🦋
*ertesi gün/ 10 Şubat 2024/ saat 12.43*
İnsanlar yaptıklarından pişman olurlar ve belki de bir ömür bununla savaş verirler. Ve insanlar yapmadıklarından da pişman olurlar ve bununla verdikleri savaş daha çetincevizdir.
Yaptığının sonucu bilirsin ve pekâlâ bir şey kaybetmezsin çünkü baştan olacaklara hazırlamışsındır kendini. Fakat yapmadıkların...
Bu konuda akıl verecek son kişi olabilirdim. Çünkü yapmadığım ve pişman olduğum birçok şey varken ne diyebilirdim ki?
"Ne yapıyorsun orada?" Selen yengenin sesi pek uzaktan gelmemişti. Kafamı kaldırdığımda onu hemen çardakta oturuyor halde bulmuştum. Ne zaman gelmişti hiçbir fikrim yoktu. Sesini duyduğum an kapattığım telefonumu cebime attım.
"Oturuyorum, canım sıkıldı." Omuz silktim. Dün neler olduğunu hatırlıyordum ve bu konuda onlara ne söyleyebilirim bilmiyordum. Bu yüzden de uyandığım andan beri hepsinden köşe bucak kaçıyordum. Sorunun ne olduğunu ben anlamamıştım, onlara da anlatamayacak olmak kendimi daha kötü hissetmeme neden olmuştu.
Bir anda Akça'ların sesini duymak hayatımda yaşadığım en berbat ikinci şeydi. Birinci şey zaten Akça'lardı.
"Arkadaşların geldi," diyen Selen yenge yanıma adımlamaya başladığında göz devirmemek için zor tuttum kendimi. Kaçtıkça dibimde bitiyordu kadın. "Gitmeyecek misin?"
"Bileğim acıyor." Hayır acımıyordu, odama kapanmamı bahane edebileceğim tek şey buydu. "Hem onlar benim arkadaşım değil."
"Biliyor musun bence bir hata yaptık," hiç beklemediğim kişiden beklemediğim bir itiraf duymak şaşırmama neden oldu. Bunu ona bakarken gizleyemedim. Buraya gelmemi hata olarak mı görüyordu? "Seni önce kendimize alıştırmalı ondan sonra bizimle yaşamanı istemeliydik. O süreçte birbirimizi tanırdık."
"Artık bunları düşünmüyorum," düşünmek bir işe yaramıyordu çünkü. "Sen de düşünme. Boş ver gitsin. Olduğu kadar, olmadığında Naz kaçar."
"Kelime oyununu sevmedim değiştir onu," diye homurdandı kaşlarını çatarak. "Kaçmak falan yok."
"Falan filan evet." Sanki Nazlı geldiğinde hiçbir şey değişmeyecek gibi yapmaları yok mu... Gülmekten ölecektim. "Ayrıca bebelerin yok farkında mısın?"
"Dedeleriyle bakkaldalar." Gülümsedi. Anında gözleri parlamıştı. "Muhtemelen Ömer Defne'yi çıldırtıyor ve babam ikisini de ayırmaya çalışıyor."
Güldüm. İkizler mükemmel çocuklardı ancak habire birbirleriyle uğraşıyorlardı. En son Defne Ömer'in kafasını ısırmıştı ve Ömer de Defne'nin saçlarını kesmişti. Tabii Defne'nin saçlarına Defne'den daha düşkün olan Mahir'den azarını yiyen Ömer annesine sığınmıştı.
Ömer tam da anneciydi, Defne de en az onun kadar babacı. İkili her tartışmalarında böyle ayrılıyorlardı ve anne babalarına avukatlarıymış gibi davranıyorlardı.
"Naz," bakışlarımı tekrar ona çevirdim. Gülümseyen halinden eser kalmamış, ciddiyetle bana bakıyordu. Elini omzuma attı ancak konuşmadan beni kendine çekti. Kafasıyla kafama vurduğunda, "çok tatlısın." dedi gülen sesiyle. Bu kadın iyi miydi? Yoksa Kadir Bey evde bir kişiyi daha mı delirtmişti?
"Teşekkürler," dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. "Sende öylesin." Kahkaha attı. "Neye gülüyorsun ya?" Cidden anlayamıyordum onu.
"Çok sevimli geldin şu an ondan," dedi doğrularak. Güldüğünden gözleri kısılmıştı hemencecik. "Seviyorum seni ya." Tövbeler olsun, ne oluyor be?
"İyi misin sen?"
"Ay hayır!" yönünü tamamen bana döndü. "Dün olanlar aklımı çok karıştırıyor Naz."
"Herkes böyle bir an yaşamıştır hayatında, nesi karıştırıyor aklını?" dedim rahatsızca yerimde kıpırdanarak. Konuyu açması yeterince germişti bedenimi.
"Naz ancak bunun sebebi psikolog değildir, değil mi?" Ona cevap vermeden dümdüz bakmakla yetindim. Öyle ya da değildi, bu neyi değiştirirdi? "Eğer sorunu anlatırsan-"
"Bende bilmiyorum." Sert çıkan sesim ona bu konudan hoşlanmadığımı belirtiyor olmalıydı. Bu konuda yumuşak olamıyordum. "Sadece rahatsız oluyorum."
"Psikoloğa gittin mi hiç?" İki kere. İkisinde de boka çevrildi hayatım. "Belki de kötü deneyim-"
"Ben Zeliş'lerin yanına gidiyorum." ayaklandım ona bakmadan. Onu kırıyor muydum bilmiyordum ancak umursamıyordum. "Görüşürüz."
Mutfak kapısından içeri girmeden önce kendine kendine homurdandığını duysamda ne dediğini anlamamıştım.
🦋
*Saat 13.14*
"Amına koyayım senin piç!" Nihat öyle yüksek sesle bağırdı ki onun sesini ondan çığlık atarak kaçan Emre'nin sesi bile bastıramamıştı. "Götüne sokacağım o topu!"
"Bu çocuk küfrettikçe kusasım geliyor," yüzünü buruşturarak konuşan Sümeyye'ye yandan alayla baktım. "Bakmasana öyle, cidden iğrençler."
"Yavrucum sana küfredene gülümseyecek değilsin ya," diyen Zeliş hemen Sümeyye'nin yanına oturarak kolunu omzuna atmıştı. "Yine de haklısın, Nihat bok gibi küfrediyor."
"Lan dua et anneni annem kadar seviyorum şerefsiz!" Nihat yerden bulduğu taşı Emre'ye fırlattığında Emre hemencecik kaçtı.
"Yavaş olun lan tamam," diyen Selim uzaktan onlara bakıyordu. İki elinide beline yaslamış ve bunlardan ne zaman adam olur acaba dercesine bakıyordu ikiliye. Asaf yoktu. Neredeydi hiçbir fikrim yoktu ve anladığım kadarıyla kimse onun nerede olduğunu bilmiyordu.
"Naz," bana seslenen Zeliş'e çevirdim bakışlarımı. "Baran dün iyi olmadığını söyledi. İyi misin şu an? Bileğin çok mu ağrıyordu?"
Bileğim ağrımıyordu ancak onun aklına gelen ilk problemim bileğim olmuştu doğal olarak. "Evet dün bayağı bir ağrıdı ama bugün iyiyim basabiliyorum üzerine."
"Baran'ı geberteceğim!" Sümeyye sinirle yumruğunu sıktığında havaya bir yumruk attı. "Ona böyle yumruk atmazsam bende Sümeyye değilim!"
"Sakin ol benim bayram şekerim," diyen Zeliş gülerek Sümeyye'nin yanaklarını sıktı. "O Baran belasını bulacak benden, senin tırnağın kırılmasın."
"Dalga geçiyorsun Zeliş ya," diye homurdanan Sümeyye Zeliş'in elini ittirdi surat asarak. "Ama cidden Baran hak ediyor artık." Bana çevirdi bakışlarını. "Yazık değil mi kızım sana? Nasıl ağladın o gün."
"Sizlik bir şey yok," omuz silktim. "Onu ben halledeceğim." Evet özür dilemişti ancak o bir özür ona olan öfkemi dindirmemişti. O kadar söz söylemişti ve hepsini sineye çekmiştim.
Bir şeyleri kolay kolay sineye çekemezdim, karakterime tersti ancak bunu Baran yüzünden yapmıştım. Bu ona verdiğim ikinci şanstı ancak o bunu değerlendirememiş ve bir aptal gibi ayağımı incitmeme neden olmuştu. Elbette bunun karşılığı olacaktı.
Sadece nasıl yapmam gerektiğini düşünüyordum o kadar. Bende mi ayağa çalışsaydım acaba? Yok yok bence alan seçmeyeyim, bir an kol da kırabilirim kafa da.
"Naz!" Kulağımın dibinde duyduğum yüksek ses ile yerimden sıçradım. Gayri ihtiyari ağzımdan kaçan küfürle kıkırdayarak bana bakan Sümeyye ayıplar bakışlarını atmayı eksik etmiyordu. "Daldın gittin öyle," dedi Zeliş hafif öne eğilip bana bakıyorken. "Baran'ı dövmenin yollarını mı arıyorsun?"
"Iy," dedi Sümeyye birden. "İti an çomağı hazırla." Zeliş ile bakışlarımız onun baktığı yöne kaydığında buraya doğru gelen Baran'ı görmek göz devirmeme neden oldu.
Zeliş Sümeyye'ye vurdu sertçe. "Demesene kızım öyle."
Sümeyye ona imalı bir bakış attı. "Niye canım kendin öyle demiyor muydun?"
"Ben derim," dedi Zeliş gözlerini kaçırırken. Yaşadığım aydınlanmayla gözlerim iri iri açıldı, öne doğru eğildim onun yüz ifadesini daha net görebilmek için. "Oha! Sen ona mı-" bağıran sesimi kesmek için olmalı birden üstüme atladığında eli dudaklarıma çıkmıştı.
"Sus Allah'ın cezası!" diye kızdı kafasını çevirip Ali Baran'a bakıyorken. Geri başını çevirdi ve ona olan aptalsın bakışlarımla karşılaştı. "Yok öyle bir şey, bak saçma sapan anlatma kimseye böyle."
Sümeyye, "ikinize de delirmişsiniz gibi bakıyor dördü de." Diye homurdandı. "Ayrıca Zeliş kızı taciz ediyor gibi görünüyorsun, kalksana kızın üstünden!"
Zeliş hızla üzerimden kalktığında ona inandığım söylenemezdi. Üstünü başını düzeltti, saçlarını düzeltmeye çabaladı ancak gözleri bana değmedi.
"Zeliş harbiden Ali Baran mı?" dedim sesimi kısarak. "Kızım salak mısın sen?!"
"Lan sus!" Tekrar Baran'ı kontrol ettiğinde onu diğer üçlünün yanında buldu. Dördü de özel bir şey konuştuğumuzu sanıyor olmalı ki yanımıza gelmiyorlardı ancak tepkilerimizi izlemekten de kendilerini alıkoymuyorlardı. "Yok öyle bir şey."
"Kızlar," Sümeyye bu kez diğer tarafı işaret etti. "Kavgaya hazır mısınız?" Üçümüzünde bakışları sol tarafa, Asaf'ın geldiği yöne kaydı.
"Yine kavga ederlerse asarım kendimi yeter artık!" diye homurdanan Zeliş kendini hemen yanıma bıraktı. Bana baktı yandan. "Sen bilmiyorsun, bunlar geçen birbirine girdi yine."
"Yumruğu güçlü olan kazansın," dedim sırıtarak. Büyük ihtimalle kız meselesiydi ve umursadığım söylenemezdi. İkili onları kullanan kızı unutamıyor olmalıydı. Salaklardı.
"Geçen Asaf, Baran'ın yanına gitti ama," Sümeyye'nin fısıldayarak konuşmasının sebebi hemen hemen yanımıza gelen Asaf'ın yakınlaşmasıydı sanırım. "Çıkmaz sokaktaydı ikisi de."
"Barışacaklar, barışacaklar da naz yapıyorlar." diyen Zeliş aynı Sümeyye gibi fısıldamıştı.
"Selam," dedi Asaf yanımıza geldiğinde. O geldiğinde çoktan sustuğumuz için duymamıştı bizi. Sümeyye'nin yanına oturduğunda bizden uzak kalan ama bizden gözlerini ayırmadan kendi arasında konuşan dörtlüye, daha doğrusu üçlüye selam vermişti. "Nasıl oldun Naz?"
"İyiyim, sen?"
"İyiyim bende. Bugün keyfin yerinde gözüküyor."
"Öyle," dedim başımı sallayarak. "Senin keyfin yok mu?"
Gülümsedi genişçe. "Yoktu, artık var."
"Dışarı çıktın ya," derken sırıtıyordu Sümeyye. Bu sırıtması ima mı doluydu yoksa bana mı öyle geliyordu anlamış değildim. "Ev insanın keyfini kaçırıyor, dışarıya çıktığından iyisin şu an."
"Aynen Sümeyye," dik dik Sümeyye'ye baktı. "Aynen öyle oldu nereden bildin?"
"Bir haftayı aşkındır öyle ya, ondan biliyorum Asaf'cım." güldü keyifli keyifli.
Diğer dörtlüde yanımıza geldiğinde Baran tüm suratsızlığıyla birlikte Zeliş ile arama girdi. Dibime girmesi ayrı sinir bozucuyken bir de dik dik bana bakması ayrı sinirimi bozuyordu. Onlar kendi aralarında konuşurken bakışlarımı sonunda ona bakmam için direten çocuğa çevirdim. "Ne bakıyorsun?"
"Ona gülümseme." diye fısıldadığında göz devirdim. "Naz ondan hoşlanmıyorum."
"Bu senin sorunun." diye fısıldadım gözlerimi ona dikerken. "Sana en başından bunun cevabını verdim Baran. Özür dilediğinde her şey sıfırlanmadı. Bana yaklaşıp durma." Zeliş ile göz göze geldiğimizde gözlerini kaçırdı ve Baran'ın yanından kalktı. Diğer uca oturduğunda Baran bir anlık ona bakmış ve ardından bakışlarını bana çevirmişti. "Dediğin hiçbir şeyi unutmadım." Yüzümü ona daha da yaklaştırdım, diğerleri duymasın diye daha da kıstım sesimi. "Benim eteklerinin altında saklanabileceğim bir annem yok ya hani," işaret parmağımı şakağıma vurdum birkaç kez. "Unutmuyorum."
Bir şey demedi, daha doğrusu diyemedi. Bakışları mahcubiyetle benden kaçtı. Alayla ona bakarken burnumdan bir nefes verdim. Bende bakışlarımı ondan çekerken kendi aralarında konuşan diğerlerini dinlemeye çalıştım ama olmadı.
Ben ne zaman olursa olsun Baran'ın dediklerini unutmayacaktım.
🦋
"Bir... İki... Üç... Dört... Beş... Altı..."
"Yüz geliyor mu Zeliş?" diyen Kadir Bey bir yandan Nihat'ın bir yandan da Baran'ın salladığı ipte atlayan Zeliş'e sesleniyordu. Zeliş odaklanmış ona cevap vermiyordu.
"İddiaya girelim," dedi Emre Sümeyye'ye dönerek. "Bence yüze gelemeden yanacak." Serçe parmağını Sümeyye'ye uzattı.
"Zeliş üç yüz bile yapar." dedi kendinden emin olarak. Aynı eminlikle serçe parmağını Emre'nin serçe parmağına doladı.
"Yok ebesinin!" dedi Zeliş onları duyduğunda. Aynı saniyelerde ayağı takıldığında onu yere kapaklanmaktan kimse kurtaramamıştı ancak yanına ilk koşan kişi Ali Baran olmuştu.
"İyi misin? Burkmadın değil mi ayağını?"
"Ölmedim," dedi sertçe. Ayaklandı, iddiaya giren ikiliye baktı. "Şimdi Sümeyye mi kaybetti?"
"Senin yüzünden evet," diye homurdandı Sümeyye. "Resmen yenileyim diye kendini yere attın."
"Ödeşiriz kanka," dedi rahatlıkla. Baran kendisine alınan tavrın sebebini biliyor mu anlamadım ancak suratı asık, ipin ucunu tuttu.
"Naz?" bana seslenen Kadir Bey'in yanına gittim ve onun yanındaki sandalyeye kuruldum hemen. "Sıkıldın mı?"
"Yani," omuz silktim. "Bileğim fazla acımıyor ama ip atlamak da istemiyorum."
"Yakantop oynayalım o halde," diyen Nihat yandan bana bakmış fakat hemen bakışlarını kaçırmıştı. "Ben sıkıldım bundan." bu süper zeka bizi duyduğundan mı demişti bunu? Tamam ufaktan artı bir kazanmış olabilirdi ancak onun kuyruk acısını da unutmayacaktım. Malum ağlayarak gitmemi bekliyordu...
Baran'ın benden özür dilediğini duysa kalpten giderdi herhalde.
"Olur," derken hep bir ağızdan bugün neden bu kadar enerjik olduklarını düşünmeden edemiyordum. Geleli bir haftayı geçmişti ve bunlar geldiğim günden beri ilk kez bu kadar enerjiklerdi.
"Takım kaptanları kim olacak?" derken Ali Baran ve Asaf öne çıktılar. Birbirlerine kötü bakışlar atan ikiliye göz devirdim. "İyi o halde aldım verdim yapın." dedi Emre.
"Aldım." diyerek bir adım öne gitti Asaf. Aralarında beş metre vardı tahminen. "Verdim," diyerek bir adım attı Ali Baran ona doğru. Bu aralarında bir adım kalıncaya dek devam etti ve aralarında kalan bir adımı Asaf, "Aldım." diyerek tamamladı ve ayakkabısının ucu Ali Baran'ın ayakkabısının ucuna değdi.
Asaf hızla uzaklaştı Ali Baran'dan. "Naz'ı seçiyorum."
Ali Baran'ın kaşları çatıldı. Bakışları bir bana bir Asaf'a değdiğinde, "Hayır!" dedi bir an azalmayan öfkesi ile birlikte. "Naz'ı alamazsın."
"Birinci kaptan benim ve ilk tercih hakkı benim. Karışamazsın." derken oldukça sakindi Asaf.
"Baran yeter abi," diyen Selim bıkmış görünüyordu. "Olay çıkarıp durmayın ya. Oynayalım ve bitsin, yeter. Her gün aynı şeyler, böyle devam edecekse siktirin gidin."
"Ya da şu siktiğimin anlaşmazlığına son verin." dedi Nihat sertçe. "Deniz okulda gününü gün ediyor kız. Siz burada iki aptal hâlâ onun yüzünden düşman olmaya devam edin."
"Size söyledim," dedi Asaf kelimelerin üstüne bastırarak. "Benim Deniz ile bir alakam kalmadı."
"Duvardaki resime içi giderek bakan abimdi tabi," diye homurdandım onları dikkatle dinleyen Kadir Bey'e doğru. "Bir sizin Nazlı sevdanız, bir de bu çocuğun Deniz sevdası bitmez bence."
"Her anı insanda iz bırakır," dedi Asaf bakışlarını bana çevirdiğinde. O an onun gibi diğerlerinin de bana baktığını fark ettiğimde duyulduğumu anlamıştım. "O resmi benimle beraber çizen Deniz beni en yakın arkadaşımla aldatan Deniz değildi. O resmi gördüğümde aklıma onun gelmesi çok normal ancak bunun olması hâlâ onu sevdiğimi göstermez."
Beni de zaten ilgilendirmezdi. Bu yüzden omuz silkmekle yetindim.
"Ha seni aldatan bendim öyle mi?" alayla güldü Baran. "Sana Deniz'i anlatan bendim! On kelimemden dokuzu Deniz'di lan! Ben sana onu anlatırken sen onunla buluşuyormuşsun, sen onunla el ele tutuşuyormuşsun. Lan sen..." sustu ve sadece baktı Asaf'a. Ne diyecekti bilmiyorum ancak söylemeden yutkunduğu o cümlenin gözlerini doldurmasına şahit oldum.
"Açıp da fotoğrafını mı gösterdin bana? Bir kez yan yana mı gördüm sizi? Evet vardı bir Deniz, evet anlattın! Ben nereden bilecektim lan? Kız adını bile bana farklı söylemişken benim nasıl anlamamı bekledin? Nereden bilecektim?" Birkaç adım Baran'a attığında Emre ve Selim hızla önüne geçtiler. Yüzünü buruşturdu arkadaşlarına. "Kavga falan edecek değiliz, çekilin bir." Emre ve Selim çekildiler ancak hala tetikte bekliyorlardı. Aynı şekilde Nihat ve Zeliş de Baran'ın yanında bekliyorlardı. Asaf bakışlarını Baran'a çevirdi. "On sekiz yıldır beraber büyümedik mi lan biz? Beraber koşturmadık mı şu sokakta? Ulan evime geldin annem sana da oğlum demedi mi? Evine geldim, Seher teyze bir oğlumda sensin demedi mi lan? Yemek yediği kaba pisleyecek adam mıyım ben?"
Anlaşılan bu ikili, olayları yaşadıktan sonra ilk kez bu konuyu konuşuyor olmalıydılar. Baran sessiz kaldı Asaf'ın cümlelerine. "Biliyorum çok seviyordun," diye devam etti Asaf. Bakışlarım, bakışlarını Baran'ın üstünden çekmeyen Zeliş'e döndü. Bu cümleden sonra yüzünden okunan hayal kırıklığı apaçık ortadaydı. "Biliyorum çok şey paylaştın onunla ama tüm bunların sorumlusu ben olamam Ali."
Baran ondan bakışlarını kaçırdı. "Benim tek derdim kardeşim dediğim adamın bana ihanet ettiğini sanmamdı. Deniz hiçbir zaman umurumda olmadı." dediğinde Asaf alayla güldü.
"Ben başka mı düşündüm sanıyorsun? Deniz kim lan? Seninle benim aramda olan mesafeye değecek insan mı o?"
"Sarılın öpüşün," derken göz devirdim. Hadi ama, şimdiye kadar beş dakika da konuşulup anlaşılacak bu meseleyi konuşmamışlar mıydı? Aptallardı. Kesinlikle dümdüz aptallardı.
"Ne bakıyorsunuz kızıma?" diyen Kadir Bey, bana bakan ikiliye ters ters baktı. "Çok bile uzatmıştınız." Sesini kıstı. "Yaşları kaç başları kaç kız meselesi yüzünden aralarını bozuyorlar."
Kıkırdadım sessizce. "Sana hak veriyorum." diye fısıldadığımda ikili sarılmasa da farklı yönlere giderek bizden uzaklaşmışlardı. Kadir Bey saçlarımı karıştırdı benim gibi gülümseyerek.
"Sonunda bu ikisi de barıştı yani," diyen Sümeyye derin bir nefes verdi. "Sonunda!"
Evet bence de barışmıştı bu ikili. Zaten konu çok saçma olmakla birlikte gereksizdi. İki arkadaşın arasını bozan en son şey bir kız ya da erkek meselesi olmalıydı. O iki salak da en sonunda bunu anlamışlardır inşallah.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.27k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |