Yeni Üyelik
1.
Bölüm

♧Yıkım Mı? Yeni̇den Doğuş Mu?♧

@nghn__

Herkese merhaba! Mirza ve Buğlem'in bu uzun serüvenine beni yalnız bırakmamanızı rica ediyorum. Yorumlarınızı ve oylarınızı lütfen eksik etmeyin. Sizleri seviyorum, iyi okumalar...

****************

Akrep ve yelkovan birbirini kovalarken geçen dakikaların savaş sesleri kulaklarımda yankılanıyordu. Yurt odasında küçük bir masanın üzerinde beyaz kağıtlardaki proje çizimlerim ve büyük kupadaki kahvem geceme eşlik ederken pencerelere vuran yağmur damlaları sanki bir tehlikeye zemin hazırlıyorlardı. İçimdeki sıkıntı biraz daha büyürken yerimden kalkıp pencerenin yanına gittim. Parmaklarım pencere camının buğulu kısmına dokunurken aşağıya doğru süzülen damlayı takip ediyordu. Cebimdeki titreşimle derin bir nefes aldım. Gözüm saate kayarken bir yandan da telefonu çıkarıyordum. Telefondaki ismi görünce kalbim delicesine çarpmaya başladı. Konuşmak için yurdun koridoruna çıkıp titreyen sesimle telefona cevap verdim.

"A-ğabey?" karşı taraftan derin bir nefes sesi geldi. Bütün varlığımdı, hayallerimi gerçekleştirmeye izin veren parçamdı. Canımın yarısıydı. Uzun zamandır ilk defa arıyordu. Son konuşmamızda 'Bundan sonra her fırsatta arayacağım güzel gözlüm... Olur da seni uzun süre arayamazsam bir sorun vardır ama sen sıkma canını ben çözer çözmez ararım. Kendine iyi bak...' demiş ve telefonu kapatmıştı. İçimdeki sıkıntı daha da artarken bir ses bekliyordum.
"Güzel gözlüm, benim can parçam." Sevmemiştim... Bana karşı olan sesindeki tınıyı hiç mi hiç sevmemiştim. Benim parçam böyle yıkılmış konuşmazdı. Bir şey vardı çünkü benim ışığım böyle değildi, olamazdı.
"Ne oldu Işığım? Ne sıktı canını, neden bu sesindeki kasvet?" Derin bir nefes daha aldı. Söyleyecekti elbet ama derman bulamıyordu kendine. İçim içimi yerken sadece ona odaklanmıştım. Sıkıntısının nedenini istiyordum. Ne olursa olsun aşardık, biliyordum. Hafif bir şekilde boğazını temizledi ve konuştu.

"Ben... Allah kahretsin! Bak Buğ-"

"SIRAÇ!" Sözü bitmeden bıçak gibi bir ses onu böldü. Sesi uzaktan geliyordu ama hala aynıydı. Tek sözüyle konağı inletecek kadar güçlüydü. Babamdı... Canımı vereceğim adamdı. Düşüncelerimi bölen ağabeyimin sesi olmuştu.

"Buğlem ben çok istedim. Engel olmaya çalıştım... Beceremedim. Özür dilerim güzel gözlüm çok özür dilerim. Seni zorlamayacağım ama kalbine sormanı istiyorum."

"Ne diyorsun ağabey? Kime, neye engel olamadın da özür diliyorsun. Kurban olurum açık konuş." Endişe ruhumu ele geçirirken beynim ne olursa olsun duymak istiyordu. Sonucu belli olmayan bir durumdu, benim bilmediğim bir durumdu.

"Cihan kötü bir karar verdi. O... Kız kaçırdı. Kız Alazlar'ın kızıymış." İçimdeki his doğruydu ve bütün bedenimi kavuruyordu. Kendime engel olmayarak küçük bir çığlık attım. Telefonu tutan elim titriyordu. Çığlığım üzerine ağabeyim endişeyle konuştu.

"Güzel gözlüm, sakin ol. Ne olur sakin ol. Ben gerçekten çok üzgünüm keşke daha önce fark etseydim. Şimdi senden tek bir şey isteyeceğim, ya Mardin'e dön ve verilecek hükme uy ya da kaç git buralardan kurtar kendini. Buraya gelmek istersen uçağın saat sekizde hazır. Seni zorlamam veya yargılamam, gelip gelmemek sana kalmış. Sen ne istersen ona uyacağım. Babam birazdan burada olur kapatmam gerekiyor. Kendine iyi bak can parçam, seni çok seviyorum." Kapatmıştı... Tek bir kelime bile edememiştim. Telefonu yavaşça indirirken sol gözümden düşen bir damla yaşla karanlık koridora bakıyordum.

Gözümden gelen yaşların ardı arkası gelmiyordu. Uzun süredir koridorda dikiliyordum. Ellerimle yüzümdeki yaşları silip odaya girdim. Masanın üzerindeki bütün her şeyi toplayıp dolaba doğru yürüdüm. Elimdeki eşyaları dolaba bırakıp yatağın üzerine oturdum. Yurt bugün boştu, hafta sonu olduğu için oda arkadaşlarım ailelerinin yanına gitmişlerdi. Odada yalnızca nefes sesim yankılanıyordu. Başım ellerimin arasında ne yapacağımı düşünüyordum. Her şeyi bırakıp gidersem arkamda bıraktığım parçamın nefesi yok olurdu. Aileler ölümü göze alamazdı çünkü kız aşiretin en büyük ağasının kardeşiydi. Berdel olacağı kesindi ve ailede benden hariç tek bir kişi vardı. Ben olmazsam Hazan'ım giderdi. Bunu ona yapamazdım, onunda yanmasına izin veremezdim. Ben zaten bir kez yanmış onun üstüne tuz basmıştım. Sızıyı hissede hissede bırakmıştım. Ayrılan parçamı hiçe saymış yine de unutmuştum. Peki o beni kabul edecek miydi? Mirza Alaz, Mardin'i karşısında titreten adam benim hayatımı da titretecek miydi? İlk gördüğümde kalbimi titreten adam bunları yapıyorsa değil beni dünyayı yerle bir ederdi. Soyadının adamıydı o... Her zaman yakardı;
Senide,
Kalbinide,
Hayatınıda,
Dünyayıda yakardı... Bizim içinde yanmak düşerdi. Kendimide, kalbimide, hayatımıda yakardım ama kimsenin canını yakmazdım. Varsın benim canımı yaksındı ama bende Buğlem DAĞLI isem onu yakacaktım. Nefretini çekip onu kendi aşkımla kavuracaktım. Belki ben yanacaktım ama onuda benden eksik bırakmayacaktım...
******************
Beklemek işkence gibiydi. Elinden bir şey gelmiyorsa katlanılmaz bir hal alıyordu. Senin yerine hayat karar veriyordu ve sende uyguluyordun. Düşünceler bir yumak misali beynimi sarıyordu. Yıkım mı yaşıyordum yoksa yeniden doğuş mu bunu kader belirleyecekti. Ben seçimimi yapmıştım. Uçağın penceresinden gökyüzünü seyrederken içimdeki korku ve küçücük heyecan filizi dışında bomboş hissediyordum. Onu ilk gördüğüm an gözlerimin önünden geçiyordu. Tam beş sene önceydi ve ben o zaman sevginin ne olduğunu yeni öğreniyordum. Benim sevgim on sekiz yaşında başladı...

Konaktan ilk defa yalnız başıma çıkmıştım. Nereye gittiğimi bilmeden sadece önümdeki yolu takip ediyordum. İlerledikçe yol ıssızlaşıyor ve tarlalara dönüşüyordu. Aniden durup geriye dönmek için arkaya doğru uzanan yolu takip etmeye karar verdim. Çevrede birkaç insan dışında kimse yoktu. Yola doğru ilerlerken tarlanın üzerinden geçmem gerekiyordu. Tam adımımı atacakken aniden geriye savruldum. Beni savuran kişi kolumu sıkıca kavrayıp biraz daha geriye çekti. Bakışlarım yukarıya kaydığında dünya aniden durmuş ve benim içime küçük bir ışık doğmuştu. Bu farklıydı, her şeyden herkesten farklıydı. Sert yüz hatlarına sahip, koyu yeşil gözlü bir adam içimde adeta ışık doğmasına sebep oluyordu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Canına mı susadın?" Sesi çok tuhaftı, birazda sert... Yeryüzünde duyduğum her sesten daha anlamlı ve derindi. Ne dediğinin önemi yoktu ama sesi insanı onu dinlemeye mecbur hissettiriyordu. Kolumu ondan kurtarıp aramıza mesafe koydum ve başımı eğerek yanıtlamaya çalıştım.

"Ben... Ben sadece eve geri dönüyordum." Dudaklarımdan dökülen kelimelere alaylı bir ses çıkararak ellerini ceplerine soktu.

"Mayın tarlasından mı?" Mayın tarlasına mı girmiştim? Bu mümkün değildi çünkü anlamam gerekirdi. Bu kadar dalgın olmamalıydım.

"Anlamadım."

"Seni geriye çekmeseydim şimdiye yok olmuştun küçük. Neyse bundan sonra dikkatli ol ve şuradaki yolu takip et." Eliyle tarlanın çevresini gösterdi ve arkasını dönüp gitti. Belki yaptığı biraz kaba bir hareketti ama burası Mardin'di. Adamın alıp kendisi götürecek hali yoktu, yanlıştı. Yolu takip edecekken arkamı dönüp son bir kez baktım içimi ışık dolduran adama. Kim bilebilirdi ki bu ışığın sevgiye dönüşüp beni aşkla yakacağını? Kim tahmin ederdi...

Olayın üzerinden yıllar geçmişti. İki sene boyunca içimdekini hayranlık olarak dillendiriyordum. Tıpkı Cihan ağabeyime ya da Sıraç ağabeyime olan hayranlık gibi düşünüyordum. Tabii bu içimdeki hissin aşk olduğunu anlamadan önceydi. Bir sene boyunca kaderin oyunuyla onu sürekli uzaktan gördüm. En son gördüğümde hava alanındaydım. Mezun olmuştum ve artık Ankara'ya gidip üniversiteye devam etmem gerekiyordu. Mardin'de çoğu kız okumazdı ama benim babam aşiretin ileri gelenlerindendi. Belki töre denen eski kuralları vardı ama asla eski kafalı değildi. Okumama karşı çıkmamıştı. Uçak kapısına geldiğimde son kez göz ucuyla bakmış içeriye girmiştim. Her zaman ki gibi o beni görmemişti ama ben onu doyasıya görmüş ve hissetmiştim. Aşk buydu... O tomurcuk kalbinde büyüdükçe onu hissetmeye başlıyordun. Üstünden üç yıl geçmişti ve onu görmemiştim. Kendim için önceliklerim vardı. Ben aşkımı yapmak istediğim işe yöneltip onun üzerine tuz basmıştım. Şimdi yıllar sonra karşısına çıkıp karısı olacaktım.
Uçağa binmeden önce ağabeyimi aramıştım. Ona geleceğimi söylemeden önce kararı sordum. Karar henüz verilmemiş fakat berdel olması isteniyordu. Sıraç ağabeyime Mardin'e geri döndüğümü ve onları ben gidene kadar idare etmesini istemiştim. Ben olmazsam Hazan'ımı alırlardı. Göz göre göre ölümünü seyredemezdim. O henüz on sekiz yaşındaydı. Belki bende çok büyük değildim ama onun gözünden mutsuzluktan düşen bir damla için Mardin'i yerle bir ederdim. Ben yirmi üç yaşına girmiş aşkı da beş sene boyunca tatmıştım. Hazan'ımın da o duyguyla sarhoş olmaya ihtiyacı vardı. Mecburi değil istekli bir evlilik yapmalıydı. Ben kendimi Cihan ağabeyim için yakacaktım çünkü o zaten yanmıştı. Ben hem onu mutlu edecektim hem de bir umut kendi yangınıma çare bulacaktım.


Loading...
0%