🍀
*Aynı gün/ saat 18.22/ YAZAR*
“Ya neden?!” diye bağırdı Seher artık dayanamıyorken. Koltukta oturup başını öne doğru eğmiş kimseye bakmayan oğluna konuşuyordu. Baran ise söylediği hiçbir kelimeye cevap vermiyordu. “Oğlum ben sana kaç kez konuşacağım?”
“Anne,” dedi Selen endişeyle kadının koluna tutunurken. “Bir şey olacak bak şimdi, ne olursun otur bir dakika.”
“Kaç kez konuşacağım?” diye bağırdı Seher cevap alamadığı oğluna tekrar bağırırken. “Güzel güzel konuşuyorum anlamıyorsun, kızıyorum anlamıyorsun. Oğlum ne yapayım ben sana?! Nasıl anlayacaksın sen beni?!”
“Anlamayacağım!” diye bastırdı Baran. “Nazlı’yı bırakıp onu getirmenizi anlamayacağım anne!”
“Kes sesini!” derken dişlerini sıkıyordu Mahir. “Git odana, çıkma bir süre.”
“Yalan mı söyledim ben abi?” dedi dayanamayarak. Anlamıyordu Baran onları. Nasıl olur da o kızı bu denli sahiplenirlerdi? Nazlı’yı tanımadığı insanların yanına nasıl gönderirlerdi? “İstemiyoruz o kızı!”
“Yeter!” diye bağırdı Seher. “Yeter Baran! O benim kızım! Ben taşıdım onu dokuz ay karnımda, ben çektim sancısını! Ya onca sene görmediğim kızımla tanışmak istemem çok mu?!”
“Çok!” diye bağırdı Baran annesine. Ayaklandığında Mahir hızla göğsünden ittirerek koltuğa geri oturmasını sağladı. “Anne Nazlı-“
“Nazlı kendisi gitti!” dedi Selen dayanamayarak. Seher’in de Kadir’in de neden anlatmadığını anlamıyordu Selen. Eşinin bakışlarını üzerinde hissettiğinde bakışlarını kocasına çevirdi. Kızar sanıyordu ancak anlayışlı bir bakış vardı gözlerinde. İster istemez cesaret aldı bundan. “Testin pozitif çıkması durumunda öz ailesi ile tanışmak istediğini en başından söyledi Nazlı annem ve babama. Senin düşündüğün gibi Naz geldiği için gitmedi Nazlı. En başından beri gitmek isteyen oydu.”
“Yalan söyleme!” diye bağırdı Baran bir kez daha. “Nazlı hakkında yalan söyleme yenge! Nazlı kendisi gitmek istemez!”
“Nazlı istemediği bir şeyi yapmaz!” diyen Mahir’di. “Hadi Naz yüzünden gitmiş olsa bile sana, bize ulaşırdı Ali. Nazlı bize ulaşmayı bırak telefonlarımızı açmıyor.”
“Kızgın çünkü bize,” gözleri dolduğunda koltukta küçüldü Baran. Kızgındı Nazlı, biliyordu. Ailesi onu kan bağı saçmalığına inanarak öz ailesinin yanına bırakmış, başka bir kızı eve getirmişti. Hak veriyordu Nazlı’ya.
Nazlı’nın dönmesi için Naz’ın gitmesi gerekiyordu.
“Kızgın olan adam on kere hesap sorardı,” dedi Seher, Nazlı’ya olan öfkesini saklamadan. “Nazlı ne seni arıyor ne bizi. Dur artık, anla. Anla oğlum,” derken sesi titremişti. Oğlunun yanına oturduğunda ellerine tutundu elleri. Yalvardı neredeyse oğluna. “Dur annem artık. Naz’ı suçlama. Rahat bırak kızı.” Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında Baran kendini kötü hissederek bakışlarını çekti annesinden. “İstemedi gelmeyi, abisiyle biz ikna ettik onu. Biliyorum zor geliyor sana. Bana da zor geliyor, emin ol ona da çok zor geliyor ama hep birlikte ayağa kalkmamız gerek. O bizim canımız, o bizim kanımız.”
“Nazlı ne olacak?” dedi Baran fısıltı gibi çıkan sesiyle. “Anne ondan vazgeçmem.”
“Sana geç diyen yok zaten,” dedi Mahir sakince. İkizlerinin korktuğunu biliyordu. Her ne kadar onlar şu an mutfakta çizgi film izliyor olsalar da sesini kısık tutmaya çalışıyordu. “Ama Naz’a yüklenmeyi kes. Nasıl seni istemiyoruz git artık dersin ona Baran?”
“Nazlı’nın gelmesi için onun gitmesi gerek.”
“Nazlı dönecekse şimdi de dönebilir, kimse ona sırtını dönmedi.” Dedi Seher oğlunun elini sıkarak. “Ama Naz’ı da bırakmam artık. Anlıyor musun? Nazlı olsun ya da olmasın, Naz benim kızım. Ondan vazgeçmeyeceğim Ali Baran.” Gözyaşlarını sildi elleri titrerken. “Nazlı’yı seviyorum ancak Naz’ı da seviyorum. Bir haftaysa bir hafta, alıştım. Bir yanım hep onu bekliyor gibiymiş sanki. Yüreğimde koca bir boşluk varmış da Naz doldurmuş gibi hissediyorum. Ölene dek vazgeçmem ben Naz’dan. Bu saatten sonra eğer tek kelime daha edersen ona,” Baran başını kaldırdı, annesine baktı anlayamadan. “Çok daha farklı olacak her şey Ali Baran. Seni ondan onu senden ayırmam. Senin yüzünden Naz giderse sende bitersin bende.”
Hayır, yapamazdı elbet böyle bir şeyi. Anneydi o. Hangi anne evladından vazgeçebilmişti de Seher vazgeçsindi? Evet Naz’ın gidişi onu yıkardı. Kırılırdı oğluna, kızardı, belki de saydırırdı bir öfkeyle ancak oğlunu bitirmezdi içinde. Evlattı o. Her nasıl şu bir haftada Naz’a bağlanmış, onu kaybetmek istemiyorsa on sekiz yıllık oğlunu da kaybetmek istemiyordu.
Hiçbir anne evladından vazgeçemezdi çünkü. Canı pahasına olsa bile.
“Özür mü diliyorsun, ayaklarına mı kapanıyorsun bilmem.” Ellerini oğlunun elinin üstünden çekti. Baran bir anlık ellerinin üstündeki boşluğa baktı. “Ama o kıza affettir kendini Ali Baran.”
Baran başını iki yana salladı. Hızla ayaklandığında abisinin de yengesinin de arkasından seslenmesini umursamadan portmantodan montunu aldı ve ayakkabılarını giyerek hızla çıktı evden.
Nazlı’yı seviyordu. Naz’a yakın olmak, Naz’a yaklaşmak Nazlı’ya ihanetmiş gibi geliyordu. O Nazlı’ya ihanet etmezdi.
Birisinin ona seslenir gibi olduğunu hissetse dahi durmadı. Çok değil birkaç yıl önce Asaf ile birlikte dertleştikleri o çıkmaz sokağa girdiğinde bakışları duvardaki birçok resme kaydı. Aralarında sadece iki resim çekti dikkatini. Bakışlarını hızla çekti duvardan. Şu an onlara bakıp daha da dertlenmek istemiyordu. Yeterince derdi vardı zaten. Gücü yoktu şu an başka bir derde.
Duvarın önüne çöktü ve başını duvara yasladı. Özlüyordu Nazlı’yı. Hem de çok. Onlar abi kardeş, sırdaş, arkadaş, her şeylerdi birbirlerine. Bu yüzden inanmak da istemiyordu kendi isteği ile gitmiş olmasına. Nazlı onu neden bırakmak istesin ki?
“Yine neye dertlendin acaba?” duyduğu sesi duymamış gibi yaparak kapadı gözlerini Baran. Onunla konuşma havasında değildi hiç. Eskiden içtiği suya kadar bilen arkadaşını şimdi bir yabancıymış gibi görmezden gelmek yutkunmasına neden oldu. “Allah’ın cezası, görende epey dertlisin sanacak.”
“Seninle tartışma havamda değilim, defol Asaf.” Diye homurdandığında Asaf’ın kendisine göz devirdiğini görmedi elbette. Asaf buraya tartışmaya gelmemişti oysa. Dakikalar önce kendisini Sümeyye aramış, Baran’ı gördüğünü ve biraz kötü göründüğünü söylemişti. Asaf Baran’ın nereye gittiğini anında tahmin ettiğinde ayakları onu yakın olduğu çıkmaz sokağa getirmişti. Haksız da çıkmamış, Baran’ı burada bulmuştu.
“Tartışmaya gelmedim zaten,” dedi Asaf sakince Baran’ın yanına çöktüğünde. “Anlat hadi, ne bu halin?”
“Sana günahımı bile anlatmam ben.”
“Baran derdin var belli, keyfi olarak gelmem zaten yanına.” Dedi Asaf alttan almayı tercih ederek. “Nasıl konu Nilgün olduğunda sen benim yanımda oldun, konu sen ya da ailenle ilgiliyse bende senin yanında olacağım. Sonra devam edersin aptal kinine.” Baran ona cevap vermedi. Asaf’da cevap beklemedi zaten. Baran’ın kendisine hak verdiğini biliyordu. Yoksa bu çenesi düşük vır vır başında öter ve aksini iddia ederdi.
“Düşünsene,” dedi Baran birkaç saniye sonra gardını indirerek. Biraz daha birileri ile dertleşmese bu yük yüreğini alt edecekti sanki. “Bir gün eve geliyorsun Nilgün eşyalarını topluyor. İşin kötü yanı ise annende babanda ona ne yapıyorsun diye sormuyor. Soruyorsun ancak kimse cevap vermiyor, umursamıyor seni. Sonra evinizin önüne son model bir araba geliyor, birkaç kişi iniyor arabadan ve Nilgün’ün eşyalarını arabaya koyuyorlar. Nilgün sanki tatile çıkıyor da birkaç hafta sonra geri dönecekmiş gibi kısa kısa sarılıyor hepinize ve o arabaya binip gidiyor. Sen olayı o arabayı gördüğün an anlıyorsun ancak yediremiyorsun.” Gözleri doldu Baran’ın. “Annenler sanki giden Nilgün değil gibi odayı yeniden düzenliyorlar. Sonra tanımadığın etmediğin bir kızı pat diye eve getirip bak bu senin öz kardeşin diyorlar. Ne yapardın Asaf?”
“Kabullenemezdim.” Diyerek dürüst bir cevap verdi Asaf. Nilgün’den bir başkasına abilik yapamazdı. Nilgün’den yarım saat haber alamasa çıldırıyordu. “Ama eve gelen kıza da bulaşmazdım Baran. Sen bir tek Nazlı’yı özlüyorsun, o kız bütün ailesini bırakıp geldi.”
“Gelmeseydi,” derken sesi titriyordu Baran’ın. “Kalsaydı orada. Ne Nazlı giderdi o zaman bu evden ne de her şey bu kadar berbat hissettirirdi.”
“Sana bir şey itiraf edeceğim,” dedi Asaf sıkıntıyla nefes verirken. Bunu şimdi Baran’a anlatsa kimseye söylemeyeceğini biliyordu ancak Naz duyarsa aralarının açılmasından korkuyordu. Sevmişti Naz’ı, onunla arası bozulsun istemezdi. “Biz Naz ile yeni tanışmadık.”
“Ne?” Baran hızla başını çevirdi Asaf’a. Ne demek yeni tanışmamışlardı?
Başını salladı Asaf. “Hatırlıyor musun Nilgün’e mesaj atan çocuğun yanına gidecektim?” Başını salladı Baran. Evet, hatta kendisi de gidecekti ancak Asaf onu atlatmıştı. Sonra da burnu kırık bir halde hastanede bulmuştu onu. “Nihat’lar ya da Kadir amca anlatmıştır belki, beni çocukların elinden alan bir kızdı.”
“O orospu çocuğunun sevgilisi demişsin,” diyerek onayladı Baran. Duraksadı, jetonu düştüğünde ise gözleri iri iri açıldı. “Naz mı o kız?”
Onaylar bir mırıltı çıkardı Asaf ancak Baran’ın yanlış anlamaması için hemen ekledi, “Sevgilisi değilmiş. İkizi mi abisi mi ne-“
“Çınar.” Dedi Baran hızla. Naz onların evine gelmeden önce eve gelen, Naz hakkında birçok şey anlatan çocuk. Çınar Akça. Naz’ın en küçük abisi.
“Her neyse,” diyerek onayladı Asaf. “Oydu bana vuran.” Derin bir nefes aldı. “Naz ile burada karşılaştığımızda sordum ona. Neden burada olduğunu, Çınar’ın ona neden öyle davrandığını...”
“Nasıl?” anlamıyordu Baran şu an. Başı ağrıyordu. “Çınar nasıl davrandı ki kıza?”
“Köpek gibi,” dedi Asaf omuz silkerek. “Öyle olunca sordum yani bende bir şeyler, konuştuk. Anlattı, araları zaten hep kötüymüş.” Olması gayet doğal demek istese de sustu Baran. Çınar’ın Naz’ın yaptıklarını anlatırken nasıl ürperdiğini, dehşet içinde kaldığını hatırladı.
Naz gerçekten hastaydı.
“İfade de Ufuk mu ne ondan değil Çınar’dan şikayetçi oldum,” dedi Asaf bu yaptığından pişmanken. Neyse ki bu hatasını düzeltiyordu. Hatasının sebep olduklarını düzeltemese de. “Kızın ailesi de ifadeyi verenin o olduğunu sanmışlar.” Boynunu kütletti. “Sonuç kız burada.”
“Ne?” Baran bir kez daha şaşırdığında, “ne saçmalıyorsun?” dedi kaşlarını çatarak.
“Ailesi kızı size atacakmış işte anladığım kadarıyla,” dedi Asaf anlamsızca öfkelenirken. “Abisi almış kızı yanına, sizinkilerde abisinin yanından almış kızı.”
Gözlerini kapadı Baran. Düşünmek istemiyordu, yorulmuştu. Hayatındaki küçük denilemeyecek bu değişim beklediğinden çok daha fazla yakmıştı canını.
“Nazlı’yı arasana,” dedi yanındaki çocuğa. Biliyordu, eğer şimdi bu teklifi yapmazsa bir daha söyleyemeyecekti. “Benim telefonlarımı açmıyor.”
“Benimkini de açmaz o zaman,” dedi Asaf omuz silkerek. Nazlı gittiğinden beri Nazlı’yı hiç aramamıştı. Arkadaşlarının telefonumuzu açmıyor demesi yetmişti ona. Açacak olsa Zeliş’in, Nihat’ın, Sümeyye’nin telefonlarını açardı.
Ali Baran’ın telefonunu açmayan kız onun telefonunu mu açacaktı?
“Sen ne zaman arasan açar o telefonu,” dedi Baran yüzündeki silik tebessümle. Gerçektende öyleydi. Nazlı Asaf’a diğerlerinden çok daha fazla değer verirdi. Bilirdi Baran. Hissettirirdi Nazlı. “Ara hadi.”
Asaf, sırf Ali Baran’ı susturmak için telefonunu çıkardı ve Nazlı’yı aradı. Telefon çaldı... Çaldı... Çaldı...
“Açmıyor,” dedi Asaf kapatmak için parmağını kırmızı simgenin üzerine götürmek üzereyken.
Baran hızla parmağını tuttu ve o an telefon açıldı. “Alo?” dedi ince ses. Ses tonu şaşkındı. Asaf’ın aramasını beklemiyor olmalıydı. “Asaf?”
“Nazlı?” dedi Asaf gözleri Baran’ın üzerindeyken. Hoparlörü açtı çocuğa bakarken. “Nasılsın?”
“İyiyim,” derken arkadan birkaç hışırtı sesi geliyordu. “Sen nasılsın?”
“Ben de iyiyim,” dedi Asaf başını sallayarak. “Bizimkiler arıyormuş ancak telefonlarını açmıyormuşsun bir haftadır.”
“Asaf...” diye mırıldandı Nazlı. Devamını getirmedi.
“Abinin telefonlarını da açmıyormuşsun. Nihat söyledi.”
“Neden barışmıyorsunuz?” dedi telefonun bir diğer ucundaki Nazlı. Takılmadı Asaf’ın sözlerine. “En azından bu sıralar barışın.”
“Soruyu kaynatma,” dedi Asaf kaşlarını çatarak. “Nazlı-“
“İstemiyorum.” Baran’ın gözünden akan bir damla yaşa baktı Asaf sadece. Baran başını çevirmiş, hızla silmişti gözyaşını. “Buraya alışmak istiyorum Asaf. Öz aileme alışmak istiyorum. O kız... Çok zarar vermiş onlara.” Asaf’ın kaşları daha çok çatıldı. “Çok yara açmış. Yaralarını sarmak istiyorum, onlara alışmak, onların yanında olmak istiyorum. Öz ailemle, bunca zaman gerçekten yanında olmam gereken ailemin yanında olmak istiyorum. Onları silmeden aileme alışamam.”
“Alışırsın,” yutkundu Asaf. Keşke hoparlöre almasaydım diye düşündü içinden ancak iş işten geçmişti işte. “Bu o kadar zor değil Nazlı.”
“Yapamazdım, herkese yetebilecek kadar güçlü değilim.” Sesi biraz kısık geliyordu şimdi. “Asaf... Senden bir şey isteyebilir miyim?”
“İste.” Yapar mıydı emin değildi Asaf. Ama istesin, en azından ne isteyeceğini bilsin istedi.
“Naz’ın onlara zarar vermesini her ne olursa olsun engelle olur mu? Ben abartıyorlar sanmıştım. Kendi gözlerimle gördüm.” Sesi dehşet içinde çıkıyordu. “O kız çok tehlikeli Asaf! Neler yaptığını-“
“Ailesini düşünen çıkar korur, ben kimsenin bekçisi değilim. Senin aileni korumak bana düşmedi.” Dedi Asaf ona çıkışarak. Sinirlenmişti ancak neye sinirlendiğini kestiremedi o an. “Ayrıca Naz’ın tehlikeli olup olmadığını düşünmeden önce abi diyeceğin o herifin tehlikesini gör sen.”
Nazlı konuşsun ve daha çok canını sıksın istemediği için telefonu kapattı hemen. Naz tehlikeli değildi, neyi abartıyorlardı böyle? Ne yapmış olabilirdi? O kızın gözünün içinde yanıp parlayan merhameti görmüştü Asaf, kimse Naz’ın tehlikeli olduğunu inandıramazdı ona.
“İstemiyor,” diye mırıldandı Baran. “Nazlı istemiyor.” Asaf bakışlarını ona çevirmedi. Titreyen sesinden ağlamak üzere olduğunu anlamıştı. Onu izlemek ya da rahatsız hissettirmek istemedi. “Ben Naz yüzünden sanmıştım... Asaf ben Naz yüzünden bizi istemiyor sandım.” Kafasına vurduğunda Asaf hiçbir tepki vermedi, ona dönmeden boş sokağa bakmaya devam etti. “Ailesi içinmiş, Naz’ın alakası bile yokmuş.” Bir kez daha vurdu kafasına.
Naz yüzünden sanmıştı. Naz’a git demişti. Onu istemediğini, mecburiyetten iyi davrandıklarını söylemişti. Nazlı benim kardeşim demişti.
Kendisinin herhangi biri olarak sevebileceğini ancak kardeşinin Nazlı olduğunu söylemişti açıkça. Seni kardeşim olarak görmeyeceğim demişti resmen.
Naz’ın hiçbir alakası yoktu. Nazlı kendisi gelmek istemiyordu ve Baran, Naz’a yaptığı yanlışı yeni yeni fark ediyordu.
“Naz yüzünden sandım.” Diye tekrarladı kafasına bir kez daha vururken. Asaf dayanamadı, tuttu kollarını kendisine vuramasın diye. “Asaf, Naz yüzünden sandım.” Asaf cevap vermedi. “Hayır,” başını iki yana salladı. “Beni affetmeyecek.” Hangi yüzle özür dileyecekti Allah aşkına? “Beni kesinlikle affetmeyecek.”
Keşke Naz haksız olsaydı ve Nazlı gerçekten onun yüzünden gitmiş olsaydı. O zaman belki de her şey daha basit olurdu benim için.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.27k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |