@nghn__
|
Herkese merhaba, yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz. Bu güzel süreçte yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Karakterlerin durumlarında olan değişiklikleri bazen kitaba yansıtmıyorum süreç içinde gelişiyor. Yorumlarda küfür, hakaret vb. söylemler görmek beni üzüyor. Güzel yorumlar yapmayı unutmayalım. Herkese iyi okumalar dilerim oy ve yorumları boş bırakmayın lütfen! Yorum sayısı belirli bir sayıya gelmeden yeni bölümü yayınlamayı düşünmüyorum. Buna sizde hak verirsiniz diye düşünüyorum. Sizleri seviyorum! ****************
Her canlının kendini rahat ve güvende hissettiği yerler vardı. Güven bütün duygulardan üstündü, ikna ediciydi. İçinde olan korkunun her yanını kapladığı ve seni bir girdap gibi içine çektiği zamanlarda ihtiyaç duyduğun tek şey güvendi. Şimdi kollarında olduğum adamda hissettiğim tek şey güvendi. Göğsüme sokulmuş uyuyan oğlum güvende olduğunu biliyordu. Oğlumu elimden almak için tehdit eden adamların verdiği korku üstüne güvenini esirgemiyor ve bana gözleri ile söz veriyordu.
Her şeyden önce gelen evlat kokusu vardı. Eskiden anlatılan o kokuyu almak nasip olduğu için bir kez daha şükrettim. Mirza kollarımdaki bebeğimizi alıp alnını öperek boynuna yasladı. Gözyaşlarım bu anı bekler gibi gözlerime hücum ederken yalnızca ikisine baktım. Bütün varlığım, değerim, güvencem onlardı. Hayat benim için iki adam demekti. Mirza gözlerime şefkatle bakarken hafifçe boğazını temizledi.
''Hatun... Ben sizi bu kadar geç bulmuşken birkaç kendini bilmezin sözüne bırakır mıyım? Gerekirse canımı veririm ama size bir şey olmasına izin vermem. Oğluma zarar gelmesine izin vermem.''
Kucağıma bıraktığı oğlumla koltuğa oturacakken kardeşleri içeri girmişti. İkisi de daha iş kıyafetlerini bile çıkarmamıştı. Baran ağabey elindeki beresini kenara koyarken Giray ağabey çoktan Azer Mir'e yaklaşıp bir şey var mı diye kontrol etti.
''Ne dedi yine o şerefsizler? Güçleri küçücük çocuğa mı yetmiş?''
Baran ağabeyin yüksek sesi odada yankılanırken Mirza bana döndü.
''Odaya geçin Buğlem.''
Ağabeyinin sesiyle Giray ağabey bizi bırakıp geçmemiz için müsaade etmişti. Oğlum her şeyden habersiz gözlerini kapatmış uykuya teslim olmuştu ama benim içimdeki endişe bitmiyordu. Gözlerim odada gezinirken Mirza da takılı kaldı.
''Ne olacaksa bende duymak istiyorum.''
Mirza derin bir nefes aldığında ümidim kırılsa da sonrasında gelen sözleri izin vereceğini gösteriyordu. Kelimelerini toparlaması uzun sürmüştü.
''Hiçbir şey sormadan dinleyecek olanlar kalsın, gerisi çıkabilir...''
Dışarı kimse çıkmamıştı.
''Yıllardan beri süren adetleri biliyorsunuz. Aşiret başına geçen adam bir evlat sahibi olduğunda o çocuk varisi olarak kabul edilir. Eğer Azer Mir doğmasaydı benden sonra gelecek kişi için herkes yarışa girecekti. Aşağıdaki şerefsiz de bunu gözleyenlerden biri ve amacı aklı sıra oğlumu ortadan kaldırmak... Benim içinde yapılmıştı, o zaman siz yoktunuz. Babam beni koruma altında tuttu, benim için can yaktı ama ben onun gibi değilim. Kimsenin canını da canımı da yakmayacağım.''
Duyduklarımın doğruluğunu kabul etmek istemiyordum. Yeşil gözlerin oğlumun üstünde endişe ile dolaşmasına sebep olacak şeyin kaybetme korkusu olması canımı yakıyordu. Gözyaşlarım sessizce dökülürken Baran ağabey söze girdi.
''Bunu söylememin doğru olmadığını biliyorum ama silahlanın ağabey, bende yardımcı olacağım. Bir süre konaktan çıkmayın, halledeceğiz.''
Sözlerini bitirdiğinde dehşetle onlara baktım. Birden Giray ağabeyin lafa atılması ile bir tartışma arasında kalmıştık.
''Siz delirdiniz mi? Bu evde beraber yaşıyoruz, hepimizin bir hayatı var. Yeğenimi korumanın tek yolu silah değil. Ben elime silah falan almam.''
Baran ağabey ateş saçan gözlerini ona çevirdiğinde olduğum yerde kalmıştım.
''Aç artık gözünü, hayat toz pembe değil. Birilerinin canı için birileri hayatından vazgeçmeli.''
****************
Hayat acımasızdı. İnsanları yönetir, onları kendi kurallarına göre yaşatır ve eninde sonunda sonsuzluğun mahkumu yapardı. Bir anneden hayatını çalmak acımasızdı. Onun canını koparmak, elinden almayı düşünmek insani bir düşünce değildi. Bütün hayatını adayacağın, daha kokusuna doyamadığın evladını alacaklarını düşünmek insanın düşünme yetisini kaybettiriyordu.
Kollarımın arasında huzurla uyuyan cana gözlerimi dikmiş bakıyordum. O kargaşadan ne zaman kurtuldum, bütün sesler nasıl sustu hatırlamıyordum. Sadece oğlum vardı... Ona bir şey olacağı düşüncesi beni öldürüyordu. Sızlayan gözlerim kapının sesine aldırış etmeden oğluma bakmaya devam etti. Birkaç saniye sonra belime sarılan kolların sahibi güvende hissettirmeye başlamıştı. Elleri yavaşça oğluna uzandı. Derin nefesleri titrek nefeslerime karışıyordu. Kollarım boş kaldığında yüzümü ona döndüm.
''Ona zarar vermek istiyorlar...''
Fısıltım Mirza'ya ulaştığında gözlerinde dans eden alevlerle yüzüme baktı. Oğlumuzun yüzü boynuna gömülmüştü, huzurla uyumaya devam ediyordu. Mirza kaşlarını çatarak sözlerine başladı.
''Ağlamayı bırak ve benim kadınım olduğunu unutma, benim kadınım sızlanmak yerine canını korur.''
Söyledikleri kendime gelmemi sağlayacak kadar gerçeklikle yüzüme çarptı. Ben canımı yakanın canını yakardım, karşısında ağlamak gözyaşı dökmek yerine onu yerle bir ederdim. Ellerim yüzümdeki gözyaşlarını silerken Mirza'nın karşısına dikildim.
''Eğer oğlumun saçının teline dahi zarar gelirse Mirza, bu defa karını sen bile tanıyamazsın. Ne onları sağ bırakırım ne de kurduğun bu saltanatı bilmiş ol.''
Mirza gözlerini yatağa bıraktığı oğlumuzdan ayırmadan konuştu. Sesi yorgun ama kararlıydı.
''Ben hayatım boyunca sadece kendimi ve beni bugünlerime kavuşturan ailemi korudum. Şimdi ailem sensin, oğlum... Hayatım pahasına sizi korurum, kimsenin size zarar vermesine izin vermem. Olur da koruyamazsam, hani olur ya işte... Eğer oğlumu koruyamazsam onun saçının teline dahi zarar gelirse Buğlem, o zaman sana verdiğim silahı kullan. Ben canım sadece sensin sandım. Meğer candan öte bir can daha varmış ve onun adı evlatmış...''
**************** Gecenin kara örtüsü herkesi içine çekmişti. Kollarında olduğum adamın düzenli nefes seslerini dinlerken gözlerim oğlumun beşiğindeydi. Mirza bütün konağa korumalarını yaymış herkes eli tetikte bekliyordu. Giray ağabey kardeşleri ile tartışmış ve iki seçenek arasında seçim yapmıştı. Ya diğer eve geçecek her şeyde uzak duracaktı ya da konakta kalıp kendisi ve karısını koruyacaktı. Konakta kalmayı tercih etmişti, eline silahı almıştı. Hayat herkesi yapmak istemediklerine mecbur koyuyordu. Mirza odanın önüne de koruma dikmiş silahını başucuna koymuştu. Kimse bir can almanın layığı değildi ama söz konusu evlat olduğunda kimsenin gözü bir şey görmüyordu.
Gözlerim artık uykuya teslim olurken yavaşça karanlığa çekilmeye başlamıştım. Gece örtüsünü gözlerime düşürürken bilincim kaybolmaya yüz tutmuştu. Birden bire odada yankılanan çığlıkla Mirza ile yatakta sıçramıştık. Azer Mir çığlık çığlığa ağlarken odanın camı kırılarak aşağı inmişti. Ben hızla kalkıp beşiğe giderken bir cam daha yerle bir olmuş konakta kargaşa kopmuştu.
''Buğlem Azer Mir'i al banyoya gir!''
Mirza silahını almış cama doğru giderken tekrar bağırdı. Konaktaki camlar sırasıyla inerken Azer Mir susmuyordu. Kollarımın arasına alıp göğsüme bastırmıştım. Kilitlediğim kapının arkasına çökerken bir yandan da dua ediyordum. Bu gece bitmeliydi...
Dışarıda bağrışanlar, cam sesleri, oğlumun ağlayışları her şey birbirine girmişti. Odanın kapı sesini duyduğumda Mirza'nın o mahşere indiğini anlamıştım. Azer Mir ağlarken susması için dua ediyordum. Ellerim saçlarını okşarken o umarsızca ağlamaya devam ediyordu. Dudaklarımı alnına bastırıp sakinleşmesi için sırtını okşadım. Titreyen ellerimle gözümden akan yaşları silip oğluma odaklandım. Bir canım aşağıda mahşerde bir canım onun peşinden çığlıklarla kucağımda duruyordu.
''Azer Mir, ağlama ne olur... Sus oğlum, ağlama...''
Sözlerimin aksine çığlıkları yükselirken gözlerimden akan yaşlar artmaya başlamıştı. İçimden bir şeyler kopup giderken canımın acısı artıyordu. Azer Mir bir çığlık daha attığında gelen sesle dışarı fırlamıştım. Merdivenlerden hızla aşağı inerken birden silah sesi yankılandı. Dizlerimin üstüne çöktüğümde dünya durdu.
Azer Mir sustu...
|
0% |