Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Az Dolaşalım Dedik Kördüğüm Olduk

@nevansi

Gecenin karanlığına karışmış yağmur bulutları, şimşeklerin ışığıyla aydınlanan Ankara caddeleri, sokak lambaların cızırtılı gidip gelen ufak parlaklığı arasında yavaş ve temkinli yol alan bir mavi dolmuş.

 

Genelde tek eliyle sürdüğü direksiyonu, sokak aralarında geçerken yağmurun şiddetini artırmasıyla, iki eliyle kavrayan Ferdi, gözü yolda aklı kardeşiyle sabah yaptığı konuşma da derin bir nefes çekti. Anne babasını kaybettiği, en küçük kardeşinin ise o sandalyeye mahkum edildiği o elem dolu kazada böyle yağmurlu bir gecede olmuştu. Zihninin geçmişe dönmesiyle derin bir nefes daha çekti ve kendini bu sabah konuştuğu, bir küçüğü olan kardeşinin derdini düşündü. Orhan utana sıkıla anlatmıştı, belli ki günlerdir bunu düşünerek efkarlanıyordu. Bu ara geceleri eve geldiğinde aldığı yoğun tütün kokusunun, onun odasından geldiğini anlamıştı da, nedenini anlatması için zaman veriyordu. Sonunda bu sabah da açılmıştı ortaya.

 

Orhan ile Dilek yıllardır severlerdi birbirlerini, Ferdi kardeşinin içindeki sevda ateşini bilir, Dilek’i mahalleden tanır ve kardeşiyle yakıştıklarını da düşünürdü. Elbet bir gün evlenme kararı ile geleceğini bildiğinden, kenara para koymuyor muydu her ay. Tek kendi de değil, Orhan da her hafta kenara, gelecek hayalleri için para koyuyordu. Çalıştığı tamirhanede kalfa olmuş, ustasının izinde gidip gece gündüz demeden çalışıyordu. Ama bir sorunları vardı, Dilek annesine Orhan dan bahsetmişti. Mahallede herkes Ferdi ve kardeşlerinden överek bahsederdi. Anne babalarının ani ölümünden sonra kardeşlerini bir baba şefkatiyle saran daha o zamanlar askerden yeni gelmiş bir Ferdi vardı çünkü.

 

Başlarında bir büyük olmamasının üzüntüsünü evlerinin içinde çok kez yaşasalar da, dışarıya karşı hiç belli etmemişler ve ailelerinden kalan düzenle devam etmişlerdi. Orhan büyüyüp, abisinin tek başına sırtlandığı yükü taşımak için liseyi 2.sınıfta bırakıp çalışmaya başlamıştı. Bunun için ne büyük kavgalar çıkmıştı evde, abisini dinlemediği tek konu buydu hayatında ve pişman değildi. Bu sefer tabi Müslüm okusun diye iki abide baskı kurmaya başlamıştı üçüncü kardeşlerine. Bir de en küçükleri vardı tabi, kazayı en acı şekliyle yaşamış sadece annesini babasını değil bacaklarını da kaybederek, abilerine yük olduğunu düşünen Gülben.

 

Yük değildi olamazdı da, abileri etrafında pervane, yüzünde bir gül açsın diye her şeyi yapacak kadar seviyorlardı daha 12’inde olan bu kızı. Dilek sürekli olmasa da arada gelerek ablalık hatta bir nevi yengelik görevlerini yapardı. Dilek iyi hoş kızdı da, annesi büyük sorun olacaktı şimdiden belli olmuştu. Orhan kahvaltıdan sonra abisini çekmiş bahçedeki tahta sandalyeye anlatmıştı günlerdir çıkamadığı işin içini “Abi biliyorsun yıllardır severim ben Dilek’i, aklımda o, zikrimde o, kalbimde o, tek duam tek yakarışımda onun benim helalim olması, yuvam olması. O da sever beni, annesi ile konuşacaktı artık, konuşmuş da ama..” Ferdi ses çıkarmadan dinliyordu kardeşini, şimdiye kadar olan konuşmayı zaten tahmin ediyordu hatta bu konuşmanın geç kaldığını bile düşünüyordu. Kendisini kardeşlerine adamış ve 30’a bir kalmasına rağmen evlilik düşünmeyen bir adam olmasına rağmen, kardeşlerinin yuva kurmasını çok istiyordu, aynı anne babasında gördükleri sevgi ile birbirlerine bağlanıp mutlu olduklarını görmek istiyordu. Öncülük etmesi gerektiğini bilmeden, kendi sevda ateşinde yanmadan yardım edemeyeceğini öğrenecekti. Dikkatini karşısında kafasını yere eğip konuşan kardeşine vererek “biliyorum oğlum, ne düşünürsün bu kadar şükür düğünün için gerekli para köşede bekler, ev sorun ama onu da ayarlar buluruz, sonrasında evlendin diye seni bırakacak değilim. Ben varım burada” deyip, kalkmaya yeltendi Ferdi, dakikasını kaçırmadan durağa gitmeliydi.

Orhan bir avazda basladı hızlıca konuşmaya, tekrar bu cesareti bulamayacağını düşünerek “Abi, annesi razı olmamış” Ferdi şaşkınlıkla kardeşinin gözlerinin dolmasına bakarak geri oturdu kalktığı yere “benim tek kızım Dilek, onun için evleneceği günler için çok hayaller kurdum demiş, akrabalarım var demiş her şey dört dörtlük eksiksiz olacak demiş. Sorun paraysa dedim ama değilmiş abi, birçok adet saydı Dilek, şerbet dedi dürü dedi, sandık gönderme dedi, çeyiz serme, yorgan kaplama, hıdırellezde gelini görme dedi, çok şey saydı abi anlamadığım bilmediğim. Dilek istemiyor biliyorum o da çok üzgün ama annesi... tek kızım var, konuya komşuya akrabaya ne derim, her şeyi yapılacak dedi” kardeşinin üzülmesine dayanamayan Ferdi ne olduğunu bilmediği şeylere karşı “yaparız ne istiyorlarsa” dedi fısıltı ile, derdi kardeşinin boynunun bükülmesine karşı duyduğu kederle. Orhan bir nefes alıp devam etti “bende yaparız dedim, bilmiyorum ama soruştururum dedim, yan komşu Fatma teyzeye sorarım, ustamın hanımı Aysel teyze var, Cengiz abinin eşi Sibel abla var. Ama işte...evimizde bir büyük yokmuş hatta sorun bu bile değilmiş evimizde bu düğün zamanı her şeye koşturacak bir kadın yokmuş, teyze hala zaten yok. 3 adam 1 kız çocuğu ile benim istediğim hiç birşey olmaz, benim kızımın üstünde hayallerim var demiş. Ferdi evli olsaydı bir yenge olsaydı evde belki farklı olurdu ama benim bu evliliğe rızam yok demiş” Orhan sözü bittiği anda yere eğmişti tekrar gözlerini. Abisiyle gözgöze gelmeye cesaret edemedi, keşke evlenmiş olsaydın abi diyemedi, sırf kardeşleri ile ilgilenmek için bir gün bile evlilik düşünmeyen adama, kendini onlara adamış olan bu adama bakamadı.

 

Ferdi ise gözünü kardeşinden ayırmadan dinlemişti, elleriyle pantalon paçalarını düzeltip kalktı ayağa, kardeşinin ondan bir çözüm yolu beklediğini biliyordu ama diyecek bir söz bulamadı. Ağır adımlarla demir kapıdan çıkıp, dolmuşuna binip, yola çıktı. Bugün yolcular inip bindikçe düşündü, trafik de beklerken ofladı, sessizleşti, bir Orhan baba kasedi koydu yolcuları da kendi kederine mahkum etti. ‘anam yaşasaydı’ diye iç çekti, ‘babam olsaydı da çözseydi’ diye söylendi kalbi. Yağmur yağmaya başladığında son seferini yapmış eve gitmesi gerektiğini biliyordu ama eski dostu Özcan’ın üç mahalle uzakta açtığı kahvehaneye gidip kafasını dağıtmayı düşündü. Demli bir çay, samimi bir dost muhabbeti iyi gelecekti. Yağmur iyice şiddetlenmiş, kahvehane yoluna girecekken neden eve gitmediğine pişman olmaya başlamıştı. İki eliyle sıkı sıkı tuttuğu direksiyonu, silecekler çalışsa da önünü görmekte zorlandığı yol ile iyice cama eğilmiş temkinli bir şekilde sürüyordu ekmek teknesini. Bir bağırış sesi duydu önce, bir alt sokaktan geliyordu. Uzaktan koşan birkaç adam gördü, bu yağmurda böyle telaşlılarsa önemli bir durum olmalıydı. Yavaşça o tarafa doğru sürdü, adamların suratlarını gördükçe konuşurken ki el hareketlerini görünce, gözü tutmadı hiçbirini. Yine de insanlık dedi, camı indirip seslendi “kardeş ne oldu” üçü kendi yaşlarında, biri 60larını geçen bir adamdı. Genç olan öfkesini çıkartmak istercesine “yoluna git kaptan, karışma işimize” diye bağırdı. Ferdi bir fesupanallah çekip, camını kapatıp uzaklaştı. Canı zaten sıkkındı, bir de bunlarla uğraşıp iyice sıkılmaya gerek yoktu. Kahvehaneye gitmekten vazgeçip, evin yoluna döndürdü dolmuşu. Adamları gördüğü yerden 2-3 sokak uzaklaşmıştı ki, bu yağmurda hızla giden bir ışık gördü sanki, beyaz bir ışık, parlıyor muydu o. Ateş böceğinin ışığına giden bir arı misali, peşine takıldı. Çok uzaktı, yağmurda görüşünü kapatıyordu beyaz bir ışıltı görüyordu sadece. Koşan beyaz bir ışıltı, sokak lambaları neredeyse yarım saat önce kaybetmişti ışıklarını, tam o sırada durdu beyaz ateş böceği. Artık merakı iyice çoğalan Ferdi yaklaştı ışığa doğru, dolmuşun ön farları aydınlattı bir anda önünü ve gördü onu.

 

Koşmanın verdiği yorgunlukla derin derin nefes alıp veren, araba sesini duyunca tekrar koşmaya başlayacakken, gördüğü ve maziden gelen silik bir anıyla hatırladığı dolmuşu görünce, biraz nefeslenmek ne yapacağını düşünmek için kendine zaman tanımıştı. Dolmuşu bilmişti de bu şoförü tanımıyordu, yanlış mı hatırlıyorum diye düşündü. Olduğu hali yok sayıp, çocukluğuna daldı aklı.

 

Ferdi şaşkınlıkla bakıyordu karşısına, üzerinde yer yer çamur olmuş beyaz ışıltılı bir gelinlik ile saçları yağmurdan ıslanmış, kendisine daha doğrusu dolmuşa merakla bakan bir çift göz. Bir alt sokaktan yine aynı adamların sesi geliyordu, gözü kızda olunca, sesleri duyunca nasıl irkildiğini fark etti. Ani bir kararla camı indirip kıza seslendi “atla hadi geliyorlar” gözlerinde ki tereddütü görüyordu. Şu an ne dese de güven veremezdi ama sesler yaklaştıkça onlara olan korkusu ağır basmış olmalı ki bir anda atladı dolmuşa. Ferdi bir besmele çekip, bastı gaza, ne yağmur var diye yavaş sürmeyi akıl etti, ne de en arka koltuğa oturup gözyaşı döken kızın fısıltılarını duydu. Bir bilinmezlikle hızlıca o mahalleden çıktı. Bir yağmurlu gecede hayatı değişmişti yıllar önce ve yine bir yağmurlu gecede hayatı değişiyordu.

 

 

Loading...
0%