@nevansi
|
Ne zaman tam olarak başlarım kestiremiyorum. Malum devam eden iki hikayem var ancak en azından bir tanıtım yapıp, gözümün önünde dursun dedim. Belli olmaz bir gece yazarım yine, olmadı bir sabah kar izlerken devam ederim tekrar. İyi okumalar
Sokak lambalarının sarı ışıkları altında, ağır ağır düşen kar tanelerinin görüntüleri ile beyaz bir gökyüzü hakimdi geceye.
Beyaz arabanın içinde, yavaşça yol alıyordu adam, mahallesine girerken daha da yavaşlattı sürüşünü. Evinin bulunduğu çıkmaz sokağa girip, dar sokakta her zamanki yerine park etti arabayı. Bir eline telsizini alıp çıktı araçtan, sokağın bittiği bu çıkmaz yolda iki tane tek katlı müstakil ev yan yana duruyor aralarını ise yarım metrelik bir duvar ayırıyordu. Gözleri yıllardır boş olan diğer evin yanan ışıklarını buldu. Hafifce çattı kaşlarını, kaç zaman olmuştu ev sahibi yaşlı çift, Almanya da ki oğullarının yanına gideli. 'Gelmişler' diye üstüne çok düşünmeden kendi evine girdi.
"Hoşgeldiniz Behçet komiserim?" kırklarında ki kadın, cevap gelmeyeceğini bildiği için konuşmaya devam etti, bir yandan da paltosunu giyinmeye başlamıştı.
"Ekrem bey, öğlen de akşam da birer tas çorba içti, ilaçlarını zamanında verdim. Ama böyle olmuyor geçen ay yemek veriyordum ne güzel, bu ay doktor demiş ama adamın içi kıyıldı çorba içmekten. Çorbayı gördükçe gözlerinde ki isteksizliği görüyorum, bir daha gidince sorsanız da tekrar sulu yemeğe geçsek" adam kafasını salladı yavaşça, o da üniformanın ceketini çıkarıp asıyordu dinlerken. "Çamaşır varmış yıkadım ama tabi biliyorsun beyin temiz-" tam bu sırada cebinden çıkardığı yeşil zarfı uzattı kadına
"Yok Mücella abla, babamın kişisel temizliği bende aynı konuştuğumuz gibi. Sen yemeğini yedirip ilacını içersen yeter, bir de sağolasın arada çamaşırı, evi hallediyorsun. Bu da haftalık emanetin" kadın biraz çekinerek ama daha çok memnuniyetle aldı para zarfını, yıllardır gelirdi bu eve, tek bir gün şaşmamıştı haftalık yevmiyesini alması. Ne eksik gelirdi ne de geç, minnetle bakardı böyle zamanlarda, içten içe üzüldüğü bu adama. Bir kere güldüğünü görmemişti, meslekten diye düşünmüştü yıllarca ama sonradan öğrenmişti komşulardan, geçmişi yaralı, bugünü ızdıraptı. Geleceği ise geçmişin kanı ile kaplıydı. Otuzlarını yarılamıştı, ne evlilik lafı duymuştu ağzından ne de bir kadın görmüştü yamacında. Tüm gün suçluların peşinde koşar, akşam geldiğinde yorgunum demez babasıyla ilgilenirdi. Düşüncelerini dağıtmak için kafasını salladı Mücella, evde onu bekleyen 4 çocuğu vardı. Bir teşekkür edip çıkmak için kapıyı açtı. Aklına gelen yeni bilgi ile geri döndürdü kafasını "Aaa bu arada Alamancılar yan tarafı kiraya vermiş. Tek başına bir öğretmen kız tutmuş, bilgin olsun görürsen falan şaşırma komserim." Kafasını salladı Behçet, 'sorunsuz bir insandır umarım' diye geçirdi içinden.
Hayatının üstünden bugün için büyük bir çizgi çekmesi gerektiğini bilmeden. İkiye ayrılmalıydı tarih çizelgesi artık, ondan öncesi ve ondan sonrası diye...
◇◇◇◇◇◇◇
Suna, içinde ki kıvılcımlarla dolaştı tüm gün evde, kendinden eşyalı olan eve, birkaç parça kıyafeti, bir kaç koli kitabıyla gelmişti sadece. Sobanın bile kurulu olması en büyük şansı olabilirdi, lakin onun geldiğinden beri beklediği tek bir ses vardı. Her beş dakika da bir gelip evin, sokağa bakan odasına gelip bakıyordu. Ancak beklediği sesi, sobayı yakmak için odun getirmeye arka bahçeye çıktığından duyamamıştı. Bir hevesle pencereye baktığında, ilerde park edilmiş arabayı ve yan eve arkası dönük bir şekilde giren adamı görüvermisti. Hem heyecanı hem de yüzünü görememiş olmanın kırıklığı ile inceledi sırtını 'heybetine heybet katmışsın be adam' diye mırıldandı.
Evin tüm ışıklarını kapatıp, karanlığa mahkum etti. İki evin birbirine bakan üç penceresi vardı, biri mutfak biri salondı. Bir diğerini de bugün kendi odası yapmıştı kadın. Her sabah gözünü açıp onu görme ihtimali bunu yapmaya itmişti, kimsesizliğinin kimsesi bu adamdı...vazgeçemiyordu, vazgeçmek istemiyordu.
Sessizce gezdi onun evine bakan pencerelerde, salonun ışıkları yanıktı ama perdeler kapalıydı. Bekledi...yıllar sonra yüzünü bir daha görmek için bekledi.
Mutfağa gidip, kendi kapalı perdelerinin ucundan karşı evin perdesiz mutfak penceresini izledi. Ne kadar süre geçti bilmiyordu 'bir kerecik görsem uyuyacağım be adam, su da mı içmezsin' diye söyleniyordu.
Ofladı Suna, içinde ki küçük kızın heyecanını körükleyerek. Ve tam da o sırada yandı mutfağın sarı ışıkları, duvarın dibine iyice saklandı kadın, ama gözleri karşı penceredeydi.
Adamın eğilip birsey aldığını gördü, tezgaha koyunca soğan olduğunu farketti, bir eliyle de tava koyuyordu ocağa. Soğanı doğrayan parmaklarını izledi, dolabı açıp domates ve yumurta çıkardığını görünce, çocuk gibi zıpladı yerinde Suna "menemen yapacak" aklına gelen anılarla sevincini katladı kadın. 'Hâlâ menemen seviyor' diye geçirdi içinden, yemekhanede de memenen çıktığında, yaşına göre kocaman elleri ile küçük ekmek parçalarını nasıl da banıp yediğini hatırladı. O zamanlarda da izlerdi Suna onu...
Adam bilmese de, farketmese de yıllarca izlenmişti, küçük bir kız çocuğu tarafından ve şimdi tekerrür ediyordu hayat ama tek farkla. Onu izleyen kız çocuğu büyümüştü ve artık görülmek istiyordu.
◇◇◇◇◇◇◇
Ocaktaki hafif pembeleşmiş soğanların üstüne doğradığı domatesleri koydu, mutfak masasındaki sigarasını alıp mutfağın penceresini açtı Behçet. Hafif yağan kar taneleri, bembeyaz olmuş bahçesi ve karşısında tamamen karanlığa bırakılmış evin pencerelerinde tek tek gezdirdi gözünü. Mutfak olarak düşündüğü kapalı perdelerin ucunda bir hareketlik hissetse de önemsememeye çalıştı, mesleki deformasyondu bunlar hep.
Sigarasını çekti tekrar içine, onun her hareketini dikkatlice izleyen kızdan habersiz. Yüzünü tekrar gördüğü için, çırpınan kalpten habersiz. Yirmi yıldır sevdasını yüreğinde taşıyan bir Suna dan habersiz...
|
0% |