Yeni Üyelik
23.
Bölüm

♧BEYLİK YARIŞI♧

@nghn__

 

 

Herkese merhaba! Son birkaç bölümdeki oy ve yorum sayıları beni çok üzüyor yeterli değeri gördüğünü düşünmüyorum. Lütfen bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

Bir sonraki bölüm final olacağını üzülerek bildirmek istiyorum. Bu nedenle bölümlere atacağınız yorumlar bana finali erken bir şekilde yazıp, bitirip, buraya atmamı sağlayacak motivasyonu verebilir.


İyi okumalar diliyorum!
***************

İnsan hayatında görmediği ama hissettiği duygulara tutunur tüm yaşamını bunlara adardı. Bazen bir gülüşün sıcaklığı bazen bir gözyaşının verdiği acı ile yoldaş olur hayatına yön verirdi. Yıllar insanı şekillendirir olması gereken kişiliğine ulaştırırdı. Gün olur canana ulaşırdı, gün olur cananın canına varırdı.

Kafamdaki birçok düşünceyle aynadaki aksime bakıyordum. Yıllar önce yenilgiyi kabul etmeyip savaşan kadını görüyordum. Gözlerim aynaya yansıyan diğer surete takılı kaldı. Mırza... Eşim, hayatım, sevdam... Belime doladığı kollarını karnımda birleştirdi. Kafamı göğsüne yaslayarak canımı dinledim. Beni ayakta tutan bu adamdı. Bana duyduğu nefreti kini bir tarafa bırakmış sevdama ortak olmuştu. Yılların yüzümüzde bıraktığı izlere gözüm takıldı. Öyle çok büyük izler değildi belki ama yaşanmışlık oturmuştu. Ölümler görmüştük, düğünler görmüştük aylar sonra canımıza can katmıştık. Düşüncelerimin arasına canımın sesi girmişti.

"Kızım seni bekliyor hatun. Sen daha hazır değil misin?" Karnımda hissettiğim hareketlerle mutlulukla tebessüm ettim. Bebeğimiz babasının sesine kayıtsız kalmayarak kendince tepki veriyordu.

''Sonunda ikna etti mi sizi?'' Mirza çatılan kaşlarıyla cevap verdi.

''Elbiseyi çıkarmamakta ısrarcı, fazlasıyla ısrarcı. At binmek kesinlikle ikna etmedi. Azer Mir bile sözümden çıkmazken ona laf geçiremiyorum. Vera, beni değil amcalarını dinliyor. Baran ve Giray tıpkı prensese benzemişsin demişler, güzel olmuş çıkaramazmış.''

Dudaklarımdan firar eden kahkahayı önleyemezken ona dönüp çenesine dudaklarımı bastırdım. Vera doğduğundan beri her harekettini ince eleyip sık dokuyan kocam artık üç yaşındaki kızının isteklerini zorunluluktan kabul ediyordu. Kızına göre o bir prensesti ve prenses ne derse o olurdu. Şimdiyse pembe tütüsüyle pikniğe gideceğine karar vermişti. Gözlerimi sevdiğim adamın gözlerine çevirdim.

''Neden inatlaşıyorsun? Atını gördüğünde kıyafetini değiştireceğini biliyoruz.'' Mirza derin bir nefes vererek alnımı öptü. Elleri karnımdaki bebeği okşarcasına üstümde gezinirken mırıldandı.

''Umarım dediğin gibi olur, beni dinlememesinden hoşlanmıyorum.''
Çatılan kaşları sohbet ettikçe gevşerken odamızdan çıkmıştık. Merdivenleri indikçe aşağıdan duyulan çocuk cıvıltıları daha da artıyordu. Bize doğru koşturan küçük kızımın sesi avluda yankılanıyordu. Babasıysa onu çoktan kucağına almak için hazırdı.

''Babam!''

Hızla boynuna dolanan kızını öperken ona karşılık vermişti.

''Vera'm''

**************************

Hayat insana her zaman bir şans verirdi. İyi ya da kötü herkesin bir şansı olur ve seçimleriyle bunu şekillendirirdi. Bazıları alışılmış mecburiyet bazılarıysa hiç tatmadığı özgürlüklere yelken açardı. Mutluluğu bulan da vardı mutluluğa bir daha erişemeyen de vardı. Seçimlerin sonucu herkes için farklı olurdu ya da herkes farklı olduğunu düşünürdü.

Hayatımda yaptığım seçimler şimdi gözlerimin önünde can bulmuştu. Yemyeşil bahçede oturanlar ailemdi. Karşı bahçede kahkahaları birbirine karışan evlatlarım vardı. Hafif esen yel ile sevdiğim adamın kokusu ciğerlerime bayram havası veriyordu. Masadaki sohbete dahil olarak zamanı geçiyorduk. Ailemize yeni katılanlar vardı, aramızdan ayrılanlar vardı. Masadaki herkesin tek tek yüzüne bakarken gözlerim sessizce herkesi dinleyen kadına takıldı. Ara sıra oynayan çocuklarına bakıp tekrar sessizce masada bir noktaya odaklanıyordu.

Ona bakan diğer gözü hissettiğimde kafamı oraya çevirdim. Havin ALAZ... Herkese melek gibi görünen bu kadın gözlerini diktiği kadına hayatı zindan ediyordu. Baran ağabey evlenmiş hatta ikiz evlatları olmuştu ama kayınvalidesi oğlunun karısına hala hırsını ve kinini diri tutuyordu.

Defalarca tatlı dille uyarmaya çalıştığında onu dinlemeyen kadın üstüne üstlük bu davranışlarının sebebini bile söylemiyordu. Onu uyardığı için kayınvalidesi bu defa kendine de saf almıştı. Kadın konağa her girdiğinde ağlayarak çıkıyordu ama bundan Baran ağabeyin haberi yoktu. Havin Hanım oğlunun yanında tam bir melekti. Bu durum fazlasıyla canımı sıkarken konuyu Mirza'ya açtığımda beni haklı bulmuştu fakat henüz bir şey yapamamıştık. Gözlerim hala kayınvalidemdeydi ve kendisi bunun gayet farkındaydı.

Ortamda duyulan hafif bir boğaz temizlenmesiyle herkesin dikkati Mirza'ya odaklanmıştı. Kafamdaki düşünceleri rafa kaldırıp bende ona döndüm ama bu konuyu kapatmayı düşünmüyordum. Elbet baş başa kalacaktık ve ben bunun hesabını kayınvalideme soracaktım.

Mirza ile bu durumu konuştuğumuzda böyle bir karara varmıştık, konuşup sebebini öğrenecektim. Sert bakışlarımı kayınvalideme değdirip tekrar eşime baktım. Gülümsemesi yüzüne yerleşmiş yeşillerinde mutluluk dans ediyordu.

"Burada bana meydan okuyanlar varmış. Hadi bakalım aslanlar, geçin atlarınıza size bey kimmiş göstereyim!" Sert hava anında dağılırken Mirza'nın da konuyu fark ettiği ve ortamı değiştirmeye çalıştığını anlamıştım. Bana yaklaşarak 'sonra' diye fısıldayıp kardeşlerine döndü.

"Ne o? Sesiniz çıkmıyor yoksa korkuyor musunuz?" Baran ağabey sinsi bir şekilde gülümserken Giray ağabey lafın altında kalmamak adına cevap verdi.

"Senden korkan senin gibi at binsin ağabey! Ben varım." Masada kahkahalar yükselirken Baran ağabey sadece başıyla onaylamakla yetinmişti. Mirza yerinden kalkıp belinden silahını çıkararak masaya koydu. Çocuklar bahçenin diğer alanındaki parktaydı, bu rahatlığı ona borçluydu. Dudaklarını ıslatarak konuştu.

"Kaybedersem bu sizin, kazanırsam ikinizin silahını da alırım." Üstünde altın sırmayla kazınan yazıya gözlerim takıldı. Bu Mirza'nın asla belinden düşürmediği soyadının yazdığı aile yadigarı silahıydı. Uzun süredir konuşmayan kardeşi sinsi gülümsemesini bozmadan cevap verdi.

"Büyük oynuyorsun Mirza Ağa. Gözünün yaşına bakmam, kaybedersen alırım onu." Mirza gözlerini masadaki herkesin üstünde dolaştırarak bakışlarını kardeşinde sabitledi. İkisi içinde bellerinde taşıdıkları silah önemliydi. Onlara aykırı olarak Giray ağabey başta gösterdiği neşeye göre şu an daha sakindi ve aynı sakinlikle fikrini belirtti.

''Ben silah istemiyorum ama ikinizinde bir aylık maaşını alırım.''

Eline silah almazdı. Aklıma oğlumu kurtardığı gece gelirken hızla kafamdaki anıdan kurtuldum. Bu güzel anı bozmak istemiyordum. Ağabeyleri bu teklifi kabul ederken gülüştüler. Mirza hafif bir tebessümle silahını beline takarak son kez kardeşlerine göz kırptı ve yakın korumasına seslendi.

"Atları getirin oğlum."

Kısa sürede üç at yan yana dizildi. Tüm ihtişamları ile karşısımda duran atlara resmen büyülenerek bakıyordum. Hepsi çok bakımlı ve temiz görünüyordu. Mirza'nın atı güneşe rakip olacak kadar beyazdı. Baran ve Giray ağabey ise birbirine yakın tonlarda kahverengi atlarını almışlardı. Mirza atının yanına yaklaştığında at sahibine uysallık göstererek başını eğdi. Bir süre atını seven adamı hayranlıkla izledi. Eli karnını bulurken içinden Allah'a şükretti. Ona verilen bu aile tüm her şeyden daha değerliydi.

Üç adam atlarının üstünde omuzları dik bir şekilde oturmuş, babalarının komutunu bekliyorlardı. Bahçenin sonuna ilk ulaşan kazanacaktı. Gözlerim tekrar sevdiğim adama değdi kazanacağından emin bakıyordu. Yanımda varlıklarını hissettiğim iko eltime değer gözlerim gülümsedi onlarıda çok seviyordum. Her ikiside sevdiği adama gururla bakarken başlamalarını söyleyen komut bahçede yankılandı. Atlar hızla yarışa başlarken Mahinur'un sesini duydum. Kıvırcık sarı saçlarını eliyle geri atarak aşkla Giray ağabeye bakıyordu.

''Kesin benim kocam kazanacak!''

Herkes onun bu hallerine alışkın olduğu için yalnızca ufak kahkahaları ile onun sözüne tepki verdiler. Şu anda bütün kardeşler başa baş gidiyordu, aralarında milimetrelik farklar vardı. Diğer yanıma baktığımda yemyeşil gözlerini eşine diken kadına baktım o da kendi eşinden emin duruyordu fakat her zamanki gibi sessizdi. Düşüncelerimi atın sesi bölerken yarışın bitmiş olduğunu anladım. Mirza atını şaha kaldırmış zaferini kutluyordu.

''Ne o oğlum, bozuldunuz mu? Çok iddialıydınız, ne oldu yüzünüz düştü?'' Kardeşleri mağlubiyetin verdiği huysuzlukla ters ters ağabeylerine baktı. Kaybetmeyi sevmiyorlardı.

''Birde ağabey olacaksın, insan biraz taviz gösterir.'' Baran ağabeyin huysuz huysuz söylediği sözlerle hepimiz gülerken çoktan yanımıza kadar gelmişlerdi. Atlar tekrar yerlerine giderken Mirza alnını cebinden çıkardığı mendili ile silerek babasının yanına ulaştı. Koca iki çınar gibi dikiliyorlardı. Gözlerini kardeşlerine dikerek babasına yöneldi.

''Ne dersin alsam mı ellerinden silahlarını?'' Mehmet bey yılların verdiği izlerle kırışan yüzünde hafif bir tebessüm oluşturdu. Kaybeden iki oğlununda sırtını sıvazlayarak derin bir nefes alıp konuştu.

''Ben onları size benden yadigar olarak verdim. Mirza'nın belindeki yıllardır ağa olana veriir ama benim size verdiklerim baba yadigarıdır. Silah namustur bunu iyi bilirsiniz. Herkesin silahı kendi belinde kalacak, namusunuza nasıl sahip çıkıyorsanız onada sahip çıkacaksınız.''

Tüm bahçe gülüşmelere şahit olurken silahlar ortadan kaldırılıyordu. Kulağıma çalınan sözlerle olduğum yerde dikili kaldım. Dünya sanki dönmeyi bırakmıştı ve bu sözlere lanet ediyordu. Yüzümde gülüşüm sönerken arkama döndüm. Havin Hanım'ın sözleri yine bir yılan olmuş Zeran'a zehrini akıtıyordu. Havin hanım bu defa sınırı aşmıştı.

"Keşke herkes namusuna sahip çıksa, kimden peydah ettiğin belli olmayan çocuklarınla oğlumun koynunda yatıyorsun."

*******************

İnsan dünya üzerindeki en tehlikeli varlıktır. Karşısındaki canlıya zarar verebilecek ne varsa kullanabilir. Duyguları ve hayatı değişkendir. Yıllar önce sizinle dost olan belki dakikalar sonra sizi sırtınızdan yaralayabilir. Bu her zaman fiili bir yaralama olmaz. Bir duruş da bir söz de insanı yaralar.

Karşımda kayınvalidesine itirazlarını sürdüren kadını izliyordum. Başlarda ona kucak açan kadın şimdilerde onu yerden yere vuruyordu. Derdini anlatmaya çalışan kadını es geçerek gözlerimi asıl kişiye diktim. Sözleriyle derin yaralar açmayı artık bırakması gerekiyordu. Bu eziyet artık bitecekti. Sınırlar aşılmıştı ve bu iki kişinin sorunu olmaktan çoktan çıkmıştı. Durum bu şekilde ilerlerse ailemizi etkileyecek sorunlara gebe kalacaktı. İkiliye yaklaşarak sabırla bir nefes aldım.

"Zeran." Sözlerini bıçak gibi kesen sesim karşımdaki gözlerin odağını üstüme almıştı. Sesimdeki sertlik sözlerime yansırken bugün iplerin kopacağından adım kadar emindim. İpler gerildikçe inceliyordu ve artık bu incelik bir yerde kendini paramparça edecek bir hale gelecekti.

"Bizi yalnız bırak, açıklama yapmak zorunda değilsin." Havin hanım konuşmaya yeltendiğinde elimle durdurdum ve Zeran'ın yanımızdan ayrılmasını bekledim. Karşımdaki kadına olan öfke damarlarımda çağlıyordu. Gözlerim ona hürmetten uzaktı ve bu ilk defa oluyordu. Derin bir nefes alarak oturduğu koltuğun karşısına geçtim ve dik bir şekilde oturdum. Sinirli gözleri beni hedef almıştı. Yeşil gözleri içindeki ormanları aleve vermişti, öfke cayır cayır yakıyordu.

"Sen kim oluyorsun benim sözümü kesiyorsun gelin?" Sesindeki yüksek tını ruhumu daraltıyordu. Yıllardır yanında olduğum kadının bu soruları insanı güldürecek cinsten oluyordu. Benim kim olduğuma bir Midyat şahitken karşımdaki kadın beni sorguluyordu. Hayat bazen kimin nerede olduğunu ve kim olduğunu hatırlatma ihtiyacı doğuruyordu.

"Ben, Buğlem ALAZ. Oğlunun karısı, bu aşiretin hanım ağasıyım. Asıl sen söyle Havin Hanım, sen kime dönüştün de oğlunun namusuna leke olacak laflar ediyorsun?" Sözlerimin etkisiyle kaşları çatılırken hiddetle yerinden kalkarak elini savurdu. Yüzüme çarpacak darbeyi durdurduğumda şaşkın gözleri üzerimde gezindi. Öfke damarlarımda çağlamaya devam ederken şiddetini arttırmıştı. Beni yavaş yavaş pençesine çekmeye çalışırken derin bir nefes alarak kulağına yaklaştım.

"Orada duracaksın Havin Hanım! Sana hürmet ettim, büyüksün dedim ama orada duracaksın. O kadar uzun boylu değil. Sen değil bana tokat atmak izin vermediğim sürece dokunamazsın bile. Eğer sana saygımdan dururum sanıyorsan yanılıyorsun." Bileğini elimden sertçe kurtararak meydan okudu.

"Sen kendini çok büyük görüyorsun Buğlem. Ben sana pabuç bırakacak bir kadın mıyım? Bana ne yapabilirsin, neye gücün yeter?" Bedenimdeki sinir artık bana fazla geliyorken kendimi şaşırtacak kadar sakin çıkan sesimle cevap verdim.

"Sabret, seyret Havin ALAZ."

 

********************

Hayatımız sürekli seçimlerimize göre şekillenen bir serüvendi. Her seçinin bizim için oluşturduğu yol başkaydı. Bu yolda iyiyi seçmekte kötüyü seçmekte kendi elimizdeydi. Kendi yolunu kendi çizenlerin arasına kayınvalidemde girmişti. Aylardır yaptığım uyarıları kulak ardı etmek bir yana yaptığı hareket kendi sonunu hazırlamıştı.

Bağ evinde yaşananlara şahit olan Mirza apar topar konağa dönmemizi istemişti. Yol boyu ağzını bıçak açmazken birazdan avluya geleceğini söyleyerek odamıza çıkmıştı.

Odanın kapısını araladığımda kıyafetlerini değiştiriyordu. İçimde dinmiş öfkemden geriye bir durgunluk vücudumda dolanıyordu fakat karşımdaki adam tam bir volkan gibiydi. Yavaş adımlarla yanına yaklaşırken karnımda hareketlenen bebeğim bana destek oluyordu. Elimi geniş sırtına uzattığım adam olduğu yerde kalırken alev alev yanan yeşillerini yüzümde gezdirdi.

"Orada ne olduysa eksiksiz anlatacaksın. Anlatacaksın ki öfkeyle yakıp yıkmayayım." Derin bir nefes alıp elimi karnımda gezdirdim.

Duyacaklarından sonra annesine ne yapacaktı nasıl bir tavır alacaktı bilmiyordum. Bir annenin evladı ile arasına duvar örmek bu hayatta isteyeceğim son şey bile değildi.

"Ben sana ne olduysa eksiksiz anlatacağım Mirza ama annenin anlatacaklarını da dinleyeceksin. Sakın onu dinlemeden bir karar verme."

Beni onaylayarak odadaki koltuğa yöneltti. Derin bir nefes alarak dudaklarımı ıslattım. Artık her şeyi anlatmak zorundaydım. Sonuçları bizi yıkabilirdi ama en az zararla kurtulmak iyi olacaktı.

"Bu anlatacaklarım yeni olan bir şey değil Mirza, zaten sende çoğu şeyin farkındasın. Ben sana gözünün görmediklerini anlatacağım... Baran ağabey ile Zeran'ın daha önce ayrıldığını öğrenmiş annen. Sadece bunu değil ayrılıp başkasıyla nişan yaptığını da biliyor. Baran ağabey ile evlendikten sonra o göreve gitmişti. Zeran o dönemde hamile kalınca başladı annen bunlara... Bir gün aşağı indiğimde Zeran ona hamile olduğunu söylüyordu. Kadını duvara öyle bir itip bağırdı ki onu ilk defa öyle gördüm ben Mirza."

Bundan sonra anlatacaklarım için birkaç derin nefes aldım. Mirza kaşlarını çatmış olanlara ihtimal vermek istemezcesine bakıyordu.

"Devam et." Dudaklarından dökülen buz gibi kelimelere aldırış etmeden devam ettim.

"Zeran hamile olduğunu anlatırken kimden peydahladın diye çıkıştı. Baran ağabey düğünden birkaç gün sonra göreve gittiği için böyle bir şeyin olmadığını ve eve adamlar alıp onlarla düşüp kalktığını söylüyordu. Aylardır olmayan adamdan nasıl çocuğun olacak diye bağırıp duruyordu. Zeran'ı elinden ben aldım oturup dinledim. Hamile olduğunu eşi gelmeden söylemek istememiş korkmuş çünkü annenin ona yaptığı ilk şey bu değilmiş..."

Mirza duydukları karşısında donmuştu. Yeşil gözleri kısılmış duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Eliyle devam etmemi işaret ederek derin bir nefes aldı.

"Havin anne ona hep bu imaları yapıyormuş. Baran ağabeyi sevmediğini, sırf parası için onunla olduğunu, bebeklerinde ondan olmadığını ve bu evde yeri olmayacağını söylemiş..."

Mirza her duyduğu cümlede yerinde duramaz hale geliyordu. Uzun konuşmamızın ardından her şeyi öğrenmişti. Annesine olan öfkesini hissedebiliyordum. Ruhuma çöken karanlık bulutları defetmek istercesine elimi yüzümü yıkamak için lavaboya yöneldiğimde kolumdan tutarak durdurdu.

"Sana neden el kaldırdı?" Sorduğu sorunun cevabı her ne kadar basit bir cümle olsa da onu yıkacağını biliyordum. Ellerim yüzünü okşarken ruhumun dinlenmesi için başımı göğsüne yasladım. Ruhumdaki filiz onun güzel kokusuyla salınıyordu. O benim yanımda yakınımda olduğu sürece hiç kimse ne bana ne sevdiklerime zarar verebilirdi. Elleri saçlarımda gezinirken cevabını vermiştim.

"Zeran'ı korudum."

Saatler içinde Mirza kafasında her şeyi ölçmüş tartmış olacakları gözden geçirmişti. Avluda annesini dinlerken gözleri buz gibi bakıyordu. Vücudu duyduklarının ağırlığı ile sarsılmıştı. Ona yalan söylemeyeceğimi biliyordu ve şu an duyduğu cümleler sinirini bir volkan gibi kaynatıyordu. Elini kaldırarak annesinin konuşmasını durdurdu. Oturduğu koltuktan kalkarak başını gökyüzüne kaldırdı ve derin bir nefes çekti.

"Bu zamana kadar senin tek sözünden çıkmadım anne. Seni hep doğru bildim hep saygı duydum. Dilinden dökülen benim için emirken kendine neden böyle yaptın? Sen karıncayı incitmeyecek kadınken bu yaptıkların hangi mantığa sığıyor anne?" Havin hanım duruşundan hiç ödün vermeyerek emin sözlerle cevap verdi.

"Ben doğru olan neyse onu yaptım oğlum." Söylediği sözler canını yıkarken çaresiz sözleri kulaklarımıza dolmuştu.

"Doğru olan can taşıyan kadını duvara vurmak mı? Doğru olan canımı taşıyan kadına el kaldırmak mı? Bu hangi dünyanın doğrusu hangi kitapta yazıyor? Sende kadınsın anne. Sen onlara destek olacaksın, zarar vermeyeceksin." Mirza' nın sözlerini bıçak gibi kesen annesinin hırsla söyledikleriydi.

"Ben oğlumun arkasından iş çeviren namusuna sahip çıkamayana destek olmam Mirza! Birde karşıma geçmiş bana o kadını savunuyor karın! O Zeran denen kadın çocukları kim bilir kimden peydah etti!"

Bu sözlerden sonrası kıyameti getirmişti. Avluda yere düşüp parçalanan bardakla tüm herkes nefesini tutmuş Baran ağabeye bakıyordu. Söylenen her şeyi duymuştu. Mirza kardeşinin yanına ilerleyecekken elini kaldırarak durdurdu. Kırgın gözleri annesinin üzerinde gezinirken kaşlarını çattı.

"Bu eve bir beni sığdıramamıştın anne. Karımı da sığdıramadın. Ben namusumdan eminim bunu tartışmaya kimsenin haddi yok. Bundan sonra ne evine gelirim ne de seni evimde isterim."

 

Loading...
0%