16. Bölüm

16. Bozulan Anlaşma

Neseli Gezgin
neseligezgin

*Simay Naz Akça/ Aynı gün/ saat 19.43*

Dünya seni kabul etmedikçe yaşamaya çalışmanın ne anlamı vardı? O isterse yaşardın; kendisinin hep çiçekli, güneşli günlerini gösterirdi. Ama o seni istemediğinde ne kadar çabalarsan çabala tutunamazdın. Tutunamaz ve yok olurdun.

Yok olmak istemiyordum. Tamam kötü bir insandım, hiçbir zaman iyi olduğumu savunmamıştım ancak kötü olsam bile bir yere ait olmayı hak etmiyor muydum? Hadi ama, o zaman kitaplarda neden kötü karakterler ayakta kalabiliyorlardı? Onların en azından ait olabildiği yerler vardı!

Nazlı’ya klişeden bahsederken sanırım cidden hayatımı klişenin dibine vurmuştum. Tek bir fark vardı, Akgül ailesi beni bırakmıyordu. Baran inatla tüm yalanlarını anlatırken saatler öncesinde, abisi şimdi kapımın önünde oturmuş saatlerdir beni konuşturmak için çabalıyordu.

Çöktüğüm kapının dibinden ayrılmamam bir yana, yaslandığım kapının hemen ardından Mahir’in bedenini hissedebiliyordum. Annesi gelmişti, karısı gelmişti ve hatta çocukları bile gelmişti. Konuştuğum tek kişi Defne ve Ömer’di. Tek kişi olmuyordu onlar tabii ama neyse. Onlara da uyuyacağım yalanını söylemiş ve gönderebilmiştim. Selen yenge ikizleri götürdüğünde, babaanneleri ile birlikte çünkü kadının sesi soluğu çıkmıyordu, kapıya bu kez Mahir dadanmıştı ve bir daha da kalkmaya gerek duymamıştı.

“Naz,” diye tekrarladı birkaç yaptığı gibi. Bu sefer ki seslenişinin devamı gelmişti ancak. “Yatağın üzerinde oturuyorsun değil mi?” saçma bir dürtüyle sırtımı kapıya daha fazla yasladım. Ben onun kapının hemen ardında olduğunu hissedebiliyordum ve o da beni hissetsin istedim ancak yaptığım hareketin sadece bir saçmalık olduğunu fark eden zihnim kendime kızmam için sinyallerini vermeye başlamıştı bile. “Kapı önünde oturma, yer çeker.”

Sesimi çıkarmadım. “Baran sadece Nazlı’yı özlüyor,” dediğinde yüzümde alaycı bir gülüş doğdu. Ben özlemiyor muydum ailemi? Onun sadece kardeşi yoktu, ben bir anda tüm ailemi kaybetmiştim. Onlardan nefret ederken onları özlemek çok zoruma gidiyordu. “Yaptığı doğru değil, savunmuyorum onu. Ancak söylediği tüm kelimeleri canının yanmasına ver olur mu? Çünkü hiçbirisi doğru değil.”

“Bu zerre umurumda değil,” diye mırıldandım derin bir nefes alarak. Babası da o da kapıyı açmamı istemek yerine benim gibi oturuyor ve konuşuyorlardı. Gariplerdi. Acaba Yaman da böyle mi yapardı yoksa kapıyı açmamı mı isterdi? Neyse ki bunu öğrenemeyecektim.

Yarın sabah bu evden gidecektim.

Sadece... Şu an bakkal da olduğunu bildiğim o deli adama veda etmem gerekiyormuş gibi hissediyordum. Ancak akşam 11.30-00.00 gibi geldiğinden onu beklemem gerekiyordu.

“Sizi sevmiyorum,” diye devam ettim. “Beni sevmemeniz umurumda değil. İnsan insanı sevmez, bir kan bağı var diye beni sevemezsiniz. Size bağlanmışım da her dediğiniz canımı yakacakmış gibi beni teselli etmeye gelmenize gerek yok. Buraya ait değilim ve buradan elbet çekip gideceğim.” Hem de yarın sabah. “Bu yüzden kalk kapının önünden.”

“Karar elbet senin Naz,” derken aksini iddia etmemi istemiyormuş gibi sertti ses tonu. “Kimse seni kal diye zorlamaz ancak kaldığında, bize ve kendine bir süre verdiğinde her şeyin yoluna girdiğini fark edeceksin.”

“Kardeşin bana daha çok zarar versin diye mi kalacağım yanınızda?” hayretle çıkan ses tonumu engelleyememiştim. “O beklesin,” hatırladığım konu ile bakışlarım ayak bileğime döndü. “Bunun hesabını soracağım ona.” Çınar’ın söyledikleri korkutuyordu onu öyle değil mi? Bilmediği şeyden korkmasındı, ben bizzat yaşatırdım ona.

Bana cevap vermedi çünkü zil çalmıştı ve bir çift ayağın koridorda koşuşturma seslerini duymuştuk. “Babacım koşma.” Dedi Mahir ikizlerden birine. Sesinden tanıdığım Defne kapıyı açtığında Yaman’ın küfreden sesini duydum.

“Yine ne oldu Allah aşkına? Ben ne zaman şu eve gelsem ya babam ya da sen bu kapının dibinde nöbet tutuyorsunuz.”

“Başlatma nöbetine,” diye homurdanan Mahir’in hemen ardından kapı nazikçe tıklatıldı. “Naz?” diye seslendi Yaman. “Abisi iyi misin?”

“Mükemmelim abisi!” derken alaylıydı ses tonum. “Sende kafamı mı yaracaksın?”

“Ne kafa yarması?” sorusunu Mahir’e yönelttiğini düşünerek sessiz kaldım. “Yine ne döndü burada?”

“Amca,” diye fısıldayan ses duyulmadığını zannediyordu sanırım. “Ali amcam halama bağırdı. Halam da ona bağırıp kovdu bizi. Babaannem de Ali amcama kızdı. Ali amcam gitti. Halam da bize küstü.”

“Ben o Ali amcanın...” diye homurdandığını duydum Yaman’ın. “Soralım mı bakalım halana, küsmüş mü bize?” Defne ne cevap verdi bilmiyorum ancak kapı bir kez daha tıklatıldı ve, “hala?” diyen Defne’yi duydum. “Bana küstün mü?”

“Kız bizi niye sormuyorsun?” Yaman ona kızar gibi konuştuğunda kıkırdadı Defne.

“Önce biz amca, sıranı bekle.”

“Küsmedim,” diye cevapladım Defne’yi. Sevinç çığlıkları atmasından hemen sonra kısa bir sessizlik yaşandı ve, “Ömer?” diyerek ikizini de sordu Defne. “Ömer’e de küs olma tamam mı?”

“Tamam.” Diye cevapladığımda ayaklandım yavaşça. Ayaklarım uyuşmuştu ve bu da yetmiyor gibi kalçam acımıştı yerde oturmaktan. “Ona da küsmedim.”

“Anneme de.” Şansını mı zorluyordu acaba bu çocuk?

“Annene de.”

“Babama?”

Kapıya dönüp kilidi açtığımda Mahir’in ayaklandığını hissettim. Ki öyle de olmuş, kapıyı açtığımda Mahir’i Yaman ile birlikte ayakta dikilirken bulmuştum. Yaman’ın bacağına sarılmış olan Defne meraklı bakışlarını kapıdan çekerek gözlerime değdirdi. “Sen acaba fazla mı zorluyorsun şansını akıllı bıdık?”

Kıkırdadı tatlı tatlı. Ona gülümsedim ve bakışlarımı Mahir’e çevirdim. “Bakkala gidebilir miyim?” O izin vermese de gidecektim ancak sormak için sormuştum işte.

“Ayağına ne oldu?” Yaman anteni çekmeyen televizyon gibiydi şu an. Ohoo dercesine elimi havada salladım.

“Önemli bir şey değil, gideyim mi ben?”

“Naz-“ diyen Mahir’in sözünü Yaman böldü. “Git hadi. Dikkat et ayağına. İstersen gidene kadar yardımcı olayım sana?”

“İstemiyorum.” Omuz silktim ve üstüme montumu giyerek çıktım evden. Yaman’ın Mahir’e, “Babam onu mutlu ediyor,” dediğini duyabilmiştim evden çıkmadan önce. Evet Kadir Bey, manyak adam, benimle konuşurken gayet eğlenceliydi. Oyunbaz tavırları hoşuma gidiyordu. Bu yüzden onunla konuşurken kendimi istemsizce gülümserken buluyordum.

Tabii bunu ona asla belli etmeyecektim.

Yavaş yavaş ve sendeleyerek ilerlediğim yolda, “Naz!” diye seslenen ses tanıdıktı. Zaten fazla da beklememiş, hemen kolumun altına girerek destek olmuştu bana. Ne olduğunu anlamadan kendimi ondan destek alırken bulmuştum. “Manyak mısın kızım bu ayakla niye dışarı çıkıyorsun?”

“Sümeyye,” dedim şaşkınlıkla ona bakarken. “Sen nereden çıktın?”

“Şimdi söylerdim ama terbiyesizliğe lüzum yok balım,” dedi beni hâlâ tutuyorken. “Bakkala mı gidiyordun?”

“Evet.”

“Yürü bakalım.” Dediğinde beraber o bana destek oluyorken yürümeye başladık. “Baran ile okulda yetmeyince evde bir tur daha mı attınız?” Sorusu yüzümü buruşturmama neden olurken o da yüzünü buruşturdu. “Cümle kurmayı öğrenmeliyim, midem bulandı.”

“Benimde,” dedim dürüstçe. “Saçmaladı bir şeyler, bende karşılık verdim işte.” Saklama gereği duymadım. Ben yarın sabah buradan gittiğimde bu konuşmalar ile uğraşacak olan Baran’dı, beni ilgilendirmiyordu.

“En azından Nazlı telefonlarımızı açsa bunların hiçbirisi olmaz,” diye homurdandı kaşlarını çatarak. “Ona ulaşamamak Baran’ı daha da kudurtuyor.”

“Valla hiç umurumda değil Sümeyye,” derken bakışlarım yaklaştığımız bakkala çevrildi. “Kadir Bey eğlenceli adam değil mi?”

“Kadir amca her zaman böyle,” derken yine gülümsedi kocaman. Çatık kaşları zaten garip gelmişti bana. İki saniyede kızın gülümsemesini özlemiştim şaka gibi. “Eğlencelidir, anlar bizim dilimizden.”

“Fazla oyunbaz.” Dediğimde bir kahkaha patlattı Sümeyye. “Fazlasıyla hemde. Gerçekten süper bir adam Kadir amca.”

Sümeyye tamam övme, öyle ya da böyle adam öz babamız. Kanımızın ısınacağı her konuşmadan uzak durmamız gerek.

Bakkalın önüne yaklaştıkça bir adamla birlikte oynadıkları oyun dikkatimi çekti. Dışarıya küçük bir masa atmışlar ve tabureye oturmuş tavla atıyordu ikili. Karşısındaki adamı yanlış hatırlamıyorsam bakkalın hemen yanındaki manavı işleten adamdı. Adı neydi hatırlamıyordum.

“Kadir amca!” diye seslendi Sümeyye neşeli bir sesle. “Paketin var!” Burada ki paket ben oluyordum galiba. Kadir Bey karşısındaki adamdan bakışlarını çekerken arkasına döndü. Neşeli yüzü ikimizi gördüğünde daha da aydınlandı ancak Sümeyye’nin bana destek olması neşesini bozacak gibi olduğunda bakışları ayağıma inmişti. Asıl şimdi neşesi bozulan adam ayaklandı hemen.

“Naz?” derken ses tonundaki endişeyi çok net hissetmiştim. “Geç otur, ne oldu ayağına? Hastaneye gittin mi?” Muhtemelen bakkala girecek olan adama tutunarak onu durdurdum. Kadir Bey’e tutunduğumu gören Sümeyye gülümseyerek benden uzaklaştığında Kadir Bey kolunu belime dolayıp, “iyi misin?” dedi hemen.

“İyiyim, sakin olsana.” Derken ses tonuma onun benim için endişelenmesinin şaşkınlığını yansıtmamaya çalıştım. “Seni görmeye geldim.”

Biraz önce kalktığı tabureye benim oturmamda yardımcı olduğunda, “geçmiş olsun kızım.” Dedi diğer taburede oturan amca. “Kadir sen kızla ilgilen, içeriye gireyim bende artık.” Ona başını sallayan Kadir Bey ile içeri girdi adam.

“Babacım,” derken dizlerini büktü, benimle göz göze geldi Kadir Bey. “İyi misin sen? Ne oldu ayağına?”

“Okulda oyun oynarken düştüm,” dedim omuz silkerken. “Mahir geldi hastaneye götürdü beni. İncinmiş, birkaç gün üstüne basma kremleri sür dedi doktor.”

“Acaba sen o birkaç günü birkaç saat olarak mı anladın hanımefendi?” dedi bana ters ters bakıyorken. Sargılı olan ayak bileğimi okşadı hafifçe. “Ne diye ayaktasın?”

“Seni göreyim dedim,” dedim ters bakışlarına aynı terslikle bakıyorken. “İyi gelmem bir daha.”

“Hemen küsme nazlı kızım benim, ayağın acıyor diye diyorum.” Dediğinde bakışlarım yüzüne kitlendi. “Ne oldu?” derken yüzündeki bakışlarımı anlamlandıramıyor gibiydi. “Bebeğim niye öyle bakıyorsun?”

Bana Nazlı kızım mı demişti o? Beni yine Nazlı yerine mi koyuyordu?

“Tövbe tövbe,” dedim başımı iki yana sallarken. Ne saçmalıyordum Allah aşkına? Beynim yandı yemin ederim, bir insana Nazlı yüklemesi bu kadar yapılmaz. “Allah’ım tövbe.”

“İyi misin Naz?” dedi Kadir Bey başını yana yatırıp bana dikkatle bakıyorken. “İfadenden anlayamıyorum bir şey.”

Kendimi kendim bile anlayamıyorken onun yüz ifademden anlaması imkansızdı.

“Kadir amca üç ekmek ve bir süt aldım, parayı masanın üstüne koydum.” Diyen Sümeyye bakkaldan çıkıyordu. “Bölmek istemezdim ancak haberin olsun diye şey ettim.”

“Tamam kızım,” dedi Kadir Bey ona gülümserken. “Babana selam söyle.” Sümeyye başını sallayarak uzaklaştığında bana döndü tekrardan. Biraz önce karşımda oturan amcanın kalktığı tabureyi aldı ve yanıma oturdu. “İyi misin cidden?” Sorduğu soruya dudak büktüm.

“Yani bileğim biraz sızlıyor,” dedim dürüst olmayı seçerek. “Ama buraya gelmeyi isteyen bendim.”

“Özledin mi beni?” dedi yarım ağız sırıtıyorken. Geldiğimden beri sadece birkaç kez bakkalı o açmamıştı ve evdeydi. Gününün çoğu bakkalda geçtiğinden onu evde gördüğüm sayı çok azdı.

“Yo,” dedim burun kıvırarak. Ona içten içe veda etmeye geldiğimin farkındalığı bir an üzerime çöktüğünde duraksar gibi oldum ancak bunu ona hissettirmek istemedim.

Eğer onunla başka bir şekilde tanışıyor olsaydım onun çok sevdiğim insanlar arasında başı çekeceğini biliyordum. Kim bilir belki de onun yanından hiç ayrılmak istemez, sürekli buraya gelir onunla didişir ve giderdim.

Ancak kader bana başka bir yol vermemiş, onun kızı olmaktan başka çare bırakmamıştı. İşin kötü yanı ya, kızı bile olamıyordum. Onun tek kızının Nazlı olduğunu unutacak kadar kafayı yememiştim.

“Nasıl özlemezsin beni? Yalancı.” Diye homurdandığında, madem son günüm itiraf edeyim istedim.

“Özledim,” dedim bu istek doğrultusunda düşünmeden kelimelerin dudaklarımdan çıkmasına izin vererek. “Bu evde ikizlerden sonra en anlaşabildiğim ve özlediğimi hissettiğim insan sensin.” Sanırım yarın gece uyurken rahat bir uyku çekeceğim için mutlu olsam da, ikizlerden ve ondan uzak olacağımı bildiğim için biraz üzülüyordum.

“Bundan sonra özlem yok babam, bundan sonrası bol bol özlem gidereceğiz.” Kolunu omzuma attı, kendine çekti beni. “Her şey çok güzel olacak.”

Ben her şeyin güzel olacağına dair umudumu tam bugün yitirmiştim ancak onu bozmadım. Nasıl olsa eve gittiğinde eşinden olanları öğrenecekti ve sabah bir tepki vermeye kalktığında ben burada olmayacaktım.

Keşke Baran’a kızdığını gördükten sonra gitsem, o çocuğun okkalı bir tokat yemesini o kadar çok istiyorum ki!

🌼

*9 Şubat 2024/ saat 04.42*

Buradan gitmeye karar verdiğim gün uyuyakaldığıma inanamıyorum. Günlerdir uyuyabilmek için neredeyse ritüel yapacak olan ben, bu gece dan diye uyuyakalmıştım. Sessiz olmam gerekiyordu. Burada kaldığım bir haftalık süreçte Seher Hanım’ın uykusunun çok hafif olduğunu fark etmiştim. Evin erkekleri bu konuda beni korkutmuyordu çünkü top patlasa uyanmıyorlardı.

Beni korkutan bir diğer şey ise salonda uyuyan üçlüydü. Mahir’ler burada kaldığı için Yaman’ın odasında Selen yenge ile Mahir kalıyorlardı. Yaman ve ikizler ise salonda yer yatağı yapmışlardı. Yaman’ın yanında ikizler yatıyor diye tetikte olduğuna emindim. En ufak sese kesin uyanacaktı.

Geldiğim günden beri yerleştirme gereği duymadığım valizin fermuarını çektim ve zar zor çektim. Birçok eşyamı ve geri kalan iki valizimi de abimin evine bırakmış ve sadece bir valiz ve bir çanta ile gelmiştim buraya. O bir çanta şu an sırtımdaydı, valizi sürüklemek yerine kaldırıp götürmeye çalışıyordum.

Kapıyı yavaşça açtım ve evi kontrol ettim. Sessizdi, tam istediğim gibi. Valizi kaldırıp koridora koyduğumda odanın kapısını yavaşça kapattım. Telefonum sessizdeydi, kapının önüne taksi çağıramazdım. Bu yüzden her ihtimale karşı sokağın sonuna kadar ilerleyecek, orada çağıracaktım.

Kapısı açık olan salona başımı hafifçe eğerek baktım. Yer yatağında yatan ikizler ortalarına Yaman’ı almışlardı. Defne amcasına sarılıyorken Yaman’ın bir kolu onun başının altındaydı. Ömer ise onların aksine bacak bir yanda kol bir yanda dağınık yatıyordu. Üstünü açmıştı ve bu yüzden Defne ve Yaman’ın da üstü hafiften açılmıştı.

“Hayır,” diye fısıldadım hemen aklıma doluşan fikirlere. “Beni ilgilendirmez, örtselerdi üzerlerini.” Eğer üzerlerini örtersem yakalanma ihtimalim vardı. Kimseyle konuşmadan defolup gitmek istiyordum bu evden.

Hava bugün üç dereceydi sanırım.

“Siktir ya,” diye fısıldadığım an çoktan valizi bırakmış ve salona adımlamıştım. İkizler daha çocuk, o yüzden onları düşünerek hareket ediyordum. Sırtımdaki çantaya dikkat ederek üstlerini örttüm ve daha fazla oyalanmadan çıktım salondan. Bir ara Yaman’ın uyanacak gibi olması korkutmadı değildi ancak uyanmamıştı çok şükür.

Valizi ağır olsa da kaldırdım, tekrar yere koymak zorunda kaldım ve kapıyı açtım. Dikkatle çıktığımda kapıyı ardımdan yavaşça kapattım.

“Huh,” kısa bir an gözlerimi kapatarak derin bir nefes verdim. Bitmişti, evden çıkmıştım. Bundan sonra kesinlikle bu eve dönmeyecektim. Benim hikayemde Akgül ailesinin yeri kalmamıştı.

“Hadi gidelim Naz, kendimize ait olan yeri tek başımıza bulacağız.” Ama biliyordum ki orası burası değildi. Bu ev bana asla yuva olmayacaktı.

Zaten bir inat uğruna gelmiştim, bu kadar kalmam mucizeydi.

Kalbimin bir anda küt küt atmasına, buna rağmen yerimde donup kalmama neden olan şey arkamda kalan kapının açılmasıydı. Gözlerimi sımsıkı kapattım.

Şimdi arkamda her kim varsa ona anlaşmanın umurumda olmadığını, artık gitmem gerektiğini söyleyecektim. Onların dediği hiçbir şey gerçek bile değildi, ben asla onların yanında mutlu olmayacaktım. Bu aile benim ailem olmayacaktı. Bu yüzden de her bir sözümde bana hatırlattıkları anlaşmayı bozuyordum.

Arkamı döndüm yavaşça ve kapıdaki o bedenle göz göze geldim. Boşuna korktuğumu, kafamda konuşma planları kurduğumu ise o an anladım. Neyse ki o gitmemem için çabalayacak biri değildi.

Aşağı sokağa taksi çağıracağım oraya kadar valizi taşı desem valizi hiç beklemeden alır ve ayakları götüne çarpa çarpa aşağı sokağa koşardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 13.09.2024 23:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...