Yeni Üyelik
13.
Bölüm

♧Sen Köşemdeki Sızı♧

@nghn__

HERKESE MERHABA!

 

BURAYI OKUMAYANLARIN İLGİSİNİ ÇEKSİN DİYE BÜYÜK HARFLE YAZMAYA KARAR VERDİM.

 

BU BÖLÜM KİLİT NOKTASI DİYEBİLİRİM VE ÇOK DUYGULANARAK YAZDIĞIM BİR BÖLÜM OLDUĞUNU SÖYLEMEDEN GEÇEMEYECEĞİM.

 

SİZDEN TEK İSTEDİĞİ YORUMLARINIZI ARTTIRMANIZ ÇÜNKÜ BU BÖLÜM HEM KİTAP HEM BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ...

 

YILDIZLARI PARLATIP YORUMLARI COŞTURMANIZ DİLEĞİYLE, İYİ OKUMALAR.

*************

Bir akşamın ortasında vuslata kavuşmaktı beklide sevgi, öylesine aşkla ve kuvvetli... Gözlerini tekrar görme umudunun gerçek olmasıydı. Yeşil gözlerinin içindeki kahverengi yansımalar beklide benden taşıdığı bir parçaydı. Tıpkı benimde ondan bir parça taşımam gibiydi. Allah çiftlerin toprağını bir yerden alır öyle yaratır derlerdi. Benim toprak rengi gözlerim onun yeşil harelerine tutam tutam dağılmıştı.

 

Gözyaşlarımı silerek hemen ona baktım. Uyanmıştı ve yorgun gözlerle bana bakıyordu. Özlediğim gözlerine bakarken aldığı nefeslerin yavaşlığı dikkatimi çekiyordu. Elini yavaşça kaldırarak ağzını kapatan maskeyi ağır bir şekilde kaldırdı.

 

''Ağlamanı yasaklıyorum.''

 

Sessiz ve derinden gelen sözleri beni gülümsetirken kendime engel olamayarak elini tuttum ve üzerine derin bir öpücük bıraktım. Yüzündeki tebessümü fark edince saklamak yerine bana sunmuştu. Gözlerine baktığımda gördüklerime anlam veremezken dilimden dökülen tek şey birkaç kelime olmuştu.

 

''Şükürler olsun...''

 

Yatağın yanındaki acil durum düğmesine basarak doktorların gelmesini bekledim. Her şey bir tarafa geçmiş Mirza bir tarafta kalmıştı. Ne yaptıklarım ne söylediklerim hiçbir şey umurumda değildi. Söylediklerimi duyup duymadığını bilmiyordum. Ellerim maskesine giderken yavaşça yüzüne yerleştirdim. Ona bir şey olacak düşüncesi beni bitiriyordu. Kaşları çatıldı fakat bir şey söylemedi, yine susmuştuk.

 

Kelimeler değil gözler konuşuyordu yalnızca ikimizin bildiği bir dildi fakat ikimizde anlamıyorduk. Gözlerimiz konuşuyor biz eşlik ediyorduk, onlar birbirlerinin en derinini görürken biz uzaktık.

 

''Miran nerede?''

 

Maskeden dolayı boğuk çıkan sesinin sorduğu soruyla Miran ağabey aklıma gelirken Mirza'nın yanına geldiğimden beri haberim olmadığını hatırladım. Birkaç kere yanına gitmiştim hepsinde uyuyordu ya da uyutuluyordu. Kaşlarını çatmış Mirza'ya bakarak rahatlaması için gülümsedim.

 

''Merak etme o iyi. Senin uyanmanı bekliyor, herkes gibi...''

 

Doktorlar kısa sürede odaya girerken arkadan Giray ağabey gelmişti. Başımı pencereye çevirdiğimde herkesin yüzünde gülümsemeyle bize baktığını gördüm. Bütün konak buradaydı. İki ailede kocaman bir topluluk oluşturmuştu. En öndeki Beyhan'a gözlerim takılırken gözlerim ağabeyimi aramıştı. Arkadan bana baktığını gördüğümde gülümsemiştim.

 

Mirza'nın da gözleri gözlerimi takip ederken elini kaldırıp yavaşça salladı. Miran ve Baran ağabey rahatlayarak bir nefes alırken herkesin gülümsemesi genişlemişti. Doktorlar Mirza'nın başına geçerken gelen hemşire beni dışarıya çıkarmaya çalışıyordu.

 

''Hanımefendi dışarı çıkmalısınız.''

 

Koluma dolanan eline dokunarak durması için çektim.

 

''Sadece iki dakika müsaade edin sonra çıkacağım.''

 

Kafasını yavaşça onaylayarak salladı ve kolunu çekti. Sakin adımlarımı Mirza'nın yanına yaklaştırırken kontrolü yapan doktorlara zaman tanıyarak sesimi çıkarmadım. Gözlerim Mirza'nın gözlerini bulurken yavaşça kapandığını gördüğümde içimdeki endişe ile adı ağzımdan döküldü.

 

''Mirza!''

 

Gözlerini yine kapatmıştı yine yakmıştı canımı, eksik bırakmıştı. Giray ağabey bana dönerek oradan uzaklaştırıp dışarı çıkardı.

 

"Sakin ol!"

 

Elleri kolumu bırakırken yüksek sesine aldırış etmemiştim. Hala Mirza'yı görmeye çalışıyordum fakat önüme dağ gibi dikilmişti.

 

"Neden kapattı gözlerini, uyandığında tehlike geçmiş olacak dediniz! Şimdi neden gözleri kapalı ağabey?"

 

Giray ağabey elini ensesine götürerek ovaladı gözleri çökmüş ve kanlanmıştı.

 

"Dinlenmesi gerekiyor Buğlem bu yüzden uyutuyoruz. Erken uyandığı için gözetim altında tutacağız bu yüzden yoğun bakımda kalacak."

 

Saçlarımdaki boneyi çıkarıp saç diplerimdeki ağrıyı dindirmek için ovaladım.

 

"Ne zaman uyanacak peki?"

 

Arkasındaki kısma bakıp koluma desteklercesine dokundu.

 

"Bu gece yoğun bakımda kalacak ağabeycim daha sonra normal odaya alacağız."

 

Kafamı onaylayarak sallayıp üzerimdekilerden kurtulmak için hemşirenin yanına gittim. Kıyafetlerimin üzerindeki önlüğü ve diğer şeyleri çıkarıp masanın üzerinde duran paketi bana uzattı.

 

"Mirza ALAZ'ın şahsi eşyaları, size verilecekmiş."

 

Ellerim paketi kavrarken hemşireye teşekkür ederek çıktım. Yoğun bakım önündeki kalabalık endişe ile Giray ağabeyi dinliyordu. Sesimi çıkarmadan koridorda yürüyüp bir koltuğa oturdum.

Ellerim paketi açıp benden bağımsız olarak eşyalarını teker teker çıkardı. Telefonunu çıkarıp açmak için tuşuna bastım fakat açılmadı, kapalıydı. Gömleği kesilmişti, aynı şekilde pantolonu da öyleydi. Ellerim paketin içindeki cüzdanı çıkarırken açmadan tekrar yerine koymuştum. Deri cüzdanın yanından sarkan not kağıdına gözüm takılsa da bakmadım. İçine ittirip en sondaki yüzüğünü elime aldım. Gümüş yüzüğün elimde dururken parmağıma gelen pürüz ile içine baktım.

 

Gümüş yüzüğün içinde büyük harflerle ismim yazıyordu. El yazısıyla yazılmıştı altındaysa tarih vardı. Evlendiğimiz günün tarihi kazınmıştı. Parmağımdaki yüzüğü çıkararak içine baktım, ne isim ne de tarih vardı. Böyle bir şey yapacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Nefret ettiği halde ismimle dolaşıyordu. Gözlerim dolarken başımı duvara yasladım ve her şeyi paketin içine koydum.

 

Başım adete zonkluyordu. Ruhum yorgundu, bedenim yorgundu. Midemde hissettiğim çalkalanma ile hızla tuvaletlerin olduğu yere ilerledim. Gözyaşlarım birer birer süzülürken midemdeki kasılmalar beni zorluyordu. İçimde ne varsa çıkarmıştım. Zorlukla doğrulup elimi yüzümü yıkadım. Baş ağrım daha fazla artmıştı bedenim halsizdi.

 

Yavaş adımlarla ailemin yanına yürüdüm. Hepsi koltuklara oturmuştu. Annemler ellerindeki Kur'an'lardan okuyordu. Baran ağabey yoktu aynı zamanda Sıraç ağabeyim de ortadan kaybolmuştu. Annemin yanına oturarak gözlerimi Mirza'nın olduğu yere çevirdim. Yanında olmayı, gözlerini görmeyi o kadar çok istiyordum ki... Onun gözlerini görmediğim de eksik hissediyordum.

Birkaç saat sonra yorgunluğun verdiği uykudan kulağıma dolan seslerle sıyrılmıştım. Gözlerimi yavaşça açarken gözlerim koridordaki ağlayan aileme takılmıştı. Hızla yerimden doğrulup yoğun bakımın camından içeriye baktım.

 

Giray ağabey içerideydi, sırtı cama dönüktü. Doktorların bedenleri çekilirken yataktaki bedenin üzerine çekilen beyaz örtü ile dünya durmuştu. Arkamda ağlayan annem, elini duvara vuran Baran ağabey, feryatla yere çöken Beyhan her biri kulağıma doluyordu. Gitmiş olamazdı, beni nasıl bırakırdı? Uyanmıştı yaşıyordu, her şeyi bırakıp gidemezdi. Yer ayaklarımın altından kayarken acı bir yakarışla yere çöktüm.

 

"MİRZA!"

 

Makinelerin ölümü haber eden sesleri kulaklarımı tırmalıyordu. O örtünün altında benim kocam olamazdı kabul etmiyordum. Ben daha ona doyamamıştım, daha çocuğunu görmemişti. Gidemezdi!

 

Gözyaşlarım sicim gibi gözlerimden boşanıyordu. İçeriden sedye ile çıkarılan cansız beden kocama ait olamazdı. O ölemezdi kabul etmiyordum. Annesinin yaktığı ağıt kulağıma dolarken yerimden kalkıp sedyeye ulaştım. Titreyen ellerim yüzünü açtığında hıçkırarak ağlamaya başladım.

 

"Mirza! Kalk ne olur, bırakma beni! Beni bırakmış olamazsın yalvarırım kalk ne olursun! Kurban olayım aç gözlerini Mirza!"

 

Bedenini sarsarken gözyaşlarım cansız vücuduna düşüyordu. Soğuktu... Çok soğuktu. Üzerinden çekip alan bedene dönüp yumruklarımı çaresizce göğsüne vurdum.

 

"O ölmedi de ne olursun ölmedi de! Ölmüş olamaz bir daha bak yalvarırım bir daha bakın! Daha evladını görmeden gidemez geri dönsün!"

 

Ağlayarak yere çöktüğümde benimle beraber yere çöküp kollarını sarmıştı. Herkes ağlıyordu. Gözlerinden dökülen yaşlarla çatlamış sesi kulaklarımı buldu.

 

"Üzgünüm... Keşke engel olabilseydim ama elimizden gelen her şeyi yaptık. Ağabeyimi kurtarmak için her şeyi yaptık. O gitti..."

 

Koridorda uzaklaşan bedeni kalbimdeki koru büyütüyordu. Her santimde kalbimdeki ağrı daha da artıyordu. Gözyaşlarım dur durak bilmiyordu. Son kez adı dudaklarımdan dökülürken gözlerim karanlığa ulaşmıştı.

 

"Gitme Mirza..."

*************


Karanlık bir perde gibi gözlerime çökmüştü. Şakaklarımda hissettiğim gözyaşlarım yaşadıklarımın kanıtıydı. Canım çok yanıyordu, gözlerimi açmak istemiyordum. Mirza gitmişti, beni bırakıp gitmişti. Ruhum acıyla kavruluyordu, bedenim inim inim inliyordu. Kalbimdeki sızıya bir çare yoktu.

 

Gözlerimi yavaşça açıp bulunduğum yeri anlamaya çalıştım. Hastane yatağında yatıyordum, beyaz duvarlar görüş alanıma girerken bedenim acıyla kavruluyordu. Odada hissettiğim hareketlilikle gözlerimi karşımdaki dolaba çevirdim. Hemşire kıyafetli giymiş bir kız dolabın kapağını kapatarak bana döndü. Yavaşça yerimden doğrulduğumda hızla yanıma gelip geri yatırdı. Yumuşak bakışları üzerimde gezinirken gülümsedi. Sesimi çıkarmıyordum, kelimelerim tükenmişti.

 

"Ben doktor beyi çağırayım."

 

Boş bakışlarım yüzünde dolaşırken odadan çıktığında sol gözümden bir yaş indi. Canımın acısı gözümün yaşına karışmıştı. Giray ağabey içeriye girerek bana yaklaştı.

 

"Neden ağlıyorsun Buğlem?"

 

Gözyaşlarım söyledikleriyle artarken tek bir soru sormuştum.

 

"Gitti mi?"

 

Kaşları çatıldı ve anlamsız bakışlarını yüzümde dolaştırdı.

 

"Annenleri sen gönderdin ağabeycim, onlar gitti ama ağabeyin burada başka kimse gitmedi."

 

Dudaklarımdan dökülen hıçkırıkla iyice şaşırmıştı.

 

"Mirza... Gerçekten gitti mi? Bıraktı mı bizi? Nasıl gider, nasıl ölür?"

 

Yüzü şaşkınlıkla bana dönerken anlamaz gözlerle baktı.

 

"O yaşıyor. Ne diyorsun sen Buğlem?"

 

Kafam karışmıştı, kendi ağzı ile söylediklerini inkar ediyordu. Gözyaşlarımı hırsla silerken yerimden kalktım.

 

"Sen söyledin... Her şeyi yaptık, ama dönmedi dedin. Şimdi yaşıyor diyorsun..."

 

Sözlerimi kesen Giray ağabeyin sözleriydi.

 

"Sen yorgunluktan uyuya kalınca Sıraç seni buraya taşıdı sanırım kabus gördün. Merak etme o iyi, hiçbir şeyi yok ve uyandı."

 

İçimdeki mutluluk bir volkan misali bütün vücudumu sarmıştı. Hızla odadan çıkıp koridora koşarken Giray ağabey arkamdan oda numarasını söylemişti. Odasına ulaştığımda gözyaşlarımı silmiştim. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde herkes Mirza'nın etrafında toplanmıştı. Kapıyı yavaşça kapattığımda bütün gözler bana dönmüştü. Herkes yavaş yavaş açılırken Mirza'yı görmüştüm. Gördüğüm rüya zihnime dolup bedenimi titretmişti. Arkamdan kapı açılırken Giray ağabeyin sesi duyuldu.

 

"Değerli aile üyeleri sizi dışarıya alabilir miyim? Odanın içinde kalabalığı arttırmak istemeyiz değil mi?"

 

Biz sesimizi çıkarmazken Havin anne oğluna baktı.

 

"Olur mu oğlum öyle şey, ağabeyin yalnız mı kalsın? Bir şeye ihtiyacı olur oğlumun, ben burada kalacağım."

 

Havin anne Mirza'nın saçlarını okşarken Mirza annesine bakıp kaşlarını çattı.

 

"Çocuk muyum ben anne? Buğlem burada zaten siz eve gidin, dinlenin."

 

Havin Anne kaşlarını çatıp çantasını alarak ayağı kalktı. Mirza'ya bakıp sonra söylenerek yanıma geldi.

 

"Babası kılıklı, hiç laf dinler mi?"

 

Odadaki herkes gülümserken Mirza sabır çekiyordu. Havin anne gelip bana sarıldı saçlarımı okşadı.

 

"Oğlum sana emanet, ona iyi bak."

 

Önce Mirza'ya sonra annesine baktım. Yüzüme bir tebessüm yayılmıştı.

 

"Merak etme anne, iyi bakarım."

 

Herkes odadan çıkarken Sıraç ağabeyimle de vedalaşmıştım. Gözlerim saate kaydığında öğlene yaklaştığını gördüm. Bu kadar uyuduğuma şaşırmıştım. Gördüğüm rüyanın etkisinden tam olarak çıkmış değildim.

 

Mirza'yı gördüğümde binlerce kere şükretmiştim. Nefes aldığı sürece vardım, nefesi kesilirse nefesim kesilirdi. Gözlerine baktığımda ilk uyandığı gibi baktığını gördüm. Yanına bir daha yaklaştığımda kaşları çatılmıştı.

 

"Ağlamanı yasaklamıştım."

 

Elim yüzüme giderken ıslaklığı hissetmiştim. Hızla yüzümü silip derin bir nefes aldım. Yanındaki sandalyeye çekerek oturdum.

 

"Özür dilerim, farkında değilim. Ben çok korktum Mirza. Sen... Sen gitmiştin, her şeyi bırakıp gitmiştin."

 

Başım yere eğilirken üzerimdeki bakışlarını hissediyordum.

 

"Kaldır kafanı. Benim karım başını eğmez, pes etmez. Korkmak düşüneceği son şeydir. Ben onu böyle tanıdım. Hiçbir yere gitmedim, buradayım. Ecel her karşıma çıktığında direniyorum artık gitmeye niyetim yok."

 

Söyledikleriyle kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Mirza'nın karısı yenilmezdi, yıkılmazdı ve boyun eğmezdi. Bizim gücümüzü kimse aşağı göremezdi. Ezilen, itilip aşağılanan kadınlar değildik. Her zorluğa göğüs vermeyi öğrenmiştik. Biz doğunun güçlü kadınlarıydık. Anlatılanın aksine her zaman üstün olan kadınlardık.

 

"Karını senden başka kimse yıkmıyor Mirza. Beni yıkan ezip geçen tek kişi sensin. Senin yokluğun korkutuyor beni... Sevmesende hatta nefret etsende geride bırakacağın kişi olmaktan korkuyorum."

 

Kaşlarını çatıp yüzüme baktığında yavaşça yerinden doğrulmaya çalıştı. Engel olmaya kalktığımdaysa eliyle durdurmuştu. Göğsünü tutup derin bir nefes aldığında canının yandığını hissetmiştim. Kısılan gözleri yüzümü bulmuştu.

 

"Buraya gel."

 

Kısa emrinden sonra eliyle oturmamı istediği yere geçtim. Şimdi karşı karşıyaydık. Gözleri yüzümü arşınlarken nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Eli yüzümü bulurken yavaşça parmaklarını yanağımda gezdirdi.

 

"Her şeyi duydum, pişman olmadığını biliyorum."

 

Gözlerim şaşkınlıkla irileşti belki ondan sakladığım şeyler değildi fakat duyması olanaksız gelmişti. Dudaklarım konuşmak için aralandığında beni durdurdu.

 

"Bugün konuşma sırası bende Buğlem. Sana senden nefret ettiğimi söylediğimi biliyorum hatta seni sevmediğimi yüzüne vurduğumu da... Bildiklerini sıralayacak değilim ama bildiklerinin yanlış olduğunu söylecek kadar kendimdeyim."

 

Şaşkınlığım hala sürüyordu. Söylediklerine anlam vermeye çalışıyordum fakat zihnim o kadar dolmuştu ki toparlayamıyordum. Eli saçlarımı bulurken yavaşça omzumdan geriye atmıştı.

 

"Sana bunları söylemek için her engelin bitmesini bekledim. Onları bitirmeyi bekledim... Yaptıklarını duydum, Şiyar'a karşı tavrını biliyorum. Senin zeki bir kadın olduğunun ve gücünün farkındayım. Hayata bağlayan sesini duyduğumda bunları söylemeye yemin ettim."

 

Gururla bakan gözleri karmakarışık duygularımın üzerine bir perde gibi çekilmişti. Anlıma doğru uzanıp öptüğünde ikimizinde gözleri kapanmıştı. Uzun bir süre dudakları orada kalırken kendini yavaşça geri çekmek anlını anlıma yasladı.

 

Elleri karnıma inerken duraksadı. Gözlerime izin ister gibi baktığında onayladım. Elleri karnımı bulurken duygularım karışıktı. Hala konuşmamıştım. İkimizde sessizce bekliyorduk. Parmakları yavaşça karnımda gezinirken derin bir nefes aldı.

 

"Ölüm beni senden alır diye bekledim ama ömür beni sana verip bir canla mühürlendi. Her şeyi mi alıp her şeyim olacak bir şey verdin bana..."

 

Elleri usulca yüzümü kavrayıp dudaklarımda gezindi. Gözleri gözlerimi bulurken yeşil gözlerinde gördüğüm tek şey sevgiydi. Gözlerim mutluluktan dolmuştu. Arkasına bakmadan çekip gittiği her günün hesabını veriyordu. Canımı yaktığı gibi canını yakmayı başarmıştım. Yeminimi gözlerinden okuyordum. Yeşil gözlerini gözlerime kilitleyip anlıma tekrar bir buse koydu.

 

"Şükürlerine sebep olduğum kadın, benliğimdeki nefrete dolanıp yerle bir eden mucize... Engelimi yerle bir ederken canımı yaka yaka içime kendini kazıtan Aşeka, and olsun her şey yeni başlıyor..."

 

 

 

 

 

Loading...
0%