@nevansi
|
Uzun bir aradan sonra, çok şükür bölüm atabiliyorum. Uğursuz gelin dünyasına öyle bir daldım ki, buna vakit ayıramamıştım ama onların ayrılık hasret dolu bölümlerinden sonra burası ilaç gibi geldi. Daha çok vakit ayıracağım en azından haftada bir bölüm iyi okumalar
Yağan yağmur yavaşlamaya başlamış, geceye toprağın kokusu yayılmıştı.
Toprak kokusunu derin derin içine çeken Ferdi, yavaşça kapattı mutfağın penceresini. Kaldığı işe devam etmek için geçti tekrar ocağın başına, tenceredeki tarhana çorbasını karıştırmaya devam etti.
Son üç saattir yaşadıkları, sinemada izlediği filmleri kıskandıracak türden şeylerdi. Ama ne o Kadir İnanır'dı, ne de yukarıda daha 15 dk önce annesinin elbisesini giysin diye verdiği kız Türkan Şoray.
Kaynamaya başlayan çorbayı daha hızlı karıştırmaya başladı, yine izleniyor olmanın verdiği hisle çevirdi kafasını, mutfağın açık kapısına. Daha gözlerini çevirir çevirmez kaçışan üç kafa gördü. Yengesiz kaldıklarını farketmediği üç kardeşi.
Neydi sahi o halleri, yenge deyip etrafında pervane olmuşlardı. İşin ilginç tarafı da, kızın bunu bekliyormuşcasına ayak uydurmuş olması.
Mutfak kapısının yanındaki duvarda ise, üçlü kafa kafaya vermiş, bu akşam yaşanılanları değerlendirip arada da 'acaba rüya mı görüyoruz' diye düşünüp, ocağın başında çorba karıştıran abilerine bakıyorlardı.
Merdivenlerden gelen sesle, bakışlarını o tarafa çevirdiler. Annelerinin kırmızı kareli, siyah elbisesi içinde salına salına iniyordu kız. Ayşe, sanki kendine özel dikilmiş gibi, beline tam oturan, dizinin bir karış altında ki bu elbiseyle kendini o kadar güzel hissetmişti ki elinde olmadan süzülüyordu. Biri kesin onun ölçülerini almış, tam da onun sevdiği renkler de, giymeyi en çok istediği tarzda bir elbise dikmişti.
Yıllardır ne istediğini giyebilmiş ne de dikebilmişti. Küçük bir kız çocuğu sevinci ile indi basamakları ve ona bakarak sırıtan üç kişiye hafifce eğilerek selam bile verdi.
Adım seslerini duyan Ferdi de mutfaktan çıkmıştı bakmak için ama süzülerek inen bu kız, minibüsünde ağlayan kız değildi, yolda üstünde gelinlikle kaçan kız hiç değildi. Bir de kardeşleriyle karşılıklı birbirlerine gülüyorlarmıydı onlar. Neler oluyor, ne yaşıyorum ben soruları sarmıştı tüm bedenini.
Ayşe'nin gülen yüzü Ferdinin bakışlarıyla düz bir hale geldi, 'Eve getiren o' 'Bu elbiseyi veren o' 'Ama yine de çatık kaşlarla bakan yine o' diye düşünüyordu kız.
Üç kafadar kardeş ise, birbirlerinden gözlerini alamayan çiftin bakışlarını aşka yorup, gülümsemeye devam ediyorlardı.
"Yenge yenge 2 adım sola, abi sende 2 sağa..hah evet ayyy ne de çok yakışıyorsunuz" Gülben, Müslüm abisinin kollarının arasında direktif vermiş, şaşkın ikili de, dediklerini yapmıştı. Ortaya yanyana duran ve saf bakışları ile onlara bakan bir çift çıkmıştı.
"Tövbe tövbe" sonuç ise sinirle mutfağa giden bir Ferdi ile olmuştu.
"Ama var ya yenge, çok yakışmış. Sanırsın annem seni görmüş de dikmiş elbiseyi" Müslüm, yıllar sonra abisinin yaptığı bu hamleyi kabullenmiş ve biricik yengesine methiyeler dizmeye başlamıştı bile.
Duyduğu övgüler, üstündeki elbisenin güzelliği ile, eteklerini tutup dönüverdi etrafında Ayşe, heyecan mı denir, çocukluk mu, bilmese de...içinde fokurdayan bir neşe vardı.
O dönünce eliyle alkış tutan bir Gülben, ıslık çalan bir Müslüm, eli ensesinde gülen bir Orhan. Ve mutfağın kapısında elinde kepçe ile kaşları çatılmış bir adet Ferdi.
Adam, kardeşlerini anlamıyordu, eyvallah. Ama bu kızı hiç anlamıyordu, tanımadığı adamın evine gelmiş bir de eğleniyordu. Kafasını salladı, bu işten bir çıkış yolu bulmalıydı, hem de en hızlısından.
Ortamda ki tüm enerji Ferdi'nin gelmesi ile sessizliğe gömüldü, elinde tepsi, üstünde dumanı ile bir kase çorba, yanına koyduğu yarım ekmek.
"İçin üşümüştür, içte ısın" diye söylendi ters bir bakışla. Neden sinirli olduğunu o da bilmiyordu, sinirin altına saklanmış bir tutam heyecanı ise görmemezlikten geliyordu.
Ayşe, bir çatılmış kaşlara baktı, bir kulağına gelen öfkeli sese, bir de ahşap masaya onun için konulan sıcak çorbaya. Bu adam zordu, anlaşılmazdı, biraz da tuhaftı ama iyiydi fazlasıyla iyi. Aynı babası gibi...
Hiç ikiletmedi istenileni, oturdu başladı içmeye, bir elinde ekmek bir elinde kaşık. Sabahtır aç dolaşıyordu, dün en son ne yediğini bile hatırlamıyordu ve şu an dünyanın en güzel yiyeceği bu bir tas tarhana çorbasıydı.
Kardeşler şaşkın, abisinin yaptığı ilginçti, normalin üstünde bir durumdu, bu mutfak çok görmüştü tarhana çorbası yapanı ama yıllar sonra ilk kez Ferdi yapmıştı. Bu akşam birçok şeyin ilki yaşanıyordu.
Müslüm kucağında ki kız kardeşini, yengesinin solundaki sandalyeye oturttu. Kendisi de Orhanla karşısına oturdu ve hızlı hızlı çorbasını içen kızı izlemeye başladılar. Bir Ferdi ayakta, bir o sinirli, bir onun düşünceleri kördüğüm. Kızın son kaşığı da ağzına aldığını gördüğü an, kaptığı gibi tası mutfağa tekrar doldurmaya gitti, bir hışımla doldurup getirdi, koydu önüne tekrar. Ayşe aslında yeterli deyip teşekkür edecekti ama elinde kaşık, gözü kaybolan tasda öylece bakakaldı. Bir göz kapama süresinde de, buharı üstünde yeni bir tas daha çorba gelmişti. Ses çıkarmadı, kaldığı yerden devam etti.
Ferdi artık söze girmenin zamanı diye düşünüp, Ayşe'nin yanındaki sandalyeye oturdu. Ellerini masanın üstünde birleştirip, ağzını açmıştı ki, bugün ona konuşmanın haram olduğunu hatırladı çünkü alacaklı gibi vurulan kapı sesi yine engel olmuştu.
Derin bir off çekip "Orhan kapı" diye seslendi, elini saçından geçirip 'vay başıma gelenler' moduna girmişti.
Orhan çoktan hülyalı daha doğrusu dilekli rüyalara dalmış 'artık yengem olduğuna göre, Dilek'in annesi birşey diyemez' diye düşünüp sırıtıyordu ve gözü tavanda "Müslüm kapı" diye seslendi.
Müslüm ise artık yemek, bulaşık ve hatta temizlik de eskisi gibi sıkıntı etmesine gerek kalmadığını çünkü artık hazır ve nazır bir adet yengesi olduğunun sevincini yaşıyordu. Abileri çalışınca onlara kıyamıyor, sabah okula gitmeden evi toplayıp, akşam okuldan gelince yemekle uğraşıyordu, tatil günleri desen çamaşır temizlik derken...zorlandığı bir gerçekti. Alışmıştı gerçi ama bu sene dersler çok yoğundu, elbette herşeyi karşısında şimdiden sevdiği yengesine yükleyecek hâli yoktu ama biraz kaytarabilirdi artık.
O kadar dalmıştı ki "Gülben ka-" cümlesi abilerinin ona bakan öfkeli gözleri ile sustu. Herkes kardeşinin adını söyleyince, boş bulunmuştu. Daha o sandalyesinden kalkmadan, yengesi ayağa kalkmıştı.
"Ben açarım" diyen Ayşe, ayakta tam kapıya yöneliyordu ki
"Otur sen Müslüm açar" yine Ferdi'nin ateş saçan gözleri ile karşılaşınca geri oturdu yerine.
Müslüm ortamdaki elektrikten mi bilinmez bir hızla gidip açtı kapıyı.
"Oğlum neredesiniz, ağaç oldum kapıda. Hayır tüm mahalle çalkalanıyor ben de ne olduğu-" kaldı öylece, kapıdan girip montunu çıkarmış içeriye adımlayan sarı saçlı genç adam ve devam etti " doğruymuş demek ki. Valla da doğruymuş"
"Hoşgeldin Ümit abi, buyur gel diyeceğim ama girdin çoktan" ona takılan Müslüm'ün saçlarına elini atıp karıştırdı Ümit, "Şu an sana birsey derdim ama burada daha büyük bir olay var" deyip, çocukluk arkadaşı Ferdi'nin yanına doğru ilerledi, gözü ise masada oturan kızdaydı ve galiba artık bir yengesi vardı.
Onu gören Ferdi çoktan ayaklanmıştı "Hoşgeldin, hayırdır akşam akşam, niye çalkalanıyormuş mahalle"
"Bir de niye diye mi soruyorsun? Yahu akşamın bir vakti, yanında gelinlikli bir kızla eve girmişsin" bir yandan tekrar kıza baktı "hayırlı olsun yenge, şimdiye kadar tanışamadık ama senin bu kocanın en yakın dostu, kan kardeşi, çocukluk arkadaşı, işte her ne halt varsa hepsi benim" deyip gülerek konuştu.
Ayşe'nin zaten gülmeye hazır dudakları kıvrılıverdi yine, ne diyeceğini bilemeyip başını salladı aşağı yukarı.
Ferdi'nin yine öfkeli gözleri ile başını önündeki çorbaya eğdi. Adamın kafasındaki çözüm odaklı sorular o kadar çoktu ki, öfkeli bakışının farkında bile değildi şu an, kalın kaşları normalde bile çatık dururdu ama şimdi...
"Ümit, kim görmüş akşam akşam, hadi gördü ne ara yayılmış mahalleye"
Ümit, Gülben'in saçlarını bir abi edasıyla okşayıp oturdu masaya önce Müslüm'e seslendi "Oğlum varsa bana da çorba katsana dışarısı soğuktu"
"Ümit..Ümit.. çorba sırası mı, anlatsana" Ferdi kendi kendine söyleniyordu sanki, kardeşi çoktan çorba katmak için mutfağa gitmişti bile
Bir elini sandalyeye atıp başladı konuşmaya sarışın adam "sizin şu karşı evdeki Hediye teyzenin kızının bugün kınası varmış evde, aslında bahçede yapılacakmış da yağmur yağınca eve girmişler, görmediniz mi kadınlar girip çıkıyor" merakla süzdü kardeşleri, o sıra elinde çorba ile giren Müslüm dahil tüm kardeşler, 'görmedik' dercesine başını salladı. Gerçi Ayşe de onlara eşlik edip baş sallıyordu, adapte olma hızına kendi de şaşkındı.
Önündeki çorbadan bir kaşık alıp devam etti "ha işte kadınlar pencereden görmüş, başlamışlar konuşmaya, o sıra damatta oradaymış, sonra çay ocağına geldi bir tur da oradakilere anlattı" hepsi ağzı açık Ümit'e bakıyordu, o ise bir kaşık daha çorba içip tekrar çevirdi başını "İşte Ferdi kız kaçırmış, demek ki yıllardır sevdiği varmış, ondan bakmazmış mahallede ki kızlara, eve getirdiği kıza gelinlik giydirdiğine göre kesin nikahta kıymış ama tabi neden düğün yapmadığınız konusu en ilgi çeken konu" bir yandan gevrek gülüşünü gösteriyordu, bir anda aklına gelenle " aaa tabi imam da o sıra gelip, resmi nikahı bilmem ama imam nikahı için bana gelmediler dedi bilesin. Yakındır mahallenin yaşlıları gelip soracak sana bu durumu" ortaya bıraktığı bombadan bir haber, çorbasını içmeye devam etti.
Ama asıl bomba soru Orhan'dan geldi "Abi nikah kıydınız mı?"
Aynı anda iki cevap yankılandı salonda, ki Ümit bile çorba içmeyi, kaşık ağzındayken bıraktı
"Evet" "Hayır"
Hayır cevabı tabi Ayşe'dendi, bu beklenen doğru cevaptı. Ama evet diyen Ferdi'ye, çölde kutup ayısı görmüş bedevi gibi bakan bir Ayşe vardı.
Ferdi, saatlerdir beyninde dönen tüm çarkları durdurup, vermesi gereken kararı vermişti. Bir taşla üç beş kuş vurup, kendini ve kardeşlerini hatta bu gülüp duran kızı kurtaracak yegane fikire sarıldı. Kalktı ayağa, daha yeni ki cevabı ile şaşkın bakan kıza "Ayşe gel sen bi" deyip mutfağı gösterdi. Hayır neden şaşkındı bu kadar, oysa saatlerdir kardeşlerinin hatta arkadaşının ona yenge demesine çok normal tepkiler veriyordu. Olmaması gereken bir normallik ile hem de. Ayşe el mecbur kalktı ve yavaşça girdi mutfağa, arkasından gelmesini beklediği Ferdi'nin, Ümit'e doğru seslendiğini duyana kadar, yanlış anladığını düşünüyordu
"Ümit bir koşu git de, imam İsmail amcayı çağır da gel, hayırlı işimiz var dersin" |
0% |