Yeni Üyelik
10.
Bölüm

♧Yarım Bırakılanlar♧

@nghn__

Herkese merhaba!

Buradaki herkes bölüm bekliyor ve bende büyük bir hevesle yazıyorum fakat bölümü okuyup geçmek yerine oy ve yorum yapsanız daha hrvesli yazacağımı bilmenizi isterim. Emeğimin karşılığını almak takdir edersiniz ki benim de hakkım.

LÜTFEN OKUYUP GEÇMEYİN.

Yıldızları parlatıp düşüncelerinizi yazın. :)

*************

Hayat bir dizi çöküş anına şahit olmuş acı bir film sahnesidir. İnsanların düşerken kanayan dizlerinden beslenen acılar, kalkarken mahrum kaldıklarıyla ilgilenir. O acı birikir ve intikam alırcasına bir kez daha düşürür. Bir kez daha yerle bir olursun. Bir kez daha parçalanır ellerin, kanar diz kapakların ve bir kez daha elveda der sana hayallerin...


Kulaklarımda çınlayan kelimeler canımı daha çok yakarken odaya gelen herkesi geri çevirmiştim. Benden nefret eden kocamın gönderdiği yemekleri içeri almamış gün boyu düşünmüştüm. Hatam neydi benim, bunu hak edecek ne yaptım?


Zihnimde bir yer açılırken aklım bas bas bağırıyordu. Ona inanıp verdiği sözlere aldandığımdandı bu çektiğim acı... Bu yüzden yerle bir olmuştu bedenim. Hala diz kapaklarım üzerinde çökmüş bekliyordum. Kaç saat geçtiği umurumda değildi. Uyuşan ayaklarım yardımcı olmasa da kalbimdeki acı kadar beni etkilemiyordu. Gözyaşlarım artık kurumuşken yorgun hissediyordum. Olduğum yerden doğrularak yavaşça yatağa doğru uzandım, açmak için halim bile yoktu. Göz kapaklarım perdelerini indirirken tüm bunların bir kabus olmasını diledim. Uyuyup uyandığımda canımı yakmayacak kötü bir kabus...


Uykunun derin kollarından çıkmamı sağlayan kapının dışından gelen seslerdi. Hiçbir şey rüya değildi, ağlamaktan şişen ve ağrıyan gözlerim bunun kanıtıydı. Dışarıdan Mirza'nın sesini duyarken kapının kilit sesiyle gözlerimi tekrar kapattım. Gözlerine bakıp nefreti tekrar görmek istemiyordum, bu defa çabuk toparlanamazdım. Kapının usulca kapatılması ve odada dolaşan adım seslerinden içeriye girdiğini anlamıştım. Gözlerim hala kapalıyken düzenli nefesler almaya çalışıyordum.


Nefesimi kesen adama karşı hala nefes alabilmek için direniyordum. Güçsüz bir kadın değildim, asla da olmayacaktım. Düştüğüm yerden kalkmasını bilirdim. Hiçbir zaman düştüğümde kaldıracak birisi olmamıştı eğer olsaydı kendi başıma kalkmayı öğrenemezdim. Bir gün olurda yalnız kalıp düşersem kaldırılmak için birini beklemeden kendim kalkardım.


Odada derin bir nefes sesi yankılanırken yatağın sağ tarafı çökmüştü. Yüzüm sağ tarafa dönüktü, gözlerimi açmamış olsam da sırt üstü uzandığını anlamıştım. Yaptıklarını düşünüyordu, sessizlik git gide artarken huzursuzluk içimde dolaşıyordu. Yatak tekrar hareketlenirken yüzümden çekilen saçlarımın verdiği ferahlıkla nefes almaya devam ettim. Birkaç gün önce bana söz verip sevgi gösteren adam şimdi yıktığı kalbimi görüyordu. Yüzümde gezinen parmaklar usulca yanağımı okşamıştı ardından tekrar derin bir nefes sesi duyuldu.


''Sen sevilmeyi hak eden bir kadınsın Buğlem... Seni sevme düşüncesi gönlüme bayram sunsa bile kader elimdeki her şeyi almak için kol gezer. Nereden biliyorsun diyeceksin ama biliyorum işte, seversem sende gidersin...''


Ölüm beni ondan alana kadar gitmezdim. Ne yaparsa yapsın severdim. Dudaklarını alnımda hissettiğimde kalbimdeki filiz kedini belli edercesine salındı. Sevda öyle kolay geçecek bir şey değildi ki hemen vazgeçeyim.


''Her şeyi anlatacağım, gözlerine bakarsam anlatamam. Uyumadığını biliyorum ama sakın açma gözlerini...''


Şaşkınlıkla yerimden doğrulacakken göğsüne çekip başımı yaslayarak buna engel oldu.


''Sadece dinle güzelim, neden nefretimi öne çıkardığımı dinle... Bundan iki sene önce sevmeyeceğim deyip herkesten uzak durdum. Evlenmem için baskı kuran aşireti bile karşıma aldım. Ben seven insanın kaybedişine bir kez şahit oldum, aşkın insanı bitirdiğini gördüm, sevdanın kalbini delip geçtiğini ve içini yaktığını biliyorum. Bunların hiçbirini bizzat yaşayarak öğrenmedim Buğlem ama hayat bana öğretti. ''


Derin bir nefes aldı.


''Miran... Can dostum, ölüme gözüm kapalı gideceğim adamdı.''


Ölüm lafını duyan bedenim sarsıldı. Ölüm ruhumdaki acıyı inim inim inletirken ellerim Mirza'nın göğsünü kapatan gömlekte yumruk şeklini aldı. Onu kaybetme düşüncesi zihnimi doldururken sesini duydum.


''Ezel'e deli gibi aşık, gözü ondan başkasını görmüyordu. Ona ulaşamadığı, açılamadığı her günü bilirdim. Dert ortağımdı, derdinin ortağıydım... Sonra bir şeyler oldu zaman geçti Miran Ezel'e açıldı. Ezel'de onu seviyormuş meğer, destan gibi bir aşk derler ya onların aşkı da öyle oldu. Miran bir gün yanıma geldi 'Ben bu kızla evleneceğim Mirza, bu kız olmadan yaşamam imkansız!' dedi. Bir şekilde ayarladık Ezel'e evlenmek istediğini söyleyeceği gün buluşacakları yerde ayrıldık.''


Zorlanır gibi birkaç saniye bekleyerek beni kendine bastırdı.Elleri sıklaşırken anlattıklarını düşünüyordum ama sevmesine engel olan hiçbir şey yoktu. Saçlarımı okşayarak tekrar konuştu.


''Ben yolda ilerlerken telefon çaldı arayanın Miran olduğunu görünce içime bir huzursuzluk çöktü ve vakit kaybetmeden açtım. Miran telefonda ağlayarak konuşuyordu sadece 'Ezel'i vurdular.' diyebildi. Nasıl geri döndüm, oraya gittim bilmiyorum ama gördüğüm şeyle olduğum yerde kalmıştım.''


Sesini düzeltmek için yavaşça boğazını temizlerken benim gözlerim dolmaya başlamıştı. Mirza'nın kolları biraz daha sıklaşırken anlatmaya devam etti.


''Miran Ezel'i kucağına almış üstü başı kan içindeydi. Ezel'in cansız bedeni kollarında savrulurken yavaşça diz çöktü. Heybetli adam kucağındaki kadınla küçücük çocuk gibi kaldı. Bütün Mardin sanki Miran'ın gözyaşlarını saklamak istercesine yağmur yağdırıyordu. O gün ne yaptıysam kaldıramadım onu oradan Ezel'i bir saniye bile bırakmadı kalkması için yalvardı. Üzerinden yıllar geçse de her gün Ezel'in mezarına gidip onu nasıl sevdiğini anlatıyordu ve ben bunları gördüğüm gün o mezar başında kendi kendime bir söz verdim.


'Sevmeyeceksin Mirza, seversen elinden alacaklar!'


Şimdi karşıma geçip bana bağırsan da her şeyi yerle bir etsen de bir yarar sağlamaz. Ya sen zarar görürsün ya ben çıkar giderim kendime engel olamazsam sana zarar veririm, gelme üzerime Buğlem... Sen sevilecek kadınsın, vatan gibi bakan o toprak gözlerinden inci tanelerini döktürme bana...''

*************

Ne kadar süre öyle kaldık ne kadar ağladım bilmiyordum. Mirza son kez alnımdan öpüp kendini odanın banyosuna atmıştı. Onun çıkmasını beklerken kendimi toparlamıştım. Beni odaya kilitleyip çıkarken söylediklerinin bir aslı yoktu tek amacı beni kendinden uzak tutmaktı. O ne kadar itse de ben ona yaklaşacaktım, sevda cesurdu. Kaçarak veya ondan uzak durarak bir ömür geçirmeyecektim.


Sevgisine engel olarak koyduğu nefreti yerle bir edecektim ve bunu yaparken ondan izin almayacaktım. Kalbimde taht kurarken de sormamıştım. Ben bunları düşünürken Mirza banyodan çıktı, hiç olmadığı kadar yorgun görünüyordu. Yavaşça yataktan kalkarak yanına yaklaştım. Benim yaklaşmamla adımlarını durdurmuş ne yapacağımı beklemişti.


Ellerim yüzünü bulurken yeni çıkmaya başlamış sakalları elime batıyordu. Usulca elimle okşarken bir yanımda çekiniyordu. Her an elimi yüzünden çekip gidecek gibi hissediyordum. Ellerimi tuttuğunda çekmesini beklerken o yüzünü yaslamıştı. Yumuşak ve ikna eden bir sesle konuşmaya başladım.


''Benden aşkımdan vazgeçmemi isteme, nefretini önüme engel olarak çıkarma Mirza... Ben seni sevmekten vazgeçmeyeceğim, beni kaybetmekten korkma.''


Gözlerini açıp uzunca gözlerime baktı. Yeşil gözleri bir şeyler anlatmak ister gibiydi. Gözleri kızarmış şakaklarındaki damarları belli oluyordu.


''Bana zaman ver, sana söz vermeyeceğim ama sadece zaman ver.''


Başımı onaylayarak salladım ve ellerimi yüzünden çektim. Elleri başını bulurken şakaklarına bastırmıştı. Odanın kapısını açarak başı ile dışarıyı işaret etti. Kapıdan çıkarken aklına gelmiş gibi beni durdurarak üzerimi inceledi.


''Önce üzerine bir şey al, Giray eve gelmiştir.''


Söylediklerine inanamazken şaşkınlıkla üzerime ince bir hırka geçirdim. Kardeşinden kıskanacak kadar tuhaf bir adamdı. Sevmiyor ama kıskanıyordu, Mirza kesinlikle kapalı bir kutu gibiydi.


''Şimdi inebiliriz, bundan sonra dikkat et. Evde sadece ben varken öyle dolaşabilirsin ama yalnız değilsek üzerine bir şeyler alacaksın. Benim karımı başkalarının görmesine gerek yok.''


''O senin kardeşin.''


Bakışları ile beni susturmuştu. Giray benden büyüktü ve zaten kardeş gözüyle bakıyordu, Mirza'nın bu kadar kıskanmasını gerektirecek bir durum yoktu. Aşağı indiğimizde herkes oturmuş sohbet ediyordu. Bizi ilk fark eden annem olmuştu.


''Hoşgeldin Mirza Ağa! Yaptığın iş miydi bugün? Kızcağızın ağzına bir lokma girmedi! Sizi görmeye gelen herkesi geri çevirdimne! Ne yapmaya çalışıyorsun oğlum sen!''


Mirza sabırla annesini dinlerken bir şey yemedi dediği kısımda bana dönmüştü. Gözleri sinirle üzerimde dolaşırken önce annesine cevap verdi.


''Hoşbuldum anne kafamı da kırsaydın, eksik kaldı.''


İstemsizce gülümserken Giray'da kendisine engel olamamıştı. İkimiz gülerken Mirza sabır çekip annesine baktı.


''Kim geldiyse haber edersin yarın gelirler, acelesi yok. Hatice Abla nerede?''


Mirza'nın babası olanları sessizce dinlerken annesi eliyle mutfağı işaret etmişti. Mirza beni belimden tutarak ikili koltuklara ilerletti, kendiside yanıma oturdu.


''Hatice Abla!''


Birden seslenmesi ile irkilmiştim, yerimden sıçrarken Mirza göz ucu ile bana bakıp sinirle güldü. İçeriye hafif kilolu bir kadın girerken bunun sabahki kadın olduğunu gördüm. Koltuğun yanına gelerek anne ve babama selam verip Mirza'ya döndü.


''Buyur ağam?''


Mirza bana bakarak Hatice ablaya döndü.


''Bize mutfakta bir şeyler hazırla, birazdan geliriz.''


Hatice abla alel acele onaylayarak mutfağa gitti. Evdeki sohbete katılırken Mirza başını ovuyordu. Mirza'ya bakarken bu olayın sadece benim dikkatimi çekmediğini fark ettim. Giray ağabeyine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonunda sabredememiş olacak ki ağabeyine sordu.


''Ağabey, başın mı ağrıyor?''


Mirza ellerini başından çekerek Giray'a baktı.


''Birazdan geçer, bir şey yok.''


Giray'ın konuşmasına fırsat kalmadan Hatice abla gelip sofranın hazır olduğunu söyledi. Sabahtan beri bir şey yememiştim ve gerçekten açtım.


Bununla beraber yürürken gözlerimde kararıyordu, acilen yemek yemem gerekiyordu. Mirza müsaade isteyerek benimle birlikte kalktı ve mutfağa yöneldik.


Yemeği yedikten sonra mutfaktaki bütün çalışanlar çıkmıştı. Mehmet baba ve Havin anne de odalarına geçmişti. Giray gelen acil telefonla hastaneye gitmişti fakat hala geri dönmemişti. Mirza ve ben mutfakta kalırken önümüzdeki boş tabakları alıp üzerindeki kalıntıları su ile temizleyerek makineye yerleştiriyordum. Mirza masada oturmuş başını duvara yaslayarak beni izliyordu. Elimdeki işi bitirip ona doğru döndüm. Doğrularak oturuşunu düzeltti.


''Çay koysana hatun.''


Hatun lafına alışmıştım, arkamı dönerek kaynaması için su koydum ve bardakları hazırlayarak masadaki yerime oturdum. Mirza'nın gözaltları şişmişti.


''Başın hala geçmedi mi?''


Kafasını olumsuzca sallayarak ofladı.


''Geçmedi.''


İlaç almıyordu laf arasında gerekmediği sürece kullanmadığını söylemişti. Sessizce beklerken çayı demleyip bardaklara doldurmuştum. Mirza avluya çıkarak çayı oraya götürmemi istemişti. Avluda oturan Mirza'ya çayı uzatarak eliyle gösterdiği yere oturdum. Yan yana oturuyorduk, avluda hiçbir ses yokken Mirza'nın çalan telefonunun sesi kulaklarımızı doldurmuştu. Ben elimdeki çayı bırakırken Mirza telefona cevap verdi.


''Efendim Giray?''


Karşıdan Giray'ın sesi çok net geliyordu. Söylediği şeylerle gözlerim dolmuştu.


''Ağabey! Baran ağabeyim vurulmuş!''


Mirza'nın hiddetli sesi avluyu doldurmuştu. Elindeki bardağı var gücüyle sıkıyordu.


''Giray o iyi de, bir şeyi yok de!''


Gözyaşlarım akarken elim Mirza'nın kolundaydı. Karşı taraftan gelen sesle bütün her şey durmuştu ve birden parçalanan cam sesi duyuldu.


''Kalbi durdu!''


Giray cevap vermezken Mirza'nın avucunda patlayan bardağın parçaları vardı parmakları arasından kan süzülürken sessiz bir çığlık attım. Mirza'nın kulağından kayıp düşen telefonun yere çarpma sesi bütün avluda yankılanırken Mirza hızla avludan çıkmıştı. Bende peşinden koşar adımlarla çıkıp onunla birlikte arabaya binmiştim. Mirza'nın gözleri dolmuş dişlerini sıkıyordu. Ecele yetişmeye çalışır gibiydi, arabanın hızı son ibreye vurmuşken hiçbir şey umurumuzda değildi.


Baran'ın kalbi durmuştu...


Her zaman kısa olan yollar gittikçe uzuyordu, yetişememe korkusu dört bir yanımızı sarıyordu. Derin nefes seslerine karışan tek duygu korkumuzdu. Aramalara cevap gelmiyor sürekli meşgul çalıyordu.


Mirza elinin altındaki direksiyonu var gücüyle sıkarken gözünden bir damla yaş süzüldü. O güçlü adam şimdi kardeşi için gözyaşı döküyordu, dudakları sürekli bir şeyleri tekrarlar gibi hareket ediyordu. Parmak boğumları beyazlarken elinden sızan kırmızı renkler bileğinden aşağıya bir yol çizmişti. Canının acısı elinin acısını bastırmıştı, hissetmiyordu.


Yüzünü silip boğazını temizledi, gözyaşlarım dur durak bilmiyordu. Sadece birkaç gün içinde alıştığım birisi için gözyaşı döküyordum, içim acıyla burkuluyordu. Her ikimizin de sildiği gözyaşlarına bir diğeri ekleniyordu, çaresizce yetişmeye çalışıyorduk.


Hastane koridoruna hızla girerken Mirza yürüdüğü yollara kırmızı damlalar bırakıyordu. En kısa sürede eline bakmalıydık fakat şimdi önemli olan tek şey Baran'dı. Danışmaya giderek yorgunca ve kabullenemez halde karşısındaki sekretere baktı. Soracağı soru için cesaretini toplamaya çalışıyordu. Birkaç kez boğazını temizleyerek derin bir nefes aldı.


'' Buraya yaralı getirilen Üsteğmen Baran ALAZ nerede? ''


Korkuyla gelecek olan cevabı bekliyorduk. Mirza'nın eli yumruk halini almıştı, koluna destek olurcasına tutundum. Sekreter gözlerini bilgisayarda gezdirip birkaç tuşa bakarak cevap verdi.


'' Biraz önce acil ameliyathaneye alındı efendim.''


Gelen cevap üzerine rahatlamıştık. Mirza derin bir nefes vererek elimden tutarak hızla asansöre yöneltti. Asansörün içine girdiğimizde saçlarımın üzerine taktığım fuları çözerek Mirza'nın eline uzandım. Anlamsız bakışlarını bana yöneltirken ben elini sarıyordum.


'' Gerek yoktu, canım yanmıyor.''


Gözlerine bakarak ona yaklaştım.


''Sen güçlü olmazsan kimse ayakta kalamaz. Baran ağabeyin güce ihtiyacı var onun için sağlam durmalısın. Sen ayakta dimdik ve sağlam durursan bize hiçbir şey olmaz Mirza, hiçbir şey bizi yıkamaz.''


Mirza'nın gözlerinde kırılan duygulara şahit olurken yavaşça bana yaklaşıp sardığım elini yüzüme koyarak yanağımı okşadı, dudaklarını anlıma bastırdıktan sonra sessizce fısıldadı.


'' Sandığın kadar güçlü bir adam değilim, ona bir şey olursa biterim Buğlem.''


Gözlerindeki korku satır satır okunuyordu. Yavaşça tebessüm ederek elimi canını yakmayacak şekilde elinin üzerine koydum.


''Hiçbir şey olmayacak, o iyi olacak ve yine seni sinir edecek.''


Yüzüne gülümseme yayılırken elini çekti.


''O iyi olsun ben sinir hastası olmaya bile razıyım.''


Kısa sürede asansör durmuş ve koridora çıkmıştık. Sağ tarafa yönelerek hızlı adımlarla bekleme salonlarının oraya gitmiştik.


Tam karşımızdaki ameliyathanenin kapısı açıldı ve içeriden maskesini koparır gibi çıkran Giray gözümüze takıldı. Mirza hızla oraya giderken bende peşinden onu takip etmiştim. Giray bizi fark etmeden duvara yaslanıp yere doğru kayarak oturdu. Başını ellerinin arasına aldıktan sonra boynunu sıvazladı. Mirza yanına çöküp omzuna dokundu. Ani temasla irkilerek kafasını kaldırıp bizi gördüğü an kollarını Mirza'ya sarmıştı. Mirza sırtını sıvazlayarak kendinden uzaklaştırdı.


Gözlerimin önüne Cihan ve Sıraç ağabeyim gelirken özlemin kokusu burnuma doluyordu, dolu gözlerle Mirza ve Giray'a bakıyordum.


'' Baran nasıl?''


Giray yüzünü sıvazlayarak ağabeyine baktı.


'' Hastaneye geldiğinde yaralıydı, bir kere kalbi durdu. Zeran müdahale etti ritim alınca direkt ameliyata aldık şu an stabil yani herhangi bir gelişme yok.''


'' Nasıl olmuş peki, hayati tehlikesi var mı?''


Zorlanarak sorduğu sorulara Giray çaresizce kafa salladı.


'' Çatışma anında astsubaya gelen kurşunun önüne geçmiş, kalbinin birkaç santim altından vurulmuş, hayati tehlikesi var ağabey. Dua edelim ameliyat iyi geçsin, içeride Zeran var o kolay kolay bırakmaz, ağabeyimse pes etmez.''


Mirza kafasını sallayarak Giray'ın yanına çöktü. Elini dizlerinden sarkıtarak bacaklarını kaldırdığında Giray elindeki kanlı fuları fark ederek kaşlarını çattı.


''Eline ne oldu ağabey?''


Gözleri Mirza ve benim aramda yorgunca gidip geliyordu. Mirza umursamazca eline baktı, sardığım beyaz fular kırmızıya dönmüştü.


''Bardak elimde patladı, Buğlem sardı önemli bir şey yok.''


Giray duvara tutunarak yerden kalktı.


''Burada beklemenin bir yararı yok ağabey, kalk acile inip eline bakalım. Yenge sende bizimle gel, tek kalma.''


Mirza kafasını duvara yaslayarak Giray'a baktı.


''Önemsiz bir şey Giray, abartma ağabeycim otur.''


''Ağabey zaten biriniz için elimden bir şey gelmiyor, uzatma da kalk hadi.''


Mirza sıkıntıyla yerinden kalkıp elimi tutmadan önce son kez ameliyathaneye bakmıştı. Sessiz mırıldanmasını duyarken yavaşça gözlerimi yumarak derin bir nefes aldım.


''Hadi aslanım, kalk yalnız bırakma bizi... Bir tarafımı eksik bırakma benim.''


Acile indiğimizde Giray odadaki sedyeye Mirza'yı uzanması için yönlendirerek elini konumlandırdı. Eline sardığım fuları kaldırırken Mirza yüzünü buruşturmuştu. Giray ağabeyine bakıp yavaş hareketlerle fuları çözerken bana hitaben konuştu.


''Otursana yenge, yorgun görünüyorsun.''


Yavaşça yerime otururken gözlerim Mirza'da aklım ise ameliyathanede yaşamla savaşan Baran'daydı...


*************

--------------------Bir ay sonra--------------------


Günler haftaları kovalarken yarım bırakılan her adım hançerle yüreğime kazınıyordu. Benden uzaklaşan her adım acı veriyordu. Her şey düzelirken ben yıpranıyordum. Sevgimi kalbine her sardığımda karşıma çıkan engelleri aşmak için uğraşırken yoruluyordum. Aile ortamında artık yabancı hissetmiyordum aksine oraya ait gibiydim.


İçinde bulunduğumuz bir ay içinde Baran iyileşmiş herkes derin bir nefes almıştı. Havin anne evde şenlik vermiş Mardin'de durumu olmayan her aileye Baran'ın iyileşmesi üzerine yardım etmişti. Belirli aralıklarla aileleri ziyaret edip yardım ediyorduk.


Mutfakta yemek yapımına yardım ederken son bir haftada da olduğu gibi çabucak yorulmaya başlamıştım. Burnuma gelen yemek kokusuyla midem bulanırken hızla mutfak kapısından çıktım. Koşar adımlarla yukarıya çıkarken Havin annenin seslenmelerini kulak ardı etmek zorunda kalmıştım.


Odanın kapısını hızla açarken Mirza'nın uyuduğu aklımdan çıkmıştı. Mirza yataktan sıçrarken ben banyoya girmiş kapıyı kapatmıştım. İçimde ne var ne yok boşaltırken midem kasılmaktan ağrıyor gözlerimden yaş geliyordu. Banyo kapısı açıldı ve Mirza içeri girdi.


''Buğlem, iyi misin?''


Cevap veremeyip bir kez daha öğürürken arkama geçip saçlarımı tutarak sırtımı sıvazladı. Sonunda midemdeki kasılmalar dinince güçsüzce Mirza'nın koluna tutundum.


''İyiyim, soğuk aldım galiba.''


Mirza kaldırarak yüzümü yıkamama yardım etti. Odaya dönerken ayaklarımdaki güç gitmiş gibi düşecekken Mirza kucağına alarak yatağa yatırdı.


''Üşütmeye benzemiyor, yüzün solmuş. Giray'ı çağıracağım.''


Yerimden yavaşça kalkarken odadan çıkacak olan Mirza'yı durdurdum.


''İyiyim Mirza, rahatsız etme adamı. Nöbetten gelmiş, Havin anne uyuduğunu söyledi.''


Yanıma gelerek elini anlıma koydu.


''Ateşinde yok, bir baksın tekrar uyur. Dikkat et diyorum kendine, bir kere de dinle.''


Mirza sözlerine devam ederken odadan çıkmış Giray ağabeyi uyandırmaya gitmişti. Son birkaç haftadır eve geç geldiği için fark etmemişti.


Erkenden çıkıp geç saatlerde eve geliyor ve yemek yedikten sonra direkt olarak uyuyordu. Bu zaman zarfında ben ise sabah bulantılarla uğraşıyordum, birkaç kerede gözlerim kararmıştı. Evdeki koşuşturmadan dolayı bu olanları yorgunluğa vermiştim. Ben bunları düşünürken Mirza içeriye girerek dolaptan çıkardığı kazağı bana verdi.


''Giy bunu, Giray birazdan gelecek.''


Başımı onaylar biçimde sallayarak giyindim. Gözlerim yorgunluktan kapanacakken kapı tıklatılmıştı.


''Ağabey, müsait misiniz?''


Mirza bana bakıp kazağı giydiğimi görünce kapıya doğru seslendi.


''Gel Giray!''


Giray ağabey yavaşça kapıyı açarak elindeki küçük çantayla içeri girdi. Mirza yataktan kalkarak Giray ağabeye baktı. Yatağın başında dikilirken konuştu.


''Az önce kustu ve yürüyemedi, soğuk aldım diyor ama soğuk alma işi değil. Bir bakmanı istedim.''


Giray kafasını sallayarak bana baktı.


''Birde senden dinleyelim istersen yenge, ne zamandır var bunlar?''


Yatakta doğrularak boğazımı yavaşça temizledim, ağzımdaki safra tadı hala gitmemişti.


''Son birkaç haftadır sabahları midem bulanıyor bazen de gözlerim kararıyor, çabuk yoruluyorum. Soğuk almışımdır, iyiyim ben.''


Giray bana yaklaşarak göz kırptı.


''Buna biz karar verelim olur mu?''


Giray beni muayene ederken gözlerim Mirza'daydı. Haftalar boyunca gerekmedikçe konuşmayıp yüzüme bakmayan adam şimdi endişeli gözlerle beni seyrediyordu.


Şu sevgi olmasaydı insanlar nasıl dayanırdı böyle bir işkenceye? Aşk verdiği kadarda alıyordu... Önüne geçen engellerse onu daha zorlaştırıyordu. Mirza aramızdakileri yarım bırakıp mesafeleri koyuyordu, sevmekten korkan adam sevgiye tutuldukça kaçıyordu...


 

Loading...
0%