@nghn__
|
İyi okumalar, yıldızlar parlasın yorumlar coşsun! ************* Uyuyup uyanmamaya yemin ettiğimiz geceler vardır. Ne kadar yemin etsek ne kadar dirensek de uyanmaktan başka çaremiz yoktur. Her akşamın karşılaşacağı bir sabahı vardır. Bitmeyecek sanılan gecelerde biter, gündüzlerde... Gözlerimi açacağım yeni güne yeni birisi olarak başlayacaktım. İlklerimin başlangıcıydı bu gün... Evli olduğum ilk gün, kadın olduğum ilk gün, yeni evimdeki ilk gün bunlardan sadece bazılarını oluşturuyordu. Uykunun bilinmezlik dolu kollarından çıkarak gözlerimi açtım. Kırmızı tavanla göz göze geldiğimde derin bir nefes aldım. İçimde adlandıramadığım bir sıkıntı vardı. Pişmanlık değildi fakat iyi hissettirmiyordu. Gözlerimi Mirza'ya çeviremiyordum, yatağın yanından sabahlığı alıp üzerime geçirerek banyoya doğru ilerledim. Odanın aksine banyoda sadece siyah renk hüküm sürüyordu. Çıplak bedenimden sıyrılan sabahlık ile hamam tarzındaki banyoya doğru yöneldim. Ellerim bedenimde lifle birlikte gezinirken geceyi düşünmemeye çalışıyordum. Dün gece yanımda olan adam bana aşık bir adamdı. Dokunuşları, bakışları her zerreme aşkı hissettirmişti... Belki de ben öyle hissetmek istemiştim. Kendimi buna inandırmıştım, bununla mutlu olmuştum. Ben kendimi kandıracak bir kadın değildim, düştüğümde kalkmasını bilirdim. Mirza beni sevmiyordu bunu değiştiremezdim fakat verdiği değer gözle görülüyordu. Bana verdiği değeri sevgiye dönüştürmek kendi elimdeydi. Sevgimi bir sarmaşık misali kalbine dolayıp gözlerinden zaman zaman geçen nefreti bitirecektim. İlk önce kalp sever sonra gözler devam ederdi. Gözler kalbin yansımasıydı, kalpten ne geçerse gözden okunurdu. Mirza'nın gözlerindeki sevgiyi görmek için elimden geleni yapacaktım, başka bir yol yoktu. Düşüncelerim başımı ağrıtırken son olarak abdest alıp suyu kapatarak bedenimi havluya sardım. Buraya girerken kıyafet getirmediğim aklıma gelince dumura uğradım. Kıyafet dolabı yatağın yanındaydı, Mirza'nın olduğu kısma denk geliyordu. Mecburen önünden geçecektim, zihnim onun karısı olduğunu hatırlatırken çekingen bir ifadeyle kapıya yöneldim. Kapıyı açmaya çalışırken itilmesiyle iki adım geriye sendeledim. Ayağım kayarken Mirza kolumdan tutarak düşmemi engellemişti. Elleri belime sarılıp beni doğrulturken ben kollarına tutunmuştum. ''Dikkatli ol, küçük.'' Göğsüm düşmenin korkusuyla hızla inip kalkıyordu. Yüzüne bakamadan yanından geçmeye çalıştım fakat kolları buna engel oldu. ''Sana lafım bitmeden gitmemeni söylemiştim, sözümün çiğnenmesinden nefret ederim.'' Göğsümdeki çırpınmayı dindirmek amaçlı derin bir nefes alarak elimle havlumu sıklaştırdım. İçimdeki his Mirza'yı gördükçe körükleniyordu, gözlerine bakmaya çekiniyordum. Gözlerinde göreceklerimden çekiniyordum. ''Özür dilerim, seni dinliyorum.'' Kısık sesim Mirza'nın sinirle keskin bir nefes almasına neden oldu. Çenemden nazikçe tutarak gözlerimi gözlerine sabitledi. Bakmaya korktuğum gözlerinde gördüklerim kararsızlıktı, bir git gel yaşıyordu. ''Yüzüme bakmaktan çekinme, ben senin eşinim. Dün gece yaşadıklarımız ilk ve sondu, bunu yapmaya mecburdum fakat bundan sonra senin isteğin olmadan yapmayacağım, rahat olabilirsin. Şimdi üzerindeki çekingenliği at ve eski haline dön, burası seninde evin.'' Dediklerini yaparak rahatlamaya çalıştım ellerini üzerimden çekip aramızdaki mesafeyi açtı. Derin bir nefes alarak tekrar gözlerine baktım... Gözlerimle teşekkür ettim, minnetimi sundum. Mirza anlayışlı bir adamdı, ne kadar sert görünürse görünsün karşısındaki kişinin insan olduğunu unutmuyordu. Bir kez daha iyi ki sevmişim diye düşündüm, iyi ki kalbimin sahibi bu adam olmuş. Mirza banyoya kısa bir bakış atarak tekrar bana döndü. ''Birazdan çıkarım, dolaptan kıyafet çıkar ben gelmeden de odadan çıkma.'' Mirza'yı onaylayarak dışarı çıktım. Konakta ilk günüm olduğu için beyaz bir elbise giyecektim, adet böyle demişlerdi. Uzun beyaz bir elbise giyerek önümde duran saçlarımı geriden tutturdum. Hazırlanmam bitince Mirza'ya da beyaz bir gömlekle siyah kot pantolon çıkarmıştım. Takım elbiselerine göz gezdirdim fakat işe gitmeyeceğini düşünerek askıdan aldıklarımı yatağın üzerine bıraktım. Havlumu ve bin bir utançla topladığım yatak çarşafını hızla iç içe koyarak Mirza'yı beklemeye başladım. Kısa sürede Mirza banyodan çıkmış o kıyafetlerini giyinirken bende kirlileri sepete koyarak odaya dönmüştüm. Mirza gömleğinin düğmelerini iliklerken kapının çalınması ile ikimizde oraya döndük. Mirza başı ile kapıyı işaret ettiğinde yataktan kalkarak kapıyı açtım. Karşımda Hatice Hanım ve Havin Anne vardı, anlamsız bakışlarımı onlara yönlendirirken Hatice Hanım konuşmaya başladı. ''Hanım ağam, biz çarşaf için geldik.'' Yüzüm utançla kızarırken belimde hissettiğim kollarla yanıma baktım. Mirza kolunu belime sarıp beni kendine çekerek annesine ve yardımcımıza bir bakış attı. ''Ne oluyor hatun?'' Gözlerimi kocaman açarak Mirza'ya baktım çatık kaşlarla annesine bakıyordu. Yüzünü bana dönerek cevap vermemi bekledi. ''Annemler şey için gelmişler...'' Yüzüm kıpkırmızı olunca Havin Anne konuştu. ''Çarşaf oğlum, onun için geldik.'' Mirza'nın kaşları mümkünmüş gibi biraz daha çatıldı beni arkasına alarak kapının önüne doğru çıktı. ''Siz mahremiyet nedir bilmez misiniz anne? Karım benim namusumdur, bunu kimseye ispat etmek zorunda değilim! Bu istekle ne siz bana gelmiş olun ne ben sizi görmüş olayım, şimdi müsaade ederseniz karımla konuşacağım.'' Havin Anne mahcup bakışlarla özür dileyerek yardımcı ile uzaklaştı. Mirza kapıyı sertçe kapatarak bana doğru döndü. Utançtan yerin dibine girmek istiyordum. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu bütün bedenim yanıyordu, başım yerde odanın ortasında kalakalmıştım. Bana yaklaşan adım seslerini duyunca utancım bir kat daha arttı. Mirza yüzümü yerden kaldırarak avuçları arasına aldı. Gözlerim dolmuştu, çok utanmıştım. Benim masumiyetim için kanıta gerek duymuşlardı, bu çok aşağılayıcıydı. Hakarete uğramış gibi hissediyordum ve gözyaşlarıma mani olamadan birkaç tanesi özgürlüğünü ilan etti. Mirza hızla gözyaşlarımı silip anlımdan öperek beni göğsüne çekti. ''Şşşt ağlama, küçük kadınım... Ağlama güzelim, senin bir suçun yok. Sen benim namusumsun bunu kimseye kanıtlamak zorunda değilim, sana böyle bir utanç yaşatmam...'' Gözyaşlarım yavaşlarken derin birkaç nefes aldım. Mirza hafifçe beni kendinden uzaklaştırarak tekrar gözyaşlarımı sildi. ''Ben ne diyeceğimi bilmiyorum, teşekkür ederim.'' Mirza gülümseyerek saçlarımı düzeltti ve elimden tutarak odadan çıkardı. Allah'a bir kez daha şükrettim, kalbimi böyle bir adama vermemi sağlamıştı. ************* Kahvaltı masasında Mirza'nın yanında oturuyordum. Herkes kahvaltısını yapıyorken masada yalnızca dört kişiydik. Baran hala görevden dönmemişti, Giray ise sabah erkenden işe gitmişti. Yaşlarını daha önce söylememişlerdi fakat büyük olmalıydılar. En büyük Mirza daha sonra Baran ve sırasıyla Giray, Beyhan olarak devam ediyordu. Onlara ağabey demem daha doğru olacaktı. Mirza kahvaltıda ara sıra beni kontrol ediyor yemem için uyarıyordu fakat çekiniyordum. Birkaç lokma bir şey yiyerek sofradan en büyüğün kalkmasını beklemeye başladım. Sonunda kahvaltılıklar toplanmış ve herkes çaylarını yudumlamaya başlamıştı. Havin Anne kahvaltı boyuca mahcupluğunu gidermek için benimle konuşmaya çalışmıştı. Sorduğu sorulara cevap verdim fakat yaşadığım utanç eksilmemişti, Mirza bunu fark ederek konuşmamızı sonlandırmıştı. Herkes çaylarını içerken Mirza bardağını bırakıp bana baktı daha sonra kafasını babasına çevirdi. ''Baba ben işe gideceğim, geliyor musun?'' Kafam şaşkınlıkla Mirza'ya dönerken gözlerim diğerlerinde gezindiğinde onlarında aynı durumda olduğunu gördüm. Evliliğimizin ilk günü işe mi gidecekti? Sahi ne bekliyordum ki, o benimle berdel yüzünden evlenmişti. Herkes gibi evliliğin ilk günü gezip dolaşacak tebrikleri kabul edecek değildi. Kalbim bu gerçekle ince bir sızıya ev sahipliği yaptı, kocamın beni sevmediğini hatırlatır bir sızıydı. Mehmet Baba kaşlarını çatarak oğluna baktı. ''Evliliğinin ilk günüdür, evde kalman münasip olur. Sen evde kal biz çocuklar ile bakarız.'' Bu defa Mirza kaşlarını çatmıştı. ''Ben gidiyorum baba geliyor musun, gelmiyor musun?'' Kesin bir dille itiraz etmişti, Mehmet Baba kafasını olumsuz anlamda sallayarak bir oğluna bir bana baktı. Mirza'nın kaşları çatılmış bende kafamı eğerek masanın örtüsüyle uğraşmıştım. Hani dün gece söz verdikleri, neredeydi? ' Bu son bundan sonra canını yakmayacağım' demişti, yalan mıydı? Canım yanıyordu, onun beni sevmediği ve gözlerime nefretle baktığı her dakika canım yanıyordu. Mehmet Baba başka çare bulamayınca hazırlanmak için Havin Anne ile odasına gitmişti. Mirza yüzünü bana dönerek konuştu. ''Buğlem, kalk kıyafet hazırla! Siyah beyaz takımlardan çıkar, geliyorum.'' Başımı kaldırıp ona baktığımda bana yine aynı bakıyordu. Gözlerinden satır satır nefreti okuyabiliyordum. Başımı onaylar bir biçimde sallayıp gürültüyle sandalyeden kalkarak hızla odaya ilerledim. Arkamdan sabır çeken Mirza'yı umursamadan merdivenleri tırmandım. Kıyafetlerini çıkarıp yatağa bıraktığımda Mirza odaya girmişti, kendimi daha fazla tutamayarak banyoya girdim. Nefes almam gerekiyordu, bu olanlar nefesimi kesiyordu. Aynada kendime bakıp yüzümü yıkayarak derin bir nefes aldım. Babamın sözleri kulaklarımda yankılanırken banyodan çıktım. ''Kim olduğunu unutma...'' Kıyafetlerini giymiş kravatını bağlayan Mirza'nın karşısına dikilmiştim. Ben onun dışarıdan gördüğü naif kız değildim. Her ezildiğinde ağlayıp bir kenara sığınmazdım. Kaç ölüme şahit olmuş, binlerce çırpınış görmüştüm. Herkesin kahkahaları yankılanırken ben bedenlere giren kurşun seslerine şahit olmuştum. Ben insanların acılarıyla, gördüğüm gerçeklerle büyümüştüm. Bu dünyada bir kez kendinden taviz verirsen insanlar onu her zaman kullanırdı. Gözlerimi gözlerine sinirle diktim, yeşilleri hala nefrete ev sahipliği yapıyordu. Onun gözlerinde olan alevi benim gözlerimle söndürecektim, sesimi ayarlayıp konuşmaya başladım. ''Neden nefret ediyorsun benden Mirza Ağa? Kardeşini kardeşim kaçırdı diye mi, yoksa kendi ellerinle kardeşini bıraktın diye mi?'' ''Kes sesini hatun!'' Sesini yükselterek üzerime doğru gelmişti, geri çekilmedim çekilmeyecektim. ''Soruma cevap vereceksin Mirza Ağa! Hayatını, ailesini bırakan bir tek senin kardeşin mi? Kardeşinden ayrılan sadece sen misin? Her aklına geldiğinde benden nefret mi edeceksin? Et Mirza Alaz ama şunu unutma senin nefretinin sonu benim! Ya o nefret bitecek ya ben biteceğim!'' Boynundaki kravatı söküp atarak kolumu kavradı ve beni sarstı. Dimdik karşısındaydım asla taviz vermiyordum. Yeşil gözlerinde alevler dans ederken bağırmaya başladı. ''Bir daha sakın... Sakın bana sesini yükseltme! Sen benim nefretimi her zaman göreceksin! Senin ağabeyin olacak o herif aklıma geldiği her an, sofrada Beyhan'ın yerindeki boşluğu gördüğüm her an senden nefret edeceğim! Eğer bir daha bana sesini yükseltirsen, bir daha bana karşı gelirsen Buğlem seni bitiririm! Kendine çeki düzen ver, kim olduğunu unutma!'' ''Ben senin karınım!'' Elini iğrenir gibi üzerimden çekerek beni odaya savurdu. İşaret parmağını üzerime doğru uzattı ve baştan aşağı süzdü. ''Evet, nefret ettiğim karımsın!'' Sözlerini söyler söylemez odanın kapısını çarparak dışarı çıktı. Üzerime kilitlenen kapıyla yere çöktüm, dışarıdan Mirza'nın sesi geliyordu. ''Bu kadın bugün odadan çıkmayacak! Çıktığını görürsem, duyarsam bu konağı başınıza yıkarım.'' Bağırış sesleri yükselirken artık ne dediğini dinlemiyordum duyduğum son ses onun gözlerinin üzerimde gezinip dilinin zehrini döktüğü sesti. Ben onun için yalnızca nefret ettiği kişiydim. Ne eksik ne fazla onun için bundan ibarettim. Sol gözümden akan yaşla o ses bir kez daha yankılandı. ''Nefret ettiğim karımsın!'' |
0% |