✨
*Aynı gün/ 21.17/ Simay Naz Akça*
Eve girdiğimizde Seher Hanım’ı ağlıyor halde bulmak beni iyice tedirgin ettiğinde ne olduğunu hâlâ anlayabilmiş değildim. Selen yenge Seher Hanım’ı elini yüzünü yıkaması için lavaboya gönderdiğinde, “gelin.” Demişti hemen ardımızdan Mahir ve Yaman’la içeri giren İso ve bana. Ne olduğunu anlamıyorduk ancak onu takip ettik.
Mutfakta ikimizde masada yan yana olan sandalyeleri çekip oturduğumuzda Selen yenge ocaktaki tencerelerden yemek koyuyordu tabaklara.
“Selen yenge,” diye mırıldandım İso’nun önüne çorba tabağını koyduğunda. “Bilmediğimiz bir şey mi oldu?”
“Tüm gün yoktun ortalıkta,” sesi hafif kızgın geliyordu. “başına bir şey gelmiş olmasından endişelendik Naz. Keşke haber vermiş olsaydın.”
Benim de önüme tabağı koyduğunda başka bir şey demeden mutfaktan çıkmıştı.
“Lan hani haber vermiştin?”
“Verdim!” dedim İsmail’e ters ters bakarak. Telefonumu cebimden çıkarıp mesajı ona göstermek için açmaya çalıştım. “Kapanmış yine kendi kendine.”
“Şarjın bitmiştir belki,” dediğinde başımı iki yana salladım. “Bazen kendi kendine kapanıyor geri zekalı.” Açma tuşuna uzun uzun bastım ve açılmasını bekledim.
“Bu külüstürü ne zaman bırakacaksın kızım? Ya sen ki yıllarını para içinde geçirmiş kızsın, nasıl son model telefonun olmaz?” Ona göz devirdim. En son telefonumu kırmıştım ve şu anki kullandığım telefonu kısa bir süreliğine vermişti annem. Daha sonra telefon içime sindiğinde bırakmak istememiştim.
“Sus da yemeğini ye,” diye homurdandım. Açılan telefonla içim rahatladığında mesajı göstermek için telefon şifresini girdim. İnternetimi yeni açtığımdan dolayı birçok mesaj üst üste gelirken dikkatimi çeken ortalarda kalmış mesajın sahibiydi. “Kadir mesaj atmış bana.”
Bir yandan tıkınırken, “hangi Kadir?” diye sordu.
“Çınarzede,” diye homurdandım. Çınar’ın ve benim ortak arkadaşımızdı Kadir. Onuncu sınıfta ikisinin arası bozulunca Kadir benimle de arasını açmıştı. Bu senenin başında ara ara konuşmaya başlamıştık sadece.
“Konuşmayı bıraktınız sanıyordum,” diyen İso’ya, “hemen hemen.” Diye mırıldanmakla yetindim.
Kadir: Gel gel de
Kadir: Taşındım ben
Kadir: Şimdi binsen otobüse haklısın, geç gelirsin eve
Kadir: Şoföre gaza biraz fazla basmasını söylersen yetişirsin ama nxğwmcıw
Bildirim panelinden okuduğum mesajlar kafamı karıştırırken üstüne tıkladım mesajların. Onunla olan mesaj sayfası açıldığında en üstte benim yazmış olduğum mesaj çarptı gözüme anında.
Siz: Bugün eve biraz geç gelebilirim, arkadaşlarımla olacağım.
Siz: bir de yol malum, ben buradan yedi de çıksam akşam trafiği desen saat sekiz oluyor
Siz: o yüzden geç kalırım yani
Ağzımdan bir küfür kaçtığında, İsmail yan yan baktı bana. “Atmamışsın mesajı değil mi?”
“Atmışım,” telefonun ekranını ona çevirdim. “Ama yanlış Kadir’e atmışım.”
Ekrana baktığı anda yüksek sesle bir kahkaha patlattı. “Nasıl becerdin oğlum babanla Kadir’i karıştırmayı? Anlatsana biraz.”
“Dalga geçmesene şerefsiz,” diye homurdandım omzuna vurarak. “Kadir Bey diye kayıtlıydı adam, Kadir ile karıştırmam çok normal!”
“Bari kaydederken babam diye kaydetseydin geri zekalı, kimse aaa adamı nasıl da bağrına basmışsın, ne çabuk alıştın demezdi merak etme.”
“Oradan dır dır konuşmak çok kolay di mi İso’cum?” Telefonu masaya bıraktım ona gıcık olduğumu saklamadan bakarken. “Ayrıca bir ay sonra görüşmeyeceğim adamı ne diye öyle kaydeceğim?”
“Sana bu konuda düşüncemi tüm gün laf sokarak söyledim zaten.” Ona göz devirdim ve Seher Hanım’ın hazırladığı çorbadan içmeye başladım. Evet, İso tam bir klişe yaşayacağımızı düşünüyordu. Bir aya kalmaz onlarla aramın mükemmel olacağını ve onları bırakmak istemeyeceğimi düşünüyordu.
Bu, hayatta böyle olmayacaktı. Fikrim ne olursa olsun değişmeyecek ve ben tam bir ay sonra bu evden gidecektim. Benim yerim burası değildi. Hiçbir zaman olmayacaktı.
✨
*21.48*
İsmail ile birlikte yan yana suçlu çocuk gibi üçlü koltuğa oturmuştuk. Hemen bir diğer yanımda oturan Selen yengenin kucağında Defne vardı. Karşımızdaki üçlü koltukta oturan Mahir, Yaman ve Kadir Bey üçlüsünden içimi rahatlatan tek kişi Yaman’dı doğrusu. Diğer ikili gibi kaşları çatık, gözleriyle söver gibi bakmıyordu Allah’tan.
Tekli koltuklara oturan Baran ve Seher Hanım ortamdan soyutlanmak ister gibi Baran’ın kucağındaki Defne ile konuşuyorlardı. Daha doğrusu Defne konuşuyor, ikili onu dinliyordu.
“Yani anneanne!” Dedi yükselerek. “Tuttum yakasından ittirdim hemencecik.”
“Aferin!” diyerek güldü annesinin kucağındaki Ömer. Mahalledeki bir çocuk Defne’ye onu sevdiğini söylemiş ve Defne büyük ihtimalle babasından ona geçen ayılığını konuşturarak çocuğu itmişti.
“Ama yaptığın yanlış olmuş bence,” dedi İso yanımdan Defne’ye ciddiyetle bakarken. “Bera kötü bir şey dememiş ki sana. Bence yarın ondan özür dilemelisin.”
“Olur, istersen tut elinden sen götür.” Diye homurdanan Baran, göz devirdi İsmail’e. “Zaten niye burdasın anlamadım ya.”
“Gideceğim.” Geldiğinden beri sakin oturan çocuğu sinirlendirmişti iki dakika da. “Ama ilk önce kendimi açıklayacağım,” Mahir’e döndü. “Zaten bu yüzden içeri almadınız mı beni de?”
Mahir bir an affallasa da toparladı kendini. “Hayır, saat geç olmuştu. Evine tek gitme biz bırakalım istedim.”
“Olsun, konuşayım işte fırsat gelmişken.” Bana yandan bir bakış attığında bunun neden olduğunu çözemedim bir an. “Bugün okuldan erken çıktık,” dediğinde bakışlarım ona saplandı. Detay vermesine gerek var mıydı? Anlatacak mıydı yoksa? “Dersler boştu ve canım sıkılıyordu. Naz da okuldan pek verim alıyor gibi durmuyordu, çantaları aldık ve çıktık.”
“Kaçtınız yani.” Baran’a dönmedik bile.
“Yanlış anlaşılmak istemem, Naz benim yakın arkadaşım.” Bakışları Mahir’e ya da Yaman’a bile değmiyordu, Kadir Bey’i izliyordu sadece. “Ki içinizi rahatlatır mı bilmem ama gün boyu yalnız da sayılmazdık, bir arkadaşımız da bizimleydi. Gerçi siz benden iyi tanırsınız onu, aile meseleleri falan.” Duraksadı ve sanki aklından çıkmamış olan ismi hatırlıyor gibi, “Nazlı.” Diye mırıldandı. Baran’ın öksürük sesini duyduğunda bakışlarını ilk kez babamdan çekti ve Baran’a baktı boş bir bakışla. “Nazlı da yanımızdaydı.”
Ona Baran ile anlaşamayacağımızı, bana karşı olduğunu söylediğimden beri bunu yapmasını zaten bekliyordum. Şu ana kadar yapmamış olması bile mucizeydi.
“Amcam kalk bir,” Defne’yi annesinin kucağına bıraktığında salondan çıktı hızla. Onun arkasından baktım kısa bir süre. Bakışlarımı kapıdan çektiğimde ise Seher Hanım’la göz göze geldik. Dudaklarında silik bir gülümseme vardı bana bakarken. Nedenini bilmesem de kaçırdım gözlerimi ondan.
“Size haber verdim,” diyerek araya girme ihtiyacı duydum. “Ama mesajı yanlış kişiye atmışım, isterseniz göstereyim.”
“Ay tamam bu kadar da abartmaya gerek yok canım,” dedi Seher Hanım eşine ters ters bakarken. “Çocuklar sorgudaymış gibi. Gerek yok Simay, mesajı göstermesen de olur annecim.”
“O halde kalk bakalım,” dedi Yaman, İsmail’e. “Seni ben bırakacağım.” İsmail başını salladığında bana döndü. Kısaca sarıldığımızda, “haberleşelim.” Diye mırıldanmıştı benden ayrılmadan hemen önce. Ona başımı salladım.
“Eve girince mesaj at.”
“Tamam anne.” Ona göz devirdiğimde Yaman ile birlikte evden çıkmışlardı. Bunun üzerine fazla konuşmak istememiştim, o yüzden başka bir şey söyleme gereği duymadan odaya kapatmıştım kendimi.
Uyuyabilmek için denediğim karışık şeylerin ardından bugün de şarkı açmıştım. Üstümü değiştirip yüzümdeki makyajı da çıkardığımda sırt üstü bıraktım kendimi yatağa. Hayatımın en kötü günlerini yaşıyordum ve işin kötü yanı ise daha kötü günlerin beni bekliyor olmasıydı.
✨
*6 Şubat 2024/ saat 07.22*
Bugün bu evde uyandığım altıncı gündü. Altı gündür alışmaya çalıştığım yeni hayatım hiç çekinmeden zorluklarını göstermeye devam ediyordu. Elimden tutacak birisinin bile olmayışı, Yusuf abimi saymıyorum çünkü çok uzakta ve oradayken istese de destek olamaz, kafayı sıyırmama yardım ediyordu.
Kendi kendime konuşmakta ve bunu bir üst seviyeye taşıyıp kendimle tartışmaya alışmış sayılırdım.
Zira dün gece Kadir Bey bakkaldan döndüğünde hâlâ uyumamış olmama rağmen sanki odama girebilecekmiş gibi uyuyor numarası yaptığımda kendimle uzun soluklu bir tartışmayı başlatmıştım.
Elimdeki tarağı masanın üstüne koydum ve dolabın kapağında bulunan aynaya baktım kendimi görebilmek adına. Sanki gerçekten de okula gidecekmişim gibi okul forması üzerimdeydi. Çantama dünden kıyasla defter kalem koymamış, birkaç kıyafet koymuştum. Tüm gün dışarıda okul kıyafetleriyle dolaşamazdım. Hele öğrencisi olmadığım okulun kıyafetleriyle hiç dolaşamazdım.
Bu okul meselesi hâlâ canımı sıkıyordu ancak en iyi ihtimal açığa geçmemdi. Yapabileceğim bir şey yoktu, Akgül ailesinden yardım isteyemezdim.
Kapım bir iki kez tıklatıldığında artık açmaya çalışmıyor oluşları beni memnun ediyordu. Kapıyı kilitlememe alışmışlardı.
“Naz,” diye seslenen kadınla çantamı omzuma astım ve ceketimi de alarak kapıyı açtım. Her sabah olduğu gibi yine kocaman gülümsüyor ve o yeşil gözlerini kısıyordu. “Günaydın. Erkencisin bugün?”
“Okul var ya,” dedim sakince. Okulların açıldığını unutmuş olabilir miydi? Cevabıma şaşırır gibi oldu ancak hemen toparladı kendini.
“Gidecek misin bugün okula?”
“Evet?” Bunu soruyor olması bile saçmalıktı. “Başka ne yapacağım?”
“Günaydın Asi,” diye homurdandı banyodan çıkan Yaman. Ara sıra bana asi diyor oluşunu umursamıyordum. “Başka ne yapacağını ben biliyorum ancak hoşlanır mısın bilemem.”
“Okula gitmeyi tercih ederim,” dedim gözlerimi ondan çekmeden. Aynı şekilde gözlerini benden çekmemişti ve bu bir yerden sonra beni rahatsız etmişti. Kıpırdandığımı gördüğünde bakışlarını çekse de dilini uzatmadan durmadı. “Boşuna giyinmişsin, bugün okula gitmeyeceksin.”
Kaşlarım çatıldı. “Sebep?”
“Gün var,” diyen kadına çevirdim bakışlarımı. “Altın günü.”
“Altın günü?” diye tekrarladım onu.
“Evet, bilmiyor musun yoksa?” Dedi şaşkınlıkla.
“Biliyorum,” okuduğum mahalle kurgularında kaosun başlangıcı olduğunu da biliyordum. Okuduğum hiçbir mahalle kurgusunda altın günlerinin sorunsuz bittiğine şahit olmamıştım. “Ancak ben ne yapabilirim?”
“Sende mahallemizdeki insanlarla tanışacaksın, bak Baran da gitmiyor bugün okula.” Aslında bu kadar reddetmesem daha iyiydi, saatlerce dışarıda boş boş dolaşacağıma onlarla kalmak daha mantıklıydı.
“Kadir Bey kızmasın?” emin olmak için sorduğum soru ikiliyi duraksatsa da, “fikir ondan çıktı.” Dedi Yaman. “Aç bir şekilde masada bizi bekliyor, çabuk üstünü değiştir gel yoksa sen gelmeden tüm masayı silip süpürecek.”
Ve aynı anda mutfaktan bir bağırış sesi duyuldu: “Son bir dakikanız var, vallahi yerim görürsünüz!”
✨
*14.28*
Zil sesi tüm evde yankılandığında açayım mı dercesine baktım Seher Hanım’a. Bu saate kadar bir sürü şey yapmıştık, daha doğrusu yapmıştı ve benim mutfakta durmamdan pek hoşnut olduğu söylenemezdi. İlk defa mutfağa giriyor olduğumu duyduğunda bir an kriz geçiriyor sanmıştım ancak derin derin nefesler almış ve ‘bu böyle olmaz, benimle mutfağa gel’ diyerek tüm yiyecekleri yapmasına yardım etmemi istemişti. Ancak beceriksizliğim onu çileden çıkardığında odaya kaçmıştım. Tabii beş dakika bile geçmeden kilitlemeyi unuttuğum kapıdan içeri girmiş ve oğlu kılıklı, ensemden tutarak mutfağa geri götürmüştü.
“Aç hadi, Selen’ler geldiler büyük ihtimalle.”
İkizleri fena halde özlemiştim. O yüzden bir saniye bile beklemeden kapıya koştuğumda derin bir nefes aldım. Şimdi kapıya koşturduğum belli olmasındı. Sakince kapıyı açtığımda karşımdaki üçlüye, “hoş geldiniz.” Dedim kocaman gülümseyerek.
“Pişşik,” diyen Defne’ye garip garip baktım. Oysa suratını asmış, ağzında bir şeyler geveleye geveleye ayakkabısını çıkarıp salona gitmişti bile.
“Pislik diyor,” diyerek tercüme etti kızını Selen yenge. “Bera ile karşılaştılar da gelirken, ona diyor.” Ayakkabısını çıkaran oğluna ters ters baktı. “Abisi öğretmiş.”
Ömer içeri girdi, göğsünü kabarta kabarta, “evet.” Dedi yüzünde zafer gülümsemesi varken. “Ben öğrettim.”
“O benim abim değil!” İçeriden bağıran kızın sesi maşallahtı, tüm mahalle duymuştu neredeyse. “Erkekler ıyy!”
“Erkekler ıyy mı?” Selen yenge ve benim ağzımdan aynı anda çıkan kelimeler ile şaşkınca baktım Selen yengeye. “Yenge sen bu çocukla babasını mı çekiştirdin?”
“Yok canım,” dedi teessüf eder gibi. “Çocuk daha o.”
“Erkekler ıyy,” dedim yandan yandan gülerek. “Hayatımda daha mantıklı bir şey duymamıştım.” O da gülümsediğinde Ömer koştura koştura ikizinin yanına gitmiş, Selen yenge ve bende mutfağa gitmiştik.
Hemen hemen bir saat sonra ise ev +40 yaş kadın dolmuştu. Hepsi salonda oturuyorken kendimi zar zor mutfağa atmıştım.
“Çay istiyorlar,” diyerek mutfağa giren kızla başımı salladım masadan kalkarak. Elindeki tepsiyi aldığımda tüm bardaklara doldurdum çayları. Zil sesi evde yankılandığında, “Zeliş geldi,” dedi yanımdaki kız bir tepsiye bir bana bakarak.
Benimle yaşıt görünüyorlardı ancak küçük de olabilirdi. Yeni jenerasyon baya hormonluydu çünkü, ayırt edemiyordun.
“Ben açarım, sen çayları götür.” Dedim sakarlık yapmaktan korkarak. Başını salladığında o salona girerken bende kapıyı açmıştım.
İçerideki kızın aksine somurtkan birini görmeyi beklemiyordum. “Of Nazlı,” diye homurdandı bana bakmadan. Ayakkabılarının bağcıklarını çözüyordu. “Seni geberteceğim, niye açmıyorsun telefonlarımı aptal?!”
En nihayetinde kafasını kaldırdı ve Nazlı’yı bulamadığında sert yüzünde şaşkınlık emarelerine rastlamak zor olmadı. “Sen kimsin?”
“Naz.” Dedim sakince. “Nazlı yok.”
“Pardon,” yüzündeki mahcubiyete aldırmadım, Nazlı ailesinin aksine arkadaşlarının telefonunu niye açmıyordu anlamadım ancak sorgulamadım da. “Gel, arkadaşın da seni bekliyordu.”
İçeri girdiğinde kapıyı kapattım ve salona ilerledik. Salonda oturan kadınları gördüğünde sert yüzü aydınlandı kızın. “Güzel mahallemin Kleopatra kadınları be!” dedi abarta abarta. Onun aksine gayet neşeli olan kız arkadaşının gelmesiyle sırıttı.
“Hoş geldin Zeliş’im,” dedi Seher hanım kocaman gülümseyerek. “Hadi bir tabakta sana yapın da gelin.”
“Sen yine döktürmüşsün Seher’im, ben yemez miyim?” dedi bir kadının tabağından yaprak sarma alıp ağzına atarken. Kadın ters ters baktı Zeliş’e. “Seher abla diyeceksin Zeliş.”
“Tamam anacım başlama,” dedi annesi olduğunu öğrendiğim kadının yanağına bir buse kondurarak.
“Karışma Arzu, biz Zeliş’imle öyle anlaşıyoruz.” Diye kızdı Seher Hanım kadına.
“Ay abla soracaktım arada kaynadı, senin hayırsız kız nerede?” Zeliş’in sorusu kısa bir uğultu çıkardığında Seher Hanım ile göz göze geldik. Ne yapacağını merakla beklemekle yetindim.
“Ay evet Seher, kaç gün oldu ortalıkta görünmedi hiç.” Dedi kadınlardan biri.
“Dün okula da gelmedi.” Dedi Zeliş’in arkadaşı.
“Nazlı,” dedi Seher Hanım, duraksadı bir an. “Yok.” Diyebildi bir an sonra.
“Anlamadım?” Sesleri çoğaldı salonda. Seher Hanım sabır mı çekiyordu anlamadım ama bir şeyler mırıldandı ağzının içinde. “Naz ile tanışmadınız mı?” deyiverdi sakince. Bakışların bana döndüğünü hissetsem de bakışlarımı ondan çekmedim.
“Ay soracağım ama ayıp olacak diye sormuyordum,” dedi kadınlardan biri. “Bu hanım kızımız kim Seher?”
Kaşlarımı kaldırarak baktım Seher Hanım’a. Oysa gözlerini bana çevirmeden tek kelime söyledi. “Kızım.”
Bütün uğultular çoğaldığında, “hanımlar hanımlar.” Dedi Zeliş diğerlerinin taşıdığı şaşkınlığı hâlâ taşırken. “Rica ediyorum az sessiz, vallahi başım çatlayacak.” Annesi bacağına vurduğunda yüzü buruştu.
“Ne demek o Seher?” dedi kadınlardan biri. Her birini tanımlayacak kadar incelememiştim, ses olarak varlardı şu an bende. “Nazlı-“
“Yok.” Dedi Seher hanım elindeki tabağı sehpaya koyarken. Daha sonra sakince salondaki herkese yaşadığımız karışıklıktan bahsetti. Herkesin bakışının üzerimde olması gerilmeme neden olsa da bir şey demeden sadece Seher Hanım’a baktım. Allah biliyor ya belki de hiç anlatmaz diyordum. Haksız çıkarmıştı beni.
“Nasıl izin verirsin Seher?” dedi Seher Hanım’ın tam karşısında oturan kadın. Yaşadığı şokla şimdi o da elindeki çay bardağını koymuştu masaya. Zil sesi tekrar duyulduğunda, “ben açarım.” Dedi Zeliş’in yanındaki kız. Yüzündeki şaşkınlık yerini koruyordu. O salondan çıktığında bakışlarım yine konuşan kadına kaydı. “Ne idiği belirsiz bir kızı nasıl evine alırsın? Hem de Nazlı’yı da göndererek?”
“Anlamadım?” dediğimde yargılar bakışları üzerimdeydi. Oysa Seher Hanım da benimle aynı soru kalıbını kullanmıştı, ona neden bakmıyordu? Benden çekti bakışlarını Seher Hanım’a dönerken.
“Naz benim kızım.” Dedi Seher Hanım, kaşları derince çatılmıştı. “Nazlı da öz ailesini tanımak isteyince-“
“Nasıl izin verirsin Allah aşkına?!” Dedi kadın yükselerek. Onun derdi neydi çözemedim bir an, niye bu kadar dertlenmişti ki? “Yarın bir gün bir hırsızlık yapsa, sizden birine zarar verse ne yapacaksın?” Ben yokmuşum gibi konuşması içimden sabır çekmeme neden oldu. “Vicdanın kaldırır mı el kızının yaptıklarını?”
“Kadriye abla,” dedi Selen yenge sertçe. “Haddini aşıyorsun.”
“Bırak Selen elin kızını otutturmuşsunuz baş köşeye, bir de utanmadan kızım diye tanıtıyorsunuz. Hırlı mı hırsız mı belli değil, aranızdan birine zarar verse-“
“Size ne?” diye yükseldim dayanamayarak. Benden bir suçlu gibi bahsetmesi canımı yakmıştı. “Sizi ne ilgilendirir?!”
Ters ters baktı bana. “Terbiyesiz.”
“Asıl terbiyesiz sizsiniz,” dedim öfkeyle. “Bir akıl sizde mi var? Bu kadın düşünmedi mi bunları sanıyorsunuz? Bir de utanmadan benim burada olmama aldırmadan söylediklerinize bakın!”
“Tamam,” dedi Zeliş karşıma geçip omzunu tutarken. “Ne dediğini bilmiyor o, sakinleş.”
“Ya bırak!” dedim kolunu geriye iterken. “hırsız diyor ya bana, suçlu muamelesi çekiyor.” Kadına çevirdim bakışlarımı. “Kendime yetecek kadar param var benim, olmadığında da ararım abimi atar paramı. Kimsenin parasını habersizce almam.”
“Yengecim sakin, gel mutfağa gidelim biz.” Diyerek kolumu tutan Selen yengeye karşı çıkmadım ancak bakışlarımı kadından çekmedim de. “Ayrıca kimseye durduk yere zarar falan vermem, sadist miyim ben?!”
“Terbiyesiz nasıl da bağırıyor karşımda!”
Salonda oluşan uğultuyla beni salondan çıkaran kadından çektim kolumu. “Onu ciddiye alma,” dediğinde istemsizce gözlerim dolmaya başladı.
“O hep boş konuşur,” diyen sese çevirdim bakışlarımı. Kapının önünde dikilen ve büyük ihtimalle her şeyi duymuş olan Baran’a baktım sadece. Bir diğer yanında duran Asaf onu onayladı. “Aldırma sakın, çoluk çocuk demeden herkese sataşıyor.”
İkisine de cevap vermek istedim ancak o kadar dolmuştum ki her an gözyaşlarım akacak gibi hissediyordum.
“Akşam gelirim,” diye mırıldandım Selen yengeye. “Telefonum açık.”
“Naz gitme,” dese de Baran, ayakkabımı çoktan giyip çıkmıştım evden.
Anlaşılan ben bir gün dahi olsa bu evde gülmeyecek, bir an olsun huzurlu hissedemeyecektim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
29.27k Okunma |
3.71k Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |