21. Bölüm

21. Kelebek Hissi

Neseli Gezgin
neseligezgin

🦋

Şansıma, bahtıma tükürseydim keşke. Sakin ol Naz, sakin. Doğal karşıla. Babalarına söylememeleri için doğal davranmam gerekiyordu. Bu yüzden güldüm.

Evet, ikizlere baka baka güldüm. "Evet," diye birde onayladım cümlelerini. "Asaf abiniz beni seviyor, bu çok normal." Hiçbir şey yokmuş gibi elimi Asaf'ın omzuna attım. "Bende onu seviyorum."

"Ne?"

"Ne?"

"Ne?" Üç ağızdan aynı anda çıkan soru cümlesi ile iyice boka battığımı anlamıştım. Asaf bile yanlış anlamıştı, çocuklar nasıl anlamasındı?

"Nasıl?" dedi Ömer babasıyla neredeyse benzeyen, daha yumuşak yüzüyle. Kaşlarını derince çatmıştı. "Annemin babamı sevdiği gibi mi seviyorsun?"

Defne'den bir çığlık daha duyulduğunda, "oha!" diye bağırmayı ihmal etmedi.

"Asıl sana oha!" diye çemkirdim hemen ona. "Tüm mahalleyi yığ buraya Defne!" Ömer'e çevirdim başımı. Yanlış anlamaması gerekiyordu. "Hayır elbette Ömer, Asaf abiniz benim arkadaşım. Ben onu arkadaş gibi seviyorum. Değil mi Asaf?" Asaf ne yaşadığımızı anlamıyor gibi üçümüze garip garip bakıyordu.

Tamam dört yaşında olan iki yer cücesine hesap veriyor gibi görünebilirdim ancak işin esası öyle değildi. BABALARI BİLMEMELİYDİ!

"Hala!" Ömer en az babasına benzeyen bir ciddiyetle suratıma bakıyordu. Kolumdan tuttu hemen beni, kaldırmaya çalıştı. Neden kaldırıyordu anlamıyordum ancak ona ayak uydurarak ayaklandım. Hemen bacağıma sarıldı. Ters bakışları Asaf'a odaklıydı. "O benim halam," dedi gözdağı verir gibi. "Onu sevemezsin!"

"Hayır sevsin," dedi Defne el çırparak. Asaf'ın hemen yanında dikiliyor ve ters ters bakıyordu ikizine. "O zaman bende Bera'yı sevebilirim!"

"Seni döveceğim!" diyerek bir hırsla bağıran Ömer'in sesine çığlık çığlığa kaçan Defne'nin sesi karışmıştı. İkili konunun ne olduğunu unutarak parkta koşturmaya başladıklarında bakışlarım Asaf'a döndü. Bana deliymişim gibi bakan çocuğa omuz silktim.

"Babalarından tırsıyorum, özellikle ters ters baktığı zamanlarda. Bu durumu bilmesini istemiyorum."

"O halde hafta içi benimle birlikte kahve içer misin?" Merakla ve birazda hevesle sorduğu soru duraksattı bedenimi. Kafamda eksi ve artıları tarttım biraz.

Tartım bozuktu sanırım, bundandır ki düşünmeyi bıraktım ve başımı salladım. "Haberleşiriz."

"Numaram var mı sende?" Başımı iki yana salladım. "İnstagramını alsam?"

"Olur," dedi bir an beklemeden beni onayladığında. Telefonumu çıkardım ve Instagrama girdim. Söylediği kullanıcı ismini arama kısmına yazdığımda en üstte çıkan hesaba tıkladım. Profil fotoğrafını onun yanında incelemek gibi bir aptallık yapmayacağım için hemen takip et'e basarak istek gönderdim.

"Ben sana dönüş yaparım." Başımı salladım ona. "Ayakta kalmasana," güldü. "Otur hadi, onlar daha iki saat oynarlar."

Akıl kalmamıştı tabi. Geri yerime oturduğumda bir gözümle ikizleri kontrol etmeyi ihmal etmedim. Hatta gözlerimi ikizlerden hiç ayırmadım. Şu an Asaf ile ne konuşabilirdim hiçbir fikrim yoktu. O da sessizdi ancak bakışları benim gibi ikizlerde değil, bendeydi. Hissediyordum ve fazlasıyla geriliyordum.

"Gerginsin," başımı salladım. İtiraz edemezdim çünkü öyleydim.

"Ya gerçekten bana karşı bir şey hissetmiyorsan ve bunu biz yan yanayken anlarsan?" Duraksadım. "Sen bunu anladığında ben sana çoktan aşık olmuş olursam ne olacak?"

Duraksadı, bu ihtimali hiç düşünmemiş gibiydi. Garip bir hale bürünen yüz ifadesine güldüm. "Korkma korkma, öyle kolay kolay sevmem birini." Emin olamıyor gibi bakıyordu. "Fazla kasmasana, öyle bir şey olursa senin değil benim sorunum olacak o."

"İçimi rahatlatmıyorsun."

"Zamana bıraksana, ne olması gerekirse olacak işte." Omuz silktim. Yakışıklıydı, samimiydi, çocukları seviyordu ve garip bir şekilde beni kendine çekiyordu. Onunla birkaç kez konuşmuş olsam da bu bana kendimi hep iyi hissettirmişti. Yine de bu onu sevdiğim anlamına gelmiyordu. Belki de yakın arkadaş olurduk? Hiçbir yakın arkadaşımız bizden etkilendiğini söylemedi. Evet, doğruydu ancak benim sorunum değildi. “Sargın ne zaman çıkacak?”

“Bilmiyorum, bir süre daha kalacak.”

“Of böyle olmasana, canımı sıktın şu an.” Ters ters baktım ona. Ne diye böyle duruyordu ki şimdi? “Halledilir bu konular, dert etmesene.”

“Kolay olmayacak.”

“Aşk dediğin kolay olur mu zaten? İçinde sevginin barındığı hiçbir sınavı kolayca geçemezsin.” Gülümsedim. En iyi şekilde fark etmiştim bunu. “Her neyse, bu kadar yeter. Biz eve gidiyoruz.”

“Yeşil,” diye seslendi banktan kalktığım sırada. Ellerimi montun cebine soktum ısınması için. Üşümüştüm biraz. Vücudumu ona çevirdim ne diyecek duymak için. Eh biraz da yüzünü görmek için. “Belki olacağız belki olmayacağız,” kaşlarım çatıldı ancak o yüz ifademi incelerken gülümsüyordu. “Ama yolun sonunda biz el ele olacağız.” Şaşkınlıkla baktım ona. Bu kadar açık bir konuşma beklemiyordum. Kendinden nasıl bu kadar emindi bilmiyorum ancak bunu düşündüğümü anlamış gibi konuştu. “Sadece hissediyorum. Senin elini tutmak için can atacak ve yolun sonunda da tutacağım. Er ya da geç ama olacak.”

E ama bu çocuk bu kadar kendinden emin olursa midemde ölmüş olan kelebekler tekrar canlanır ve bunca derdin arasında bunun zamanı hiç değil!

Ben çok iyi bir hala olacaktım. Gülünç gelebilir kulağa ama hayır cidden öyle. Annelerinin yasakladığı çikolatalardan onlara almam beni iyi bir hala yapardı. Çocuklar çikolatasız mı kalsındı? Hayır Asaf’ın beni sevdiğini babalarına söylemesinler diye çocuklara rüşvet vermedim.

Şu an ise akşam olmuştu ve hepimiz Mahir’in evine gelmiştik. Bakkalda kim vardı hiçbir fikrim yoktu ancak Kadir Bey de aramızdaydı.

“Ya baba,” diyordu Defne gülerek bugün yaptığı her şeyi babasına anlatırken. Ve asla da bıkmıyordu, şaka gibi çocuktu. “Böyle kaydım kaydıraktan.” gülen yüzü soldu. Sinirli yüz ifadesi şimdi Ömer’e dönüktü. “Ömer beni itti!”

Koca bir kahkaha attı Ömer. “Yüz üstü düşüyordu geri zekalı!”

“Ömer özür dile kardeşinden!” Selen yenge her zaman olduğu gibi yine özür merasimine başladığında Ömer başka çaresi olmadığını bilerek özür diledi kardeşinden.

“Anne!” dedi Defne bu kez heyecanla. “Sen babamı nasıl seviyorsun?”

İşte şimdi sıçtım, ifadesi anbean oturdu yüzüme. Selen yenge ise sorunun nedenini anlamayarak çattı kaşlarını. Bir yandan da Seher Hanım ile Kadir Bey'i kontrol ediyordu.

"Nasıl yani annecim?"

"Bugün Asaf abi-"

"Aaaa!" diye bağırdım elimdeki çorba kaşığını Defne'nin ağzına iteklerken. Defne bir anda ağzına giren çorba ile mecburen susmuştu. "Yemek yesene Defne'cim. Aç kalacaksın ama."

"Asaf abi derken?" diyen Baran'ın ses tonu sorgulayıcıydı. "Bugün onun yanında mıydınız siz?"

"Hıhım," dedi Ömer uslu uslu yemeğini yerken. Allah'tan o konuşmuyordu, sanırım şu an en çok onu seviyordum.

"Asaf ile Naz bugün ikizleri parka götürdü," dedi Selen yenge. "Baksana nasıl eğlenmişler, Defne susmuyor." diyerek kıkırdadı kızına bakarak.

Baran'ın sorgulayıcı bakışları bendeydi şimdi. "Onunla konuşmaman gerektiğini söylemiştim sana."

Bende sana defalarca kez canımı sıkma dedim ama sıktın Baran, onu ne yapacağız?

"Uzatma," dedi Yaman ve Kadir Bey aynı anda. Yaman babasının konuşmasıyla sessizleşti. "Sofrada canımızı sıkma Baran." diye devam etti Kadir Bey.

"Barıştınız sanıyordum, bu tepkin de neyin nesi?" diyen Seher Hanım oğluna bakıyordu ters ters.

"Barışmadık. Naz," dedi başını bana çevirerek. "Onunla konuşmayacaksın."

Gözlerimi devirdim.

"Uzatma Ali," dedi Mahir gözlerini ondan çekmeden. "Yemeğini ye."

"Uzatmıyorum abi." Bakışları yine bana döndü. "Onunla konuşma, ona selam bile verme. O seninle hiçbir şekilde muhatap olmayacak."

"Yeter Ali!"

Seher Hanım'ı duymamış gibi rahatça döndüm Ali Baran'a. "Sana ne?"

"Al işte," diye homurdanan Yaman yengesine bizi işaret ediyordu. "Başlıyoruz yine."

"Ben mi başlıyorum abi?" dedi hiddetle kaşığını masaya sertçe bıraktığında. "Onu düşünüyorum ben!"

"Kim olarak?!" diye bağırdığımda en az onun kadar öfkeyle doluydu sesim. "Kimsin ki sen beni düşüneceksin ya?!"

Bağırmamı beklemiyor gibi duraksadı. Öylece aval aval baktı suratıma. "Biz," duraksadı. "Biz bunları konuştuk Naz. Biz-"

"Ne? Barıştık mı diyeceksin şimdi de?!" Güldüm sinirle. "Ben seninle barışmadım. Ben seninle konuşmadım da! Sen sadece özür diledin ve bitti mi sandın?"

"Kaldın," derken hayalkırıklığına uğramış gibiydi ses tonu. "Gitmedin o gün."

"Gitmek istemedim ve gitmedim," alayla baktım ona. "Senin bir etkin mi var sanıyordun?"

"Siz ne diyorsunuz? Ne gitmesi ne kalması? Ali? Naz? Neler olduğunu anlatacak mısınız?"

Seher Hanım'ı duymazlıktan gelmeyi tercih ettim. Sanırım Baran'da aynı şeyi seçmişti. "Naz o gün böyle değildin," derken beni ikna etmeye çalışıyor gibiydi. "Kabul ettin, iyiydik biz-"

"İyi mi?" Koca bir kahkahayı o gün patlatamamıştım, bugün doyasıya gülebilirdim değil mi? En az o gün ki kadar komikti Ali Baran. "Ya benim etekleri altında saklanacağım bir annem bile yok, ne iyisi Ali Baran?" Valla çok komikti bu çocuk. "Saatler öncesinde beni siktir ettin evden, saatler sonra gelip gitme diye yalvarmanı ciddiye mi aldım sanıyorsun?" Başımı iki yana salladım. "Kafayı sıyırmışsın."

"İkiniz ne haltlar karıştırıyorsunuz?" sorusu bu sefer Kadir Bey'den geldiğinde bakışlarımı ona çevirdim, omuz silktim.

"Yenge ellerine sağlık," derken önümdeki çorbayı yemeye başlamıştım tekrardan. "Çok güzel olmuş."

"Afiyet olsun yengem." ses tonu afallamış gibi çıkmıştı. Eh, umursamamıştım da.

🎀

*13 Şubat/ saat 16.03*

*Nazamasimayıolan yeni bir story paylaştı*

@Asaf.birdanoglu🦋🤍

"Bitti mi?" Meraklı ses tonuna gülerek başımı salladım. "E o zaman anlat bakalım?"

"Ne anlatmam gerekiyor tam olarak?"

"Bensiz neler yaptığınla başlayabilir ve beni ne kadar özlediğinle bitirebilirsin?" Önerisine göz devirmekle yetindim. Onunla parka gittiğimiz günden beri görüşmüyorduk. Birkaç gündür yani.

"Çok sıkıcıydı, sık sık test çözdüm." diye homurdandım. Evet, Baran ya da Akgül ailesinden herhangi birisini görmemek adına odamdan dışarı pek çıkmamıştım. "Sen neler yaptın?"

"Aynıydı; testler, bizimkiler ve filmler."

"Ve biraz da beni stalkladın?" sesim ne kadar bunu sorguluyor olsada beni stalkladığını biliyordum. İlk attığım postu beğenmesi inanılmaz bir acemilikti.

"Yakalanmışım," derken sırıtıyordu. Hiç de üzülmüş gibi değildi. "Sen yakalanmadın diye mi mutlusun?"

Evet bende onu stalklamıştım ancak onun gibi yakalanmamıştım, tabii ki mutlu olacaktım!

"Tabii ki," diyerek onu stalkladığımı kabul ettim. "Ayrıca nasıl beğenebildin ilk postumu?"

"Yanlışlıkla oldu. Zaten o hatayı yapar yapmaz kendimi boğmaya çalıştım. İlkokul çocukları bile yapmıyordur bu acemiliği."

Güldüm anlatış tarzına. Komik çocuktu, tatlıydı ama aşık olunası değildi. Aşkı listemden çıkaralı çok oluyordu. Ama gülünce bir fikrim değişmiyor değil hani.

"Yorumlar hep kapalıydı ama," kahvesinden bir yudum aldı. "Neden?"

Yorumlar hep Pars'la ilgiliydi de ondan. Bundan rahatsız olmaya başladığımda ilk işim yorumları kapatmak ardından hesabımı gizliye almak olmuştu.

"Öyle klasikti, hoşuma gitmiyordu." Omuz silktim. Bana gözlerini kısmış bakıyorken dudaklarındaki küçük sırıtışı görmezlikten gelerek, "ne bakıyorsun?" diye homurdandım.

"Fotoğraf çekinelim mi?"

"Paylaşmamı mı isteyeceksin?" Baran'ı deliye çevirmek için mükemmel bir şey olurdu.

"Yani," güldü en tatlı haliyle. "Paylaşsan mutlu olurdum ama hayır, anı kalsın istedim."

"Olur," gülümseyerek telefonu çıkardım ve kamerayı açtım. "Gülümse!" Telefonu kaldırdım ve o daha poz veremeden kocaman sırıtmış ve hemencecik fotoğrafı çekmiştim.

"Bu sayılmaz!" diye itiraz etti kaşlarını derince çatarak. Ona itiraz etsem çocuk gibi ayaklarını yere vura vura tepinecek gibi duruyordu. "Bir kere daha çek."

"Çektim işte, bir daha çekemem."

"O zaman benden çekeriz," derken telefonunu çıkarmıştı hızla. Telefonu bana tuttuğunda, "poz ver!" dedi sırıtarak.

Kaşlarım çatıldı. "Sadece beni çekiyorsun şu an!"

"Tamam işte! Gülümsemezsen kötü çıkarsın haberin olsun."

"Asaf!" ses tonumun kızgın olmasına odaklanmış durmuyordu. Ben onunla konuşurken ve hatta telefonunu ondan almak için öne atılırken de hızla ekrandaki tuşa basarak fotoğrafımı çekiyordu. "Çekmesene öyle manyak mısın?"

Telefonun ekranını bana çevirdiğinde hızla aldım kaptım elinden. Kaşlarımı çatarak çektiği fotoğraflara bakarken söyleniyordum da. Çok çirkindim!

"Söylenme söylenme," diye homurdandığında onu dinlememiş ve söylenmeye devam etmiştim.

"Ya şuna bak!" derken ekranı ona çevirmiştim. "Bu ne Allah aşkına?"

Ekrana sırıtarak baktı. "Çok güzel çekmişim."

Ağzım yüzüm kayıktı ve o çok güzel çektiğini mi söylüyordu?

"N'olur sus ya," hepsini teker teker silmek için hareketlenmiştim ki telefonu elimden kaptı hemen.

"O benim telefonum ve sen buna karışamazsın hanımefendi," dedi yalandan bir kızgınlıkla. "ha rahatsızsan silerim orası ayrı."

"Yani, hepsinde çirkinim Asaf! Düzgün fotoğrafımı çeksen hadi neyse." diye homurdandım. "Hepsinde ağzım gözüm bir yana kaymış."

"Yok bahaneni sevmedim, silmiyorum." diye homurdandı. Sırıtarak telefonunu cebine attığında, "en son bir film izlemiştim." dedi heyecanla. "İkincisini birlikte izleyelim mi?"

Ona ayak uydurdum. Rahatsız olduğum bir durum yoktu. "Hangi film?"

"Sonic." Güldüğümde kaşları çatıldı yine ama bu kısa sürdü. Benim gibi o da gülmeye başlamıştı. "Susar mısın? Çok güzel ama!"

"Birini izlemedim, önce birini izleyeyim sonra ikincisini beraber izleriz." dedim gülümseyerek. Hızla telefonunu çıkardı yine cebinden. Ekrana tıklamaya başladığında ne yaptığına bakmak adına merakla öne doğru eğildim. "Ne yapıyorsun?"

"İzleyelim işte," derken masada bulunan peçeteliğe yasladı telefonunu. Çantasından kulaklık çıkardığında kulaklığın tekini bana uzattı. Diğer tekini de sağ kulağına taktığında sandalyesini benim sandalyeme yaklaştırmıştı. Kollarını masaya, başını ise kollarının arasına yasladığında hızına yetişemediğim için bakışlarımı ondan ayıramamıştım. "Hadi, başlıyor baksana!"

Gözüm bir telefona bir de ona bakarken dudaklarımda oluşan gülümsemeye engel olamadım. Onun gibi masaya yaslandığımda filmi izlemeye başladım.

Berbat bir haldeysen bile seni dünyanın en mutlu insanı gibi hissettirebilir bu çocuk. Cidden. Yaptığı bir şey olmasa da uzaktan sadece gözlerime baksa yine aynı şeyi hissederdim. Şeytan tüyü var kesin.

Bölüm : 29.09.2024 11:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...