Yeni Üyelik
4.
Bölüm

♧Sessiz Çırpınışlar♧

@nghn__

Merhaba canlarım nasılsınız? Ben iyiyim, sizde iyisinizdir inşallah. Bölümlere verdiğiniz oylar beni o kadar memnun ediyor ki anlatamam. Oy veren ya da vermeyen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Yorumlarla düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız beni daha çok mutlu edeceksiniz.


Bu bölüm ben çok duygulandım, umarım hissettiklerimi size yansıtabilmişimdir.


Bölüm sonundaki yıldızı parlatmanız dileğiyle,kendinize iyi bakın

******************

Saliseler içinde yaşam kaynağı olan bir şey canını yakar mıydı? Her attığında sana acıyı pompalar mıydı? Dört odasının çoğu acıyı haykırırken bir parçası hala mutluluktan direnmeye devam ediyordu. Kalbimdeki acı içimi yakıyordu. Beni çekip almasına engel olamayan Sıraç ağabeyimin yıkılışı hızla gözlerimin önünden geçiyordu. Güvenli kollar arasından beni çekip alan beden canımı yakıyordu. Kısa sürede duvara çarpan sırtımın acısına bileklerimde katılırken gözlerimi acıyla yumdum. Karşımdaki adamın hiçbir şekilde bana aldırmayacağını bildiğimden sırtımı dikleştirip yeşil gözlerinin içine bakmaya başladım.


"Bırak beni." 


Bileklerimdeki elleri sıkılaşırken bedenini daha da yaklaştırarak alay edercesine sırıtmaya başladı.


"Ne o Küçük Hanım yoksa yine mi silah çekersin? Bakıyorum da avludaki aslan kediye dönmüş, ne dersin?"


Sözleri insanı yaralamaya çalışıyordu. Bileklerimi kurtarmaya çalıştığımda başarısız olmuştum. Bu hareketimle yeşil gözlerinde tekrar alevler dans etmeye başlamıştı. Uçsuz bucaksız ormanları kavrulurken ateşin içine beni de atıyordu.


"Bu sana ilk ve son uyarım Buğlem. Benim kadınım olacaksan kendine çeki düzen vereceksin, saygısızlık etmeyeceksin. Olurda bir daha bana baş kaldırırsan başını ezerim, şimdi çık buradan!"


Son sözlerini kulağıma yaklaşarak sert bir tınıyla söylemişti.Kolumdan tutup geriye savurdu ve kapıdan çıktı. Peşinden hızla çıktım. Cihan ağabeyime doğru yaklaştı ve yüzüne sert bir yumruk attı. Ağabeyimin geriye doğru sendeleyen bedeni göğsümden bir acı kopararak onunla beraber silkelendi. Mirza'yı kollarından tutup geriye çeken babasına aldırmadan koşup ağabeyime yaklaştım. Kollarım hızla bedenine sarılıp dudaklarımdan özür nidaları çıkarken gözlerim kapıdan dışarıya çıkan bedene takılı kalmıştı. Sevgim alev olmuş rüzgarıyla savruluyordu...


**********************************************


Yalnızlık kalabalık içinde çekilmez oluyordu. Yalnızlık nefes kesiyordu. Yalnızlık ölüm gibiydi, bilinmez ve sonu görünmeyen... Sessizliğin hakim olduğu ailemden uzakta olan odama çekildim. Koskoca odada duvarlar üstüme üstüme gelirken kollarımı bacaklarıma sarmış öylece düşünüyordum. Bomboş bakan gözlerimin gördükleri farklıydı.


Karşımda gördüğüm küçücük kalmış beden bana ait olamazdı. Ben çok daha büyük şeylere göğüs germişken bu kadar kolay pes edemezdim. Aynadaki aksine bakarken gördüğüm içimdeki canlı çocuk yıkılmış bir bedenin arkasında tutsak kalıyordu. Gıcırdayan kapı sesiyle bakışlarımı ağır hareketlerle sesin kaynağına çevirmiştim. Hazan'ım usulca kafasını uzatıp çekingen gözlerini yüzümde dolaştırıyordu. Buraya geldiğim gün evde değildi sonradan gelmişti. Kavuşmalarıma bir sonradan daha eklemişti.


"Abla?" 


Bana hitap eden sesini o kadar özlemiştim ki bir kez daha kavruldu yüreğim. Bir kez daha küllere ayrılıp savruldu. Kollarım bacaklarımdan çözülürken yavaşça kucak açtım. Kapının arkasından sıyrılıp kollarım arasındaki yerini almıştı. Kolları belime sarılırken kafasını boynuma gömerek derin nefesler alıyordu. Saçlarını koklayarak küçük bir buse kondurdum sırmalarına. Küçük ve bakıma muhtaç bir bebek gibi daha da sokuldu. Kafasını göğsümün sol tarafına koyarak bir süre bekledi.


"Konakta taşkınlık yapmışsın, babam öyle söyledi."


Sözlerine gülümsemekle yetindim. Cevap vermeyeceğimi anladığı için yumuşak sesiyle konuşmasına devam etti.


"Neden diye sormayacağım abla çünkü biliyorum. Seni tanıyorum. Konakta taşkınlık yaparak dikkat çektin çünkü seçimi onlara bıraksaydın belirsizlik içinde beklemek zorunda kalacaktın. Mirza Ağa'ya kafa tutarak deli damarına bastın. Mirza Ağa ise babasına karşı çıkmayarak kabullendi. Hırsını senden çıkaracak, sana saldıracak. O zaman nasıl koruyacağız seni?"


Sözleri gözlerimi buğulandırırken hala gülümsüyordum. Minik bedenini benden uzaklaştırarak ürkekçe gözlerimin içine baktı. Yüzümdeki tebessümü yok etmeden yüzünü ellerimin arasına aldım.


"Korkma Hazan'ım, bir şey olmayacak. Bana bir şey yapmayacak tamam mı güzelim? Ben kendi başımın çaresine bakarım üzülme sen. Hem yapmasaydım belki de seni alacaklardı. O zaman ne yapacaktım ben? Seni kaybedersem, kaybedersek nasıl yaşayacaktık?"


Ellerimin arasındaki yüzünde gördüğüm acı tarif edilmezdi. Onun acısı beni yakıyordu. Kalbimin ona ait parçasına batan can kırıklıkları sızım sızım sızlıyordu. Dudakları titreyerek gözlerindeki acıları döktü.


"Gitme abla..." 


Çatallaşmış sesiyle yalvarışı içimi biraz daha yakarken gözyaşlarını sildim. Derin bir nefes alıp sesimdeki titremeyi önlemeye çalışarak gülümsemeye başladım. Kollarımı küçük bedenine sarıp kafasını göğsüme gömdüğümde derin bir iç çekmişti.


"Şşt... Sakın bir daha ağlama. Sen Hamit Ağa'nın kızısın! Bize ağlamak yakışmaz. Başını hep dik tut ve ne derlerse desinler asla eğme o güzel başını. Bundan sonra güçlü duracağız. Ben sadece başka bir konağa gideceğim, güzelim. Ne zaman istersen beni ararsın ya da gelirsin tamam mı? Şimdi sil o güzel gözlerini ve gülümse. Yüzünü soldurma Hazan. Kimsenin seni üzmesine izin verme."


Kollarımın arasından çıkıp ellerinin tersi ile gözyaşlarını sildi. Bunun üzerine yüzüme bir tebessüm koyarak gözlerine baktım. Gülümsememe karşılık vererek o da yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirmişti. İkimizde ayağı kalkıp odadan çıktık. Salona inerken konaktaki sessiz gürültüyü düşünüyordum. Küçük balkonun önünden geçerken pencereden gördüğüm hayata baktım. Mardin gecenin gerdanlığını takmak için hazırlanıyordu...


Salonda oluşturduğumuz topluluktan çıkan tek ses düşüncelerimizin çarklarıydı. Kimse konuşmuyor tek bir kelime bile etmiyordu. Babam ayağı kalkıp hepimize hayırlı geceler dileyerek odasına gitmişti. Annem ise her birimizi öperek babamın ardından gözden kaybolmuştu. Kısa sürede sadece canımın parçaları kalmıştı.


Cihan ağabeyim yorgun olduğu için odasında dinleniyordu. Hazan ise odasına çıkmak için müsade istemiş ve gitmişti. Gözlerim odanın her yerinde dolaşıyordu. Karşımda sıkıntıyla nefes alan bedene değmemek için uğraş veriyorlardı. Yerimde biraz daha kıpırdanarak oturmaya devam ettim. Sıraç ağabeyim konaktan geldiğimizden beri bana hiç bakmamıştı. Sürekli içimizde duruyordu ama ruhu burada değildi. Gözleri boş bakıyordu. Sesli bir nefes sesi odanın duvarlarına çarparken salon kapısından usulca çıkmıştı.


Koskoca salonda tek başıma kalmıştım. Her haftasonu yurtta yalnız kaldığımdan alışmıştım. Eskisi gibi korkutmuyordu beni çünkü elbet birgün sona erecekti. Odada daha fazla kalmak istemediğimden balkona çıkmaya karar vermiştim. Gecenin güzelliği Mardin'e yayılmıştı. Aşağıya doğru baktığımda bir karartı ve duman görmüştüm. Ahır kısmından geliyordu. Arkamdan adım sesi duyduğumda evin çalışanı Ahmet Amca'yı görmüştüm. Konağın bahçesi ve ahır ondan soruluyordu. Yıllardır bizimle yaşıyordu.


"Aşağıda kim var Ahmet Amca?"


Hızla yanıma yaklaşarak yılların verdiği yaşlı yüzünü kaplayan hüzün ile bana bakmıştı. Yaşanmışlıklar her bir çizgisinde ben buradayım dercesine haykırıyordu.


"Sıraç Ağa'm Mican'ın yanına indi, benide yukarıya gönderdi Buğlem Ağa'm."


Başımı usulca sallayıp onayladım. Bakışlarım aşağıya kaymıştı. Ağabeyim Mican'ın yanına gitmiş ise yalnız kalmak istediğini anlatırdı. Yüreğim yanına gitmek için delicesine çırpınırken kafamı tekrar Ahmet Amca'ya çevirerek gülümsedim.


"Peki Ahmet Amca, hayırlı geceler."


Ahmet Amca beni onaylayıp iyi geceler dileyerek odasına doğru gitti. Yukarıya çıkarak bir süre oyalandım. Benim odamın penceresi Sıraç ağabeyimin odasına bakıyordu. Uzun süredir Mican'ın yanında duruyordu. Odasına gelmemişti. Giysi dolabımdan bir hırka çıkararak sessiz adımlarla ahıra indim.


Ahıra yakın olan duvarın ardından elinde sigarası Mican'ın yelesini okşayan ağabeyimi gördüm. Duvarın ardına sinerek sigarasından bir nefes çekmesini izledim. Çok geçmeden sesi kulaklarıma dolunca gözlerimi usulca kapattım.


"Ben hiç korkmadım biliyor musun oğlum? Bu kadar yıl yaşadım ama korkuya hiç rastlamadım. Bugün o konağın kapısından içeriye giren canımın yarısı var ya Mican... İşte onu kaybetme korkusu bir duvar gibi önüme dikildi. Ruhumun her hücresi kaybedecekmiş gibi titredi. Mican onu benden alırlarsa yapamam... O üzülürse ben biterim."


Sigarasından derin bir nefes daha alarak kafasını yukarıya kaldırdı ve içinde tuttuğu zehri havaya bıraktı. Gecede dans eden duman toprağa düşen göz yaşlarım ve bize eşlik eden saniyeler vardı... Elleri atının yelesinde ileri geriye giderken dudaklarını atının başına bastırdı.


"Korkmak çok kötü bir duyguymuş oğlum, ellerinin titremesi ölüm gibiymiş... Can yarını kollarının arasından çekip alanlara direnememek bitik bir durummuş. Her gece alnını öpüp yatağına bıraktığın, her ağladığında gözyaşlarını sildiğin, canı her yandığında onun yanında olduğun kardeşinin artık seninle olamayacağını bilmek insanı mahvediyor Mican."


Gözyaşlarımı silmekten yorulan ellerimi bedenime sarıp derin bir nefes aldım. Can parçam elindeki sigarasını yere atıp bir tane daha yaktı. Boğazımdaki yumruyla baş etmeye çalışırken tekrar sözlerine odaklandım.


"Mican ben ona gelme dedim. Ona şans vermiştim oğlum... O kendini feda etmeyi seçti. Kafam çok karışık oğlum. Ne yapacağımı, ne yöne gideceğimi bilmiyorum. Bu belirsizlik beni tüketiyor. Buğlem ellerimin arasından kayıp gidiyor. Eve her geldiğimde 'Ağabey!' diye kollarıma atlayan minik kız şimdi büyümüş kimsenin canı yanmasın diye kendi canını hiçe sayıyor. Şimdi ona gitme desem kalır mı oğlum? Göz göre göre Cihan'ı kaybetmeye izin verir mi?"


Bir kez daha bitmiş sigarayı yere atarak kafasını Mican'ına dayadı. Dudaklarından çaresiz bir tını döküldü.


"Vermez biliyorum. Bende veremem, dayanamam ama böylede nefes alamıyorum. Sevdiğine gitmek varken kendini feda etmesine dayanamıyorum. Konağa girip bütün aşireti kışkırttığında engel olamadım. Ona silah çekildi. Ona silah çekenlere silah çektim. Biliyor musun, gözleri öyle bakıyordu ki... Hiç kimseye ihtiyacı yoktu. Sanki tek bir hareketi ile yer yerinden oynayacaktı. Benim can parçam benden güçlü duruyordu oğlum..."


Atından uzaklaşarak yelesindeki ellerini çekti. Kolları yanına düşerken buğulu gözlerle onu izliyordum. Konağa geleceğini anlayıp arkamı döndüğümde sadece sessiz sözlerini duydum.

*********************************

Loading...
0%