🪷
*23 Şubat*
"Nazlı kızım olarak kal derken?" Kafam karışmış gibi baktım karşımdaki adama. "Eğer gidersem beni evlatlıktan mı reddedecek şimdi?"
Alparslan abi gözlerini devirdi. "Elbette öyle bir şey olmayacak. Ne demek istediğini anlamış görünüyorsun."
Omuzlarım düştü. Anlamıştım anlamıştım da... Ne bileyim, bir moralim bozulmuştu. 1 Mart anlaşmanın bittiği, benim gitmem gereken gündü. Aynı zamanda onun doğum günü.
"Kalamam ki," diye mırıldandım gözlerim ellerimde oyalanırken. "Anlaşma bitiyor o gün." Bakışlarımı ona çevirdim. "Yine de doğum gününde gitmek acımasızlık mı olur?"
"Biraz önce onların anlaşmayı umursamadığını söylemiştin," diyen adama başımı salladım. Evet, Akgül ailesi kesinlikle anlaşmayı umursamıyordu. Bu anlaşma sadece beni evde tutmak içindi. Bu anlaşma süresi boyunca onlara alıştığım için anlaşma bitse dahi gitmeyeceğimi düşünmüşlerdi. "Peki sen? Umursuyor musun o kadar?"
Başımı iki yana salladım hafifçe. Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. "Hayır."
Gözlüğünü düzeltti, yüz ifademi inceledi kısa bir süre. "O halde neden gitmen gerektiğini düşünüyorsun?"
"Kalamam ki," diye mırıldandım sesim içine kaçmış gibi. Bunu düzeltmek için boğazımı temizledim. "On yedi yıl geçmiş, insan insana bir ayda alışır mı?" Alışırdı. Ben onlara alışmıştım. İnsan mı değildim acaba? "Beni tanımıyorlar," öyleydi. Kendilerini bana tanıtmış olsalar da asıl Naz'ı bilmiyorlardı. "Ben böyle bir insan değilim ki."
Güldüm komik bir şey var gibi. "Ben bir kere sabırlı değilimdir," Baran'a sabrettiğim onca an geldi aklıma. Onları Çınar yapsa ortalığı birbirine katmıştım çoktan ama Baran yaptığında sessiz kalmıştım. "Sakin değilim, duramam. Birisi canımı yaktığında canını yakarım. Aynı eşit derecede üzüldüğümüze inanana dek durmam."
Kaşları çatıldı. "Bu onlara karşı sakin ve sabırlı olduğunu mu gösteriyor?"
Başımı salladım. Kesinlikle öyleydi. Benim ayağım incinmişti, ayağım! Buna rağmen kemikleri yerindeydi Ali Baran'ın, daha nasıl sabırlı olacaktım?
"Çünkü bu zamana dek kendimi onların hiçbir şeyim olduğuna inandırdım." İnsan kendine de yalan söylermiş, öyle ya, aslında en çok kendine söylermiş. "Ama kalırsam onları ailem olarak kabul etmiş olurum." Yüzümü sıvazladım. "Her şey başa saracak o zaman. Onlar hiçbir şeyimdi kırılmaya hakkım yoktu. Ailem olarak kabul edersem bana bu hakkı tanıyacaklar. O zaman Akça'lar beni nasıl bir çöp gibi attılar evden, onlar da aynısını yapacak. Mayam bu benim çünkü. Değişmiyor."
Duraksadım, o defterine bir şeyler yazarken beni dinlediğini de bilerek, "onlar benim hiç sinirli halimi görmediler ki," diye mırıldandım. Ali Baran'ı odadan siktir ettiğim zaman bile sadece bağırışlarımı duymuşlardı, arka planda zihnimle bir mücadele içinde olduğumdan bir haberlerdi.
"İlaçlar..." Derin bir nefes aldım. "Daha önce kullandığımda beynimin içinde birçok ses duyardım, bana durmamam gerektiğini söylerdi. Asla susmazdı ve durmadan yapmam gereken tek şeyin zarar vermek olduğunu fısıldardı." Ona bakmadım ama hızlı hızlı bir şeyler yazıyordu defterine. Kalemin defterin üzerinde çıkardığı sesi duyabiliyordum. "Herkesten gizli bıraktım ilaçları. Herkes ilacın beni iyileştirdiğini sanıyordu çünkü." Gülümsedim. Doğruyu gören sadece ben vardım ve inatla herkes yanlış demişti. "İyiydim, sesler susuyordu, kontrol etmesi zordu ama aniden bıraktığım için etkileri vardı. Tamamen gitmemişti ama azalmıştı, bu bana yetiyordu."
Uzattığımı fark ederek duraksadım. "Şimdi iyiyim, durduk yere beynimden bir ses çıkmıyor yani." Kıkırdadım. "Gerçekten hastaymışım ben ya."
Sessizdi Alparslan abi. Beni doğal ortamıma bırakmış gibiydi. "Sinirlendiğim zaman o ses yine geliyor," dedim uzun zaman sonra birisine bunu itiraf etmenin ağırlığıyla. "Susmuyor, sadece zarar vermemi istiyor. Verdiğimde ise yetinmiyor. Bunu Çınar ile kavga ettiğimiz zaman kafasına vazoyla vurduğumda daha fazla hırslandığım an fark etmiştim. Kafasına vazoyla vurmuştum, kanlar akıyordu ve benim takıldığım tek şey aldığı nefesti. Sanki o bile fazlaydı." Bu yüzden sinirlensem dahi kendimi durdurmaya çalışıyordum. Akgül ailesi bundan habersizdi, ilaç kullandığımdan habersizdi. Evlerinde nasıl birinin yaşadığından haberleri dahi yoktu.
Duraksadım, ben harbiden hastaymışım galiba. Yine de bakışlarımı Alparslan abiye çevirdiğimde aklımdan çıkmayan o soruyu sorabildim ona. "Tüm bunlara rağmen sence o evde kalabilir miyim?"
Alparslan abi buna cevap vermedi ancak saat biraz daha ileriye sardığında ve ben İsmail ile birlikte bir kafede oturuyorken, "elbette kalacaksın," diye cevapladı İsmail beni. "Bunun için çabalamıyor musun?"
Yüzümü buruşturdum. "Hayır?"
"Uydurma be," dedi bana ters ters bakarken. "Seni de tanıyoruz şimdi Naz. Sen gitmek isteseydin Baran'ın özür dilemesi durdurmazdı seni." Doğruydu durdurmazdı.
"Bilmiyorum!" diye hayıflandım. "Bu adamlar benim daha ilaç kullandığımı bilmiyor, yaptığım şeyleri bilmiyor-"
"Kafanın içindeki sesleri bilmiyor," diye devam ettiğinde sessizce gözlerine bakındım. "O zaman Asaf'tan da mı ayrılacaksın? O da bilmiyor." Kaşlarımı çatarak baktığımda, "ne?" dedi bana ters ters bakarak. "Pars biliyor ama Asaf bilmiyor."
"Yanınızda kriz geçirdiğim için biliyor olabilir misiniz?" diye homurdandım. Kriz anlarımın yüksek olduğu bir dönemde o ana şahitlik etmişlerdi. Onlara söylemek aklımda dahi yoktu, şahitlik etmeselerdi kesinlikle bilmezlerdi. "Ayrıca ayrılma falan da yok, saçmalama."
"Evin yanmış sen hala ayrılma yok diyorsun," diye homurdandığında göz devirdim ona. "O zaman evden gitmekte yok."
"Bilmiyorum," diye sızlandım. Aslında biliyordum da, kabullenmek biraz zordu. Farkındaydım. "Abimi özledim."
"Yusuf abiyi bende özledim, keşke beni bir kez daha balkondan sallasa." dediğinde kahkahamı durduramadım. İsmail'lere gittiğim bir gün abim beni almak için geldiğinde İsmail'in bana küfrettiğini duymuş, abilik görevini layıkıyla yerine getirmişti. "Haşin erkeğim benim."
"Dilini de koparsın istiyorsun herhalde," dedim gülerek. Yusuf abim yapabilirdi, emin değildim. Hiç yapmaz diyemiyordum.
Benim gibi güldüğünde onu bir an diğerleri ile tanıştırma fikri güneş gibi doğdu zihnime. "İso," dedim tatlı tatlı. "Diğerleri ile tanışmak ister misin?"
"Şu bahsettiğin grup mu? Ali Baran'ın arkadaşları?" Omuz silkti. "Keyfin bilir."
"O zaman bekle," dedim hemen telefonumu çıkarırken.
Siz: Napıyosun (14.23)
Asaf çevrimiçi
Asaf: Bizimkilerle takılıyoruz
Asaf: Sen naptın
Siz: İso yanımda oturuyoruz öyle
Siz: Siz nerdesiniz
Asaf: Parktayız biz
Asaf: Sadece İso mu var?
Siz: :D
Siz: Evet bir sorun mu var?
Asaf çevrimiçi
Asaf yazıyor...
Asaf: Yooo
Asaf: Ne sorunu olacak?
Siz: :D
Siz: Bende öyle düşünmüştüm
Siz: Eğer isterseniz yanınıza geleceğiz
Siz: Hem İsmail'le de tanışmış olursunuz
Siz: Olur mu?
Asaf: Olur güzelim
Siz: Tamamdır on dakikaya ordayız
Asaf: Nasıl on dakika?
Asaf: Sen zaten yürüyerek yarım saatte varmadın mı?
Siz: İso arabayla gelmiş
Siz: Arabayla geleceğiz
Asaf: İso'ya selam söyle
Asaf: O arabayı düzgün kullanmazsa direksiyonuyla beraber gezmek zorunda kalır
Siz: JDPWÖC9WMCIWÖ8XÖW
Siz: Çok tatlısın|
Göndermek üzere olduğum mesajı sildim. Düşüncelerimi içimde tutamaz olmuştum bu ara, bari mesajlarda itirafçı olmasaydım!
Siz: Görüşürüüüz
Telefonu kapatıp çantama attığımda, "kalk," dedim bana yüzünü buruşturarak bakan İso'ya. "Gidiyoruz."
"Biraz daha sırıttığını görseydim midem bulanacaktı." Ayaklandığımızda kafeden çıktık.
Arabada birçok konudan bahsetsem de onun takıldığı tek nokta en iyi arkadaşımın kendisi olduğuydu. "Bana bak, üç haftada hemen kendine arkadaş buldum sanma. Senin en iyi en vazgeçilmez süper ötesi bir kankan varsa o da benim. Unutma bunu!"
Gözlerimi devirdiğimde gülmeden edemedim. "He canım he," diye geçiştirdim onu.
Bakışlarını yoldan çekmeden, "yılanlar," diye homurdandı. "Büyü yapmışlar sana, inanmıyorsun bile bana!" Bir süre daha diğerlerine karşı olan ön yargısını dinledim. Asaf'tan en az Pars kadar nefret ettiğini, diğerlerinin bir numaralı arkadaşlarım olamayacağını ve Ali Baran'ın derisini yüzeceğinden bahsetti. Onu dikkate almadım, nasıl olsa tanıştığında hepsini çok sevecekti.
Ve bana kalırsa en çok da Sümeyye ile anlaşacaklardı. Sümeyye'nin neşesi insanın enerjisini yükseltiyordu. İsmail onun kadar neşeli bir tip olmasa da Sümeyye'nin neşesine kayıtsız kalmayacağına emindim.
Arabayı park ettiğinde bakışlarımı merakla dışarıya çevirdim. Arkadaşlarım orada, bir konu hakkında konuşuyorlardı ve keyifli görünüyorlardı. Grup sıfır eksikle tamdı, bu da işime geldiğinde indim arabadan hemen. İsmail söylenerek arabadan indiğinde beni takip etmeye başlamıştı.
Önden giderken homurdanıyordum. "Sakın insanlara ters ters davranma İso, hepsi dünya tatlısı bak. Asaf'a Pars göndermesi yapmak yok, diğerlerininde sinirlerini bozma. Tamam mı?"
Ses çıkarmadığında ve arkamdan gelen birinin varlığını hissetmediğimde duraksadım, arkama döndüm. İsmail birkaç adım gerimde durmuş ve ilerideki arkadaşlarımı izliyordu.
"İso!" diye seslendim yanına vardığımda. Omzundan sarstım. "Oğlum izleyeceğine yürüsene! Tanışacaksın zaten insanlarla!"
"Naz," dedi gözlerini onlardan çekmeden. "İlk görüşte aşk olur mu?"
Yüzümü buruşturdum. "Ne diyorsun be?"
"Olurmuş sanırım," yüzünde saf bir gülümseme varlığını göstermeye başladığında ona şaşkınca baktım. "Çünkü ben aşık oldum."
Gözlerim iri iri açıldığında gözlerinin kimde olduğuna bakmak için merakla baktığı yönü takip ettim.
Bakışları karşısındaki Nihat'a gülen Sümeyye'deydi. İyi anlaşırlar demiştim ama bu kadarını ben bile tahmin etmemiştim! Bizim İso gerçekten kıza aşık oldu!
🎀
Bazenleri bulunduğum ortamın dışında hissediyordum kendimi. Sanki kimse beni görmüyor ve ben görünmediğimin bilincinde onları izliyordum. Onları izliyor ve daha sonra kayboluyordum.
"Acıkmışız kardeşim," diyen Selim'in ağzı maalesef ki doluydu. Bu ona bakarken yüzümü buruşturmama neden olduğunda Emre ensesine vurdu bir tane.
"Zeytin sevmiyorum ki ben," diye homurdandı Sümeyye elindeki dilimi Zeliş'e uzattığında. Kutular karışmış olmalıydı, Ali Baran önündeki kutuyu Sümeyye'ye uzattı.
"İsmail," dedi Nihat merakla yanımdaki çocuğa dönerken. "Biz seninle karşılaşmış olabilir miyiz ya? Çok tanıdık geliyorsun."
İsmail ağzındaki lokmayı yuttuğunda başını salladı. "İlk gelişim değil buraya, birkaç hafta önce yine gelmiştim. Belki o ara görmüşsündür."
"Akşamdı oğlum o zaman," dedim itiraz ederek. "Zaten hemen eve girdik. Sonra da Yaman bıraktı seni, ne ara görmüş olabilir seni?"
Bir öksürük sesi duyulduğunda Sümeyye sırıtarak kolasını uzattı Asaf'a. O an yanımdaki İso'nun Sümeyye'nin gülüşüne bakarak eridiğinin farkında olduğumdan ayağına tekme attım. Bakışlarına dikkat etse iyi olurdu çünkü buradaki çocukların hepsinden dayak yiyecekti.
"Doğru," diye homurdandı bana ters ters bakarken. Duraksadı, bakışları Nihat'a döndü. "Sen Nazlı ile konuşmaya gelen çocuksun," dedi bir aydınlanma yaşıyor gibi. "Bizim okula gelen, Çınar'la tartışan çocuk."
"Anlamadım?" diyen birden fazla ses, arkadaşlarına aitti. Nihat cevap vermedi, bu cevabı almayı beklemiyor gibiydi.
İsmail ortamdaki gerginliği fark etmiş gibi şerefsizliğini konuşturarak, "Çınar'la kavga edince yanına uçmuştum ya kanka," dedi yarım ağız sırıtıyorken. "Dayak yemekten kurtardım seni."
"Sus." diye mırıldandım ona dişlerimin arasından sessizce.
"Nazlı'nın yanına mı gittin?" sorusu Zeliş'e aitti. "Bir de dayak mı yiyecektin?"
"Bilmediğiniz şeyler var," dediğinde onlara kulaklarımı kapatıp önümdeki pizzama odaklandım. Ancak bu birkaç dakika sürdü. Bakışlarım merakla Ali Baran'ın tepkisini görmek için ona döndüğünde onu bana bakarken bulmak duraksamama neden oldu.
Göz göze geldiğimizde gülümsedi, önüne döndü.
"Ya," dedi İsmail göz ucuyla Asaf'ı kontrol ettikten hemen sonra bana döndüğünde. "Pars okuldan ayrılmış duydun mu?" Yediğim pizza boğazımda kaldığında sırıtarak kolamı uzattı. "Boğuldu kız," diye homurdandı diğerleri beni görmüyor gibi. "Duymamış mıydın yoksa?"
"Duydum," diye mırıldandım ona en ters bakışlarımdan atarken. Diğerlerinin konusu hâlâ Naz olsa da duyduğu isimle dikkati aniden bize çevrilen biri vardı. İsmail ise kesinlikle onun damarına basmak istiyordu. "Bizi ilgilendirmez."
"Pars öyle demiyor ama," diyen çocuğun boğazına sarılmama az kalmıştı. İki elimi birden boynuna dolayacak ve nefes almayı bırakana dek sıkacaktım ellerimi.
"Ne diyor Pars?" diye atıldı benimki daha fazla dayanamadan. İso yüzündeki zafer gülümsemesini gizlediğinde ona döndü şaşkınca. "Sen tanıyor musun ki?"
"Sana ne?" diye atıldı Ali Baran kaşlarını kaldırarak Asaf'a bakarken.
"Merak ediyorum," dedi Asaf sakince. "Ne demiş olabilir acaba?"
"Hiçbir şey diyemez," diyerek bana döndü Ali Baran. "Eski sevgili falan anlamam ben."
"Hadi ya," dedim alayla. "Sen karşımda Deniz için tartışıyordun ama?"
"O farklı."
"Tepene atılıp yolarsam o saçlarını görürsün farklılığı," diye homurdandım. "Bana ağır abi tripleri ile gelme, vururum seni."
"Vurursun?" dedi o da alayla. "Tamam mafya kadını, susuyorum."
"Öyle, ayağını denk al." Dedim ona ayak uydurarak. "Böbreğinden olma."
"Eyvallah."
"Eyvallahına eyvallah kardeşim," dedim ağır abi triplerine asıl ben girerken. Öne doğru eğildim, sağ elimi kalbime bastırdım. O sırada İso kusar gibi yaptığında Ali Baran gülüyordu. Asaf ise kitlenmiş bir şekilde İso'ya bakıyordu...
"Ben cevap alamadım," dedi takıldığı konu hâlâ farklıyken. "Ne demiş Sarp?"
"Pars," dedi İso ona sırıtarak bakarken.
"Tamam bende aynı şeyi söylüyorum," dedi yerinde kıpırdanarak. "Sarp işte."
"Harfleri karıştır," dedi İso gıcık gıcık ona bakarken.
"Sen ne dediğini söyleyecek misin?"
"Yo," dedi kasılarak. "Sen kimsin ki?"
"Ben..." Duraksadı, göz göze geldiğimizde, "neyse." diye homurdandı. "Öğrenirim nasıl olsa," dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan. Benden mi öğrenecekti? Onunla Pars'ı konuşacak kadar delirmemiştim.
"Hıhı," dedi İsmail ona sırıtarak bakarken. "Öğrenirsin kesin."
Sümeyye beklemediğim anda kaşlarını çatarak İsmail'e döndü. "Sen ne gıcık birisin ya," diye homurdandı.
İsmail duraksadı Sümeyye'nin birden ona dönmesiyle. "Anlamadım?"
"Gıcıksın diyorum," kulağını gösterdi. "Duyuyor musun dedecim?"
"Dede falan değilim," dedi İso anında gerilerek. "Gayet gencim."
"Tabi canım," diyerek güldüğünde İsmail aval aval ilk önce gülüşüne baktı kızın.
"Canın mı-"
"Aaaa!" diye çığlık attım bacağına bir tekme geçirirken. Beynini bir anda vücudundan ayırmış gibiydi manyak. Canın mıyım gerçekten diyecekti kıza harbiden, iyice delirdi bu çocuk!
Herkes bana garip garip bakıyorken sırıttım tatlı olduğumu düşündüğüm bir halde. Sanırım asıl delinin ben olduğumu sanıyorlardı. Arkadaşımı geri zekalı sanmalarındansa beni delirmiş sanabilirlerdi, hiç sorun değildi. Zaten deli diyorlardı, bir de İso için delirdim sansınlar ne olur ki canım.
🎀
*24 Şubat*
Asaf: Yeşil yemin ederim asarım kendimi
Asaf: Vicdan azabından ölürsün bak
Kıkırdadım ekrana bakarken.
Siz: Dünden beri bir tripler
Siz: Kendine gelir misin bir dakika
Asaf: Gelemem
Asaf: Ne diyormuş o Sarp söylemedin dünden beri
Siz: *Pars
Görüldü
Asaf yazıyor...
Asaf çevrimiçi
Asaf yazıyor...
Asaf: Pads?
Asaf: Pars?
Asaf: YEŞİL
Asaf: ATAYIM MI LAN KENDİMİ BALKONDAN
Siz: HWÖV9WÖV8ÖW9VME
Siz: Sakin olsana
Siz: Pars bir şey falan dememiş
Siz: İsmail seni denedi sadece
Asaf: Ben onu bir denerim
Asaf: Sarp ile tek beden gezmek zorunda kalırlar
Siz: BDPWÖCPWÖVIÖW
Siz: Tamam en tehlikeli sensin canım
Asaf: Canınım evet :)))
Siz: Piknik işi ne zaman?
Asaf: JDPWÖVOWLPFÖW
Asaf: Ne zaman istersen güzelim
Ona cevap vermek için sırıtarak parmaklarımı klavyede gezdiriyordum ki, "Allah'ım of!" diye bağırarak içeri giren Mahir ile ekranı kapatmak için aceleyle hareket etmiş, bunun sonucunda telefonu yere düşürmüştüm. Bana ters ters bakarak karşımdaki koltuğa oturduğunda aceleyle telefonu aldım ve doğruldum.
Selen yenge onunla aynı koltuğa ancak koltuğun bir diğer ucuna oturduğunda Mahir bana bakarak homurdandı.
"Öküzlüğünü bari kıza gösterme," diye homurdandı Selen yenge. "Sus Mahir."
Mahir yine homurdandı.
"Ne oluyor?" diye sordum merakla. "Niye homurdanıp duruyor?"
Gözlerini devirdi Mahir. Bana ters bakışlarını atarken bir şeyler mırıldandı kendi kendine.
"Klasik abi tripleri yengem," dedi Mahir'e ters ters bakarak. "Bakma sen ona, elindeki telefona gülümseyerek baktığın için sevgilin var sanıyor. Hayır belki komik video gördün?"
"Mesaj sesi geldi!" dedi Mahir çocuk gibi eşine döndüğünde. "Ayrıca sessiz bir gülüş değildi, kıkırdadı bildiğin!"
"Sana ne be adam?" diye homurdandı Selen yenge. "Varsa var, yoksa yok. Sana ne?"
"Hıı," dedim ondan cesaret alarak Mahir'e döndüğümde. "Sana ne be?"
"Var mı?"
"Ne?" anlamamazlıktan gelmeyi tercih ettim.
"Sevgilin?"
"Kim?"
"Bende onu soruyorum!" Kaşlarını çattı, en ters bakışlarından attı. "Kim?"
"Kim kim?"
"Naz!"
"Evet ben Naz," gülümsedim kendimi gösterirken. Sonra onu gösterdim. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Sende Mahir."
"La havle vela kuvvete," diye homurdandı yerinde kıpırdanarak. "Kızım var mı yok mu?"
Şaşırmış gibi yaptım. "Kim?"
Selen yenge Mahir'e bakarken gülüyordu keyifli halini saklamadan. "SEVGİLİN!" diye bağırdı Mahir.
O sırada Defne ve Ömer babasının bağırışına koşturarak salona geldiğinde Ömer annesinin kucağına atlamıştı direkt.
Defne ise öfkeliydi. "Yok!" dedi babasına bakarak. "Bera Çiçek'e çiçek aldı! O benim sevgilim değil!"
"Ne?" Mahir bir elini kalbine yaslayarak kızına baktı.
"Ne?" Selen yenge şok içinde bakıyordu Defne'ye.
"Ne?" Ağzım aralanmış, dört yaşındaki veletin ne demeye çalıştığını çözmeye çalışıyordum.
"Geri zekalı!" diye bağırdı Ömer. "Sana onlarla konuşma demiştim!"
Dudak büktü Defne. Babaannesinin mutfaktan gelen sesi ile ayağını kıçına vura vura çıktı.
"Naz," dedi Mahir elini yüzüne doğru sallarken. "Kalk abim, yoksa bu kız beni kalpten götürecek."
"Nereye?" Diye atıldı Ömer.
"Sana ne lan?" diyerek oğluna döndü Mahir ancak oğlunun dudak büzdüğünü görmesi ile kafasına bir tane vurdu. "Şaka yaptım çocuk, sen niye ağlıyorsun?"
"Lan dedin..." dedi Ömer gözleri dolarken.
"Oğlum annen geçen direkt bana sövdü lan!" dedi Mahir şaşkınca oğluna bakarken. "Gülüyordun o zaman!"
"Hâlâ lan diyo' anne!"
"Mahir!" Selen yenge ters ters baktı kocasına. Oğlunu göğsüne yatırdı, ayaklandı ve kucağındaki oğlunu bırakmadan salondan çıktı.
"Çocuğa niye lan diyorsun?" Ona sataşma isteği ile yanımdaki yastığı ona attım. "Çocuğa travma yarattın."
"Anası bana küfrederken şarkı söylüyordu herhalde!"
"Allah bilir ne yaptın da çıldırttın kadını," diye homurdandım ona. "Ayrıca nereye gideceğiz?"
"Seni kaçırıyorum." sırıttı. "Uzun süredir görüşmüyorduk hem, güzel olmaz mı?"
"Hiç keyfim yok," diye homurdandım koltukta bayılmış gibi uzandığımda. "Beni yok say ve günü kendi kendine geçir."
"Kalk kız!" diye çemkirdi bana. Ona attığım yastığı tam yüzüme attığında çığlık attım. "Bağırma be, kulağım acıdı!"
"Mahir'cim," doğruldum uzandığım yerden. Huyuna gitmek en iyisiydi. "Beni bir salsana bir tanem."
"Olmaz hakkım yeniyor benim," dedi kaşlarını çatarak. "Zaten çok görüşemiyoruz Naz. Seninle vakit geçirmek istiyorum," gardını fazla indirdiğini fark etmiş gibi duraksadı, göz devirdi. "Kalk kız, seni mi bekleyeceğim?"
"Tamam tamam," dedim ayaklanarak. Haklıydı, onun evi ayrı olduğundan onunla fazla zaman geçiremiyorduk. "Geliyorum, bir beş dakika bekle."
Salondan çıkmadan önce duyduğum homurtusuna kıkırdadım. "Beş saat beklemek farz oldu yani."
🤭
"Ne yapalım?" Mahir tek eli ile direksiyonu çevirdiğinde bakışlarım yola çıktığımızdan beri ilk kez ona döndü. "Aç mısın? Önce bir yemek yiyelim istersen?"
"Hım," diye mırıldandım alayla. "Annenin kalbine insin." güldü yarım ağız. "Aslında aç değilim ama bir kahve içerim."
"O zaman rota belli," dedi yarım ağız gülerek. "Ondan sonra da sinemaya gideriz olur mu? İzlemek istediğin bir film olduğunu söylemişsin arkadaşlarına."
Sırtımı kapıya, yönümü ona döndüm. Emniyet kemeri darladığı için takmamıştım. Ondan uzun süre azar yesem de pek umursadığım söylenemezdi. "Peki sen bu bilgiye nereden sahipsin?"
"Bir gözüm daima üzerinde çünkü," bakışlarını bana çevirmedi. Bir an bunu kasıtlı yaptığı düşüncesine kapılmadan edemedim. "Ne kadar görüşemesek de seninle tanıştığım günden beri daima gözüm senin üzerindeydi."
"Ailene zarar vermemden mi korktun?" Kaşları çatıldığında omuz silktim rahatça. "Çınar'ın anlattığı şeyler işte. Ali Baran da bu yüzden cephe aldı ya bana."
"Bir kişinin düşünceleri ile hareket etmeyecek kadar olgunum." Derin bir nefes verdi. "Gözüm üzerinde çünkü diğer abilerinden 1-0 gerideyim. Onlarla ansızın karşılaşıyorsun, mecbur olsan da olmasan da konuşuyorsun ancak ben sana adım atmazsam konuşamayız. Bu istediğim son şey olurdu."
"Neden?" dedim sahici bir merakla. Merak ediyordum. İlk günler bana karşı tavırları bir tuhaftı, gerçi tek bir an öyleydi ve ondan sonrası bana karşı iyi olmasıyla geçmişti ama dediği gibi aynı evde yaşamıyorduk ve bu onu 1-0 geriye atıyordu. Onunla istediğim her an konuşamıyordum, bu ailede belki de en fazla o bana karşı önyargılı olabilirdi. Neden adım atmak istiyordu ki?
Derin bir nefes verdiğinde yüzünde minik bir tebessüm oluştu. "Empati yapacak kadar büyüdüm?"
Ona inanmıyor gibi baktım. "Hadi ama! Empatiyi bende biliyorum adam ama gidip de kimseye adım atmıyorum."
"Nazlı'da böyle olmamıştı," dediğinde duraksadım. Omuzlarım düştü, yüzüm asıldı birkaç saniye içinde. Nazlı tabii, birkaç gün adını duymayınca uzaklaştım mı sandım? "Onunla büyüdüm, babam her zaman yanımızda olamıyordu, çok çalışması gerekiyordu, onu ben büyüttüm." Başımı yana yatırdım, sadece bir an, tek bir an onunla büyüyen Naz'ı hayal ettim.
Sesini duyana kadar sürdü bu. Pembe toz bulutları dağıldı her bir yana ve yerini kara bulutlara bıraktılar. "Yine de onun kardeşim olduğu gerçeğini unutmadım. Kızım değildi, kardeşimdi. Ama sen öyle değilsin. O kardeşimdi, Ali Baran neyse o oydu ama seni bir kardeşten öte tuttuğumu yeni fark ettim." Bakışları kısa bir an bana döndü. "Belki de bunun sebebi sen geç tanımamdır, belki de tanıştığımızda çoktan bir kız babası olduğum içindir, bilmiyorum. Evet kardeşimsin ama seni bazen Defne gibi görmeden edemiyorum. Sanki... Her neyse," güldü. "Hangi filmi izleyeceğini seçtin mi?"
Konuyu değiştiriyor ama kaç hafta bu konuda takılı kalacağımı bilmiyor. Onun kadar cesur değilim, açıkça söyleyemem belki ama keşke yanınızda büyüyen ben olsaydım. Kadir'in nazlı kızı, Seher'in biriciği, Mahir'in kız kardeşi, Yaman'ın cimcimesi, Ali Baran'ın suç ortağı nasıl olurdu merak ediyorum.
Ama biliyorum, birkaç gün sonra oynayacağım kumarda seçtiğim seçenek hangisi olursa olsun bu isteklerim olmayacak, ben sizden biri olamayacağım. Biliyorum ve canım çok yanıyor.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.27k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |