Yeni Üyelik
8.
Bölüm

♧Hayatın Sahibi♧

@nghn__

Yeni bölüm sizlerle... Bu bölüm benim için çok önemli bir bölüm oldu.

Yıldızları parlatıp, düşüncelerinizi yazın lütfen.

*******************

Unutulmayan geceler vardır ki zihninden silinmez. Yıllarca hafızanda yerini koruyup aklına düşünce gülümsetir. Bir çift yeşil gözle o geceyi yaşıyordum. Unutulmayan gecelerimden birini içimdeki sevdayla kalıcı yapıyordum. Aşkla bakan gözlerime karşılık şefkat besleyen gözleri vardı. Elleri hala saçlarımda gezinirken zaman kavramını yitirmiştim, zaman benim için ondan ibaretti. Elleri göz çevremde dolaşırken fısıldadı.


''Uyu Buğlem, kapat gözlerini.'' Son kez gözlerine bakıp gözlerimi kapattım. Saçlarım arasında gezinen elleri varlığını sürdürürken buram buram kokusu burnuma doluyordu. Bu adam aşk kokuyordu, kalbinin kapattığı kokuyu bedeniyle veriyordu. Tarifi imkansız bir kokuydu, hiçbir koku onunkiyle eş değer değildi. Ciğerlerime dolan koku sanki bütün bedenimi sarmalıyordu. Bilincim kapanmak için vücudumu zorlarken hala direnmeye çalışıyordum. Bunların hepsi rüyalar kadar güzeldi, uyanmak istemediğim bir rüya gibiydi. Uyandığımda her şey bitecek gibi hissediyordum. Kısa süre sonra anlımda hissettiğim dudakları gitti,ellerinin varlığı saçlarımın arasındaki hükmünü bitirdi, vücudumu sarmalayan kolları bedenimi terk etti... Önce adam gitti,sonra bilincim veda etti.


***************************


Gözlerimi bambaşka bir sabaha açmıştım. Güneş bile farklı doğmuştu bugün ve bütün gece onun kokusuyla uyumuştum. Günün yoğunluğu kısa sürede çevremi sarmıştı. İlk önce duşa girip daha sonra kendimi Zeynep'in ellerine bırakmıştım. Odanın ortasında bekar kızlar tarafından gelinliğim giydirilmişti. Eve gelen kuaförler saçlarımla uğraşırken bir yandan da makyajım yapılmıştı. Her genç kızın gelinlik hayali vardır... Çoğu dile getirmez, çoğu dilinden düşürmezdi. O genç kızlar arasında bende vardım, bir hayalin ucunu da ben tutuyordum. Hayalimin içinde odanın ortasında duruyordum.


Çevremde buruk gülümsemeler, gözyaşları ve heyecan vardı. Sırasıyla herkesle vedalaşacaktım. Birazdan Alazlar gelecek ve beni konaklarına götürecekti. Düğün konakta olacak misafirlerse oraya gelecekti. Odanın kapısı açıldığında Sıraç ağabeyim ve Hazan içeri girdi. Hazan annemin yanına geçerken ağabeyim elindeki kırmızı kuşakla önümde durdu. Başımı kaldırıp gözlerine baktım, can parçam konuşmamış her şeyi gözleriyle anlatmıştı. Elindeki kuşağı belimin çevresine geçirdi.


''Bismillahirrahmanirrahim, Allah mesut etsin.'' İlk bağını yapıp çözdü.


''Bismillahirrahmanirrahim, Allah ayırmasın.'' İkinci kez bağlayıp tekrar çözdü.


''Bismillahirrahmanirrahim, Allah yuvanızı bozmasın.''

Üçüncü kez bağlayarak ellerini belimden çekti. Gözümden bir damla yaş düşerken gözümün yaşını silip kollarını bedenime sardı. Fısıltısı kulaklarıma dolarken göz yaşım yüzümü tekrar ıslattı.


''Sakın ağlama. Sen benim kardeşimsin, değerlimsin. Ben hep senin arkandayım bunu unutma. Seni bırakmıyorum, bırakamam. Hep ayakta dur can parçam, yıkılma. Pişman olma yaptığından,ne olursa olsun arkasında dur. Gözyaşlarını sevinçlerin yüzünden dök. Sakın isyan etme, ne zaman istersen ben buradayım. Seni önce Allah'a sonra Mirza'ya teslim ediyorum. Seni seviyorum can parçam.'' Elleri yüzümdeki gözyaşlarını silerken dudaklarını anlıma bastırarak öptü. Sıraç ağabeyimden ayrılıp anneme yöneldim gözyaşlarımı tutamıyordum. En zoru anneden ayrılmaktı, bırakıp gitmekti. Sanki bir parçan geride kalmış asla tamamlanamayacakmış gibi hissettiriyordu. Zar zor annemden ayrılıp babama döndüm. Dimdik ayakta duruyordu, gözleri gözlerime kenetlenmiş dik dur diyordu. Yüzümdeki gözyaşlarını silip babama yöneldim. Hamit ağa odaya göz gezdirerek herkese baktı.


''Beni kızımla yalnız bırakın.'' Herkes teker teker odadan çıkmış babamla yalnız kalmıştım. Baba çınar ağacı gibiydi. Bir çınar kadar güçlü,dayanıklı ve uzun ömürlüydü. Gölgesi her zaman seni korurdu, üstüne titrerdi. Babam kollarını vücuduma sarıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Ben babamın kolları arasında küçücük kaldım... O sarıldı ben çocuk oldum,o sarıldı ben büyüdüm, o sarıldı ben oldum. Saçlarımın üzerindeki dudaklarını çekip yüzümü elleri arasına aldı.


''Benim kızım büyüdü ve gelin oluyor, babasını bırakıyor öyle mi? Şşt... Ağlamak yok, bugün mutlu olacaksın. Ben seni büyüttüm, seninle her zaman gurur duydum. Sen benim göğsümü hep kabarttın kızım... Sen beni utandırmadın, Allah da seni utandırmasın. Gözümün nurusun,senin canın yansa ben hissederim. Canını yakmalarına izin verme, canımın canı. Hep mutlu ol, sakın üzülme. Sen üzülürsen ben dayanamam kızım... Sen ağlarsan ben biterim, nefes alamam. Bir damla göz yaşına kıyamazken dökme gözlerinden o incilerini. Allah'a emanet ol,baban hep burada... Belki üzdüm seni bugüne kadar belki kırdım, canını yaktım. Sen beni affet kızım, ben seni her şeyinle affettim. Olurda bir gün gidersem... Ömür ya bu garantimiz yok. Gidersem, sakın ağlama... Ağlarsan benim canım yanar. Seni seviyorum, canımdan çok seviyorum. Allah utandırmasın yavrum, Allah pişman etmesin...'' Babamın boynuna kollarımı dolayıp sessizce ağladım. Sesimi çıkaramadım, boğazımdaki yumruyla baş edemiyordum. Boğazımdaki yumru canımı yakıyordu, ne gidiyordu ne de canımı yakmaktan vazgeçiyordu. Babam sırtımı sıvazlayıp beni biraz kendinden uzaklaştırdı.


''Ağladın mı sen? Sil bakalım gözlerini, benim kızım dik duracak. Birazdan gelecekler dediklerimi unutma kızım, kim olduğunu unutma.'' Babamı onaylayarak ondan ayrıldım. Yüzüme gülümseyerek bakınca bende gülümsedim. Gözlerimi silip sessizce bakmaya devam ederken kapı açılıp Hazan içeriye girdi.


''Mirza ağabey geldi,aşağıda bekliyorlar.'' Babamın koluna girerek odadan dışarıya çıktım. Son kez çocukluğum gözlerimin önünden geçti. Konağın merdivenlerinden inerken anılar bir bir gözlerimin önünden geçiyordu. Kırmızı duvağın ardından gördüğüm kişilerle içimdeki burukluk bir kez daha arttı. Babamla Mirza'nın yanına kadar geldiğimizde beni babamdan aldı. Babam Mirza'nın kulağına yaklaşarak konuştu.



''Emanetime gözün gibi bak oğlum,onu önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum.'' Mirza önce babama sonra bana baktı.


''Emanetin namusumdur, Hamit Baba. Gözün arkada kalmasın.'' Babam bana son kez bakıp Mirza'ya bıraktı. Konak kapısından çıkmadan imam eşliğinde dualar edildi. Herkes imamın duasını dinlemiş konakta ''Amin!'' sesleri yükselmişti. Dua ile evimden çıkmıştım. Mirza ile arabada ilerliyorduk, direksiyonda Baran yanındaysa Giray vardı. Mardin'in dar sokaklarında yankılanan korna sesleri, düğün alayındaki arabalar, zihnimin sesi hepsi bir karmaşa olmuştu. Evimden çıkmış, yeni yuvama gidiyordum.


************************


Düğün meydanına gelmiş resmi nikahımız kıyılmıştı. Mirza ile meydanda oynayan kişileri seyrediyorduk. Baran davulcunun yanına giderek kulağına bir şeyler fısıldadı. Çalınan müzik susarken Baran ağabeyinin yanına gelerek kulağına yaklaştı.


''Sizden bir reyhani alırız, ağam.'' Ben söylediğine sessizce gülerken Mirza ters ters Baran'a bakmıştı. Baran bize göz kırpıp davulcuya başıyla işaret verdi. Herkes meydandan çekilmiş bizim kalkmamızı bekliyordu. Reyhani müziğinin ağır ritmi konakta yankılanırken Mirza yerinden kalkarak beni de kaldırdı. Yavaşça meydana ilerleyip karşı karşıya durduk. Gözlerime yine belirsiz bakıyordu, yine fırtınalıydı. Müziğin ritminin artmasıyla kollarımız kalktı ve dans etmeye başladık. Bu oyunu severdim, düğünlerin vazgeçilmeyen yöresel oyunuydu. Bileklerimiz ritimle kıvrılırken gözlerimiz birbirinden ayrılmıyordu. Mirza müzikle yere çöküp bekledi. Çevresinde dönerek oyuna devam ettiğimde bütün aşiret bizi izliyordu. Konakta sadece müzik sesi yankılanıyordu. Mirza ağır ağır yerden kalkarak oyuna devam etti. Müziğin sonlarına doğru birbirimize yaklaşmıştık. Son kez çevremde dönüp sırtımı Mirza'ya yasladığımda müzik bitmiş yerini alkışlara bırakmıştı. Başımı biraz kaldırıp Mirza'ya baktığımda tebessümle bana bakmıştı. Kalbim umutla ışıklanırken elimden tutarak yerimize götürmüştü. Oturduktan sonra Baran ve Giray yanımıza gelerek Mirza'ya takılmaya başladılar. Giray şaşkınca bana bakıp konuştu.


''Yenge ağabeyimle bu kadar uyumlu oynayan tek kişisin, daha önce böyle oynayanı görmemiştim.'' Gülümseyip teşekkür ettiğimde bu defa Baran araya girmişti.


''Mirza Ağa bakıyordum da oturmaya çok alıştın. Kardeşin düğünün için fırsat bulmuş sen bir halay çekmeyecek misin?'' Mirza gülerek karşıya bakıp sonra Baran'a döndü.


''Çekeriz aslanım, merak etme.'' Kısa sürede halay müziği çalmış Mirza tekrar meydana yürümüştü. Baran halay başına geçmiş Mirza'yı yanına almıştı. Mirza'nın bir tarafında baran bir tarafında Giray vardı. Onun ilerisinde diğer davetliler eşlik ediyordu. Ağır müzikle hafifçe salınmaya başladıklarında Baran elindeki mendili ilk önce ensesinde sonra baş çevresinde gezdirerek halayı başlatmıştı. Müzikle birlikte halay çekerlerken Baran ağabeyini halayda karşısına alarak oynamaya başladı. Aşiretin dağları konaktaki herkesi büyüleyerek halaya devam ediyorlardı. Giray halaydan çıkarak beni de yanlarına almıştı. Onlara ayak uydurarak oynamaya devam ediyordum. Halay daha bitmeden müzik birden kesildi avluya üniformalı askerler meydanı doldurdu. İçlerinde en kalıplı bordo bereli olan asker müziği durdurup Baran'ın karşına geçti.


''Üsteğmen Baran Alaz!Göreve gidiyoruz, hazırlan oğlum.'' Baran direk hazır ola geçip karşısındaki adama baş selamı verdi.


''Emredersiniz komutanım.'' Halay dağılmış ve Mirza'nın daveti ile masaya geçmiştik. Baran da bizimle masaya gelmiş bekliyordu. Mirza bana dönerek karşımdaki asker ile tanıştırdı.


''Buğlem, Salih benim arkadaşım. Kendisi bizimkinin komutanı.'' Asker elini uzatarak konuştu.


''Merhaba Buğlem. Ben Yüzbaşı Salih Servet, memnun oldum.Allah hayırlı etsin.'' Elini sıkarak gülümsedim.


''Memnun oldum, teşekkür ederim.'' Salih yüzbaşı elini çekerek Baran'a doğru döndü.


''Oğlum görev var diyorum hala buradasın! Git hazırlan asker.'' Baran hazır ola geçerek sesini yükseltti.


''Emredersiniz komutanım, müsaadenizle.'' Baran yanımızdan geçen kumral bir kıza gülerek seslendi.


''Sema'm, Hatice ablaya söyle üniformalarımı hazırlasın. Birazdan geleceğim.'' Baran sırıtarak bunları söylemiş komutanına dönmüştü. Bende yüzbaşıya bakarken sinirli bir tavırla Baran'a baktı.


''Başlatma lan Sema'na! Bana bak üsteğmen seni vurur, eğitim zaiyatı diye imza atarım. Git hazırlan lan!'' Baran baş selamı vererek güldü ve gitti. Mirza eliyle Salih yüzbaşıya oturmasını söyledi. Beraber otururken ben onların sohbetlerini dinliyordum. Salih gülerek Mirza'ya baktı.


''Hayırlı olsun kardeşim,başını bağlamışsın.'' Mirza tek kaşını kaldırarak Salih'e baktı.


''Senden de bekliyoruz yüzbaşım. Her Sema adını duydukça sinirleneceğine git evlen.'' Salih komutan kasılarak önce Mirza'ya sonra bana baktı.


''Biz önce vatanla olan evliliğimizi bitirelim, sonra yar ile olan evliliğimize başlarız kardeşim.'' Mirza başını sallayarak onay verdiğinde Baran da üniformasını giymiş gelmişti. O sırada Mehmet Ağa yanımıza gelip Salih yüzbaşıya sarıldı.


''Efeler, bir zeybek oynayacak vaktiniz vardır. Meydan sizin!'' Salih yüzbaşı Mehmet Ağa'yı onaylayarak yanındaki Baran'a döndü.


''Üsteğmen! Git çağır arkadaşlarını gelsinler, zeybek oynayacağız.''


Meydana gelen askerlere baktım. Hepsi gururla meydanda çalacak müziği bekliyorlardı. Gözlerindeki keskinlikten kahramanlığı okuyabiliyordum. Her biri bu vatanın evladıydı. Salih yüzbaşı askerlerine göz gezdirip başlarına geçti. Davul zurna ile harmandalı çalarken oluşturdukları çemberle oyuna başladılar. Her biri kartal misali keskin gözleriyle kollarını açmış oynuyordu. Göğüsleri kahramanlıkla kabarmış, kolları yenilmezlik ile gerilmişti. Birden yere çöküp dizlerini vurduklarında yer yerinden oynadı. Bütün gözler gururla onları izlerken ellerini önce yere sonra yüreklerine en son alınlarına değdirdiler. Son kez aynı şeyleri tekrarlarken onları izlerken gözlerim dolmuş tüylerim diken diken olmuştu. Onlar Türk askeriydi, yenilmezdi. Müziğin durması ile askerler hazır ola geçip Salih yüzbaşının karşısında dizildiler. Baran gelip ailesiyle vedalaştı daha sonra Salih yüzbaşı gelip veda etti. Baran'ın gidişi üzerine düğünde bitmeye yaklaşmıştı. Çoğunun yüreği onlarla gitmişti. Giderken ağabeyine sarılmış ''Dönemezsem oğlunun adını Baran koyarsın.'' demişti. İçimdeki buruklukla veda etmiş yerime geçmiştim.


Konaktaki kalabalık dağılırken herkes teker teker evlerine dönüyordu. Kısa sürede kalabalık bitmiş yeni ailem ile birlikte kalmıştım. Aileme veda ettikten sonra yanıma gelip odaya çıkarmışlardı. Odanın önünde tekrar imam nikahı kıyılmıştı. Ben içeride beklerken kısa sürede Mirza da gelmişti. Bana yaklaşıp karşıma geçerken ayağı kalkmıştım. Yüzümdeki duvağı açıp anlımdan öptü. Benden uzaklaşarak yatağın yanındaki komodinin çekmecesini açtı. Elinde kırmızı kadife bir kutuyla tekrar yanıma döndü.


''Bu silah artık senin.Kişinin silahı namusudur, şerefidir. Kullanmak için ilk anı kollama... olurda bir gün birimize bir şey olursa, diğerimizin geriden gelmesi için kullan. Bir yazılan kaderi ayırma.'' Sessizce onaylayıp kutuyu bir kenara koydum. Odanın içinde iki seccade vardı. Birisi Mirza'nın geride olan benim... Abdestimizi alıp iki rekat namaz kıldık. İkimizde oturmuş Allah'a dua ediyorduk. İçimden yakarışa geçiyordum.


''Allah'ım sen en iyisini bilirsin. Beni ondan, onu benden ayırma. Sen evliliğimizi hayırlı kıl, yüzümüzün kara çıkmasını nasip etme.'' Aminlerim çoğalmış dualarım artmıştı. Sessizce seccadeleri toparlayıp bir kenara koydum. Mirza odanın içinde beni bekliyordu. Usulca karşısına geçerek bekledim. Bir kez alnımı öpüp benimi bedenine yaklaştırdı.


''Kulağına sevgi sözcükleri fısıldayıp sana yalan söylemeyeceğim. Hayal dünyasında yaşatmayacağım, ne gerekiyorsa onu yapacağız. Sen benim sadece karımsın ve ona göre davranacaksın. Benim karım, çocuğumun annesi ve bu aşiretin hanım ağası olacaksın... Kalbimin sahibi sen değilsin, kimse değil. Biz bir söz verdik ve o sözü tutacağız. Sen benim namusumsun ve öyle kalacaksın. Bu seni sevsem de sevmesem de aynı kalacak, sevsem de sevmesem de."



Loading...
0%