Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@nghn__

Herkese merhaba! Hikayemiz yavaş yavaş olaya giriş yapıyor. İnanın her satırı ince eleyip sık dokuyorum. Sizler için güzel bir kurgu olması için uğraşıyorum umarım beğeniyorsunuzdur.


Satır arasında sohbet eden okuyucu arayan bu gözlerim umarım görür, yorumlara yüklenin sevgili okurlar!


Yıldızları parlatmayı unutmayalım, iyi okumalar!



♧♧♧♧♧♧

İnsanların birçoğu seslerin evrende kaybolmadığına inanırken birçoğu ise kesinlikle yok olduğunda ısrarcıdır. Evrende kaybolmayan sesler kimi zaman kulaklarda duyulan çınlama olarak adlandırılır. Genç adam sesin kaybolmadığını savunan kesime kesinlikle inanıyordu ama bu çınlama olayı pek kafasına yatmıyordu. Tabii mermi vızırtısı falan bunlara giriyorsa çınlama olayına da bir eyvallahı vardı.


Gözlerini açmak için sesi tanımayı bekliyordu ama bu ses evrende kaybolmayan o duyduğu ve aşina olduğu seslerden değildi. Kokusuyla uyandığı bu sesin sahibini merak ediyordu. Bilinci tamamıyla yerindeydi, vücudunda ağrı hissediyordu. Yaşadıklarını çok net hatırlıyordu bazı kopukluklar olsa da aklı başındaydı. Genç adamın kafasında birçok şey dönerken kendine geldiğinden beri uzun bir süre geçtiğinin farkındaydı fakat gözlerini açmıyordu. Bu kadar zaman içinde düşündüğü en saçma şey sesin sahibinden yayılan bu kokuyu ömür boyu almaya aday olmak istemesiydi. Kulaklarına tekrar o nazlı ve güzel sesin tınısı çarptı.


"Baran Bey, gözlerinizi artık açar mısınız? Merak etmeyin güvendesiniz ve uyandığınızın farkındayım."


Adam gözlerini biraz daha kapalı tutarken kendine yaklaşan bedenin kokusu ciğerlerine doldu. Çok cılız bir kokuydu belki de uzun süredir ağzında bulunan maskenin etkisiyle koku duyusunda geçici bir duraklama olsa gerekti. Yine de bu koku onu müptela etmeye yeterdi. Vücuduna emir vererek gözlerini yavaşça araladı.


Kahverengi gözlerine ilk çarpan hastane odasının beyaz tavanıydı. Bakışları odada biraz daha oyalandığında görüşü artık daha netti. Nerede olduğunun farkındaydı. Kendi hastanesindeydi, güvendeydi. Odada gezinen net bakışları sesin sahibini buldu. Allah yeryüzüne bir melek gönderse ve bunu görebiliyor olsak bu kadın kesinlikle o melek olurdu. Simsiyah sırma gibi saçları narin bukleler halinde omuzlarını süslüyor yeşil gözleri adeta insanı büyülü bir şekilde içine çekiyordu. Karakteristik yüz hatları, dolgun dudakları ve gülümseyen yüzü ve bembeyaz üniforması bu melek görünümünü bir bütün haline getirmişti. Genç adam ya uzun süredir kadın yüzü görmediğinden böyle bir güzelliğe çarpılmıştı ya da kadın gerçek bir melekti.


Elini yüzündeki maskeye götürdü, kolunu kaldırırken bile yorgun hissediyordu. Vücudu aldığı darbeden dolayı hayli bitkin düşmüştü. Kadının ona doğru gelmesini eliyle durdurdu ve maskeyi yavaşça indirdi. Klasik salaklar gibi yerinden kalkmak için elbette çabalamayacaktı. Göğsündeki bu ağrı uzanırken böyleyse oturduğunda ne olacağını elbette biliyordu. Kollarındaki serumdan vücuduna ilaç gittiğini düşünüyordu. Kendini incelemeyi bırakarak bakışlarını onu dikkatle izleyen kadına çevirdi. Sesinin düzelmiş olduğunu umut ederek konuştu.


"Kaç gündür buradayım?..."


Sesi çatallıydı fakat böyle çıkmasını önemsemedi, kaç gün geçtiğini merak ediyordu. Tamam, aklına bu sorudan daha çok şey geliyordu. Operasyon sonucu ne olmuştu? Timi sağ salim evine varmış mıydı? Askeri hayatını bir kenara bırakıp soru sormayı düşünseydi bu soru daha farklı olurdu. Mesela bu güzel kadına iltifat edebilirdi ama ceylanı ürkütmek istemezdi. Kafasında dönen bu saçma düşünceleri susturdu. Doktoru kendisine yaklaşarak kontrol ederken aynı zamanda konuşup bilgi veriyordu.


"Yaklaşık dört gündür uyuyorsunuz, bedeniniz yorulmuş olmalı. En son ne olduğunu hatırlıyor musunuz?"


Ses tonu çok güzeldi elinde olsa saatlerce dinlerdi. Anestezi etkisinde böyle bir şey olmayacağından emindi düşüncelerini birkaç saniyeliğine molaya aldı ve odadaki meleğin sorusuna bir cevap aradı. Askeri bir hastanede olmadığını biliyordu bu yüzden görevle ilgili herhangi bir detay vermeyecekti. Her ne kadar babasının hastanesi olsa da görev gizliydi, yeni yetme bebe gibi ötmeyecekti. Dudaklarını ıslatarak cevap verdi.


"Hatırlıyorum, vuruldum. Bilincim yerindeydi baygın olduğum süreç içindeki çoğu şeyi hatırlıyorum ama ambulanstan sonrası yok."


Askerler arasındaki konuşmayı o koşuşturmayı her şeyi hayal meyal hatırlıyordu ama bir yerden sonrası kopuktu. Kadın elindeki dosyaya son birkaç şey karalayarak kapattı kontrolünü de sonlandırmıştı. Ellerini önlüğünün cebine soktu ve açıklamaya başladı.


"Hastanemize gelirken yolda kalbiniz durmuş, arkadaşınız geri getirmiş. Ameliyat anında tekrar kalbiniz durdu kurşun çok fazla yakındı ama hallettik. Göğsünüzde hatrı sayılır bir yara mevcut zamanla küçük bir iz bırakacak şekilde iyileşek. Birazdan sizi normal odaya alacağım, bu kapının ardında uyanmanızı bekleyen çok insan var. Ko-..."


Kadının konuşması genç adamın onu durdurmasıyla kesildi. Adam ne fazla konuşmayı severdi ne de fazla konuşanı dinlemeyi severdi. Söylediği şeyleri zaten bir postada kardeşinden dinleyeceği için şu an beynini meşgul etmek istemiyordu.


"Yeni uyanmış bir adam için sizce çok fazla açıklama yapmadınız mı? Ağrımı geçirin, gerisi önemli değil. Birde mümkünse, Giray'ı çağırır mısınız?"


Kadın onaylayarak kafasını salladı. Kesinlikle sessizken ve uyuyorken daha kibar görünüyordu. Oysa adam uyanır uyanmaz kabalık etmiş sözünü kesmişti. Kapıdan çıkarken söylenerek çıkmaya yelteniyordu, birde bu adamın saçlarını falan okşamış onunla saatlerce konuşmuştu. Kendine karşı biraz kızgın hissediyordu. Kendi kendine bunları mırıldanırken unuttuğu bir şey vardı orada yatan adam bir bordo bereliydi ve kulakları oldukça keskindi.


Madem ona söylenmişti, biraz utandırabilirdi. Sonuçta suçlu olan o değildi, birlikte geçirdikleri zamanın çoğunda bilinçsiz uyuyordu. Sorumluluk kabul etmek gibi bir düşüncesi yoktu. Aslında söylemeyecekti ama bir umut o kızarmış yüzü görmek istiyordu. Bu güzel doktor Baran’ın daha önce varlığını unutmaya yüz tuttuğu munzur tarafını ortaya çıkarmıştı.


"Duyuyordum seni doktor hanım, saçlarımda gezen ellerini de hissettim."


Kadın arkasını hiç dönmeden adımlarını hızlandırdı ve mırıldandı. Gerçekten çok utanmıştı.


"Geçmiş olsun..."



♧♧♧♧♧♧

Baran kardeşiyle konuştuktan sonra normal odaya alınmıştı. Ailesini uzun uğraşlar sonucu göndermiş biraz dinlenmek umuduyla gözlerini kapatmıştı ki kapı tekrar açıldı. Gözleri kapıya dönerken yerinde dikkatle kendini düzeltti. Görevli olduğu birliğinin komutanı gelmişti.


‘’Rahat aslanım, kalkma.’’


Süleyman albay eliyle genç askerini durdururken yatağın tam karşısına geçti. Baran ona çok saygı duyardı. Kendisi fazla babacan bir adamdı, sürekli onları kollar en iyi şekilde yetişmeleri için elinden geleni yapardı. Yerinde elinden geldiğince düzenli bir şekilde oturarak komutanına baktı.


‘’Hoş geldiniz komutanım.’’


Süleyman albay başıyla ufak bir selam verirken askerini inceledi. En sevdiği askerlerinin başında gelirdi bu hayta adam. Onu adam etmek, laf söz dinletmeyi öğretmek çok zamanını almıştı. Hep en tehlikeli görevlerini layığıyla yapan adam bu defa yaralanmıştı. Süleyman albay bu hayta herif elinden kayıp gidecek diye çok korkmuştu, kayıp vermek istemiyordu.


‘’Hiç hoş bulmadım Baran. Ben size burnunuz bile kanamadan döneceksiniz dedim. Sen postunu deldirip geri geldin. Ulan sen hiç laf dinlemeyecek misin?’’


Baran bu siteme karşılık olarak ufak bir tebessüm etti. Koskoca adamın artık saçları kar beyaza dönmüştü. Kaşları çatılmış sert bir yüzle ona bakıyordu. Cevap vermeyi geciktirmeden komutanına istediği cevabı vermişti.

‘’Dediniz komutanım, özür dilerim.’’


Süleyman albay karşısındaki adamın sahte mahcubiyetini yiyecek adam değildi.


‘’Hadi oradan hayta, özür dilermiş! Sen yine bir bela bulmuş karışmışsındır. Dua et ki Eren oradaydı da aldı seni, gerçi o da kendini yaktı ya…’’


Baran’ın canı bu duruma çok sıkılıyordu. Eren namı değer Mavi Kurt çok esaslı bir delikanlıydı. Yıllar önce yolları kesişmişti. Eren komutanına karşı vefa borcunu deşifre olmayı göze alarak ödemişti. Baran’ı o cehennemden sıyırıp kurtarmıştı. Şu an kendinden çok Eren’in durumunu merak ediyordu.


‘’Komutanım Eren’e ne olacak?’’


Süleyman albay sıkıntıyla nefes alarak Baran’ı geçiştirdi. Bu zamana kadar haklıyı hep korumuştu bununda bir yolunu bulacaktı elbet. Üstleriyle gerekli görüşmeleri yapıyordu.


‘’Sen orasını merak etme, halledeceğim. İyileşene kadar seni karargah yakınlarında görmek istemiyorum. İzin işini hallettim, istirahat et. Timimde çürük adam istemiyorum üsteğmen ona göre.’’


Baran emre karşılık alışılagelmiş cevabını sundu. İzin işi hoşuna gitmemişti ama itiraz hakkı yoktu.


‘’Emredersiniz komutanım.’’


♧♧♧♧♧♧

Gelen gidenin eksik olmadığı günlerin sonunda kendini dinlenmek adına sürekli uykunun kollarına bırakan adam gözlerine dolan güneş ışığı ile uyandı. Genç adam yeni güne gözlerini açmış açar açmaz gözlerini saate dikmişti. Vizite saati geliyordu yani birazdan güzel doktorunu görecekti.

Bugün refakatçisi hem komutanı hem de kuzeniydi. Çok yorgun olsa gerek refakatten çok rahatsızlık vermeye gelmiş gibi uyuyor üstüne üstlük horluyordu. Yanında horlayan ayıya yatağın yanındaki masadan aldığı su şişesini fırlatarak uyandırdı.


"Kes lan artık! Geceden beri beynimi yedin hor hor!"


Günlerdir karargahtan çıkıp soluğu hastane odasında alan adam uyku hali ile sersemledi. Elleriyle yüzünü ovuşturarak vücudunu gerdirdi. Baran’ı sevmese çekilecek dert değildi ya yine de sabırla bir ona çarpıp yere düşen şişeye birde kuzenine baktı.


"Olmayan şey yenmez kardeşim. Kalbinin olduğunun kanıtı var ama doktorlar beynin için aynı şeyi söylemedi."


Bu adamdan nefret ediyordu. Aslında seviyordu ya da sevmek zorundaydı sonuçta bu adamla hem silah arkadaşı hem kardeşti. Belki de kazanılmış çaresizlik dedikleri bu oluyordu. Gözlerini devirerek uyumaktan dağılmış saçlarını düzeltti.


"Teyzem kesin seni üç atıp iki tuttu yoksa bu espri seviyesinin başka açıklaması olamaz. Ayrıca topla pılını pırtını defol doktorum gelecek, şu camı da aç odaya oksijen girsin. Leş gibi uyku kokuyor."


Uyku sersemliğini üzerinden atan adam ayaklanarak arkadaşının kafasına bir fiske vurdu. Yata yata şımarıklığı başlamıştı, kendine getirmesini bilirdi. Camı açarken bir yandan da homurdandı.


"O yattığın yere gömerim seni davar herif! Yatmaya alıştın ama donunla koşarken hatırlatacağım bu sözleri sana."


Kahverengi gözleri sinsice gülerken cevap verdi.


"Şuradan kalkayım istersen yüz tur koşarım komutanım."


İkilinin sözleri kapının açılması ile bölünürken beyler kendini toparladı. Aralarında dönen muhabbetin öznesi sonunda içeri girmişti. Bugün saçlarını dağınık bir topuz yapmış hafif bir makyajla sabah vizitine başlamıştı. Odadaki adamlara selam vererek dosyayı kontrol etti.


"Günaydın Baran Bey, bugün nasılsınız?"


Genç adam sıkıntıyla gözlerini devirdi. Ulan bir hafta olmuştu hadi uyuduğu günleri de sayarsak iki haftaya yakındır buradaydı. Artık yatmaktan, gelen gidenden ve sürekli sorulan sorulardan ciddi manada sıkılmıştı. Tüm bunlara ek olarak günlerdir yanına gidip gelen güzel doktoruyla bir türlü istediği muhabbeti yakalayamıyordu. Bu güzel kadın yanındaki davar Serhan'ı ne zaman görse resmiyete bürünüyordu. O resmiyeti aşmak artık farz olmuştu, evirip çevirmeye gerek yoktu. Doktor Zeran’dan açıkça hoşlanıyordu. Tam arkadaşına çıkmasını söyleyecekken arkadaşı ondan önce davranarak odadan ayrıldı. Kadının sorusunu daha fazla bekletmek istemiyordu.


"Günaydın Zeran, çok iyiyim sen nasılsın?" Genç kadın gülümseyerek cevap verdi. Bu odaya geldiğinde içini farklı bir mutluluk kaplıyordu. Baran her gün onunla biraz daha sohbet edebilmek için eften püften sebepler buluyordu. Genç kadının inkar edecek bir şeyi yoktu, bu hareketler oldukça hoşuna gidiyordu. Bu sebeplerin arasında en çok dile getirdiğiyse taburcu olmak istemesiydi. Bugün o çok istediği taburcu haberine ulaşacaktı.


"İyiyim, teşekkür ederim. Bugün o çok istediğiniz haberle geldim. Taburcu oluyorsunuz."


Taburcu? Şaka mı yapıyordu bu kadın? İki haftaya yakındır bu haberi bekliyordu. Yarası hala ara ara ağrımasa şimdi kalkıp bu kadına sarılabilirdi. Laf aramızda ağrı bahaneydi alacağı tepkiyi kestiremediği için kendini dizginliyordu. Genç kadın hala sizli bizli konuşuyordu. Bir kez daha şansını denemek istedi.


"Ben seninle vakit geçirmeye alışmıştım doktor. Yoksa sıkılıp postalıyor musun beni?"


Doktor gülen gözlerini sedyeden ona bakan adama çevirdi. Ne yaptığının açıkça farkındaydı ama biraz daha uğraştırmak istiyordu.


"Sizi postalamak ne haddime Baran Bey? İşlemleri kardeşiniz halletti çıkmadan önce son bir pansuman için geleceğim birazdan, geçmiş olsun."


Güzel doktoru odadan çıkar çıkmaz Baran kalkıp odanın içindeki banyoya girmişti. Günler sonra paspal görüntüsünden kurtulan adam aynada son kez kendine baktı. Saçlarını kısaltmış, sakallarından kurtulmuştu. Kardeşinin talimatlarını dinleyerek kısa bir duş almış annesinin getirdiği taze kıyafetleri giymişti. Banyodan çıkarak sedyeye ilerleyip oturdu.


Burada kaldığı süreç içinde komutanlarından, devrelerinden ve komutanları aracılığı ile askerlerinden gelen iyi dilekleri almış odası bir dönem çiçek bahçesine dönmüştü. Annesi ve babasını başında beklememeleri için ikna etmesi uzunca bir süre onu uğraştırmıştı. Abisinden sıkı bir nutuk yemiş dikkatsiz olduğu konusunda uyarılmıştı. Doktor olan kardeşiyse sık sık durumunu kontrol ediyordu. Nihayetinde herkes artık iyi olduğuna kanaat getirmişti.


Tüm bunları bir yana bıraktı çünkü kafasını bunlar değil onunla ilgilenen kadın kurcalıyordu. Beden dili kendisine karşı olan ilgisini açıkça belli ederken henüz bunu kadından duymamıştı. Baran bunları düşünürken kapısı aralandı. Zeran pansuman yapmak için gelmişti.


‘’Bakıyorum gitmek için çoktan hazırsınız.’’

Adam doktorunu kafasıyla sessizce onayladı. Genç kadın günlerdir gördüğü adamın bu düzenli halini çok beğenmişti. Saçlarını güzelce şekillendirmiş yüzünü kaplayan sakalından arınmıştı. Gözleri daha canlı bakıyordu. Ellerine eldiven geçirerek pansuman yapmak için sedyeye yaklaştı.


‘’Tişörtünü biraz sıyırıp uzanır mısın?’’


Baran söyleneni yaparak gözlerini Zeran’a odakladı. Pansumanını asla hemşireler yapmıyordu, tüm bakımıyla kendisi ilgilenmişti. Hızlı hareketlerle yarasını temizleyerek tekrar sardı ve eldivenlerini çıkardı. Baran’ın toparlanması için müsaade ederek hasta dosyasına yöneldi.


‘’Teşekkür ederim, seni fazlasıyla meşgul ettim.’’


Az önce pansumanını yapmıştı ve şu an karşısında dosyayı doldurmasını izliyordu. Sözlerine karşılık samimi bir tebessümle cevap verdi.


‘’Teşekküre gerek yok, bu benim görevim.’’


Baran’dan sıcak bir gülümseme aldığında işine devam etti. Doktoru kullanacağı ilaçları sıralarken Baran artık biraz serserilik yapması gerektiğini söyleyen beynine ayak uydurdu. Bu son şansıydı ve bu güzel kadın onun olmalıydı, en azından o öyle düşünüyordu.


"Doktor, benim başka bir fikrim var. Bence reçeteye numaranı yazsan çok daha çabuk iyileşebilirim."


Kadın söylediklerini duymazdan gelerek ilaç talimatlarıyla ilgili sözlerini bitirdi. İçindeki heyecan ile cebinden çıkardığı ikinci reçete kağıdına numarasını hızlıca yazarak elinde sıkıca tuttu. Bu yaptığının yanlış olduğunu haykıran kısmını dinlemeyecekti. Baran’dan hoşlanmıştı, biraz tanımaktan zarar gelmezdi. Derin bir nefes alarak adama yaklaştı. Doktorun sessizliğine karşılık genç adamda susmuş ceketini giymek için ayaklanmıştı.


"Giyinmenize yardım edeyim Baran Bey."


Baran bozulduğunu fark ettirmemeye çalışarak yardım almadan ceketini giydi. Hiç hesap etmediği bir şey olmuştu. Kolları arasına giren ufak bedenin sıcaklığını atlatamadan ceketinin cebine giren küçük elinin şaşkınlığını yaşıyordu. Doktoru kolları arasına girmiş ona sıcak bir sarılma sunmuştu. Baran kendine gelerek kolları arasındaki kadına karşılık vererek hafifçe sarıldı.


Burnuna dolan koku tüm vücudunu ele geçirmişti. Bu koku cennetin en değerli hazinesi gibiydi. Tüm yaraları iyileşmiş gibiydi. Bu kadının verdiği şifanın yanında Hipokrat'ın anasını satardı. Değil yazdığı reçete Türk Tabipler Birliği gelse şu an ona bundan daha iyi tedavi veremezlerdi.


Kolları arasındaki beden birkaç dakikalık duraksamadan sonra yavaşça bedeninden ayrılmıştı. Şimdi amacına ulaşmıştı, doktor da ona karşı boş değildi. Dili söylemese bile beden dili bu güzelliği çoktan ele veriyordu. Karşısında ışıldayan gözlerle ona bakan kadına yüzüne nadir yerleşen gülümsemesini sundu. Muhtemelen cebine giren el ile numarayı almıştı ya zafer artık onundu. İçinden zafer naraları atarken cılız sese dikkat kesildi. Zeran utangaç ama kendinden emin duruşuyla ona dileğini söylemişti.


"Çabuk iyileş Üsteğmen..."




Loading...
0%