@nghn__
|
Merhaba sevgili okuyucu! Bu hikaye argo, şiddet vb. içerikler barındırmaktadır. Hikayede çokça yetişkin içerik bulunacağından hoşlanmayanların okumaması önemle rica olunur. Okuduktan sonra vay efendim öyle böyle olumsuz yorum istemiyorum. Sadece yetişkin içerik için gelecekseniz yanlış adrestesiniz. Askeri bir kurgu olduğundan çokça yukarıda saydığım içerikler bulunuyor fakat bir o kadarda sadakatle işlenmiş bir sevgi göreceğiz. Tüm bunlardan sonra hikayeye başlayan okuyucuların motivasyon için bir sürü yorum yapmasını rica ediyorum ve sizleri seviyorum. Bölüm duyurularından haberdar olmak için beni takip etmeyi unutmayın. Bölümlerde görüşmek üzere hoş kalın! ♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧ İnsanlar yıllar boyunca birçok ayrıma maruz kalmıştır ya da bu ayrımı kendileri yaratmıştır. Her kalbin ayrı bir telaşı, hüznü ve beklentisi vardır. Dağda, taşların arasında belirli aralıklarla yürüyen karartıların kalbinde de ayrı bir telaş vardı. Hepsinin kalp sancısı farklıydı tabii esasında hepsi görevlerini düşünüyordu ama olay o kadar basit değildi. Ali doğumda olan karısını düşünüyordu belki de şimdi kızı karısının kucağındaydı, Fırat sevdiği kızı hayal ediyordu, Zübeyr hafta sonu çıkacağı izinde buluşacağı kızı düşünüyordu, Melek çok sevdiği nişanlısını... Bir tek kişi vardı. Hiçbir şey umrunda değil, amacı görevi bir an önce bitirip ranzasına dönerek uyumaya devam etmekti. Buraya nereden çıkıp geldiğini hatırlayınca gülümsedi. Birkaç saat önce bir düğündeydi, hayatı gerçekten çok renkli devam ediyordu. Eğlenir bir şekilde ilerlemeye devam etti, kader herkese eşit davranmıyordu. Gözlerini karşıya odakladığında tüm keyfi başka bir duyguya dönüştü... Tehlikeli bir duyguya... Kahverengi gözlerini kısarak çatılan kaşları altından karşı tarafı izlemeye başladı. Yüzüne yerleşen tehlikeli bir gülümseme ile timine işaret vererek durdurdu. Dili dişlerinin üzerinde bir tur attıktan sonra konuştu. "Kuzuların sessizliği... Siper alın, parti başlıyor." Tim hızlı bir şekilde yerlerine yerleşirken Baran bir kaya ardına geçmiş arkasında kardeşi kadar güvendiği adamın gözlemini duymayı bekliyordu. Kahverengi gözlerine siyahın laneti yavaş yavaş işliyordu. Kalbi tüm herkese yabancılaşırken kendini duyacağı sese odakladı. Derin bir nefes sesinden sonra adamın sesini duydu. "Komutanım, saat bir yönünde onu açık on altı hedef... Bir şirin bizi fark etti bile." Baran, Ali'nin söylediği ile kaya arasından silahının namlusunu uzatarak sessizce bekledi. Demek mavi kurt onları izliyordu. Aralarında çok mesafe yoktu ama ona ulaşmak için bir temizlik şarttı. Arka taraflardan sıkıntılı homurdanan bir ses duyuldu, bu askerin sesiydi. Zübeyr artık dayanamamıştı. Her görevde bir şirinden bahsediliyordu ama kim "Komutanım çok affedersiniz ama kim bu şirin lan?" Gelen soru ile timdekilerin yüzünde bir gülüş peydah olmuştu. Baran sessizliğini korurken Ali astsubay Zübeyr'e bir bakış atarak konuştu. "Affetmesi mi kaldı oğlum? Dere tepe düz girdin." Baran konuşmaları sessizce dinliyordu. Konuşmayı sevmezdi, onun için gereksiz bir eylemdi. Onu eğiten komutanları böyle öğretmişti. Susacağın ve konuşacağın zamanı bilmezsen çok hata yapardın. Artık kararmış gözlerini askerine mıhladı. Zübeyr ne demek istediğini anlayarak yutkunup sustu. Bu bakışın anlamı 'susmazsan buradan çıktığımızda belana okurum' demekti, yapardı. Bu zamana kadar hiçbir sözü havada kalmamış ağzından çıkan her şeyi yerine getirmişti. Baran tekrar gözlerini hedefe dikti. Dudakları arasından dökülen sözlerin o soğuk hissi insanın içini ürpertiyordu. "İşaret geldi mi?" Ali dürbünü indirerek kısa cevabını verdiğinde Baran besmele çekip atışını yaptı. Operasyon hep onun atışı ile başlardı, ardından canını emanet ettiği aslanlar devam ederdi. Her birini kollardı, zarar gelmesine tahammülü yoktu. Vızır vızır kurşun sesleri arasında Ali ayağa kalkarak daha iyi nişan almaya çalıştı. Karşı tarafta mavi gözlü bir kurt onları gözlüyordu. Bir zarar geldiği an buradaki çöp tenekelerini durduracaktı, ordudan atılması umrunda bile değildi. Bir can daha veremezdi. Astsubayı fark etmişti ama artık çok geçti. Bir kurşun hızla ona gitmeye başladı, engel olamadan gelişmişti. Dönerek gelen kurşunun sesini duyan Baran, Ali'nin kolunu tutup askerini geriye savurdu. İşte o an olan olmuştu. Ali geriye doğru düştü sırtı sert zemine çarparken acı bir inleme duyuldu. Kurşun ona siper olan bedene girdi... Hala karşı tarafa doğru atışlar sürüyordu. Yaralı adam yutkunarak harekete geçmeye hazırlanan askerine baktı. "Yerinde kal Ali..." Göğsünden sızan uğursuz sıvı nefesini kesiyordu. Kan oluk oluk akarken düşünmemeye çalışıyordu. Ali kendine gelerek komutanına baktı. Vurulmuştu... Dağın iki cephesindede işler birbirine girmişti. Mavi kurt ani bir atakla çöp tenekesini almış ve kafasını saniyeler içinde bedeninden ayırmıştı. Baran'ı vuran peşmerge yerde kanlar içinde çırpınıyordu. Mavi gözler bedenini köşeye çekmiş can vermesini seyrediyordu. Şah damarından sızan kanı gördükçe içindeki intikam hırsı canlanıyordu. Öldüğünden emin olarak derin bir nefes aldı. Silahını kavrayarak ayağı kalkıp yılan gibi süzülerek askerlerin yanına gitmeye başladı. Silah arkadaşları önünü kolayca temizlemişti ama acele etmesi gerekiyordu. Acemi olmasına rağmen yılan misali kıvrılır izini belli etmezdi. Hızlı adımlarla karşı tarafa ulaşmak için çabaladı. Öte yanda kahverengi gözler kapanmamak için uğraş veriyordu. Yarasına tampon yaparak nefes almak için uğraşıyordu. Bu şekilde bir sonuca varamayacağını biliyordu ama kontrolü elden bırakmaya niyeti yoktu. "Karşılık vermeyi kesmeyin, atış serbest..." Bütün bedeni buz kesmişti, mermi girdiği yeri inanılmaz bir şekilde yakıyordu. Bu acı daha öncekilere benzemiyordu, ilk defa bu kadar derine girdiğini hissediyordu. Akan kan ile bilinci gidip geliyordu ama kendini dizginlemeye çalışıyordu. Kurşun sesleri artık uğultulu gelmeye başladığı anda tüm sesler bir bıçak gibi keskince sona erdi. Yarı kapalı gözlerini açıp karşısındaki adama baktı. Mavi kurt gelmişti ve gözler endişe ile bakıyordu. Birkaç kesik nefesten sonra gözlerini askerine dikti. Buradan kurtulursa başının belaya gireceğine adı kadar emindi ama şu an beyni düşünmeyi bırakın düzgün cümle kurmakta bile zorluk çektiriyordu. Kuruyan dudaklarını ıslatarak emrini verdi. "Git... Topla onları..." Bütün tim nefessiz olanları izliyor yerlerinden kımıldamıyorlardı. Kahverengi gözler birkez daha hepsinin üstünde gezindi. Emrini yerine getirmeleri için bekliyordu. Alnında pul pul ter damlacıkları oluşmuştu. Kulakları uğulduyordu. Tahminine göre birkaç saniye sonra gözleri kapanacaktı ama önce onları kendilerine getirmeliydi. Zoraki yutkunmaya çalıştığında öksürdü. Vücudu acıyla sarsılmıştı. Kamuflaj kana bürünmüş beresinin rengini almıştı. Kanı toprağı sularken gözlerini kapatmadan birkaç saniye önce tüm gücüyle fısıldadı. Gözleri en son göğsüne bastıran mavi gözlü adamda kalmıştı. "Sana emanetler!..." ♧♧♧ |
0% |