Yeni Üyelik
18.
Bölüm

♧BİR PARÇA HAYAT♧

@nghn__

Herkese merhabalar! Bölümler birkaç gün aralıklı geliyor elimdeki bölümleri hemen tüketmek istemiyorum. Sizlerden bol bol yorum ve oy bekliyorum.

İyi okumalar!

*************

Unutmak, unutmaya çalışmak fakat hiçbir zaman zihninin kara kutusundan çıkmayan hatıralarla uğraşmak belki de yaşamanın en zor kısmıydı. Yaşanılan her şey aklında unutulmaz yerlere misafir oluyordu. Birkaç ay önceki unutulmaz anların bıraktığı eksikliği yaşıyordu tüm konak… Evin neşesi eksilmiş hüznü çökmüştü ama her şey devam ediyordu. Umut asla bitmemişti, her zaman vardı.

Siyah rengin hüküm sürdüğü banyoda yüzündeki köpüğü temizleyen kocamı seyrederken bir yandan da olanları düşünüyordum.

 

Birkaç ay içinde birçok şey olmuştu. Hayaller değişmişti, hayatlar değişmişti ve daha nice olay sıralanarak bir serüven başlatmaya hazırdı. Dayandığım duvardan sıyrılarak Mirza’ya yaklaşmaya başladım. Saçlarını şekillendirmeye çalışıyordu fakat başarılı olduğu söylenemezdi. Yanına ulaşmışken yerdeki su dolayısıyla dengemi kayıp etmiştim, yer ayağımın altından kayarken kollarını bana sarması ile derin bir nefes almıştım. Kalbim olayın etkisiyle hızla çarpıyordu. Yeşil gözlerini üzerime dikerek karnım izin verdiğince beni kendine yasladı. Korkunun etkisiyle göğsüm inip kalkıyorken ellerim karnımı bulmuştu.

 

‘’Hiç rahat durmuyorsun küçük.’’

 

Hızla kollarımı Mirza’ya sardığımda saçlarımı okşayarak sakinleştirmeye çalışıyordu. Düşseydim bebeğimi kaybedebilirdim bu düşünce ile gözlerim tekrar dolarken damlalar yavaş yavaş yuvarlanmaya başlamıştı. Başımı boyun girintisine yaslamış kafasını kulağıma doğru eğmişti. Gözyaşlarım arasında fısıltısını duyduğumda iç çekerek sakinleşmeye çalışmıştım.

 

‘’Geçti güzelim, iyisiniz… Geçti.’’

 

Başımı boyun girintisinden çıkarıp gözlerine baktım. Aralara serpilmiş kahverengi tonları sabahları daha çok belli oluyordu. Elleri gözyaşlarımı silip yüzümü avuçlarının arasına alarak dudaklarına yaklaştırmıştı. Suyun etkisiyle hafif nemlenmiş dudakları anlıma değdiği anda gözlerim kapanmıştı. Şükürlerimin sebebiydi, dualarımın ortağıydı. Saçlarımın arasına gömdüğü kafasını kaldırdığında kısa sürede yerden havalanmıştım.

 

‘’Bu kadar tembellik yeter, ben saçlarımı yapana kadar sende kıyafetlerini değiştiriyorsun daha sonrada kahvaltıya iniyoruz. Hadi küçük kadınım…’’

 

Dolabın önünde beni indirip göz kırparak banyoya gitmişti. Anlamsız bakışlarımı arkasını dönmüş banyoya ilerleyen kocamdan çekerek sıkıntıyla dolaba çevirdim. Dolap kapaklarını açtığımda uzun süre kararsızlıkla kıyafetlerle bakışmıştım. Kısa süre önce büyüyen oğlum dolayısıyla kıyafetlere girmekte sorun yaşıyor uzun uğraşlar sonucunda hüsrana uğrayıp ağlamaya başlıyordum. Hormonlar ile imtihanım uzun süre devam ettiğinden Mirza artık dayanamamış kıyafetleri baştan aşağı yenilemiş bir daha ağlarsam çıldıracağını söylemişti. Beni beğenmediğini düşünüp ağladığım gün ağlarken gördüğünde önce sakinleştirip sonra kızmıştı. Yaşadıklarımız aklıma geldiğinde gülmeye başlamıştım, bazen dayanılmaz derecede duygusal oluyordum fakat bu benim elimde değildi.

 

Oğlumun ve kaderin bize oynadığı küçük oyunların bir eseriydi.

Kıyafetlerimi giymiş sonunda saçını yapmayı bitiren kocamla kahvaltıya inecekken aşağı kattan gelen ses ile Mirza pencereye çıkmış gülmeye başlamıştı. Arkadan yaklaştığımda üzerindeki kamuflajla annesine sarılan bir Baran ağabey görmüştüm. Annemden ayrılıp pencereye bakarak kollarını iki yana açıp bağırmaya başlamıştı.

 

‘’Ben geldim Mirza ağa! Neredesin?’’

 

Mirza camı kapatıp bir şeyler mırıldanarak elimden tutup odadan çıkarmıştı. Aşağı kata indikçe Baran ağabeyin sesi daha da yükseliyordu. Herkese sarılmış geriye muhtemelen biz kalmıştık. Avlunun ortasına geldiğimizde Mirza kaşlarını çatarak Baran ağabeye yaklaştı.

 

‘’Ne lan bu halin? Saç sakal birbirine karışmış kim aldı bunu oğlum içeri?’’

 

Gözleri Baran ağabeyin arkasındaki Efken’e takılırken sorusunu sormuş daha sonra gülmüştü. Karşılığını aldığı gülümsemeyle Baran ağabeye sarılmıştı. Kardeş ilişkileri özlemimi körüklüyor, üzerinde kor ateşler yakıyordu. Gözlerim dolmuş onlara bakarken ayrılmışlardı. Baran ağabey bu defa benimle görüşmüştü, beresini çıkararak sol eline alıp sağ eliyle saçlarını karıştırdı. Mirza ise kaşlarını çatmış Baran ağabeyin sol koluna bakıyordu, geldiğimizden itibaren solak olmasına rağmen sağ elini kullanmaya özen gösteriyordu. Gözlerini takip ettiğimde kamuflajının üzerine sarılmış şerit bir bandana görmüştüm. Mirza elini belimden çekerek Baran ağabeyin koluna dokundu. Baran ağabey önce kaşlarını çatıp daha sonra elini çekerek gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Mirza’nın yeşil gözlerinde gördüklerim birazdan olacakları desteklercesine alevlerini dalgalandırmaya başlamıştı.

 

‘’Koluna ne oldu?’’

 

Baran ağabey duymamış gibi eliyle hadi gidelim diyerek avluya doğru yürümeye başlamıştı. Mirza’ya gözlerim kayarken herkesin aksine olduğu yerde beklediğini gördüm. Yanına yaklaşarak koluna dokunduğumda gözleri beni bulsa da tekrardan avına odaklanan aslan edasıyla Baran ağabey üzerinde kilitlenmişti.

 

‘’Baran! Koluna ne oldu dedim!’’

 

Keskin sesi Baran ağabeyin durmasına yetmişti. Havin anne birazdan çıkacak kargaşayı fark eder gibi tartışmamaları için uyarıp mutfağa girerken babamda bu kargaşanın ortasında kalmamak için odasına çıkmıştı. Avluda yalnızca ben, Giray ağabey, Efken ve Mirza kalmıştık. Ben köşeye çekilmiş onları izlerken Baran ağabey hiçbir şey söylememekte ısrarlı duruyordu fakat Mirza’nın karşısında daha fazla dayanamamıştı. Kendine has anlatım tarzıyla olayı özetlerken Mirza sinirden çıldıracak gibi duruyordu. Kolundaki bandanayı çözerek koltuğa kendini attığında kamuflajına yayılan kırmızı lekeler tazeliğini koruyordu. Kahverengi gözleri yaranın üzerinde dolaşıp yorgunca üzerimize dikilmişti. Kafasını koltuğun başına yaslamadan önce kamuflajı çıkarıp kısa kollu tişörtü ile kalarak arkasına yaslanmış gözlerini kapatmıştı.

 

‘’Yara burada ne yaparsanız yapın, ben o sırada uyuyacağım. Ağabey sende kızma seansını o süre içinde gerçekleştirebilirsin nasıl olsa cevap vermeme izin vermeyeceksin.’’

 

Hiçbir şey olmamış gibi gözlerini kapatarak uyumaya hazırlanmıştı. Ben şaşkınlıkla olayı izlerken Efken alışmış gibi gülüyordu. Giray ağabey başıyla Efken’e yukarıyı işaret ettiğinde ikisi birlikte kalkıp odaya doğru çıkmışlardı muhtemelen malzemeleri alacaklardı. Mirza ise sinirden çenesini sıkıyordu. Elmacık kemikleri dışarı çıkarken yanağındaki oyuntular hareket ediyordu. Sinirlendiği zaman genellikle bu duruma giriyordu, kendini dizginlemeye çalıştığı belliydi. Çok geçmeden gür sesi avluda yankılanırken korkuyla yerimden sıçramıştım.

 

‘’Sen geri zekalı mısın oğlum? Madem yaralandın buraya neden geliyorsun? Hastaneye gitsene lan! Senin eben kimdi ben bilmiyorum ki düşürdü mü seni ne yaptı? Bu kadar salak olman doğal değil! Yok arabanın önünü kesmişler yok müdahale etmemiş sabretmiş! Sen sabrettiysen benimde adım Mirza değil, gereksiz herif!’’

 

Mirza’yı sakinleştirmek için uğraşırken Baran ağabey gözlerini açıp haklısın ağabey demiş gülümseyerek tekrar gözlerini kapatmıştı. Mirza’dan sabır nidaları yükselirken belimden tutarak beni kendiyle birlikte ilerletip kahvaltı sofrasına yöneltmiş kahvaltımı yapmamı söyleyerek tekrar avluya dönmüştü.

 

Kahvaltı sofrasına gelen annem ve babamla bende oturmuş babamın duasını bitirmesini bekliyordum. O sırada çekilen sandalyeler ile kafamı sağ tarafıma çevirmiştim. Mirza sandalyeye yerleştikten sonra ellerini açmış kardeşleri de duaya eşlik edip ellerini açtığında gülümseyerek arkasına yaslanmıştı. Babamın ‘Amin.’ sesinden sonra hep bir ağızdan onu tekrar ederek kahvaltıya başlamıştık. Herkes sohbete devam ederken gözlerim Efken’e takılmıştı. Sohbete katılsa da bazen herkesten kendini soyutluyor sessizce tabağıyla uğraşıyordu. Mirza çoğu kez zorla ikna edip masaya oturtur bizimle zaman geçirmesi için uğraşırdı. Olayın aslını bir hafta önce Mirza anlatmış, her şeyin mantıklı bir cevabı olduğunu açıklamıştı. Sohbet devam ederken Efken saatine bakıp Mirza’ya dönmüştü.

 

‘’Ağabey, bugün aşiret toplanacak. Birkaç saat sonra burada olurlar bana biraz izin versen onlar gelmeden dönerim olur mu?’’

 

Ona benim yanımda ilk defa ağabey demişti. Gülümseyerek ona baktığımda belli belirsiz tebessümüyle yüzüme bakıp Mirza’ya dönmüştü. Mirza önce saate bakıp sonrada çayının son yudumunu içmişti. Katladığı gömlek kollarını düzeltirken göz kırparak Efken’e baktı.

 

‘’Ne işin var ağabeycim?’’

 

Yüzündeki kirli sakalların gizlediği çenesini kaşıyarak elini ensesine attı. Kahverengi gözleri yeşil gözlere kaçamak bakışlar atarken hafifçe boğazını temizleyerek cevap vermişti.

 

‘’Ders… Ders notu alacağım ağabey, izin verirsen çıkabilir miyim?’’

 

Babam ve annem bize afiyet olsun diyerek masadan kalktıklarında Mirza tek kaşını kaldırmış Efken’e bakıyordu. Bu dönemde okul olmaması bir yana bitirdiği okulun hangi ders notunu alacağını düşünürken Mirza kafasını geriye doğru yaslayıp ellerini masanın üzerinde birleştirdi.

 

‘’Tatil günü biten okulun hangi ders notunu alacaksan çabuk al gel, bir saatin var.’’

 

Efken utançla kafasını eğerken Mirza bir saat diyerek tekrar hatırlattığında afiyet olsun deyip hızla masadan kalkarak kapıya doğru yönelmişti. Hepimiz gülerken sonunda kahvaltı bitmiş Hatice abla ile toplamaya başlamıştık. Elimdekileri tezgaha koyup dışarı çıktığımda üst kattan Mirza’nın sesini duymuştum, bana sesleniyordu. Hızlı adımlarla merdivenlere ulaşıp aynı tempoda çıkarken tekrar bağırmıştı.

 

‘’Koşarak çıkma merdivenleri!’’

 

Sesiyle yavaşlarken nefes nefese kaldığımı fark ederek merdivene çöküp soluklanmaya çalıştım. Mirza’nın bağırması üzerine Havin anne de Mirza’ya bağırmamasını söyleyerek söylene söylene Baran ağabeyin odasına girmişti. Nefeslerim düzeldiğinde yavaşça ayağı kalkarak odaya girdiğimde elinde gömlek ile yarı çıplak bir Mirza beklemiyordum. Kaşlarını çatmış gömleğe bakarken kapı sesiyle bana dönmüştü.

 

‘’Bunun düğmesi koptu, başka gömlek ütüler misin?’’

 

Kendime engel olamayıp gülerken ellerini kemerine dayayarak dikkatli gözlerle beni incelemeye başladı. Kahkaham biraz daha artarken kaşla göz arasında yaklaşıp ellerini belime sararak sırtımı yatakla buluşturdu. Gözlerim kırmızı tavanı arşınlarken kafamın yanına ellerini koymuş bana bakan Mirza’ya odaklandım. Yeşil gözlerinde eğlenen parıltılar yer edinirken karnıma yaslanan karnında benim hissettiğim tekmeyi hissettiğinde gülmeye başlamıştı. Kısılan gözleriyle birlikte odada yankılanan kahkaha sesi mutluluğun tarifiydi.

 

‘’Sakin ol aslanım, baban anneni özledi. Tekmelemek yakışıyor mu sana?’’

 

Dudakları belli belirsiz karnıma değdiğinde yavaşça yerimden doğrularak gözlerini seyrederken ayağı kalkıp dolaptan gömlek seçerek bana döndü.

 

‘’Hasta olacağım hatun, ütüle artık şu gömleği.’’

 

Kaşlarımı çatıp yerimden kalkarak elindeki gömleği aldım. Evleneli neredeyse bir sene olacaktı fakat hala ne yapacağını kestirmekte z

orlanıyordum. Biran mutlu olurken birkaç saniye sonra bütün mutluluğunu bir kenara koyup ciddi silüetine bürünüyordu. Masayı kurup ütüyü alırken Mirza hırkasını giyerek beni seyretmeye başlamıştı. Kendime hakim olamayarak sözcükleri serbest bırakmıştım.

 

‘’Ben seni anlamıyorum Mirza, bir anın ötekine uymuyor. Tam alıştım diyorum bir bakıyorum her şey en baştan başlıyor. Gün geçtikçe karşıma bambaşka bir Mirza çıkıyor, her yeni güne bir başka Mirza ile uyanıyorum. Kaç yüzün var senin meremin?’’

 

‘’Sen hepsini sevmiyor musun delalamin, ne yapacaksın kaç tane olduğunu? Hepsine bir parçanı sarsan yeter bana…’’

*************

Her bir yanda farklı bir suratın yer aldığı konağın salonunda konuşulanlardan uzakta dert dinleyen kocamı izliyordum. Herkesle ayrı ayrı ilgileniyor dertlerine derman bulmaya çalışıyordu. Gözlerim bu defa ilgilendiği amcaya kaydığında yüzümdeki tebessüme engel olmamıştım. Mirza yaşlı adamın ellerinden tutmuş önünde bir bacağından destek alarak oturuyor ne yapacağını anlatıyordu. Konuşmasını bitirdiğinde ayağı kalkarak salonda gözlerini gezdirip dinletmeye mecbur kılan sesinin odada duyulmasına izin vermişti.

 

‘’Ağalar, hepinizin sorununa çözüm bulmaya çalışıyoruz. Davalarınızı birbirinizi vurarak değil gelip adam akıllı anlatarak çözün! Neye ihtiyacınız varsa ben buradayım, bana gelin…’’

 

Mirza’nın sözlerini kesen karşı koltukta oturan orta yaşlardaki bir adamdı. Sözleri Mirza’nın gözlerindeki alevleri dans ettirmeye yetmişti.

 

‘’Sen önce kapındaki köpeğe sahip ol Mirza ağa!’’

 

Olduğu yerden hızla yanına ulaşıp yakasından tutarak ayağı kaldırdığında bende yerimden kalkmıştım. Mirza’nın gözleri eskiye dönmüştü, nefret satır satır okunurken gözlerim Efken’e kaydığında Mirza’nın kolunu çektiğini görmüştüm. Adamı ellerinden kurtarıp geriye iterken bir eli Mirza’nın kolundaydı.

 

‘’Yapma ağabey.’’

 

Mirza’nın öfkesi odayı kaplamış geçilmesi zor bir yer misali engelleri dikmişti. Efken’i koluyla arkasına alıp gözlerini tekrar adama dikti.

 

‘’Kapıma seni dikmedim, yine nerede itlik yaptın da sahip olayım?’’

 

Adam bozulsa da eğlenen ifadesinden ödün vermeyerek ayağı kalktığında herkes pür dikkat onları izliyordu. Yerimden kalkmama ve adamlara yaklaşmama Mirza izin vermiyordu. Uzaktan olaylara seyirci oluyordum, adam kafasıyla Efken’i işaret etmişti.

 

‘’İçeriye giren bacına göz diken itleri gözün görmüyor mu Mirza ağa? Nüfusuna aldığın it ne halt yiyor haberin var mı?’’

 

‘’Lafına dikkat edesin ağa! Sözlüsüne sahip çıkmayacak da ne yapacak? Kendinize çek düzen verin, oradan buradan duyduğunuz boş laflarla hanemin huzurunu bozmayın. Herkes dağılabilir!’’

 

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken aklıma gelenlerin doğru olmaması için dua ediyordum. Efken'in gözlerinde gördüklerimin doğru olmaması için dua ederken kapıdan çıkan adamın söyledikleri ile kafamdan kayar sular dökülmüştü.

 

"Hamit ağanın kızı Hazan, Mirza ağanın üveyi Efken ile sözlü... Şahit ol Mardin, bu söz herkesi bitirecek!"

 

Saniyeler içinde ayağı kalkan ağabeyim, geriye savrulan Efken ve kocamın karşısına dikilen babamın meydan okumalarına seyirci olmuştum. Ağabeyimin eli bir kez daha kalkarken Mirza elini tutarak geri savurdu.

 

"Senin ona vurduğun her darbe beni çiğner Sıraç!"

*************

İnsanlar yaptıkları hataların bedellerini ödemekle yükümlü bir avuç topluluktan ibaretti. Hayatta karşımıza çıkan her hata beraberinde kayıpları da getiriyordu. Konağı inleten bağırış sesine karşın tüm bunların bitmesini beklerken gözyaşlarıma engel olamıyordum. Mirza'nın hiddetli sesi kulaklarıma dolarken olduğum yere biraz daha sindim.

 

"Ben sana ne zaman olmaz dedim lan! Hangi istediğini ikilettim. Orada beni ezip seviyorum ne demek Efken? Ulan adam karşıma dikilmiş hesap sorarken ne demek seviyorum kızı? Çık dışarı, çık gözüm görmesin seni!"

 

"Ağabey ne desem haklısın ama seviyorum. O da beni seviyor ağabey... Biliyorum sevdiğinin farkındayım ağabey, beni anlayacağının farkındayım. Engel olamadım ben, birden çıktı yemin ederim. Affet ne olur?"

 

Mirza yeşil gözlerini Efken’e dikmiş öfke ile nefes alıyordu. Ağladığımı fark ettiğinde sınırı daha fazla artarken arkasını dönmeden önce Efken’e son sözlerini söylemişti.

 

"Seninle bunu yarın konuşacağım, o zamana kadar evden adımını atmayacaksın. Odana çık."

 

Efken yavaş adımlarla dışarı çıkarken Mirza koltuğa kendini atıp bana dönerek yüzümü sildi.

 

"Ağlamanı yasakladığımı söylemiştim."

 

Derin bir nefes alarak yüzümü silerek sakinleşmeye çalıştım. Dizlerimin üzerine başını koyduğunda karnıma doğru dönerek gözlerini kapattı. Hala sinirle nefes alıyordu. Ellerim saçlarını bulurken ağlamanın etkisiyle iç çekiyordum.

 

Kahverengi saçları parmaklarımın arasından özgürlüğünü ilan edercesine kurtarırken yeşil gözleri gözlerime kilitlenmişti. Yorgun bakıyordu, tüm yük onun omuzlarındaydı. Babama hesap vermeye çalışmış, ağabeyimi sakinleştirmek için uğraşmıştı. Sonucunda çözüme ulaşsa da yediği lafları sindirmeye çalışıyordu. Gözlerini tekrar kapatarak fısıltıyla oğlumla konuşmaya başlamıştı. Söylediklerini anlamak için yaklaşsam da ne dediğini anlayamıyordum. Merakla onu seyrederken mırıldanması kulaklarıma dolmuştu.

 

"Bir ismi olmalı."

 

Kaşlarımı çatarak doğrulan Mirza’ya bakmıştım. Bugüne kadar alışveriş yapmış odayı düzenlemiştik hatta uzun süredir odaya girmem Mirza tarafından yasaklanmıştı. Her şey tamamen bitmişken oğlumun ismi henüz kulaklarımızda yankılanmamıştı. Kafamın içindeki düşünceler dilimin ucuna geldiğinde gülümsememe engel olamamıştım.

 

"Mir... Oğlumuzun adı Mir olmalı, rüyanda gördüğün oğluma bu isim çok yakışacak. Kabul ediyor musun?"

 

Birkaç kez adını tekrar ederken gülümsemişti. Dudaklarını alnıma bastırıp saçlarımı okşarken ağzından dökülen isimle gözlerim gözlerine odaklanmıştı. Karnımda gezdirdiği

elinin üzerime elimi koyduğumda beni göğsüne çekerek saçlarımın üzerini öpmüştü.

 

"Senin adın Azer Mir aslan parçası, adınla yaşa..."

 

 

Loading...
0%