Yeni Üyelik
12.
Bölüm

♧Can Yakan Sessi̇zli̇k♧

@nghn__

Herkese merhaba! Yorumlar beni inanılmaz mutlu ediyor. Oyları ve yorumları unutmayalım, iyi okumalar diliyorum.

*************

Geceler çaresizliğin hıçkırıklarını sessiz duvarlarında boğardı. Feryadını saklardı, gözyaşlarına bir örtü çeker seni karanlığın içine hapsederdi. Geceler yalnızken çekilmezdi, bekletirken zalimdi. Geceler yavaş yavaş yok eder, tüketirdi.


Dakikalar saatleri kovalarken pencere kenarında yüzüme vuran ay ışığı gözlerimi kapatmamı engelleyen yardımcılardan biriydi. Hala gelmemişti... Üç saat olmuştu fakat ne aramış ne de geri dönmüştü. Konak geceyi misafir edip uykunun kollarında savrulurken ben bir elim bebeğimde bir elim camda onu bekliyordum. Düşünmeden bırakıp gittiği, nefretini gizlemediği kadındım. Şimdilerdeyse çocuğunun annesi...


Sessizlik içime sıkıntıları davet ederken Mirza için endişeleniyordum. Şimdiye kadar gelmeliydi, gelip yine sessiz sedasız yatağa girip yüzünü saçlarıma gömmeliydi. Beni dinlememişti, onunla evlendiğim için pişman olduğum tek şey sevmediği bir kadına mecbur bırakılmasıydı. Belki de dinlese gitmezdi. Ellerim karnımı bulurken henüz tanışmadığım bebeğimi hissetmeye çalıştım. Bir bebeğin huzuruna bulanarak rahatlamak için uğraşıyordum. İçimdeki sıkıntı dinmek bilmiyordu.


''Merhaba ufaklık, ben senin annenim...''


Henüz bir aylık olan bebeğimin hareketini hissetmeyi çok isterdim, ihtiyacım vardı. Mirza'dan bir parçaya ihtiyacım vardı.


''Babana ihtiyacım var annecim, onun varlığına ihtiyacımız var. Bana sinirlendiği için geri dönmedi, senin için dönecek biliyorum. İçimdeki sıkıntı yersiz çıkacak, baban iyi merak etme.''


Kalbimde tarifi imkansız bir sızı vardı sanki bir şey kavuruyordu. Derin nefesler alıp rahatlamaya çalışıyordum fakat nafileydi. Dolaba yönelip üzerime bir hırka alarak odadan dışarıya çıktım. Odamız konağın ikinci katındaydı, avlu aşağıda kalıyordu. Avluya gözlerim takılırken seyretmeye başladım.


Serin bir rüzgar içimi titretti, kollarımı kavuşturarak sıvazladım. Birden bire konak kapısının olduğu taraftan sesler gelmeye başladı. Sesler biraz daha yaklaşırken hızla aşağıya indim. İçimdeki sıkıntı kendini daha çok belli ediyordu. Kalbim hızla çarpıyor bir an önce ne olduğunu anlamak istiyordu. Kapının önüne geldiğimde gördüğüm şeyle olduğum yerde kalmıştım.


Dünya dönmeyi bırakmıştı, her şey son bulmuştu. Korumaların çağırdığı isimler, sesler sanki hepsi toz duman olmuştu... Kulağıma ulaşmıyordu. Acı feryadım dudaklarımdan firar etmiş gözyaşlarım dökülmeye başlamıştı.


''MİRZA!''


Bacaklarımda derman kalmamasına rağmen hızla yanına ulaştım. Yerde boylu boyunca yatıyordu. Bembeyaz gömleği kızıla boyanmıştı. Bir yanımda Mirza bir yanımda Miran ağabey yatıyordu. Mirza'nın yanına gidip elimi yüzüne koydum.


''Mirza! Mirza aç gözlerini, yalvarırım aç gözlerini!''


Gözyaşlarım dur durak bilmiyordu. Acı bir inleme ile gözlerini yavaşça araladı. Yeşil gözleri yorgundu, son kez bakıyor gibiydi. Yanımıza gelen Giray ağabey, annem, babam ve Baran ağabeyi duymuyordum. Etrafa yağdırılan emirler kulaklarıma ulaşmıyordu. Müdahale edenleri bile umursamıyordum tek odağım Mirza olmuştu. Mirza'nın başını yerden kaldırıp dizlerime aldığımda bir inilti dudaklarından firar etmişti. Hızlı ve sık nefes alıyordu. Gözyaşım yüzüne düşerken zorlukla fısıldadı.


''Ağlama...''


Elini zorlukla kaldırarak gözyaşlarımı sildi. Yüzümden kayan eli bu defa karnımı bulmuştu. Dudaklarında yer alan acı gülümsemeyle gözlerimden birkaç damla yaş tekrar firar etti. Çenemden aşağıya yol çizen yaşlar durmuyordu.


''Ben size iyi bakamadım...''


Sözlerini kesen Giray ağabeyin yarasına yaptığı baskı sonucu dudaklarından dökülen acı inlemeydi. Canı yanıyordu.


''Mirza yorma kendini, sen bize çok iyi baktın... Konuşma böyle yalvarırım dayan. Bırakma beni, bizi bırakma.''


Gözlerini acıyla yumup tekrar açtı, öksürme sesi kulaklarıma dolarken canının nasıl yandığını hissediyordum. Kalbim sanki kavruluyordu. Annesinin ağlayan sesi, babasının donmuş vücudu gözlerimin önündeydi. Ağlamam şiddetlenirken kulaklarıma dolan ambulans sirenlerine şükretmiştim. Kanaması durmuyordu, gözlerini zorlukla açık tutuyordu. Gözlerimi gözlerinden bir an olsun ayırmıyordum. Gözleri kapanırken duyduğum son ses acı fısıltısı olmuştu.


'' Özür dilerim...''


*************


Gözyaşlarının mesken tuttuğu koridorlarda mücadele veriyordu. Acı feryatlar, dua sesleri, fısıltılar hepsi birer birer kulaklarıma dolarken duvara dayamış olduğum sırtımı kaydırarak yere çöktüm. Gözyaşlarım durmak bilmiyordu, dualarım eksik olmuyordu. Allah'a onu bize bağışlaması için yalvarıyordum.


Mirza içeride canıyla boğuşurken Miran ağabey sakinleştirici ile uyutulmuştu. Mirza vurulmuştu, Miran ağabey sayıklayarak anlatmıştı. Mirza'yı Miran ağabey sanıp vurmuşlardı, onu ise öldüresiye dövmüşlerdi. Tekrar tekrar söylediği tek kelime Ezel'i alanlar yaptı olmuştu. İki arkadaş ölüme beraber meydan okumuştu, belaya beraber yürümüştü. Ölüm lafı bütün bedenimi acıyla inletiyordu. Duyan herkes hastaneye gelmişti. İşittiğim ses beni kendime getirirken zorlukla kafamı oraya çevirdim.


''Buğlem.''


Sıraç ağabeyim mavi gözlerini üzerime dikmiş hızla yanıma gelip sarılmıştı. Ağlamam şiddetlenirken yüzümü göğsüne bastırdı. Saçlarımı okşayıp sessizce konuşuyordu.


''Ağla can parçam, sıkma kendini.''


Derin nefeslerime hıçkırıklarım eklenirken kendimi bırakarak ağladım. Mirza'ya ağladım, onsuz yapamazdım. Ona bir şey olmamalıydı. O olmazsa eksik kalırdım, nefes alamazdım.


''Gözlerini açmadı ağabey, açamadı. Ne olur gitmesin... Ben onsuz yapamam.''


Elleri saçlarımı bulurken yavaş yavaş okşadı.


''Gitmeyecek güzelim, bırakmayacak.''


Etraf sessizleşirken sağa sola gidip gelen Baran ağabey gözüme takıldı. Gözleri kan çanağı olmuştu, elleri saçlarında sürekli koridor boyunca gidip geliyordu. Ağabeyimin kollarından çıkıp sarsak adımlarla yanına ulaştım.


Adımları dururken kısa süre bana bakıp hızla sarıldı. Kolları mengene gibi bedenimi sarmıştı. Elimi yavaşça kaldırıp sırtını sıvazladım. Omzumda hissettiğim ıslaklıkla elim sırtında donup kaldı. O yıkılmaz adam küçücük bir çocuk olmuş ağlıyordu.


Herkes bitmişti, gözpınarlarımız kurumuştu. Havin anne ve Mehmet babaya sakinleştirici verilmişti hepsi uyuyordu. Doktorlar başka türlü durduramıyorlardı. Sıraç ağabeyim, Baran ağabey ve ben sırasıyla sırtımızı duvara yaslamış bekliyorduk. Karşıdan beyaz önlüklü esmer bir kadın yanımıza yaklaştı. Baran ağabeyin yanına diz çökerken gözleri üzerimizde gezinmişti. Elini Baran ağabeyin yüzüne götürüp yavaşça okşadı. Üzerindeki önlüğün cebinden çıkardığı hapı Baran ağabeye uzattı.


''Bunu al birazda su getireyim, sakinleşirsin.''


Baran ağabey gözlerini yavaşça yüzüne odaklarken kafasını olumsuz anlamda salladı.


''İstemiyorum.''


İtiraz edecekken Baran ağabey durdurdu. Kızın yeşil gözleri yorgundu, omuzlarında yük var gibi duruyordu.


''İstemiyorum Zeran, zorlama.''


Kafasını onaylayarak sallayıp derin bir nefes aldı.


''Merak etme üsteğmen, ağabeyin kurtulacak. İçeriye girip size bilgi vereceğim, sabırlı olun. Duanızı eksik etmeyin.''


Daha sonra bana bakarak buruk bir tebessüm etti.


''Allah inşallah eşini sana bağışlayacak, içini ferah tut.''


Gözümden bir damla daha yaş akarken o ayaklanıp içeriye girmişti. Baran ağabeyin gözleri kapıda takılı kalırken kafasını duvara yasladı. Hepimiz için zordu...


Giray ağabey geldiğimizden itibaren içerideydi. Yalvar yakar izin almıştı fakat müdahale etmesine izin yoktu. İçeriye girmeden yanıma gelip konuşmuştu.


'Sakın kendini bırakma. Sen kendini bırakırsan ne ağabeyim mücadele eder ne de bebeğin. Sen güçlü bir kadınsın, dayan... Onlar için dayan.'


Boğazımdaki yumru büyürken nefes alamadım. Yutkunmaya çalıştıkça büyüyordu, büyüdükçe gözyaşlarım akıyordu. Gözlerim ameliyathanenin kapısındaydı, kalbim Mirza'nın yanındaydı. Ellerim karnımı bulurken sessizce yakardım.


''Onu bize bağışla Allah'ım. Bizi onsuzlukla sınama...''


*************


Gün ağarırken ameliyathanenin önünde mesken tutmuştuk. Saatlerdir içerideydi... Ne kimse çıkıyor ne de bir haber veriyordu. İçim içimi yerken kapı aralandı ve maskesiyle yaşlı bir doktor çıktı. Arkasından Giray ağabey görünmüştü. Yüzündeki maskeyi yavaşça indirirken derin bir nefes aldı.


Hepimiz ayaklanırken ilk konuşan Baran ağabey olmuştu. Sesimi bulamıyordum. O soruyu soramıyordum, alacağım cevaptan deli gibi korkuyordum.


''Ağabeyim... O nasıl?''


Yutkunma sesini duymuştum. Hepimiz nefeslerimizi tutmuş konuşmasını bekliyorduk. Giray ağabeyin gözleri kıpkırmızıydı, tükenmiş gibi duruyordu... Hangimiz sağlamdık ki? Doktor gözlüklerini düzeltirken konuşmaya başladı.


''Hastamız için kesin konuşamam. Bundan sonrası ona kalmış. Göğsündeki kurşunu çıkardık, ağabeyiniz çok güçlü. Yaşamla savaşını en iyi şekilde verdi çok direndi. Önümüzdeki saatler çok kritik eğer atlatırsa uyandığı an normal odaya alacağız. Şimdilik yoğun bakımda kalacak, geçmiş olsun.''


Hepimiz derin bir nefes verirken yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım yaşıyordu. Giray ağabey Baran ağabeye sarılırken ben ise kendimi ağabeyimin kollarına atmıştım. Gözyaşlarım bu kez mutluluktan akıyordu.


''Şükürler olsun Allah'ım. Onu bize bağışladığın için şükürler olsun.''


Ağabeyim beni kendinden uzaklaştırırken gözyaşlarımı silip anlımdan öptü.


''Ağlama artık, o yaşıyor. Yok etme kendini.''


Baran ağabey ve Giray ağabey de gelip Sıraç ağabeyimle konuşmuşlardı. Sıraç ağabeyim iyi dileklerini sunmuştu. Giray ağabey beni tepeden tırnağa dikkatle inceleyerek ağabeyine döndü.


''Ağabey, annemle babamı al eve geçin. Buğlem de sizinle gelsin. Burada kendilerini mahvetmesinler.''


Baran ağabey başıyla onaylarken bana baktı.


''Hadi Buğlem.''


Sıraç ağabeyimde onaylayarak bizimle yönelmişti. Gözlerim hala çıkmasını beklediğim ameliyathane kapısındaydı.


''Ne olur burada kalayım, söz ağlamayacağım. İzin ver burada kalayım.''


Giray ağabey bana bakıp ikna edercesine konuştu.


''En azından bir şeyler yiyip öyle dön, kendine dikkat etmen gerekiyor. Hadi ağabeycim, dinle beni.''


Kafamı onaylayarak ağabeylerimle yola koyuldum. Bir yanımı burada bırakıyordum. İçimdeki sıkıntı geçmese de hafiflemişti. Mirza uyanacaktı, bizi bırakmayacaktı.


*************

 


Avluya adımımı atar atmaz gözlerim yere takılmıştı. Dün gece olanlar aklıma gelirken bedenim yavaşça titremişti. Sırtımda hissettiğim elle arkamı döndüm. Baran ağabey destek olurcasına sırtımı sıvazlayarak ilerletmişti. Önümüze birden bire çıkan koruma ile duraksamıştık. Önümüzde el pençe durmuş kafasını yere eğmişti.


''Ne oldu Efken?''


Baran ağabeyin sorusuyla kafasını kaldırarak sadece ona baktı.


''Ağam aşiret toplandı, yukarıda sizi bekliyorlar.''


Kaşlarım çatılırken Baran ağabeyinde benden farklı olmadığını gördüm. Nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyorlardı? Benim kocam orada canıyla savaşırken onlar hangi davanın peşine düşmüşte gelmeye yüz bulmuşlardı?


''Niye içerideler Efken? Geri çevirseydiniz, durumu bilmiyorlar mı?''


''Haklısın ağam ama Şiyar Ağa gitmedi, burada onları bekleyeceğim dedi. Diğerlerini de arkasına aldı, geri çeviremedik.''


Baran ağabey onaylayarak biraz sonra gideceğimizi söylemişti. Bir şey söylemeden odamıza doğru ilerledim. Kapıdan içeriye girmek ölüm gibiydi. Bütün duvarlar yalnızlığımı haykırıyor, üzerime doğru geliyordu. Nefesim kesiliyor, ellerim titriyordu. Bedenim her an kendini bırakacak gibiydi.


Kapıdan içeriye girip dolabın karşısına geçtim. Titreyen ellerime mani olamazken Mirza'nın kıyafetlerinin olduğu kısmı açmıştım. Kokusu burnuma dolarken sol gözümden inen yaşla gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Değiştirdiği gömleğine elim giderken yavaşça askıdan çıkardım. Kokusu hayat kaynağımdı, bütün vücudumu kaplıyor benliğiyle sarmalıyordu. Gözyaşlarım özgürlüğünü ilan etmişti, onsuz geçirdiğim zamanın yasını akıtıyorlardı...


Kısa sürede kendimi toparlamıştım. Boynuma doladığım şalı saçlarımın üzerine çekerek odadan çıktım. Aşirettin ağası Mirza'ydı, o yoksa benim sözüm geçerdi. Karşılarında kim olduğunu bilmeliydiler. Mirza'nın vurulduğu haberi bütün Mardin'e yayılmıştı. Amaçları belliydi...


Merdivenleri çıkarak ağaların oturduğu kata ulaştım. Kapıdan girmek üzere olan Baran ağabey beni görünce duraksamıştı.


''Sen girme Buğlem, biz hallederiz.''


Kaşlarım çatılırken saçlarımı örten şalı düzelterek gözlerimi gözlerine sabitledim. Geri dönmeyecektim, onlara istediklerini vermeyecektim.


''O odaya bende gireceğim. Ne istediklerini ikimizde iyi biliyoruz ama onlara istediklerini verecek değilim. Şimdi bana engel olma eğer engellersen emin ol bu defa asla durmayacağım.''


Baran ağabey yavaşça başını sallayarak içeri girdi ardından ben girip kapıyı kapattım.


Odada bir sürü yüz vardı. Babam, Mehmet baba, ağabeyim, Baran ağabey ve daha nicesi... Tam karşımda olan koltuk boştu, yanında Mehmet baba ve Baran ağabey vardı. Baran ağabey başıyla o koltuğu göstererek oturmamı işaret etti. Gözlerim herkesin üzerinde gezinirken birinde takılı kalmıştı. Gözleri arsızca inceliyordu, saçı sakalı deyim yerindeyse birbirine karışmıştı. Kaşlarımı çatarak gösterilen yere oturdum. Baran ağabey kulağıma eğilmişti.


''Orası ağabeyimin yeri, o yoksa sen varsın. Sen başlatacak sen bitireceksin.''


Sözleri kulağımda yankılanırken derin bir nefes alarak keskin bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim.


''Niye toplandınız ağalar?''


Geldiğimden beri gözleri üzerimde arsızca dolaşan adam sesini yükselterek cevap verdi.


''Mirza Ağa vurulmuştur, ölürse yeni ağa seçilecektir. Durumu ağır dediler hanımağam, yerine veda edesin. Mirza ağa ölürse nikahın Baran ağaya düşecektir haberin ola.''


Baran ağabey kasılırken bağırdı.


''Kes sesini Şiyar!''


Babası onu durdurarak kendisi konuştu. O herifin bu pisliği yaptığını biliyordum. Mirza'nın ceketinden düşen notta adı yazıyordu. Şiyar BERDAN...


Mirza'yı vuran adamdı, şimdi sıra bendeydi. Onun yaptığını yanına koyacağımı sanıyorsa büyük bir yanılgıya düşmüştü. Ben Buğlem ALAZ'dım, Mirza'nın yıkılmayan karısı...


''Sözünü bilip konuşasın ağa! Neyin ne olacağına karar verecek kişi sen değilsin!''


Pis bir sırıtmayla ayağı kalkıp salınarak karşıma dikildi.


''Hanımağam da çok genç, bu yaşta dul kalması yazık olacak.''


Hızla yerimden kalkıp belimdeki silahı çıkararak yüzüne savurdum. Yüzüne değen silahın etkisi ile birkaç adım gerilemiş, oyuntulu metalle yüzüne sert bir darbe yemişti. Kanayan yüzünü tutmasına fırsat vermeden yakasından tutup diz çöktürdüm.


''Sen benim canımı yaktın, bende seninkini yakacağım Şiyar BERDAN!''


Aşiretteki herkesin sesi birden yükselirken Şiyar başını yere eğmişti. Silahın ucuyla kafası baskı yaparak bağırdım.


''Kaldır kafanı!''


Aşağılık yüzü gözümün önüne gelirken kendimi durduramıyordum. Kimse tepki veremiyordu. Durdurmaya kalkanı gözüm görmeyecekti, herkes bunun farkındaydı.


''Bu yüze iyi bak Şiyar, senin Azrail'in ben olacağım! Ölmek için yalvaracaksın ama ölüm senin için temizlik olur. O aşağılık karakterini herkes görecek! Ezel'i öldürdün yetmedi, Miran Ağa'ya saldırdın yetmedi ama benim kocama dokunmayacaktın! Sen Mirza'ya o kurşunu sıktığın gün öldün Şiyar! Ölüm fermanını sen imzaladın ben hayata geçireceğim.''


Herkes sessizce beni izlerken arkamdan gelen Baran ağabey bir çırpıda Şiyar'ı kaldırıp yüzüne balyoz gibi bir yumruk atmıştı.


''Ulan it herif, Allah şahidim olsun seni aleme ibret edeceğim!''


Yumrukları durmazken tek duyduğum acıyla gelen bağırtılar ve derin nefes sesleriydi. Müdahale etmiyordum, bekleyecektim. Baran ağabeyi zorla üzerinden aldıklarında Şiyar iti yerde boylu boyunca yatıyordu. Yüzü kandan görünmüyordu.


''Ben ettim sen etme hanımağam!''


Kafamı yavaşça sallarken elimdeki silahı doğrulttum. Yerden tutunarak ayağı kalktığında karşımda iki büklüm duruyordu. Derin bir nefes alarak tetiği çektim. Avluda yankılanan silah sesi, aşiretin gürültüsüne karışmıştı. Ben affetmezdim... Canımın canını yakanın canı umurumda olmazdı. Canımın canına kast edenin yanına bırakmazdım, bırakmayacaktım.


''Ben affetmem Şiyar! Bir daha karşıma çıkarsan bu defa yaşatmam. Şimdi kim bu amaçla geldiyse defolsun gitsin evimden!''


*************


Hiçbir şey olmamış gibi odama dönerek silahımı yerine koymuş avluya dönmüştüm. Aşiret Şiyar itini de alarak konaktan çıkmıştı. Ne Mehmet baba ne de Baran ağabey bir şey söylememiş aksine gururla yüzüme bakmıştı.


Sıraç ağabeyim ve babamla vedalaşmış onları da göndermiştim. Baran ağabey ve Hatice ablanın zoruyla birkaç lokma yiyerek hastaneye doğru yola çıkmıştık.


Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu, Mehmet baba ve Havin anne evde kalmıştı. İkisi de çok yıpranmış ayakta duracak halleri kalmamıştı. Bense artık hiçbir şey hissetmiyordum. Bedenimdeki tek duygu acıydı, Mirza'yı göremediğim her an daha da çok katlanan bir acı...


Beyaz koridorda güçlükle yürüyüp cam pencereli odaya doğru yöneldim. Gözlerim korkakça camla buluşurken makinelere bağlı kocamı görmüştüm. Benim yenilmez kocam savunmasız, bedeninin yarısı sargılı ve hareketsiz yatıyordu. Gözlerimden bir damla yaş düşerken yer ayağımın altından kaymıştı. Yere düşecekken bedenime engel olan kolların sahibine baktım. Giray ağabey beni tutmuştu. Gözyaşlarım bir türlü durmuyordu, kalbim alevlerin içine atılmıştı. Hem bedenim hem ruhum acı çekiyordu.


''Yanına girmek istiyorum...''


Doğrularak gözyaşlarımı silip umutla bekledim.


''Buna izin vermem mümkün değil.''


Yanına girmeliydim, ona ihtiyacım vardı. Söylemek istediklerim vardı.


''Ona ihtiyacım var, birkaç dakika dahi olsa ihtiyacım var.''


Beni onaylayarak içeriye doğru yöneltti. Her şeyin farkındaydı ve engel koymuyordu. Hemşire beni hazırlarken masanın üzerindeki paket dikkatimi çekmişti. Yavaşça gülümseyerek bonemi düzeltti.


''İçerideki beyefendinin eşyaları, çıkınca vereceğim. Sadece beş dakika kalabilirsin...''


Yönergeleri sıralarken hepsini onaylayıp içeriye girdim. Burası soğuktu, üşürdü. Tüylerim diken diken olurken yanına ilerleyerek sandalyeye oturdum. Ellerim yanda duran elini kavramıştı. Yüzüğü yoktu, onun bıraktığı izde elimi gezdirdim.


''Mirza, beni duyuyor musun bilmiyorum ama sana söylemeliyim. Ben pişman değilim. Seninle evlendiğim için hiç pişman olmadım... Tek pişmanlığım sevmediğin birine mecbur kalmandı.''


Derin bir nefes alarak çatallaşan sesimi düzelttim. Ağlamamalıydım.


''Seni seviyorum Mirza, sen beni sevmesen de seni hep seveceğim. Uyan artık! Sana ihtiyacım var Mirza, varlığına ihtiyacımız var. Eğer beni, bizi bırakıp gidersen bir dakika durmam peşinden gelirim... Bir yazılan kaderi ayırma Mirza, gitme!''


Gözyaşlarıma engel olmak için derin nefesler alıyordum. Yüzüne yaklaşarak maskenin kapattığı kısımlardan arta kalan kısmını öptüm. Onu ilk defa öpmüştüm, soğuktu... Çok soğuktu.


''Benim içim olmasa da sevdiklerin için gel Mirza. Bebeğimizin sana ihtiyacı var, ailenin sana ihtiyacı var. Yalvarırım uyan... Uyan artık Mirza!''


Gözyaşlarım prangalarını kırıp yüzüne damlarken acı bir inilti duydum.


''Ağ-Ağlama...''


Loading...
0%