8. Bölüm

8. Korku

Neseli Gezgin
neseligezgin

“İyi misin biraz daha?” diyen kıza başımı salladım. İsmail ben biraz daha sakinleştiğimde montumu giymem için bana vermiş, çantamı da taşımaya devam etmişti. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama o bir yere götürüyordu ve itiraz etmek istememiştim. Nazlı’ya okula dönmesini söylediğinde, Nazlı kabul etmemiş ve yanımda kalacağını söylemişti.

Yirmi dakikanın sonunda ise bizi sahile getirmişti. İnsanlardan uzak, kayalık kısımlara oturduğumuzda bir yere ayrılmamamızı tembihleyerek yanımızdan ayrılmıştı. On dakika oluyordu o gideli.

Bakışlarım karşımızda kalan denizdeydi. Ağlamamdan kaynaklı makyajımın aktığını ve korkunç göründüğümü biliyordum ancak onu geçirdiğim sinir harbiyle umursayamamıştım. Nazlı’ya sarılıp ağlamamdan sonra tek bir soru sormamışlar ve beni okuldan uzaklaştırmışlardı.

“Hanımlar Köfteci İsmail geldi, açın bakayım arayı.” Diyen sesi duyduğumuzda Nazlı hemen kenara kaydı. İkimizin arasına oturduğunda elindeki ekmeklerden birini Nazlı’ya birini bana verdi. Ayranları da uzattığında dikkatle kayanın üzerine koydum ayranı.

“Eee,” dedi köftesinden kocaman bir ısırık alarak. “Anlatacak mısın Naz?”

Ona cevap vermek yerine verdiği ekmekten bir ısırık aldım. Nazlı sessiz kalıyordu, sanırım olayı bildiği içindi.

İsmail omzuyla omzuma vurdu hafiften. “Derste dediklerimden sonra kafanda kurup saldırmadın herhalde çocuğa,” dedi alayla. Duraksadı. “Yoksa sınıfın mı değişmiş harbiden?”

“Hayır.” Diye mırıldandığımda saatler sonra ilk kez konuştuğum için sesim kısık çıkmıştı. Boğazımı temizledim. “Okulda kaydım yok.”

İsmail bir anda öksürmeye başladığında ona çevirdim bakışlarımı. Sanırım yediği ekmek arası köfte boğazında kalmıştı çocuğun. Nazlı sertçe sırtına vurmaya başladığında açtığı ayranını tutuşturdum eline içsin diye. Nazlı vurmayı bıraktığında tek dikişle bitirdi ayranını. Yüzü kıpkırmızı olmuştu neredeyse.

“Şaka yapıyorum de,” dedi en sonunda kendine gelebildiğinde. “Naz şaka yapıyorum de çabuk.”

“Yapsaydım burada olmazdık herhalde?” istemsizce sert çıkan sesimle bakışlarımı ondan çektim. Keşke şaka olsaydı ama değildi işte.

“Keşke seni tutmasaydım ya,” şaşkın bakışlarım onu buldu. Fazlasıyla pişman duruyordu şu an. Ofladı, dertli dertli baktı denize. “Ellerimi kıracağım, nasıl tutarım seni?”

“Tutman iyi oldu,” dedi Nazlı İsmail’e garip garip bakarken. “En azından Naz’ın başı belaya girmedi.”

“Güzel teselli,” dedi İso hemen toparlanıp ekmeğini yemeye devam ederken. Naz ona bakmayı kesip bana döndü. “şimdi ne yapacaksın?”

“Bilmiyorum.” Dedim onlar gibi ekmeğimden yemeye devam ederek.

“Ne demek bilmiyorum oğlum, başka okula kayıt yaptıracaksın. Bunun nesini bilmiyorsun?”

“Nasıl yapacağım bay zeka küpü?” Diyerek ona döndüğümde, bu sorunun anlamsız olduğunu -en azından onun için- fark ederek duraksadım. Onun hiçbir şeyden haberi yoktu tabii.

“Salak, annenlerle yapacaksın bunu, başka nasıl yapacaksın?”

“İso, annem gelemez.” Nazlı ile göz göze geldik. Bu konunun ev içinde konuşulmuş olduğu belliydi, bunun kendisini üzdüğünü gizlemeden bakıyordu bana.

“Niye? Mihrimah abla 7/24 yoğun bir insanda haberimiz mi yok? Gerçi öyle olsa da gelir o.”

“Nazlı ile tanıştın mı sen?” diye sordum söylediğini duymazlıktan gelerek.

“Yok da tanışmış kadar olduk valla,” Nazlı’ya göz kırptı. “Siz nereden tanışıyorsunuz?”

“Senden sır çıkmaz,” güvenemiyor gibi baktım bir süre ona. “çıkmaz değil mi lan?”

“Hayırdır birlikte adam öldürdünüz de sonra arkadaş mı oldunuz?” Açmamış olduğum ayranım ona batmış olmalı ki aldı, açtı ve birkaç yudum aldı. “Tamam düzgün bir yere gömdüyseniz sorun yok, halledilir.” Diyerek alaya almaya devam etti.

“Biz karıştırılmışız.” Dedim sakince.

“Biriniz Naz diğeriniz Nazlı gayet normal.” Dedi anlamazken. “Hocalar isim konusunu geç fark ediyorlar.”

“Öyle değil,” dedi Nazlı. “Doğumda karışmışız.”

“Hangi doğumda?” dedi saf saf. İkimizde konuşmadık ve anlasın diye bekledik. Bu birkaç dakika sürdü, küfrederek ekmeğini ağzına atmaktan vazgeçip önce bana ardından Nazlı’ya döndüğünde anladığını anlamıştım. Güldü. “Şakanıza tüküreyim.”

“Şaka değil,” dedi Nazlı. “DNA testi yaptırdık.”

“Hadi lan oradan.” Dedi ters ters Nazlı’ya bakarken. “Öyle bir ihtimal yok.”

“Varmış,” dedim bu sefer. “Kaç gündür öz ailemde kalıyorum.”

“Bokunu çıkarma,” dedi burnundan sert bir nefes vererek. “Mihrimah teyzenin buna izin vermeyeceğini hepimiz biliyoruz. Şaka yapacaksın madem ayarlı yap.”

“En başından anlatacağım ve tekrar etmeyeceğim, iyi dinle.” Ona en başından olan her şeyi tüm ayrıntılarıyla anlattım. Evde yapılan tartışmalara kadar. Nazlı sessiz kalmıştı anlattıklarıma ancak şaşırdığını görebilmiştim.

İsmail bir küfür savurduğunda kendi içimden bin beterlerini dediğim için umursamadan ekmeğimi bitirmeye odaklandım.

“Ona o okulu dar etmeyen İsmail değil.” Dedi yemin eder gibi. “O okulu onun başına yıkacağım.”

“Naz’dan daha fazla kinlenmiş gibisin,” dedi Nazlı İsmail’in küfürlerinden dolayı olsa gerek yüzünü buruşturarak.

“Çınar’a gıcığım zaten, Naz işin bahanesi.” Bunu zaten biliyordum. “Onu bırakalım da şimdi, sen ne yapacaksın Naz?”

“Bilmiyorum demiştim.”

“Babamla,” duraksadı Nazlı. “Babanla konuşsan o halleder bu konuyu aslında.”

Aramızda İso olduğundan hafif öne eğildim ve ona baktım. “Sence bunu yapar mıyım?”

“Yapmalısın.” Dedi o da benim gibi hafif öne eğilirken.

“Bir de bunun yüzünden Baran’dan gereksiz laflar silsilesini dinleyemem. Kaç gündür üzerimde olan baskı bana yetiyor da artıyor bile.” Aklıma gelenle başımla kendisini işaret ettim. İsmail sessizce bizi dinliyor, Nazlı’nın fark etmediğini sanarak Nazlı’nın yarım bıraktığı ekmeği yiyordu. “Ayrıca hepsi senden bir telefon bekliyorlar. En azından aradıkları telefona ulaşmak istiyorlar. Bana akıl vermeden önce onlarla bir konuş istersen.”

Nazlı derin bir nefes verdi. “İstemiyorum.”

Niye salak mısın gibi bir cümle kurmak istesem de kurmadım tabii. Sadece ona anlamsız bakışlar atarak, “neden?” diye sordum.

“Zor bir süreç ve ben iki aile arasında sıkıştım kaldım Naz. Öz aileme alışmak istiyorsam onlardan uzaklaşmam gerek. Başka türlü toparlayamam.”

Onun gibi bir seçeneğim olmadığından rahattım aslında. Bu yüzden dediğine kendimce hak verdim ve sessiz kaldım. O da ek bir şey söylememişti zaten.

“Okul olayını arada kaynatıyorsunuz ama bir çözüm bulmamız gerekiyor.” Dedi İsmail elindeki ekmeği de bitirirken. “Son senen, onca emeğini çöpe atamayız.”

“Açığa mı geçsem?” dediğimde ikisi de onaylamaz mırıltılar çıkardılar.

“Sen hayatta yapamazsın,” dedi İso.

“Açığa geçmek zorlaştırılmış ya,” dedi Nazlı. “Ayrıca tarihleri geçti sanırım.”

“Kendi başıma bir okula kayıt yaptıramam değil mi?”

“Reşit değilsin, hayır.” İsmail’e baktım tip tip. “Bakma kızım öyle, tek çare ailene söylemen gibi duruyor.”

“Yapamam diyorum neyini anlamıyorsunuz?” Ne diyecektim Allah aşkına? “Çınar hakkımda her şeyi anlatmış diyorum İso, her şeyi. Sizin sandığınız kadar basit şeyler değil hiçbiri. Adam zaten güvenmiyor bana, söyledi de açık açık. Oğluyla denk geldiğimiz her dakika tartışıyoruz, karısıyla aramız limoni, diğer çocuklarını söylemiyorum bile. Şimdi gidip de, yaaa Kadir Bey’cim ben okuldan atıldım da hadi bana bir çözüm bulalım diyemem adama. Zaten imajım yerlebir gözlerinde, bu konuda da ben suçlu görünmek istemiyorum.” Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Saçma ya da değildi düşüncelerim, ayırt etmiyordum çünkü bir önemi yoktu.

Bir telefonun zil sesi duyulduğunda Nazlı montundan acele ile çıkardı telefonunu. Ekrana baktı ve kaçamak bakışları bana döndü. Anlaşılan Akça ailesinden biriydi. Telefonu açmadı ancak cebine koymadı da. Telefonun sesi sustuğunda bir mesaj sesi geldi hemen ardından.

“Benim gitmem gerek,” dedi Nazlı gelen mesajı okuduktan sonra. “Eğer sorun olmazsa-“

“Saçmalama git hadi.” Kendini rahatsız hissetmesin diye gülümsedim ona. “Haberleşiriz belki sonra.”

“Dikkat et kendine, görüşürüz Naz.” Sarıldığımızda, “akşam mesaj atacağım.” Diye fısıldadı kulağıma. Onaylar şekilde bir mırıltı çıkardım. Benden ayrıldı ve İsmail’e, “tanıştığımıza memnun oldum.” Dedi. İsmail cevap vermeden hafif bir baş işareti ile onayladı onu. Nazlı da pek bir tepki beklemiyordu zaten, çamtasını aldı ve uzaklaştı yanımızdan.

“Bu gidip ailesine anlatmaz değil mi burada olanları?” İso’nun güven seviyesi...

“Anlatırsa da keyfi bilir,” omuz silktim. “Daha kötü ne yaşayabilirim zaten?”

“O zaman kalk,” dedi ayaklanarak. Üstünü silkti ve ardından elini uzattı kalkmam için. “Madem okulu astık buna değecek şeyler yapalım.”

Kafa dağıtmak için muhteşem bir fikirdi. Onu onaylayarak elinden tuttum ve ayaklandım.

*Aynı gün/ saat 20.48/ YAZAR*

Kadir bakkala giren Asaf ile derin bir nefes verdi. “Yarım saat sonra geleceğim oğlum,” dediğinde Asaf bir şey demeden başını salladı. Adamın gerginliğini bakkala girer girmez fark etmişti, yanlış bir şey söyleyip adamı kızdırmak istemiyordu.

Kadir hızla bakkaldan çıktığında adımları evine doğruydu.

Aynı süreçte evde olan Yaman bir gözüyle annesini kontrol ederken bir yandan da Naz’ı arıyordu.

Saatlerdir Naz’a ulaşamıyorlardı.

Telefon bu sefer hiç çalmadığında, “kapandı telefonu.” Dedi Yaman sıkıntılı bir nefes vererek. “Çalmıyor şimdi.”

“Arkadaşı falan yok mu? Onları arasak...” Öneri sunmaya çalışan Baran’ın hemen ardından Mahir başını iki yana salladı. “Kızın numarasını yeni aldık, arkadaşının numarası ne yapsın?”

Evin içinde zil sesi duyulduğunda Seher yığıldığı koltuktan kalktı hızla, “geldi!” diye bağırarak kapıya koşturdu. Ancak gelen beklediği Naz değil, eşi Kadir’di.

“Allah’ım,” dedi eli yüreğinde ağlamaya başlarken. Kadir eşinin halinden Naz’ın hâlâ gelmediğini anladığında kollarını eşine doladı destek olabilmek adına. Seher eşinin boynunda akıtıyordu gözyaşlarını. “Gelmedi,” dedi zar zor eşine. “Ona bir şey olduysa-“

“Kötü düşünme,” dedi Kadir içi içini yerken. “Telefonu sessizde kalmıştır, şu an eve gelmeye çalıştığına eminim.”

“Telefonu kapandı,” oğlunun söylediği cümleyi eşine tekrarladı. “Kadir polise gidelim n’olur.”

“Gitsek de bir şey yapamazlar,” dedi Kadir. “24 saat dolması gerek.”

Salondan bir bağırışma sesi geldiğinde ikili Naz’a dair haber alındığını sanarak salona gittiler hızla.

Yaman telefonda birisine kızıyordu. “Var mı bu İsmail’in numarası falan?” Telefonun bir diğer ucundan gelen cevapla dişlerini sıktı ve telefonu kapattı öfkeyle. “Bir bok bilseler şaşırırım anasını satayım!”

“Ne oldu?!” dedi Seher, eli hâlâ yüreğindeydi.

“İsmail diye bir çocukla okuldan çıkmış, başka da bir şey söylemiyor it.” Dedi Yaman giydiği gömleğin yakalarını çekiştirerek.

“Anne!” diye bağırdı Defne, diğerlerinden habersiz girdiği halasının odasından. “anne bak ne buldum!”

Elindeki fotoğrafla koştura koştura salonda duran annesinin yanına geldiğinde Ömer de ikizinin ardından koşturmuştu. Selen kızının elinden aldığı fotoğrafa bakındı. Aynı şekilde yanında oturan Baran ve Mahir de.

Fotoğrafın tam ortasında koltukta oturmuş kocaman gülümseyen Naz vardı. Sağ yanında Mihrimah Akça, kızına sıkı sıkı sarılırken o da aynı kızı gibi kocaman sırıtıyordu. Sol yanında oturan Mehmet Akça iki kadına da kollarını sıkı sıkı dolamaya çalışmış, somurtarak bakıyordu.

Üçlünün hemen başında dikiliyor olan Yusuf ise Naz’ın kafasını ısırıyor gibi poz vermişti.

“Baaak, Yusuf!” dedi Defne halasının tepesinde dikilen adamı gösterirken. “Burda da yakışıklı!”

“Eve mi gelmek istemiyor?” dedi Baran fotoğrafa bakarken. Tuhaf hissetmişti kendini bir an. “Onları özlediği için mi?”

Kadir bir an eşyalarını almak için Akça’lara gittikleri günü hatırladı. Kızının vedalaşmak istiyorum diyerek içeri girmesini ve hemen hemen on dakika sonra evden çıkmasını. Çıktıktan sonda omuzlarının düşüşünü, dolan gözlerini hatırladı.

“Böyle olmayacak,” dedi daralarak. Cebinden telefonunu çıkarırken evden de çıktı. Biraz oksijen almak düşüncelerine de iyi gelirdi. Telefonda haftalar öncesinde kaydettiği ismi buldu ve üzerine tıkladı. Telefon iki kez çalmış ve ardından hemen açılmıştı. “Buyrun?” dedi Mehmet Akça.

“Bana bir yer söyle,” dedi Kadir burun kemiğini sıkarak. “Naz’ın gidebileceği, kalabileceği bir yer.”

Mehmet Akça biraz önce Çınar ile konuşan adamdan dolayı biliyordu konunun ne olduğunu. “Yok.” Dedi sadece. “Gidebileceği tek yer Yusuf, o da Hakkari de. Burada gidebileceği tek bir yok.” Arkadan bir ses geldiğinde gelen o ince sesin Nazlı’ya ait olduğunu anlayabildi Kadir. “Bugün en son sahildelermiş,” dedi Mehmet Akça, Nazlı’nın söylediğini Kadir’e ileterek. “Hâlâ orada olmaları imkansız ama-“

“Tamam, teşekkürler.” Diyerek kapadı telefonu Kadir. En azından sahil çevresine bakınmalıydı, evde böyle oturamazdı. İçi içini yiyordu, beyni ona çoktan felaket senaryoları hazırlamıştı.

Eve girdiğinde arabanın kontağını aradı ancak astığı anahtarlıkta bulamadı. “Seher!” diye bağırdı ses tonuna hakim olamazken. “Kontak nerede?!”

“Haber mi aldın?” Seher ile birlikte diğer aile üyeleri de koridora toplandığında, “sahildeymiş en son,” dedi Kadir. “Bakınacağım o taraflara, kontak nerede?”

Ömer salonda, masanın üzerinden aldığı anahtarı dedesine uzattı. Dedesinin siniri, babaannesinin ağlayan hali, amcalarının ve babasının bir sağa bir sola gidişleri ikizleri ürkütmüştü. Ne olduğunu anlamayan ikili yan yana ailesini izlemekle yetiniyordu. Defne korkudan Ömer’in eline yapışmıştı.

“Bende geleceğim,” dedi Seher eşiyle birlikte dışarı çıkarken. “Anne sen evde kal,” diyordu Mahir ayakkabısını giyerken. “Ben babamla giderim.”

“Bende geleceğim,” diyordu Yaman ayakkabılarını ayağına geçirip doğrulduğunda. “Dağılıp bakınırsak daha iyi olur.”

“Bende arayacağım!” dedi Seher gözyaşlarını silmeye çalışarak. “Kadir-“

“Seher kal evde!” dedi burnundan soluyarak. “Eve gelirse sen haber verirsin bize. Selen, annenle içeri geçin kızım.”

Selen başını salladığında annesinin koluna girmişti. Yaman, Mahir ve Kadir aceleyle bahçeden çıkarlarken hemen evin önüne park ettikleri arabaya biniyorlardı. Mahir sokağın bir ucunda oldukları yere gelen iki kişiyi gördüğünde duraksadı. Karanlıkta kaldıklarından gelenin kim olduğunu göremiyordu. “Yaman!” dedi sürücü koltuğuna oturmuş Yaman’ı dürterek. “Şu Naz mı bir baksana?”

Yaman arabadan indiğinde, Kadir de ikilinin bakışlarının döndüğü yere baktı. Sokak lambasının altına gelen ikiliyle, derin bir nefes verdi.

“Naz,” dedi Yaman şükreder gibi çıkan ses tonuyla. “Evet Naz!”

Sesi yüksek çıktığında şimdi aralarında pek bir mesafe kalmamıştı. İsmail ve Naz bakışlarını gelen sese çevirdiklerinde bir arabanın etrafında toplanmış Akgül erkeklerini gördüler.

Naz kafası karışmış bir halde o üçlüye bakarken, “ne yapıyorsunuz?” diyebilmişti yanlarına gelir gelmez. “Bir yere mi gidecektiniz?”

“Aptal!” Kadir kızgınlıkla seslendiğinde ona doğru adımlamaya başladı. Korkmuştu, aklına doluşan ihtimallerden birinin bile gerçekleşmesinden çok korkmuştu.

Naz adamın yüzündeki öfkeyle şaşırarak ona baktığında, Kadir kollarını hızla kıza dolamıştı. “Aklım çıktı!” dedi kıza sımsıkı sarılırken. “Aklım çıktı Naz!”

Naz adama karşılık verirken hâlâ ne olduğunu anlamadığından karşısındaki ikiliye baktı. Yüz ifadelerinden hiçbir şey anlamazken Kadir ondan yavaşça ayrıldı.

“Eve.” Dedi Mahir sert sesiyle. “Yürü Naz.”

İsmail bir aile kaosunun içinde olmak istemeyerek, “o zaman ben gideyim, yarın görüşürüz Naz.” Duraksadı, kızın babasına döndü ve “iyi akşamlar efendim.” Diyerek onla da vedalaştı.

“Nereye?” dedi Mahir ondan gözlerini çekmeden. İsmail kendisine öldürecekmiş gibi bakan adama anlamayarak baktı. “anlamadım?”

“Sende.” Dedi Mahir arkasındaki evi işaret ederek. İsmail itiraz etmek için fırsat bulamadan Kadir, kolları arasındaki Naz ile birlikte eve ilerledi. Onu kurtaracak tek kişi Naz’dı ve o da babasıyla gidiyordu. Yaman, abisinin bakışlarından çocuğu kurtarmak adına elini omzuna koydu ve yürütmeye başladı.

“Evin uzakta olmalı, biraz dinlen de seni biz bırakalım.”

İsmail aklına gelen fikirle başını salladı Yaman’a. Okul işini Naz halledemiyorsa o halletmenin bir yolunu bulurdu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.08.2024 21:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...