5. Bölüm

5. Anahtar

Neseli Gezgin
neseligezgin

*Aynı gün/ 15.28*

Zil sesi tüm evin içinde yankılandığı an yerimden kalktığımda tip tip baktı Kadir bey bana. “Otur kız yerine, anladık abin geldi.”

“Açmayacak mıyız kapıyı?”

“Ben açayım!” Defne babasının kucağından aşağı atladığında bu sefer ona engel olan Yaman amcasıydı. “Vallahi kapatacağım odaya seni.” Diye hayıflandı amcası. Bana çevirdi bakışlarını. “Sen aç kapıyı Naz.”

Ona başımı salladım ve salondan çıktım hızla. Defne’nin bir çığlık attığını ise o anda duyabilmiştim.

“Naz!” diye bağırdı Selen yenge. “Kapıyı Defne açsın olur mu?” Bakışlarım arkamda kalan salon kapısına döndüğünde Defne pıtı pıtı koştu yanıma. Gözlerini kocaman açmış, sanki kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefese kalmıştı.

“Ben açayım mı?” dedi tatlı tatlı. Ona gülümsedim ve başımı salladım. Kocaman sırıttı ve kapıya koştu. Arkasından ilerledim ve koridorda omzumu duvara yaslayarak onu izlemeye başladım. Kapı bir kez daha çalındığında parmak uçlarına çıktı, parmaklarını kapı kulpuna doladı ve aşağıya çekti. Kapı aralandığında uzun boyu ve yapılı vücuduyla beliren abimin bakışları karşısında birini bulamayınca ona hayran bakışlarla bakan Defne’yi fark etti.

Defne boynunu geri atarak abime baktığında, “ay!” dedi kıkırdayarak. “Başım döndü.”

“Allah Allah,” dedi abim ona gülümseyerek bakarken. Ayakkabılarını çıkardığında eğildi, Defne’yi kucağına aldı ve içeri girdi. Arkasından kapıyı kapattığında onları izleyen beni fark etti sonunda.

“Abisi,” dedi bir kolunun altına beni alırken. Saçlarıma bir öpücük kondurdu. “Ne yaptın?”

“Hiç.” Omuz silktim. “Seni yormadım değil mi?”

“Yordun biraz. Neyse ki ödeşiriz.” Göz kırptı ve Defne’nin işaret ettiği salona doğru ilerledi. Arkalarından sakin adımlarla bende gittiğimde Mahir’in burnundan sert bir nefes verdiğini duydum.

“Kızım yorma abini, gel sen benim kucağıma.”

“Hayır!” diye bağırdı Defne. Kollarını abimin boynuna doladığında abim daha sıkı tuttu onu düşmemesi için.

“Hoş geldin oğlum,” dedi Seher hanım hafif bir baş işaretiyle. Defne abimin kucağında olduğundan sarılmamıştı.

“Hoş buldum Seher hanım,” dedi gülümseyerek. “Defne,” dedi kucağındaki küçük kıza döndüğünde. “Dedenin, babaannenin elini bir öpeyim abicim olur mu?”

Defne cevap olarak daha sıkı doladı kollarını abimin boynuna. Abim başka çare yok gibi sıkı sıkı tuttu Defne’yi ve Kadir Bey’e ilerledi.

“Oğlum dur,” dedi Kadir Bey. “Gerek yok, geç otur şöyle.”

“Olmaz öyle şey,” abim Kadir Bey’in elini tuttu ve öpüp alnına yasladı. Aynı şeyi Seher Hanım’a yaptığına, Seher Hanım endişeyle gözünü Defne’ye dikmişti ancak biliyordum ki abim çanta gibi taşıdığı Defne’yi düşürmezdi.

Ki Defne halinden çok memnundu.

Bakışlarım anlık bir merakla Ömer’e döndüğünde kaşlarını çatmış, annesinin kucağında ters ters kardeşine bakarken buldum onu. Yarım ağız sırıttığımda abim Mahir ile tokalaştı. Ardından Yaman ile tokalaştığında Selen yengeye baş işareti vererek oturacaktı ki gözleri birini aradı. Kimi aradığını biliyordum ancak Ali Baran odasına girmişti ve ben geldiğimden beri çıkmamıştı.

Abim geçip Yaman’ın yanına oturduğunda Defne bir kez daha iç çekti. Ayakta kaldığımı fark ederek abimin bir diğer yanına oturdum.

“Aç mısın Yusuf?” dedi Seher Hanım. “Yapayım mı bir şeyler hızlıca?”

“Yok sağ olun,” dedi abim Defne’nin yüzüne gelmiş saçları geriye çekerken. “Zahmet etmeyin hiç.”

“Olur mu öyle şey?” Hızla salondan çıktığında abim itiraz bile edememişti.

“Kusura bakma lütfen, seni de böyle çağırdık ama...” dedi Selen yenge mahcubiyetle.

“Saçmalama,” dedi abim ona bakmadan. “Defne hanım ne zaman isterse emrine amadeyiz.” Defne eliyle ağzını kapadı, gözleri kısılana dek kıkırdadı.

“Çok tatlısın.” Dedi hâlâ kıkırdıyorken. Mahir o an ağzını şaşkınlıkla aralasa da ters ters bakmayı ihmal etmemişti kızına. Selen yenge büyük bir keyif aldığını belli ederek kocasına sırıtarak bakıyordu.

“Salak!” Annesinin kucağındaki Ömer huysuzlandığında Selen yengenin bakışlarında bir an olsun ben bu iki kıskanç erkekle ne yapacağım sorusunu yakalamıştım.

“Yusuf’cum,” Defne bir an annesine baktı ve geri döndü abime. “Asker misin sen?”

Abimin bakışları bana döndü. Başımı salladığımda, “evet.” Dedi Defne’ye.

“Bende asker olacağım.” Dediğinde Ömer elinde duran oyuncağını yere fırlattı.

“Yalancı! Hani sen prenses olacaktın?!” bağırdığında Selen yenge oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu ama nafileydi.

“Hem prenses hem asker olurum sana ne?!” diye bağırdı Defne de. “Hem Yusuf da ister benim asker olmamı!”

“Allah’ım ne Yusuf’muş...” Mahir homurdandığında yakasını gevşettiğini fark etmiştim.

“Anne!” diye bağırdı Ömer var gücüyle. Ağlamaya başladığında, Mahir oğluna döndü şaşkınlıkla. “Babam,” dedi onu annesinin kucağından aldığında. “Tamam şu an bende ağlamak istiyorum da sen şov yapmasan mı?”

Ömer bir çığlık daha attı.

Selen yenge Ömer’i almak için kollarını uzatmıştı ama Mahir kaşlarını kaldırdı. Oğluyla birlikte ayaklandığında salondan çıkmışlardı.

“Bebek her şeye ağlıyor.” Biraz önce kapıyı açmasına izin verilmedi diye ağladığını unutarak homurdandı Defne.

“Defne!” dedi annesi sertçe. “Çok ayıp, Ömer ile böyle konuşmamalısın.”

“Ama anne...”

“Yok anne falan, bırak Yusuf abini ve Ömer’den özür dilemeye git.”

“O dediğimi duymadı ki!” kendisini savunma şekli güldürecekti bir an beni.

“Duymaması önemli değil,” dedi Yaman amcası. “Sen dedin sonuçta. Git özür dile.” Ofladı Defne. Yavaşça kollarını abimin boynundan çekti ve aşağı atladı. Paytak paytak koşarak çıktı salondan.

“Sonunda,” diye homurdanan Kadir bey ile bakışlar ona döndü. Dayanamadım, bu kıskanç tavırlarına güldüm. Her ne kadar belli etmemeye çalışsalar da çok komiklerdi. Küçücük çocuğu abimden kıskanıyorlardı resmen.

Abim Kadir Bey’e yarım ağız güldü. “Nasılsınız Kadir Bey?”

“İyiyim oğlum sağ olasın. Simay bugün gideceğini söylüyordu, nerede görev yapıyorsun?”

“Hakkari.” Dedi abim başını sallayarak. Bununla beraber soru silsilesi başladığında abim hiç sıkılmadan her birine cevap verdi. Kendisi de sorular sordu, onu cevaplayan Yaman ve Kadir Bey oldu. Cevabını bildiği soruları sorması beni güldürdüğünde kolumu cimcikleyerek uyarmıştı beni. Bu Yaman’ın dikkatini çekmişti ancak çok fazla uzatmadan üzerimizdeki bakışlarını çekmişti.

Susadığımı hissettiğimde ayaklandım. Abim ile birlikte diğerlerininde bakışları bana döndüğünde, “nereye?” Diye soran abime susadığımı söyleyerek çıktım salondan.

Mutfak ve salonun arasında pek bir mesafe olmasa da vardı biraz işte. Koridorda ilerlerken mutfağın kapısının aralık olması kaşlarımı çatmama neden olduğunda adımlarımı yere çivileyen Ali Baran’ın sesi oldu.

“İstemiyorum onu!” diyordu öfkeyle. “Onun yüzünden Nazlı gitti evden!”

“Nazlı ailesini tanımak istemeseydi onu bırakmazdım!” ona cevap veren ise annesiydi. “Herkesin kendi kararı, bu yüzden Naz’ın üstüne gideyim deme Ali, sakın!”

“Çınar denen çocuğun neler söylediğini hatırlamıyor musun?!” Ellerim istemsizce yumruk olduğunda dişlerimi sıktım. Yakın ya da uzak, çocuk her türlü bana zarar verebiliyordu. “Anne o kız hasta! Ya bir gece de bizim boğazımıza bıçak dayasa sen bunun hesabını nasıl vereceksin? Bizden daha mı önemli elin kızı?”

“O benim kızım.” Cevap verebildiği tek kısım burasıydı sanırım.

“El kızı.” Dedi bastıra bastıra. “Sen büyütmedin onu. Ne idiği belirsiz kızın teki. Kendi yetmiyor gibi bir de abisini çağırmış ya! Yarın bir gün o aileyi dağıttığı gibi bizim ailemizi de dağıtırsa, Çınar’a yaptıklarını bana da yaparsa ne yapacaksınız anne? Beni, bizi de geçtim ya! İkizlere zarar verirse ne halt edeceksiniz siz? Kalkabilir misin sen bunun vicdan yükünün altından?!”

Benden bir canavarmışım gibi bahsediyor oluşu yüzüme bir tokat misali çarptığında birkaç adım geriledim. Hayır, ben o kadar kötü biri değildim. İyi değildim evet ama bu kadar alçak da değildim. Kimseye bile isteye zarar vermezdim. Yapmazdım bunu. Hiçbir zaman yapmamıştım.

Koluma dolanan parmaklar ile yerimden sıçradığımda karşımda abimi görmeyi beklemiyordum. Bakışları bir mutfak kapısına bir de salon kapısına kaydığında kolumdan tuttuğu gibi kapıya sürükledi beni.

“Nereye?” Mahir’in nereden çıktığını anlayamadan sesini duyduğumda, “Naz ile konuşacağım.” Diye cevapladı abim onu.

“Özel mi? Yani odaya geçip konuşabilirsiniz.”

“Yok dışarıya çıkalım, sigara da içeceğim.”

“İyi sen bilirsin.”

Abim kapıyı açtı. Ayakkabılarımızı giydikten sonra kapıyı kapattığında, “Gel.” Dedi abim elini omzuma atarken. Bahçeden çıkıp abimin arabasının önünde durduğumuz da arabanın kaputuna oturdum. Ters ters baksa da sesini çıkarmadı, cebinden sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktığında sessizce onu izliyordum.

“Abi,” dedim uzun süren sessizliğin ardından sadece sigara içiyor oluşundan sıkıldığım için. “Neden çıktık dışarı?”

“Burada kalmak istediğine emin misin?” Sorusu duraksamama neden oldu. Tabii ya, o da duymuştu Ali Baran’ı.

“Beni yanına almayacağını söyledin, başka çarem var mı abi?” Kollarımı göğsümde bağladığımda başını iki yana salladı. “Onlarla kalmak zorundayım. Ayrıca anlaşma yaptık Kadir Bey’le. Bir ay sonra bir şey değişmezse gideceğimi söyledim.”

“Nereye gideceksin?” Omuz silktim. Bunu bilmiyordum, düşünmemiştim de. Elindeki sigarayı dudaklarına yerleştirdi, arabanın kapılarını açarak torpido gözünü karıştırmaya başladı.

“Ne arıyorsun?” dedim merakla. Gözlerini kıstı, sigarayı dudaklarından ayırmadan konuştu: “bekle iki dakika.”

“Konuşma bari sigaranın külünü düşüreceksin arabaya!” diye kızdığımda pek de umursuyor gibi durmuyordu. Ona omuz silktim ve bakışlarımı karşımdaki eve çevirdim. İki katlı müstakil bir evdi. Hoşuma giden yanı ise bu mahallede olan tek renkli bina olmasıydı. Mahallede genellikle kahverengi binalar, evler varken mor duvarlara sahip bir ev görmek içimi kıpır kıpır yapmıştı.

Bahçesi fazla büyük değildi, ön bahçenin yolu taşlarla doluydu, yerde çizilmiş bir seksek çizgisi vardı. Hatta biraz köşede kalmış bir basketbol potası da vardı ancak eski duruyordu. Anladığım kadarıyla uzun zamandır kimse basketbol oynamamıştı. Arka bahçe ise yeşillikti daha çok. Sağ köşeye küçük bir çardak yapılmıştı ve diğer kısımlar çiçeklerle doluydu. Bunu abim gelmeden önce mutfağa su içmeye gittiğimde fark etmiştim.

“Kafa mı kaldı?” diye homurdanan abime çevirdim bakışlarımı. Arabanın kapısını kapattı, ceketinin iç cebinden bir anahtar çıkardı. “Al bakalım.” Dedi bana uzattığında.

“Ne bu?”

“Anahtar.”

“Onu anladım,” dedim ona göz devirirken. “Niye veriyorsun?”

“İçim rahat değil.” Sigarasını eline aldı, derin bir nefes verdi sıkıntıyla. “Eğer olur da bir gün onlardan uzaklaşmak istersen benim eve geç. Bana haber vererek tabii. Ona göre dolapları doldurtacağım.”

“Ne değişti? Yani bunun konusu bile açılmazken şimdi Ali Baran’dan duyduğun sözler mi sana bunu yaptırıyor?”

“O kadar sorun yaşadık ki şu ana kadar, yalan yok hep sorunlunun sen olduğunu düşündüm. Şimdi fark ediyorum da, bu evde tek sorun çıkaracak kişi sen olmayacaksın. Bir de on yedi yıl sonra... Ne bileyim kızım, huyunuz tutmaz anlaşamazsınız, olur da kalbini kırarlar... Limanın yok sanma. Karanlık bir gecede okyanusun ortasında kalsan, onlar sana fırtına olup gelse ben sana sığınak olurum. Unutma, bil diye yapıyorum.”

İstemsizce gözlerim dolduğunda, “iyi ki,” diyebildim sadece. İyi ki vardı, iyi ki benim abimdi. Ve sayamayacağım bir sürü iyi ki... O bu dünyada ulaşabildiğim, sesimi duyurabildiğim tek insandı. En çok da bu yüzden iyi ki diyordum ya.

Gülümsedi hafifçe, aynı anda sarılmak için hamle yaptığımızda sıkı sıkı doladı kollarını belime. “Sende iyi ki...” Saçlarıma öpücük kondurduğunda dudaklarımda bir gülümseme doğdu.

Onu her şeyden çok seviyorum.

*Aynı gün/ saat 21.02*

Vedalar insanın acısının en üst noktaya çıktığı andır bana kalırsa. Veda öyle küçük değildir düşündüğümüz kadar. Bedeninden kalbin sökülürse buna veda demezsin, bu ölümdür.

Vedalar bazen duyguların ölümünü getirirken bazen de sana yaşam şansı getirir. Çünkü bilirsin ki sana yaşamı getiren de başka limana veda etmiştir.

Abim gideli üç saat oluyordu. Üç saattir yapayalnızdım bu şehirde ve üç saattir bana ait olmayan bir odada düşüncelerimle boğmuştum zihnimi.

Benim burada, tanımadığım bilmediğim bu evde ne işim vardı?

Benim burada, tanımadığım ve sevilmediğim insanların yanında ne işim vardı?

Ben hangi akla hizmet kabul etmiştim o teklifi? Çok da düşünmemiştim ya, orası ayrı bir konuydu.

Kulağıma gelen tıkırtı sesleriyle kafamı dizlerimden kaldırdım ve anlık bir korkuyla kapıya baktım. Kapı sadece tıklatılmış ancak açılmamıştı.

“Naz?” demişti sesinden anladığım kadarıyla Seher Hanım. “Gelebilir miyim?” Evet desem de gelemezdi, kapıyı kilitlemiştim.

Bu yüzden ayaklandım, saçlarımı ve üzerimi düzelttikten hemen sonra anahtarı sola çevirerek açtım kapıyı. Bakışları anlık olarak kapının kilit kısmına kaysa da uzun sürmemiş, koyu kahverengi gözleri tekrardan bana dönmüştü. “Konuşalım mı biraz?”

“Uyusam olur mu? Bugün gerçekten çok yoruldum.”

Mahir ve Selen yengenin bu mahallede oturduğunu abimlerle sohbet ederken duymuştum. Hatta aramızda birkaç bina olduğunu söylemişti Selen yenge. Onlar abim gittikten bir saat sonra evlerine geçmişlerdi. Selen yenge ne kadar sıcakkanlı ise eşi bir o kadar soğuktu bana karşı.

“Uzun sürmeyecek.” Hayır dememi bir kez anlamamıştı, ikinci kez de anlamayacağını hissettiğimden kapıyı sonuna kadar açtım. Ona sırtımı döndüm ve yatağa oturmak yerine ders çalışma masasının önünde kalan sandalyeye oturdum. O benim aksime kapıyı kapatıp yatağa oturmuştu.

“Sizi dinliyorum.”

“Bizi duyduğunu biliyorum.” Dediğinde istemsizce dikleştim oturduğum yerde. “Öncelikle Ali Baran adına özür dilerim. Nazlı hepimizin göz bebeğiydi. Benim seni tanımak istemem ve onun öz ailesini tanımak istemesi bir süre yollarımızı ayırdı ancak bu kesinlikle sana hep uzak olacağız, senin yerine Nazlı’yı tercih edeceğiz gibi bir şey değil. Naz, sen benim çocuğumsun, senden kolay kolay vazgeçmem. Çok garip bir süreçten geçiyoruz, iki taraf da birbirine anlayışlı olduğu sürece birbirinize çok daha rahat alışırsınız. Ali ile konuştum bu konu tekrarlanmayacak. Sende her ne kadar o senden özür dilememiş olsa da affet olur mu?”

Başımı salladım sadece. Ona inanmadığını söylersem kalbini kırmış olacaktım, yapmak istemedim. Derin bir nefes aldı ve yataktan kalkıp bana doğru adımlamaya başladı. Dikkatle onun hareketlerini izliyordum. Eli kahküllerime çıktı, nazikçe düzeltti onları. Ardından eğildi ve hafif bir buse kondurdu saçlarıma. “Çok ayakta kalma olur mu? Yorgunsan gerçekten uyuyup dinlenmelisin ki zihnin düşüncelerden kurtulsun. İyi geceler bir tanem.” Ve bir şey dememi beklemeden odadan çıktı.

Onun gidişiyle kapıyı bir kez daha kilitledim ve onun kalktığı yatağa uzandım.

Bir insanın hayatı bir haftada ne kadar değişirse o kadar değişmişti hayatım ve şimdi tüm sokaklarını ezbere bildiğim o şehirden ayrılmış, tek bir yolunu bile bilmediğim bir şehre gelmiş gibi hissediyordum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 18.08.2024 18:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...