🎀🫧
“Simay!” Nazlı ile birlikte bakışlarımız bize -daha doğrusu bana- seslenen bedene döndüğünde yüzümde oluşan gülümsemenin ardından gözlerimin de dolduğunu biliyordum.
“Yusuf?” Annemin şaşkın sesini duymamış gibi koştum abime doğru. Kollarım ona ulaşır ulaşmaz beline dolandığında ağlamaya başladım. Günlerdir içime attığım gözyaşların hırsını şimdi çıkarıyor gibiydim.
“Abim,” dedi o da kollarını bana sıkı sıkı sararken. Çenesini başıma yasladığında, bir hıçkırık kaçtı boğazımdan. “Ağlama, tamam geldim.” Bir yandan saçımı okşuyor bir yandan sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Pozitif,” diyebildim ağlamalarımın arasından. “Test pozitif.”
Bedenimi bedeninden ayırdı. Elleri yanağıma çıktığında akan yaşları sildi tek tek. Dizlerini kırıp bana doğru eğildiğinde, “bu biraz sonra konuşulacak, canını sıkmanı gerektirecek bir şey yok tamam mı?” diye fısıldadı tane tane konuşurken. “Ben halledeceğim ama şu an yapman gereken tek şey bana sıkı sıkı sarılıp ne kadar özlediğini söylemek.”
Güldüm nemli yüzüme rağmen. “Seni çok özledim.”
“Yusuf!” Annem ne ara yanımıza geldi bilmiyorum ancak ben abimden ayrıldığımda o sarılmıştı abime. Ancak sarılmaları çok kısa oldu.
“Anne bir dakika,” dedi abim kendini ondan uzaklaştırırken. “Sonra hasret gideririz önce şu konuyu halledelim.”
“Abine haber mi verdin Simay?” Babam da yanımıza geldiğinde kızgın ses tonuna karşın abime yanaştım biraz daha.
“Ne yapacaktı?” dedi abim elini omzuma koyarken. O babamdan daha kızgın duruyordu. “Sizin gibi sessiz kalıp beni bihaber mi bırakacaktı tüm olaylardan?”
“Baban öyle demek istemiyor,” dese de annem, abim bakışlarını babamdan çekmedi.
“Nereye gidiyorsunuz?” Bakışları kısa bir an burayı izleyen aileye döndü. “sonuçlar açıklanmış, pozitifmiş. Eee? Nereye şimdi?”
“Konuşacağız.” Dedi babam sert duran ses tonuyla.
“Neyi?” dedi abim kelimenin üstüne bastıra bastıra. “Konuşacak ne var? Olan olmuş, ne olmuş yani?”
“Öz kızımızı tanıyacağız.” Var mı bir itirazın edasıyla kurduğu cümle bakışlarımı onun yüzünden kaçırmama neden oldu. “Haliyle Simay da kendi öz ailesini tanıyacak. Bu yüzden diğer aile ile konuşacağız.”
“Ha, ben Naz’ı dizginleyemiyorum, ne de olsa sizin kızınızmış hadi alın götürün diyeceksin yani insanlara.” Güldü ancak bunun sinirden olduğunu anlamak çok zor değildi. “İzin vermiyorum buna.”
“Neye izin vermiyorsun sen?” Babam bir adım üzerimize doğru gelirken annem önüne geçti hemen. “Dikkat çekiyoruz, yapma Mehmet.”
“Sen bir halta karışamazsın. Önce git ve kardeşlerini gör.” Babam abimden çekmedi bakışlarını. Sanırım kardeşlerini derken kelimeyi bastırarak söylemesi artık abimin kardeşi olmadığımı öğrendiği içindi.
Ben bir daha Yusuf abimi görmeyecek miydim?
“Görüyorum ben kardeşimi.” Elini hafifçe omzuma vurdu. “Sen arabaya geç güzelim. Geliyorum bende.”
“Yusuf öfkeni anlıyorum annecim,” annem daha ılımlı olmaya çalışırken abimin bakışları ona döndü. “Ancak şu an Simay’ı bir yere götüremezsin. Bu ciddi bir konu. Konuşulması gerek.”
“Sizin değil onların vermesi gereken bir karar var ortada. Siz sordunuz mu şu kıza sizi tanımak isteyip istemediğini?” Bakışlarıyla babasının eline tutunmuş olan Nazlı’yı işaret etti. “Kız sizce sizi tanımak istiyor gibi mi? Naz’ı başınızdan savmak için yaptığınızı bilmiyor muyum ben? Kendiniz mutlu olamıyorsunuz madem mutlu olan insanların da hayatını mahvetmeyin.” Bakışlarını bana çevirdi. “Arabaya geç, geliyorum bende.” Arabayı işaret ettiğinde bu sefer onu dinleyerek arabaya ilerledim. Onun ise Kadir beylerin yanına gidip bir şeyler söylediğini görmüştüm ancak uzaklaştığım için duyamamıştım.
✨
*27 Ocak 2024/ saat 15.39*
Gözlerim televizyon ekranındayken düşüncelerimden kurtulmaya çalışıyordum. Pozitif çıkmıştı test. Ben ne kadar her şey oldu bitti olur ve kimse umursamaz sansam da öyle olmamıştı. Ailem beni öz aileme vermek istediklerini açık açık söylemişlerdi.
Öz kızları olmayan bir kız oğullarına tacizci diye iftira atmıştı çünkü.
Gerçi iftirayı atan ben değildim ancak onların bununla ilgilendiğini sanmıyordum.
Baktığım televizyon ekranı karardığında bakışlarım hemen yanımda oturan abime döndü. “Neden kapattın?”
“İzlemiyordun.” Koltukta bana doğru döndü. Başını koltuğa yasladığı koluna doğru yasladığında bakışları bir süre üzerimde gezindi.
“Ne?” dedim onun beni dikkatle izlemesinden huylanarak. “Niye bakıyorsun öyle?”
“Neler olduğunu hâlâ anlatmadın.” Yutkundum. Açıkçası böyle bir konuda tekrardan yanlış anlaşılmak istemiyordum ve bu yüzden ona anlatmak da istemiyordum. Ancak eninde sonunda öğreneceğini bilmek oflamama neden oldu. “Hadi.” Diyerek ısrar ettiğinde ona tüm saydamlığıyla anlattım her şeyi.
“Niye şaşıramıyorum ki,” derin bir nefes verdi. “Çok sıkıldım Simay.”
“Ben senden daha fazla sıkıldım abi.” Dedim omuz silkerek. “Yapabileceğim bir şey yok.”
“Abim, çok astığım astık kestiğim kestiksin.” Duraksadı, yanaştı birazcık bana. “Frenleyemiyorsun kendini bir tanem. Seni bir noktada hep anladım, sana nasıl geldiklerini gördüğümden dolayıdır belki de bilmiyorum ancak sen çok karşılık veriyorsun.”
Kaşlarım çatıldı söylediğine. Ondan uzaklaştım ancak başım ona dönüktü hâlâ. “Ne yapayım abi? ‘Anlayışlı aile’ adı altında zehir ettiler hayatımı abisi kardeşi demeden. Ne yapayım ben? Oturup karşılarında teşekkür mü edecektim? Evden atıldıysam ev saydıkları yeri onlardan alırım bende. Hayallerimin önüne taş koyuyorlarsa hayallerinin önüne çukur kazarım. Onlar benim canımı yaktıkça durmam. Bakma şu an yanında olduğuma, çenemi sıkan Çınar’a da göstereceğim gününü.”
“Onları sana savunmam, hiçbirinin sağlıklı olduğunu düşünmediğimi de her seferinde söylüyorum. Bak, ben diğerlerine bir nokta da müdahale edemiyorum ama sen öyle değilsin. Diğerlerinin aksine bana duyduğun saygıdan mı bilmiyorum ama beni dinliyorsun. Anlıyor musun orası meçhul tabii.” Kollarını belime dolayarak kendine çekti beni. Sırtım göğsüne yapışmıştı şimdi. Çenesini kafama yasladı. “Naz’ım, ben onları geçtim artık sana çabalıyorum. Sana yazık güzelim. Kalbine ektiğin sinirin, nefretin sana verdiği zarara yazık. Bırak onları kendi hallerine, muhatap olma.”
“Zaten olamayacak gibiyim,” dedim üzgün olduğumu belli etmemeye çalışarak. “Duymadın mı? Öz kızlarını istiyorlar. Babamı biraz tanıdıysam kızla beraber yaşamak için elinden geleni yapacak.”
“Babamı ya da herhangi birini unut, bana cevap ver bakalım sen. Öz ailen hakkında ne düşünüyorsun?”
Ne düşünmem gerekiyordu? Şu ana kadar düşündüğüm konuların arasında yer etmemişlerdi.
Dudak büktüm ne diyeceğimi bilmediğimden. “Bilmiyorum, biliyorsun ev bana cehennem olduğundan onları düşünme fırsatım olmadı hiç.”
“Sana onları anlatmamı ister misin? Bir fikir sahibi olursun en azından.” Ondan biraz geriye çekildiğimde ona doğru döndüm. “Araştırdın mı onları?” Yakalanmış gibi gözlerini kaçırdığında, “abi ciddi misin?” Şaşkınlıkla konuştum. Abim hayatta konumunu şahsi meselesi için kullanmazdı.
“Babam ile konuştum sen arabaya bindiğinde.” Başımı salladım, evet görmüştüm konuştuklarını. Babamın yeni gelmesine rağmen ona sarılmadığını da sanki haklıymış gibi kaşlarını çatarak öfkeli öfkeli onunla konuştuğunu da görmüştüm. “Kararında kesin duruyordu, bende eğer böyle bir şey olursa en azından senin kalacağın yerde olacak insanları bilmek istedim.”
Senin kalacağın yerde... Yani öz ailemle yaşayacaktım öyle mi?
“Kadir, yani öz baban.” Dediğinde bakışlarımı geri abime çevirdim. Madem onlarla kalacaktım, onlar hakkında bilgi edinmem en iyisiydi. “Kırk dokuz yaşında, lise mezunu. Şu an oturduğu mahallenin yıllardır tanınan bakkal amcası. Kendi halinde etliye sütlüye karışmadan ailesiyle birlikte yaşayıp gidiyor. Mahalleli tarafından seviliyor, kimse bir yanlışını görmemiş bugüne dek.”
“Eşi?”
“Öz annen, Seher Akgül. Kırk yedi yaşında, lise mezunu o da. On dokuz yaşında babanla evlenmiş, dört de çocuğu olmuş. O da kendi halinde etliye sütlüye karışmamış.”
“Annemden gençmiş,” diyebildim sadece. Annem dediğim kadın aslında annem değildi, asıl annem olan kadını daha yeni öğreniyordum.
Başını salladı abim. “Ve en büyük abin, Mahir Ata Akgül. Yirmi sekiz yaşında, mimar. Aynı zamanda dört yıl önce evlenmiş, dört yaşında ikizleri var.”
“Aaa,” küçük çocuklar her daim o kadar hoşuma giderdi ki... “Nasıl tatlılardır onlar abiii!”
“Yani ikizlerin iki hafta önce evden kaçıp, Mahir’in de karakola gelmesini görmezden gelirsek evet yavrum, çok tatlılardır.”
Gözlerim iri iri açıldı. “Evden mi kaçmış küçücük çocuklar?”
Başını salladı. “Anneleri çikolata vermeyeceğini söylemiş çünkü.” Gülsem mi ağlasam mı bilemedim ancak bir an birazcık fazla komik geldiğinden kıkırdadım.
“Ortanca abin Yaman Efe. Yirmi altı yaşında, avukat. Onunda bir suç kaydı yok, kendi halinde yaşıyor.”
“Eşit ağırlık seçseydim kesinlikle hukuk okumak isterdim.” Dudak büktüm. “Belki ileride aramız iyi olursa beni davalarına götürür ha?”
“Sanmam, o riski almaz.” Dudaklarımı büzdüğümde burnuma vurdu hafifçe. “Konuşursunuz aranızda, büzme dudaklarını.”
“Peki diğer abi?”
“Ali Baran, on sekiz yaşında son sınıf öğrencisi. Bir bıçaklı kavgası var. Onun dışında bir şeyi gözükmüyor.”
“Çınar’la yaşıt yani,” kaşlarımı kaldırdım. “Çınar’a benzemese bari.”
“Naz, bana söz ver. O aileyle yaşamaya başladığın andan itibaren bu keskin tarafını yok sayacaksın. Kimseyi kırmadan dökmeden düzgün duracaksın.” Sıkıntılı bir nefes verdi. “Başka bir ailen yok, başka şansın yok. Seni yurda vermelerini mi istersin?”
“Var mı öyle bir ihtimal?”
“Babamlar seni istemezlerse ve doğal olarak öz ailen ile de anlaşamazsan ya da kalmak istemezsen mecburen yurda gideceksin.” Ona olan bakışlarımı fark etmiş gibi kaşlarını çattı. “Seni yanıma alamam Naz, on yedi yaşındasın ve okulun var. Üniversiteyi kazanıp yanımda kalmak istersen ona bir şey demem. Ama şu an böyle bir şey mümkün değil.”
“Bu aralar kimse tarafından istenmemek kaderim herhalde,” diye homurdandım. “Üniversite kazanıp defolup gitsem buralardan keşke.”
“Nereye gidecekmişsin, bulurum ben seni.” Saçlarımı karıştırdığında elini ittirmeye çalıştım. Başarılı olamamıştım ama. “Yetmiş yaşına da gelsen benden kurtulamazsın hanımefendi.”
“Yetmiş yaşında da bırak, buruş buruş olmuşum, çocuklarımı evlendirmişim kocamla salonumuzda bastonlarımızla kılıç oyunları oynayalım. Sal yani adam bizi.”
Kahkahası tüm eve yayıldığında bende gülümsedim çaktırmadan. Seksen yaşında da olsam beni hiç bırakmasındı.
✨
*29 Ocak 2024/ saat 9.06*
Kulaklarıma dolan zil sesine dayanamayarak yastığı başımın altından çekip aldım ve kafama bastırdım. İçeriden şimdi birçok ses geliyordu ve ben hepsine maruz kalarak resmen uyandırılıyordum.
Kulaklarımı biraz da olsun onlara karşı kapatmaya çalıştım. Dün gece abim ile yarım bıraktığımız o filmi izlemiştik. Haliyle geç yattığımızdan dolayı uykumu alamamıştım.
Sesler bir an kesildiğinde tekrar kendimi uykuya bırakacaktım ancak olmadı. Kapım ilk önce birkaç kez tıklatıldı, ardından sessizce açıldı. “Abim uyuyor musun hâlâ?”
Ve mutsuz son, uykum bedenimi terk etmişti.
“İzin verirsen,” diye homurdandım yastığı ona fırlatarak. Önüne düşen yastığı yere eğilip aldı. “Hadi kalk güzelim, misafirlerimiz var.”
“Lütfen arkadaşlarına öldüğümü söyle. Çok uykum var!” diye mızmızlandım.
Güldü tatlı tatlı. “Gözlerini açtın, uyuyamazsın artık. Hadi nazlanma, beş dakika içinde salonda ol.”
“Bir gün de abileri kapatsalar keşke!” dedim oflaya puflaya kalkarken. “Hatta komple erkekleri kapatsalar...”
“Oldu yavrum başka isteklerin varsa geldiğinde anlatırsın. Acele et, açım.”
“Ne yaptın ki kahvaltıya?”
Güldü yarım ağız. “sen yapacaksın ya.”
Yatakta kalan bir diğer yastığı alıp ona fırlattığımda, “Gıcık!” diye bağırdım. “Defol abi ya!”
Ondan tekrar bir ses gelmediğinde yatağımı düzelttim. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Odaya geri dönerek üstümü de değiştirdiğimde saçımı gelişigüzel bir topuz yaptım. Önüme gelen kahküllerimi de ucundan biraz düzelttiğimde iyiydim şimdi.
“Umarım bu bir şakadır ve kahvaltıyı hazırlamışsındır abi,” diye homurdandım salona girerken. Ama kesinlikle karşılaşmayı beklediğim görüntü bu değildi. Akgül ailesi tam olarak salonumuzda oturuyor ve yüzlerinde anlam veremediğim bir gülümseme ile bana bakıyorlardı.
“Günaydın,” dedi abim sanki içeride sinirimi bozmamış gibi gülümseyerek. “Evet hazırladım kahvaltıyı abim. Gel, hoş geldin de misafirlerimize.”
“Hoş geldiniz,” diye mırıldandım. Ellerini öpmem gerekir miydi? Duraksadığımı fark eden Seher hanım ayaklandı, hızlıca sarıldı bana. “Hoş bulduk bir tanem.”
“Anneanne bu abla kim?”
Çocuklardan gelen soruyla Seher hanım benden ayrılmış ve çocuklara bakmıştı. O an ne diyeceğini bilememiş gibi eşine döndüğünde, “halanız.” Demişti Kadir bey. “Tanıtmak ister misiniz kendinizi?”
İkizlerden erkek olanı kız kardeşinin önüne geçti kaşlarını çatarak. Sanırım bana güvenmemişti. Yine de onlara gülümsedim. “Merhaba,” dedim eğilip, onlarla aynı boya geldiğimde. “Ben Naz.”
Simay demek beni diğer Simay Nazlı ile karıştırmalarına neden olabilirdi. Bu yüzden kendimi Naz olarak tanıtmakta sakınca görmemiştim.
“Ömer.” Dedi minik adam tatlı tatlı. R harfini y gibi söylemişti ve kesinlikle tatlılığına tatlılık katıyordu bu hali. “O da Defne.”
Kız ikizinin omzundan eğilerek bana baktı. Kıkırdadığında, Ömer’i onaylamak için sanırım başını sallamıştı. “Memnun oldum.” Dedim sevecenlikle gülümserken. “Çok tatlısınız.”
“Anne!” dedi Ömer kızar gibi. “Tatlı diyo’ bize bu!”
Arkalarında kalan kadın güldü oğluna. “Bilmiyor annecim, affet bu seferlik.” Bakışlarımın ona döndüğünü hissetmiş olmalı ki bana baktı. “Kendisinin tatlı olduğunu duymaktan hoşlanmıyor. Ah bir de Defne’yi kıskanıyor. Ondan başkası kardeşine tatlı diyemezmiş.” Güldü. “Babasıyla hep kafa kafayalar bu yüzden.” Çocuklara dikkat ederek bana yaklaştığında doğruldum. “Ben Selen, Mahir abinin eşiyim. Annemlerin geleceğini öğrenince yalnız bırakmak istemedim onları.”
“Hoş geldiniz.” Dedim ona da sarılırken.
Selen yengeden uzaklaştığımda “Yaman,” diyerek elini uzatan adama çevirdim bakışlarımı. Ortanca abiydi kendisi. Elini sıktım. “Hoş geldiniz.”
Başını salladı, elimi bıraktı ve kalktığı koltuğa geri oturdu. Şimdi bakışlarım sadece hoş geldin demediğim Kadir beye döndüğünde, “siz de hoş geldiniz.” Dedim sakince. Elini öpmem gerekir miydi? Bilmiyordum ki.
Başını salladı yavaşça. “Hoş buldum kızım.”
“Gel abim,” abimin sesiyle ona döndüm, hemen yanına oturdum. Bakışlarım abime dönmedi, tamamen Akgül ailesini izliyordum. En büyük ve en küçük abi gelmemişti. Nedenini merak ettim bir an ancak bu sadece bir andı işte. O merakı cevaplandırmadan içimde tuttum. “Açsınızdır umarım çünkü biz daha yeni yapacaktık kahvaltıyı.”
“Yok oğlum,” dedi Seher hanım. “Siz yapın isterseniz.”
“Olur mu öyle şey Seher hanım?” Abim elini sırtıma çıkardı hafifçe vurdu. “Biz Naz ile birlikte hazırlayalım masayı, hem çocuklar tekrar acıkmışlardır.”
O an belki de hiçbirimizin beklemediği bir şey oldu. Defne iki eli çenesinde abime bakıyorken derin bir iç çekti. “Lan ne yapıyorsun?” Yaman onu kucağına aldığında, “amca.” Dedi Defne. “Çok yakışıklı!”
Abim ona güldü tatlı tatlı. Kaş göz işareti yaptığında ikimizde salondan çıktık. “Gördün mü?” dedi abim dudaklarında hâlâ asılı duran gülümsemeyle. “Aynı senin çocukluğun.”
“Gerçekten mi?” İlgiyle sorduğum soruya başını salladı. Mutfakta zaten hazır olan masadaki tüm yiyecekleri alabildiği kadar elimdeki küçük tepsiye dizdim.
“Tabii. Küçükken durur durur bana bakıp iç çekerdin hep. Çınar ile bu yüzden çok kavga ediyordunuz.”
“Cidden mi?”
“Ne sandın? Bu yakışıklılığa düşmeyecek bir kız yedisinde de yetmişinde de görülmedi kızım.” Çay kaşıklarından birini ona fırlattım.
“Ama hâlâ bekarsın, çok konuşma bence.”
“Asker yari olmak kolay mı sanıyorsun?”
“Ayy,” yaka silktim tepsinin izin verdiği kadar. “İyi ki askersin sende ha. Yani iyi ki, yoksa ne bahanen olurdu acaba aşk beceriksizi?”
“Seni de görürüz hanımefendi, abi nerede hata yapıyorum diyerek ağlarsın dizimde.”
“Ben var ya çok cesur olacağım aşkımda. Görürsün bak. Ne istediğini bilen bir adam olacak karşımda, bende en az onun kadar cesur olacağım.” Kafama vurduğunda tepsiyi az kalsın düşürecektim. “Ne vuruyorsun ya?!”
“Abiyim lan ben, saksı değilim. Gelmiş elin piçini anlatıyorsun bana. Defol lan, yürü git içeri.”
Bir öksürük sesi duyduğumda kapıda bize yarım ağız gülümseyen Selen yenge ile karşılaştık. “Böldüm ama yardım etmeye gelmiştim ben.”
“Biz hallederiz,” dedim yarım saattir elimde tuttuğum tepsiyi göstererek. “Zahmet etmeyin lütfen.”
“Olur mu öyle şey, alayım ben onu.” Elimden tepsiyi kaptığı gibi salona girdiğinde abim bardakları yerleştirdiği küçük tepsiyi elime tutuşturdu. Ona kötü kötü baksam da bende hemencecik masa kurulumuna yardım ettim.
✨
*Saat 10.27*
Bakışlarım biraz önce çalıştırdığım bulaşık makinesindeyken gerginliğim had safhadaydı. Kahvaltıyı bitirmiştik ancak kahvaltı süreci benim için sessiz geçmişti.
Şimdi ise konuşulacak konu belliydi ve ben buna hazır mıydım bilmiyordum.
Telefonuma gelen bildirim sesi ile ekranını açtım. Bilinmeyen bir numaraydı.
0545*******: Simay ben Nazlı.
0545*******: Ancak şimdi vaktim oldu
0545*******: Çınar babamlarla konuştu.
0545*******: *Öz babanlarla
0545*******: Eğer Yaman abim ve Ali abim üstüne giderse üzülme olur mu?
0545*******: Onlara kendini anlat. Seni anlayacaklardır eminim.
Siz: Haber verdiğin için teşekkür ederim Nazlı.
Siz: Yarın eşyalarımı almak için geleceğim, o zaman görüşürüz.
Simay Nazlı: Görüşürüz!❤️
Yarın o Çınar’ın canına da okuyacaktım. Bu sefer elimde kalacaktı!
“Simay!” Bana seslenen abimin sesiyle şu an Çınar’ı boş vermem gerektiğini fark ederek ayaklandım. Salona girdiğimde diğerlerine çok kısa bir bakış atmış abime dönmüştüm. Yanını işaret ettiğinde yavaşça ilerledim ve oturdum. “Abisi, sonuçlar ortada.” Diyerek konuşmaya başladığında bir elim sanki her an ondan kopacakmışım gibi bana yakın olan koluna tutundu.
Bu hareketim onu duraksattı. Tuttuğum kolundaki elini dizlerime bastırdığında bakışları bana döndü. Bir kez açıp kapattı gözlerini. “Seni yargılamam, ne dersen o benim için. Ailen seni tanımak istediklerini söyledi. Eğer istersen onlarla yaşamaya başlayacaksın. İki tarafta mutsuz olursa seni geri alacağım. Benimle kalacaksın. Anlaştık mı?”
“Ama...” Dizime elini bir tık daha fazla bastırdığında, “fikrim değişti.” Dedi sadece. Ne diyorsun der gibi göz kırptığında, “bilmiyorum.” Diye mırıldandım. Abimden öğrendiğim kadarıyla Simay Nazlı bizim evde yaşamaya başlamıştı bile.
“Sana her türlü destek olacağım,” dedi Seher hanım birden. “Ama hayır dersen de seni asla zorlamayacağız.”
O an bakışlarım Kadir beye döndü. Ona bakmamı beklemiyor gibi şaşırdığında bu ifadesini çabuk toparladı ve “karar senin, hiçbir şekilde zorlamayacağız ancak evet dediğinde söz veriyorum mutsuz olmayacaksın.”
Tedirginliğimi fark eden Yaman, “Bize nasıl gelirsen öyle karşılık alacaksın.” Dedi yüzündeki o sertliği hiç yumuşatma gereği duymadan.
“Nolur evet de!” Ömer gibi R harflerini söyleyemeyen Defne’ye döndü tüm bakışlar. Onun bakışları ise benim aksime abimdeydi. “O gelirse sende gelirsin değil mi?”
“Kız onun bizde ne işi var?” Yaman anında sert ifadesini bozmuş ve Defne’yi dizine otutturmuştu. “Halanı alıp gideceğiz biz.”
“O da gelsin!”
“Gelemez!” diye kızdı Ömer ona. “Seni babama derim Defne, ondan başkasına aşık olduğunu duyunca sana kızar.”
“Ama o da yakışıklı!” diyerek ağlamaya başlayan Defne ile annesi alışmış gibi kızına ümitsiz vaka gibi bakıyordu.
“Tamam gelirim,” dedi abim birden. “Ama sürekli kalmam, seni görmeye gelirim geri giderim olur mu? Ağlama hadi.”
Defne yüzündeki ıslaklığa rağmen hızlıca toparladı. “Benim için mi?” Gözleri iri iri açıldı. “Amca!” dedi Yaman’a şaşkın şaşkın fısıldarken. “O da bana aşık!”
Dayanamadan güldüğümde abimde benim gibi gülüyor bir yandan da onu işaret ediyordu bana. “Demek ki erkek dayıya kız halaya derken doğruyu söylüyorlarmış.”
Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan bana döndü Seher hanım. “Kararın ne Simay?”
Doğru mu yapıyordum bilmiyorum ancak abimin verdiği güvenle başımı salladım ona. “Sizinle gelirim.”
Ve umarım pişman olmam.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.27k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |