4. Bölüm

4. Akgül Ailesi

Neseli Gezgin
neseligezgin

*31 Ocak 2024/ 11.53*

Elimdeki son valizi arabanın bagajına koyduğumda üzerimde hissettiğim bakışlara karşılık verdim. Kadir bey, yani öz babam onlara evet dememin ardından fazla beklememiş ve beni eşyalarımı hazırlamamı söyleyerek abimin yanında bırakmıştı. Ailesinin aksine onunla ayrı bir konuşma geçirmiştik.

Abim gitmeden sizin yanınıza gelemem demiştim açıkça. Abim askerdi ve her daim gelemiyordu. Şimdi gelmişken onu bırakmak istemiyordum. Gidene kadar dizinin dibinde durmak ve gerekirse onu darlamak istiyordum. Bu yüzden beni anlayışla karşılamıştı Kadir bey.

Buraya gelmeden ve arabaya binmeden önce evin önünde günaydınlaştıktan hemen sonra ise anlaşalım demiştim sanki bir oyunun içindeymişiz gibi. Birbirimize yabancıyız, illaki zorlanacağız ancak bir ay sonra kendimi sizin yanınıza ait hissetmezsem gideceğim demiştim. İlk başta karşı çıksa da dün gece beynimde paragraf halinde hazırladığım cümlelerim onu ikna etmişti.

Kendisinden emindi, bir ay değil iki hafta sonra bile onlara ısınacağımı söylemişti. Ona gelişigüzel başımı sallamış ve arabaya binmiştim. Ona bu konuda inanmıyordum.

“Binmeyecek misin?” Bakışları yüzümde hala asılı kalırken başımı iki yana salladım. “Beni bekleyebilir misin? Onlarla vedalaşmak istiyorum.”

Hayır, son kez kinimi üzerlerine kusup onlara vicdan azabı çektirmek istiyorum.

“Beklerim.” Cevabı verdikten sonra arabaya bindiğinde bakışları bana döndü. Onu izliyor olduğumu gördüğünde kaşları çatıldı. Eliyle git işareti yaptığında başımı salladım ve o büyük kapıya ilerledim.

Simay Nazlı yoktu. Onunla henüz tanışmamış olan Yusuf abim eve girmek istemediği için onunla birlikte dışarı çıkmıştı. Bu yüzden konuşulacak her konu da daha açık olacaktım.

Çekinmeme gerek yoktu. Kimse beni yanlış anlamayacaktı, ne kadar her dediğimi yalanlayacak olsalar da doğruyu söylediğimi içten içe bileceklerdi.

Elimi kaldırdım, nazik olmaya çalışarak yavaşça vurdum kapıya. Hadi ama, beni son kez göreceklerdi! Birazcık onlara kibar Naz’ı hatırlatmak boynumun borcuydu.

Kapı tam da beklediğim gibi Çınar tarafından açıldığında kocaman gülümsedim. “Merhaba ex abiciğim!” Onu yavaşça ittirdim ve içeri girdim. “Kusura bakma, öyle dikilmeseydin kesinlikle ittirmezdim.” Ona bakmadan salona ilerledim.

Onun hemen arkamdan gelen adım seslerini duyuyordum. Öyle ki salona girdiğimiz ilk anda, “sen hâlâ gitmedin mi?” diyerek kızan Barın’a, “abi.” Demişti uyarıyla.

Klişe... Sanırım son gün abilik yapası tutmuştu.

“Vedalaşmaya geldim abiciğim!” dedim yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan. Bana yüzünü buruşturduğunda kırılmış gibi yüzümü astım. “Hadi ama, veda sarılması yok mu?”

“Simay.” Arkamdan gelen ses sorgularcasına ismimi zikrettiğinde dudaklarımda alaylı bir gülüş doğdu.

“Anneciğim,” dedim yüzümü ona dönerken. “Ah, kızını göndermenin hüznünü yaşadığın için gelmeyeceksin sanmıştım.”

“Gittiğini sanıyordum.” Derken yüzündeki ifadesizlik yüzüme tokat gibi çarpsa da bunu ona belli etmemeye çalıştım. Oğullarına ve ablama bakarken ki parlayan gözler yoktu karşımda.

“Tch,” kafamı iki yana salladım. “Vedalaşmak için geri geldim. Ee vedalaşmayacak mıyız? Bir nostalji falan yapmayacak mıyız? Ben yapmak isterdim.”

Sessiz kalıp cevap vermemelerini umursamadan annemin karşısında kalan koltuğa oturdum. Çaprazımdaki koltukta oturan Barın yüzünü buruşturarak ayaklandığında şimdi kardeşi ve annesi gibi ayakta dikiliyor ve tip tip bana bakıyordu.

“Boşuna oturuyorsun,” dedi annem yavaşça adımlayıp Barın’ın kalktığı koltuğa otururken. “Seninle konuşacak hiçbir şeyimiz yok. Daha fazla zorlaştırma ve dışarıda bekleyen babanın yanına git.”

Barın istediğini desin, Çınar istediğini yapsın onlara alayla bakmaya devam edebilirdim ancak beni sevdiğinden emin olduğum annemin şimdi benden nefret ediyor gibi konuşması yüzümdeki maskenin düşmesine neden oluyordu.

“Neden?” duraksadım. Onun bakışları hâlâ ayakta duran oğullarına dönse de gözlerimi ondan çekmedim. “Ne yaptım da böyle konuşuyorsun benimle?”

“Soruyor musun?!” sesi aniden yükseldiğinde yerimden sıçradım. “Sen benim oğluma tacizci damgası yapıştırmaya kalktın!”

“Bir kez olsun bana inanmayacaksın değil mi?” Güldüm ancak bu yüzümde en ufak bir mutluluk göstergesi yoktu. “Gerçi ne zaman inandın ki? Çocuklarının yanında beni savunuyor gibi dur ama arka planda cehennemi yaşat. Hiçbir değişiklik yok, öz olmama ihtimalim bile sendeki o canavarı açığa çıkardı.”

“Sen sınırı aştın diye beni suçlayamazsın! Senin böyle olmanın sebebi biz değiliz!”

“Sen saf kötüsün!” dedi Çınar annesine destek çıkarken.

“Yaptığın son şey seni bizden kopardı. Her şeyinle seni kabul etmeye çalıştım ama olmadı! Durmadın, her seferinde daha fazla canımızı yaktın!” diye bağırdı annem. Gerçi artık annem değildi değil mi? Boşuna vakit kaybediyordum burada.

“Ben kısasa kısas yaptım hep! Çocukların bana nasıl geldiyse onlara öyle gittim!” Anlamıyordu. Onların yaptıklarına karşı üç maymunu oynuyorlardı.

“Bu yüzden öz kardeşimizi istiyoruz!” Daha fazla izleyici kalmak istemeyen Barın annemle arama girdiğinde bakışlarım onu buldu. Çınar ile birlikte öz aileme beni kötülemişti değil mi? Bu yüzden rahattı. “Eşyalarını aldın, defol artık evimizden!”

O an içimdeki sızıya rağmen yüzümü buruşturarak baktım üçüne de. “Size en büyük ceza Yusuf abimin bu eve adım atmamış olması.” Kaşlarımı kaldırdım alayla. “Evi karıştırdığını iddia ettiğiniz kızın yanına geldi, günlerce onunla kaldı; öz olduğunu yeni öğrendiği kardeşiyle de görüştü ancak sizin yanınıza uğramadı bile.” Dudak büzdüm. “Neyse ya, üzülmeyin sizin de kaderiniz buymuş.”

“Onu bize karşı doldurdun bir de konuşuyor musun?!” Çınar üzerime yürüyordu ki Barın önüne geçti. “Sakin Çınar, istediğini verme ona.”

“Senin herkesi bana doldurman gibi mi?”

“Sen iyi falan değilsin, psikolojik destek alman gerek.” Annemin sözü ona dönmeme neden olduğunda bana acıyor gibi bakması dişlerimi sıkmama neden oldu. “Hastasın resmen.”

“Emin ol bu tımarhanede olan tek akıllıyım ben!” sesim istemsizce yükseldiğinde, “kes sesini!” diye bağırdı Barın. “Defol artık!”

“Allah hepinizin belasını versin!” diye bağırdım ayağa kalktığımda. Annem ve babama demedim, Allah’ım bedduanın içinde onları kabul etme lütfen. “Bana yaşattığınız her şeyin bin beterini öz kardeşiniz tarafından yaşarsınız inşallah!”

Son bir haftayı yok sayarsam hatalı ya da değil, anne ve babamın başına bir şey gelsin istemezdim. Onları her ne olursa olsun seviyordum çünkü. Her şeye rağmen.

“Allah’ın belaları!” diye bağırdım hızla dışarı çıkmak için. Önümdeki ikiliyi ittirdim sertçe. “Ahım tutsun üzerinizde! Mutluluğuma inat geberin mutsuzluktan!”

Kapıyı çarpıp çıktığımda omuzlarım düştü. “Asıl hasta sizsiniz!” diye mırıldandım kırgınlığı içinde taşıyan sinirimle. Hasta demişti kadın bana. Bunca zaman yaşanan şeylere bakmayıp kendi oğluna hasta diyemezken bana hastasın demişti.

Gittiğimiz iyi oldu, biraz daha kalsaydık kendi kafaları uçmuşken tımarhaneyi arar ve bizim deli olduğumuzu söylerlerdi.

Başımı iki yana salladım. Öyle de olabilirdi evet, tekrar soyadlarını kullanırsalar çok kolay yaparlardı bunu.

“Simay!” Bakışlarım bana seslenen adama döndü. Arabadan çıkmıştı ve göğsünü arabanın tavanına yaslamış, kaşlarını çatarak bana bakıyordu.

Ona cevap vermedim ancak bakışlarımı ondan çekmeden ilerledim. Arabaya yaklaştığımda bakışları hâlâ üzerimdeydi ama ben bakışlarımı ondan kaçırmak zorunda kalmıştım. O gözlerini çeker sanmıştım ancak inatla gözleri gözlerimden ayrılmamıştı.

Kapıyı açtım ve ön koltuğa bindim. Emniyet kemerimi bağladığımda bakışlarımı hala içeri girmemiş olan bedenine çevirdim. Bir süre eve bakmış ardından sıkıntılı bir nefes vererek arabaya binmişti.

Arabada o ya da ben bir konuşma başlatmamıştık. Sessiz giden yolculuğumuz onun ara sıra beni kontrol etmesiyle devam etmişti.

“Alışkın olmayabilirsin ancak zamanla alışacaksın.” Arabaya bindiğimizden beri ilk kez konuşurken çoktan arabayı durdurmuştu. Hemen önünde durduğumuz sarı renkli duvarlara sahip evi gösterdi. “Evine hoş geldin kızım.”

“Kızım diyorsunuz,” dedim evden gözlerimi çekmeden. Ona benim hakkımda hiçbir şey anlatmamışlar mıydı? Nasıl bu kadar içten ve samimiydi bana karşı?

“Başka ne diyeceğim?” dedi şaşkınlıkla. “Kızımsın sen benim.”

“Benim hakkımda size anlattıkları şeyleri biliyorum,” bakışlarım ona döndüğünde göz göze geldik. “Bana nasıl güveniyorsunuz?”

“Güvenmiyorum.” Dedi açıkça. “Ancak güvenmek istiyorum. Bu yüzden söylenen her şeye kulak tıkadım ve seni buraya getirdim.”

“Umarım pişman olmazsınız,” diye mırıldanırken kendimi zor duyabilmiştim. Ancak o benim aksime beni duymuş olmalı ki, “umarım.” Dediğini duymuştum. Benim gibi fısıldamamıştı, sesi yüksek ve toktu. “Hadi in bakalım, abine söyleriz alır valizlerini. Önce onlarla tanış bakalım.”

Başımı salladım emniyet kemerimi çözerken. O benden önce arabadan indiğinde, “umarım beni yanıltırlar.” Diye fısıldadım kendi kendime. “Umarım abimi dinleyeceğim için pişman olmam. Umarım beni yanıltırsınız.” Kapıyı açtım ve beni bekleyen adamın hemen yanına vardığımda eli desteklemek için olsa gerek sırtıma çıktı. Kapıyı çaldı birkaç kez. İçeriden koşuşturan ayak seslerini duyduğumda derin bir nefes aldım.

Saniyeler sonra kapı Seher hanım tarafından açıldığında yüzünde kocaman gülümsemeyle bakışları eşini görmeden direkt bana saplandığında gülümsemek zorunda hissetmiştim kendimi.

“Hoş geldin!” Kolları hızla boynuma dolandığında ani teması irkilmeme neden olsa da bende kollarımı beline doladım. “Hoş buldum.”

“Hadi kızlar hadi, vallahi çok açım ben.” Kadir bey ikimizi ittire ittire içeri girdiğinde Seher hanım güldü.

“Baban asla doymuyor, ben bu adama günde yirmi beş kere yemek yapıyorum ama yok!” Gülerek içeriyi işaret etti. “Büyük abinde geldi, onunla da tanışacaksın. Ali Baran da evde. Ay çok heyecanlandım.”

“Seher yavrum gelsenize salona!” Kadir bey bağırdığında Seher hanım salon olduğunu düşündüğüm kapıyı işaret etti. Ben önden o arkamdan geldiğinde salondaki kalabalık gerilmeme neden oldu.

“Gel Simay.” Kadir bey oturduğu koltukta yanını işaret ettiğinde pıtı pıtı ilerledim ve yanına oturdum. Seher hanım ise daha önce görmediğim kalıplı adamın yanına oturmuştu. “Çocuklar hepiniz Simay’ı tanıyorsunuz. Sizi de ben mi tanıtayım ulan? Eşek kadar oldunuz tanıtın kendinizi.”

Güler gibi nefes verdi Seher hanımın yanında oturan adam ancak yüz ifadesinde gülümsemeye dair bir şey yoktu.

“Mahir.”

“Şey,” bakışlarım adını söyleyen adamın aksine küçük kız çocuğuna döndüğünde o utangaç tavrıyla bana bakıyordu. “Yusuf gelmedi mi?”

“Yusuf kim?” Babasının sesiyle kaçamak bakışları annesine çevrildiğinde, “abim.” Diye cevapladım onu. Ardından bakışlarımı kızına çevirdim. “O geri gidecek bugün. Gelemez ki.”

“Ama hani ben isteyince gelecekti?”

“Ya Defne!” diye bağırdı ikizi birden. Bakışlarım ani ses yükseltmesinden dolayı ona döndü. “Bizde yakışıklıyız! Bir kere babam ondan daha yakışıklı!”

“Ama ben onu istiyorum!” Ağlamaya başlayan Defne’yi annesi kucağına alacaktı ancak babası ona göz kırpmış ve kızını hemen kucağına almıştı. “Def’im.” Dedi kızının yüzüne gelmiş saçları geriye atarken. “Niye ağlıyorsun babacım? Tamam, çağıralım Yusuf abini.” Son kelimeyi bastırarak söylemesi bir an güldürecekti beni. “Simay, abin eğer vakit bulabilirse gelsin olur mu?” Bakışları tekrar kızına döndü. Islak yanaklarını kuruladı avuç içleriyle. Kızının yanaklarına birer buse kondurdu. “Oh!” dedi kızını dizinde hafifçe zıplattığında. “Kızımdan önemli miymiş hiç?”

Defne babasına çipil çipil baktı. “Gerçekten mi?”

“Evet,” dedi babası yumuşak sesiyle. “Ama ağlamak yok. Ağlarsan gelmezmiş, öyle demiş.” Defne’nin bakışları bana döndüğünde başımı salladım haklı dercesine.

Aynı zamanda hızla telefonumu cebimden çıkarmıştım. Son arananlar kısmında en tepede yazan ismin üstüne tıklayacaktım ki beni durduran sesi duydu kulaklarım.

“Al işte, kendi geldiği yetmiyor bir de abisini mi çağırıyor? Madem abisi vardı ne diye geldi evimize?”

“Ali!” Annesinin uyarısını umursamamış gibi omuz silkti. Sabahtan beri sessiz olmasının nedeni bu muydu?

İstenmiyordum. Süper, gerçekten mükemmel geçiyordu günüm.

“Nazlı nerede?” Annesini umursamayan bakışları bana döndüğünde ona boş bir ifadeyle baktım. “Anlama kıtlığın var herhalde, Nazlı diyorum?!”

“Ali ileri gitme.” Anne ve babasından gelecek sandığım ikaz hâlâ kızını dizinde otutturan Mahir’e aitti. “Düzgün konuş.”

“Nazlı-“

“Bilmiyorum.” Dedim sözünü keserek. “Onu arayıp öğrenmeye ne dersin?”

Bana gözlerini devirdi ve salondan tavırlı tavırlı çıktı. Kapıyı arkasından çekerek kapatmasıyla, “ya sabır.” Dedi Kadir bey. “Allah’ım ben o kapıları menteşelerinden sökmeden evlatlarıma akıl sabır ihsan eyle.”

“Nazlı ile araları çok iyiydi, onu arıyor bazen.” Dedi Seher hanım mahcubiyetle. “Kusura bakma tavırları için.”

“Sorun değil.” Dedim anlayışla. Aslına bakılırsa abime söz vermemiş olsam onunla zıt giderdim ancak yapmayacaktım. “Abimi arayayım mı?”

“Aslında işi varsa aramasan daha iyi.” Dedi Selen yenge kocasına ve kızına ters ters bakarak.

“Aramasın!” diye bağırdı Ömer.

“Arasın!” diye bağırdı Defne. Ömer kaşlarını çattı, annesinin yanına gitti. Annesinin dizine vurdu birkaç kez. Annesi ona döndüğünde ise ona doğru eğildi. Kulağına bir şeyler söyleyeceğini anlayan Selen yenge eğildi oğluna doğru. Her ne dedi Ömer bilmiyorum ama heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. Selen yengenin bakışları bana döndü.

“Halası,” dedi o da oğlunu kucağına aldığında. “Ömer bir şey merak ediyormuş.” Ne dercesine göz kırptım Ömer’e.

“Ne merak ediyormuş?”

“Söyle annecim.” Oğluna destek verdiğinde Ömer kaşlarını çatarak bana döndü. “O kötü adam mı?”

Şimdi benimde kaşlarım çatılmıştı. “Anlamadım?”

Selen yenge, “Abinin belinde silah görmüş,” diyerek oğlunu tercüme ettiğinde kaşlarım gevşedi.

“Asker.” Dedim Ömer ile göz göze geldiğimizde. Anlık olarak onunda gözlerinde parlamayı görmüştüm.

“Dedem gibi mi?”

“Evet annecim.” Dedi Selen yenge oğlunun saçlarını okşayarak.

“Bitmeyecek bu konuşmalar!” Aniden parlayan Kadir beye baktım şaşkınlıkla. “Bak şu Yaman ikinci abin. O fırlayıp giden Ali Baran, al işte bacağım kadar iki bebesi olan da Mahir. Yengen Selen, bebeler de Defne ve Ömer.”

“Kadir ne yapıyorsun?” dedi Seher hanım.

“Açım!” dedi Kadir bey dik dik. “Yavrum seni bile yerim şu an.”

“Baba!” Mahir hızla kucağındaki kızının kulaklarını kapatırken aynı hareketi karısı da kucağındaki oğluna yapmıştı. “Allah aşkına ayarlı konuşur musun çocuklarımın yanında?”

“Sus lan,” dedi ters ters Kadir bey. Kolumu dürttü. “Kalk kız sende. Yemek yiyelim.” Cevabımı beklemeden ayağa kalktığında şaşkınca baktım ona.

Seher hanım yüzümdeki şaşkınlığa gülmekle yetindi. “Aç Kadir oynamaz, sende alışacaksın kızım.” Ve kıkırdayarak mutfağa gitti.

Ben hangi manyakların arasına düşmüştüm Allah aşkına?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 15.08.2024 17:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...