğleden sonraki derste uyuduğum için hangi derste olduğumuzu kaçırmış olabilirdim.
"Kız-"
"Yusuf defol!" diye bağırdı Sümeyye birden ona. "Anladık ya! Yeter!"
"Ne bağırıyorsun kızım?" dedi kaşlarını çatarak. "Çıkın sizde. İlknur hocayı bilmiyor gibi orada duruyorsunuz hâlâ."
"İlknur?"
"Sabah saçını çeken hoca," dedi Sümeyye kıkırdayarak. "Hadi hadi." diyerek kapıya ilerlediğinde onu takip ettik. Zeliş koluma girdiğinde beraber bahçeye çıktık. Tanıdık iki bedeni gördüğümde sadece bizim beden dersimizin olmadığını fark ettim. Bizim sınıfın erkekleri ile -gerçi diğer sınıfın erkekleriyle ayırt edemiyordum- diğer sınıfın erkekleriyle maç yapıyordu. Oynamayan tek kuzucuk ise Asaf'tı. Çardakta tek başına oturuyor, maçı izliyordu. Öğlen, aramız gerilmiş miydi anlamadığımdan kızlar ona biraz yakın otursa da ben uzak durmayı tercih ettim.
"Yazık ya," dedi Sümeyye Asaf'ın yanaklarını sıkarken. "Kıyamam maç yapamıyor musun sen?"
"Uğraşmasana kızım ya," diye homurdandı onun elini iterken. "İçim gidiyor zaten."
"Ben sana dedim," dedi Zeliş okulun pencerelerini kontrol ettikten hemen sonra. Cebinden gizlice telefonunu çıkarıyordu. "O bebeleri iki dakikada hallederdik biz." Konunun ne olduğunu anladığım an Asaf ile göz göze geldiğim andı. "Çocuğun sevgilisi senin değil gider kendi sevgilisinin yarasını temizlemeye çalışırdı."
"Sevgilisi değilmiş," dedi Asaf gözlerini gözlerimden çekmeden. Gözlerimi ondan kaçırmadan önce dudaklarında minik bir tebessümü gördüğüme emindim ancak ona bakmak istemiyordum şu an.
Zeliş kaşlarını çatarak baktı Asaf'a. "Sen nereden sahipsin bu bilgiye acaba?"
"Kızla konuştum." dedi rahatça. "Değilmiş sevgilisi falan."
"Ay süper-" Sümeyye yine acıyla inlediğinde Asaf, "iyi misin yavru ceylan?" dedi ona endişeyle bakarken. "Bir şeyin yok ya?" Asaf'ın yalandan olan tepkisi Sümeyye'nin ona ters ters bakmasına sebep oluyordu. Anlaşılan Sümeyye konuşacakken Asaf tarafından tekme yemişti. Yazıktı kıza, bugün bilmem kaçıncı tekmesiydi.
"Çok sıkılıyorum," dedi Zeliş bahçede gözlerini gezdirdiğinde. Telefonu onu sarmamış olmalı ki yine cebine atmıştı. "Oyun oynayalım bizde."
"Siz oynayın," dedi Asaf başıyla bahçeyi işaret ederek. "Benim yasağım var."
"Seni zarara sokmayacak bir oyun oynasak ya." diye homurdandı Sümeyye. "Hadi Asaf ya."
"Şu an acayip derecede maç oynamak istiyorum." dedi Zeliş maç oynayan çocuklara bakarken. Bakışlarım onlara döndüğünde, "oynayalım." dedim Zeliş'e. "Gel."
"Almazlar kızım bizi," dedi omuz silkerek. "Hem sert oynuyorlar, ezerler bizi."
"İstiyorsanız söylerim Mehmet'e," dedi Asaf anında. "Alırlar sizi."
Zeliş ile göz göze geldiğimizde, "yok ya," diye mırıldandı. "Şimdi iki kız girmeyelim onca erkeğin arasına. Bir şey falan derler, canımız sıkılmasın şimdi."
"Kim ne diyecek?" Saçmalama dercesine çıkan ses tonuma ohoo dermiş gibi elini havada salladı. "Buralar senin geldiğin yere benzese keşke güzelim, burada bir erkek ile merhabalaşsan yanlış anlaşılıyorsun."
"Buranın biraz da yaşadıkları, gördükleri, yetiştirilme şekilleri ile alakalı," dedi Sümeyye surat asarak. "Doğduğun coğrafya kaderindir Naz."
Anlamıyordum ancak anlamış gibi başımı salladım. Ben rahat büyümüştüm, tamam dinim zaten belliydi ancak buradakilere göre baya rahat büyütülmüştüm. Alkole, dövmeye ya da sigaraya karşı bir isteğim olduğunda sert karşılanmazdım. Ya da erkek arkadaşımla tüm gün kalmamla ilgili bir sorun da çıkmıyordu. Tabii Çınar'ın laflarını saymazsak.
"Kızları ikna edemez miyiz?" dedim dudak bükerek. Şu an bende futbol oynamak istemiştim bir hevesle.
"Basketbol oynayalım," dedi Zeliş tebessümle. Sınıfın penceresi arka tarafa bakıyordu, aşağı inmeden önce basketbol sahasında birkaç kızın olduğunu söylemişti Sümeyye. "Gel hadi." Asaf'a döndü. "Siz de gelin, en azından izlersiniz." Sümeyye ve Asaf da ayaklandığında arka bahçeye gittik. Tabii bu sırada maç oynayan çocuklar arasında bakışlarımı gezdirmeyi unutmadım. Ali Baran burada değildi.
Aksine onu arka bahçede, basketbol sahasının içinde buldum. Karşısındaki üç çocukla birlikte oynuyorlardı. "Baran," dedi Zeliş ancak bizimle konuşurken yumuşak olan ses tonu sertleşmişti. "Bizde oynayacağız." Öylece oturmaktansa oynamak iyiydi. Ayrıca bir sorun çıkmazdı sanırım. Baran ile yakın arkadaş olduklarını bilmeyen yok gibi duruyordu. Sümeyye'nin gördüğü kızlar kuş olup uçtular herhalde.
"Gel," bakışları bize döndüğünde Zeliş'in hemen yanında duran bana baktı. Eğer gözle adam öldürmek diye bir şey olsaydı Baran tam şu an beni öldürüyor olurdu. Öfkesini fark edebilmiştim. Uyarısını dinlemediğimi anlamıştı. Zaten ona onu dinlemeyeceğimi açık açık söylemiştim. "Gel Zeliha."
"Siz?" dedi çocuklardan biri, Asaf ve Sümeyye'ye bakarak.
"Yok biz izleyeceğiz," dedi Sümeyye ona gülümseyerek. "Yenin Ali Baran'ı."
"O halde sen benim takımıma gel," dedi çocuk bakışlarını bana çevirerek. "Zeliş Baran'da, seni de kaçıramam."
"Fazla numarası yok, oynayamıyor bile." Baran'ın umursamıyor gibi konuşmasına kaşlarımı çattım. Bunun git sende Sümeyye'lerin yanına otur uyarısı olduğunu anlasam da anlamamazlıktan geldim. "O otursun."
"Yoo," dedim rahatça. "Ben oynarım."
"O halde gel bakalım," dedi çocuk sırıtarak. Sahaya girdiğimde elini yumruk yaparak bana uzattı. "Cihat." Elimi yumruk yaptım ve yumruk olan eline vurdum. "Naz bende."
Diğer çocuk da elini uzattığında aynı şekilde o çocuğun eline de vurdum. "Berat."
"Memnun oldum," dedim biraz önce adımı duyduğundan tekrar adımı söyleme gereği duymadan. "Nasıl yapıyoruz şimdi?"
"Kural falan yok," dedi Baran'ın yanındaki çocuk. "Basket atabilin yeter." diyerek güldüğünde gözlerimi devirdim.
"Elliye ulaşan kazanır." Dedi Berat onlara dönerek. "Tamam mısınız?"
Herkes onayladığı da Baran ile göz göze geldik. Bana olan iddialı bakışlarına aynı şekilde karşılık verdim. Onun canına okuyacaktım.
🍀
Hayır o benim canıma okuyordu. Ciddi anlamda kaçıncı kez düştüğümü hatırlamıyordum. Bir ara Baran yüzünden tekrar düştüğümde Asaf ayaklanmıştı. Onu zar zor yerine oturtan Sümeyye olmuştu.
Yine de içimden sabır çekiyor ve bir şey yapmamak adına kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Baran böyle devam ederse ya toptan düşmanımmış gibi kaçacağım ya da o topu Baran'a iade edeceğim.
"Naz!" diye bağıran Cihat topu bana doğru attığında topu hızla kaptım ve sektirerek onların potasına ilerledim. Baran topu almak için arkamdan müdahale etmeye çalışıyordu ve ben topu korumaya çalışıyordum. Topu top olarak görme Naz. O top şu an bizim canımız, düşmana veremeyiz!
"Hâlâ pes etmiyorsun," diye mırıldanan çocuktan kaçmak için çabalasam da yapamadım.
"Bilerek yaptığını kabul ediyorsun yani." dedim topu bir aralık bulup Berat'a attığımda. Ali Baran topun bende olmadığını anlasa da ayrılmadı dibimden.
"Evet," dedi gözlerini gözlerime dikerek. Yeşillerime tezat kahverengi olan gözleri yeterince soğuktu. "Evimden gidene kadar yakacağım canını. Ya öyle ya da böyle, defolup gideceksin."
"İşte bu!" diye bağıran Berat ile Cihat birbirlerine doğru koştular ve havaya zıplayarak göğüslerini birbirine çarptılar. Anladığım kadarıyla basket atabilmişlerdi.
"Yak," derken en ufak bir itiraz yoktu ses tonumda. Yapabilirdi, onu tutmuyordum. "Ama ben senin canını yakmaya kalktığımda annenin eteklerinin altına saklanma."
Çocuklara doğru ilerleyecektim ancak adımlarımı duraksatan cümleyi duyduğumda yüzüm kaskatı kesildi. "En azından benim eteklerinin altına saklanacağım bir annem var." Vücudumu tekrar ona çevirdiğimde söylediğinden saniyeler içinde pişman olduğunu görebilmiştim ancak umurumda değildi. Benim eteklerinin altına saklanacağım bir annem yoktu. "Naz bir anda çıktı ağzımdan, öyle demek istemedim. Yemin ederim. Özür-"
"Dileme." Tek kelime. Onu bu söylediğine pişman edecektim.
"Kırk beş olduk!" diye bağıran Cihat yanıma gelmiş ve elini omzuma atarak tepinmeyi tercih etmişti. Zeliş ve yanındaki çocuk Baran ile konuştuğumuzu fark etti mi bilmiyorum ancak yüz ifadelerimizden bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamışlardı sanırım.
"Son beş!" diye bağırdım sanki o yok gibi. Söylediği canımı yakmamış gibi. Benim de bir elim Cihat'ın omzunu bulduğunda zıplamasını engelleyebilmiştim zar zor. "İddiaya girmiş miydik Zeliş?"
"Uyanığa bak," dedi Zeliş kaşları çatıkken. Şimdi değil, beni Baran'la konuşurken gördüğünden beri çatıktı kaşları. "Yok iddia falan, başta koyacaktınız onu."
"Tüh ya," dedim üzülür gibi. "Olmadı bu şimdi."
"Olsun lan," dedi Berat da yanıma geldiğinde. "Ben yemek ısmarlarım size."
"Emin misin?" Diye bağıran Asaf'tı. Tellerin dışında yere bağdaş kurarak oturmuştu Sümeyye ile. O an bu yakınlıktan Baran ile konuştuklarımızı duydu mu diye merak etsem de cevabını alamayacağım için sustum. "Bitiririm paranı!"
"Aç köpek!" diye bağırdı Berat ona. "Sana ısmarlamıyorum, Naz'a özel bu!"
"Yavşak!" diye bağırdı Sümeyye Asaf'ın hemen yanında kıkırdayarak konuşurken. Ne olursa olsun çok neşeli bir kızdı. Daha suratının asıldığı tek bir anı görmemiştim. Hep gülüyordu.
"Aşk olsun Sümsüm," dediğinde yüzünü buruşturdu Sümeyye. "Adımı haykırma her yerde demedim mi ben sana?"
"Hadi hadi," dedi Cahit, Berat ve beni geriye çekerek. "Şu son beşi de alalım."
Öyle de yaptık. Top Baran'dayken ondan almak için hamleler yapıyor ancak alamıyordum. "Nazlı sizi artık istemiyor." diye mırıldandım. O bel altı vurursa bende vururum. Kötüye karşı iyi olmak enayilerin işi. "Bu yüzden açmıyor telefonlarını." Top ellerinden kaydığında hızla topu aldım ve ona omuz atarak Zeliş ve diğer çocuğun beni engellememesi adına ne kadar uzak kalsa da topu potaya attım. Tam isabet!
"İşte basket kız!" diye bağırdı Cihat bana doğru koşup ellerini havaya kaldırdığında. Bende hızla ellerimi kaldırmış ve havadaki ellerimizi çarpıştırmıştık.
"Son iki, aferin kız!" dedi Berat göz kırparak. Sırıtarak başımı salladım. "Son basketi de bana bıraksanıza." dedim eşek gibi sırıtarak. Gözlerimi kırpıştırdığımda, "tatlı değil mal gibi oluyorsun," dedi Cihat suratımı itekleyerek. "Tamam Allah'ın cezası, sen at onuda." İstediğimi almıştım, söyledikleri pek umurumda değildi.
O sırada diğer çocuğun Baran'a kızdığını duyuyordum. Zeliş sadece uzaktan izliyordu Baran'ı. Maç boyunca bir kez olsun konuşmamışlardı zaten.
"Canım izleyicilerim," dedim demirlerin arkasında kalan ikili sadece beni izlemeye gelmiş gibi. "Son sayım sizin için olacak!"
"Bunu evlenme teklifi olarak kabul ediyorum!" dedi Asaf sırıtarak. "Cevabımı çıkışta duyacaksın!"
Sümeyye gülerek kafasına vurdu Asaf'ın. "Evlense senin gibi bir odunla mı evlenir bu kız?" diyerek güldü yine. "Ben evlenme teklifine evet diyorum Naz!"
"Benim için kavga etmeyin," dedim hemen havalanarak. "İkinize de yeterim."
"Hadi," dedi Zeliş. "Alın son sayınızı da bitsin şu maç."
Top Zeliş'in elindeyken Berat ondan topu almaya çalışıyordu. Ben o diğer çocuğu -adını öğrenememiştim bir türlü- tutuyorken Baran'ı da Cihat tutuyordu. Zeliş arkamda kalan çocuğa topu attığında onun aksine ben hemen tutmuş ve sektirerek potaya doğru ilerlemeye başlamıştım. Sümeyye ve Asaf'ın heyecan yaratmak için bağırdıklarını duyduğumda Baran çıktı karşıma.
"Güzel yalan." Cümlesi bir an güldürecekti beni.
"Yalan olsaydı telefonlarını açan olurdu Baran," hızla canının yanmasını umursamadan ona çarpıp ilerlediğimde topu potaya attım. Baran yere kapaklanırken top potaya deliksiz girmişti. Küfrederek elini bileğinde tutan çocuğa baktım dümdüz bir surat ifadesiyle. Cihat ve Berat tepinirlerken diğer çocuk sinirle kazağını çıkarmış ve demirlerden tarafa ilerlemişti su içmek için. Şu çocuğa kış ayında olduğumuzu kim hatırlatacak?
Zeliş sanki aramızdakileri anlıyor gibi bilerek yanımıza gelmediğinde onunda Asaf'ların yanına ilerlediğini gördüm. Bakışlarım tekrardan yerdeki çocuğa döndüğünde öfkelendiğini anlayabilmiştim. Ayaklandığında ve beni sertçe ittirdiğinde dengemi sağlayabilmiştim. Tüh ayağı sağlammış. "Yalan söylüyorsun!" diye bağırdı üzerime adımlarken. Sahanın içindeki neşeli bağırışmalar bir anda onun bağırmasıyla kesildiğinde ve beni bir kez daha ittiğinde bu sefer dengemi sağlayamadan sağ ayağım burkuldu, sağa doğru düştüm.
"Siktir!" dedim elim ayak bileğime giderken. Acıyordu, felaket acıyordu hemde. Kırılmış mıydı? Bu kadar acımasının başka anlamı olamazdı, kesin kırılmıştı!
"Naz!" diyerek bağıran Asaf'ın sahaya girdiğini bulanık olsa da görebilmiştim. "İyi misin?" dedi eli ayak bileğime sarılırken. "Dur ağlama, çok mu acıyor?"
Eli ayak bileğimi hafifçe sıktığında hissettiğim acıyla bağırdım ağlayarak. "Dokunma! Dokunma acıyor!"
"Sümeyye hocayı çağır!" diye bağıran Zeliş'i duysamda ağlamamı durduramadım. Hepsinin başıma doluştuğunu zar zor görebilmiştim gözyaşlarım arasından.
"Kırık değildir korkma Naz," dedi Berat bir peçete uzatırken. "Sakin ol ağlama."
"Çok acıyor," dedim sızlanarak. Zeliş Berat'ın elinden peçeteyi alıp yüzümü silerken, "incinmiştir," diyordu. "Bir buz falan getirin biriniz şişmesin ayağı."
"Açılın bir," diye seslenen kadının beden hocası olduğunu fark ettiğimde Asaf ve Zeliş dışında hepsi geriye çekildiler. "Nasıl düştün sen?" Dedi yanıma eğildiğinde.
"Oyun oynarken," dedim Zeliş'in elinden aldığım peçete ile gözyaşlarımı silerken. "Ayağım burkuldu."
"Sakinleş bakalım bir," dedi elindeki su şişesini uzatırken. "Sıcak sıcağına anlamazsın, burktuğun içinde acıyor olabilir."
Suyu içtim ve Baran'ın getirdiği buzu bileğime koyduk. Bir süre sonra acısı dindiğinde, "kalk bakalım," dedi İlknur hoca. "Adım atmayı dene, basabiliyor musun ayağının üzerine?" Asaf yardımcı olduğunda ayaklandım ama sağ bileğimin üzerine basamadım. Anında ayağımı havaya kaldırdığımda Asaf'tan destek alıyordum. "Çok acıyor," dedim tekrar gözlerim dolarken. "Üstüne basamıyorum hocam."
"Böyle olmayacak," dedi sıkıntılı bir nefes vererek. "Ailenin numarasını ver, hastaneye götürsünler seni." Sıçtık! Yemin ederim tam şu an sıçtık!
Kadına ailem yok, ben aradığımda da açmıyorlar zaten desem ne derdi? Ya da öz ailem var ama bir ay sonra olmayacaklar, aaa hocam arkanızdaki çocuk öz abim ama bakın o da ailesi de beni istemiyor desem peki? Nasıl bir insanmışım ben amına koyayım, hiçbir insan evladı istemiyor beni. Neyim ben ölümcül virüs yuvası mı?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.27k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |