🎀🫧
Sessizlik zararlı bir madde kadar tehlikeliydi. Kanınızda dolaşmasa da kulağınıza ulaşamayan o seslerin varlığını bilip ona ulaşamamak insanı derinden sarsıyordu. Bunu düşünmeden bir kitabın sayfasında okuduğunuzda, aman edebiyat yapıyor yazar, der geçersiniz. Bende öyle yapardım muhtemelen. Ancak öyle bir sessizlikle baş başaydım ki şu an, öyle diyemiyordum.
“Simay,” babamın seslenişi beni ve yanımda ki yabancıyı ona döndürdüğünde bakışları her ne kadar bende olsada yanımdaki kızın ona bakması bir an afallatmıştı onu. “Burak’ın yanına geçin isterseniz siz.” Başıyla kasanın yanında duran çocuğu gösterdiğinde başımı salladım. Nazlı’ya -ona diğer ismiyle seslenmek daha iyiydi- Burak’ı işaret ederek ayaklandığımda o çok kısa bir süre babasına bakmıştı.
Annem, “Burak, Simay Naz’ın okuldan arkadaşı.” Diyerek açıklamıştı Seher hanım ve Kadir beye. Nazlı babasından onayı almış olmalıydı ki peşime takıldı.
“Burak!” Kasaya geldiğimizde kocaman gülümseyerek baktım ona. Göz göze geldiğimizde yorgunluğuna rağmen gülümsedi. “Fikir mi değiştirdiniz?”
Biraz önce siparişlerimizi almaya geldiğinde Nazlı’da bende bir şey istemediğimizi söylemiştik. “Yok, müşteriler de az ya zaten, gel şurada seninle oturalım diyecektim.”
“Valla Simay beni maaşa bağlarsan olur güzelim. Malum şu an radara yakalanma oranım yüksek.”
Güldüm ona. “Gel hadi, bekliyoruz.” Nazlı’ya döndüm, “bir şeyler içer misin? Burak’ın sohbeti sarar bak.”
Kararsız kalsa da sipariş verdiğinde, bende sipariş verdim. Burak bir arada derede laf soktuğunda gülmekle yetindim. Bizimkilere yakın olmayan bir masaya oturduğumuzda, “rahatsın,” dedi Nazlı dudak bükerek. “Sonuçların negatif geleceğinden eminsin diyebilir miyiz?”
Başımı iki yana salladım. “Aslında aşırı gerginim, o sonuçların pozitif çıkma ihtimali beni fazla geriyor ama bu bir haftayı böyle geçiremem. En azından kendimi iyi hissetmeye çalışacağım.”
“Pozitif çıkarsa eğer, bizimkilerle tanışmak ister miydin?” Sorusu bir an düşünmeme neden oldu. Gerçekten ister miydim bilmiyordum. Annem ve babam ne yapmamı isterse onu yapardım sanırım. Hem... Tanışmak isteyince birden kopmazdım ya bunca zaman aile dediğim insanlardan.
“Bilmem,” dedim dürüst olmayı seçerek. “Bizimkiler ile ne karar verirsek onu yapardım.” Aynı soruyu ona yönelttim. “Peki sen? Tanışmak ister miydin bizimkilerle?”
“Yani... Tanımak isterdim sanırım. Merak ederdim çünkü.”
Güldüm. “Hazır mısın? Eğer test pozitif çıkarsa seni neyin beklediğini söylüyorum. Beş abi ve bir abla.”
“Ne?!” Bakışları annem ve babama kaydı, bir şeyler mırıldandı ve geri bana döndü. “Şaka değil mi? Kızım ülkenin yarı nüfusu sizdeymiş!”
“Yani, başlarda garip geliyor ama alışırsın.”
“Ne el üstünde tutulmuşsundur sen var ya,” hayret edercesine konuştu. “En küçük sensin sanırım. Arkanda dağ gibi beş abi, her şeyini paylaştığın bir abla... Pozitif çıkarsa sonuçlar cidden aileni bırakacak mısın?” 1
“Dedim ya, ailem nasıl olsun istiyorsa öyle olur. Annemler seni tanımak isterlerse mecburen bırakacağım.”
“O zaman sen kimlerle karşılaşacaksın bende anlatayım. Sizin kadar fazla olmasalarda üç abim var. Tabii bu sayı sana az gelmiş olabilir, malum bir orduyla yaşıyorsun.” Diyerek güldüğünde bende gülümsemekle yetindim.
“Tek kızsın yani, zorlamıştır seni. Ben Elif ablam varken zorlandıysam seni düşünemiyorum.”
Elini salladı, “ohooo,” derken. “Ben doğdum diye en küçük abim evden kaçmış. Eğer annem beni atmazsa da asla eve gelmeyecekmiş,” güldü. “Bu kıskançlığı ile başladı zaten. Tüm çocukluğumda onu çektim.” Aklına bir şey gelmiş gibi eğildi bana doğru. “Eğer bizim mahalleye gidersen hakkımda söyledikleri hiçbir şeye inanma.”
Başımı salladım gülerek. Burak elindeki kahveler ile birlikte geldiğinde ikimizde sessizleştik ve üçümüzünde konuşabileceği bir konu açtık.
✨
Ellerimi yıkadıktan sonra lavabodan dışarı çıktım. Acıkmıştım, zilin çalmasına iki dakika varken hocadan lavabo izni alıp sınıftan çıktığımda -onunda kırk yılda bir izin veresi tutmuştu- yalan olmasın diye ilk önce lavaboya gitmiştim. Elektriklenen saçlarımı düzeltmeye çalışmıştım. Baktım olmuyor, onları öylece bırakıp dışarı çıkmıştım. Şimdi ise iki dakika sonra savaş alanı olacak kantine gidiyordum.
“Simay!” Kantine girer girmez bana seslenen Berna’ya bir dakika işareti yaparak tost almaya gittim. Kantinci abiye teşekkür ederek onun yanına gittiğimde, karşısındaki sandalyeyi işaret etti. “Şimdi zil çalar, Çınar üzerine çökmesin.” Diyerek reddettim onu.
“Simay otur, Çınar çizgiyi aşıyor.” Kaşlarım çatıldığında karşısındaki sandalyeye oturdum direkt.
“Ne çizgisi? Ne oluyor kızım yine?”
Derin bir nefes verdi. “Sevdiğim çocuğu sana şikayet ediyor gibi hissediyorum.” Saçmalama der gibi baktım ona. “Ufuk karıştırdı ortalığı Simay, Çınar’ın da ne arkadaşçı olduğunu biliyorsun.”
“Sen tam olarak ne karıştırdıklarını anlatsana bir.” Dedim yerimde kıpırdanarak. Canım sıkılmıştı.
“Ufuk küçük kızın birine yazmış ve fotoğraf istemiş zorla. Kızın abisi öğrenince nasıl ulaştıysa Ufuk’a ulaşmış, aramış konuşmuşlar. Ufuk da paçaları tutuşunca Çınar’a anlatmış ama yaptığı bokla birlikte değil. Adamın biri bana gelişigüzel kafa tutuyor diyerek. Artık ne bahanesi uydurdu bilmiyorum. Bugün okuldan kaçacaklar, çocukla sözleştikleri yere gidecekler. Teke tek demişler, eğer çocuk sözünün eriyse bizimkiler dört kişiler, mahvederler çocuğu.”
Aptal Çınar, yemin ederim aptalın tekiydi!
“Ne zaman gidecekler belli mi?” Bakışları kolundaki saate kaydı. Endişeli gözler tekrar gözlerime döndüğünde, “şimdi.” Dediğinde içten içe derin bir sabır çektim. Elimdeki tostu ve meyve suyunu ona uzattım. “Halkın kahramanı Simay bir kavga önleyecek ve büyük ihtimalle arada kaynayacak. Dokunmadım bile, sen ye.”
“Saçmalama, ye tostunu öyle git.”
“Geç kalırım, önce bulup tehdit etmem gereken birileri var.” Göz kırptım ona. Tostu ve meyve suyunu eline tutuşturduğumda ayağa kalktım. Durdum ve kendimi gösterdim ona. “Şu halimle dağ ayılarına ders vereceğim, cidden onlardan adam olmaz.”
“Görüşürüz, karşılaşırsanız Çınar’a belli etme bana anlattığını.” Kantinden çıkarken son kez el salladım ona.
✨
Yusuf abim: Açıklandı mı sonuçlar? (11.57)
Yusuf abim: Arıyorum aç. (12.20)
Siz: Abi buraya gelir misin? (17.34)
Siz: Sana çok ihtiyacım var (17.34)
Yusuf abim: Ya ne olduğunu anlat ya da aç şu telefonu (17.34)
Yusuf abim: Kafayı yedirteceksiniz sonunda! (17.38)
Yusuf abim: Geleceğim ve ne halt yediğinizi kendim öğreneceğim (17.40)
(Saatler öncesi/ 11.03/ 20 Ocak 2024)
Üstümdeki kıyafetlere tezat sessiz ve tenha sokaklardan koşturarak geçtiğimde Çınar’ın bağırma seslerini duyuyordum. Gerçekten gitmişti geri zekalı! Sesi takip etmeye başladığımda görmeyi beklediğim ancak belki yapmazlar diye düşündüğüm görüntüyle karşılaşmak beni şaşırtmadı. Nefes nefese kalmıştım, bu yüzden üstümdeki sweatshirtün yakalarını gevşetmeye çalıştım. Beni fark etmemiş olmaları yine onların salaklığıydı.
Çınar, Efe ve Can’ın tuttuğu çocuğa bir tane tekme attığında çocuğun zar zor ayakta kaldığını fark etmiştim. Hatta onu Efe ve Can tutmuyor olsa yere yığılıp kalacak gibiydi.
“Çınar!” diye bağırdım nefesimi düzenleyebildiğimde.
Bakışları bana döndüğünde “sen ne halt yiyorsun burada?!” diye bağırdı öfkeyle. Üstüme yürüyeceğini sandığım saniyelerde arkama bakmadan kaçmak ve kalıp azar işitmek arasında seçim yaptım kendimce. Ve aptal cesaretine sahip aklım ayaklarıma dur komutunu verdiğinden olduğum yerde dikilmeye devam ediyordum.
“Ufuk nerede?” dedim sakin olmaya çalışarak. Başarılı olduğum ise muammaydı, çocuk çok kötü görünüyordu.
“Simay, gördüklerini unut ve siktir git okula!” diye bağırdı Çınar. Ona yüzümü buruşturduğumda, “nedenini bilmediğin halde çocuğa saldırıyorsun geri zekalı!” dedim ters ters. “Bu Ufuk’un meselesiyse o nerede?” Yeni fark ediyor gibi etrafa bakınan Can ve Efe’ye göz devirdim. “Kaçtı.”
“Canımı sıkıyorsun Simay,” sakin konuşması bir an korkutsa da ona belli etmedim. “O Pars değil.”
“Ara o zaman. Açmayacak telefonu.” Beni dinlemedi veya telefonunu cebinden çıkarıp aramadı Ufuk’u. Ona bu kadar mı güveniyordu? Başımı iki yana salladım. Can, Çınar’ın aksine çocuğun kolunu bıraktığında onlara adımladım. “Sende bırak!” Efe Çınar’a döndüğünde boşluğundan faydalanarak ittirdim sertçe. O kalçasının üstüne yere düştüğünde çocuk da yere yığılmıştı.
Can, “açmıyor.” Dedi dişlerinin arasından. “Ara şunu Çınar.” Onlara bakmadım, ceketimin cebinden çıkardığım mendille çocuğun dudağından ve burnundan akan kanları temizlemeye çalıştım.
“Tehdit ettim çünkü,” dedim sanki alelade bir şeyden bahseder gibi. “On altı yaşındaki bir çocuktan zorla fotoğraflar istediğini ailesine söyleyeceğimi ve ardından kızı bulup ondan şikayetçi olması için elimden geleni yapacağımı söyledim.” Yarım ağız güldüm. “Yapamayacağımı düşünüyorsa seninle konuşmasını da istemiştim, malum sen birinin canını yakmak istediğimde nasıl yaptığımı biliyorsun.”
“Yalan söylüyor,” dedi Efe bana nefretle bakıyorken. “Pars’a attığı iftirayı şimdi de Ufuk’a atıyor.”
“Burnun fazla kanıyor, kırılmış olabilir mi?” dedim onu duymazlıktan gelerek karşımdaki çocuğa. “Seni hastaneye götürmemiz gerek.”
“Kalk şuradan,” Çınar kolumdan tutup zorla kaldırdığında kolumu sertçe çektim ondan. Eli hızla çeneme çıktı, sıkmaya başladığında ağlamaya başlayacağımı hissettim. Canım acıyordu ve bu şerefsiz çok sert sıkıyordu çenemi. “Seni mahvederim dedim, arkadaşlarıma bir daha iftira atarsan seni geberteceğim dedim. Sen niye akıllanmıyorsun lan?!” Çenemdeki elini ittirerek çektiğinde, geriye doğru sarsıldım. “Bunun cezasını çekeceksin ama şimdi siktir git okula.”
Siren sesleri tüm sokağa yayıldığında birbirine bakındı üçü. “Siktir! Polise haber vermiş biri!”
Kaçmaya başladıklarında dolu gözlerimi silmeye çalıştım ve yerdeki çocuğa ilerledim. “Kaç,” dedi ona doğru eğilip, yeniden çıkardığım mendili yüzüne tutarken. “Senden bilecekler bu halimi.” 1
“Aklı olan kimse sana bunu yapanın ben olduğuma inanmaz.” Diye mırıldandım. “Onlardan şikayetçi ol, polisi zaten bu yüzden aradım ama lütfen Çınar’ın adını verme.”
“Sana yaptığından sonra mı?” Doğrulmaya çalıştığında yardımcı oldum.
“Ben ona bunun bedelini ödetirim ama sen o çocukları da Ufuk’u da şikayet et olur mu? Lütfen, Çınar’ın adını verme.”
“Aptal.” Diye fısıldadığını duydum polis aracı sokağa girdiğinde. Ona cevap verememiştim o dakikadan sonra.
✨
Bakışlarım oturduğum bankta yere sabitliydi. Karakolun bahçesinde bekliyordum abimleri. İfade verdikten sonra gidebileceğimi söylemişti komiser abi. Ancak burada beklememin tek sebebi kendim olmadığından Çınar yüzünden burada kalmak zorundaydım.
“Simay!” Bartu abim öfkeyle üzerime doğru gelirken ayaklandım, sonunda işleri bitmişti.
“Sen ne yaptın?!” Öyle yüksek bir sesle bağırdı ki, bir an çocuğun burnunu kıran benmişim gibi hissettim. “Yürü, bu yaptığın son damlaydı, evde hesaplaşacağız seninle!”
“Abi,” arabaya ilerlerken tuttum kolunu hemen. “Ne yapmışım ben yine?”
“Ya ne yapmışım ne?!” Her seferinde böyle yaparak üstümde baskı kuruyordu ve ben korkuyla saatlerce ne yaptım ki diyerek kendi kendimi yiyordum.
“Sana bir kere daha bin deneyeceğim, canını yaktırma bana.” Kolumdan tutup sürüklediğinde ona ayak uydurmak zorunda kaldım. Çınar bana kaçamak bakışlar atarak ön koltuğa bindiğinde abim arka tarafın kapısını açtı, kolumu iterek bıraktı. “Bin.”
Bu sert tavrı eve gittiğimizde de devam etti. Arabada süren yarım saatlik eziyetim bu sefer eve geldiğimizde de devam ettiğinde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Beni dinlememiş, Çınar her ne anlattıysa ona inanıp saatleri zehir etmişti bana.
“Elif!” Bartu abim evin içinde bağırdığında Elif ablam bir şey olduğunu sanmış olmalı ki koşarak merdivenlerden indiğinde öne doğru ittirdi bedenimi.
“Ne oluyor abi?” dedi Elif ablam beni kendisine çektiğinde. “Ne itip duruyorsun kızı?!”
“Yediği halta az bile! Al bunun elinden telefonu! Babamlar gelene kadar odasından çıkmayacak! İyice aştı kendini!”
“Bir şey yapmadım,” dedim ağlamaya başlarken. “Abla niye böyle yapıyor bilmiyorum, yemin ederim bir şey yapmadım!”
“Çınar hakkında yalan ifade vermiş!” dedi Bartu abim öfkeyle. “Sözde Çınar on altı yaşındaki bir kızdan zorla fotoğraf istemiş, kızın abiside kavgaya çağırmış. Lafa bak! Ben gelmeseydim Çınar ne halde olacaktı biliyor musun?!”
Ablam üzerimdeki kollarını çektiğinde, “abla hayır!” dedim başımı iki yana sallayarak. “Abla yemin ederim yapmadım! O çocuk vermiştir ifadeyi, ben demedim!”
“Ben yapmadım!” Eli ceketimin cebine uzandığında geriye gitmeye çalışsam da başarılı olamadım. Ablam cebimden telefonumu çıkardı, kendi cebine attığında, “yapmadım ya!” diye bağırdım öfkeyle. Ses tonumdaki öfke gözlerimden akan yaşlarla ne kadar zıt olsa da gizleyemedim. “Yapmadım! Çınar bunu yapmadı, Çınar kızın abisini hastanelik etti! Onu korumaya çalışıyordum ben!” 1
“Onun hayatını karartacak bir iftirayla mı?! Çık odana akşam babamlarla hallet sorununu!”
✨
“Delireceğim!” diye bağırdı babam öfkeyle. “Lan ne demek bu?!”
“O ifadeyi ben verme-“ yüzümde hissettiğim acıyla başım yana doğru savruldu.
“Anne!” diye bağırdı Çınar. Niye şaşkındı ses tonu? Bunu beklemiyor muydu en başından beri?
“Seni doğuracağıma taş doğursaydım!” diye bağırdı titreyen sesiyle. “Her şeyine sustum, anlamaya çalıştım ama sen gün geçtikçe düşman oldun bize! Abinin bir tacizci olarak anılması ne kazandıracaktı sana? Ya Bartu abin gitmeseydi? O zaman ne olacaktı?!”
“Babam giderdi.” Gözlerimden akan yaşı avcumun içiyle sildim kafamı kaldırdığımda. Hâlâ akmaya devam ediyorlardı ama müdahale de etmedim. Hangi birine edecektim? “Soy adından bahsederdi uzun uzun, gözdağı verirdi komisere. Bartu abimde aynısını yapmadı mı?”
“Simay ateşe körükle gidiyorsun,” Kutay abim, annemle benim arama geçtiğinde yüzü bana dönüktü. Elini omzuma koydu. “odana geçelim.”
Elini ittirdim. “Hepinizden nefret ediyorum!” Merdivenleri çıkarken gözlerimden akan yaşları silmedim, rahatça ağlamak istiyordum. Tüm günüm kendimi sıkmak ile geçmişken artık rahat olmak istiyorum.
Ve her şeyi Yusuf abime anlatmak.
Ablamın odasından telefonumu alıp kendi odama geçtim ve kapıyı kilitledim. Tek istediğim bana inanacak birisi ile konuşmaktı.
✨
“Aldığımız örneklerle beraber yaptığımız testte kızların doğum sonrasında karıştığı kesinleşti.” Bekir amcanın cümlesi ile bakışlarım karşımdaki koltukta duran Simay’ı buldu. Göz göze geldiğimizde gözlerinin dolduğunu gördüm. Ağlayacak mıydı?
Gerçi o ağlamayacaktı da kim ağlayacaktı? Onu seven ailesinden, yuvasından ayrılma ihtimali vardı. Aynı durumu hissetmemek bir an boşluktaymışım gibi hissettirdi ancak yüz ifademe yansıtmamaya çalıştım.
“Bundan sonra ne olacak peki?” Kadir beyin sorusu Simay Nazlı’nın babasına dönüp bakmasına neden oldu.
“İki ailenin kendi arasında konuşması taraftarıyım Kadir bey. Ben görevimi bu noktada sonlandırdım, öz kızınızı tanımak istiyorsanız Akça ailesi ile konuşacaksınız.”
“Ben öz kızlarımızı tanımamız taraftarıyım,” diye mırıldandı Seher hanım bir eli dakikalar önce öz olmadığını öğrendiği kızının elini tutarken. Hafif hafif okşuyordu da Nazlı’nın parmaklarını. “Tabii ki bu Nazlı’yı bırakacağım anlamına gelmiyor.”
“Bende öz kızımı tanımak istiyorum,” dedi annem gözleri dolu dolu Nazlı’ya bakarken. Gözlerimi devirdim ona. Öz sandığınız kızınıza cehennem ettiniz şu birkaç günü, Allah bilir ne yapardınız öz kızınıza?
“Bir kafeye geçip konuşalım, burada böyle olmaz.” Bu cümleyi bekliyormuşum gibi ayaklandığımda herkesten önce odadan çıktım. Benden hemen sonra çıkan ve saniyeler sonra yanımda yürüyen Nazlı’ya bakmamaya çalıştım.
“Üzülme,” diye mırıldandı yanımdan. Bakışlarım bir an ona kaysa da bu sefer o bana bakmıyordu. Bakışlarımı ondan çektim. “Tamamen vazgeçmeyecekler bizden.”
“Kendi adına konuş.” Sesim bir an onu tersler gibi çıktığında buna pişman oldum. Onu ne diye tersliyorsam? Derin bir nefes verdim. “Dışarıdan gördüğün bir aile falan varsa iyi oynuyoruz demektir. Nazlı, biraz sonra onların beni ailene vermek için ellerinden geleni yapmalarını izleyeceksin.”
“Klişe mi diyorsun?” Gerginliği azaltmak için sorduğu soruya yarım ağız güldüm.
“İşte bak, buna yüzde yüz klişe diyorum.”
“Ne yaptın? En büyük abiyi uyuşturucu batağına mı düşürdün?” dedi alayla gülerek. Ne kadar canım sıkılsa da güldüm onun gibi.
“Yok ama iyi şeyler de yapmadım. Bol bol duyacaksın o evde. Şanslıysan klişe seni bulmaz ve sana önyargılı olmazlar.”
Bahçeye çıktığımızda onunla sanki karışan biz değilmişiz gibi konuşmaya devam ettik. Sanki biraz sonra bizim hayatımız hakkında kararlar verilmeyecekmiş gibi güldük. Ailelerimiz ise arkamızdan sessizce gelmeyi seçtiler. En sonunda ise arabalara binmek için ilerlediğimizde Nazlı’yı ve beni durduran aynı sesti.
Yusuf abim tam karşımda duruyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.29k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |