Yeni Üyelik
7.
Bölüm

♧Kırmızı Kaftan♧

@nghn__

Arkadaşlar verdiğiniz oylar beni çok memnun ediyor fakat okunma oranına göre yorumlar sizce de çok düşük değil mi? Lütfen düşüncelerinizi söyleyin sizin yorum olarak yazdığınız her şey benim için çok önemli, şimdiden teşekkür ediyorum size... İyi okumalar.


**********************

Her insanın kalbinin bir köşesinde bıraktığı özlemi vardı. Uzaklaştıkça, unutmaya başladıkça sızım sızım sızlayan bir özlem... Bazen yaralardı, bazen ise en büyük ilacın olurdu. Özlem, sevgiyi arttırıp aşkına güç verirdi. Kalbini özlemle kavuracak kavurduğun yerleri getirdiği aşkla saracaktın... Özlemin derdin, sevgin dermanın olacaktı. Hayat bizi böyle öğretmişti, bizde böyle yaşıyorduk.


Bir parçamı geride bırakalı günler oluyordu. Canımın parçası yanımda bile olmayacaktı belki de kendi yaptığı harabeyi görmek istemiyordu. Harabede olmamıştı oysa seven bir kalp ile sevgiyi unutmuş bir kalp vardı ortada... Hangisi sağlam hangisi harabe belli değildi. Bir serüven vardı her yolu farklı bir hayata açılan fakat tek bir yol seçilmişti. En zor yol bize kalmıştı, en büyük bedeli biz ödüyorduk. Hayatımızdan, hayallerimizden vazgeçmiştik iki can kurtarıyorduk. Pişman olmamıştım hiçbir zaman yine olsa yine yapardım, yine kabul ederdim. Olmasaydı böyle ayrılıklar gün doğar mıydı güzelliğiyle? Yine bir soru ve yine bir belirsizlik vardı.


Gözlerim odamda gezindi, bu sıralar çok oluyordu sanki ezberlemek ister gibi hiç dönmeyecek gibi bakıyordum her şeye... Sanki gittiğim gün her şey bitecek gibi bakıyordum. Odanın köşesinde duran kaftan takıldı gözlerime ve aldığım an zihnime düştü.


Aynanın karşısındaki kıza bakıyordum, kırmızı kaftan içinde duran kıza... Ben ben değildim sanki uzaktım bulunduğum yerden, kendimi dışarıdan izler gibi hissettim. Düşüncelerim ağırlaşırken çalınan kabin kapısı düşüncelerimi toz bulutu misali dağıtmıştı.


"Hazır mısınız, Buğlem Hanım? "


Son kez derin bir nefes aldım.


"Hazırım."


Kapıyı aralayıp çıktığımda ilk olarak annemi görmüştüm, yüzünde buruk bir sevinç vardı. Bu defa gözlerim Havin Hanım'ı bulmuştu, kendi kızına bakar gibiydi. Benimsemişti beni. Sevdiğim adam benliğine almazken ailesi kucağını açmış sonuna kadar kabul etmişti... Çevremde bir kez dönmemi istediklerinde yavaşça dediklerini yaptım. Tekrar aynı konuma geldiğimde donup kalmıştım, bir çift yeşil göze hapsoldum. Yüzündeki hafif tebessümle izliyordu, beni fark etmemişti. Gözleri gözlerimi bulduğunda yüzünü eski haline getirip annesine döndü. Gözlerindeki nefretin kırıldığını kısa bir anlığına kendiden habersiz göstermişti...


Yüzümdeki gülümseme ile kaftana tekrar dokundum. Cihan ağabeyim gittiğinden beri evde bir sessizlik vardı. Mirza ile bıraktığımızda ben ağabeyime sarılırken kardeşine söyledikleri tekrar kulaklarımda çınladı.


"Neden bağladın elimi kolumu Beyhan, niye güzelim? İstiyorum ağabey desen ne olurdu be ağabeycim, şimdi bırakıp gitmezdin beni..."


Gözlerim dolu dolu ağabeyime sarılmışken söylediği sözlerle gözyaşlarım prangalarını kırıp akmıştı. Ağabeyime dönüp ilk defa konuşmuştu o gün... Konuştuğunu gören kardeşinin yüzündeki buruk sevinçle bir kez daha güldü gözleri ama yine kırık bir gülüştü, kaybettiğinin göstergesi olan bir gülüştü. Belki de kaybettiğimiz kadar kazanıyorduk. Bir yerden alıp bir yerden veren Allah'a şükrettim. Şükürlerimin sebepleri vardı, şükrederek kazandıklarım vardı.


****************************


Çevremde dolaşan bir avuç insan, saçlarımda gezinen eller, yüzüme dokunuş yapan fırçalar ve pamuklar vardı. Eve gelen kuaförler beni hazırlarken Hazan yanımda mutlulukla beni izliyordu. Belki de hissediyordu, güzel şeyler olacağını biliyordu. Bizim göremediğimiz güzel şeyler... Biraz daha geriye takıldı gözlerim, ağabeyimin değerlisini buldu. Sıraç DAĞLI'nın değerlisi Zeynep GÜRZALP...


Bir gün önce Mardin'e gelip telefonda anlattıklarımı tekrar anlattırdı, dinledi. Biliyordu Mirza'ya olan aşkımıda sevdamıda ve farkındaydı. Boyun eğmemeyi onunla öğrenmiştim, kendisini anlatarak öğretmişti. Zeynep, Diyarbakır'ın büyük ve önemli aşiretinin hanımağasıydı. Annesinin vefatı üzerine görevlerini kendisi üstlenmişti ve ailenin tek çocuğuydu. Aşirete karşı dimdik ayakta durmuş başlarına geçmişti. Mardin aşireti ile aralarında olan sorunla aşiretler birbirine düşman olmuşlardı. Sıraç ağabeyimle de böyle tanışmışlardı. İkisi de birbirini seviyordu, onların aşkının şahidi mesafelerdi. Adı koyulmuş bir şey yoktu daha ama sevgi yeterdi.


Yüzlerimizdeki rahatsızlık oda boşalana kadar geçmemişti. Hazan, annemin çağırması ile aşağıya inmişti. Odadaki yatağın üzerinde giydiğim kaftanla oturdum, Zeynep yanımdaydı. Hiç yanımdan ayrılmamıştı, hep destek olmuştu. Olanları duyunca kıyamet koparacağını düşündüğüm kız sessizce onaylamış, konuyu kapatmıştı. Elleri kıyafetiyle uğraşmayı bırakıp ellerimi tuttu.


"Onu gerçekten sevdiğini biliyorum çünkü sevgini anlayacak kadar tattım. Senden tek bir şey istiyorum Buğlem, kendini sakın ezdirme tamam mı? Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın hep karşısında dimdik dur. Söylediklerine göre iyi bir adammış, merhamet ne demek bilirmiş. Onun kalbine sevmeyi öğret, hissettir. Uzak tutma kendini, önüne geçirme gururunu, sevda gurur dinlemiyor. Bana sevmeyi ağabeyin öğretti, sende Mirza'ya öğret."


Gözlerime dolan yaşlarla kollarımı bedenine sardım. Beni en iyi anlayan Zeynep'ti zamanında o da sevmemek için direnmişti. Kaç kere geri çevirmişti ama sonunda o da kabullenmişti. Sesimi bulmam zaman alsa da konuştum.


"Bana ezilmemeyi sen öğrettin, dimdik kalmayı senden öğrendim. Mirza'nın kalbide seninki kadar inatçı ama umudum var. Sevdaya dağ dayanmaz diyorlar, Mirza'nın kalbide sevdaya yenik düşecek. Aksini düşünmeyeceğim, düşününce boğuluyorum çıkamıyorum işin içinden... Teşekkür ederim, bana güçlü olduğumu hatırlattığın için çok teşekkür ederim."


Sarılmasını dahada kuvvetlendirirken ne kadar öyle durduğumuzu hatırlamıyorum kapının çalınması ile ikimizde ayrılıp dikkatimizi kapıya verdik.


"Müsait misin can parçam?"


Zeynep'e bakıp gülümsedim. Üstüme çeki düzen verip seslendim.


"Müsaitim ağabey, gelebilirsin."


Zeynep bana kaşlarını çatıp baktıktan sonra başını başka tarafa çevirip güldü. Yavaşça açılan kapı sesiyle ayağı kalktım. Ağabeyim baştan aşağı beni süzdükten sonra bakışları Zeynep'e takıldı. Yavaşça yaklaşıp anlımdan öptü.


"Gitmeden görmek istedim, çok güzel olmuşsun meleğim."


Yüzünde yine buruk gülümsemesi vardı. Kollarımı boynuna sarıp kulağına fısıldadım.


"Ben balkondayım, siz yengemle konuşun."


İlk önce kaşları çatılsada benim küçük kahkahama karşın O da gülmüştü.Ben balkona geçerken O çoktan Zeynep'in yanındaki yerini almıştı. Yüzüme vuran hafif esinti vücudumu uyandırıyordu. Dudaklarıma yerleşen tebessümle güzelliğini sergileyen Mardin'i izliyordum. Mardin gündüzleri ağlatsa da geceleri incilerini yeryüzüne dökerdi. Geceyi en güzel yaşayan şehirdi.


Aşağıda yapılan çalışmanın seslerini duyabiliyordum. Masa sesleri, sandalyeler, taşınan erzaklar hepsi hızla yapılıyordu. Kısa süre sonra aşağıya indirilmiştim kına gecesine başlamışlardı. Annem bir köşede oturmuş buruk bir sevinçle beni izliyordu. Gözlerim daha sonra Havin Anne'ye takıldı, kendisine anne dememi istemişti. Yabancı hissettiriyordu bu duygular, hiç tatmadığım bana uzak duygulardı. Mirza ile başlayan hayatın verdiği yeniliklerden sadece birkaç tanesiydi. Kendisiyle beraber hayatımı da değiştiriyordu. Varlığına alıştırmaya başlamış düzenine ortak etmişti.


Oyuna kaldırmaya çalışan kadınlar ve ortada koşuşturan çocuklar vardı. Zeynep zorla oyuna kaldırılmış ardından beni de sürüklemişti. Çalan müziğe eşlik ederken bütün gözler üzerimde dolaşıyordu. Kendi aralarında fısıldaşan kadınlar, baştan ayağı inceleyip dedikodu yapan kadınlar hepsi birer fısıltı ile koca bir gürültü yapıyordu. Küçük seslerden büyük bir gürültü kopuyordu ruhum bir an daralır gibi oldu fakat yanımda bana güç verenler kendini hissettirdi. Bir tarafımda Hazan diğer tarafımda Zeynep vardı. Bir kez daha şükrettim.


Geçen zamanla birlikte orta kısım boşalmış ve sandalyeler getirilmişti. Zeynep ve birkaç kadın beni alıp sandalyeye oturturken yüzüme kırmızı duvağı indirmiş bekliyordum. Ortam sessizleşirken içimde kıpırdanan hisle irkildim. İçimdeki filiz salınmıştı, geldiğini haber verir gibiydi. Başımı usulca kaldırıp gözlerinin odağı olduğum adama baktım. Kimseye bakmadan direk bana odaklanmıştı, ağır adımları ile yaklaşıyordu. Kendimi dikleştirip sandalyede biraz daha doğruldum. Yaklaştıkça kokusu buram buram ciğerlerime doluyor ruhumu besliyordu. Gözlerine baktığımda güven duyuyordum. Bedenini yavaşça yanıma bıraktığına önüme dönüp yapacaklarını beklemiştim. Mirza'nın sırtına yeşil bir tül atıp kına türküsü mırıldanmaya başladılar. Arkadan gelen ses sistemindeki sözlere eşlik ediyorlardı. Kına tepsisi Zeynep'in elinde duruyor dönerken başımızın çevresinde hareket ettiriyordu. Sözlere odaklanarak dinleme başladım.


"Berdel gelin ile kına karmayın, kurumaz..."


Gözlerim dolarken derin bir nefes aldım, bir yaş düştü gözümden ellerimin üzerine ve daha sonra diğeri aktı. Teker teker süzülen yaşlar arasında yani başımda hissettiğim fısıltı ile gözlerimi ona çevirdim.


"Benimle yuva kurduğun için mi bu yaşları döküyorsun, ağlamana sebep verecek kadar mı üzüyor seni?"


Gözlerim kapatarak başımı olumsuz bir şekilde salladım.


"Geriye bıraktıklarımın yası bu göz yaşları... Bir daha dönemeyeceğim zamanın yaşını döküyorum. "


Gözleriyle yüzümü arşınlarken derin bir nefes alıp önüne döndü.


"Alışacaksın Buğlem, bunlarada alışacaksın."


Yüzüme buruk bir gülüş yerleştirirken bende karşıya baktım.


"Alışacağım Mirza, alışacağım. "


Biz konuşurken müzik sesi düşmüş çevrede dönenler durmuştu. Zeynep elindeki tepsiyi Hazan'a verirken Leyla Abla yanımıza gelmişti. Ellerimi serbest bir şekilde dizlerime koymuştum. Mirza'ya göz ucu ile baktığımda bir elinin dizinde destek aldığını gördüm, ötekini ise salaş bir şekilde diğer bacağının üzerine bırakmıştı. Leyla abla kına tesisini tutan Hazan'a doğru uzanarak küçük bir parçayı eline buladı. Az önce duvağı yüzümden açmışlardı herkesi daha rahat görüyordum. Leyla Abla elimi kapatmamı işaret ettiğinde şaşkınlık şekilde elimi kapatmıştım. Yanımda gülen kadınları umursamadan ne olduğuna bakıyordum. Leyla Abla elime dokundu, sesini yükselterek Havin Anne'ye döndü .


"Hanımağam, gelin elini açmıyor!"


Başımı kaldırıp şaşkın gözlerle ona baktım. Kapatmamı istemişti ama açmıyor demişti. Ben elimi zaten açmıştım ama şimdi durum farklılaşmıştı. Ben anlamsız bakışlarla bakarken Hazan kulağıma eğildi.


"Adettendir abla, altın gelmeden elini açmayacaksın. "


Zihnim aydınlanma yaşarken hafifçe başımı salladım. O sırada Mirza hafifçe boğazını temizledi bakışlarım ona dönerken gözüyle ellerimi işaret etti. Havin Hanım altını uzatmış elimi açmamı bekliyordu. Elimi hızlıca açıp mahcup bakışlarımı gönderdim. Acilen kendime gelmem gerekiyordu. Bildiklerimi unutup bambaşka yerlere dalıyordum. Leyla abla kınayı elime yayarken alkış sesleri yükseldi. Havin Hanım elime eldiven yerleştikten sonra başımı okşayarak konuştu.


"Hayırlı olsun kızım, Allah bozmasın."


Herkes hepsi ağızdan amin derken hafifçe gülümsedim. Tepsi bu defa Zeynep'in eline geçerken Mirza'nın yanına doğru geçti. Leyla abla bu defa Mirza istemese elini kapatarak anneme döndü. Bütün herkes her şey normalmiş gibi davranırken biz sadece seyirci kalıyorduk. Avluda tekrar Leyla ablanın seni yankılandı.


"Hanımım, damat elini açmıyor!"


Mirza olumsuz anlamda başını sallayarak derin bir nefes aldı. Sıkıldığı belli oluyordu aslında haksız da sayılmazdı. Ben ona odaklanmış bakarken Zeynep sesini kısarak konuştu.


"Biraz gül Mirza Ağa, yüzün eskimez merak etme !"


Mirza kaşlarını çatıp sabır çekerek yavaşça gülümsedi. Kına merasimi bittiğinde iyi dilekleri dinleyerek yerimize geçmiştik. Mirza kısa süre benimle oturup daha sonra avludan ayrılmıştı. Çoğu kişi evlerine dağılırken annem Zeynep ve beni odaya göndermiş dinlenmemizi söylemişti. Zeynep kendine ayrılan odaya gitmişti. Akşama kadar bir sürü şey söyleyip beni güldürmüştü özellikle Mirza ile ilgili düşünceleri çok komikti.


***********************************


Kıyafetlerimden kurtulup üzerime uzun bir gecelik giymiştim. Yatağa uzanıp gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım. Yarın her şey bitecekti ve ben yeni bir başlangıç yapacaktım. Geride bıraktığım bir hayat vardı, yasını tuttuğum göz yaşlarımı döktüğüm bir hayat... Yarın uyanacağım gün için uğurlamıştım bütün yaşanmışlıkları ve belki de eskiye bir daha dönmemek üzere kapatmıştım.


Odanın içinde işittiğim sessiz bir tıkırdı vardı ama aldırış etmedim. Düşüncelerim beni tutsak etmiş bir türlü bırakmıyordu. Birden yatağın köşesi çöktü ve aynı anda belime bir çift kol sarıldı. Kalbim hızla çarparken sessiz bir çığlık atarak hızla arkamı dönüp kurtarmaya çalıştım. Kolların sahibini gördüğümde ellerim donmuş gibi hareket etmedi. Gece lambasının aydınlattığı odada bile yeşil gözleri kendini belli ediyordu. Kalbim bir güvercin gibi göğüs kafesimde çırpınmaya devam ediyordu. Yavaşça yutkundum ve konuşmaya çalışıp kendimi geri çekmek için hamle yaptım. Mirza kollarını daha da sıklaştırıp beni düzeltti elinin biri yüzüme gelen saçımı geri iterken yavaşça yerinden kalkıp kapıya ilerledi. Kilidin çıkardığı hafif ses odada duyulduktan sonra tekrar yanıma uzandı.


''Ne yapı-...''


Elleri dudaklarımı bulurken baş parmağını dudağımın üzerinde gezdirdi. Bedenim direnmeyi bırakmış Mirza'nın etkisine kapılmıştı.


''Bugün konuşma sırası bende küçük, şimdi sen beni dinleyeceksin.''


Başımı onaylar biçimde sallayarak bir kez daha yutkundum. Bu benim tanıdığım Mirza değildi. Gözleri yumuşacık bakıyordu sanki incitmekten korkar gibiydi. Elleri yüzümde gezinirken konuşmaya başladı.


''Beş sene önce kurtardığım kız olduğunu biliyorum, mayın tarlasından çekip aldığım o küçük kız sendin.İnkar etmeye kalkma biliyorum, bana silah çekip meydan okuduğun gün hatırladım o gözleri...'' İnkar edemezdim fakat beni hatırlamasına şaşırmıştım. Gözlerine bakarken kaldırdığım başımı yavaşça aşağı indirdim. Gözlerine bakamıyordum fakat çeneme değen parmakları yavaşça tekrar yüzüne bakmamı sağladı.


''Eğme başını kadın, sen benim karımsın. Beni herkes güçlü biliyor, yıkılmaz biliyor... Madem ben sen olacağım dedin o zaman başını hep dik tutacaksın, asla yüzün yere bakmayacak.''


Beni kabul ettiğinin farkına vardığımda gözlerine mutlulukla baktım. Yüzüne hafif bir tebessüm yayılırken ellerini saçlarımda gezdirmeye devam ediyordu.


''Bugün son gün Buğlem aynı senin söylediğin gibi geride bıraktıklarının yasını tutmak için son gün... Seninle bu yola isteyerek çıkmadım fakat sana bu yüzden işkence edecek değilim. Ben öyle bir adam asla olmadım bundan sonrada olmayacağım. Seni seveceğim demiyorum belki de hiç sevmeyeceğim ama sana değer vereceğim. Ne söylersem, ne yaparsam ve nasıl olursa olsun benimle olacaksın bana bunun sözünü veriyor musun?''


Gözleri cevabını bekler gibi baktı. Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın Mirza'yı bırakmazdım. Tepedede söylemiştik biz bıraksak bu şehir bırakmazdı fakat ne şehir ne töre ne kurallardı benim söz vermeme sebep olan... Tek sebebim sevdamdı.


''Söz veriyorum, ne olursa olsun bırakmayacağım.''


Memnun bir ifadeyle bana baktı ve bir nefes verdi. Nefesini tuttuğunu fark etmemiştim. Eli yüzümü kavrayarak hafifçe gezintiye çıktı. Parmak uçları yüzümde hüküm sürüyordu. Alnıma uzanıp kısa bir öpücük bıraktı.


''İyi geceler kadın... Ben sana ömrümün sözünü verdim, sen bana kalbini... Ya ömrüm olacaksın ya da sonum. Yeni dünyana merhaba diyeceksin... Pes etmek yok mucizenin müjdecisi, pes etmek yok!''


Loading...
0%