@nesimisubha
|
Zayn'nin neşeyle güldüğünü duyduğum da kapıyı açıp dışarı çıktım. Yüzümü okşayan rüzgarla derin bir nefes aldım. Bakışlarımı bahçede ki çınar ağacına çevirdim ve altında Şems ile Zayn gördüm. Dudaklarıma yayılan tebessümle onlara yaklaştım. Şems koşarak bana sarıldığında aynı içtenlikle ona karşılık verdim. "Nur abla gidelim mi?" "Gidelim."dediğimde Şems bu durumdan hiç hoşnut olmamıştı. "Ben de sizinle geleceğim." Zayn araya girmeden Ahsa pencereden Şems'e çağırmıştı. "Şems yemek yemen gerekiyor." Şems küçük omuzlarını silkerek "Bende onlarla gitmek istiyorum."dediğinde Ahsa gülümsedi. "Şimdi yemeğini ye sonra yine beraber gidersiniz." Şems annesinin tatlılıkla söylediği sözlere boyun eğerek eve doğru ilerledi. Kaldığım odanın penceresinden görünen patika yoldan yürümeye başladık. Zayn elinde ki sapanını sallayarak önümde ilerliyordu. Patika son bulup geniş bir yola çıktığımızda karşımıza tek katlı bir ev çıktı. Bahçesinde çıkan yabani otlardan anlaşıldığı kadarıyla uzun süredir kimse bakım yapmamıştı. Toprak yolda ilerlemeye başladığımız da Zayn önümde yürümeyi bırakıp yanımda yürümeye başlamıştı. Kuş cıvıltılarından başka hiçbir ses yoktu. Yolun kenarında üç katlı evin önünde evin önünde duran Zayn ile bende durmuştum. "Burası Kalender dedenin evi geçtiğimiz ev ise onun kız kardeşinin eviydi o evde yaşayanların hiçbiri hayatta değil!" Zayn bal rengi gözlerini kırpıştırarak yürümeye devam etti. Bu kadar soğuk kanlı bir çocuk olmasını takdir etmiştim. Savaş insanı soğuk kanlı bir insan mı yapıyordu. Yoksa savaşa alışmış olmak soğuk kanlılık mı yapıyordu. Çok fazla ilerlemeden karşımıza yan yana duran iki ev çıkmıştı. "Birinci ev Kalender baba ve Dua ablanın evi ikinci ev ise Abdülvehhab amcaların evi." Her evin kendine ait küçük bir bahçesi vardı. Bütün evlerin dışı buraya özgü bir şekilde inşa edilmişti. Evlerin olduğu yerleri arkamızda bıraktığımız da beton döşenmiş olan kocaman bir alan gelmiştik. Bu alanda iki yol ayrımı vardı. Biri ağaçlarla kaplı olan yol diğeri ise kasabanın merkezine inen yoldu. Yüzlerce eve biraz yüksekten bakan bu evler sanırım kasabanın mahallesiydi. Kasabada birkaç ev yıkılmış ve çoğunun ise hasarlı olduğu göze çarpıyordu. "Burası da arkadaşlarımla oyunlar oynardık." "Sanırım şimdi oyun oynayamıyorsunuz?" Gözlerinde ki hüznü gizleyememişti. "Birkaçı ülkeden gitti, diğerlerinden ise aileleriyle birlikte haber alamadık. Aslında beni de alıp götürmek istediler ama dayım buna izin vermedi." On dört yaşında ki bir çocuk için yaşadıkları oldukça ağırdı. On dört yaşımdayken okula gitmek için her gün ne giyeceğimi seçmeyi dert edinen bir kız değildim. Ama şikayet ettiğim şeyler olurdu. Yaşıtlarımın çoğu her şeyi şikayet ederdi. Sanırım fazla bolluk ve rahatlık insanı şikayete sürüklüyordu. İnsan sahip olduklarına yetinmeyip daha çoğunu isteyen bir varlıktı. Neyse ki annem bolluk içinde yaşarken şikayet etmeyi değil de şükretmeyi öğretmişti. Zayn'in dolan gözleriyle ona sarılıp saçlarını okşamak istesemde o bu halinden kendini bir komutan edasıyla hemen soyutlamıştı. Kasabaya giden yola doğru ilerlemeye başladığımda Zayn'in sesi beni durdurmuştu. "Kasabaya gitmemiz tehlikeli." "Neden?" "Kasabada kimse yaşamıyor, çoğu yere yerleştirilmiş bombaların olduğunu söylüyorlar." Işık hızıyla Zayn'in yanına ulaştığımda eline aldığı taşı sapana yerleştirip ileride ki ağacın gövdesinde ki oyuğa nişan almıştı. Taşı oyuğa isabet ettirdiğinde beğeni dolu bakışlarıyla onu izleyip takdir edercesine başımı salladım. "Zayn, bu konuda çok iyisin." Mutlulukla gülümsedi. "Arkadaşlarım bana Zayn Ali diye hitap ediyorlardı istersen sende edebilirsin." Yüzünde ki hüznün yerini mutluluğun alması beni de fazlasıyla mutlu etmişti. Bu insanların beni sahiplenmeleri haftalardır parçalanmış olan ruhuma umut olmuştu. "Bu kadar iyi olmamı dayıma borçluyum." Ahsa'nın söylediğine göre erkek kardeşlerini şehit etmişlerdi. Sanırım dayım dediği kişi burada yaşayan biriydi. Yine yanlış bir soru sormaktan çekinsemde merakıma yenik düşmüştüm. "Dayın?" Gözleri heyecanla ışıldadı.Bu tepkiyi beklemiyordum. "Annemin süt kardeşi,biliyor musun? Büyüdüğüm zaman bende dayım gibi olmak istiyorum." "Neden?" "Her konuda bilgi sahibi." Dayım dediği kişi yaşı itibarıyla tecrübeli biri olduğu için Zayn'nin dayısı gibi olmayı istemesi çok normaldi. Peki ben dayısı hakkında hiçbir bilgi bilgi sahibi değilken bu kadar emin düşünmem ne kadar doğruydu. Etrafı ağaçlarla kaplı olan yol boyunca ilerlemeye başladık. Ağaçların arasında ki yabani otlar ormanda yuvarlandığım anı hatırlatmıştı. Görmezden gelmeye çalıştığım sırtımda ki ağrı neredeyse yok olmuştu. Şuan ise kasıklarımda hissettiğim keskin ağrıların sebebini çok iyi biliyordum. Hapishaneye atıldığımdan beri hiç hasta olmamıştım. Zayn Ali benimle birlikte olduğu için çok mutlu görünüyordu. Nefes nefese kaldığımda uzun zamandır hareketsiz kalmanın dezavantajını dibine kadar hissetmiştim. Zayn Ali koşarak tepenin düzlüğüne ulaştığında gülümseyerek bana el salladığında bende ona aynı karşılığı vermiştim. Birkaç dakika sonra yanına ulaşmıştım. Yüzümü okşayan ılık esen rüzgarla derin bir nefes aldım. Manzara karşısında dudaklarıma yayılan tebessümle bakışlarımı çekmeden konuştum. "Burası çok güzelmiş." Zayn elindeki sapanla meşgul olduğu için söylediklerimi duymamıştı. Ardarda sıralı dağları mavisiyle süsleyen gökyüzü savaşın esir ettiği bu beldeye umut vaad eder gibiydi. Başımı çevirdiğimde manzaranın güzelliğinden farkına varamadığım iki katlı ahşap evi görmüştüm. Buradaki evlere nazaran bu ev yeni yapılmış gibi duruyordu. İkinci katında bulunan balkonda rengarenk boş saksılara uzun süredir dokunulmadığı belli oluyordu. Ev de, evin bahçesi de fazlasıyla iç açıcıydı. Bu defa da sapanıyla evin çatısında bulanan kuş evini nişan almıştı. Bir an hedefinin kuş evi olduğunu sanmış olsam da hemen yanında ki boşluğa isabet ettirmişti. İsabet ettirdiği an kolunu zaferle yukarı kaldırdı. "Bu ev kimin?" "Dayımın, kendisi inşa etti." Evi bir kez daha beğeniyle süzdüm. "Oldukça tenha bir yerde dayın mimar mı?" Başını hayır anlamda salladı. "Yanlız kalmayı sever, serbest meslek her konuda maharetlidir." Bildiğim kadarıyla serbest meslek her konuda maharetli olmak değildi ama sanırım Zayn Ali dayısının ne yaptığını ancak bu şekilde anlatmak istemişti. "Şimdilik bu sapanla idare ediyorum biraz daha büyüdüğüm de benim de bir silahım olacak." dediğinde bu sözleri hiç hoşuma gitmemişti. "Okula gitmeyecek misin? Bir meslek sahibi olmak istemiyor musun?" Karşımda ki küçük çocuk bir an da kocaman bir adam olmuş gibiydi. "Artık bir okulumuz yok, öğretmenlerimin çoğunu öldürdüler. Dedem gibi mühendis olmak istiyordum ama şimdi şehit olan dayılarım gibi asker olmak istiyorum." Bu sözleri yüzüme bir tokat gibi çarparken bu yaşta bu denli kararlı ve gözü pek olmasına hayran kalmıştım. "Bunu düşünemedim, senin yerinde olsaydım bende asker olmayı tercih ederdim." Buruk bir gülümseme sundu. Savaş insanı olgunlaştırıyordu. "Okula gitmeyi çok isterdim ama bu mümkün değil." "İstersen sana yardımcı olabilirim ne de olsa bende bir öğretmenim." dediğimde gülümsemem ona da sirayet etmişti. "Bana uyar ama bunun için pek fırsatım olmayabilir. Çalışıp çok güçlü ve çevik olmam gerekiyor. Şems'e öğretebilirsin." Gülümsemem çoğaldı. Sanırım Zayn Ali tercihini çoktan yapmıştı. Başımı tekrar eve çevirdiğimde kıpırdayan perdeyle gözlerim kısıldı. "Dayım şuan evde değildir, bu saatte evde olması bir mucize olur." Bakışlarımı pencereden ayırıp Zayn Ali'ye çevirdim. "Birini görmüş gibi eve baktın o yüzden söyledim Nur abla." Galiba ifadesizce bakmamı yanlış anlamıştı. "Birini görmedim de her neyse gidelim mi?" Zayn Ali bunu söylememi bekliyormuş gibi çoktan yola koyulmuştu. Manzaraya son kez bakıp onun ardından yürümeye başladım. ... "Çok ağrıyor, daha önceden böyle bir ağrı çektiğimi hatırlamıyorum." Yatakta iki büklüm olmuş bir vaziyette Ahsa'ya bakıyordum. Sanki kırk yıllık arkadaşım mış gibi ona yakınıyordum ama o bundan hiç şikayetçi görünmüyordu aksine bir anne şefkatiyle benimle ilgileniyordu. "Hapishanede hiç hasta olmaman stresten olsa gerek bu yüzden hastalığının ağır geçmesi çok normal." Elinde ki kupayı bana uzattı. "Bu çay çok iyi gelir, ama sürekli yatma biraz yürü daha sonra dinlenirsin." Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde duygularımın anlık değişiminin sebebini çok iyi biliyordum. Ahsa küçük bir kahkaha atarak sedire oturmuştu. "Neden gülüyorsun?" "Duygu değişiklikleri bazen insanı komik gösteriyor." dediğinde sahte bir kızgınlıkla kaşlarımı çattım. "Seni de göreceğim Ahsa hanım." "Genç bir kızken çok ağrıyordu ama artık ağrımıyor bu yüzden göremeyeceksin." Ahsa'nın bu haline gülümseyerek karşılık verdim.Bu sıcak ortam ablamı hatırlatmıştı. "Şimdi ayağa kalkıp biraz dolaş canım bende çocuklara bakayım." Odadan çıktığında ayağa kalktım. Yanağımdan süzülen yaşlara engel olamadım.
Dün gece hiç uyuyamamıştım. O yüzden oldukça geç kalktığım için evde büyük bir sessizlik vardı. Feracemi üzerime giyip holün sonunda bulunan odadan çıktım. Mutfaktan içeri girdiğimde Ahsa kahvaltı masasını hazırlıyordu. "Amir abin gitti, feraceni çıkarıp rahat hareket edebilirsin." Bunu duyduğuma sevinmiştim. Üzerimde Ahsa'nın vermiş olduğu gül kurusu renginde bir elbise vardı. Elbise bana bol olsa da bu durum beni rahatsız etmiyordu. Tava da pişirdiği peynirin kokusu mutfağı kapladığında gerçekten de acıkdığımın farkına varmıştım. Tabakları yer masasına koyduğumda Ahsa konuştu. "Sadece sen ve ben varız Nur." Galiba çocuklar uyuyordu. Koyduğum fazlalık tabakları kaldırdım. "Amir abi bir şey söyledi mi?" "Pek iç açıcı şeyler söylemedi Nur, şuan da ortalık güvensiz ve çok tehlikeli, neredeyse iki ay önce bir Türk uçağının burada yaşayan Türkleri götürdüğünü duymuş ama bu ne kadar doğru bilmiyorum." Büyük bir hüsrana uğramıştım. Dışarı yansıtmamaya ne kadar dikkat etsem de sanırım başarılı olamamıştım. "Lütfen üzülme Nur, burada kaldığın süre boyunca bize yük olduğunu sakin düşünme hepimiz çok alıştık sana, en çok da ben." Gözlerine hüzün çökmüştü. Herşeyine hayranlık duyduğum bu tatlılık timsali kadına tekrar gitmek istediğimi nasıl dile getirecektim. "Ailem.....benim için çok endişelendiklerine eminim, buraya gelene kadar kendimi tam anlamıyla güvende hissetmiyordum. Bazen burada bile kendimi güvende hissedemiyorum." "Seni anlıyorum, Amir abine sık sık bu soruyu sorarım o da bizi bildiği kadar bilgilendirir." En içten gülümsememi ona sundum. Bir yanımın buraya alışması dan korkuyordum. Oysa ki ruhumun alışmış olduğu gerçeğini görmezden gelip nasıl da inkâr ediyordum. İnsanın başına ne gelirse doğruları inkar etmekten gelirdi. Ortamda ki havayı dağıtmak adına konuştum. "Galiba çocuklar kalkmamaya kararlı?" "Şems öğle uykusunda, Zayn sabah erkenden Kalender dedenin yanına gitti. Öğrenmesi gereken şeyler varmış." Güldüm. "Yaşına göre çok olgun, dün beraberken ona hayran kalmadan edemedim." Ahsa başıyla beni onaylayarak konuştu. "Her konuda dayısı gibi olmaya çalışıyor, inanır mısın bazen Şems bile dayısı gibi hareket ediyor." Şems'in bir erkek gibi davranmasını komik bulurken dayılarına duydukları sevgi ve örnek konusunda bu adam karşı merakım artmıştı. Başımı pencereye çevirdiğimde "Ne kadar yağmur yağıyor." dedim. "Bu mevsimde çoğunlukla yağmur yağar, şimdiye kadar Zayn'in gelmiş olması gerekiyordu." Saate baktığım da neredeyse ikindi vakti olmuştu. Bu saate kadar uyumuş olduğuma inanamıyordum. Ahsa sobada pişen süte bakmak için ayağa kalkmıştı. Kapının çaldığını duyduğum da Ahsa elinde ki tutmuş olduğu bezle "Zayn sonunda geldi ben sütü sobadan alayım kapıya sen bakar mısın?" dedi. Ahsa'nın bunu söylemesine bile gerek yoktu. Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Siyah başörtümün önünü kapatıp gülümseyerek ıslanmış olduğunu tahmin ettiğim Zayn Ali'yi daha fazla bekletmeden kapıyı açtım. Hafif ıslanmış ince gömleğin gizlemiş olduğu bir göğüsle karşılaşmayı beklemiyordum. Yüzümde ki gülümseme yok olmuştu. Bakışlarım ıslanmış olan gömleğin sahibini bulduğunda yağmurun yuvalanmış olduğu saç tutamları alnına düşen adamın koyu renk gözleri beni bulmuştu. Gözleriyle tamamlanan bu yüzün hafızamda ki o adamla eşleştiğinde şaşkınlığımın yüzümden okunduğuna emindim. Bu adam kamyonete binmeden önce gördüğüm adamdan başkası değildi. Bu karanlık bakışlar bana zamanın durdurulduğunu düşündürürken gözleri çetin girdaplarla dolu bir kara deliği andırıyordu. Ruhum sanki yıllardır arayışını tamamlamış gibiydi. Kimdi bu adam! Beni çetin girdaplarına çekip haram olanı unutmama sebep olan? Bakışlarımı hızla çektiğimde kaybolan sesimi bulmaya çalışırken tok ve yumuşaklıktan uzak bir ses kulaklarıma ulaştı. "Amir yok mu?" Yutkundum. Neden bu kadar bocalamıştım ki! "Amir abi yok ama Ahsa burada." dediğimde kendimden emin çıkan sesimle üzerimde ki gül kurusu elbisenin yeni farkına varmıştım. Karanlık bakışlı adamın bana bakıp bakmadığın dan emin olmak için kaçamak bir bakış attım. Keskin ve girdaplarla dolu bakışları evin duvarındaydı. Sanki duvarı yıkıp yok etmek ister gibi bakıyordu. Biraz daha baksa duvar bu bakışlar karşısında kesinlikle yıkılırdı. "Zeyd, kardeşim hoşgeldin." Zeyd... "Hoşbulduk abla Amir'e bakmak için gelmiştim." Hızlı adımlarla mutfağa yöneldim. "Amir iki saate gelir, içeri gel." "Gerek yok." Ahsa'nın itiraz eden sesi holü kaplamıştı. "Bu soğukta buz gibi eve mi gideceksin hadi gel üzerini değiştir hem bir şeyler de yersin. Zaten iyice formundan düştün." Ahsa'nın sözleri üzerine gülmek istedim. Adamın formundan düşmüş hali gerçektende bu muydu? "Amir'in kıyafetlerinden Zayn'in odasına koyuyorum." Ortalığa hakim olan sessizlikle mutfaktan çıktım. Oturma odasına kısa bir bakış attığımda arkasına dönmüş bir şekilde pencereden dışarı bakan adamın bu halinden fırsat bilerek odaya doğru koşar adımlarla ilerledim. ...
Karmaşık bakan o adamın gözlerinde o karmaşıklığın bir emaresi bile yoktu. O kadar ifadesiz bakıyordu. Dedim ya sonsuz bir karadelik gibiydi. Bu beni korkuturken sanki zamanın durdurulmuş gibi hissettememe nasıl sebep oluyordu. Başımı iki yana sallarken derin bir nefes aldım. Mutfağı kendime mekan tutmuş pencereden yağan yağmuru izliyordum. Uykulu adımlarla oturma odasına giden Şems'i fark ettiğim de neşeli sesi uykudan uyanmış gibi değildi. "Dayııı." Sesi evi kapladığında o adamın sesi gayet sakin ve yumuşak çıkmıştı. "Şems'im" "Nerelerdeydin sen? Bize gelmeyeli kaç gün oldu." Şems'in som sözlerinden sonra artık ne konuştuklarını duymuyordum. Uzun süre sonra kapıda hissettiğim hareketlilikle başımı kapıya çevirdiğim de koyu gözleri sarmalayan uzun kirpiklerin keskin bakışlarıyla karşılaşırken kendi kendime"Buyurun başlıyoruz." demeden geçemedim. Kesişen bakışlarını hızla çekip mutfak tezgahına yöneldi. Her hareketinde vakarlık bütün ihtişamıyla ben buradayım diyordu.Bakışlarım pencereyi bulurken su sesi mutfağı kapladığında bardağın tezgaha koyulmasıyla son bulmuştu. Gitmişti. Arkamı dönmeden gittiğini anlamıştım. Dakikalarca yağmurun yağışını ağaç yapraklarını kendiyle beraber toprağa sürükleyişini izlerken sanki o yapraklardan biri de ben gibiydim. "Nur abla içeri gelebilir misin?" Şems'in sesi ile kendime gelirken ayağa kalktığımda tatlılık abidesi olan bu kızın yanaklarına küçük bir buse kondurdum. Oturma odasına girdiğimde o adamı görmeyi beklemiyordum. Sedirin en köşesine oturmuştu. Kollarını dizlerine yaslamış parmaklarını birbirine kenetlemiş bir şekilde gözleri kapalıydı. İçeri girdiğimizi fark edemeyecek kadar düşünceliydi. Ahsa'yı arayan gözlerim onu bulamadığında Şems'e döndüm. Elinde ki örgüyü bana uzatmıştı. Bu gibi şeyleri hiç beceremezdim ki! "Annem abime kızmakla meşgul o gelen kadar bana yardım edebilir misin?" Bir çift karanlık bakışların hapsine girdiğimi hissettim. Gergin bedenim oturup oturmamak arasında gidip geliyordu. Sadece Şems'in duyacağı ses tonuyla konuştum. "Ben örgü işlerini hiç beceremem ki." Şems küçük bir kahkaha attığında söylediğim şekile güldüğüne emindim. Bilmiş kız. "Tamam o zaman ben annemden öğrenince sana öğretirim." "Bak bu daha güzel bir fikir." Benim ona öğretmem den ziyade kendisinin bana ögreteceği fikrinini sevmiş gibiydi. Oturma odasında daha fazla kalmamak için odaya gitmeye niyetlendiğim vakit Ahsa içeri girmişti. Gözleri beni bulduğunda tebessüm etmişti. Şuan hangi vaziyette oturduğunu bilmediğim adamı bulan bakışlarıyla yüzünde ki tebessüm silinmişti. "Zeyd oğlumu iyice kendine benzettin." Sitemle söylediği sözlerine bir cevap gelmediğinde belli belirsiz erkeksi bir gülüş duydum. "Beni örnek almasından daha iyi bir şey olamaz!" Az önce ki gülüşünün tonundan eser yoktu. Ahsa başını sen çok biliyorsun dercesine hareket ettirmişti. "Seni çok bunaltıyorsa onunla konuşurum." Gülümseyerek "Elbette konuş, şimdiden önlemini almalıyım." dedi. Ahsa'nın bakışları tekrar beni bulduğunda bir şey hatırlamış gibi bakıyordu. "Tanıştırmayı nasıl da unuttum bu misafirimiz Nur." dediğinde bakışları beni es geçerek Ahsa'yı bulmuştu. "Biliyorum Amir söylemişti." Sesinin sertliğinden ürkmüştüm. Ahsa'nın kaşları çatıldığında o ayağa kalmıştı. "Sen Amir ile bir hafta önce görüşmemiş miydin?" "Yolda karşılaşmıştık, Amir'in geleceği de yok gidiyorum." Ahsa cevap vermezken o çoktan kapıya yönelmişti. Kapının kapanmasıyla derin bir nefes aldım. "Neye sinirlenmiş bu böyle? Bu haldeyken ona dokunan zararlı çıkıyor." Ahsa yakınır bir sesle konuşmuştu. Az önce ki yaşananlara çok uzak olduğum için bir yorumda bulunamadım. Ahsa, Şems ile ilgilenmeye başlamıştı. Yavaş adımlarla kaldığım odaya doğru ilerledim. Sedirin kenarında ki minderlerin altında ki çantamı aldım. Varlığını unutmuştum. Çantamın içinden Dean vermiş olduğu kitabı çıkarıp sedirin üzerine koydum. Elime aldığımda açmaya bir türlü fırsatım olmayan zarfla birlikte vermiş olduğu poşeti açtım. Kimliğim, pasaportum ve telefonumu gördüğümde yüzüme yayılan hüzünlü tebessüm Dean duyduğum minnetin sadece bir parçasıydı. Buradan gidiş biletim biraz kırışmış olsa bile hâlâ iyi durumdaydı. Pasaportumu çantama koyacağım sırada arasından küçük bir not kağıdı kucağıma düştü. Bir kez katlamış olan not kâğıdını açtığımda gözlerim ingilizce yazılmış olan satırlarda gezindi. "Bir gün herşey son bulduğunda senin bana geldiğin gibi bende sana geleceğim Ella." -Dean
Yazmış olduğu satırlarda yoğun bir duygu vardı. Gerçekliğini kabul etmekten sakındığım duygular. Kalbime defalarca yöneltmiş olduğum soru karşısında hep aynı cevabı almıştım. Ona sadece sonsuz bir minnet duyuyordum. Kalp, her daim doğruları hisseder ve doğruları fısıldardı. Duygularımdan kesinlikle yanılmıyordum. ... Gecenin karanlığı bir adım dahi atmama izin vermiyordu. Çok yakından gelen kalabalık adım sesleri içimde bir yere saklanma isteği uyandırsa da zifiri karanlık sebebiyle hiç şekilde önümü göremiyordum. Unutmuş olduğum korku bütün bedenimi ele geçirdiğinde büyük ve şiddetli bir patlama sesi kulaklarımı çınlattı. Korkuyla geriledim, gerilememle beraber görüş alanıma giren ayın varlığı biraz olsun korkumu azaltırken derin bir nefes aldım. Annem, babam, ablam ve kardeşim benden hızla uzaklaşmaya başlamışlardı. Ayın ışığından yararlanarak uzaklaşan ailemin ardı sıra gitmeye başladım. Aileme yaklaştığımı düşündükçe sanki uzaklaşıyor gibiydim. Ay ışığı yerini karanlığa bıraktığında ailem de karanlığa karışmıştı. Tekrar kulakları sağır eden patlama bu defa ayaklarımın altını bile titretmişti. El yordamıyla bir ağacın gövdesinden destek alıp nefesimin düzene girmesi için durdum. Patlama seslerinin, ailemin karanlıkta kayboluşunun korkusunu alttamamışken ensemde hissettiğim yakıcı nefesle gözlerimi korkuyla kapayıp açtım. Korkum hat safhaya çıkarken fısıltıyı andıran bir sesle konuştum. "Kimsin sen?" Uzaklaşmak istedim ama bir adım dahi atamıyordum. "Sana sahip olmak için yanıp kül olanım." Ses yabancıydı. Korkuyla yutkundum. Yabancı parmaklar koluma öyle bir kenetlenmişti ki kıpırdayamıyordum. Korku ve merak bütün bedenimi ele geçirmişti. Kimdi bu adam? Korkuma galip gelen nefretim ile başımı çevirmek istesem de buna izin vermiyordu. Geceyi delen silah sesi kolumu kavrayan parmakların uzaklaşmasına sebep olduğunda endişeyle arkama dönüp kim olduğuna bakmak için başımı çevireceğim an tok, keskin ve gizemli bir ses duydum. "Sakın arkana bakma!" Bu ses... İçimi hoş kılıp ezip geçen bu ses. Zeyd denen o adama aitti. Bütün heybetiyle görüş alanıma girdiğinde tıpkı gece gibi karanlık zifiri gözleri tehlikeyle ışıldayarak beni bulmuştu. "Korkma." dediğinde sesinde ki güven veren tını ona ait değil gibiydi. Ne o Zeyd denen adamdı. Ne de ben Nur Barlas. Sanki birbirimize ait gibiydik. Yüzünde oluşacak olan tebessümü görmeme müsade etmeden başını gökyüzüne kaldırdı. Saçları alnını okşamak istercesine döküldü. "Biz inanlar için her daim aydınlık vardır." Dudaklarıma yayılan sıcak tebessümle ona baktım. Ay ışığı geceye meydan okuyan gözleri yansımıştı. Ona güvenmeme rağmen içimdeki hâlâ hüküm sürüyordu. Yaşadığım herşey hızla başa sararken Zeyd denen o adam sanki hiç var olmamış gibiydi. Patlama sesleri değilde beni asıl ürküten ardımda duran adamın varlığıydı. Gözlerimi açtığımda nefes nefeseydim, düzensiz nefes alış-verişlerim devam etti. Parmaklarım göğsümü bulduğunda delicesine çarpan kalbimi teslim etmeye çalışıyordum. Üzerimde ki örtüyü kenara atıp ayağa kalktığımda pencereye doğru ilerledim. Temiz havaya ihtiyacım vardı. Perdeyi çekip daha sonra camı açtım. Derin nefesler alırken parmaklarım hâlâ kalbimi teskin edercesine göğsümdeydi. Yavaşça başımı kaldırıp birkaç ağacın süslediği patika yola baktığımda onu görmeyi hiç beklemiyordum. Delici bakışlarıyla gözlerim kesiştiğinde çok sevdiğim bir yazarın değerli satırlarını hatırladım. "Bana öyle bakma "demişti, genç kız. "Nasıl bakıyorum." "Ölüm gibi." Zeyd denen o adam da öyle bakıyordu. Ölüm gibi. Gözlerinde duygudan eser yoktu. Korkutucu değildi, keskin ve kesindi. Oldukça da yanıltıcıydı. Ölümü andıran bakışlardan gözlerimi sanki ateşle dağlamışlar gibi çekip perdeyi usulca kapadım. Haram ateşti. Ahsa'nın yanına geliyor olmalıydı. Buradan gittiğinden emin olmadan kesinlikle dışarı çıkmamalıydım. Gözlerimi ve düşüncelerimi muhafaza etmek için bunu yapmalıydım. Oturma odasında ki sesler kesilince feracemi üzerime giyip başörtümü düzenledim. Oturma odasından içeri girdiğimde Zayn Ali den başka kimse yoktu. "Hayırlı sabahlar." Zayn Ali gülümseyerek "Sana da Nur abla saat pek de sabah değil."dedi. Duvarda ki saate baktığımda saat on ikiye geliyordu. Uyandıktan sonra vaktin bu kadar çabuk geçtiğini hiç fark etmemiştim. Gülümseyerek bana bakan Zayn Ali'ye aynı şekilde karşılık verdim.
Onun gittiğinden tamamen emin olduktan sonra bahçeye çıktım. Ahsa bahçede ki diğer ağaçlara nazaran daha görkemli olan ağacın altında örgü örüyordu. Yanında ki mindere oturdum. Ahsa örgü işinde oldukça maharetli görünüyordu. "Hava çok güzel."dedim. "Şükürler olsun, bahçeye çıkıp oturmayalı bir hafta olmuştu." Başımı usulca kaldırıp insanın kalbini ferahlatan o eşsiz gökyüzüne baktım. Sonbahar mevsimi boyunca neredeyse her zaman yağmur yağan bir iklime sahipti. Sanırım kış ayı da yağmura dahildi. Kar uzun seneler ara ile yağıyordu. İnternetten araştırdığım kadarıyla bu kadar bilgiye sahiptim. İnternetten araştırmama rağmen oldukça bilgiye sahipmişim kendimi bu konuda tebrik etmeliyim. "Buraya gelmeden önce neler yapıyordun?" Ahsa'nın sorusu ile gökyüzünde ki bakışlarım onu buldu. "Üniversiteden mezun olalı bir yıl olmuştu bir kaç dil eğitimi aldım onun yanı sırada yardım vakıfların da gönüllüydüm. Sonra biraz tatil yapmak istedim." Aslında burada daha yeni açılmış olan okula yardım için geldiğimden bahsetmeme gerek yoktu. Ne de olsa çoğunlukla tatil düşüncesi ile gelmiştim. "Ne güzel, hangi bölümden mezun olmuştun? "Fars Dili ve edebiyatı, dediğim gibi ondan sonra birkaç dilde eğitim aldım. Sizin dilinizle de eğitim almaya başlamıştım ama yarım kaldı.Gerç Türkçe ve Farsça'ya benzediği için ülkeme geri döndüğümde öğrenimimi tamamlamam zaman almaz diye umuyorum." "Burada kaldığın süre boyunca az çok aşina da olursun o yüzden zaman alacağını düşünmüyorum." Başımla onu onayladığımda Şems koşarak bize doğru ilerlerken hemen ardından uzun bir elbise giymiş olan genç bir kız geliyordu. Sarıya dönük saçlarını şal ile kapatmıştı. "Hoşgeldin Dua." "Hoşbulduk Ahsa abla." Meraklı bakışlar beni bulduğunda Ahsa neşeli bir sesle konuştu. " Tanıştırayım Nur,.kısa bir süre misafirimiz olacak." "Öyle mi?" diyen kız benden hiç haz etmişe benzemiyordu. Bakışlarından dolayı bende pek ısınmamıştım ama önyargılı olmamak lazımdı. "Amir abi den istediğim ilaçlar için gelmiştim." "Amir abin daha gelmedi yarın alırsın olur mu?" "Olur,yarın tekrar gelirim." dediğinde bu kız Ahsa kadar misafirperver bir kız değildi. Yokmuşum gibi davranıyordu. Kız geldiği gibi uzaklaştığında kendimi daha rahat hissetmiştim. Akşam üzeri şiddetli yağan yağmur yerini çiseye bırakmıştı. Ahsa ve Amir abi mutfaktaydı. Çocuklarla sohbet ediyorduk daha çok onlar özlemle eski hatırlarını anlatıyorlardı daha doğrusu birkaç ay önceye kadar huzurlu olan hayatlarını. Gerçi huzurlu olsalar bile ne dillerini, ne kültürlerini, ne de inandıkları değerleri rahatça yaşayabiliyorlardı. Ama bütün bunlara rağmen bir huzurları vardı. Onlar her zaman tutsak ama özgürlerdi. Bizim şer bildiklerimiz de hayır, hayır bildiklerimizde de şer yok muydu? Elbette bunda da bir yol vardı. Allah inananları asla çıkmaz yola sürüklemezdi. Kapının çalmasıyla Şems sözlerini yarı da kestiğinde Zayn Ali kapıyı açmaya gitmişti. İnce ve bol olan haki yeşil hakim yaka gömleği ile içeriye adımı atan Zeyd ile bakışlarımın birleşmemesi için elimden geleni yaptım ve işe yaramıştı. "Anne dayım geldi." Birkaç saniye sonra Ahsa hayat dolu bir sesle oturma odasına girmişti. "Kardeşim, hoşgeldin." "Hoşbulduk."diyen ses hayat dolu sesin tam zıttıydı. Köşede ki yerini alırken Amir abi de içeri girmiş ve kendi dillerinde konuşmaya başlamışlardı. Koyu ve keskin bakışlarını ara ara üzerimde hissetsem de bakışlarını yok saymayı başarmıştım. Sesinin tokluğu korkutucu değildi aksine güven vericiydi. Tok ve kalın sesine rağmen ses tonu yumuşaktı. Huzur verici diyen iç sesime inat bir an önce buradan kalkıp gitmek istiyordum. Çok geçmeden bu istediğim gerçekleşmişti. Akşam yemeğini Ahsa ile mutfakta yemiştik. Bu arada saat oldukça geç olmuştu. Dışarıdan gelen seslere kulak verdiğimde Ahsa çoktan ayağa kalmıştı. Oturma odasına yönelmesi ile onu takip ettim. İçeri girdiğimiz de Amir abi elindeki siyah dosyayı Zeyd'e uzatırken endişeli gözlerle onlara bakan Ahsa'ya "Çocukları odaya götür." dediğinde Ahsa ve çocuklar salona doğru ilerlemişlerdi. Ahsa'nın telaşlı ve endişeli hâli bana da sirayet etmişti. Olanları izleyip anlamaya çalışıyordum. Ahsa telaşla geri dönmüş kapının yanında ki yerini almıştı. Yine üzerimde hissettiğim keskin bakışlar konuşmuştu. "Gitmeliyiz!" diyen ses oturma odasını kaplamıştı. Ona bakmamak da ısrar eden gözlerim sonunda pes ederek onu bulduğunda ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Keskin gözlerinin beni rahatsız ettiği yetmiyormuş gibi yüz ifadesinde ki ciddiyet sinirlerimi bozmuştu. Bakışlarımı ondan alıp Ahsa'ya çevirdiğimde "İkimiz mi?" dedim. Bu sırada çıkış kapısının ters istikametine yönelip oturma odasından çıkmıştı. Evin odalarına ilerleyen bir adamla nereye gidebilirdim ki! Şaşkınlık ve sinir karışımı bir duyguyla "Nereye?" diye sordum. "Onu takip etmen yeterli senin için daha güvenli bir yere gideceksiniz." "Siz-"dediğimde cümlenin devamını söylememe izin vermemişti. "Acele et!" Az önce oturma odasından çıkıp gözden kaybolmamış mıydı? Ahsa güven verici gözlerini kırpıştırdığında sözlerine itimat ederek onu takip etmeye başladım. Kaldığım odaya girdiğimiz de duvarda ki halıyı kaldırdı. Duyduğum kilit sesiyle daha yeni fark etmiş olduğum duvarda ki kapı açıldı. Şaşkınlığımı gizleyemedim. "Acele etmeliyiz." Açtığı kapının kenarında durduğunda geçmemi bekledi. Aceleci adımlarımla dışarı çıktığımda soğuk hava yüzümü ezip geçerken ellerimi ovuşturdum. Ay parçalı bulutların arasından göz kırpıyordu. Çiseleyen yağmur daha çok ürpermeme sebep oluyordu. "Çok soğuk." dediğimde bu sözü sesli dile getirmeme hiç gerek yoktu. Sanırım onun acele et sözlerine karşılık bende konuşmak istemiştim.Az ileride duran heybetli beden dedim bir nefes aldı. "Biraz sabretmen gerekecek." Ondan bir cevap beklemezken cevabı beni şaşırtmıştı. Hızlıca önüme geçtiğinde onu takip etmeye devam ettim. Fazla hızlıydı. Bu soğukta o ince gömleği ile üşüyüp üşümediğini nedensizce merak etmiştim. Evden epeyce uzaklaşmıştık gece olduğu için pek fazla bir şey görünmüyordu. Ağaçlık alana girdiğimizde resmen küçük bir tepeye tırmanmaya başlamıştık. Karanlık olduğu için ağaçların arasında ilerlemek oldukça güçtü. "Biraz bekleyemez misiniz?" Nefes nefese dile getirdiğim sözler üzerine duraksadı. Başını çevirip omuzlarının üzerinden bekliyorum dercesine bana baktığında bunu yapmaktan pek de memnun görünmüyordu. Bekleme sevincimi kendime saklayıp sakin adımlarla yanına doğru ilerledim.
Sonunda büyük ama gösterişten uzak evinin önüne geldiğimizde Ahsa'nın güvenli dediği yerin onun evi olduğunu anladım. Yine nefes nefese kalmıştım ama onda hiç acele etmiş ve tepeyi çıkmış gibi bir eda yoktu. Artık aceleci halinin aksine gayet sakin duruyordu aynı sakinlikle evin kapısını açtı. Evden içeri girdiğimizde sıcaklık vücudumu ele geçirirken yanı sırada ferahlatıcı bir koku beni mest etmişti. Daha önceden tanıdık gelen bu koku Zeyd denen bu adama ait olmalıydı. Çok fazla incelemeden eve kısa bir göz attığımda oldukça sade bir evdi. "Kalacağın yeri göstereyim." dediğinde merdivenlerden çıkmaya başladı. Küçük holün sonuna geldiğimizde sol da kalan odayı gösterdi. Açıklama yapma gereğinde bulunmadan arkasına dönüp gidecekken meraklı ve endişeli bir sesle konuştum. "Ahsa ve-" Sözlerime devam etmeme izin vermedi. "Onların ne yapacağı ve nasıl olduğu seni ilgilendirmez!" Sert sözleriyle kaşlarım aniden çatıldı. "Anlayamadım. Siz ne söylediğinizin farkında değilsiniz galiba onlar burada ki tek-" "Sana ilgilendirmez dedim!." Sözlerimi sert bir tavırla yarıda kesmesine bir anlam veremedim. Bir şey söylememe fırsat vermeyip merdivenlere yönelmişti. Arkasından bakakalırken sinirli ve ne yapacağımı bilmez halde odanın kapısını açıp içeri girdim. Bu muameleyi hakedecek ne yapmış olabilirdim ki? Tekli yatağa kısa bir göz atıp açık olan pencereye doğru ilerledim. Esen soğuk rüzgar titrememe sebep olurken pencereyi kapatacağım sıra da duyduğum karmaşık erkek sesleriyle kapatmaktan son anda vazgeçtim. Pencereden dışarı baktığımda bulunduğum odanın manzarası evin yan tarafına baktığını fark ettim. "Herşey yolunda konuştuğumuz gibi." "Güzel, böyle devam edin tek bir sorun istemiyorum." Bu son ses Zeyd'e aitti. Konuşulanları daha çok duyabilmek için başımı biraz daha pencereden dışarı uzatsam da hiç bir faydası olmamıştı. Konuştuğu adam kimdi? Daha doğrusu o adamlar kimdi? İçimde oluşan merakla pencereyi kapattım. Kapının çaprazında duran dolabı insan silüeti sandığımda korkuyla irkilip bir adım gerilemiştim. Buradan bir an önce gitmeliydim. Ailem merak içindeydi. Zaman zaman kendimi güvende hissetsemde güvende değildim. En önemlisi de ruh sağlığım bozulmadan bu evden gitmeliydim. Resmen bir gardolaptan korkmuştum, loş odaya korkmuyorum gülüşü atarken arkamda duran dolaba tekrar baktım. Başımı iki yana salladığımda bir kez de kendime gülümsedim. Sobanın yanında mayışan bedenim merdivenlerden inen adım sesleriyle kendine geldiğinde elindeki silahla içeri giren Zeyd denen o adamı gözlerimi istemsizce kısarak onu izledim. Umursamaz, sanki yokmuşum gibi tavırlarla usta bir hareketle silahını beline koydu. Bu evden gitme isteğim kat ve kat artmıştı.
Kısa bir zaman sonra kapı çaldığında Zayn Ali'nin sesi evi neşeyle kaplarken derin bir nefes aldım. "Selamün aleyküm dayı." "Aleyküm selam aslanım babana söyle gitmeden yanıma uğrasın." "Tamam dayı."dediğinde ben çoktan bahçeye çıkmıştım. Gülümseyerek evden çıkan Zayn Ali beni gördüğünde ciddileşti. "Nur abla birşey mi oldu keyfin yok gibi." İçimdekini çok mu dışarı yansıtmıştım. "Hayır, dayın pek misafirperver değildi." Gülerek elindeki sapanını çevirdi. "Dayım fazla soğukkanlıdır, o yüzden sana misafirperver gelmemiştir." Zayn Ali sözlerinde haklı olabilirdi ama dayısının bu halleri sanki bana özel gibiydi. ... Ahsa'nın örmeyi tamamlamış olduğu kazağın güzelliğine bakarken dün gece ki telaşını merak ediyordum. Merakım hariç herşey yolundaydı. Pür dikkat yeni örgüsüyle meşgul olan Ahsa'ya baktım. "Dün gelen o adamlar kimdi?" Ahsa'nın yüzü dün akşam ki gibi bembeyaz kesilirken bana döndü. "İsgalci askerler, kontrol için geliyorlar seni bizim evde görmeleri iyi olmazdı bu yüzden Zeyd ile gitmeni istedik." İşgalci askerler. Dean. Ahsa'nın ve çocukların korkusu. Zeyd ve konuşan adam. Kafamda kurduğum denklem karma karışıktı. "Ne olduğunu bilmesem de kötü olduklarını anlamıştım." Ahsa'nın bakışları hâlâ üzerimdeydi. "Şu sana yardım eden asker de işgalciydi değil mi?" Böyle bir soru yöneltmesini beklemiyordum. Başımdan geçen olayları anlattıktan sonra Dean hakkında hiç konuşmamıştık. "Evet"dedim."Dean, o farklıydı." Dilimle söylediğime kalbimle inanmayı çok isterdim. "Hepsi aynıdır onların kansızlardır, Dean ayrıcalığı emin ol başka bir sebepledir." Sözlerinde sonuna kadar haklıydı. Dean ayrıcalığı arkadaşına olan vefa borcuydu.
|
0% |