Yeni Üyelik
5.
Bölüm

♧Fermana Saatler Kala♧

@nghn__


Merhaba, kitabımı okuyup oylayan herkese teşekkür ederim,oylarınız ve yorumlarınız beni çok mutlu ediyor. Daha fazla oy ve yorum bekliyorum lütfen beni kırmayın.

******************

Gözlerime vuran ışık, saçlarımda gezinen eller vardı. Göz kapaklarım açılmayı reddediyordu. Işığı hissedebiliyordum. Saçlarımda elleri gezinen kişiyi görmesem bile hissediyordum. Nur kokusundan tanımıştım. Her nefes aldığımda içime anne kokusunun uhrevi yoğunluğu doluyordu. Derin nefeslerimin ardında beni uyandırmaya çalışan annemi bedenimin verdiği yorgunlukla reddediyordum.


" Buğlem, güzel kızım. Gönlümün seheri, kalk haydi!"


Kalkarsam gerçekler ruhuma çarpacaktı. Buraya geldiğim günden beri her şeyin rüya olmasını dileyerek uyumuştum. Gözlerimi açarsam hakikatten kaçamayacaktım. Başka çarem yoktu, direnecektim. Karşıma çıkacak her engele göğüs gerecektim. Ya ben yenecektim ya da bitecektim. Ona karşı baş eğmeyecektim. Gözlerimi yavaşça açıp anneme baktım.Yüzündeki tebessümle beni izliyordu.


"Günün aydın olsun güzel kızım."


Bugün aydın olacak günüm yoktu. Fermana saatler kalmıştı. Mehmet Ağa her şeyin adetine göre olacağını söylemişti. Bu akşam Mirza için beni isteyeceklerdi. Mirza ile tekrar karşı karşıya gelecektim. Koridorda söylediği cümleler kafamdan hiç çıkmıyordu. Aklımdaki düşünceler ile anneme baktım.


"İnşallah annem. Seninde günün aydın olsun."


Saçlarımda dolaşan ellerini çekip yüzüme getirdi. Saçlarımı öpüp güzel gözlerini yüzümde dolaştırdı. Yüzündeki tebessüm kırıldı, gözlerinin parlaklığı eksildi.


''Kahvaltıya geç kalma kızım. Bugün istemeye gelecekler çok işimiz var.''


Annemi onaylayarak yatakta doğruldum ve ona sarıldım. Titreyen nefes sesi kulağıma dolduğu an sol yanım sıkıştı. İnce bir sızı vücudumu sararken yavaşça gözlerimi kapattım. Kendimle savaşıyordum, benliğime karşı çıkıyordum ama asla pes etmiyordum.


''Annem, Hamit Ağa bizi bekliyor. Kahvaltıya geç kalırsak yakar bizi biliyorsun.''


Gülerek söylediğim sözler annemi tekrar tebessümüne ulaştırdı. Kollarımdan ayrılarak ayağı kalktı ve odadan çıkarken hızlı olmamı söyledi. Yataktan çıkıp yavaş adımlarla banyoya ilerlerken düşünüyordum... Fermanımın saatlerini dakikalara ayırıyor, saniyeleri kovalıyordum...


************


Hepimiz için biçilen nefes sayısı vardı. Nefeslerimiz tükendiği an bizde biterdik. Kaybettiğimiz hiçbir nefes bize geri gelmeyecekti ya da onları durdurma çabasına giremeyecektik. Her nefeste hem hayat bulup hem ölüme yaklaşıyorduk.


Dünya bu kadar karışıkken insanlar bunu daha da çekilmez hale getiriyordu. Kulaklarıma dolan çatal ve tabak seslerinin yanında birde zihnimdeki çığlıklar düşüncelerime eşlik ediyordu. Masadaki hiç kimse konuşmuyordu.


Hepimiz farklı düşünceler içine dalmıştık ama konumuz birdi. Bu akşam neler olacaktı? Sonucu belli olan bir problemi farklı yollarla bulmaya çalışıyorduk.


Kafamı kaldırıp gözlerimi bütün ailemden dolaştırmaya başladım. Yavaş yavaş herkesin yüzüne bakarken gözlerime kilitlenen mavilerde çakılı kaldım. Dün geceden beri ilk defa bakıyordu bana... Her gece beni uyuyor sanıp odama gelen ağabeyim bu gece gelmemişti. Bu gece beni bana anlatmamıştı. Yüzüme yerleştirdiğim ufak tebessümle ona bakmaya devam ettim. İkimiz birbirimize bakıyorduk benim gülen yüzüme onun tebessümü eklenirken gülümsemem daha çok genişlemişti. Tekrar önüme döndüğümde düşünmeye başlamıştım.


Bugün son kez özgür hissetmek istiyordum. Son bir kez rüzgarın heybetinin bedenimde hüküm sürmesi gerekiyordu. Sofrada müsade istemek için bedenimi dikleştirdim.


"Baba müsade edersen kalkmak istiyorum."


Babamın gözleri beni bulurken masadaki herkesin dikkati üzerimizde toplamıştı. Babam elindeki çatalı tabağının yanına bırakıp ellerini birleştirdi.


"Ben müsade ederim kızım ama bir şey yemeden nereye gideceksin?"


Bir şekilde ikna etmem gerekiyordu. Yemek yiyecek iştahı kendimde bulamıyordum. Babama gülümseyerek tekrar döndüm.


"Ben aç değilim Hamit Ağa, size afiyet olsun. Şimdi iznin olursa kalkmak istiyorum."


Babam sözlerimle beni onaylarken Cihan Ağabeyim de işe gitmek için müsaade isteyerek kalktı. İlk önce annem ve Hazan'ı öptükten sonra çekingen bir tavırla yanıma yaklaştı.

Kendini suçlu görüyordu... Hayatımı yaktığını düşünüyordu ama ben çoktan yanmıştım. Onun yavaş adımlarının aksine gidip kollarımı boynun sardım. Sarılmama karşılık verdiğinde yüzümdeki gülümseme ile yanağını öptüm.


''Hayırlı işler ağabey.''


Saçlarımı öperek buruk gülümsemesi ile yüzüme baktı.


''Sağol...''


Onun konak kapısından çıkan bedeninin ardından sessizce bende kendi odama doğru çıktım. Kafamdaki düşünceleri bir süre bırakıp özgürlüğü hissedecektim. Her hücremi son bir kez olsun doldurmak istiyordum...


****************


Ezilen saman sesleri ve hırıltılı nefesler arasında en köşede kalmış karanlıkta ışıl ışıl parlayan gözleri ile etrafına bakan ata doğru ilerliyordum. En güzel anlarıma eşlik eden benim için özgürlüğüme koşan alevime ilerliyordum. Ahmet Amca gerekli olan malzemeleri verdikten sonra çıkmıştı. Atların arasından geçip nihayet yanına ulaşmıştım.


Gözleri hisseder gibi beni bulduğunda hırçınlığının aksine özlemle bakıyordu. Ellerimle siyah yelesini okşarken zümrüt gibi ışıldayan gözlerine baktım. Kafasının üzerine yavaşça başımı koyup dudaklarımı bastırdım.


''Ben geldim oğlum... Özgürlüğüme kavuşmak için gitmişken kelepçeleri ellerime geçirip geri çevirdiler beni yolumdan. Ben geldim, Yalım... Özgürlüğe geldim Ateş'im, onu seninle hissetmeye geldim.''


Gözümden düşen yaşa mani olamazken Yalım kafasını kendine doğru eğerek hırçın sesini kulaklarıma doldurdu. Kafasını kaldırıp baktığımda gördüğüm canımı yakarken bir kez daha başımı ona yasladım. Yalım benim için yaş döküyordu... Alev'im benim için yanıyordu. Uzun süre aramızdaki mesafe göz yaşları ile arşınlanıyordu. Her adım binlerce göz yaşını bedel biçiyordu ve ben her bedeli hakkı ile ödemeye devam ediyordum. Akan her göz yaşı yaşanmışlığın yasıydı...


Gözyaşlarımı silip derin bir nefes aldım. Yalım ile biraz daha ilgilendikten sonra dolaşmak için hazırlanmam gerekiyordu. Ayakkabılarımı binici çizmeleri ile değiştirip boynumdaki şalı başıma çektim .


"Seyis! "


Yalım ' ın hazırlanması için gelen genç seyise baktım. Ellerini önünde birleştirmiş benden emir bekliyordu.


"Buyur, Buğlem Ağam."


Bu durumu hiç sevmemiştim. Babam aşiretin ileri gelen ağalarından olduğu için herkes önümüzde el pençe durmak zorunda kalıyordu. Karşımda bekleyen seyise biraz daha baktıktan sonra Yalım'a döndüm.


" Seyis, Yalım'ı hazırla. On dakika sonra gezintiye çıkacağım."


"Peki, Buğlem Ağam."


Genç çocuğu onaylayıp dışarıya çıktım. Hazırlıkları beklerken cebimdeki telefon varlığını gösterircesine titredi. Geldiğim günden itibaren çoğu kez çalmış ve ben hep yok saymıştım. Gerekli açıklamayı tek bir kişiye yapmıştım, benim için önemli olan kardeşim dediğim biliyordu... Başka kimseye gerek yoktu. Telefonun ekranında kayıtlı olmayan numaraya bir süre bakıp cevap verdim.


"Efendim?" 


Karşı tarafa sesim gittiği anda geri dönüş yapan ses zihnimi tekrardan canlandırırken sözler tekrar kulaklarımda yankılanmaya başladı.


"Konağın oradaki tepedeyim,buraya gel ."


Emir veren sesinden sonra telefon direk kapanmıştı. Gözlerim şaşkınlıkla elimdeki telefona bakarken öfke damarlarımda dolaşmaya başlıyordu. Mirza'nın sesini duyduğum an hükmedici tonu her yanımı sarıyordu. Telefonumu nereden bulduğunu bilmiyordum umrumda da değildi. Düşündüğüm tek şey oraya gidip gitmeyeceğimdi.


****************


Özgürlük dört bir yanımda kendini hissettiriyordu. Tenime çarpan rüzgar ruhumu rahatlatıp gevşememi sağlıyordu. Yalım kendini hızlandırırken rüzgarın şiddeti artıyordu. Özgürlüğümün üzerinde kelepçeme gidiyordum. İleride gördüğüm tepeye doğru gidiyordum. Rüzgar birkez daha bedenimde hüküm sürerken derin bir nefes alıp gülümsedim.


Hayat seçimi bana bırakıp sonunu kendisi hazırlıyordu. Kader baştan her yola uygun çiziliyor ve biz istediğimiz yolu seçip sonucumuzu yaşıyorduk. Tepeye yaklaştığımda gözleri üzerinde bırakacak bir at kenarda duruyordu. Tepeden tırnağa beyaz olan atın yeleleri rüzgar da savrulurken gözüm bu defa arkasındaki bedene takıldı. Mirza atın ardında arkasını yola dönmüş tepeden görünen uçuruma bakıyordu. Yavaşlayıp tepeye doğru girdim.


Ağır ağır ilerlerken Mirza Yalım'ın ayak sesini duyunca dönmüştü. Derin bir nefes alıp atımdan indim ve kafamdaki şalı geriye indirip Yalım' ı köşedeki ağacın oraya bıraktım. İşim bittiğinde direk arkamı dönüp Mirza'ya baktım. İkimizde konuşmuyor sessizliği birinin bozmasını bekliyorduk ama bu kişi ben olmayacaktım. Kısa süre sonra Mirza konuşmaya başlamak için hafif bir şekilde boğazını temizledi.


''Buraya seni konuşmak için çağırdım. Konakta yaptığın o hareketler ile ne yapmaya çalıştığının da farkındayım ve amacına ulaştın. Yaptığın taşkınlık ile kimseye dokunmadan aralarından seni seçeceklerini biliyordun. Seni dinliyorum bana silah çekip meydan okurken amacın neydi Buğlem?''


Gözlerinde yavaş yavaş ortaya çıkan alevler sert sözlerini desteklercesine biraz daha dalgalandı. Yaptığım davranışların amacı açıkça belliydi ve Mirza zaten bunun farkına varmıştı. Benimle konuşmasının tek amacı yaptıklarımı anlattırmaktı. Bir tür kabullenme istiyordu... Fermanımı kendi ellerimle imzalamıştım ve şimdi imzayı neden attığım sorgulanıyordu.


Gözlerimi gözlerine kilitleyerek bir süre izledim. Yüzünde hiçbir ifade yoktu, sert yüz hatları ile direk gözlerimin içine bakıyordu.


''Yaptığım davranışın sebebini bildiğin halde neden sorguluyorsun diye sormayacağım. Beni sorguluyorsun çünkü yaptıklarımı kabul etmemi istiyorsun... Taşkınlık yaptım, kendimi Cihan Ağa için aşiretin önünde taşkın birisi gibi gösterdim. Beni seçmeleri gerekiyordu ve seçtiler. Beni değil Hazan'ı seçerlerse her şey biterdi. Ben üç sene boyunca töre denilen lanet şeylerden uzakta yaşadım, elimden geldiği kadar hayatımdan çıkardım. Belki beni kendine hapsetti ama ben ona yenilmem Mirza... Beni seçip berdel yapacaklardı onlara başka seçim sunmadım! Birisinin seçilmesi gerekiyorsa seçilecek kişi benim değer verdiğim insanlar değil.''


Yüzünde kısa süreli bir şaşırma geçmişti. Yüz hatlarını eski haline getirmiş alevlerin dalgalandığı gözlerini tekrar üzerimde sabitlemişti. Kafasın onaylar gibi hafifçe salladı ve tekrardan konuşmaya başladı.


''Bana silah çekip sinirimi kullanarak kardeşini kurtardın demek... Bunlar bildiğim şeyler Buğlem, bana bildiklerimi sıralama! Senin ağabeyin olacak herif benim kardeşimi kaçırmasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Beyhan benim tek varlığım, onun teline zarar gelse bunun hesabını ağabeyinden sorarım. Madem artık dönüş yolu yok o zaman dikkatli olacaksın Buğlem... Hareketlerine dikkat edeceksin! Bir daha bana karşı gelmeyeceksin ve asla saygını yitirmeyeceksin.''


Sözlerinin yarısında haklı olsa bile söylediklerinin çoğu yaralıyordu. Kurduğu her cümle canımı yakıyordu ama ben onun kölesi değildim. Ne baş eğecektim ne de kendimi ezdirecektim. Cevap vermeme fırsat vermeden bana biraz daha yaklaşıp tam karşımda durdu.


''Sana sevgiyle yaklaşacak bir adam olmayacağım belki yada hayallerindeki hayatı yaşatmayacağım ama ne ben seni bırakacağım ne de sen beni bırakacaksın. Burası Mardin Buğlem, burada sahip töredir... Töre ise benim!Bir gün pes etmeye kalkarsan, bu şehirden çıkmaya çalışırsan burayı başına yıkarım. Senin ancak ölün çıkabilir.''


Tehditvari sözleri kanımda çağlayan siniri ateşleyerek patlamama yakın hale getirmişti. Kafamı alayla sallayarak gözlerimi gözleriyle buluşturdum. Suskunluğumla okuduğum meydanı şimdi sözlerimle tamamlayacaktım. Ben onun karşısında el pençe duran kızlardan değildim. Ben Buğlem Dağlı'yım... DAĞLI aşiretinin en büyük kızı, Hamit Ağa'nın gözdesi ve aşiretinin ağası! Beni kolay kolay sindirmezdi, izin vermezdim.


''Sevgi emirle oluşacak bir olgu değil ama şu sahibi olduğun Mardin şahit olsun Mirza ALAZ benim kalbimi yaktığın gibi bende seninkini yakacağım. Taş kalbini sarıp onu sevgiyle boğacağım ve sen adam sen beni asla durduramayacaksın... Sen ben olacaksın, senin kalbinin töresiyse ben olacağım! Ne kaçacağım ne de boyun eğeceğim bunu sakın unutma! Senin benliğin benimle yerle bir olacak Mirza... Gözlerinde dans eden o ateş ya seni yakacak ya da beni!''


Son kelimelerimle parmağımı göğsüne delercesine vurmuştum. Mirza tepki veremeden Yalım'ın üzerine atlayarak var gücümle sürmeye başladım. Her sarsıntıda omuzlarımdan kalkan yükleri hissediyordum. Mirza'nın gözündeki o savunmasız kız asla olmayacaktım. Beni yıkacak kişi Mirza değildi ve uzun sürede olmayacaktı...

***************

Konağa yaklaşıp yavaş adımlarla kapının önünde durdum. Korumalar hemen önümde el pençe durmuş geçmem için kapıyı açmışlardı. Yanımda benimle hareket eden Yalım'a kaydı gözlerim, yorulmuştu ama hala ayaktaydı. Yavaş hareketlerle yelesini okşayıp öptüm. Gözlerimi tekrar kapıdaki korumalara çevirdim. Mirza'nın konağına giderken bağırdığım Mehmet hala oradaydı ve kafasını bir an bile yerden kaldırmıyordu. Onunla konuşacaktım çünkü kimseyi kırmayı sevmezdim. Ben kalp kırarsam bir gün benimde kalbim kırılırdı. Kırılmamak için kırdığımı toplamalıydım, böyle öğrenmiştim... Yalım'ı kapının yanında duran diğer korumaya teslim edip bir süre gidişini izledim. Özgürlüğümü de yanımda götürecektim, onunla devam edecektim. Yanımda güç olacaktı, benimle kalacaktı...


Çevremdeki kargaşadan sıkılmış avluda tek başıma oturuyordum. Konağın içinde fermanıma hazırlık yapan insanların koşuşturması canımı sıkıyordu. Çalışanlar dört bir yandan hazırlık yapıyor arada gözleri bana takılıyordu. Evden soyutlanmıştım, hiçbir şey umurumda değildi. Sessizliğim ile mutluydum, kaygılar olmadan mutluydum ve en güzeli kalbim acıyla burkulmazken mutluydum. Geldiğimden beri yalnızca Mehmet ile konuşmuş sorunu düzeltmiştim.


Gökyüzüne takılan bakışlarım bir süre bulutlarla oyalandı. Bulutların belirsiz savruluşuna takılmışken ismimi duyduğumda düşüncelerim dağılmıştı. Sıyrıldığım dünyadan sonra sesin geldiği tarafa döndüm Hazan yüzünde hafif bir tebessüm ile bana bakıyordu.


''Abla ben seni almak için geldim.''


Sözlerini kafamda tarttıktan sonra anlamsız bakışlarımı Hazan'a çevirdim. Beni alıp ne yapacağını düşünmek yerine ona sormaya karar vermiştim. Zihnim yeterince yorgundu ve daha fazla yorulmak istemiyordum.


''Anlamadım Hazan.''


Yanıma yaklaşarak beni ayağa kaldırıp çekmeye başladı. Hazan'ın yaptıkları canımı sıkarken sorduğum sorulara cevap vermemesi sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Her yer üstüme üstüme geliyordu, yoruluyordum...


Odamda boş gözlerle karşımdaki kardeşime bakıyordum. Ellerimi tutmak için uzandı ve yatağa oturttu. Gözlerinde oluşan parlaklık yavaş yavaş sönerken yerini acıya davet etmişti. Anlamsız bakışlarım yüzünde dolaşırken gözlerindeki acı canımı yakmıştı. Biz bir bütündük, tek birimize bir şey olsa hepimiz hissederdik. Bağlarımız kuvvetliydi çünkü çevrende ne kadar insan olursa olsun canının parçasına eş gelmiyordu. Ellerim saçlarını bulurken kendime çektim, O benim sonbaharımdı, canımın içiydi...


''Ne yapmaya çalışıyorsun Hazan, bunlar senin hareketlerin değil! Seni ben büyüttüm kızım, seni senden iyi tanıyorum... Söyle şimdi ne yapmaya çalışıyorsun?''


Derin bir nefes alarak benden uzaklaştı. Ellerini kucağında birleştirip kafasını yere eğdi, mırıltıları ile cevap veriyordu.


''Mehmet Ağa babama haber göndermiş, seninle ilgili... Akşam sadece isteme değil nişanda yapılacak ona göre hazırlanın demiş. Annem hazırlansın dedi, kendisi gelemedi. Hafta sonu Cihan ağabeyim ile Beyhan ablanın düğünü yapılacakmış. Mehmet Ağa çok uzamadan Mirza ağabey ve senin düğününü de yapacakmış.''


Kendimi hazırladığım sözler canımı yakıyordu, kalbim acıyla kavruluyordu ama benliğim pes etmiyordu. İç dünyamla bir savaş içindeydim. Bir taraf her şeyin düzeleceğini söylerken diğer taraf felaketin haberini veriyordu. Hazan'ın sözlerini onaylayıp derin bir nefes aldım. Beni yıkacak kişi Mirza olmayacaktı, beni yıkacak gücü ona vermeyecektim.


''Hazırlanalım o zaman Hazan, sende bana yardım et. Duşa gireceğim biraz sonra gelirsin.''


Hazan başıyla beni onaylayıp yanağımdan öperek odadan çıktı. Yavaşça yerimden kalkıp odamdaki banyoya doğru ilerledim. Aynadaki yansıma bana ait değildi, bu ben değildim. Sol gözümden süzülen bir damla yaş çenemden boynuma doğru yol alırken sessizce takip ediyordum. Bu gözyaşlarının hepsinin intikamını alacaktım. Ben sevgimi Mirza'nın benliğine sarıp onu yok edecektim, o ise beni durduramayacaktı ve ben intikamımı onun beni sevmesiyle alacaktım...


***************


Kapının ardından gelenlere bakıyordum. Mirza'nın ailesi benim ailem ile koyu bir sohbet içindelerdi. Sohbetten uzak olan ağabeylerim ve Mirza'ydı, birbirlerine meydan okurcasına bakıyorlardı.


Gözlerim Mirza'ya dönerken incelemeye başladım. Giydiği siyah takım elbise ile gözlerinin yeşili birbirini tamamlıyordu, kol düğmelerinin parlaklığı buradan bile belli oluyordu. Takım üzerinde Mirza'ya biçilmiş kaftan gibi durmuştu.


Bakışlarım bu defa yüzüne odaklandı. Sert yüz hatları kendini korurken gözleri alevlerini dans ettiriyordu. Hafif kirli sakallı yüzü ve uzun saçlarıyla gerçekten yakışıklıydı. Kendisi güzeldi ama kalbinin taşa dönüşümü gölge düşürüyordu.


Bakışlarımı Mirza'dan çekerek ağabeylerime çevirdim. Cihan ağabeyim oldukça gergin oturuyordu. Mehmet Ağa içeriye geldiğinde Cihan ağabeyime elini uzatmış ve ağabeyim öptükten sonra sarılmıştı. Herkes birbirine dost gözü ile bakarken bunlara tezat olan sadece Mirza Ağa olmuştu. O sert çehresinden ödün vermiyor, yeşil gözlerinde alevi dans ettirerek bakıyordu. Her ne kadar sinirli olsa da saygısını eksik etmemiş aileme karşı yumuşak başlı davranmıştı. Aynı ilgiyi bende onun ailesine göstermiştim.


Sıraç ağabeyim ise ortamdan soyutlanmış sadece bana bakıyordu. Gözlerini bir kez bile üzerimden ayırmıyordu. Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki sanki karşısında kırılacak ondan kopup gidecek bir şey vardı. Sıcacık tebessümümü bahşedip yüzündeki hafif tebessümü gördükten sonra kahveleri yapmak için içeriye girdim.


Ailemi hiçbir şekilde üzmeye hakkım yoktu, ağabeyime gülümsememin tek sebebi rahatlatmaktı. Herkesi rahatlatıp bu karmaşaya tek başıma hakim olacaktım. Düşüncelerime bir son verip yardımcımız Leyla ablaya döndüm.


''Leyla Sultan annem kahveleri yapmak için işaret verdi.''


Gözleri beni bulurken anne şefkati ile yüzüne sıcacık bir gülümseme kondurdu. Hafif tombul bedeniyle yanıma gelip beni kollarının arasına aldı.


''Oy kuzum benim yapıveririz hemen, merak etme.''


Yanaklarımı sıkıp cezveyi elime tutuşturdu. Nasıl yapacağımı bildiğimden ben yapmaya başladım, Leyla Sultan arada düzeltiyordu ya da yardım ediyordu. Kahveleri tepsiye koyduktan götürecekken beni durdurdu.


''Dur kuzum daha işimiz bitmedi.''


''Leyla Sultan kahveyi yaptım bitti işte ne demek bitmedi.''


Bakışlarım yüzünde dolaşırken munzur bir gülümseme yakaladım. Elimden aldığı tepsiyi tezgaha koyarken Bir yandan da anlatmaya başladı.


''Bak şimdi bu damat kahvesi o yüzden onun tabağını farklı koyacaksın. Dağıtmaya önce büyükten başlamayı unutma tamam mı kuzum? Şimdi tuzu ver bakayım oradan.''


Söylediklerini tek tek aklıma yazarken son cümlesine takılmıştım. Tuz ile ne yapacaktı ki bu kadın? Mirza'nın kahvesinin tabağını değiştirmişti ve bana dönmüş tuzu istemişti.


''Tuzu ne yapacaksın Leyla Sultan?''q


Yüzüme bakıp kıkırdamaya başladı tombul bedeni hafif hafif sarsılırken ben hala tuzu ne yapacağını düşünüyordum. Zihnim o kadar doluydu ki bazen düşünmekte zorlanıyordum.


''Ah yavrum benim, yorgunluktan hafızası da bozuldu. Kızım damat kahvesine tuz atılır, adettendir.''


Ben o kahveye tuz atacaktım Mirza da onu içecekti öyle mi? Aklıma gelen düşünceler ile hemen Leyla Sultan'a engel olmaya çalıştım.


''Bırak adeti şimdi Leyla Sultan. Biz atmayalım hem bak o kahveyi Mirza içecek bizi mahveder.''


Leyla Sultan bir kahkaha daha patlatırken mutfağın salona uzak olmasına şükrediyordum. Hazan ise Leyla ablaya katılıp gülmeye başlamıştı. Hayretle onlara bakıp susturdum. Beni dinlemeyip tuzu kahveye atmış bir güzel karıştırmıştı. Elime tepsiyi tutuşturup beni odaya gönderirken


'O deli oğlan bir şeycik yapamaz merak etme.' diye beni avutmuştu.Ben önde Hazan arkamda ilerlerken fermanımın son dakikasındaydım.


Kahveleri sırayla dağıtmaya başlamıştım. Mirza'nın babası güler yüzlü bir adamdı ama yeri geldiğinde ciddiliğinden ödün vermiyordu. Annesi ise çok hanımefendi bir insandı. Benimle gayet sıcak bir şekilde konuşmuştu. Ağabeylerime de kahvelerini verip Mirza'ya yöneldim. Tepsiyi uzatıp kısa süre yüzüne baktım, gözlerini gözlerime sabitleyip kahveye uzanırken kısık sesiyle mırıldandı.


''Bundan bir şey çıkacağını biliyorum, küçük. Bunların hesabını sonra vereceksin ayrıca eğilirken dikkat et canımı sıkma benim.''


Kahveyi alır almaz hemen kendimi düzeltip salondaki sandalyeye geçtim. Kıyafetimde biraz göğüs dekoltesi vardı sanırım eğilirken dikkat edememiştim. Allah kahretsin! Adam her açığımı yakalıyordu. Kıyafetimi düzeltip bakışlarımı Mirza'ya çevirdim. Büyükler kahvesini yudumlarken isteme merasimi başlamıştı. Fermanım imzalanıyordu.


''Allah'ın emri peygamberin kavli ile kızınız Buğlem'i oğlum Mirza'ya istiyorum, Hamit Ağa.''


Mehmet Ağa sözlerini bitirirken salonda öksürük sesi yankılandı. Hepimizin başı sesin kaynağına dönerken arkamda Hazan'ın kıkırdayan sesini duydum. Mirza kahveden içince öksürmüştü. Fincanı yerine koyarak sudan bir yudum aldı ve babamlara döndü.


''Özür dilerim, devam edin.''


Sözlerini bitirip bakışlarını üzerime sabitledi. Meydan okuyan gözleri gözlerimi bulduğunda başımı babama çevirdim. Yapmadığım bir şeyin cezasını çekiyordum. Mirza'nın gözleri hala üzerimdeyken büyükler hafif tebessüm edip devam ettiler. Havin Hanım oğluna gülümsedi ve bana dönüp sıcak bir tebessüm etti, bu sırada Mirza kahveyi bir kerede de içmişti. Başımla selam verip bende gülümsedim, yalanlara merhaba demekti bizimkisi... Babama dönüp bakmaya başladım gözlerini yüzüme çevirip özür diler gibi baktı. Başımı olumsuz anlamda sallayıp güven verircesine gülümsedim. Babam tekrar Mehmet Ağa'ya döndü.


''Hayırlısıyla verdim gitti.''


Sözlerini duyduğumda gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Her şey bitmişti, fermanımı imzalamışlardı. Mirza ayaklanırken bende yavaşça yerimde doğruldum. Büyüklerin elini öpmeye başlamıştık.Mehmet Ağa'ya yönelip elini öptüm geri çekilecekken sözleri beni duraklattı.


''Bundan sonra sende benim kızımsın, kendini yabancı hissetme. Oğluma en layık olanda sendin zaten hayırlı olsun kızım.''


Kısa süre yüzüne bakıp teşekkür ettikten sonra Havin Hanım'a doğru gittim, Mirza'da bu arada benim ailemin elini öpüyordu. Saygılı bir adamdı asla ağalığını büyüklerine göstermiyordu. Havin Hanım da tebrik edip Mehmet Ağa'ya benzer şeyler söylemiş ve sıcacık gülümsemişti. Bu kadına ruhum ısınmıştı, içimde ona karşı bir iyilik baş gösteriyordu.


Arkamı döndüğümde Mirza ile karşı karşıya gelmiştim yüzüne bakmadan hemen yan tarafa hamle yapıp babamların elini öptüm. Hepsinin gözlerinde durgunluk ve kaybediş vardı. Bunları görmek istemiyordum, onların üzülmesi benimde canımı yakıyordu. Gözlerim ağabeylerimi buldu, ikiside bana bakıyordu. Onlarla da görüştükten sonra Mirza da ağabeylerimin yanına geldi. Gözleri hala meydan okuyordu ama yinede el sıkışıp sorun çıkarmadan oturmuşlardı. Her şey bitmiş yerime oturacakken odada yankılanan gür sese odaklandım. Sesi kendini dinletmeye mecbur kılıyordu, bu adam sadece sesi ile hükmedebilirdi.


''İzninizle benim Buğlem ile konuşmam gereken birkaç şey var, birazdan döneriz.''


Benimle konuşacak neyi olabilir ki? Bugün bütün nefretini kusmuştu, konuşacak bir şey bırakmamıştı. Beni ilerleterek dışarıya çıkarıp karşıma geçti. Bomboş gözler ile yüzüne bakıyordum. Sevdiğim adamla savaş içerisine girmiştim, sevgim görünmüyordu. Aşk şimdilik plan dışıydı, zayıf görünemezdim beni yıkardı.


''Tepede olanları unutmadım, benim sözüm bitmeden bir daha karşımdan ayrılma! Birazdan Baran gelecek, imam nikahı kıyılacak üzerine düzgün bir şey giy abdest al gel. Banada abdest alabileceğim bir yer göster.''


Kafamı onaylar şekilde salladım ve elimle yolu göstererek ilerlemeye başlayacakken beni tekrar durdurdu.


''Sözüm bitmedi Buğlem. Bugün cuma, seni yarın erken saatte alacağım çarşıya çıkılacak ona göre hazırlan. Pazar gününe kadar düğünün hazırlıkları biter, Cihan Bey Urfa'ya gidecekmiş! Allah'ım sen sabır ver, yani pazar günü onlar yola çıkacaklar onları biz göndereceğiz. Yanımdan ayrılmanı istemiyorum, bir daha tekrar ettirme.''


''Anladım Mirza, nikah kıyılacak, Baran gelecek ki hala kim olduğunu bilmiyorum. Ağabeyimle Beyhan'ı biz göndereceğiz. Yanından ayrılmam merak etme, şimdi gidebilir miyiz?''


Bıkmış bir tonla söylediğim sözler üzerine sadece yüzüme bakıp kafasını salladı. Yanımda ağır adımlarla sessizce ilerlerken banyonun olduğu kısma gelmiştik. İçeriyi gösterip geri çekildim.


''Burada alabilirsin, dolapta temiz havlu var.''


Kafasını sallayıp içeriye girecekken bana doğru döndü.


''Kardeşim.'' 


Sözlerine anlam verememiş suratına bakıyordum. Anlamadığımı fark edince oflayıp kapıyı kapatırken mırıldandı.


''Baran, benim kardeşim.''


Görmeyeceğini bildiğim halde kafamı sallayıp oradan ayrıldım. Kısa süre içinde abdestimi almış kıyafetimi değiştirmiştim. Aşağıya doğru inerken seslerini duymaya başladım. Mirza ağabeylerim ile konuşuyordu. Adımlarımı hızlandırarak salona indim ağabeylerim ve Mirza'nın yanında onlara göre daha kalıplı bir adam vardı. Mirza kafasını onaylar şekilde salladığında ağabeylerim de bana doğru gelmeye başlamıştı. Bende onlara yaklaşıp gülümsedim. Cihan ağabeyim sadece tebessüm ederken Sıraç ağabeyim anlımdan öpmüş yukarıya çıkmıştı. Salona yöneldiğimde Mirza baş hareketi ile yanına çağırdı. Yavaşça yanına giderken etrafa göz gezdirmiştim, odanın ortasına sandalyeler koymuşlardı. Mirza'nın yanına geldiğimde hafifçe boğazını temizleyip konuştu.


''Bu kardeşim Baran, Buğlem. İmam geldi birazdan nikah kıyılacak. Ağabeyin şahit olacakmış, nasıl olacağını bilmiyorsan yan odaya geç annemler anlatsın.''


İmam nikahı nasıl yapılır biliyordum bunun için odaya gitmeme gerek yoktu. Bakışlarımı Mirza'nın yanındaki iri bedene çevirdim.


''Memnun oldum, hoşgeldiniz.''


Mirza yüzündeki memnun ifadele bana bakarken bakışlarını görmezden gelmiştim o sırada Baran konuşmaya başladı.


''Bende memnun oldum yenge ve lütfen aradaki resmiyeti kaldır. Bende senin kardeşin sayılırım.''


Sözleri bitince gülümsemişti bende karşılık olarak hafif bir tebessüm ettim. Mirza huzursuzca yerinde kıpırdanıp bana yöneldi.


''Annemlerin yanına gitmeyecek misin? Bir örtü falan alıp gel başlasın artık.''


Ben cevap verecekken Baran Mirza'ya döndü.


''Hala burada olduğuna göre biliyordur değil mi ağabey? Sende hazırsan imam gelsin, benim çıkmam lazım fazla vaktim kalmadı.''


''Başlayacağız Baran deli etme beni. Buğlem hadi git ağabeylerini çağır gelsinler. Baran Bey, size zahmet olacak ama gidip büyükleri çağırın.''


Baran yüzünde sırıtma ile kafasını sallayıp giderken bende ağabeylerimin yanına gitmiştim. Onları aşağıya gönderip örtümü örttüm ve aşağı indim.


İmam karşımızda oturmuş dua ederken hepimiz sessiz bir şekilde bekliyorduk. Sessizlik ruhumu daraltıyordu. Dua bitince imam Mirza'ya döndü.


''Mehr-i müeccel olarak ne veriyorsun?''


''Yarı hisse, on tane reşat altın ve bir tabanca.''


Söylediklerini sessizce dinledikten sonra imam bu defa bana döndü.


''Allah-ü Teala'nın emri, peygamber efendimizin sünneti, amelde mezhebimizin imamı olan İmam-ı A'zam Ebu Hanife hazretlerinin ictihadı ve hazır olan Müslümanların şahitlikleriyle, Mehmet oğlu Mirza'yı kocalığa kabul ettin mi?''


Sözlerinden sonra derin bir nefes alıp kafamı kaldırmadan konuştum.


''Kabul ettim.''


Bu sözlerini toplam üçer defa tekrar ettikten ve cevap aldıktan sonra dua okuyarak tekrar Mirza'ya döndü.


''Hamit kızı Buğlem'i, bildirilen mehr-i müeccel ve mehr-i muaccel ile hanımlığa kabul ettin mi?''


Mirza yandan bana baktıktan sonra net sesiyle cevap verdi.


''Kabul ettim.''


Mirza da tekrar edince imam bu defa bütün salona hitaben sözlerine başladı.


''Bende nikahınızı kıydım.''


İmam nikah duasına başladığında sessizce duanın bitmesini bekledik. İmam nikah duasını bitirip çıktığında odada Mirza, ben ve birkaç kişi kalmıştı. Bir süre sonra odaya büyükler gelip yüzükleri getirdiler. Hazan tepsiyi tutarken Mehmet Ağa yüzükleri alıp bize yaklaştı. Mirza ile birlikte ayağı kalkmış yan yana bekliyorduk.


Mehmet Ağa yüzükleri takıp kurdeleyi kesti ve hayır dileklerinde bulundu. Büyüklerin elini öptükten sonra Mirza'ya döndüm. Kısa bir süre yüzüne bakıp onunda elini öptüm ben doğrulunca o da alnımı öpüp konuşmaya başladı.


''Sen benim Allah katında helalimsin. Senden istediğim bana ve aileme karşı saygını asla kaybetme her zaman dürüst ol.''


Gözlerinin yeşilleri daha önce görmediğim kadar sakindi. Gözlerini gözlerime kilitleyip kafamı onaylar bir şekilde salladım. Ben verdiğim sözde dururdum, karşımdaki benim eşimdi.


Sevdiğim adam ile evlenmiştim kalbim buruktu, sevinçten yoksundu. Küçük bir filizdi beklide sevgi içimde... Saatler sonra ferman imzalanmış hayatım hayatına katılmıştı. Bundan sonra Buğlem ve Mirza'nın hayatı yoktu, bundan sonra bizim hayatımız vardı. Bu hayat bize yazılmıştı ve bizde yaşayacaktık. Sevgimle yaşatıp sevgiye boğacaktım. Nefretin eline aldığı bedende sevgi büyütecek benliğini yerle bir edecektim. Allah'ın izni ile bu hayatta onu sevdamla yaşatacaktım. Sevda ilelebet bizimle olacaktı, sonu nasıl olursa olsun her anını dolu yaşayacaktık.


Loading...
0%