Yeni Üyelik
16.
Bölüm

♧SENSİN BENİ TAMAMLAYAN♧

@nghn__

HERKESE MERHABA!

 

UMARIM BÖLÜMÜ BEĞENİRSİNİZ, YORUMLARINIZLA FİKİRLERİNİZİ BELİRTİR BENİ MUTLU EDERSİNİZ.

 

İYİ OKUMALAR....

 

YILDIZLARI PARLATIP, YORUMLARI COŞTURUN.

 

 

*************

 

Yaşam, inişli çıkışlı bir yoldan ibaretti. Yaşamak insanı yorardı, elinde olanı alırdı. Yaşamak acıyı iliklerine kadar hissettirir, sevgiye hasret bırakırdı. Yaşam bize verilen hediyeden çok bir dersti. O öğretir sınavını yapardı, bizler ayakta kalmaya çalışır yeni yarınlara ulaşırdık...

 

Nefesim kesiliyordu, ölüm kapımdaki bekçiden farksız çevremde kol geziyordu. Damarlarımda çağlayan kan öfkemle karışırken prangalarını kırmak için vakit kolluyordu. Aldığım deren nefeslerin ardında kalmıştım... Teker teker ayaklanan ağaları görmezden geliyordum, Mirza ile görüşenlere aldırış etmiyordum. Aklımda dönüp duran tek bir düşünce vardı ki hem bedenimi hem aklımı yoruyordu. Her şey bu kadar basit olamazdı, olmamalıydı. Sevdiğimi ellerimden almaya kalkanın hesabı bu değildi, Mirza buna karar vermiş olsa da engel olacaktım. Canımı yaktığı kadar canını yakacaktım.

 

Gözlerim odada dolaştığında herkesin çıktığını fark ettim, yalnızca ikimiz kalmıştık. Koca duvarlar arasında iki beden vardı. Koltukta başını ellerinin arasına almış kocamı izlerken kararlılıkla yerimden kalkarak karşısına dikildim.

 

''Bu kadar kolay mı?''

 

Başını ellerinin arasından kurtararak yorgun olan yeşil gözlerini gözlerimle buluşturdu. Dikkatle yüzümü incelediğinde sözlerimi tarttığını anlamıştım. Cevap vermeyen kocama kararlı gözlerimi diktim. Öfkem bedenime fazla geliyordu.

 

''Cevap ver Mirza. Bu kadar kolay mı?''

 

Ayağı kalkarak karşımda durduğunda yüzüne bakmak için kafamı kaldırmıştım. Elleri yüzünü sıvazlamış daha sonra serbest kalmıştı.

 

''Ne yapmamı istiyorsun Buğlem? Adamı öldüreyim mi, onun yaptığı gibi şerefimi bir kenara mı bırakayım? Topraklarını aldım, itibarı yerle bir oldu... Bu ona yeter.''

 

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak onu durdurdum, sinirimi bastırmak için tüm gücümü kullanıyordum. İtibarını almak yetmezdi, yerle bir olması önemli değildi... Önemli olan canımı yakmış olmasıydı.

 

''Senin itibarını aldığın adam benim canımı alacaktı! Bıraktığın adam, sevdiğim adamı benden alacaktı Mirza! Bu kadar kolay nasıl bırakırsın?''

 

Mirza sıkıntıyla burun kemiğini sıkarak konuştu. Sesinden sabrının tükendiğini hissediyordum, sesimi yükselttiğim her an siniri artıyordu fakat durumumuz aynıydı. Ona yardımcı olamazdım... Ben sevdiğim adamın can çekişini görmüştüm, onun bakmaya doyamadığım gözlerinin kapandığına şahit olmuştum. Bu kadar kolay olmayacaktı.

 

''Buğlem sesini yükseltme. Bak karşındayım yaşıyorum. Se-...''

 

Söyledikleri sinirimin son damlalarını taşırırken birkaç adım uzaklaştım. Uzaklaşmam Mirza'yı durdururken anlam çıkarmaya çalışan bakışlarına siniri de katılmıştı.

 

''Yaşam senin gözlerin kapandığında durdu Mirza! Sen yaşıyorsun ama ben yoruldum. Elimde ne varsa tükenmesinden yoruldum! Kaybetmek ne demek öğrenmekten çok yoruldum!''

 

Konuşmasına fırsat vermeden hızla başımdaki şalı indirerek odanın kapısını çarpıp çıktım. Gözyaşlarım akmak için fırsat kolluyordu fakat zamanı değildi. Gözlerimi kapatıp derin nefesler alarak gözyaşlarımı geri göndermeye çalıştım, odada yankılanan cam kırılma sesi kulaklarıma dolmuştu. Gözlerimi açarak arkama bakmadan merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Mirza hala gelmemişti zaten gelmesini istemiyordum. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı, görürsem kendimi tutamazdım. Yenilmek istemiyordum ne olursa olsun kazanmalıydım. İsteklerimi yapmalıydım, sözlerimi tutmam gerekiyordu.

 

Adımlarımı hızlandırarak odaya ulaştığımda çekmeceyi açarak silahı aldım. Belime yerleştirdiğimde odaya göz gezdirerek dışarı çıktım. Konak kapısına vardığımda korumalara önüme dikilmişti. Ateş saçan gözlerimi üzerlerinde gezdirdim. Gözüm hiçbir şey görmüyordu...

 

''Çekilin önümden!''

 

Yerlerinden kıpırdamazken içlerinden biri bana yaklaşarak konağın kapısını işaret etti. Mirza'nın yakın korumasıydı, sözünden asla çıkmıyordu. Gözlerimi kararlılıkla yüzüne dikmiştim adeta meydan okuyordum.

 

''İçeri girin hanım ağam. Ağamın izni olmadan çıkamazsınız.''

 

Belimdeki metalin soğukluğu vücuduma yayılırken gözlerimi kapatarak bir süre sonra açtım. Madem hanım ağasıydım benim sözümün üzerine söz söyleyemezdi. Mirza yoksa ben vardım ve Mirza olmayacaktı.

 

''Çekil dedim sana, ağan yoksa ben varım! Sözümü yere mi vuracaksın?''

 

Mahcup gözlerle bana bakarak özür dileyip önümden çekildi. Korumalara dönüp arabanın anahtarlarını isteyerek getirmelerini bekledim. Zamanım kısıtlıydı, Mirza gelmeden konaktan çıkmalıydım. Anahtarları alıp arabaya binerek çalıştırdım, Mardin'in dar sokakları intikama bürünmüşçesine uzanıyordu. Tek bir hedefimiz vardı... Canımı yakanın canını yakacaktık.

 

Gözlerimi karşımdaki konağa dikmiş bekliyordum. Şiyar BERDAN'ın konağının kapısı gözlerimin önünde dururken arabadan çıkıp hesap sormak için bekliyordum. Buraya gelirken hissettiğim intikam hissinin önüne çıkan engellerim vardı. Belimden çıkarıp yan koltuğa bıraktığım silaha bakarken düşünceler zihnimde yankı yapıyordu. Bir insanın canını almak...

 

Bir can taşırken başka bir cana kıyamazdım, bu kadar cani olamazdım. İntikam hırsı ağır bassa da Allah'ın verdiği canı alacak değildim. Sözler prangaları kırmış dudaklarımdan dökülürken ben çoktan arabayı çalıştırmış oradan ayrılıyordum.

 

''Rabbine şükret Şiyar, canını bağışladığı için O'na şükret... Bir daha da karşıma çıkma, çıkarsan olacaklara benim bile takatim yok.''

 

 

*************

 

Hatıralar birer birer zihnime dolarken gözlerimi kapatmış yüzüme vuran hafif esintiyle kendime gelmeye çalışıyordum. Sinir bedenimi terk etmemişti, rahatlayamıyordum. Mirza'ya söylediğim sözler aklıma bir bir dolarken onunla karşılaştığım tepede bu defa intikam hırsına bürünmüş bedenimi yatıştırıyordum. Gözlerimi açarak elimdeki silahı daha sıkı kavrayıp havaya kaldırdım.

 

''Tüm acıma ortak olup sevinçlerimi kursağımda bıraktığın günler ne zaman bitecek? Sevdamın karşılığı bu muydu? Ben onu Mardin gibi sevdim ama Mardin benim kadar sevmedi. Vazgeçmek ona zulümken bana ölüm oluyor! Adaletsiz olan her zerre bana ölüm oluyor!''

 

Silahımdan çıkan kurşunlar göğü delerken her atışta biraz daha rahatlıyordum. Rüzgar saçlarımı savururken ben tüm hırsımla tetiğe basıyordum. Kulaklarıma dolan araba sesiyle bana yaklaşan adımları hissettiğimde hızla silahı kavrayarak arkamı dönüp doğrulttum. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken karşımda nefes nefese kalmış Mirza vardı. Namlunun ucunda uğruna can vereceğim adam duruyor, gözleri gözlerimi arşınlıyordu, Elimdeki silahı yere atarak dizlerimin üzerine çöktüm. Derin bir nefes vererek yanıma çöktüğünde yüzümü ellerinin arasına alıp uzun bir süre gözlerime baktı. Anlatmaya çalıştıklarını dilinden duymak istiyordum, gözlerimizin şahitlik ettiklerine sözlerimiz eşlik etsin istiyordum.

 

''Yapma Buğlem. Bunu kendine de bana da yapma, elimize acıdan başka hiçbir şey geçmez. Her şeye yeni başlamışken yerle bir etme. Ne hissettiğini anlıyorum ama bu defa toparlayamam. Bir daha yıkılırsa iki cihan bir olsa toparlanmaz. ''

 

Çaresizce başımı iki yana salladım. Yıkılırsa toplayacak gücü ne olursa olsun bulurdum fakat onun hissettirdikleri yinelenmezdi. Ben bir çift yeşil göze ömrümü vermişken o hayatımdaki tüm engelleri önüme koymuş aştığımdaysa sevgisini vermişti. Geç gelen bir sevdanın esiri olmuştuk...

 

''Ben seni kendimden çok sevdim, sen beni anlayamazsın.''

 

Yeşil gözlerimde dans eden alevler gözlerimi sarmışken ayağı kalkıp kolumdan tuttu. Yüz hatları gerilmiş, hükmetmeye hazır bakıyordu.

 

''Ayağı kalk.''

 

Keskin sesine karşılık vermeden ayağı kalktığımda kolumdan tutarak arabanın yanına kadar götürüp kapıyı açarak içeri soktu. Söylediklerime aldırış etmiyordu, beni duymuyordu. Kapıyı hırsla çarpıp sürücü koltuğuna geçerek gaza asıldı. Önüne çıkacak her şeyi yerle bir edecek gibi bakıyordu. Eskiye dönmüştü, yine aynı soğukluk çevremizi sardığında konuşmaya çalıştım.

 

''Mir-...''

 

Keskin sesi arabada yankılanırken gözyaşlarım gözlerime dolmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırarak arkama yaslanmış sessizce süzülen gözyaşlarımın bıraktığı buğulu bakışlara ıssız yolu izlemiştim.

 

''Kes sesini, tek kelimeni dahi duymak istemiyorum.''

 

Arabada Mirza'nın sinirli nefesleri yankılanıyordu. Keskin bir dönüşle direksiyonu kırarak sertçe frene bastığında öne savrulacakken elini siper edip yüzüme bakmadan konuştu.

 

''İn aşağı.''

 

Gözlerimi silerek etrafa baktığımda gördüklerim bedenimin titremesine yetmişti. Onun karşıma çıktığı yerdeydik, beş senenin şahidi olmuş başlangıçta duruyorduk. Mirza kemerini çıkararak aşağı inip kapıyı kapatarak bekledi. Derin bir nefes alıp titreyen ellerime aldırış etmeden kapıyı açarak aşağı indim. Mirza'nın saçları rüzgara teslim olmuş umarsızca salınıyordu. Gözleri gözlerimi bulduğunda elleriyle ileriyi işaret etti.

 

''Ben burada bir çift kahverengi göze tutuldum. O gözler bir saniye olsun aklımdan çıkmadı... Sevgime değer biçecek değilim, senin gözünde ne kadar göründüğünü sormayacağım ama şunu iyi bil! Ben seni bir nefes gibi sevdim, gözünle görmesen de hayata tutunmanı sağlayacak bağ gibi sevdim... Seni anlamak, sevgini hissetmek benim için ne demek sende bunu anlayamazsın.''

 

 

*************

 

Zaman su gibi akıp geçerken elimizde olmadan hızına yetişmek için çırpınıyorduk. Dur durak bilmeden geçen saniyelere şahitlik eden ruhlarımız vardı. Hatıralarımız sıralanır birer birer zihinlere misafir olurdu. Uykunun derin kollarından sıyrılan vücudum gözlerimi açmam için direnirken ben uykunun kazanması için mücadele veriyordum. Sonunda gözlerime yenik düşüp açtığımda karanlık tavanla karşılaşmıştım. Yatakta dönmeye çalıştığımda engel olan Mirza'nın koluyla tekrar kendimi geri bıraktım. Ellerim karnımı bulurken aklımdan bir türlü çıkmayan tatlıyla savaş veriyordum. O gün eve döndüğümüzde dağıtılan tatlılar gözlerimin önüne gelirken üzerinden aylar geçmesine rağmen şu an hissettiğim istek çok kuvvetliydi. Yavaşça Mirza'nın karnımdaki elini çekerek yataktan çıktığımda sabahlığımı giyerek odada dolaşmaya başladım.

 

Bir saatin sonunda isteğim hala dinmemişti. Saat gecenin üçüydü ve bu saatte Mirza'yı kaldırmaya cesaret edemiyordum. Derin bir nefes alarak karnımın el verdiğince yatakta Mirza'ya doğru eğildim. Kaşları her zamanki gibi çatılmış yüz hatları sert bir şekilde uyuyordu. Uyandırmamak için bir saat boyunca isteğin dinmesini beklemiştim fakat etki etmemişti, başka çarem yoktu. Hafifçe yutkunarak kısık sesle mırıldandım.

 

''Mirza?''

 

Hiç hareket etmeden uyumaya devam ettiğinde kaşlarımı çatmıştım. Üzerindeki kısa kollu pijamanın açıkta bıraktığı kolunu dürterek tekrar etmiştim. Kafasını diğer tarafa çevirip uykuya devam ettiğinde sabrım tükenmişti. Doğrulup ellerimi belime koyarak selendim.

 

''Mirza kime diyorum, uyanır mısın?''

 

Derin bir oflamadan sonra gözlerini açarak bir süre odaya bakıp kafasını kaldırdı. Karanlıkta yüzüme diktiği yeşil gözlerini aydınlatan hafif ışık sızıntısı kaşlarının çatıldığını göstermek için yeterliydi. Çekinerek gözlerine baktığımda aklıma gele tatlıyla bir kez daha dilim dudaklarımın üzerinde gezinmişti. Mirza sabır çekerek komodinin üzerindeki saate baktığında kafasını hızla bana çevirdi.

 

''Buğlem saat üç, bu saatte neden ayaktasın?''

 

Aklımı meşgul eden tatlıdan uzaklaşarak Mirza'ya baktığımda uykulu gözlerinin sabırla beni beklediğini fark etmiştim. Kısa bir süre için oturup onun halini izlemek içimde bayram sevinci yaratsa da birazdan sabrının tükeneceğini biliyordum. Ellerimi karnımda birleştirerek masum gözlerimi üzerine diktim.

 

''Harire.''

 

Mirza yatakta doğrulup anlamsız bakışlarını üzerime dikmişti. Söyleyeceği her şeyi göz önüne almışken onun ağzından sadece bir kelime çıkmıştı.

 

''Anlamadım?''

 

Sabrım son raddeye gelirken sinirle üzerindeki örtüyü çekip yatağa oturdum. Bunda anlamamasını gerektirecek bir durum yoktu. Gecenin bir yarısı gözlerimin önüne gelen cevizli harire görüntüleri beni uyandırmıştı. Bu yüzden kalkıp bir saat boyunca odada dolaşmış daha sonrasında isteğim dinmediğinde onu uyandırmıştım.

 

''Neresini anlamadın Mirza? Uyuyordum sonra aklıma harire geldi, cevizli harire istiyorum. Kızma ama tamam mı? Bir saattir geçsin diye bekliyorum ama geçmedi.''

 

Yataktan kalkıp karşıma geçerek anlımı öptüğünde kızmadığını varsayarak gülümsemiştim. Belimden tutup basit bir hareketle beni yatağa uzatarak kendiside yanıma geçmişti.

 

''Sabah alırım güzelim, şimdi uyuyalım.''

 

Kısa bir süre şaşkınlıkla gözlerini kapatmış uyuyan Mirza'ya baktığımda ciddi olduğunu anlamıştım. Aniden karnımda hissettiğim hareketle elim oraya gitmişti. Ani hareketim Mirza'yı uyandırırken ben bu mucizeye şahit olduğum için mutluluk gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. Mirza ağladığımı fark edince hızla yataktan kalkmıştı. Işığı açıp yanıma geldiğinde çenemden yavaşça tutarak kafamı kaldırdı.

 

''Neden ağlıyorsun, canın mı yandı?''

 

Bir şey söylemeden elini alarak karnıma koyduğumda kısa sürede gelen ikinci tekmeyle Mirza kafasını hızla kaldırarak bana baktı. Gözleri hayatında gördüğü en güzel şeye bakar gibi parıldıyordu. Elleri yüzümdeki gözyaşlarını silerek anlıma uzun bir buse bırakmış ve sözlerini serbest bırakmıştı.

 

''Bana sizi verene şükürler olsun.''

 

Yaşadığımız mucizenin ardından Mirza'yı ikna edip göndermiş şimdide geri gelmesini bekliyordum. Ellerim karnımda bir yandan oğlumla konuşuyor bir yandan da odanın içinde dolaşıyordum. Yarım saat sonra Mirza odanın kapısını açarak elindeki poşetle içeri girmişti. Hemen yanına yaklaşıp poşeti alıp teşekkür etmiş yemek üzere açmaya başlamıştım. Aklıma Mirza'nın da isteyebileceği geldiğinde ona döndüm fakat o çoktan kendini yatağa bırakmış uykuya geçmişti.

 

Tatlımı afiyetle yedikten sonra odanın içindeki banyoya girip ellerimi yıkamıştım. Dolabı açarak üzerime düzgün bir şeyler geçirmiştim. Baran ağabey ve Giray ağabey evdeydi. Mirza onlarla olduğumuzda kısa şeylerle dolaşmama izin vermiyordu bu yüzden sürekli dikkat ediyordum. Poşet ve kirli tatlı tabağını alıp ses çıkarmamaya özen göstererek aşağı indiğimde Baran ağabey ve Giray ağabeyi gördüm. Ellerindeki sigaralarla avluda oturmuş sohbet ediyorlardı.

 

Sessizce mutfağa inerek elimdekileri yerleştirip çöpleri toparladıktan sonra tekrar odaya döndüm. Uyku bir türlü tutmuyordu ve birazdan ezan okunurdu. Tekrar banyoya gidip abdest alarak Mirza'yı uyandırmak için döndüğümde ezan başlamıştı. Mirza ezan sesiyle uyanırken yataktan kalkarak yanıma geldi. Gözlerinin uykusuzluktan dolayı çöktüğünü görürken bu durumda olmasının sebebinin ben olduğumu biliyordum. Kısa sürede abdest alıp geldiğinde namazlarımızı kılmış dualarımızı etmiştik. Allah'ın bize verdiği her şeye şükretmiştik, verdikleriyle yaşamı sürdürmeye devam ediyorduk.

 

 

*************

Gün doğarken yeni mucizeleri beraberinde getirirdi. Yaşanması gerekenler bir bir sıralanmış bizleri beklerdi. Her sabaha açılan gözler gecenin karanlığında kapanmak için nöbet tutardı. Gözlerim uykunun karanlığından sıyrılmış kırmızı tavanla buluşmuştu. Odanın genelinde kırmızı renk hakimken dolaplar siyah ve beyaz karışımıydı. Gözlerim yan tarafımda uyuyan kocama takıldığında gülümsemiştim. Bugün işe gidecekti, önemli bir toplantısı vardı. Geç kalmak istemediğini tahmin ederek uyandırmış daha sonra banyoya giderek rutin işlerimi halletmiştim.

 

Odaya döndüğümde öksüren bir Mirza bulmayı beklemediğimden şaşırmıştım. Boğazından gelen sert ve kuru öksürük sesi odada yankılanıyordu. Komodinin üzerindeki su bardağına biraz su doldurarak içmesine yardım ettiğimde öksürüğü durmuştu.

 

''İyi misin?''

 

Kafasını onaylayarak salladığında boğazını temizleyerek cevap vermişti. Kısa sürede hazırlanıp kahvaltıya indiğimizde Mirza'nın gözleri yorgunca etrafta dolaşıyordu. Sessiz sedasız kahvaltı ederken saate bakıp ayaklandı. Babama dönerek selam verdikten sonra annesinin elini öperek yanıma geldi. Gözleri Baran ve Giray ağabeyin üzerinde dolaşırken umursamazca konuştu.

 

''Ben işe gidiyorum, kendinize iyi bakın. Siz iki gereksiz herifte gelecekse bırakabilirim.''

 

Sesindeki hafif çatallaşmış ton sabahki öksürüğün etkisiydi. Giray ağabey öğlen gideceğini söyleyip sıyrılırken Baran ağabey her zaman ki gibi durmamıştı.

 

''Mirza Ağa, bende seninle gelebilir miyim?''

 

Mirza tek kaşını kavisle kaldırarak Baran ağabeye bakmış daha sonra göz kırpmıştı.

 

''Neden Baran, bugün çocukları işe getirin günü de benim mi haberim yok?''

 

Baran ağabey gözlerini devirerek Mirza'ya bakmış daha sonra tebrik edercesine konuşmuştu. Bizse onları gülümseyerek izliyorduk.

 

''Ağabey çok merak ediyorum bu buzdolabı etkisi yaratan espriler için fazla zaman harcıyor musun? Harcıyorsan tebrik ederim en kötü espri unvanında Oscar alırsın.''

 

Mirza ağzı kapalı tuzluğu alıp Baran ağabeye attığında elini kaldırarak yakalamış ve sırıtmıştı.

 

''Gereksiz gereksiz konuşma, geleceksen kalk hazırlan on dakikan var.''

 

Baran ağabey kalkıp üzerine bakarak konuştu.

 

''Ben hazırım zaten hadi gidelim.''

 

Üzerinde siyah dar kısa kollu bir tişört ve aynı renkte eşofman takımı vardı. Mirza sinirle Baran ağabeye bağırdığında yerimde sıçramıştım.

 

''Lan git üzerine doğru düzgün bir takım giy! Bu halde gelemezsin.''

 

Baran ağabey sıkıntıyla ayaklarını sürüyerek Mirza'nın karşısına geçti. Mehmet baba onları gülümseyerek izliyordu. Baran ağabey giymemek için dil dökse de sonunda Mirza takımlarından bir tanesini vererek giymesi için beklemiş en sonunda hazırlanmışlardı.

 

Konak kapısının önünde onları uğurlarken Baran ağabeye anahtarı vererek arabaya göndermişti. Yanıma yaklaşarak korumaları kontrol edip dudaklarımın üzerine kısa bir öpücük bıraktığında utanarak başımı eğmiştim. Kısık sesle bir kahkaha atmış anlımdan öperek konuşmuştu.

 

''Kendine ve oğluma iyi bak hatun, evde koşturup durma. Akşam seni aradığımda da hazırlanmış ol, dışarı çıkacağız.''

 

Nereye olduğunu sormama fırsat vermeden kapıdan çıkıp arabaya binerek gitmişti. Konak kapısından ayrılarak sofranın toparlanmasına yardım etmiştim. Gün boyunca Havin anne ile sohbet edip bir şeylerle ilgilenmiştim. Akşam ne olacağını merakla beklerken işlerle meşgul olmayı seçerek ayaklanmıştım. Arayıp sorsam da söylemeyeceğini bildiğimden kendimi bu şekilde meşgul ediyordum.

 

Koskoca konakta kimsenin yapacak bir işi yokmuşçasına benimle uğraşıyorlardı. Bugün Beyhan buraya gelecekti, bir süre bizde kalacaklarını söylemişti. Mirza'nın vurulduğu günden itibaren aramızdaki soğukluk kalkmıştı. Mirza ağabeylerimle normal bir şekilde konuşuyor hatta gülümseyerek sohbet ediyordu. Hayat bizi birbirimize bağlamış beraberinde mutluluğumuzu getirmişti. Berdele mahkum iki insan değil daha çok birbirini yıllarca aramış ve sonunda kavuşmuş iki insana benziyorduk. Ne kadar zor olsa da kötü günleri ardımızda bırakmış güzel günlere merhaba diyorduk...

 

 

*************

 

Akşam serinliği Mardin'i kuşatırken avluda oturmuş Beyhan ile sohbet ediyorduk. Havin anne işleri olduğunu söyleyerek bizi baş başa bırakmış odasına çıkmıştı. Beyhan tıpkı Giray ağabeye benziyordu. Kahverengi gözleri ve saçlarına tamamen zıt beyaz teni güzelliğine güzellik katıyordu. Mirza gözlerini babasından alırken evin diğer çocukları Havin annenin kahverengi gözlerini taşıyordu. Çalan telefonun sesi kulaklarımıza dolarken Beyhan göz kırparak konuştu.

 

''Kimmiş arayan gelin ağam, yoksa ağabeyim hasretine dayanamadı mı?''

 

Yanaklarım kızardığında Mirza arıyor diye mırıldanıp telefonu açmıştım. Beyhan kahkahasını serbest bırakırken biraz daha kızarmıştım. Karşıdan duyduğum Mirza'nın bağırışı telefonu açtığımdan habersiz olduğunun kanıtıydı.

 

''Tek kelime daha edersen seni öldürürüm Baran! Sabahtan beri beynimi yedin!''

 

Kendime engel olamayıp güldüğümde Mirza'nın sesini duyan Beyhan da bana katılmıştı. Mirza sesimi duyduğunda sabır çekerek benimle konuşmaya başladı.

 

''Nasılsın güzelim?''

 

Gülmemi bastırıp Mirza'yı bekletmeden cevap vermiştim.

 

''İyiyim Mirza, Beyhan ile oturuyorduk. Sen nasılsın?''

 

İyi olduğunu söyleyip birazdan geleceğini ekleyerek hazırlanmamı istemişti. Telefonu kapatarak Beyhan'dan müsaade isteyip hazırlanmak için odaya çıkmıştım.

 

Mirza'nın aldığı siyah uzun elbiseyi üzerime giyerek onun üzerine uygun bir ceket almıştım. Saçlarımı toplamamdan hoşlanmadığını bildiğimden şeklini düzelterek arkadan bir tutamını tutturdum. Makyaj malzemesi kullanmıyordum zaten Mirza'da fazla sevmiyordu. Yüzümü renklendirmek için birkaç malzemeyi kullanarak aşağı indiğimde Mirza çoktan gelmiş avluda beni bekliyordu. Beyhan ile konuşan kocama biraz daha müsaade edip aşağı indiğimde merdivenlerin sesini duyup dönmüştü. Yeşil gözleri baştan ayağı beni süzüp memnun bir ifadeyi yüzüne yerleştirdikten sonra yanıma gelerek anlımı öpmüştü.

 

Gecenin güzelliği Mardin'e yayılırken gerdanlığını takmış dünya güzeli bir kızdan farksızdı. Ellerini ellerimden ayırmadan adımlarına devam ediyordu. Yeşil gözleri etrafı arşınlıyor mutluluğumuz gözlerimizken okunuyordu. Kırdığımız kadar kırılmış, sevdiğimiz kadar sevilmiştik. Karşımıza çıkan köy evine benzer yöresel bir restorana geldiğimizde Mirza kolunu belime sararak içeri yönlendirdi. Gözlerim çevreyi tararken adeta büyülenmiştim. Restoranın içinden terasına kadar uzanan bir merdiven vardı. İçerisi kırmızı ve hasır renklerine bürünmüş adeta bir doğu harikası gibi duruyordu. Mutlulukla Mirza'ya baktığımda beni izlediğini fark etmiştim.

 

''Beğendin mi? Abartılı bir yere gitmek istemeyeceğini düşündüğüm için buraya geldik istersen başka bir yer ayarlayabilirim.''

 

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak gülümsedim burası yeterince güzeldi. Abartılan hiçbir şeyi sevmezdim, sade güzellikten yanaydım.

 

''Çok güzel bir yer, teşekkür ederim.''

 

Mirza saçlarımın üzerini öperek elimden tutup merdivenlere yöneltti. Yukarıyı görmeyi çok istiyordum, aşağısı bu kadar güzelse oraya tahmin etmekte zorlanıyordum. Yanımızda bize eşlik eden garsonla masamıza geçerken sadece bize özel olduğunu anlamıştım. Avlu benzeri döşenmiş terasta masaların yanı sıra divanlarda kurulmuştu. Mirza garsona isteklerini sıralarken ben manzarayı izliyordum. Birkaç ay öncesine kadar Mirza'nın böyle olacağını söyleseler güler geçerdim. Gözlerime nefretle bakan adamdan eser kalmamıştı. Hayatı her zaman toz pembe yaşamıyorduk fakat sevda her daim varlığını hissettirmekten eksik mahrum bırakmıyordu.

 

Yenilen yemekler arasında sohbet etmiş, birbirimizi izlemiştik. Yeşil gözlerinde gördüklerimin tarifi yoktu, uzun süre sonra ilk defa böyle bakıyordu. Yeşil gözleri kahverengi gözlerime karışırken bize eşlik eden dakikalarda savruluyorduk. Masadan kalkıp yanıma gelerek beni de kaldırdığında divana geçmiştik. Mirza divana oturup beni göğsüne çektikten sonra kafasını saçlarımın arasına koyarak derin bir nefes almıştı. Varla yok arası hissettiğim dudaklarından daha önce hiç duymadığım ses tonu yayılırken bir yandan da ellerini saçlarımda geziniyordu. Ses tınısına kendini kaptırırken söylediği türküyü dinliyordum. Gözlerini yüzüme dikmiş elleri uzun saçlarımda hükmünü sürdürüyordu. Türkü ses tonuna o kadar uyuyordu ki bıkmadan usanmadan dinleyebilirdim...

 

'' Akşam olur karanlığa kalırsın

Derin derin sevdalara dalarsın

 

Oy gelin gelin sevdalı gelin öldürdün beni

 

Beni koyup yad ellere varırsın

Sana zulüm bana ölüm değil mi

 

Oy gelin gelin sevdalı gelin öldürdün beni

 

Bülbül ne ötersin yuvan mı yoktur

Yoksa benim gibi sevdan mı çoktur

 

Oy gelin gelin sevdalı gelin öldürdün beni

 

Sar'altın yaptırsam yarin boynuna

Vallah güzellerin düşmanı çoktur

 

Oy gelin gelin sevdalı gelin öldürdün beni

 

Odası toz olmuş dolabı duman

Uyan kömür gözlüm uykudan uyan

 

Oy gelin gelin sevdalı gelin öldürdün beni

 

Ellerin elime değdiği zaman

İster ölüm olsun ister ayrılık

 

Oy gelin gelin sevdalı gelin öldürdün beni...''

 

 

Loading...
0%