Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@nesimisubha

12/Temmuz-İki Gün Önce


Bunaltıcı sıcağa rağmen ılık esen rüzgar biraz olsun ferahlamama sebep olurken birkaç yıl önce inşa edilmiş olan caminin bahçesinden çıkıp tarihi sokağa doğru ilerlemeye başladım.

Gideceğim yer üç sokak ötede olsa da taksiye binmeyi tercih etmememin sebebi her zaman hayalini kurduğum bu sokaklar da yürüyebilmekti.

Ve bende yürüyerek gitmek için son derece bunaltıcı olan bu günü bulmuştum.


İki haftadır misafir olduğum bu ülkeye veda etmeme beş gün kalmıştı.

Beş günün her birine ayrı bir plan yapmıştım. Bugün ki planım ise 1700'lü yıllar arasında yapılmış olan tarihi camiyi ziyaret etmek vardı.


Günün sıcak ve bunaltıcı geçmesi akşamın daha soğuk olacağının habercisiydi.


Sokakta yürürken her ne kadar kendimi yanlız hissedip tarihinin derinliklerinde kaybolsamda benim gibi bir çok yabancı ve yerli turist vardı.

Elimle yüzümü serinletme işlemine son verdiğimde camiye gelmiş olduğumu fark ettim.


Fotoğraflarda gördüğümden daha güzeldi. Bütün ihtişamı ve endamıyla Hizam şehrinin sahibi benim diyordu.

Yüzümde oluşan huzur dolu tebessümle fotoğraf makinemi çıkarıp kartpostallık bir görüntü aldığım da çekmiş olduğum fotoğrafı odamın hangi köşesine asarsam daha güzel duracağını düşünüyordum.


Sırt çantamdan çıkardığım su şişesinden bir yudum alırken camiden içeri girdim. Dış görünümü gibi içi de muhteşemdi ince el işçiliğiyle yapılmış olan çiniler, halılar gerçekten de muhteşem görünüyordu.

Peş peşe çektiğim fotoğrafların nasıl göründüğüne bakıp zaman kaybetmek yerine camiye doyasıya gezdim.


Şimdi sırada herkesin o çok övdüğü zaman tüneli vardı. Kardeşimin ve burada tanışıp ayak üstü sohbet ettiğim turistler kesinlikle gidip görmem gerektiğini söylemişlerdi.


....


Yorgun argın otelden içeri girdiğimde koşar adımlarla odama ilerledim. Yürümekten ziyade bunaltıcı hava beni fazlasıyla yormuştu.

Uzun bir duşun ardından hazırladığım kahveyi ağır ağır yudumlarken bedenime vuran ürpermeyle yatağın üzerine koymuş olduğum hırkayı üzerime geçirdim. Gecenin soğuğu kendini göstermeye başlamıştı.


Üniversiteyi bitirdikten sonra iş hayatına atılmadan önce uzun bir dinlenmeyi hakkettiğimi düşünerek tatil yapmak için burayı seçmiştim.

Tatil için herkesin görmezden geldiği bir yerdi. Fakat benim bu ülkeyi görmezden gelmem olanaksızdı. Çocukluğumdan beri gezip görmek istediğim aynı zamanda da herkesin görmezden geldiği için turistlik bakımından biraz sakindi.

Ülke de bazı iç karışıklıklar meydana gelsede pek bir önemi yoktu.

Çoğu insanın görüp gezdiği yerler değil de insanların görmediği yerler beni daha çok cezbederdi.


Çektiğim fotoğraflara bakarken telefonumun melodisiyle kendime geldim. Sehpanın üzerindeki telefonu elime aldığım da dudaklarıma hakim olan gülümsemeyle telefonu açtım.


"Efendim anneciğim."


Karmaşık seslerin arasından annemin telaşla "İyi misin kızım? Neredesin?"demesiyle ayağa kalktım.


"Ben iyiyim anne. Sen iyi misin? Sesin hiç iyi gelmiyor."


"Sen uçağa bindiğinde daha iyi olacağım."


"Uçak mı? Beş gün sonra babamın buraya geldiği zamanı mı kastediyorsun?"


"Bu geceye bilet aldık."


Endişeli bir sesle konuşması beni daha çok endişelendirirken lafı uzatması değilde içli bir nefes alması canımı sıkmıştı.


"Sorun ne anne?"


"Darbe olmuş." dediğinde sesi titriyordu. "Orada kalman tehlikeli hemen hazırlanıp havaalanına gitmelisin."


Teselli eden bir sesle "Tamam anne merak etme hemen çıkacağım." dedim. İçimi ele geçiren korkuyu hiçe saymaya çalışıyordum.


Endişeli sesi şefkatle "Seni seviyorum-" derken telefon bir anda kapanmıştı. Sanırım hazırlanmam için kapatmış olmalıydı.

Çok fazla olmayan eşyalarımı küçük bavula yerleştirirken olanlara anlam vermeye çalışıyordum. Sokak bu kadar sakinken ülke de darbe olmuş izlenimini göremiyordum.

Hırkamı çıkarıp sırt çantama yerleştirdiğim de sehpanın üzerinde ki kitabımı da hemen yanına koydum. Kışlık elbisemin üzerine geçirdiğim bol feracemin fermuarını aceleyle çekip siyah başörtümü her zaman ki gibi yaptım.


Resepsiyonda ki görevli çıkış işlemlerini çabucak hallettikten sonra aceleci adımlarla otelden çıkmıştım.

Neden herkes bu kadar sakindi.

Yıllar önce ülkeme de meydana gelen darbeyi hatırlarken sokaklar insanlarla dolup taşmıştı. Burada ki durum ise bana oldukça garip gelmişti.


Bindiğim taksinin şöförüne havaalanına gitmesini söylerken acelede etmesini eklemiştim.


Şöförün süratle sürdüğü araba sonunda havaalanına ulaşmıştı. Giriş işlemlerini yaptıktan sonra 330 nolu kapıya doğru ilerlemeye başladım.

Havaalanında da çok az kişi vardı.

İnsanlara bakamaya ısrarla devam eden gözlerimi çekip aceleci adımlarla yürümeye devam ettim. Kolumdaki saate baktığımda uçağın kalkmasına az bir vakit kalmıştı.


Aceleci ve hızlı adımlarımı durduran "Bırak beni!" diye bağıran kadının sesiydi.

Başımı sağ tarafa çevirdiğim de iri cüsseli bir adamın yanında kısacık kalan kadını çekiştirdiğini gördüm .

Adamın ne dediğini duyamasamda kadının " Seninle gelmeyeceğim!" demesi adamın ne söylediğini ortaya çıkarıyordu.


Etrafta az olan insanların hepsi kendi işlerine bakıyordu. Gidip gitmeme arasında kalmıştım adam çok yakını olsaydı muhtemelen böyle davranmazdı. Gerçi şimdiler de insanların birbirlerine davranış şekilleri yakınlık uzaklık fark etmiyordu.

Bakışlarım kadının çaresiz ve yardım isteyen gözleriyle kesiştiğinde duruma el atmam gerektiğini anladım. Aceleci adımlarım bu defa kadın ve adama yöneldi.

"Beyefendi ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

Adamın cüssesine cılız kaçan sesi tıslarcasına çıktı.

"Sen karışma!"

Bir yakını olmadığını hareketlerinden az çok anlamıştım. Yine de adamı denemek adına "Belli ki karınız sizinle gelmek istemiyor." dedim.

Aynı ses tonuyla konuştu.

"O benim karım değil!"

İçimden zaferle gülümsedim.

"O halde hanımefendiyi rahat bırakın!"


Adamın gözleri öfkeyle parlarken çevremizde ki insanlar konuşmalarımızla etrafımıza toplanmaya başlamıştı.

Kadının kolunu sertçe bırakırken öfkeyle "Bu burada bitti sanma!" dediğinde öfkeli bakışları beni buldu.


"Seninle de görüşeceğim!"


Adamın yanımızdan uzaklaşmasıyla derin bir nefes aldım. Çevremizde ki kalabalık dağılırken kadından tarafa döndüm.


"İyi misiniz?"

Sorduğum soruya kolunu ovalayarak cevap verdi.


"İyiyim, çok teşekkür ederim." dediğinde minnet duyduğunu her haliyle belli etmişti.

"Rica ederim"dedim.

"Bu arada ben Rosie" dedi.

Uzattığı elini kavradığım da yüzüme yayılan gülümsemeyle

"Bende Nur."dedim.


Gözlerim kolumda ki saati bulurken pek hoş bir tanışma olmasa da tanıştığım bu kadına veda ettiğimde kadın yapılan anonsu kastederek "Galiba bu dili bilmiyorsun?"dedi.


"Evet."dediğimde anons ingilizce yapılmaya başlanmıştı.


"Sayın yolcularımız bazı teknik aksaklıklar sebebiyle yurtiçi-yurtdışı bütün seferlerimiz iptal edilmiştir."


Açıklama kısa ve netti ama benim için pek de açıklayıcı olmamıştı.

Tekrar ne zaman uçuşlar başlardı ki?

Çantamdan çıkardığım telefonla babamı arama işlemine başlayacağım an telefonun çekmediğini fark etmemle büyük bir hüsrana uğradım.Unuttuğum bir şey vardı bu ülke de darbe olmuştu her şeyin nasıl yolunda gitmesini bekliyordum ki! Fakat insanların sakinliği ülke de bir darbe olduğu unutturuyordu.


"Darbenin de etkisiyle beraber uçuşlar kolay kolay başlamaz."


Rosie dedikleriyle kendime gelirken umutsuz bir halde onunla yürümeye başladım. Eminim ikimizde ne yapacağımızı bilmiyorduk.

Havaalanından dışarı çıktığımızda yürümeye devam ederken bir an önce otele gidip sabırla ailemle iletişime geçebileceğim vakti bekleyecektim.


Şiddetli birkaç el silah sesi duyar duymaz hızlı adımlarla kaldırımın hemen yanına park edilen arabaların olduğu tarafa geçtiğimiz de titrek bir nefes aldım. Ve çok geçmeden insanların çığlığı sokakta yankılanmaya başlamıştı.

Arabanın üzerinden sokağa kısa bir bakış atarken Rosie kolumu kavrayıp başımı aşağı eğmemi işaret etti ve bana biraz daha yaklaştı.

Sır verir gibi çıkan bir sesle"Kaçabiliriz."dedi.

Böyle birşey teklif de bulunmasını bekliyordum ne kadar güvenilir olabilirdi ki?

Sokakta ki silah sesleri çoğalmaya başlamıştı.Bakışları beklenti içinde heyecanla vereceğim cevabı bekliyordu.


"Nasıl kaçabiliriz ki? Sana yük olmak istemem."

Gülümsedi.

"Beni o adamdan kurtardın. Sana büyük borçlandım."

Başından beri merak ettiğim soruyu bu vesileyle sordum.

"O adam senden ne istiyordu?"


Derin bir nefes alıp "Gazeteciyim." dedi."Anlarsın ya derin meseleler şuan değil ama daha sonra detaylı bir şekilde anlatırım, kabul ediyorsan hemen gidelim."


Hiç düşünmeden bana güvenip açıklama yapmıştı bende ona aynı şekilde güvenmeyi tercih ettim.Okyanusta ortasında kalakalmış bir gemi misaliydim yardım eli uzatan birini geri çevirmektense o eli tutmayı tercih ettim. İçimde ki endişe ve bilinmezlik beni o eli tutmaya itmişti.


"Gidelim, peki nasıl kaçaçağız?"


"Karşı kaldırımda ki arabama ulaşalım anlatırım." dediğinde temkinli bir şekilde kendimize siper aldığımız arabanın yanında uzaklaşıp hızlı adımlarla karşı kaldırıma ilerlemeye başladık.


Silah sesleri uzaktan gelse bile insanı fazlasıyla tedirgin ediyordu.

Arabasına bindiğimiz de biraz olsun rahatlayan bedenimi koltuğa yasladım.


Arabayı süratle sürmeye başladığında havaalanının bulunduğu yerden uzaklaşmıştık.


"Arkadaşım var, Alec... beraber çalışıyoruz son olan olaylardan sonra bir şeylerin yolunda gitmeyeceğini fark edince hazırlıkları tamamlamıştık, bazı şeyler yolunda gitmez ise ikinci bir plan her zaman iyidir."


"Akıllıca."dediğimde gülümsedi.


Camların hepsini açtığında soğuk hava içeri hücum ettiğin de kollarımı birbirine kenetleyip önümde birleştirdim.


"Peki sen ne için buraya geldin?"


"Tatil için."dediğimde ufak bir kahkaha attı.


"Ciddi misin?"dedi. "Seninki de güzel cesaret bu karışıklıkta buraya gelmek."


"Burası her zaman karışık bir ülkeydi ama bu kadar karışık olacağını hiç düşünmemiştim."


"Nerelisin?" bir yandan da sigarasını tüttürüyordu.

Sigaradan hiç hoşlanmazdım.


"Türkiye."dediğimde yine ufak bir kahkaha attı.


"Anlamalıydım, bu çılgınlığı yapmak için bir Türk olmak gerek"


Bu sözleri üzerine bende güldüm.

"Gülüşün çok güzel .... dişlerinde"

Bir anda söylediği sözlerle şaşkınlıkla ona baktım.


"Sakin ol erkeklerden hoşlanıyorum."


Bu yabancılar gerçekten tuhaftı zoraki gülümseyerek "Sen nerelisin?" dedim.


"Ben karışık ama İngiliz desek daha iyi olur, İngilizceyi çok iyi konuşuyorsun hiç İngiltere'de bulundun mu?"


"Birkaç kez bulunmuştum özel dil eğitimi almıştım ve farklı dilleri çok severim."


Yüzünde ilk andan beri gördüğüm tebessümüyle " Bende farklı dilleri çok severim buradan ülkeme gittiğimde ilk işim Türkçe öğrenmek olacak."dedi.


Bu samimi halleri ona güvenmemi arttırıyordu.Yolun ne kadar uzun sürdüğünü düşünürken "Geldik." diyerek arabayı durdurdu.


İki katlı evden içeri girdiğimizde yoğun bir sigara korkusuyla karşı karşıya kalmıştım. Hazırlıksız yakalandığım için öksürmeye başladığım da Rosie endişeli gözlerle bana baktı.

"İyi misin?"dediğinde zorda olsa ona cevap verdim.

"İyiyim sadece sigara kokusu... hiç haz etmem."


Elini alnına vurduğunda "Afedersin. Arabada da içmiştim çok üzgünüm." dedi.


Kısık bir sesle "Önemi yok, birazdan geçer."


Salondaki bütün camları açıp içeri doğru ilerledi.


"Kusura bakma Alec çok sigara içer ama bu defa gerçekten de fazla kaçırmış."


"Sorun değil."dedim.


Aslında büyük bir sorundu pasif içiçi olmayı kim isterdi ki ama sanırım gidene kadar sabredebilirdim.


Oturma odasına girdiğimizde Rosie neşeli bir sesle"Alec misafirimiz var."dedi.


Koltuğa gömülmüş bir şekilde sigarasını tüttüren adama baktım.Masanın üzerinde duran içki şişelerini de görünce adamın bu haline üzülmeden edemedim. Rosie için de üzülmüştüm hepsi bir arayış içindeydi ve bu arayışı farklı yollarla halletmeye çalışıyorlardı.Adamın şaşkın bakışları beni bulduğumda sanırım benim gibi bir misafir beklemiyordu.

"Hoşgeldin." dediğinde kısık bir sesle "Hoşbuldum."dedim.

Pek de hoş gelmişim bakışları atmıyordu ama bunun bir önemi yoktu sonuçta ben Rosie misafiriydim.


Rosie söylene söylene masadaki kirli tabakları toplamaya başladı.


"Alec farkında mısın? Gitmemiz gerekiyor ve görüyorum ki senin gitmeye hiç niyetim yok!"

Rosie bu çıkışına karşılık Alec ayağa kalktı.

"Gelene kadar herşeyi hazırladım sadece eşyaları arabaya taşımak kaldı."

Rosie gülümsedi.

"Süpersin tatlım,Nur biz eşyaları yerleştirene kadar şurada oturabilirsin."


Başımla onu onayladığımda işaret ettiği koltuğa oturdum. Onlara yardım etme fikri aklımdan geçse bile koltuğa oturduğum an bu düşüncemden vazgeçmiştim.

Duvardaki saate baktığımda saat onbir buçuktu bedenimi ele geçiren uykuya kendimi teslim etmemeye çalışıyordum. Erken yatıp erken kalkmak hayatımın en temel kavramıydı.


"Uykucu kız hadi kalk"


Bu Rosie sesiydi, kıvrıldığım koltuktan mırıldanarak gözlerimi açtığımda Rosie ağzı kulaklarında gülümsüyordu. Bu kıza gerçekten de kanım kaynamıştı gülümsemesine karşılık verdim.


"Gitme vakti şekerim."


Uyku mahmurluğundan sıyrılıp Hole doğru yürüyen Rosie peşinden ilerledim. Dışarı çıktığımızda gecenin soğuk rüzgarı ürpermeme sebep olmuştu. Arabaya sırtını yaslamış bir halde sigarasını içen Alec geldiğimizi fark edince alaycı bakışları beni buldu.


"Rosie tuhaf arkadaşları olurdu ama senin gibisini de ilk defa gördüm."


Kaşlarımı çatarak bakışlarımı ondan çektim. Ukala ve gevezeydi, bu gibi insanlara hiç gelemezdim.Kurduğu cümleye ise oldukça aşinaydım, tuhaf olduğumu dile getirmesi büyük ihtimalle tesettürlü olmamdı. Yaşadığım ülke de bile çevrelerinde tesettürlü insan olmasına rağmen benim gibileri yadırganyanlar varken karşımda ki adama bunu çok görmüyordum.

Evet 21. yüzyılda herşey fazlasıyla gelişmiş olsa da bazı düşünceler sabit olduğundan bir gelişme kât edilemiyordu.İnsanların sadece bir pencereden dünyaya bakmaları gibi.

Söylediklerini tıpkı diğer insanların sözlerine yaptığım gibi hiç dikkate almadım. İnsan sözleriyle kaliteliğini ve karakterini ortaya koyuyordu. Rosie arabanın camından kafasını uzatarak "Alec! boş konuşma nasıl arkadaşlarım olduğu seni ilgilendirmez."


Alec sırıtarak bana baktı.

"Rosie bu kadar sahiplenici olma bu kılıkta ki insanların terörist olduğunu çok iyi biliyoruz."

Birde gazeteciyim diye ortalıkta geziniyordu sözlerine bak!

İçimden kabaran öfkeye hakim olmaya çalıştım.


"Sizin gibiler terörist olmadığımızı herkesten daha iyi bilir."

Yüzünün aldığı ifadeyi görmem öfkemin dinmesine yardımcı olurken arabanın arka kapısını açıp bindim.

Rosie başını benden tarafa çevirip göz kırptı.

"Süpersin dostum hem güzel hemde oldukça akıllı bir arkadaş edindiğim için kendimi şanslı hissediyorum, kendi kendime kızarak bu lanet yerden bir çıkarım olmadan gidiyorum diye üzülüyordum.... gerçi elimde çok iyi görüntüler belleğimde efsane bilgiler var."


Ufak kahkahası arabanın içini doldururken gülümsedim.


"Birkaç saat içinde sıcak bir arkadaşlık edindiğim için bende kendimi şanslı hissediyorum."


Tebessüm ederek tuhaf bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu. Kirpiklerini kırpıştırarak "Rosie bir şey mi oldu?" dedim.


"Tatlım gerçekten çok güzelsin."


Konuşmalarında sürekli güzel olduğumu dile getirmesini tuhaf karşılaşan da "Teşekkür ederim, sende çok güzelsin."dedim.


"Fena değilimdir ama çok da abartılacak bir güzelliğim yok"

Rosie güldüğünde tam cevap vereceğim sırada arabanın ön kapısı sertçe açılıp kapandı.Galiba birileri hâlâ bana öfkeliydi gerçi benim öfkenin yanında onun öfkesi hiç kalırdı.

Rosie gerçekten hoş ve iyi niyetli bir kızdı onunla aramızda oluşan bu samimiyeti devam ettirmeyi çok isterdim. Alec hakkında bir yorum yapmama hiç gerek yoktu.


"Araba kullanmayı biliyor musun?"

"Evet" dediğimde kendi kendine konuşur gibi cevap verdi.

"İşimize yarayabilir ama sen yolu bilmiyorsun."

Başımı koltuğa yasladığımda sözlerini tamamlamıştı.

Gecenin zifiri karanlığında süratle ilerleyen arabanın içinde yalnızlığımla başbaşa kalmıştım.

....

Gözlerimi Rosie bağırma sesiyle açtığımda başımı yasladığım koltuktan hızla çekim. Rosie durup dururken ne için sesini yükselttiğini anlamaya çalışıyordum.


"Ne yapıyorsun aptal! Oranın neresi olduğunu bilmiyor musun?"


Rosie gözleri öfke saçarken "Cevap ver bana!" dedi.

Alec cevap vermek yerine arabayı süratle sürmeye devam sürmeye devam ediyordu.


"Neler oluyor?"

Merak ve endişeli sesime karşılık Rosie gittikçe artan öfkesiyle " Durdur arabayı, sana arabayı durdur diyorum!" dedi.


Alec engel olmak için direksiyonla arasına girmeye çalışırken "Ne olacak bu p*ç beni ele verdi!"dediğinde şaşkın ve tedirgin bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken "Ne yapabilirim?" sorduğum sorunun cevabını bilsem bile yapacağım şeyi onaylamasına ihtiyacım vardı.

"Ona engel olmaya çalış."

Alec uzanan kollarım Rosie tokat atmasıyla dururken işaret parmağını sallayarak " Sakın deneme!" dedi.


Rosie sersemleşmiş haline endişeyle baktım elbette durmayacaktım.


"Alec, dur!"

Sertçe kolumu kavrayan parmakları Rosie sözleriyle gevşemişti.Gözleri dolmuş ve çaresizce bana bakıyordu.


"Sen kazandın ama görünüşte beş yıllık arkadaşlığımızı yerle yeksan ettin, enbaşında buraya seninle gelmekle hata ettim Betty gelmeliydim." dediğinde sesi daha çok yükselirken konuşmaya devam etti.


"Ne bakıyorsun lanet olasıca pislik! Arabayı sürmeye devam et ve beni onlara ver!"


Alec en başından beri gayet sakin ve rahattı aynı tavırla sesli bir şekilde yutkundu.


"Üzgünüm Rosie." dedi.


Rosie hüsrana uğramış bir şekilde derin bir nefes alıp başını cama çevirdi.

Peki şimdi ne olacaktı.

Hiç iyi şeyler olmayacağını hissedebiliyordum.

Belki de onun kaçma teklifini kabul etmemeliydim.

Önümüze sunulan seçenekler bizim tercihlerimizdi. Tercihlerimiz kaderimizi belirleyen unsurlardı.

...


Etrafı tellerle kaplı bir yere gelmiştik arabadan indiğimizde sert rüzgar feracemin eteklerini savurdu.Tel örgülere oldukça uzak olan yerleşim yerini fark ettiğimde korkumu içime hapsedip kötü düşüncelerimi berteraf etmeye çalıştım.


"Kaç paraya sattın arkadaşlığımızı eminim çok paradır. Çünkü bizim arkadaşlığımız mükemmeldi değil mi!"


Alec sıkıntıyla nefes alıp cevap vermek yerine cebinden tuşlu bir telefon çıkardı.


Rosie öfkeli, kırgın, mahcup bakışları beni bulduğunda "Nur... ben çok üzgünüm" dedi.


Yanaklarından süzülen birkaç damla gözyaşları çaresizliğini bana karşı kendini ne kadar suçlu hissettiğini gösteriyordu. Aramızdaki mesafeyi kapatıp ona sarıldığımda ona sarılmamı beklemiyor olacak ki ilk başta şaşırsada sonra aynı şekilde bana karşılık vermişti.


"Lütfen üzülme Rosie, bunların olacağını bilemezdin."


Bize yaklaşan adamları fark ederken yavaşça ayrıldığımız da avucumun içine aceleyle koyduğu flaş bellekle soru sorarcasına gözlerine baktım.


"Sende daha güvende olacağına eminim."


Elimde tuttuğum Flaş belleğin daha önce söylediği sözleri hatırladığım da ne kadar değerli olduğunu anlamıştım.


"Arkadaşlığın için teşekkür ederim."

Tebessüm ederek fısıltılı bir ses tonuyla"Bende."dedim.

Bu kadar kısa bir zamanda samimi arkadaş olmayı hiç beklemiyordum ama olmuştuk.

Adamlar bize doğru yaklaştıkça önde yürüyen adamın havaalanında ki adam olduğunu fark etmiştim.Sırıtarak birkaç adım ötemizde durdu.

"Bayan Dainty tekrar karşılaşacağımızı size söylemiştim." dediğinde alaycı bakışları beni buldu.

"Doğrusu bu aptal kızı görmeyi beklemiyordum."

Sözlerini duymazdan gelerek Rosie bakmaya devam ettim.

"Arkadaşımın benimle bir alakası yok onu serbest bırakın!"

Hemen arka tarafta ki dev adam gürleyen bir sesle "Arkadaşın artık bu kampa ait." dedi.

Rosie çaresizce bana baktı.Ben ise verdiğim bir kararla yavaş yavaş tutsaklığıma adım atmıştım. Bir kampa ait olmak, tutsak ettikleri insanların bir eşya kadar değeri yok muydu?

"Arkadaşın burada kalacak sen bizimle geleceksin!"


Yine aynı adam konuşmuştu galiba bütün hayatını yemek yemekle geçirmişti. Son söyledikleriyle de burada kalmam kesinleşmişti.Direnmek ve burada kalmayı reddetmek gibi seçeneklerim yoktu.Korkularımla ayakta kalmayı başarabilirdim. Başarmalıydım başka çarem yoktu. Tozlu yol boyunca bize yaklaşan pikap önümüzde durdu.

Rosie son kez özür diler bakışlarla bana baktığında bende kendimden özür diliyordum. İri kıyımlı adamlara boyun eğerek arabaya bindi.

Araba hızla uzaklaşmaya başladığında Alec dev adamla el sıkıştıktan sonra arabaya bindi.Nefretle bana bakıyordu bakışlarına karşılık verdiğimde durgun yüzüne ufak çaplı bir sırıtış hakim olduğunda başıyla dev adama selam verip diğer araba gibi o da uzaklaştı.Tel örgülere doğru ilerlemeye başlayan adam yine gürleyen bir sesle"Gidiyoruz." dedi.


Tedirgin adımlarla adamı takip ederken ne olacağını az çok tahmin edebiliyordum. Derdest edilmiş bir halde ülkeme geri göndereceklerdi ve yahutta yüklü bir miktar da para isteyeceklerdi. Belki de düşündüklerimin hiçbiri olmayacaktı. Tel örgülerden içeri girdiğimizde derin bir nefes alıp çiseleyen yağmur eşliğinde dev adamı takip etmeye devam ettim.


Loading...
0%