Yeni Üyelik
17.
Bölüm

♧SEVDALI GELİN♧

@nghn__

Merhaba sevgili okuyucularım! Kitabımız adım adım ilerliyor. Güzel yorumlarınız ve oylarınız beni çok mutlu ediyor.

Sormak istediğiniz soruları bu kısımda sorabilirsiniz.

Sizleri seviyorum, iyi okumalar diliyorum.

*************

Sevdanın şahit olduğu dakikalara akan güzel tınılar kalbimin ritmini hızlandırıyordu. Sevda ele avuca sığmıyor bütün kudretiyle bizi sarmalıyordu. Türkünün sözleri ağzından ezgiyle dökülüyorken gözlerini gözlerimden hiç ayırmamıştı. Güzel gülümsemesi dudaklarında yer edindiğinde son sözleri söylemiş dudaklarıma mührünü yerleştirmişti. Saniyelerin veya dakikaların önemi yoktu, önemli olan sevdiğinle nefes almaktı. İçine düşen küçücük tohum filizlenip salındığında sen diye bir şey kalmazdı. Seni senden alır bizi ortaya çıkarırdı.

 

''Seni seviyorum aşeka...''

 

Yüzümü kavrayan ellerine ellerimi uzattığımda gülümsemişti. İkimizin de yüzünden mutluluk satır satır okunuyordu. Dilinden dökülen kelimeyle bir kez daha düşünmüştüm, sürekli aşeka diyordu. Anlamını bilmiyordum fakat o söylediği anda kalbimdeki sevgi artıyordu.

 

''Bende seni Mirza ağa... Bende seni seviyorum.''

 

Ne kadar öyle kaldık ne kadar gözlerine baktım bilmiyordum. Zaman kavramı anlamını yitiriyordu, ömrümü yeşillerinden okuyordum. Saçlarımda gezinen ellerinin hükmü bütün bedenime yayılıyordu. Karnım izin verdiğince göğsüne dayanmış gecenin sessizliğinde savruluyordum. Aklıma söylediği geldiğinde kafamı kaldırarak gözlerine baktım.

 

''Mirza?''

 

Gözlerini diktiği semadan ayırıp gözlerime odaklamıştı. Gecenin karanlığı gözlerindeki yeşillere gölgesini eklemişti. Alnındaki birkaç küçük damlayla saf güzelliğini ortaya seriyordu. Erkeğin güzeli olur muydu bilmiyorum fakat sevdiğin her şeyin güzeli oluyordu.

 

''Efendim güzelim?''

 

Derin bir nefes alıp sorumu gözden geçirdim, cevap vermesini ümit ediyordum.

 

''Aşeka ne demek?''

 

Gülümsemesi yüzüne yayılırken kendini doğrulttum beni de tekrar kendine yaslamıştı. Yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru atıp derin bir nefes aldı.

 

''Aşeka farsça bir kelimedir Buğlem, bir sarmaşığın adıdır. Eskiler aşkın kökü bu kelimedir derler... Sarmaşık bir ağaca dolanır, onu öyle sıkı öyle güçle sarar ki ağacın gövdesi bir zaman sonra besin alamaz. Yavaş yavaş öldürür, kurutur ağacı... Ondan aldığı güçle ayakta kalan sarmaşıktır, geriye kurumuş bir beden bırakır.''

 

Kaşlarımı çatmış onu dinliyordum. Anlattıkları güzel şeyler olsa da ölüme sebep olan bir sarmaşığın adıyla seslenmesi aklımdaki çarkların seslerinin artmasına neden oluyordu. Kaşlarımı çattığımı gördüğünde devam etti.

 

''Çatma kaşlarını küçük, kötü bir şey söylemiyorum... Hatırlıyor musun tepede bana taş kalbini sarıp onu sevgiyle boğacağım demiştin? Benim kalbim nefrete bulanmış ağaç gövdesiydi hatun, besini nefretti ama sen onu aşkınla sarıp besinini tükettin. Nefreti çekip sevdayı bıraktın bu yüzden sana Aşeka diyorum. Sen benim Aşeka'msın, nefretimi aşka dönüştüren sarmaşıksın.''

 

*************

Gün semaları aydınlatmaya hazırlanıyordu fakat bizim için aydınlanan bir gün yoktu. Gece boyunca içimdeki korkuyla yeşil gözlerin dinç bakmasını bekliyordum ve oğlum bana hiç yardımcı olmuyordu. Öksürük sesleriyle başlayan gece ateşinin çıkmasıyla devam etmişti. Bağışıklığı çok düşüktü ne kadar dikkat edersek edelim çoğu zaman hasta oluyordu.

 

Alnına koyduğum bezi değiştirirken yavaşça yutkunarak gözlerini açtı. Yavaş yavaş aydınlanan odada yeşil gözlerinin yorgunluğu belli oluyordu. Bir tekme daha hissederken gözlerim karnıma kaymış kaşlarını çatmıştım. Mirza elini karnıma yerleştirip usulca hareket ettirdi.

 

''Anneni yeterince yorduk aslanım, birde sen başlama.''

 

Elimdeki bezi koyduğumda gülümseyerek oturmuştum. Oğlum babasının sesini duyduğunda hareketlerini sonlandırıyordu, sesi sakinleşmesine yardım ediyordu. Gözlerim Mirza'ya kaydığında yarı açık gözlerle beni incelediğini görmüştüm.

 

''Uyu artık, geceden beri ayaktasın. İyiyim bir şeyim yok.''

 

Beline kadar gelen örtüyü düzeltip derin bir nefes aldım.

 

''Ateşin düşünce uyurum, yormuyorsun beni. Hem birazdan ezan okunur Giray ağabeye söylerim ilaç verir düzelirsin. Şimdi dinlen Mirza ağa.''

 

Beni onaylayarak gözlerini kapattığında usulca yanına uzanarak onu seyretmeye başladım. Kısa bir süre sonra ezan okunmuştu. Mirza'yı uyandırmak için yeltendiğimde daha fazla terlediğini fark ettim. Uyandırmamaya dikkat ederek alnını silerek üzerime hırka giyip dışarıya çıktım. Koridorun sonundan gelen havin anneyi gördüğümde hızla yanına gittim. Kafasındaki şalını düzelterek gülümsemeyle bana baktı.

 

''Hayır olsun kızım niye dolaşıyorsun böyle?''

 

Üzerimdeki hırkaya biraz daha sarınırken içimdeki endişeyle Havin anneye cevap verdim.

 

''Gece yarısından beri Mirza'nın ateşini düşürmeye çalışıyorum anne, Giray ağabeyi çağıracaktım. Sürekli terliyor, kuru kuru öksürüyor.''

 

Havin anne sıkıntıyla nefes alıp saçlarımı okşadı. Alışmış gibi bir ifadesi vardı fakat ne olursa olsun endişelendiği belliydi. Anne olmak farklı, hissetmek daha farklıydı.

 

''Merak etme güzel kızım ben haber veririm. Mirza bu mevsimlerde sürekli hasta olur çocukluktan böyleydi, ateşini düşüremezdik. Sen git odana dolaşma gebe halinle hava eser hasta olursun, ben Giray'a haber ederim gelir.''

 

Annemi onaylayıp odaya döndüğümde Mirza hala uyuyordu. Yanına gidip ateşine baktım hala aynıydı. Kuruyan bezleri değiştirip üzerimi giyerek odayı toparladım. Kapı usulca çalındığında yavaşça yerimden kalkıp hırkamın önünü kapatarak karnımın belli olmasını engelledim. Her ne kadar hamile olsam da bunu yayın yapar gibi göstermem doğru olmazdı, ayıptı. Kapıyı açarak Giray ağabeye geçmesi için müsaade ettim. Gözlerini Mirza'nın üzerinde gezdirerek bana döndü.

 

''Herhangi bir ilaç verdin mi? Ateşi kaç derece?''

 

İlaç vermemiştim ve odada ateş ölçer yoktu yerini de bilmiyordum. Yatağın yanına yaklaşarak Mirza'nın olduğu tarafa geçtim. Yüzü solgundu, yorgun görünüyordu. Akşam eve döndüğümde biraz dolaşmış daha sonra avluda ağabeyim ve Beyhanla sohbet etmiştik. Gece yarısına doğru böyle olmuştu ve düzelmemişti.

 

''İlaç vermedim, ateş ölçer nerede bilmiyorum bu yüzden elimle baktım. Gece yarısından beri böyle ağabey, soğuk bezle düşürmeye çalıştım ama düşmüyor.''

 

Anladığını belirterek sessiz adımlarla odadan çıkıp kısa süre sonra elindeki tıbbı malzemelerle dönmüştü. Mirza'nın yanına yaklaşarak elindeki ateş ölçeri yaklaştırıp bir süre bekledi. Sessiz tınısı odayı doldururken sözlerine odaklanmıştım.

 

''Ateşi otuz dokuz derece, merak etme her zaman böyle olur. Ağabeyim için bu mevsimlerde ilaç bulundururuz.''

 

''Ne yapacağız peki ağabey? Mirza ilaç almıyor.''

 

Giray ağabey gülerek hazırladığı malzemelerle yatağa oturdu. Elindeki turnikeyi ayarlarken bana döndü.

 

''Bu defa ağabeyime sormayacağız.''

 

Kolunu yavaşça kavrayarak geçirdiğinde Mirza gözlerini açmadan mırıldanmıştı.

 

''Çek elini üzerimden Giray.''

 

Sözleri ikimizi de gülümsetirken Mirza yorgunca elini kaldırarak kolundakini çözdü. Alnındaki beze uzanıp kaldırarak bana döndü. Yeşil gözleri önce Giray ağabeyde sonra bende gezinmişti. Yavaşça boğazını temizlediğinde gelen öksürükle suya uzanarak içmesine yardım ettim. Suyu içerek tekrar kafasını yastığa koydu.

 

''Ne diye çağırıyorsun bu herifi, iyiyim ben dedim. Cuma bugün bir sürü işim var işe gideceğim sonra ne yapacaksanız yaparsınız.''

 

Ben cevap verecekken Giray ağabey tekrar turnikeyi koluna geçirerek konuşmaya başladı.

 

''Bu ateşle işe gidersen ağrıdan duramayacaksın ağabey o yüzden sabret ilaç bitsin. İlaç bitince istediğini yapabilirsin.''

 

Koluna damar yolunu açarken Mirza kaşlarını çatmış kafasını pes ederek yastığa bırakmıştı. Eliyle beni yanına çağırmış oturmamı işaret etmişti. Giray ağabey işini bitirip çıktığında Mirza'da ilacın etkisiyle rahatlıyordu. Yanına uzandığımda elini karnıma koyarak konuşmaya başladı.

 

''Amcalarına benzersen bozuşuruz oğlum, benzeyeceksen babana benze... Söz dinlemeyi öğren yoksa çekeceğimiz var.''

 

*************

Günün yoğunluğu başlarken dört bir yandan ayak uydurmaya çalışıyorduk. Herkes bir işin ucundan tutuyor birbirine yardım ediyordu. Aile yardım demekti, birleşmek demekti. Aile gücün temsiliydi. Her şeye beraber üzülüyor beraber seviniyordu. Mirza uyandıktan sonra Giray ağabeye işleri aksadığı için sinirli olduğunu söylemiş o halde yine işe gitmişti. Gün arasında telefonla konuştuğumuzda Baran ağabeyi çağırmış daha sonra ise aramamıştı. Düşüncelerim aklımı meşgul ederken onları bir kenara bırakmayı başarmıştım. Beyhan ile sohbet edip bir yandan da mutfağa doğru ilerliyorduk. İçeriye girdiğimizde gülüşmeler dursa da sonradan bizim de katılmamızla devam etmişti. Beyhan elindeki bıçakla tahtadaki domatesleri doğrarken yandan gülümsemeyle gözlerime baktı.

 

''Kaç aylık oldu yenge?'' Gelen soruyla gülümseyerek Beyhan'a baktım. Kendiside hamileydi fakat benden sonra haberi gelmişti. Beyhan'ın sorusuna yardımcıların ısrarları da eklenirken utangaç bir şekilde mırıldandım.

 

''Altı buçuk aylık oldu halası, seninki ne durumda?''

 

Elindekileri bırakıp ellerini yıkayarak karnına koydu. Gözlerinden neşesini satır satır okuyordum. Kahverengi gözleri ışıldarken cevap verdi.

 

''Benim oğlum daha dört aylık halası ama sanki her geçen gün daha çok büyüyor karnım. Cihan sonunda şişman oldun sen diye sevmeyecek beni.''

 

Gözleri dolduğunda onun halini anlayarak benimde gözlerim dolmuştu. Kızların kahkahası mutfakta yankılanırken içeriye giren Hazan ile daha da artmıştı.

 

''Neşeniz bol olsun hanımlar vallahi sesiniz konağı yıkacak. Yazık günah enişteme birde sizinle uğraşacak.''

 

Ellerimi kurulayarak Hazan'a sarıldığımda kollarını bana dolayıp sevinçle konuştu.

 

''Yeğenimi özledim geldim tabii birde hayırsız bir ablam vardı onu da aradan çıkarmış olurum dedim.''

 

''Hadi oradan kimmiş hayırsız, kaç gündür arayıp sorduğun mu var Hazan hanım?''

 

Elini alnına dayayarak üzülmüş sesiyle konuşmaya başladı.

 

''Kontör bitti abla fakirim bu aralar bu arada sevgili yengeciğim gelirken ağabeyimi gördüm seni çağırdı bir bak istersen.''

 

Beyhan mutfaktan çıkarken bende Hazanla sohbet etmeye başlamıştım. Neşesi hiç eksik olmuyor sürekli gülümsemesi yüzünde yer ediyordu. Peş peşe sıralanan sorularının hepsine cevap vermeye çalışıyordum. Yardımcılar bu süre içinde mutfaktan çıkarak bize müsaade etmişti.

 

''Abla hamilelik nasıl bir his, yani sürekli orada bir şey taşımak sana ne hissettiriyor? Mesela canın yanıyor mu, gerçi bize anlattıklarında öyle bir şey olmayacağını söylemişlerdi. Tercihlerde açıklanmadı ki nerede okuyacağımı bileyim. Sence iyi bir yer-...''

 

Sorusu yarım kaldığında arkamı dönerek Hazan'a baktım. Gözlerini kapıya dikmiş konuşmasını sonlandırmıştı. Kafamı kapıya çevirdiğimde elinde poşetlerle giren Efken'i görmüştüm. Hazan'ın bakışlarına karşılık olarak Efken'de ona baktığında kaşlarımı çatmıştım. Gözlerinde gördüklerim hiç hayra alamet değildi bu iki göz arasında bağ ortaya çok şeyi dökebilirdi. Hazan'ın bakışları ellerine indiğinde Efken'de belli belirsiz tebessümünü yüzüne yerleştirmişti. Kaşlarım daha fazla çatıldığında aklım ortada dönenleri anlamaya çalışıyordu. Kafamdaki çarkların sesi zihnimi doldururken gözlerim ikili üzerimde gelip gidiyordu, sonucunun ne olacağı belirsiz bir durumun içinde savrulup gidiyorduk.

 

*************

Rüzgarın serin hissi bütün bedenime yayılırken karşımdaki gözlere dikkatle bakıyordum. Ne düşündüğü, aklından ne geçtiği belirsiz fırtınalı yeşil gözlerini çevrede dolaştırıyordu. Baran ağabey gittiğinden itibaren bu haldeydi. Sessizlik bir girdap misali bizi içine çekiyordu. Ne kadar kavga etseler de birbirlerine en iyi onlar katlanıyordu. Evin neşesi onların tartışmalarıyla katlanıyordu. Şimdilerde konağın sessizliğine pranga vurulmuş dudaklar eşlik ediyordu. Herkes odasına çekildiğinde avluda kalmış nefes alışına ortak olmuştum. Kendini sıktığını görüyordum fakat elimden bir şey gelmiyordu, çaresiz tınım dudaklarımdan firar etmişti.

 

''Ne oldu Mirza? Geldiğinden beri ağzını bıçak açmadı, konuş artık ne olur.''

 

Derin bir nefesi serbest bırakıp yüzünü sıvazladı. Önündeki kahve bardağını incelerken kafasını kaldırarak bana baktı. Söyleyeceklerini düşünüyor gibi bir hali vardı. Ağzından çıkacak tek bir kelime için bile güçlük çekiyordu, acı çeken ifadesine huzursuzluğu eklenmişti. Esen rüzgarda dans eden saç tutamları alnına düşerken bir kez daha gözlerime baktı.

 

''Baran... Bu gidişin dönüşü olmazsa üzülme ağabey, benim kaybedecek bir şeyim kalmadı dedi. Gitti Buğlem, bunları söyleyip gitti... Doktor kıza kaptırmış gönlünü ama ona iyi bakamamışlar Buğlem, o da her şeyi bırakıp gitmeyi seçmiş...''

 

 

Loading...
0%