25. Bölüm

25. Bölüm

Safiye
nesimisubha

Düğünler hariç kimsenin şuan ki gibi mutlu olduğunu görmemiştim. Beraberlik mutluluk getiren bir şeydi fakat burada bir araya gelmek çok zor bir eylemdi.

"Bende babamlarla birlikte yemek yemek istiyorum."

Yemeğe başladığımızdan beri Şems'in ısrarlarına kulak asmayan Ahsa kızının güzelce yemek yediğinden emin olduğunda babasının yanına gitmeye izin vermişti. Ahsa'nın olmadığı bir yerde yemek yiyemiyordu.

"Şimdi o Zayn'e gününü göstereceğim."

Sofrada ki herkesi gülümsetirken mutfaktan çıkmıştı.

"Son zamanlarda büyüdüğünü daha çok hisseder oldum."

Sesinde ki gizli hüznü gidermek istercesine Dua neşeli bir sesle konuştu.

"Yaşlandığını da hissediyorsundur."

Gülerek Ahsa'ya baktığımızda sahte bir kızgınlıkla bize bakıyordu.

"Siz iki yeni evliler benimle mi uğraşıyorsunuz?"

Dua ile birbirimize bakarken Farida teyze aramıza girdi.

"Üzülme kızım onlarda çok yakında sana katılırlar."

Ahsa sessiz bir tınıyla gülümsediğinde Dua utangaç bir gülümseme sergiledi. Ben hâlâ Farida teyzenin söylediklerine neden böyle bir tepki verdiklerini düşünürken Ahsa konuştu.

"Bu gidişle ikisi de aynı zamanlar da bana katılacak."

Kirpiklerimi kırpıştırarak Ahsa'ya baktım. Ona katılmak bir çocuğumuzun mu olmasıydı? Yoksa başka bir şey mi?Eğer öyleyse bu fikir bana çok uzaktı. Ahsa'nın şaka mahiyetinde söylediğine emindim daha önce bu konuyu üstü kapalı konuşmuştuk ama hiç bir zaman dile getirmemişti.

Ülkeme dönmeden ve aileme kavuşmadan da bu konuyu açık bir şekilde konuşmayacağımızı biliyordum.

Tezgahın üstünde duran tatlı tabağı ile bakışırken sırtımda hissettiğim el ile irkilerek kendime geldim.

"Neye daldın böyle?"

"Hiç."dedim. Dikkatle bakan Ahsa'ya.

"Öyle olsun bakalım."

Ailemi özlediğimi, son zamanlarda ki yaşadıklarımı bunca sıkıntının içindeyken ona anlatmam hiç doğru olmazdı.

"Gerçekten bir şey yok Ahsa."

Gülümseyerek sırtımı sıvazladı.

"Önceden böyle söylemiş olsaydın pek tatmin olmazdım ama artık içim rahat."

Soru soran bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerini kapayıp açtı.

"Aşık hallerini kastediyorum. Zaten Zeyd'i söylememe hiç gerek yok."

Kendime engel olamayıp "Nasıl?"dediğimde toparlamak adına aceleyle konuştum.

"O kadar mı belli ediyorum."

Toparlamak isterken daha çok batırmıştım. Ahsa küçük bir kahkaha attığında yanaklarım kızardı.

"Belli etsen ne olur canım. O senin eşin. Bu zamana kadar belli etmediğin kabahat."

Gözlerinde ki mutluluk kıvılcımları beni de mutlu etmişti.

"Zeyd'in seni baygın bir şekilde bulup getirdiği zaman yabancı birine duyduğu endişeyi normal karşılasam bile senin için olması gerektiğinden fazla endişelenmişti. Dualarım kabul oluşunu Zeyd'in bir günde birkaç defa tebessüm etmesinden anlamıştım. Şükürler olsun."

Sahiden de onu bu denli değiştirmiş miydim? Gerçi kimse kimseyi değiştiremezdi sadece içinde gizlediklerini ortaya çıkarırdı.İlk zamanlarda onu yok sayıp kendimi eziyet etmemim bir manası olmadığını şimdi anlamaya başlamıştım. Biz birbirimizi tanımadan önce de bizdik. Ruhuma da sirayet eden sevinçle gülümsedim.

"Hadi tatlı tabağını da sen götür. Hasret giderirsin."

Gülümsemesine rağmen gözünü dahi kırpmadan bakan Ahsa'nın ciddi olduğunu anladığımda sessiz bir nefes verdim. Öylece durup tatlı tabağına baktığımda kolumu dürttü.

"Sabahdan beri birbirinizi göremediniz. Zaten Zeyd'in gözü kulağı hep kapı da senin gelmeni bekliyor seni göremeyince de hüsranla bakışlarınıı tabağına indiriyor."

Kendi evimde sanki benmişim misafir gibi bütün herşeyi kendileri yaptığı için.

İnanmaz gözlerle Ahsa'ya bakmaya devam ettim. O kadar da olmazdı değil mi? Ahsa'nın ciddi ifadesi karşısında tatlı tabağını elime alıp hafifçe ona dönerek konuştum.

"Gidiyorum."Ufak bir tınıyla güldü.

"Git, git yoksa Zeyd gelecek. Zaten iyice yeni aşıklar gibi olmuşsunuz."

Zaten öyleydik.

Ahsa'nın sözlerinin vermiş olduğu heyecanla kapıya doğru ilerledim. Bahçeye çıkacağım anda gür ve neşeli sesini duydum.

"Hayırlısı olsun amca."

"Elbette hayırlısı olsun evlat ama insan yaş aldıkça torun da bekliyor. Değil mi Kalender?"

"Öyle, öyle."

Onların sofrasında da aynı konu konuşuluyordu. Bizim için çok erken olduğunu nereden bileceklerdi ki. Yanaklarım alev alırken tatlı tabağını götürmekten vazgeçip arkamı döneceğim an kapının girişinde ki varlığımı fark etmişti. Gözlerini gözlerimden ayırmadan ayağa kalkıp bana doğru ilerlediğinde bakışlarımı kaçırmamak için direniyordum.

"Nerede kaldın ay yüzlüm.?"

Ne zaman "Ay yüzlüm." dese bende ki frekanslar karışıyordu. O an ki duygularımı gizleyemiyordum.

"Tatlı." dedim. "Tatlıları getirdim."

Çarpık bir gülümseme yüzüne hakim olduğunda tatlı tabağını sol eline alırken sağ koluyla belimi kavrayıp bedenimi kapının arkasına çekmişti. Şaşkın şaşkın yüzüne bakmaya devam ederken bir yandan da tedirgin bir halde etrafı kolaçan ediyordum. Başını hafifçe eğip yüzünü yüzüme yaklaştırdığın da yakıcı nefesi yüzümü kavuruyordu. Yakınır bir sesle "Zeyd."dedim.

Cevap vermediğinde yüzümde hissetmiş olduğum nefesi sersemlememe neden olmuştu.

"Ne... Ne yapıyorsun?"

Konuşmayı başardığım da yutkundum. Alnını alnıma yasladığın da fısıltıyla konuştu.

"Sadece dört saat içinde kokunu bu kadar özlemem normal mi?"

Nutkum tutulmuştu. Ondan böyle sözler duymak kalbime hiç iyi gelmiyordu. Dudakları yanaklarımı okşadığında gözlerim istemsizce kapanmıştı. Evde o kadar insan varken acaba bu neyin cesareti idi? Güçlükle kirpiklerimi aralayıp yüzümü işgal eden nefesinden daha da yakıcı olan bakışları bana adımı bile unutturacak nitelikte idi.

"Bilmem."

Beni onaylamayan bir ses çıkarıp konuştu.

"Biliyorsun. Özlediğim senin kokun,cevabı senden başkası bilemez."

Yüreğimi okşayan sözlerinin karşı tebessüm etmemek için kendimi tutarken tatlı bir utangaçlıkla yüzüne baktığımda nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum.

Ahsa'nın "Nur."diye seslenmesi ile "Gitmeliyim." diyerek rahatsızca kollarının arasında kıpırdadım.

"Git."demesine rağmen kolları belimi daha sıkı kavramıştı. Birine yakalanacak olmamız utancını hiç hesaba katmıyordu.

"Bırakırsan gideceğim."

Sesim onun sesine nazaran yüksek çıkmıştı.

"Bırakıyorum, ama şimdilik."

Benden uzaklaştığında bedenim isyan bayrağını açmıştı. Terleyen avuç içlerimi feracemin eteklerine silerek mutfağa doğru yöneldiğimde ardımdan gülümseyerek baktığını hissediyordum.

...

Günün sonunda ne kadar yorulduğumu kapanmaması için direndiğim gözlerim den anlıyordum. Bir an önce uyumayı planlayan ben Ahsa'nın söylediklerini düşünmekten uyuyamıyordum. Yatağın diğer tarafı çöktüğünde aceleyle gözlerimi kapadım. Ferahlık hissi veren kokusu her zaman ki gibi huzur verirken derin bir nefes aldım. Belimi saran koluyla irkildim.

Bedenimi kendine çektiğinde bu durumu garipsedim. Bütün bedenim içten içe titredi. Sıcaklığı her yerimi kuşatmıştı. Benim için imkansız olduğunu düşündüğüm adamın kollarının arasında olmak ne tuhaftı. Dakikalar geçerken daha fazla dayanamayıp konuştum.

"O gün beni bayılmış halde bulduğunda ne hissettin?"

Sessiz telaffuz ettiğim sözler üzerine merakla kirpiklerimi araladım. Uykuyu geri plana at Nur. Birkaç saniye sonra fısıltıyla konuştu.

"Şaşırdım. Seninle bir daha karşılaşma ümidim yoktu sonra içime sinsi bir korku hakim oldu. Yabancı bir kadını kaybetme kokusunu hissettiğim için kendime kızdım."

Sessiz kaldım. Bana bunları hissederken içlerine sızmış olan ajan olduğumu sanmış olması kendine daha çok öfkelenmesine sebep oldukça bana kötü davranmıştı.

"Yüzüne yansıyan ay ışığı bu topraklara ait olmadığını haykırır gibiydi."

Naif bir hareketle sırtımı göğsüne yaslayıp başını saçlarıma götürdü. Titrek bir nefes aldım.

"Bu yüzden karanlık bir gece de kokusuna sığındığım ay yüzlü kadınsın."

Kalbim tekledi. Nefesimi usulca dışarı verdim. Fısıltılı sesinin etkisiyle ağırlaşan kirpiklerimi kırpıştırdım. Kapanan gözlerime rağmen uyumamaya çalışırken "Sende." dedim. "Dünyaya meydan okuyan gece gözlü adamsın."

Gülümsediğini hissettim. Utansam bile belim de olan sıcacık elini kavradım.

"Gece gözlerine sığındığım adamsın."dedim.

Fısıltım artık direnemediğim uykuma karışmıştı.

...

Arabasının yanına ulaştığımızda elimi tutmayı usulca bırakıp arabanın diğer tarafına yöneldi. Kapıyı açıp sürücü koltuğunda yerini aldığında arabanın kenarında öylece bekliyordum. Bir centilmenlik yaparak kapımı açacağını düşünerek beklemiştim. Issız sokakta gezinen gözlerimi kırpıştırarak arabanın kapısını açıp yavaşça oturdum.

Zarah'a gitmek demek Allessia görmek demekti. Onu görecek olmanın verdiği kıskançlığı belki de ilk kez göz ardı ettim. Bana nasıl baktığını gördükten sonra o kadını kıskanmam pek mümkün değildi.

"Seni gülümseten şey ne?"

Gülümsemiş olduğumun farkında bile değildim ama beni gülümseten şey senin bende ki benim sende ki varlığım.

"Hiçbir şey, öylesine."

"Öylesine?"

Sözlerimi bana soru olarak yöneltmesi yok muydu? Koltuğunda hafifçe yan dönüp usulca yaklaştı. Kahve hareleri beni girdabına çekerken bakışlarımı bir an olsun kaçıramayıp zifiri gözlerine tutunmuştum.

"Beni düşündüğünü söyleyebilirsin. Tıpkı benim seni düşündüğüm gibi."

Sözlerinin gerçekliği ve ânın verdiği etkiyle yavaşça yutkundum.

"Ne düşünüyorsun ki?"

"Nasıl benden bir parça olduğunu, sensiz iken kendime ne denli yabancı olduğumu."

Yüreğimi saran heyecanla kirpiklerimi kırpıştırdım. Ne kadar zaman geçerse geçsin farklı cümleler içinde dile getirdiği itirafları her defasında sanki ilk kez duymuş gibi olacaktım.

"Tek bir bakışınla Zeyd Ansarhan'ı ömrüne bağlayan kadınsın."

Birbirimizi ilk gördüğümüz ânı kastediyordu.

Hayrete düşmüş halim hoşuna gitmiş olacak ki eliyle yanağıma dokunduğunda alnıma ufak bir buse kondurdu ve önüne dönüp arabayı çalıştırdı.

"Biraz daha bana böyle bakmaya devam edersen sana karşı tüm sırlarımı ifşa edeceğim ve şehre geç kalacağız."

Anlamak istercesine gözlerim irice açıldığında başını hafifçe geri çekip ufak bir kahkaha attı. İlk defa böyle güldüğüne şahit olmuştum. Gülüşünde kalırken tatlı haline daha fazla dayanamayıp yanağına küçük bir öpücük kondurup geri çekildim. Öylece kalakalmıştı. Usulca bana dönmeyi başardığın da kaçırmış olduğum bakışlarım yeniden onu bulurken konuştu.

"Nasıl da biliyorsun suçlu olduğunu?"

"Ne suçlusu?"

Başını hafifçe eğip aramızda ki mesafeyi bir anda yok ederek derinden gelen sesi arabanın içini kapladı.

"Nefesini nefesime hapsetmemek için bana tek bir neden söyle?"

Ne ima ettiğini anladığımda yanaklarım alev almıştı. Kahve hareleri bir avcının avına bakması misali dudaklarıma sabitlemişti.

"Şehre geç kalıyoruz." dedim.

Hiçbir şey olmamışken nefes nefese dile getirdiğim sözler üzerine başını aşağı yukarı ederek gülümsedi.

"Doğru geç kalıyoruz ve bunun tek sebebi sensin."

Dudaklarımı konan tebessüme engel olamazken çoktandır çalıştırmış olduğu arabayı hareket ettirdiğinde derin bir nefes alarak sırtımı koltuğa yasladım.

...

Zarah ilk geldiğim zaman ki gibiydi. Savaşın yormuş olduğu insanların kayıp silüetleri bütün sokakları kaplamıştı.

Yabancı olduğumuz bir dükkanın önünde durduk. Marangozhane olduğunu içeri girdiğimizde anlayabilmiştim. Küçük vitrinlerde ki özenle oyulup işlenmiş olan ahşap işçiliklere hayranlıkla baktım. Tabure de oturan adam bizi fark ettiği an ayağa kalktı.

"Bay Andrea, hoşgeldiniz."

"Hoşbulduk, siparişlerim hazır mı?"

"Hazır efendim."

Adamın bakışları kısa bir anlığına beni bulmuştu sonra ise tekrar Zeyd'i.

"Arka bölüme buyrun efendim." diyen adam aceleci ve ürkek adımlarla arkaya doğru ilerlerken Zeyd usulca bana dönüp konuştu.

"Birazdan gelirim. Sen bakmaya devam et."

Abi rolünü hakkıyla yapmaya başlamıştı. Başımla onu onayladığım da gözden kaybolmuş olan adamın gittiği yöne ilerledi.

Yorgun bir nefes alıp vitrinin sağ köşesin de duran ahşap kutuya dikkatle baktım. Ağır adımlarım kutunun bulunduğu vitrinde durakladı. Kuğu motifleri işlenmiş olan ahşap kutunun zarifliği ve üzerinde ki kuğuların sanki bir parçayı tamamlayacaklarmış gibi bir araya toplanma çabaları eşsiz duruyordu.

"Zarah'ın dokunduğunda ölüm bahşeden "Sırlı Kuğuları" senin gibi."

Hafifçe irkilip yabancı gelmeyen tok ses ile parmaklarımı cam vitrin den çektim ve sesin sahibine döndüm. Griye çalan gözleri yorgun bakıyordu. Zeyd'in sözlerini hatırladığım da bu bakışlardan ürkmüştüm.

"Korkuttuysam özür dilerim."

İnsan ve organ kaçakçısı bir adamla her gün karşılaşmıyordum.

"Önemli değil."dedim.

Vitrinde ki kutuya kısa bir bakış attı. Bakışları tekrardan beni bulduğunda derin bir nefes alıp konuştu.

"Biliyorum sizinle konuşmamdan rahatsız oluyorsunuz ama son bir kez sizinle konuşmama izin verir misiniz?"

Bir an önce Zeyd'in gelmesini dileyerek "Peki ama lütfen kısa olsun." diyebildim.

"Teşekkür ederim Mahru. Ben uzun zaman sonra ilk kez böyle hissediyorum yani seni gördüğümde gözlerine baktığımda yaşadığımı, etrafımda ki güzellikleri sanki ilk kez görüyormuşum gibi hissediyorum. Sen..."

"Matteo!"

Zeyd'in sesi küçük dükkanı kapladığın da Matteo hızla ona döndü.

Zeyd'in ateş saçan gözleri korkutucu bakıyordu.

"Sana da merhaba Andrea."

Sakin sesin de ki gizli öfkeyi anlamak zordu. Sözlerini hiçe sayan Zeyd kolumu kavrayıp beni çıkışa yönlendirdiğinde Matteo sert bir sesle konuştu.

"Bunu yapmaya hakkın olmadığını çok iyi biliyorsun!"

Duraklayan Zeyd öfkeyle ona döndü.

"Mahru'yu daha ne kadar benden uzak tutacaksın? Bir kez yaptığım hatayı yine yapacak olduğumun hükmüne nasıl varabiliyorsun? Beni hiç mi tanımıyorsun Andrea!"

Zeyd'in dudakları histerik bir gülüşle yukarı kıvrıldı. Neden bahsediyor olabilirdi. Ve bir anda ortaya çıkan bu öfkenin sebebi ne olabilirdi ki?

"Seni tanıyor olmam kız kardeşimle beraber olmana onay vereceğim anlamına gelmez."

"Andrea?"

"Bunu defalarca konuştuk Matteo!"

Benim bundan neden haberim yoktu. Zeyd neden hiç bahsetmemişti. Matteo'nun bakışları beni bulurken yutkunarak dudaklarını aralasa bile konuşmaktan vazgeçmişti.

"Gidiyoruz."

Kolumu tekrardan kavradığın da hızla dışarı çıktık. Dükkandan uzaklaştığımızda kolumu parmaklarından kurtarıp az önce ki anlamlandıramadığım olay yüzünden süren öfkesinin son bulmasına adına şefkatle konuştum.

"Zeyd."

Sertçe döndü ve öfkeyle bana bakarak konuştu.

"Andrea!"

Bu da neydi şimdi? Yeni bir kaosu kaldırabilecek durumda değildim. Heyecanla filiz vermiş narin duygularım buna hazır değildi. Sakin kalmaya çalışıp ağlama isteğimi bastırarak titrek bir nefes alıp onu ardımda bıraktım. Düzensiz adımlarıma yetişmesi zaman almamıştı.

Zahir tamirhanesinden içeri girdiğimiz de aramızda ki sessiz ve gerginlik sürüyordu.

Geçen gelişim de de gördüğüm genç çocuk gülümseyerek bize karşılarken neşeyle konuştu.

"Hoşgeldiniz abi."

"Hoşbulduk Kağan."

Çocuğun ismini duymamla erkek kardeşimin çehresi gözümde canlandığın da ağlama isteğim daha da artarken sessizce yutkundum. Tamirhanenin arka tarafına ilerlediğinde ağır adımlarım onu takip etti. Odanın kapısını açtığın da terkedilmişlik kokusu içime işlerken içeri girmiştim.

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Dışarıda esen rüzgarın etkisiyle dağılan saçları her zaman ki gibi alnını sahiplenmişti. Duygularına perde çekmiş bir hâlde gözlerine bakmak ağır gelirken bakışlarımı çekmiştim.

Hiçbir şey söylemeden kapıya doğru ilerlemesiyle sabır dilercesine nefes aldım. Benim bilmediğim ne oluyordu da bu şekilde davranmaya başlamıştı.

"Gidiyor musun?"

Durup usulca döndü.

"Hemen değil, birazdan."

Kirpiklerimi kırpıştırarak yüzüne bakmaya devam ettim.

"Burada mı kalacağım?"

Başıyla onaylamakla yetindi. Daha fazla bakmaya devam edersem her an ağlamaya başlayabilirdim. Bakışlarımı giymiş olduğu siyah tişörtün üçgen şeklinin içini kaplamış olan örümcek ağı desenine indirdim.

"Anladım. Yani burada tek başıma kalacağım."

Engel olamadığım bir damla yaş yanağımı ıslatırken neden bir anda bu şekilde davrandığını sormaya cesaret edemediğim için kendime kızdım. Hâlâ aramız da göremediğim uçurumlar mı hüküm sürüyordu.

"Nur?"

İsmim bir tek onun sesin de bir şiiri andırıyordu. Tıpkı onu ismi gibi.

Başımı kaldırmam ile gözlerimiz birbirine değince yanağıma değen yeni gözyaşı ile kollarının bedenimi sarması hiç zaman almamıştı. İçime işleyen kokusuyla başım alışmış olduğu göğsünde yerini çoktan almıştı.

Şefkatle sırtımı okşadığında duygularım anında yatışmıştı fakat içimde adını koyamadığım bir hüzün vardı. Zarifçe kollarımı kavrayan parmakları bedenimi bedeninden uzaklaştırdı. Bu defa yüzümü kavrayan parmakları eşliğinde alnını alnıma yasladığın da kesik bir nefes aldı. Onun nefes alışı ile bende nefes almayı bırakmıştım.

"Üzgünüm."dedi.

Sağ yanağımda ki yaşı baş parmağı ile yok ederken fısıltıyı andıran sesle konuştu.

"Üzgünüm ay yüzlüm."

Nedenini sormak istesem bile pişmanlık içeren sesine cevap vermedim. Sanırım böyle şeyler bir ilişki de normaldi.

Alnını geri çektiğinde harelerin de gezinen karmaşık duyguları ilk kez yaşıyor gibi bakıyordu.

"Ben Matteo'nun o şekilde baktığını görünce kendime hakim olamadım."

Ona inanmaz gözlerle baktım. Matteo nasıl bakmış olabilirdi de bu kadar sinirlenmişti.

"Zeyd..."

"Bilmiyorsun Nur. Bana seni nasıl anlattığını, sana ne kadar bağladığını daha bir çok şeyi."

Bir an gülsem mi üzülsem mi bilemedim. Küçücük şeylerden bile bu kadar kıskanması ve benim bunu tahmin edemeden üzülmem.

Dudaklarıma yayılan tebessümle kaşlarını çatması bir olmuştu.

"Biliyor musun?"

Neyi dercesine bana bakarken Zeyd Ansarhan'ın bu hallerine gördüğüme için için şükrettim. Zeyd Ansarhan. Zeyd, benim sevgili kıskanç eşim.

"Bu halinle çok başka biri oluyorsun ve bu sana çok yakışıyor."

Seni daha çok sevmeme sebep oluyorsun artık daha ne kadar çok seveceksem.

"Hangi hâlim?"

Gülümseyerek koluna girdiğim de başımı omuzuna yaslayıp sır verir gibi konuştum.

"Kıskanç ve yakışıklı."

Başını çevirdiğin de kolunu kavramaya devam ederken bende başımı hafifçe ona çevirerek kaldırdım.

"Yani sadece kıskandığım da yakışıklı oluyorum öyle mi?"

Yüzümde ki tebessüm devam ederken konuştum.

"Bilmem? Aynalar sana gerçeği söylemiyor mu?"

Hafifçe tebessüm ettiğinde başını eğdi.

"Dünya da ki bütün aynalar sahte benim bu hayatta ki tek gerçek aynam sensin ay yüzlüm."

Ah bu adam. Benim sonsuz sonum olacak.

Yüzümde ki gülümsemenin yerini gizli bir mahcubiyet alırken dudaklarını dudaklarıma anlık dokundurup geri çekti. Neye uğradığımı anlamadan son bulan heyecanım eşliğinde gülümsedi. Kahve gözleri ışıltılıydı.

"Bu hallerde sana çok yakışıyor."

Biliyordum. Gözlerinde ki ışıltı gözlerime işlerken gülümsedim. Her seferinde beni utandırıp mutlu etmeyi beceriyordu. O savaşın biçimlendirdiği, zalimce katledilen masum insanlara umut olanlardan biriydi. O benim ruhumu eritip yeniden şekil veren bir ustaydı

***

Elinde ki tornavidayı zevkle çevirmekten vazgeçmeyen Ferzah, Behnan'ın sert bir hareketle tornavidayı elinden çekmesiyle sırtını yaslamış olduğu arabadan uzaklaştırdı.

"Düzgün yap işini yaptığını yeni yetme çırak bile yapmaz."

Behnan'ın sert ve hoyrat sesi tamirhaneyi kaplamasıyla Ubeyd bıyık altından gülümserken Ferzah sitemle konuştu.

"Abartma Behnan birini takmayı unutmuşum."

Behnan sertçe Ferzah'a bakıp işine dönerken Ubeyd konuşmasının hata olduğu bile bile konuştu. Sonuçta her zaman böyle bir fırsat ayağına gelmiyordu.

"Ferzah doğru söylüyor. Behnan abi."

Behnan arabanın kapısı ile ilgilenmeyi bırakıp başını kaldırdığın da Ubeyd'e ters bir bakış attı.

"Sen sus! Evlenince sana da bir haller oldu zaten. Anlamış da değilim. Sevdasından kendini hapishanelere vuran Ferzah'a benzedin iyice."

Ubeyd, Behnan'ın tepkisi üzerine kahkaha atmamak için kendini zor tutmuştu. Ferzah ise gayet halinden memnun bir şekilde gülümsedi. Ubeyd, evlenmeden önce her konu da ona hak verirdi fakat evlendikten sonra bazı konularda düşüncelerinin değişmesiyle önce ki gibi Behnan abisine hak vermiyordu. Onun da güneşi görüp içine işlemesini istiyordu.

Ferzah alaylı bir sesle konuştu.

"Sen daha neler göreceksin Behnan efendi. İlbars'a da bir haller olacak hatta Kağan'a bile bir haller olacak da sen öyle kalacaksın."

Behnan, Ferzah'ın kışkırtıcı hareketlerine alışık olduğundan omuz silkerek konuştu

"Olsun kardeşim hepinize bir haller olsun. Zeyd beni yalnız bırakmaz."

Çok geçmeden içeri giren arkadaşıyla bakışları kesiştiğin de istediğini getirmemiş olduğunu fark edince konuştu.

"Çantayı getirmedin mi?"

Arkadaşının düşünceli bir halde kaşları havalanırken Ferzah zevkle sırıtıp kahkahasını serbest bırakmıştı. Hemen ardından Ubeyd gülerek konuştu.

"Galiba Zeyd'de bizim kervana katılmış."

Ubeyd'in sözleri üzerine Ferzah'ın neşeli sesi Behnan'ı çileden çıkartacak tontaydı.

"Ne oldu Behnan?"

Konuşulanlara anlam veremeyen Zeyd çatılı kaşlarla bakan arkadaşına hitaben konuştu.

"Unutmuşum kardeşim şimdi alıp gelirim."

Zeyd'in sözleri ardından Behnan hariç herkes sırıtmıştı.

"İyi de sen hiç böyle şeyleri unutmazsın?"

Zeyd sert bir nefes aldığında sırıtan arkadaşlarına kısa bir bakış atmayı unutmamıştı.

"Hayırdır Behnan?"

"Hayır Zeyd hayır, belli ki unutman da bir hayır var."

Zeyd dudaklarına yayılan tebessümle kendine yakınan arkadaşının da diğer arkadaşlarının da neden böyle olduğunu anlamıştı. Ortamda oluşan anlık sessizliğin üzerine Ferzah keyifle gülerken elini Behan'ın omuzuna attığında Behnan yüzünde oluşan tebessüme engel olmadı.

"Çarşamba gününe operasyon emri geldi."

Keyfi yerine gelen Behnan, Ferzah'ın omzuna vurup Ubeyd'e göz kırparak konuştu.

"Benim hareketlerime bir haller katacak müjdeli haberim geldiğine göre bütün tamir işi Kağan'ın."

"Tabi tabi, Amir usta ne derse odur. Biliyorsun Behnan efendi?"

"Çok konuşuyorsun Ferzah. Sena kardeşimizi buraya getirelim de bakalım o zaman da böyle bülbül gibi konuşabilecek misin?"

Ferzah sevdiği kızın ismini duyar duymaz tevazu dolu bir hale bürünürken Behnan'nın ardında kalmamak için yine de konuşmaya devam etmişti.

Zeyd, yüzünde oluşan tebessümü koruyarak tamirhanenin arka bölümüne doğru ilerledi.

***

Diğer sokaklara nazaran daha sakin ve savaşın içinde bir yer değilmiş gibi düzenli bir sokağa girdiğimiz de merakla etrafımızı incelemeye başlamıştım. Siyah kapılı bir mağazanın önünde durduğumuz da şaşırmadan edememiştim. Bu kadar lüks bir yer görmeyi beklemiyordum. Kırmızı harflerle narince yazılmış olan "Matmazel Nancy" yazısına dikkat kesildiğim de sessizce konuşmasıyla ona dönmüştüm.

"İçeri girdiğimiz de lütfen sakin ol olur musun?"

Soru sormama fırsat kalmadan içeri girdiğimizde bizi geniş bir alan karşılamıştı. Lüks ve çeşit çeşit kıyafetler mankenleri süslüyordu.

"Andrea."

İnce ve naif ses kulaklarımı okşamasıyla sesin sahibi de görüş alanıma girmişti.

Uzun sarı saçları , ışıldayan kahve gözleri lacivert mini askılı elbisesiyle moda dergilerinden fırlamış bir kadın ağzı kulaklarında gülümsüyordu.

"Sevgili Nancy."

Kadın onu deyim yerindeyse kollarına hapsederken bu sarılmayı yarıda kesen o idi.

"Andrea,özlettin kendini."

Gözlerimi kısmamak için direnirken içimden

"Buyurun sayın seyirciler başlıyoruz." diye bir ses yükseldi. Zeyd'in de sakin ol demesinin sebebi şimdi anlaşılıyordu.

"Daha geçen hafta görüşmüştük."

Varlığımı unutmuş olabilme ihtimali var mıydı?

"Ah tabi, önceden neredeyse her gün görüşebiliyorduk şimdi bir hafta uzun bir süre gibi geliyor."

Gözlerimin irice açılmasına engel olamadım.

Bu kadın ne saçmalıyordu. Alessia bitmeden bir de bu kadın mı başlamıştı. Bu kadarına da katlanamazdım.

"Mahru, kız kardeşim."

Sahte bir gülümsemeyle gözlerim kısılmış ve böylelikle kadın gülümsediğimi anlamıştı. Elini bana uzatıp neşeyle konuştu.

"Merhaba tatlım bende Nancy. Andrea'nın arkadaşıyım."

İçtenlikle söylediği sözler üzerine kinayeli bir ses tonuyla"Öyle mi? Abim sizden hiç bahsetmemişti."dediğimde gülümsemesi solsa bile bozuntuya vermemişti. Uzun saçlarını sağ omuzunun üzerinde toplarken Zeyd'in sesi ortamın havasını değiştirmek istercesine çıkmıştı.

"İstediğim takımın modelleri geldi mi?"

Nancy'nin kendine yönelen ilgiyle neşesi yerine gelmişti.

"Elbette geldiler. Hepsi de muhteşem. Senin tarzın olanları özellikle ayırdım."

Zeyd'in koluna usulca dokunup sportif kıyafetlerin olduğu yöne doğru ilerlemesini sağlamıştı.

Sabırla gidişlerini izlerken sabırla gelmelerini beklemiştim. Mağaza dan çıktığımızda hesap etmeyi bırakmış olduğum derin bir nefes daha aldım.

"O da başka bir ajan mı? Görevi ne?"

Sesimde ki hırçınlığı sezmiş olacak ki dudaklarına yayılan tebessümle adımlarını yavaşlattı.

"Değil? Sıradan biri."

"Sıradan biri olduğu için mi onunla her gün görüşüyordun? Bana karşı ketum bir adam iken onlara karşı tam bir beyefendiydin değil mi?"

Adımları birkaç saniye durduğunda bakışları bakışlarımı okşar gibi baktı.

"Onlar masum insanların kanını elinde taşıyan kadınlar Nur. Sen bana kendi verdiğim savaşı masumiyetinle kazandıran kadınsın."

Yüzüme yayılan tebessüme engel olmadım. Sürekli kalbinin bana ait olduğunu dile getirmesini istediğim için tavır alma işini abartıyor olabilir miydim?

"Sana sıkıca sarılmamam için bir sebep söyle Zeyd?"

O kadar güzel gülümsedi ki anın vermiş olduğu sevgi yoğunluğu ile yüreğim tekledi. Ve o gülüşüyle iyi ki sözlerimi dile getirip duymasını sağladığım için kendi kendimi tebrik ettim.

"Maalesef yetişmem gereken bir yer var ay yüzlüm. Ama lütfen bu sözlerini evimiz de de hatırlat. Benim unutmam imkansız da sen bazen unutabiliyorsun."

"Sanırım unutacağım." dedim.

Başını eğdiğinde yüzümde hissetmiş olduğum nefesini varlığı yokluğu bir olurken konuştu.

"O zaman bana da hatırlatmak düşer."

Masum bakışlarımı yüzünden çektiğim de omuz silkerek " Yetişmen gereken yere geç kalıyoruz." dedim.

Alessia yanına gidiyorduk. Beni oraya bırakıp başka bir yere gidecekti. Bunu dışarı çıktığımızda söylemişti yoksa ben yaklaşık koca bir günü Alessia ile geçirmeyi kabul etmezdim.

Bijuteri den içeri girdiğimizde Alessia gülümseyerek bizi karşılamıştı.

"Hoşgeldiniz."

"Hoşbulduk."

Bu defa Zeyd'e sarılmayıp ona aşk dolu gözlerle bakmakla yetinmişti.

"Arka bahçeye geçelim."

"Siz Mahru ile geçin benim halletmem gereken şeyler var."

"Tamam öyleyse biz arkaya geçelim canım."

Alessia, Zeyd'e karşı eskisi gibi değildi. Daha mı soğuk davranıyordu yoksa bana mı öyle geliyordu. Zeyd bir şey söylemeden dükkandan çıkarken Alessia derin bir nefes alarak ardından baktı.

Arka bahçeye geçtiğimiz de ilk geldiğim zaman ki yere oturmuştum.

"Kahve içer misin?"

"Olur."

Gülümseyerek bahçeden çıktığında normal olmaya çalışarak sırtımı sandalyeye yasladım. Yüzünde ki aynı gülümseme ile bahçeye girdiğinde küçük fincanları masaya koydu. Kahve fincanlarını tutan parmaklarının silah tuttuğuna onlarca masum insanı öldürdüğünü bilmek bir yandan ürkütücü bir yandan da inandırıcı değildi.

"Teşekkür ederim."diyerek fincanı aldım.

"Rica ederim."

Kahveden bir yudum aldığımda beğenip beğenmediğimi merak eden bakışları üzerimdeydi.

"Nasıl?Türk kahvesini beğendin mi?"

"Eline sağlık çok güzel olmuş."

Gülümsemesini korurken içten bir sesle konuştu.

"Beğenmene sevindim. Söylesene hayat nasıl gidiyor?"

Sanırım tam şuan da bizim kültürümüze göre yenge görümce ilişkisi yaşıyorduk.

Buruk bir tebessüm dudaklarımı istila etti.

"Savaş."dedim." Hayatım, savaştan ibaret olan bir kızın hayatı nasılsa öyle devam ediyor."

Yüzüne yerleştirmiş olduğu acı ifadeye ajan olduğunu bilmesem anında inanırdım. Bakışlarından ve soru sorma şeklinden anladığım kadarıyla beni ufak bir sorguya alacak gibiydi.

Kendimi Zeyd'in ölen kız kardeşinin yerine koymalıydım şuan ne hissederdi. Nasıl tepki verirdi. Eminim ki Alessia gibi bir kadınla aynı masaya bile oturmazdı.

"Anlıyorum, yurt dışında eğitim görüyordun. Savaş başladığında neden buraya döndün ki orada da kalabilirdin?"

Titrek bir nefes aldım. Daha onaltı yaşında toprağın göğsüne masumiyetiyle gömülen Hifa'nın yaşasaydı eğer verecek olacağı cevabı yüreğimde hissettimek için çabaladım.

"İnsan hayatının gerçeğinden asla kaçamaz ben bu topraklara aitim. Hiçbir şey yapamasam bile istikbalimiz için dua etmeliyim. Gerekirse bunun için ölmeliyim."

"Lütfen tatlım,ölümden bahsetme."

"Ölüm herkesin tek gerçeği Alessia."

Usulca başıyla beni onayladığın da beğeni dolu bakışların da ki sinsi ifadeyi fark etmek neredeyse imkansızdı. Yeni bir soru sormasına fırsat vermeden konuştum.

"Senin hayatın nasıl gidiyor?"

"Dünyaya gözlerimi açtığımdan beri inişli çıkışlı. Her ne olursa olsun sevdiklerimin ardında olmaya devam ediyorum."

Gülümsedim.

"Yani abinin. Sanırım benim ölümden sonra tek gerçeğim abin."

Güldü. Gülmesi bana da istemsizce sirayet etti. Her ne olursa olsun onu hayatının merkezine koymaya devam ediyordu. Üstelik duygularına artık eskisi kadar karşılık alamaz iken.

"Abimi çok mu seviyorsun?"

Bakışları kahve fincanındaydı. Gözlerini kapatıp açtığında içli bir nefes aldı.

Fısıltıyla"Andrea."dedi

"O benim çocukluğum, gençliğim şuan ki anım. Yani anlayacağın her şeyim."

Onu benden daha mı çok seviyordu. Hayır. O Andrea ben ise Zeyd'i seviyordum. Aramızda uçurumlar kadar fark vardı.

"Onu okulun spor solunun da ilk gördüğüm an kalbimin bir yeminle ona bağlı kalacağını anlamıştım. Senden hoşlanıyorum Alessia dediği günü ve anı hafızama öyle bir kazdım ki sanırım ölene kadar unutmayacağım."

Gülümsememin en zor olduğu anlardan biriydi. Sevdiğim adamı geçtim eşimi eski sevgilisinden dinlemek...

Şuan yaşadığım şey benim için o kadar üpotikti ki. Konuşmama fırsat vermeden içini dökercesine devam etti.

"Eskisi gibi değiliz fakat hissediyorum Andrea bensiz yapamaz. Aynı şeyleri onun da hissettiğine eminim. Öyle olmasa ona karşı sevgim gün geçtikçe neden artsın ki."

Boğazım düğüm düğüm oldu. Demek ki ne olursa olsun Zeyd eskisi gibi olmasa da ona yakındı. Aklıma üşüşen kötü ve saçma düşünceleri anında yok ettim. Alessia son söylediklerinden sonra ne dediğini anlamamıştım. Bakışlarım onu bulduğunda gülümseyerek konuştu.

"Diyorum ki senin de var mı?"

"Hayır."dedim

Bir an o kadar mutlu oldu ki nasıl tepki vereceğimi bilemedim. Ayağa kalkıp dükkandan içeri girerek elinde ki hediye poşetiyle tekrar bahçeye girmesi bir olmuştu.

Poşetin içinden çıkardığı hediye paketini önüme koyup konuştu.

"Bu senin için küçük bir hediye eminim beğeneceksin."

Benim düşünceli yengeciğim! Orta boy paketi kavrayan parmaklarım dan güç çekilmiş gibiydi.

"Açmayacak mısın?"

Heyecanlı sesine karşılık gülümsedim. Paketten çıkardığım kutu bu sabah marangoz hane de görüp beğendiğim kutunun aynısıydı. İçimi saran meraka engel olamayıp kutuyu açtığımda zarif bir kuğu kolyesi beni karşılamıştı. Bu naif hediye karşısın da ne diyeceğimi bilememiştim.

"Alessia bu çok güzel, çok teşekkür ederim."

Işıldayan gözleri hediyeyi beğenmiş olmanın sevinciyle yüzümde geziniyordu.

"Beğenme çok sevindim. Bu tepkini Matteo da görseydi o da sevinirdi."

Yüzüm de ki tebessüm hızla silindiğin de aceleyle konuştu.

"Bu onun hediyesi ama kolyeyi beraber seçtik lütfen kabul et. Mahru,o sana çok değer veriyor."

Hediyeyi ne kadar geri vermek istesem de Alessia ile var olmayan aramı iyi tutmak için sakince konuştum.

"Bunun benim için bir önemi yok Alessia. Senin hatrın için hediyeyi kabul edeceğim."

Ardımda hissettiğim hareketlilikle Alessia ışıldayan gözlerinden onun geldiğini anlamıştım.

"Merhaba."dediğinde Alessia merhabasını mutlulukla karşılamıştı.

"Alessia kalmayı çok isterdim ama gitmem gerekiyor."

Alessia ile kısa bir bakışmalarının ardında çok şey gizliydi. Birbirlerine gerçekten de görevde olan iki ajan gibi bakmış olabilirler miydi?

Ayağa kalktığım da Alessia usulca bana sarılıp veda etti.

Dışarı çıktığımız da şehrin çıkışına kadar hiç konuşmamıştık. O konuşmadığı için bir şey bende konuşmamıştım. Zarah'a her geldiğimizde böyle oluyordu. Ne zaman ki şehirden çıktık o zaman yüzüne yayılan hafif bir gülümsemeyle bana bakıp konuştu.

"Günün nasıl geçti?"

İşte anlam veremediğim bir an daha yaşıyordum. Yine üstelemeyip sorusuna cevap verdim.

"Güzel, bol bol sizden bahsetti. Daha doğrusu senden."

Derin bir nefes aldı.

"Onun için sadece bir takıntı dan ibaret olduğumu asla kabul etmiyor."

Bunu tahmin etmem gerekirdi. Zeyd'in de bu gerçeği bilerek onu muhataba alması iyi bir şeydi.

Uzaktan gelen patlama sesiyle ne yapacağımı bilemez halde ufak bir çığlık dudaklarımdan firar ederken Zeyd'in kolları bedenimi koruma altına alırken benim çığlıklarıma başka insanların sesi de eklenmişti.

"Zeyd."

Sırtım da ki parmaklarının tutuşu gevşediğin de dolan gözlerimden özgürlüğüne kavuşan gözyaşlarım eşliğinde başımı kaldırıp ona baktım. Yüzünde ki şaşkın ifadeye daha önce şahit olmadığıma emindim.

"Kahretsin."dedi.

Ürkek ve sessiz bir sesle "Ne oldu?" diyebildim.

Kalbim korkudan çırpınıyordu.Beni teselli eden tek şey yanımda ve kollarının arasında oluşumdu.

 

 

 

 

 

Bölüm : 01.03.2025 12:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...