Yeni Üyelik
11.
Bölüm

♧Çi̇zi̇len Sınırlar♧

@nghn__

Herkese merhaba, tatilde olduğumdan bölüm biraz geç geldi. Yorumlarınızı çok severek okuyorum lütfen bölüm hakkında daha çok yorum yapın. Oy vermeyi unutmayalım, iyi okumalar!


*************

İnsan sevmediği birisi için endişe hisseder miydi? Üzerine titreyip onun için en iyisini istemezdi. Ona bir şey olacak diye önlem almazdı. İnsan sevmezse hiçbir uğraşta bulunmazdı. Bütün bunları biliyorken gördüklerim aksini kanıtlarcasına kendini belli ediyordu. Görmezden gelip yıktığında arkasındaki harabeye bakan tek kişi kalbimin sahibi olan adamdı.


Bedenim bulunduğum ortamdaydı fakat ruhum yorgundu. Bu yorgunlukta içinde bulunduğum durumun da etkisi olmakla birlikte Mirza'nın davranışlarının da etkisi vardı. Muayene bittiğinde sırtımı yatağın başına yaslayarak önce Mirza'ya sonra Giray ağabeye baktım. Gözleri bir şeyleri kesinleştirmek için kısılmıştı, kısa sürede sorulara başladı.


''Ne zamandan beri bu şikayetler var?'' Gözlerimi Giray ağabeye dikerek cevap verdim. Mirza'ya dönmeyecektim, zaten mesafesini koymuştu ve benim sorunlarım onu ilgilendirmeyecekti.


''Yaklaşık üç haftadır devam ediyor.'' Mirza'nın gözlerini üzerimde hissederken sinirli sesi odada duyuldu. Önem vermediği bir insana hesap sorması ne kadar doğruydu? Gerçekten ilgili olduğunu göstermeye çalıştığını varsayıyordum. Davranışları, konuştukları günü gününe uymuyordu ve bizim uyum sağlamamızı istiyordu... Bu imkansıza oynamaktı.


'' Bu kadar zaman neredeydin, aklına gelmedi mi bana söylemek? Çocuk musun sen!'' Giray ağabey kaşlarını çatarak Mirza'ya döndü. Davranışları bütün evi etkiliyordu ve her ne kadar evde zaman geçirmeseler de iki kardeşte bunu fark etmiş, bana destek olmuştu. İşten arta kalan zamanlarında benimle sürekli iletişim halinde oluyorlardı. Mirza'ya cevap vermeyecektim çünkü gerekeni Giray söylemişti.


'' Ağabey dışarı çıkar mısın?''


Mirza kaşlarını çatarak duvara yasladığı sırtını doğrulttu ve yanımıza geldi.


''Ne soracaksan sor Giray, o benim karım gizli bir şeyi yok.''


Giray kafasını onaylar bir şekilde sallayarak gözlerini üzerimizde dolaştırdı.


'' Madem karını bu ka-...''


Sözlerini bölen kapımızın çalınması olmuştu. Kısa süre sonra Baran ağabeyin sesi duyulmuştu.


''Ağabey! Gelebilir miyim?''


Mirza sinirle kapıyı açarak bağırdı. Siniri Baran ağabeye değil sözlerinin gerisini tahmin ettiği Giray ağabeyeydi. Madem karındı niye dikkat etmedin diyecekti, hesap soracaktı.


''Ne işin var lan senin ayakta? Daha yaran iyileşmedi oğlum, git yat!''


Baran ağabey yüzünü buruşturarak Mirza'ya baktı.


''Senin için gelmedim ağabey, bende keyfimden ayakta dolaşmıyorum. Giray sizin yanınızdaymış annem öyle söyledi onun için geldim.''


Giray çantasını toplarken ağabeyine döndü.


''Bir sorun mu var ağabey?''


Baran ağabey tekrar yüzünü buruşturdu bir şey onu rahatsız ediyor gibiydi. Mirza cevap vermeden kapıdan çekilmiş yatağın yanına gelmişti. Kafamı ondan tarafa çevirirken başım dönmüştü. Gözlerimi kapatarak kısa sürede kendime geldim, halsizlik bir süre üzerimde etkisini gösteriyordu.


''Ağrım var, uyumaya çalıştım ama sürekli uyandırdı. Anneme nerede dedim yengene bakıyordu dedi bende buraya geldim. Şu sinir bozucu ağrıyı durdurursan çok minnettar olacağım ağabeycim.''


Giray kafasını sallayarak onayladı, Mirza'ya dönüp konuştu.


''Baran ağabeyime ağrı kesici yapıp geleceğim seninle biraz konuşalım ağabey, geçmiş olsun Buğlem.''


Gülümseyerek teşekkür ettim, onlar odadan çıktığında Mirza'yı umursamadan yorgunlukla gözlerimi kapatmıştım. Uyku beni kollarına çekerken itiraz edecek durumda değildim. Bedenim yorgundu, ruhum yorgundu ve belki de uyku benim ilacım olacaktı...


*************


Hayat sana ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir belirsizlik silsilesiydi. Hayat yapardı sen yaşardın, müdahale etme şansın yoktu. Hazır mısın diye sormaz dengesiz bir düzenin içine atardı. Sen sadece ayak uydururdun, sana düşen yalızca buydu.


Birden bire çocuk oldum, ağabey oldum, genç oldum, eş oldum... Ben birden bire benden başka bir adam oldum. Hissettiğim duygulara yabancı kaldım, düzene lanet ettim. Mecbur kaldığım, mecbur bırakıldığım her şeyden nefret ettim. Ne bir yarar sağladı ne de bir zarar.


Hep dik durdum, yıkıldığımı kimse bilmedi. Sevmedim, kimse duymadı. Sonra birden bire biri girdi hayatıma karşımda duran her erkekten daha cesur, daha yürekli ve daha keskindi. Cesaretine hayran bırakacak cinsten biriydi. Bir kadındı, benim kadınım...


Her bakışında yeri yerinden oynatan fakat bir o kadarda sakin olan kadındı. Karşımda güçlü duran, bana kafa tutmaya cesareti olan kişiydi. İlk gördüğüm günü hala hatırlıyordum.


Gözlerime baktığı anı, kolunu çekerken sergilediği ürkek tavırları, yanından ayrıldığımda sırtıma diktiği gözleri... Her şeyi hatırlıyordum. Onu görmediğimi sandığı her seferinde onu gördüğüm, anlam vermeye çalıştığım kızdı. Vatan gibi bakan o toprak gözler aklımdan çıkmamıştı ama içimdeki nefret ağır basıyordu.


Tepeye gelip konuşurken rüzgarla savrulan saçları aklımdaydı, lafımı bitirmeden karşımdan çekip gittiği anda sinirle onun at üzerinde ilerleyen halini izlemiştim. Kendinden emin konuşmasını düşündüm, birileri için kendinden vazgeçen kişiyi izledim. Sözleri kulaklarımda yankılanmıştı.


'Sevgi emirle oluşacak bir olgu değil ama şu sahibi olduğun Mardin şahit olsun Mirza ALAZ benim kalbimi yaktığın gibi bende seninkini yakacağım. Taş kalbini sarıp onu sevgiyle boğacağım ve sen adam sen beni asla durduramayacaksın... Sen ben olacaksın, senin kalbinin töresiyse ben olacağım! Ne kaçacağım ne de boyun eğeceğim bunu sakın unutma! Senin benliğin benimle yerle bir olacak Mirza... Gözlerinde dans eden o ateş ya seni yakacak ya da beni!'


Göğsüme vuran parmağın bıraktığı koru bilmiyordu. Sevgiyi emirle değil cesaretiyle vermişti. Onu sevme fikri aklıma düşerken içimdeki mutluluğa inanamamıştım. 'Dur Mirza, sen sevemezsin oğlum. Alırlar elinden Mirza, sen doyamadan alırlar.' Dedi kalbim... Bize sevmek düşmezdi, seversek alırlardı elimizden ve biz hiçbir şey yapamazdık. Ecele ne zaman karşı durabilmiştik ki...


Hayat o kadar hızlı bir düzene sokmuştu ki ne olduğuna anlam veremiyordum. Onunla nişanlandığım gün hissettiğim bağlılık bana yabancıydı. Kalbim onun yanında olmaya can atıyor ama aklım izin vermiyordu. Gözlerime bakıp verdiği her sözü tutacağından emin olduğum kadındı. Evlenmeden önce yanına gittiğimde yatakta uzanmış olan bir gün sonra karım olacak kadından çok bir meleğe benziyordu, adının anlamını taşıyordu...


Benim cennetimi o müjdelemişti, sevgiyi o vermişti. Ona bu yüzden o silahı vermiştim, benim olmadan önce alacağım söz içindi. Gideceğim gün yakındı hissediyordum ve bir yazılan kaderi ayırmaya niyetim yoktu.


Hayatta sahip olmadığım kadına, sevemediğim kadına orada kimse zarar veremezdi. Seccade üzerinde dua ederken duyduklarımdan sonra nefretimi bir kenara bırakmıştım. Gecenin karanlığı nefretimi örterken içimdeki sevgi nasıl istiyorsa öyle davrandım, ben karımı sadece o gün sevdim... Özgürce sevgimi hissettirdim ama bağlanamazdım. Onu kendime bağlarsam giderken üzülecekti, buna hakkım yoktu.


O gün odaya kilitlediğimde buna mecburdum, ondan nefret ettiğimi düşünmeliydi. Sevmeyi bırakmalıydı çünkü o gün geri döneceğimin bir garantisi yoktu. Ölüm benim için kol geziyordu ve beni seven kadını yokluğumla yıkmak en son isteyeceği şeydi... Bazıları beni ondan almadan ben ondan gittim. Tek düşündüğüm ondan uzak kalmaktı, parmağımdaki yüzüğün iç kısmına baktım. Onun adı yazıyordu, o gün öyle yürüdüm ölüme... Onun ismiyle yürüdüğüm yoldan geri dönmek nasip olduğunda her şeyi anlatacaktım, öyle de yaptım.


Şimdi karşımda yatakta bitkinlikle kendinden habersiz yatan kadın benim eserimdi. Araya koyduğum mesafelerin onu yorduğunu biliyordum ama çok az kalmıştı. Ya her şey başlayacaktı ya da bitecekti. Yorgunlukla yanına uzanıp saçlarını okşadım. Her gece yaptığım gibi göğsüme çekip ne yapacağımı düşündüm. Kalbim kendini çoktan ona vermişti ama aklım son engeli bekliyordu. Bugün her şey ya bitecek ya başlayacaktı... Solgun yüzüne bakarken anlına öptüm, gevşeyen yüzünü izledim. Odanın kapısı tıklatılırken yerimden doğrulup son kez anlını öperek odanın kapısını açtım. Giray sıkıntıyla karşımda bekliyordu.


''Konuşalım mı ağabey?''


Buğlem'e bakıp tekrar Giray'a dönerek odadan çıktım. Avluda Giray'ın sıkıntılı yüzünü izliyordum. Onlara minnettardım, ben her gittiğimde onlar Buğlem'e destek olmuştu. Her şeyin farkındaydım ama elimden bir şey gelmiyordu.


''Konuşacak mısın Giray, neyi var Buğlem'in?"


Kafamı kurcalayan tek şey buydu. Bu kadar halsiz olması, kusmaları, baş dönmesi bunlar canımı sıkıyordu. Kalbim onu öyle görmeyi reddediyordu.


''Ne olduğundan emin değilim ağabey ama iki şey var aklımda umarım ikincisi olur.''


Derin bir nefes alıp sabır çektim.


''Ne varsa söyle artık, lafı dolandırıp durma!''


Giray kızgınca suratıma bakıp kendini sakinleştirerek konuştu.


''Vertigo'dan şüpheleniyorum... Baş dönmeleri, göz kararması, bulantı ve kusma bunlar bana vertigoyu hatırlatıyor ağabey ama başka bir düşüncem daha var. Bunu doğrulamak için bazı özel sorular sormak zorundayım. Seninle konuşmadan önce arkadaşımı arayarak onunla da konuyu tartıştım ve bazı soruların cevabına ihtiyacım var.''


Kaşlarımı çatarak Giray'a baktım. Özel sorular dediği şeylere cevap vermeyi umuyordum. Buğlem'in neyi olduğunu deli gibi merak ediyordum. Vertigo dediği hastalığı daha önce birkaç kez duymuştum fakat ne olduğunu bilmiyordum.


''Cevabını bildiğim her soruya cevap veririm. Kötü bir hastalığı mı var?''


Giray başını olumsuz anlamda sallayarak bana baktı ve gülümsedi.


''Vertigo detaylı bir bakım ister ağabey ama ikinci teşhis seni mutlu edebilir.''


Onun hasta olması beni mutlu etmezdi. Giray'a olan anlamsız bakışlarım üzerine boğazını temizleyerek konuştu.


'' Ağabey nasıl soracağım bilmiyorum ama karını herhangi bir hasta beni de herhangi bir doktor olarak düşünmeni istiyorum.''


Başımı onaylayarak salladım ve devam etmesini bekledim.


''Bu soruları Buğlem'e sormam daha iyi olacaktı ama şu an mecburen seninle konuşuyorum. Vertigo şiddetli baş dönmesi hastalığıdır. Hastanın direnci düşükse bayılabilir, baş dönmesinin yorgunluğu ile yavaş hareket etmesi gerekir...''


Giray'ı dinlerken içimde baş gösteren huzursuzlukla uğraşıyordum. Buğlem'in direnci düşüktü ve eğer ilk teşhisteki gibiyse sürekli yanında olmam gerekirdi. Ona zarar gelecek diye sürekli tetikte beklerdim. Gözlerim odamızın olduğu kata ulaşırken oradaki hareketlilikle Giray'ı dinlemeyi bırakıp odaya koştum.


Merdivenleri hızla çıkarken Baran'ın kucağında olan Buğlem'i gördüğümde kan beynime sıçradı. Baran'ın kollarında saçları yere doğru uzanmış cansız gibi duruyordu.


''Ne oldu ona!''


Baran'ın kucağından alarak odaya taşıdım. Peşimden odaya gelen annem ve Baran'a baktım.


''Ne oldu diyorum, bir şey söyleyin. Giray'ı çağırın!''


Buğlem'i uyandırmaya çalışırken Baran yanıma geldi.


''Ağabey sakin ol, odadan çıkıyordu bende aşağı inerken gördüm. Birden yere yığıldı ne olduğunu bilmiyorum.''


Buğlem yavaş yavaş gözlerini açarken derin bir nefes verdim. Ömrümden ömür gitmişti sanki, ah be küçük yoruyorsun kalbimi...


''İyi misin Buğlem? Bana bak güzelim.''


Ben onunla konuşurken kafasını onaylayarak salladı. O sırada Giray gelmiş tansiyonunu ölçmüştü. Odayı kısa sürede boşaltarak Giray'ın konuşmasını bekledim.


''Merak edilecek bir şey yok tansiyonu düşmüş. Eğer iyiysen size birkaç soru sormak istiyorum Buğlem.''


Buğlem önce bana baktı sonra Giray'a döndü.


''İyiyim ağabey.''


Şu an sözlerine odaklanamayacak kadar kafam karışıktı. Giray'ın ne diyeceğini dört gözle bekliyordum. Buğlem uzun süredir bu haldeydi ve ben fark edememiştim. Kendime kızıyordum, ona nefretimi gösterdiğim için kendime lanet ediyordum.


''Sürekli uyku isteği, göğüslerde hassaslık gibi şikayetlerin var mı?''


Buğlem kızararak kafasıyla onayladı.


''Bu biraz özel olacak ama en son aybaşı döneminin üzerinden ne kadar geçti?''


Kızaran yüzünü incelerken Giray'ın sorduğu soruyla kaşlarım çatıldı. Giray'ın çekinerek sorduğu soru üzerine Buğlem biraz daha kızararak mırıldanmıştı. Doktorları bu yüzden sevmiyordum, özel hayatımızı bilmeleri sinirimi bozuyordu. Giray kardeşim olmasa bu soruları sorduğu anda onu mahvederdim ama şu an önceliğim Buğlem'in sağlığıydı.


''Üç hafta kadar...''


Giray'ın yüzündeki hafif tebessümü görünce içime bir rahatlama gelmişti.


''Emin olmak için bir kan testi yaptıralım ağabey sonra sonuçlara bakıp ne olduğunu söylerim. Geçmiş olsun tekrardan.''


Giray odadan çıkarken Buğlem'e bakıp peşinden gittim.


''Kardeşim olmasaydın seni öldürebilirdim bunu biliyorsun değil mi?''


''Biliyorum ağabey ama sonuçları aldıktan sonra öldürmek yerine sarılacağına eminim. Hazırlanın çıkalım akşama Miran ağabey gelecek demiştin, sonuçlar o zamana kadar çıkar.''


Gülerek odasına doğru gittiğinde söylediklerine anlam vermeye çalışıyordum. Neden sevineceğimi bilmiyordum, neye emin olmak için hastaneye gidiyorduk ondan da haberim yoktu. Miran'ın geleceğini hatırladığımda hızlı adımlarla odaya yöneldim bir an önce ne olduğunu öğrenip karıma çizdiğim sınırın son bulacağı günü yaşayacaktım. Sonrasına garantisi olmayan günü...


*************


Kendimi ilk defa bu kadar yorgun hissediyordum. Vücudum o kadar yorgun düşmüştü ki bayılacak kadar olmuştum. Kendime geldiğimde gördüğüm yeşil gözlerde kaybolmuştum. Endişe içinde bakan gözlerinde nefretten eser yoktu. Yine aşık baktım gözlerine yine severek baktım, ondan vazgeçemeyerek baktım. Benden ne kadar uzakta kalsa da ondan uzaklaşamıyordum. Sorulan sorular ile yerin dibine girmiştim ama aklıma gelen ihtimalle içimde tuhaf bir heyecan oluşmuştu. Eğer belirtileri şekillendirirsem aklımda kalan tek bir kelime oluyordu. Düşüncelerimi bölen çekilen el freninin sesiydi. Mirza benimle konuşmuyor sürekli bir şeyi düşünüyordu. Bugün huzursuzdu, sabahtan beri uyumuş daha sonrasında benimle uğraşmıştı. Elimden tuttuğunda hastaneye girmiştik.


Kısa sürede kan için test yapılmıştı sonuçları Giray ağabey haber verecekti. Ondan utanıyordum fakat aklım doktor olduğunu hatırlatarak rahatlamamı sağlıyordu. Arabaya geçip yola çıktığımızda Mirza'ya döndüm.


''Miran ağabey gelecekmiş, öyle söylediler. Ben onun için yemeğe yardım ediyordum. Her şey için teşekkür ederim, senide uğraştırdım.''


Mirza bir şey demeden arabayı sağa çekerek bana döndü. Yüzümü ellerinin arasına alarak yaklaştı.


''Sen benim karımsın, teşekkür etmene gerek yok. Seninle ilgilenmek benim görevim, bana aynısı olsa bakmayacak mısın küçük?''


Göz kırparak sorduğu soruyla şaşırdım. Mirza'yı hiç hastayken görmemiştim fakat şunu söyleyebilirdim, Mirza hayatımda gördüğüm en dengesiz adamdı. Ne yapacağını kestiremediğim insanlardandı...


''Sen hiç hasta olmadın ki öyle olsa elbette bakarım. Seninde dediği gibi ben senin karınım, yerimi biliyorum.''


Mirza ellerini yüzümden çekerek kaşlarını çattı. Sessiz sedasız arabayı tekrar hareket ettirirken dişlerini sıktığını fark etmiştim. Hatam yoktu yerini bil demişti bende biliyordum. Kendisinin istediği duruma kızmaya hakkı olmamalıydı.


*************


Ailelerin buluştuğu yegane yerler vardı. Bayramlar, özel günler ve en önemlisi sofralar... Herkesin bir arada aynı şeyleri paylaşması, Allah'ın verdiği nimetlerle yetinmeleri en güzel şeydi. Sofraların Halil İbrahim bereketiyle dolmasından daha güzel bir şey olamazdı. Herkes sofranın başına geçmiş babamın yaptığı duayı inliyordu. Eller semaya açılmış verilen nimetler için şükretmişti. Dua bittiğinde amin sesleri avluda yankılanırken babamın yemeğe başlaması ile bizde onu takip etmiştik.


Hastaneden sonra gelmiş Mirza'nın söylenmelerine rağmen mutfakta yemeklere yardım etmiştim. Tatlıyı ve çorbayı ben yapmıştım gerisiyle annem ilgilenmişti. Yemekler servis edilmeden önce Miran ağabey gelmişti. Mirza çocukça bir neşeye bürünürken Miran ağabeyle sarılmış ayrılırken Miran ağabey 'Ona iyi bak, ne dediğimi anladın.' Demişti. Buruk bir gülümseme dudaklarıma yerleşirken Mirza bizi tanıştırmıştı. Çorbalar servis edilirken beğenmelerini umut ediyordum. Yemek yapmayı annem öğretmişti ve güzel yapardım. Kişk çorbasını yapmayı çok severdim bugünde o çorbadan yapmıştım.


Mirza çorbadan alıp ağzına götürdüğünde merakla bekliyordum. Birden bire öksürmeye başladığında herkes Mirza'ya döndü. Şiddetli öksürüğü beni endişelendirirken diğerleri alışmış bir ifade ile bakıyordu.


Hatice abla suyu uzatırken elimi bardağın altına tutarak Mirza'ya içirdim. Öksürüğü yavaş yavaş dindiğinde ne olduğunu anlamamıştım. Beğenmediği için böyle yaptığını düşünsem de herkes beğenerek yemişti.


''Çorbayı kim yaptı?''


Sorusuyla anneme bakıp cevap verdim.


''Ben yaptım ama kötü olmuşsa içmek zorunda değilsin. Hatice abla sana yemek getirsin.''


Mirza kafasını sallayarak önündeki çorbaya baktı.


''İçine acı biber mi koydun?''


Kafamı salladığımda Baran ağabey, Giray ağabey ve Miran ağabey gülmeye başladı. Ben şaşkınca onlara bakarken Mirza hepsini susturup çorbayı Hatice ablaya verdi.


''Acı biber bana dokunuyor bu yüzden yemekler acısız yapılır. Bir dahakine öyle yaparsın ve ellerine sağlık kötü olmamış.''


Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Mirza'ya bakıyordum. Acı biber ona nasıl dokunuyordu, Mardin'de çoğu yiyecekte acı vardı. Acı olmadan tadı olmazdı ki yemeklerin, nasıl yiyordu?


''Ben bilmiyordum özür dilerim.''


Mirza önemli olmadığını söyleyerek gelen yemeğe devam etmişti. Sofrada herkes gülüp konuşurken muhabbetlere fazla katılamıyordum. Çocukluk anıları anlatılırken ben sade dinliyordum. Söylediklerine göre Mirza ve Miran ağabey sürekli yaramazlık yapıp başlarını belaya sokuyorlarmış.


Yemeği bırakmış onları izlerken Mirza zorla birkaç şey daha yedirmişti. Tatlıları almak için mutfağa gittiğimde Giray ağabey de mutfağa girmişti. Telefonunu biraz kurcalayarak bir resmi açtı ve bana gösterdi. Yazılanları okuduğumda içimdeki tarif edilemez mutlulukla ona baktım. Gülümseyerek mutfaktan çıkıp hiçbir şey olmamış gibi sofraya oturmuştu. Yeniden başlamıştı hayat ne kadar alıyorsa veriyordu. Hiçbir şeyi eksik bırakmıyordu. Derin bir nefes alarak yüzümdeki gülümsemeyle sofraya dönmüştüm. Sonunda tatlılar yenmiş bu defa kimseye dokunmamıştı. Herkes beğendiğini söylerken mutlu olmuştum. Miran ağabey sofradan kalkarken herkes ona bakmıştı. Mirza ona dönüp konuştu.


''Nereye kardeşim, misafirimiz ol bugün.'' Önce gökyüzüne bakıp sonra acı bir gülümsemeyle bize baktı.


''Ezel beni bekliyor, çok bile kaldım.'' Mirza kafasını sallayarak bir şey söylemeden onayladı. Hala Ezel'in yanına gidip onunla konuşuyordu. Miran ağabey yalnız bir adam değildi onun hayatında Ezel'in her zaman yeri olacaktı. Mirza ile sarılıp anne ve babamın elini öpmüştü. Baran ve Giray ağabey ile görüşerek kapıya doğru ilerledi. Mirza ile yolcu etmek için birlikte ilerlerken konak kapısının önünde durmuştu.


'' Sevginizi saklamak için zaman çok dar, hayat sevdiğini aldığında elinden her şey gidiyor. Kaybetmeden, kader sizi ayırmadan birleşin ki içinizde keşkeler kalmasın.'' Konak kapısından çıkarken sözleriyle birlikte Mirza bana dönmüştü. Gözleri gözlerimde takılı kalırken gecenin serinliği iliklerimizi dolduruyordu, sevgimizi saklamak için hayat çok kısaydı... Çok kısa.


*************


Sofra toparlanmış herkes odasına çekilmişti. Konak kapısının orada birbirimize baktığımız andan beri ikimizde konuşmamıştık. Odadaki makyaj masasına oturarak saçımdaki tokaları ve küpelerimi çıkardım. Mirza odanın banyosundan çıkıp bana baktığında arkamı dönerek yeşil gözlerine baktım. Yerimden kalkıp yatağa geçecekken durdurdu, içimdeki mutluluğu bastırmaya çalışmıştım fakat durduramayacaktım. Elleri saçlarımı geri çekti ve yüzüme hafif bir şekilde dokundu. Kolunu belime sararken sadece gözlerine bakıyordum, gözlerine baktıkça dizginlemeye çalıştığım sözler ağzımdan çıkacak gibi oluyordu. Yine belirsizlik içinde kayboluyordu, bir girdaptaydı. Bedenimi bedenine yaklaştırarak anlını anlıma yasladı.


'' Sana tek bir şey soracağım, bana dürüst olmanı istiyorum. Benimle evlendiğin için pişman mısın?'' Onunla evlendiğim için pişman mıydım? Pişman olduğum tek bir şey vardı, onun sevmediği biriyle evli olması... Ellerimi göğsüne yaslayarak gözlerine baktım ve derin bir nefes aldım.


''Bu durumda olduğumuz için pişmanım. Beni-...'' Elini belimden çekerek beni susturdu. Gözlerinde gördüğüm alevler harlanırken arkasını dönerek kapıya ilerledi.


''Mirza! Dinle beni.'' Arkasını dönmeden buz gibi bir sesle cevabını verirken kalbim donmuş gibiydi.


''Ben cevabımı aldım.'' Kapıyı aralayıp çıkacakken söylediğimle olduğu yerde kalmıştı.


''Hamileyim...'' Kısa bir duraklamadan sonra arkasını bile dönmeden odadan çıkıp giderken kapanan kapının sesi kulaklarımda yankılandı. Mirza yine her şeyi yakmıştı...


Kalbimi de, bedenimi de, ruhumu da, geleceğimizi de yıkmıştı. Her şeyi yerle bir etmiş araya sınırı yeniden çizmişti. Sözlerimi dinleseydi olacak mıydı böyle bir şey? Kestirip atmasaydı olur muydu? Yarım bıraktıklarını neden tamamlamak için izin vermiyordu? Canından can taşıyan bir kadını geride bırakmıştı, canımın canını yakmıştı. And olsun o da yanacaktı, benim yandığım gibi yanacaktı...


Loading...
0%