Yeni Üyelik
19.
Bölüm

♧BEYZADE'NİN VARİSİ♧

@nghn__

Herkese merhaba, bir konuda uyarı yapmak istiyorum. Lütfen yorumlarda hakaret, küfür vb. söylemler yazmayalım. Bu gözler yorumlarda birçok okuyucu görmek ister! Tüm güzel düşüncelerinize açığım.

Oy vermeyi unutmayalım, iyi okumalar!

*************

Rüzgarın usul usul tenimize değdiği anlarda yavaş adımlarla yola devam ediyorduk. Her ses sırayla kulağımıza doluyor fakat onlara aldırış etmeden kendimizi zamanın akışına bırakıyorduk. Elleri ellerimden bir saniye ayrılmıyordu, yeşil hareleri etrafta dikkatle gezinirken gülümsemelerimiz ortak olmuştu. Gecenin güzelliği üzerimizde dolaşıyor bambaşka diyara sürüklüyordu. Gözlerim gözlerinde kaybolurken alnıma değen dudaklarıyla derin bir nefes almıştım.

 

''Üşüdün mü hatun?''

 

Sorusuyla gözlerimi açmış gülümseyerek ona bakmıştım. Hava fazla soğuk değildi bu yüzden üşümemiştim fakat ben cevap vermeden arkadan bizi takip edenlerin arasından Baran ağabeyin sesi yükselmişti.

 

''Seni seviyorum Dünya ama bana da bir aşk nasip edebilirdin biliyorsun değil mi? Bana neden kimse üşüdün mü diye sormuyor? Donuyorum ben burada!''

 

Hep bir ağızdan gülerken Mirza'nın söylediği ile ortam değişmişti.

 

''Sen değil misin kızı karşıma getirip nişan yaptıran, al sana aşk işte... Dünya'ya gelirsek o senin zeka seviyen için çok gelişmiş, yani bir suçu yok ağabeycim.''

 

Baran ağabey kaşlarını çatıp Mirza'ya bakarken son sözünü söylemiş ilerideki çay bahçesine girmişti.

 

''Ben mantık evliliği yapıyorum, aşk değil!''

 

Kimse bir şey söylemeden onun peşinden ilerideki çay bahçesine girmişti. Aşk onu çoktan yaralamıştı artık inanmıyordu ve inancını geri getirecek tek kişi onu bırakıp gidendi.

 

Çaylarımızı içerken ortada dönen muhabbete katılıyor bazense sessizce dinliyordum. Ağabeyim, Beyhan ve Baran ağabey bizimleydi. Hep beraber dolaşıp yorulunca bir yerde çay içmek istemiştik. Cihan ağabeyim Mirza'ya bakıp gülümsemişti.

 

"Biz bu sabah dönüyoruz Mirza. Misafir ettin bizi ağırladın, sağ olasın."

 

Mirza önce Beyhan'a sonra ağabeyime bakmıştı. Baran ağabeyin sessiz kalması dikkatimi çekerken Mirza'nın cevabıyla ayaklanması bir olmuştu.

 

"Başımızın üzerinde yeriniz var orası sizinde eviniz ne zaman isterseniz bekleriz ama biraz daha kalsaydınız. Beyhan içinde iyi olurdu."

 

"İşleri ancak toparlarım, başka zamana inşallah."

 

Mirza onaylarken Baran ağabeye gözü takılmıştı. Ayakta konuşmalarını bekleyip sözüne başlamıştı.

 

"Ağabey ben bir dışarıya çıkayım, kalkacağınız zaman ararsınız."

 

Kaşları çatılsa da onaylayıp muhabbete devam etmişti. Çayın sıcaklığı içimizi ısıtırken ben daha fazla içmeyip sessizce ortamı seyretmeye başlamıştım. Çay oğlum için zararlıydı ve gelmesine çok az kalmıştı. Onun için her şey eksiksiz hazırlanmıştı. Kısa sürede toparlanıp eve dönmek üzere yola çıkmıştık. Miladımızı en iyi şekilde yaşıyorduk, hayat bizi mutlulukları ile ödüllendirip yarınlarımıza merhaba dememizi sağlıyordu.

 

*************

Bazı anlar gelir sırlarla çepeçevre sarardı etrafını, geçemezdin. Kimseye söylemeye cesaret edemediğin şeyler vardı, yüreğin onun için çırpınırken dilin lal olurdu. Ellerinin tek bir baskısı bütün hayatını değiştirecek deselerdi inanmazdım fakat içinde bulunduğum durumun görünür gerçeğiydi. Tek bir baskım bütün hayatımı değiştirebilir ve belki de hiçbir şey olmamış gibi devam etmemi sağlayabilirdi.

 

Elimdeki telefona son kez kararla bakarken gözlerim yanımda uyuyan Mirza'ya kaymıştı. Uyurken bile bozulmayan sert çehresi üzerine yansıyan ay ışığında kendini belli ediyordu. Bir hafta önce ondan gizli yaptığım başvuru sonucu şu an ellerimdeydi ve onay vermemi bekliyordu. Sonucu beni korkutsa da bir anlık heves ile yapmış dün gelen telefonla görüşme için çağrıldığımı öğrenmiştim. Araştırmalarıma göre elaman seçimini Miran ağabey yapıyordu, Mirza'nın kabul edilene kadar haberi olmaması beni sevindirmişti. Ondan saklamak rahatsız etse de çalışmama müsaade etmeyeceğini biliyordum.

 

Diplomamı beraber almış mezuniyetimin kabul edildiğini öğrenmiştik fakat çalışma konusunda olumsuz olduğunu belirterek önüme engelini koymuştu.

 

Yerinde dönüp kolunu benim olduğum kısma uzatacakken elimdeki telefonu kapatarak kollarının arasına girmiştim, sabah işe gittiğinde izin alıp çıkacaktım. Kolları bedenimi sararken elleri karnımı bulmuş soluklarını saç tellerime bırakmaya başlamıştı. Ellerimi göğsüne dayayarak uyumaya çalıştım. Sabah olacakları düşündükçe içime dolan endişeye engel olamıyordum. Gecenin sessizliği bilincimi ele geçirirken gözlerim karanlığa perdelerini kapatmıştı.

 

*************

Hayat kendimize belirlediğimiz yoldaki hedeflerden oluşan bir serüvendi. Her gün her saat daha çok yaklaştığımız hedeflerin sınırlarımızı çizdiği bu yolda ilerlemek verdiğimiz mücadelenin zaferleriyle doluyordu. Kapısında durduğum hedefim gözlerimin önünde sergilenirken derin bir nefes alarak içeriye adımımı attım. Hayatım boyunca mesleğimi kazanmak için çaba gösterip başarmıştım şimdiyse emeğimin karşılığını almaya gidiyordum. Karşıma geçen güvenliğe neden geldiğimi söyleyerek ilerideki danışmaya ulaşmış on dakika sonra görüşeceğim Miran ağabeyin odasını öğrenmek üzere konuştum.

 

''Merhaba, ben iş görüşmesi için gelmiştim. Miran Bey'in odası nerede öğrenebilir miyim?''

 

Benden birkaç yaş büyük kumral bayan önündeki bilgisayara bakarak kafasını kaldırıp gülümseyen gözlerle beni yanıtladı.

 

''Hoşgeldiniz Buğlem Hanım, Miran Bey sizi üst katta bekliyor soldan ikinci koridordaki asansörü kullanmanızı istedi efendim.''

 

Beni tanımasına şaşırmayarak söylediklerini dinlemiş onu onaylayarak koridora yönelip binayı incelemeye devam etmiştim. Baştan aşağı beyazın hakim olduğu binaya yalnızca kullanılan eşyalar renk veriyordu. Beyaz sütunlar arasındaki renkli işlemeler şirketin göz alıcılığına katkı sağlamıştı.

 

Adımlarımı asansöre yönlendirip vakit kaybetmeden içine girmiştim. Boş asansörde beklerken ne yapacağımı düşünüyordum. Mirza'dan saklamak içimdeki sıkıntıyı arttırsa da sonunda açıklayacaktım. Bununla kendimi rahatlatıyordum fakat pek yardımcı olduğu söylenemezdi. Asansör durduğunda derin bir nefes alıp dışarı çıktım. Gözlerim karşımdaki odaları incelerken yönetici odasının altında büyük harflerle yazılan ismi gördüğümde stres bedenimde yer edinmişti. Mirza'nın odasıyla Miran ağabeyin odası yan yanaydı. Sağ taraftaki odanın kapısına yaklaştığımda sekretere kısaca durumu anlatmış kapıyı çalarak içeri girmiştim. Başımı yerden kaldırıp karşıma baktığımda elleri cebinde dikkatli gözlerle beni izleyen adamla karşı karşıya gelmiştim.

Yeşil gözler tüm bedenimi esir alırken yavaşça yutkunmuştum, bunu kesinlikle beklemiyordum. Sözlerime başlayacakken sert yüz ifadesi gidip yerine gülümsemesini yerleştirerek masaya geçmişti. Ayakta onu izlerken önündeki dosyaya bakıp dikkatle okuyarak bana baktı. Gözleri ifadesizdi aynı zamanda gülüşünde bir his barındırmıyordu. Eliyle önündeki koltuğu işaret ederek arkasına yaslandı.

 

''Buyurun Buğlem Hanım, hoşgeldiniz... Dosyanızı okudum ve bazı bilgileri öğrendim, birde sizden dinlemek isterim. Kendinizden biraz bahseder misiniz?''

 

Yabancı birini karşılar gibi gözlerini üzerime dikmiş cevap bekliyordu. Oğlumun tekmesiyle kendime gelirken hafifçe boğazımı temizleyerek oyuna devam ettim.

 

''Hoşbuldum efendim. Mimar eksikliği üzerine başvuru yaptım, görüşmek için gelmiş-...''

 

Sözümü keserek ayağı kalkıp ellerini cebine sokarak odanın içinde dolanırken sözlerini sıraladı.

 

''Bildiğim şeyleri sıralamayın. Kim olduğunuz, neden geldiğiniz zaten burada yazıyor. Siz anlatmayı başaramadınız ben gözlemlerimi aktarayım. Dosyada yazdığına göre medeni durumunuz değişik. Demek evlisiniz... Görüldüğü üzere birde misafiriniz var. Evlilik, çocuk ve işi bir arada yürütebilir misiniz?''

 

Eğlenen gözlerinin aksine yüzündeki ciddilik insanı ürkütüyordu. Yerimde dikleşerek meydan okuyan gözlerimi gözlerine diktim. Ben kendimi geri çekmezdim, bir yola baş koyduysam o yol bitmeden bitmezdim.

 

''Hiç şüpheniz olmasın Mirza Bey! Evimi de, çocuğumu da, eşimi de, işimi de rahatça idare edebilirim. Lafı uzatmaya gerek yok, kabul edildiysem konuşmaya devam edelim aksi bir durum söz konusuysa burada konuşmanın bir anlam ifade edeceğini sanmıyorum.''

 

Sözlerimle birlikte tek kaşı yukarı kalkarken masaya uzanıp siyah bir dosya aldı. Dosyayı uzatarak yönergelerini sıralarken gözleri üzerimdeydi. Sesi ürkütücü derecede sakin çıkıyordu.

 

''Bu işi düzenlemek için yirmi dört saatin var, yirmi dört saat içinde bitmezse hem işinden olursun hem de evde büyük bir hesap veririsin. Şimdi çıkabilirsin, Efken aşağıda seni bekliyor. Birazdan yanınıza geleceğim.''

 

*************

Zaman tutulması imkansız bir girdaptan ibaretti, nasıl geçtiği anlaşılmazdı. Yaşanılanları şekillendirir duraklarını koyardı. Müdahale etmek çoğu zaman imkansızdı ve imkansızlıklar içinde bir imkan aramak beklide en acı olaydı. Küçük yaşta biten hikayeler vardı, yaşanmamış onlarca hayat... Hiçbir zaman devamının tahmin edilemediği onlarca nefes, şu an karşımda duran binlerce surat bunların şahidiydi.

 

Mirza'nın verdiği projeyi bin bir uğraşla tamamlayıp erkenden teslim ettiğimde beğenmemiş yirmi dört saati doldurana kadar ayrıntılar ekletmişti. Aradan geçen birkaç hafta içinde emeğim meyvesini vermişti. Karşımda yüzlerindeki tebessümü korkmadan, çekinmeden bahşeden bu çocuklar için değerdi. Mirza hepsiyle özel olarak ilgileniyordu, buradaki her kız çocuğu şirketin verdiği bursla aile ortamlarında yetiştiriliyordu. Çoğunun hikayesi aynıydı, çocuk yaşta töre diye sokağa bırakılmış ve ölümün pençesinden kurtarılmış onlarca beden... Mirza bu yüzden hepsini koruyordu, hepsine ulaşmaya çalışıyordu.

 

İçeri girer girmez bize açılan kollarla gözlerim dolmuştu. Mirza, ben ve yurt müdürü eşliğinde açılışı yapmış daha sonra çocukların yanına gitmişti. Mirza'nın teker teker hepsine sarılıp durumlarını sorduğu kız çocukları duygu karmaşasına adım atmamdaki en önemli rolü oynuyordu. Dolan gözlerimi gören Mirza gülümseyerek kucağındaki kız çocuğu ile yanıma geldi. Gözlerindeki sevincin tarifi yoktu, kelimeler yetmiyordu. Ağır adımlarla yanıma ulaşırken kız kollarını Mirza'nın boynuna dolamıştı.

 

''Bak miniğim, burayı size Buğlem ablanız yaptı. Onunla da konuşmak ister misin?''

 

Küçük kız bana bakıp yüzünü Mirza'nın omzuna gizlemişti. Gülümsemem yüzüme yayılırken oğlumun hayali gözümün önüne gelmişti. Mirza'nın gözlerindeki şefkate sahip olacaktı. Yüzümdeki tebessümle onlara bakarken Mirza kızın kulağına bir şeyler fısıldamış kafasını kaldırmasını sağlamıştı. Göz kırptığında küçük kız hevesle kafasını sallayarak bana doğru küçücük kollarını uzattı. Sarı saçları ve mavi gözleriyle adeta bir meleği andırıyordu. Vakit kaybetmeden kollarımı uzatıp onu Mirza'dan dikkatle almıştım. Hemen yanımızdaki masaya geçerken kucağımda derin nefesler alıyor dikkatle beni izliyordu. Masmavi gözlerinden her şeyi anlatıyordu, gözleri hayatını yansıtıyordu.

 

Kısa sürede tanışmış bütün çocuklarla konuşma fırsatı bulmuştuk. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş detaylar göz ardı edilmeksizin yapılmıştı. Her bölümde ayrı hikayeler yatıyordu en kötüsüyse eve dönerken Mirza'dan dinlediğim Rojda'nın hayatıydı. Henüz on beş yaşında olmasına rağmen hayat onun omuzlarına bir asırlık dert yüklemişti. Babasının zoruyla töre diye kalıplaştırdıkları zihniyetsiz davranışlarla onu evlendirmeye kalkmışlardı. Töreler adetlerdi, geleneklerdi... Sözlerin satır satır işlendiği bir fermandı fakat bunu çoğu zaman yanlış zihniyetlerle lekeliyorlardı. Rojda'da töre diye aktarılan geri kafalı bir avuç insanın kararı yüzünden kurban edilecekti. Mirza Rojda'yı düğünün yapılacağı gün aileden alıp yurduna yerleştirmiş, her gün onun durumu ile ilgilenmiş ve destek olmuş. Şimdilerdeyse kurtardığı canın başarılarıyla gururlanıyordu. Her cümlesini yaşamış gibi hissederek dinliyordum. Rojda toparlandıktan sonra okuluna devam etmiş ve derecelerle mezun olmuş bir öğrenciydi. Mirza eğitimi üstlenip her türlü eksiğini gideriyordu ve bu ona olan sevgimi kat kat arttırıyordu. Onun en büyük silahı merhametiydi, o merhametinin emsaliydi...

İnsanlar nefes aldıkları sürece özgürlerdi ya da belki özgürlük sadece bir kelimeden ibaretti. Tek bir kelimeye muhtaç bir avuç insan topluluğunun sadece küçük bir parçasıydık. Hiçbir şey bize sorulmuyordu, sadece oluyordu. Sorgulayamıyorduk ya da yok sayamıyorduk, olacaksa oluyordu. Engel olamazdık ama daha iyi bir konuma getirebilirdik bunu hayat öğretmişti. Şimdiye kadar ne yaşadıysak getirebildiğimiz en iyi konumda yaşamalıydık. Bize verilen hayatlara şükretmeliydik, herkes bizim kadar mutlu değildi. Orada gördüğüm yüzlerde hayatın gerçekleri gizliydi. O kadar yaşanmışlık gencecik yüzleri kendine mesken edinmişti. Belki bu hayatı seçmemişlerdi fakat yaşamak zorundaydılar. Bir yol başlamış ve bizlerini içine almıştı, önemli olan bu yola tutunmaktı.

 

Arabanın içinde sessizlik hüküm sürerken ben hala aklımı yurttan alamamıştım. Dinlediğim her hayat zihnimde dönüp duruyordu. Özgürüm, istediğimi yaparım diyen insanların hepsi yalanın beden bulmuş haliydi. Kimse özgür değildi, kader kimseyi özgür bırakmıyordu. Onlar daha küçücük, günahsız bedenlerken sırtlarına yüklenen kimsesizlik ile baş etmeye çalışıyorlardı. Özgür olsalardı hayat bu yükü sırtlarına koyamazdı. Özgür olsalardı o küçük omuzlar bu dertler yüzünden sarsılmazdı ve belki de yalnız kalmazlardı. Gözlerim günün yorgunluğuyla yavaş yavaş kapanırken Rojda'nın sözleri kulağımda yankılanıyordu.

 

"Özgürlük sadece kelime abla, hayata geçirilmesi zor bir kelime..."

 

*************

Huzur zaman zaman kelimelerle anlatılması imkansız bir kavram olurdu. Bazen bir çift gözde bulurdun bazense ciğerlerine dolan eşi benzeri olmayan kokuda çıkardı karşına... Kucağında uyku ile uyanıklık arasında sarsıldığım beden Mirza'dan başkasına ait değildi. Aşkın kokusu buram buram ciğerlerime doluyordu. Gözlerimi aralayıp gözlerine baktığımda yeşil gözlerinde canlanan ışığa bir kez daha sevdamı katmıştım dudaklarını anlıma bastırdığında fısıltısı kulaklarıma dolmuştu.

 

"Uyu Aşeka..."

 

Gözlerim fısıltısıyla tekrar kapanırken sesler yavaşça benliğini kaybetmiş ruhum karanlığın kucak açtığı kollara sığınmıştı. Gecenin sessizliği ruhumun sessizliğine bürünmü bir girdaptan savrulurken sırtımın değdiği soğuk çarşaf ürpermemi sağlıyordu.

Bedenime sarılan kollarla güveni dibine kadar yaşıyordum. Uykunun verdiği sersemlik bedenimin hareketini kısıtlasada göğsüne sığınıp kendimi bırakmaya çalışmıştım. Derin nefesimin ardından hissettiğim ağrı ile gözlerim birden açılmıştı. Dayanılmaz bir sancı vücudumu ele geçirirken dudaklarımdan çıkan acı inlemeye engel olamamıştım. Mirza bedenimi serbest bırakarak kalktığında derin nefesler ardında dişlerimi sıkmaya devam ediyordum.

 

"Canım yanıyor... Mirza gelecek!"

 

Yeşil gözleri benim çığlığım üzerine acı ile kısılırken arkama geçip belime destek olmaya başladı.

 

"Sakin ol güzelim, sakin ol geçecek. Çok erken değil mi daha? Giray!!!"

 

Sözleri bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu. Ağrı artçı şiddetinde vücuduma yayılırken terliyordum. Mirza'nın sesi sonucu odaya giren annemle birlikte bir kez daha acı inlemem dudaklarımdan firar etmişti. Annem hızla yanımıza gelirken ağrı bedenimi yavaş yavaş bırakıyor daha sonra tekrar eline geçiriyordu.

 

"Allah'ım sen yardım et. Sakin ol kızım bırakma kendini..."

 

Ellerim Mirza'nın ellerini bulurken var gücümle tutunuyordum. Havin anne bir şeyler söyleyip odadan telaşla çıktığında Mirza önüme doğru geçip anlıma dudaklarını bastırdı.

 

"Dayan... Ne olur dayan Buğlem. Geçecek güzelim, geçecek. Derin nefes al, sakin ol. Sen benim kadınımsın, güçlüsün sakın unutma."

 

Mirza'nın yıkılmayan karısı, her zorluğa göğüs geren karısı... Gözlerim acıyla kapanırken anlımdan yuvarlanan damlalar kendini hissettiriyordu. Mirza'nın gözlerinde gördüğüm acı çektiğim acıya ek olurken sadece dua ediyordum. Bana ne olacağı umrumda değildi bu dayanılmaz can acısının vereceği lütuf her şeyden önemliydi. Oğlumu kucağıma alacağım saniyeye kadar çekeceğim ağrının bir önemi yoktu Allah onu sağ salim bağışlasa yeterdi.

 

Kaç saat geçti kaç dakika oldu ne kadar zamandır ağrı çekiyordum bunların hepsi bir belirsizlik silsilesi içinde savruluyordu. Gözlerim tavanı bulurken ışık bir kez daha kendini belli edercesine parlamıştı. Doktorun sözleri kulaklarıma dolarken son demlerimi kullanıyordum.

 

"Hadi Buğlem, biraz daha! Az kaldı hadi kızım!"

 

Gücüm tükeniyor, bilincim kayboluyordu. Ellerimi tutan ellere bir kez daha bakarak gücümün son demini kullanarak kendimi zorladım. Vücudum son bir ağrı ile sarsılırken yeşil gözlerine ömrümü adadığım adamın dilinden dökülen kelimelerle kulaklarıma dolan ağlama sesi bir olmuştu.

 

"Şükürler olsun..."

 

Kulaklarıma dolan ağlama ile gözlerim Mirza'ya dönmüştü. Ruhum yavaşça özgürlüğünü ilan ediyordu. Bedenimin acısı bilincimi bulandırıyordu. Bilincimi karanlığa hapsetmeden güçlükle dudaklarımı aralanmıştım.

 

"Oğluma iyi bak, seni seviyorum..."

 

Belirsizlik içinde savrulan bilincime bir damla göz yaşı ile veda ediyordum... Duyduğum yakarış O'na aitti. Nefretini yok edip aşkımı sardığım adam, Mirza'm. Emanetimi bırakıyordum... Bu belirsizlik içinde kayboluyordum sadece bir kez kokusunu duymak istedim, son bir kez... Gözlerim açılamamaya yemin etmişcesine kapanmış karanlık kollarını açarak beni içine çekmişti. Hayat zorlukların üstesinden gelenlerin yaşam yeriydi, zorluk biter inşa giderdi...

 

 

Loading...
0%