@nickinci
|
"Uyanın artık! Buraya geldiğimden beri ses tellerim normalinden fazla titreşiyor!"
Gözlerimi hafifçe aralayıp güneş ışığına alışmaya çalıştım. Dün gece, okul çıkışı onunla nereye gideceğimizi düşünmekten gözüme uyku girmemişti. Gerçekten beni nereye götürecekti?
Kapımın hızla açılmasıyla gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yaptım.
"Uyanık olduğunu biliyorum. Bu cırtlak sesime rağmen uykuda olman anormal bir hareket olurdu."
"Ben zaten anormalim." Gözlerimi sıkı sıkıya kapatıp kendimi anında ele verişimi tebrik ettim. Üzerimdeki yorganı ayaklarımla yere düşürüp Öykü'ye baktım.
"Sabah sabah derdin ne?" Ağzı kulaklarında bir şekilde yatağın ucuna oturdu.
"Zenginlerin okulunda ilk günüm daha ne olsun. Gerçekten de okul çıkışı arabalarına binip alışveriş merkezlerinin altını üstünü getiriyorlar mı? Bunu yapmak için sabırsızlanıyorum!"
"Imm dur bir saniye atladığın bir yer var. Bunu yapman için ihtiyacın olanlar ne biliyor musun? Son model araba ve zenginlik." Öykü gözlerini devirip dolabımı karıştırmaya başladı.
"Burada kaldığım sürece bende zenginim. Ve arabamı soran olursa da... ehliyetim yok derim. Bu kadar basit."
Kendi kendime gülüp suratımı aniden düşürdüm. Yorganı yere attığım için pişman olmuştum çünkü üşümüştüm.
"Siyahtan başka renk bilmez misin?"
"Siyahı seviyorum."
Yatağımdan kalkıp bir süre kendime gelmek için bekledim. Komidinin üzerinde duran telefonumu alıp gelen birkaç bildirimi inceledim.
"Yedek formanı alıyorum. Bunu söylediğimi sakın ona söyleme ama İdil kilo mu almış?" Pis pis gülüp ayağa kalktım.
"Imm. Tabii ki de söylemem çünkü kendin çoktan söyledin."
Öykü elindeki gömleği biraz daha sıkarsa o uzun tırnaklarıyla gömleğin delinmesi an meselesiydi. Zorlukla yutkunduktan sonra dudaklarını yavaşça araladı.
"Arkamda değil mi?" Başımı onaylar bir şekilde aşağı yukarı salladıktan sonra hızlı hareketlerle banyoya girdim.
Birazdan kopacak olan kıyamete şahitlik etmek istemiyordum.
Duşa girip girmemek arasında kalsam da bu soğukta gözüm yememişti. Gerçekten bugün hava ayrı bir soğuktu.
Aynada kendime bakarken bir şey dikkatimi çekmişti. Aynaya iyice yaklaşıp yakından baktım. Dudağımın kenarı hafif zedelenmişti. Dünkü maçta olmuş olmalıydı. Neyse ki çok fazla belli olmuyordu. Her hafta okula dudağım patlak bir şekilde gittiğim için meraklı birkaç kişinin dikkatlerini büyük ölçüde üzerime çekiyordum.
Kuş yuvasına dönen topuzumu açıp saçlarımı sağa sola savurdum. İstediğimi alamayınca bu hareketi tekrarladım ama yine istediğimi alamamıştım. Omzuma dökülen saçlarımın bir kısmını avuçlayıp burnuma yaklaştırdım. Saçlarım yeteri kadar şampuan kokmuyordu. Sırf bunun için banyo yapacaktım. Şampuanımı ve kokusunu seviyordum.
⚫
Öykü'ye sinirli bir bakış atıp yola bakmaya devam ettim. Sabah ki konuşmadan dolayı arabamın anahtarlarını onun sakladığına emindim.
"Günahımı alıyorsun. Neden senin arabanın anahtarlarını saklıyım ki? Bunu yapmam için bana bir sebep söyle."
"Eğer canın sıkıldıysa bir şeyler yapmak için sebeplere ihtiyacın yok!"
"Canımın sıkılması da bir sebep!" Hızla arkamı döndüm.
"Yaptığını kabul ediyorsun yani!"
"Asla! Neden İdil'e de sormuyorsun? Belki o yapmıştır."
İdil aynayı eliyle düzeltip Öykü'ye kaşlarını çatarak baktı.
"Bu işlerine beni alet etme. Eli çok ağır."
Öykü üst dudağını ısırıp boynunu kaşımaya başladı. O yapmıştı işte. Derin bir nefes alıp yola bakmaya devam ettim.
"İdil lütfen aynı sınıfta olduğumuzu söyle?"
"Seni ellere bırakır mıyım?"
"Adamsın!"
"O laftan nefret ediyorum."
"Biliyorum. Ama yine de adamsın." Kendi kendime gülüp ikisinin de güldüğümü görmemesi için elimle ağzımı kapattım. Eğer bad girl modumu bozmazsam akşama kadar bana bulaşmazlardı.
İdil arabayı okulun otoparkına park edince gözüm hemen Savaş'ın arabasını aradı ama göremedim. Ya daha gelmemişti ya da başka sıraya park etmişti.
Arabadan inince montumun önünü açtım. İçerisi fazla sıcaktı ve ne kadar şikayetçi olsam da soğuğu seviyordum.
Öykü İdil'le arama geçip ortamızda durdu.
"Heyecanlıyım! Hem de çok. Normal bir okul olsa bu kadar olmaz ama burası buram buram zenginlik kokuyor. Bu arada ilk işiniz sizin çocukları göstermek."
İdil Öykü'nün kulağına yaklaşıp fısıldadı. "Şşt. Sizin çocuklar deyip durma. Biri duyacak!"
"Yürüyün hadi." Okulun bahçe kapısından girince her zamankinden daha çok dikkatleri çekmiştik. Dönem ortasında okula gelen üçüncü yeni kız.
"Neden hepsi bana bakıyor?" Öykü tereddütlü çıkan sesiyle ve değişik yüz ifadesiyle çok komik görünüyordu.
"Yenisin ondan. İlk hafta böyle gider sonra alışırsın."
"Şimdi ben 1 hafta boyunca popüler miyim?"
"Ahh tatlım baş dansçı ile takıldığının farkında mısın? 1 hafta değil 1 sene boyunca popülersin." İdil ve Öykü kendi aralarında gülüşürlerken benim gözlerim onu arıyordu. Eğer onlara özel çardakta da değillerse kesin gelmemişlerdi.
Nereye gideceğimizi o kadar merak ediyordum ki... gördüğüm yerde yakasına yapışıp sormamak için kendimi zor tutuyordum.
"Bu o!" Öykü bir eliyle benim kolumu bir eliyle de İdil'in kolunu tutup bizi durdurmuştu.
"Kim?"
"Beyaz atlı prensim. Tekrar göreceğimi biliyordum!" Şaşkın bir şekilde baktım.
"Yeraltında ki mi?"
"Evet. Orada işte!" Başıyla işaret ettiği yere bakınca onları gördüm. Okulun en uç köşesinde sigara içiyorlardı. Sırayla yan yana dizilmişler Savaş ortada duruyordu.
"Kaç numara?" Öykü yüzüne salak bir sırıtma yerleştirip saçını kulağının arkasına attı.
"3." İdil ile birbirimize bakıp aynı anda konuştuk.
"Salak olan!"
"Tanıyor musunuz!? Beni de tanıştırın ne olur?" Okulun ortasında durmuş aralıksız onlara baktığımızı fark edince Öykü'yü tutup yürütmeye başladım.
"Önce sınıfa çıkalım."
"Adı ne? Çok heyecanlıyım aynı sınıfta mıyız?"
"Kızım bir sakin ol. Önce sınıfa çıkalım." İdil Öykü'yü sakinleştirirken bende etrafı kolaçan ediyordum. Birisi onlara uzun süre baktığımızı görüp saçma sapan konuşabilirdi. Neyse ki herkes kendi halinde takılıyordu.
Sonunda sınıfa çıktığımızda Öykü'yü ön sıramıza yerleştirmiştik.
"Anlatın hadi!" Hemen yan sıramızda oturan kıza göz ucuyla baktım. Güzel. Kulaklık takılıydı.
"Adı Doruk-"
"İyimiş!" Gözlerimi devirip ben devam ettim.
"Ortaklık ilişkisi dışında uzak durulacaklar listesinde yer alıyor!"
"O işi unut! Bu çocuk benim olacak." Bizim sıramızın üzerinde duran eline yapıştırdım bir tane.
"Kaydını aldırırım okuldan!"
"İdil kendisini velim olarak göstermiş!" Öykü bilmiş bilmiş konuşunca bir tanede ağzına yapıştırasım gelmişti.
"Bence bir sakıncası yok gibi." İdil ağzının içinde mırıldanınca dehşet içinde ona baktım.
"Hainler!" Kollarımı birbirine bağlayıp kaşlarım çatık bir şekilde arkama yaslandım. Amacım sadece onları korumaktı. Nasıl bir tehlikede olduklarının farkında değildi ikisi de.
Önce edebiyatçı arkasından da sınıfın geri kalanı içeri girmişti. En son sınıfa Bora ve Doruk girmişti. Savaş gelmemişti. Bu saatten sonra gelse de pek bir şey fark etmezdi zaten. Hevesim kaçmıştı bir kere.
Kalbim hastanedeki gibi hızlı atmaya başlayınca çantamda ki su şişesini elim titreyerek açmaya çalıştım. Bir kaç yudum aldıktan sonra şişeyi sıraya bırakıp derin derin nefesler almaya başladım.
O kadar da sinirli değildim neden birden bire böyle olmuştum ki. İçime birden bire bir korku düşmüştü. Neyin nesiydi bu his?
Bileğimdeki tokayla dağınık saçlarımı bağlamak istemiştim ama ellerim uyuştuğu için becerememiştim. Saçlarım sanki beni boğuyordu. Parmak uçlarım... hissetmiyordum.
"Hazal sıradaki metni sen okur musun?" Hocanın adımı seslenmesiyle ona baktım ama kurduğu cümle zihnimde yankılandığı için ne dediğini anlayamamıştım.
Beynimin içinde motor çalışıyordu sanki. O kadar gürültülüydü ki... sarsıldığımı hissedince İdil'e baktım. Önce dudakları oynadı sonra kaşları çatıldı.
Sınıftakilerin ve hocanın şaşkın bakışlarına aldırmadan çantamı sırtıma taktım ve hızlı hareketlerle sınıftan çıktım.
Çıkar çıkmaz bir ferahlık sarmıştı etrafımı. Hoca ne olursa olsun kızların peşimden gelmesine müsade etmeyeceğini bildiğimden onları beklemeden yürümeye devam ettim.
Duvardan tutuna tutuna yavaş bir şekilde yürüdüm. Tuvalete gitmeliydim. Nefes almam kolaylaşsa da başımda ki baskı etkisini arttırmıştı.
Sakin olmalıydım. Ortada hiçbir şey yoktu peki içimde ki bu korku neydi?
Köşeyi dönünce birisine çarpmıştım. Yüzüne bakmadan ağzımın içinde özür dileyip yoluma devam ettim.
"Hazal?" Kolumu tutup beni durdurdu. "Sen-"
"İyiyim ben."
"Burnun kanıyor!" Yiğit söyleyene kadar bunun farkında değildim. Elimi yavaşça burnuma götürdüm. Gerçekten de burnum kanıyordu.
"Dur." Cebinden mendil çıkartıp burnuma bastırmaya başladı. Beni nefessiz bırakıp öldürmeye çalışıyordu herhalde.
"Ben yaparım." Mendili alıp dörde katladım ve yavaşça silmeye başladım. Umarım yüzüme daha fazla dağıtmıyorumdur.
"Kavga mı ettin sen?"
"Hayır. Mendil için teşekkürler." Biraz olsun kendime gelmiştim. Arkamı dönüp gideceğim sırada konuşmaya başladı.
"Nereye?" Onun göremeyeceği bir şekilde gözlerimi devirdim. İlgili davranarak kendini affettirmeye mi çalışıyordu? Üzgünüm canım çünkü affetmeyeceğim.
Cevap vermeden yürüdüm. Tuvalet yukarı kattaydı ve oraya gidecek gücü kendimde bulamıyordum. En iyisi dışarı çıkıp hava almaktı.
Dışarıya adım attığım anda soğuk etrafımı sarmıştı. Neyse ki sınıfta otururken montumu çıkarmamıştım.
Etrafta çok az kişi vardı. Başım öne eğik bir şekilde kimseye bakmadan arka bahçeye gittim. Burada kimse yoktu. Boş çardaklardan birine geçip çantamı masanın üzerine koydum.
Elimdeki kanlı peçeteyi de masaya atıp çantamdan temiz selpak çıkardım.
"Bukalemun?" Duyduğum sesle elim havada hareketsiz kalmıştı. Beni bu halde görmesini istemezdim.
"Ef-efendim." Kuru dalların çıtırdaması onun buraya doğru hareket halinde olduğunu gösteriyordu.
"Ne bu halin?" Kaşları çatık bir şekilde yanıma oturdu.
"Burnum kanadı."
"Kanamaya da devam ediyor." Ben durduğunu sanıyordum... Neden bu kadar uzun sürmüştü ki? Peçeteyi burnuma bastırıp önüme döndüm. Gitmeli ve sonra gelmeliydi.
"Ver şunu." Ne? Bir dakika. Bana fırsat vermeden elimdeki peçeteyi aldı.
"İndir başını biraz."
"Dur bi-" beni dinlemeyip başımı yavaşça aşağı indirmem için baskı yaptı.
"Savaş ama-"
"Sus. Getir elini." Elimi tutup burnuma doğru götürdü. "Sık burayı."
İki parmağımla burun kemerimi sıkarken yandan ona bakmaya çalışıyordum.
"Suyun var mı?"
"Sınıfta kaldı."
"Ben gelene kadar böyle kal. Tamam mı?"
"Tamam." Şimdiden boynum ağrımaya başlamıştı. Nereye gitmişti o? Hızlı gelse iyi olurdu yoksa boynum kopacaktı.
Aradan 2 dakika geçmesine rağmen hala gelmemişti ve boynum- bir saniye ya. Ben neden onun dediğini yapıyordum ki. Yavaş bir şekilde eski halime döndüm. Yeni bir selpak alıp yüzümü iyice sildim. Büyük ihtimalle kanamam durmuştu.
"Ben gelene kadar sabredemedin mi?" Elindeki su şişesini açıp temiz mendile döktü.
"Al. İyice sil şu yüzünü." Peçeteyi uzatırken hafifçe güldüğünü gördüm.
"Ne?" O bana mı gülüyordu? Burnu kanayan zavallı bir kızdım ben!
"Yüzünü sil." Ne vardı yüzümde bu kadar abartılacak. Aklıma çantama koyduğum küçük ayna geldi. Hemen ön gözünü açıp diplerde aynayı buldum. Gülen yüzüne yandan ters bir bakış atıp aynayı açtım.
SİKTİR!
Masadaki ıslak peçeteyi alıp bastıra bastıra yüzümü silmeye başladım. Akan kanı kaşıma kadar bulaştırmayı nasıl becermiştim.
Yüzümde kuruyan kanı uzun çabalar sonucunda çıkarabilmiştim.
"Kavga mı ettin?" Masada duran şişeden bir kaç yudum alıp geri kalanını elime döktüm.
"Neden herkes aynı şeyi soruyor! Etmedim kavga falan."
"Herkes?" Herkesten kastım Yiğitti. Tabii ki de ona Yiğit'ten bahsetmeyecektim. Aralarının iyi olmadığını biliyordum o yüzden onun adı geçtiği anda gerileceğini de biliyordum.
"Herkes işte." Omzumu kaldırıp indirdim. Sabahki aksiyonumu da bitirdiğime göre sırada ki aksiyona geçebilirdik.
"Bu gideceğimiz yer..."
"Ne olmuş oraya?"
"Güvenli bir yer mi?" Kaşlarını kaldırıp yüzüne alaylı bir gülümseme yerleştirdi. Şu sıralar pek bir güler yüzlüydü.
"Korkuyor musun?" Aklıma ilk tanıştığımız zamanlar söylediğim cümle gelmişti. 'Kimseden korkum yok benim!' Lafımın arkasında durmalıydım.
"Asla!..." aynı yüz ifadesiyle bakmaya devam etti.
"kanıtlayabilirim... gidelim hemen!" Tabii ki de korkmuyordum... belki biraz.
"Gidelim." Birden ayağa kalkınca bende çantamı kapatıp apar topar peşinden gitmeye başladım. Bu çok ani olmuştu.
Savaş arabasının kilidini açıp birazdan geleceğini söyledi ve uzaktaki bir bankta oturan çocuğun yanına gitti.
Kapıyı açıp tam bineceğim sırada bahçe kapısından çıkan Selin'le göz göze gelmiştim. Şaşkın bir şekilde havaya kalkan kaşları anında çatılmıştı. İki adımda dibimde bitmişti sülük.
Bu fırsatı onu sinirlendirmek için kullanabilirdim. Açık kapıdan çantamı içeri atıp tek kaşım havada ona baktım.
"Bir şey mi diyecektin?"
"Ne yapıyorsun sen!?" Anlamamış bir şekilde etrafıma baktım. Mimiklerimin onu şimdiden çıldırttığına emindim.
"Nereden geliyorsunuz?" Saçımı tek elimle geriye attım.
"Gidiyoruz." Alt dudağını ısırıp bir süre yere baktı.
"Ne var sizin aranızda?" Gerçekten Savaş'ı çok seviyor olmalıydı. Gözleri dolu bir şekilde bakıp sesi titrek çıkınca oyuna devam etmek istemedim. Vicdan yapasım tutmuştu.
Hafif gülen suratımı ifadesiz bir şekile getirdim. "Savaş orada." Başımla durduğu yeri gösterip arabaya bindim ve kapıyı kapattım. Bu sırada Savaş zaten buraya doğru geliyordu.
İkisi yan yana geçerken Selin ona baksa da Savaş karşılık vermemişti. Ne tarz bir ilişkileri vardı çözememiştim. Her neyse bana bulaşmadığı sürece beni ilgilendirmezdi.
Savaş binince arabayı çalıştırıp otoparktan çıktı.
"Üşüyor musun?"
"Hayır." Uzanıp klimayı açtı. Hafifçe gülüp önüme döndüm. Biraz üşüyor olabilirdim.
⚫
Bu sokağı biliyordum ve sonunun nereye gittiğini de. Buraya daha önce defalarca kez gelmiştim daha doğrusu gelmiştik ve hiç birinde sapa sağlam çıkamamıştık.
Arabadan inip yürümeye başladık. Mekanın önüne gelince ikimizde durmuştuk.
"Hazır mısın?" Neye hazır olduğumu bilmeden başımı salladım. Beni neden Patronun barına getirmişti ki.
İçeri girdiğimizde öğle saatleri olmasına rağmen aşırı doluydu. Adım atacak yer bulamıyordum. Savaş kolaylıkla insanların arasından geçerken- doğrusu herkes ona geçeceği kadar yol veriyordu- peşinden daha ikinci adımı atamadan yol anında kapanıyordu ve geride kalıyordum.
Zar zor ilerlediğim insanların arasında daha fazla devam edemeyince pes ettim. Zaten Savaş'ı da gözden kaybetmiştim. Ne olurdu sanki bekleseydi?
Sinirlenmiştim. Gürültüyü kafam daha fazla götürmüyordu. Kaşlarım çatık bir şekilde etrafıma bakarken sanki birisi iç sesimi duymuş gibi şarkıyı kapatıp kısık sesli slow şarkı açmıştı. Böylesi daha iyiydi.
Çılgınca dans eden insanlar yavaşlamış ve zıplamak yerine oldukları yerde yavaşça sallanmaya başlamışlardı. Sonunda dans edenlerin sayısı azalmıştı böylelikle artık yürüyebilirdim. Etrafıma baka baka yavaşça yürümeye başladım. Neredeydi bu.
Umutsuzca bir nefes verip yavaşça anlımı kaşıdım. Onu kaybetmiştim. Bu kalabalıkta onu bulmam imkansız gibi bir şeydi.
Etrafıma baka baka yürürken bir yandan da çantamda telefonumu arıyordum. Arkamı dönüp geri geri yürümeye başladım. Daha bir iki adım atmıştım ki birinin çarpmasıyla tek omzumda duran çantam yere düşmüştü. Çarpmanın etkisiyle tekrar arkamı dönerken bugün sinir olduğum saçlarım yine ve yine önüme düşmüştü.
Bana çarpan kız özür dileyip tekrardan omzuma çarparak yoluna devam etti. Derin bir nefes alıp başımı iki yana salladım ve yere eğilip çantamı aldım. Ayağa kalkarken onunla göz göze gelmiştim. Yaklaşıp 10 metre uzağımda duruyordu ve... değişik bakıyordu. O gece beni yakaladığında nasıl bakıyorsa yine öyle bakıyordu ve ben bu bakışın anlamını bilmiyordum. Derin bir nefes alıp bakışlarımı ondan kaçırdım. Beni etkiliyor olamazdı değil mi? Hem ben etkilenmenin ne olduğunu bilmiyorum ki. Daha önce kimseden etkilenmemiştim. Bu başka bir şeydir eminim gelip geçici bir şey. Ayrıca ben ona sinirliydim. Kaşlarımı çatıp hızlı adımlarla yanına yürüdüm.
"Neden beni bırakıyorsun!?" Konuşmamla kendine geldi ve gözlerini benden çekip arkamdaki bir noktaya kilitledi.
"Çocuk gibi elinden tutmamı mı isterdin?" Hayır öyle bir şey demek istememiştim tabii ki de ama... her neyse. Sadece gözlerimi devirdim.
"Ne yapacağız burada?"
"Gel." Arkasını dönüp bir iki adım atmıştı ki sonra aniden durdu. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken bana doğru döndü. O küçük gülüş nedendi? Tek hamlede elimi sıkıca kavrayıp öyle yürümeye başladı.
Ben şaşkınlık ve bozulmanın etkisinden kurtulmaya çalışırken onun içinde eminim zafer çığlıkları kopuyordu. Bana çocuk muamelesi yapmıştı resmen. Şaşkınlığım yerini yine sinire bırakmıştı. Bunun da hesabı görülecekti ama şimdi değil.
Sonlarda ki bar taburelerine otururken sonunda elimi bırakmıştı. Onun göremeyeceği bir şekilde terleyen elimi eteğime sildim.
"Hâlâ anlamış değilim."
"Gözlem yeteneğini ölçeceğiz. Bakalım testi geçebilecek misin?" Anlamaz bir şekilde ona baktım.
"Nasıl?"
"Herkese iyi bak ve suçluları bul." Tekrar anlamaz bir şekilde baktım.
"Ne?"
"Anlama sorunun mu var?"
"Bu kadar kalabalık bir yerde benden suçlu bulmamı istiyorsun. Daha önce hiç böyle bir şey yapmadım. Öylece bakıp bulacak mıyım?" Taburede bana doğru dönüp kolunu tezgaha koydu.
"Herkese suçlu gözüyle bak ve açıklarını bul." Barmen önümüze iki küçük bardak koyunca Savaş birini hemen kafasına dikmişti. Uzanıp diğerini de alacağım sırada elimi ittirip benim önümdekini de aldı.
"En son içtiğinde ne olduğunu biliyoruz."
"Şu an çok stres oldum!" Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
"Sakin ol ve insanlara bak." Neden bunu yapıyordum ki?
"Ne türden bir suçlu arıyorum?" Tereddütlü bir şekilde baktım.
"Onu da sen bulacaksın."
Çok şey istiyordu. Bu kalabalıkta oturduğum yerden nasıl suçlu bulabilirdim ki.
"Böyle oturarak-"
"Oturman gerektiğini söylemedim. Kendini ele vermeden nasıl bulursan bul." Kalkıp ne yapacaktım sanki.
"Testi geçince ne olacak?"
"Onu da geçince konuşuruz." Kollarımı önümde bağlayıp sırtımı tezgaha yasladım. En azından ödülümü söyleyebilirdi. Beni sinir etmeyi o kadar iyi biliyordu ki...
Her neyse kendime gelmeliydim. Çokta zor bir şey değildi. Sarhoşlar ne sorarsan söyleyecekleri için onlar suçlu olamazdı. En azından akıllı bir suçlu sarhoş olmazdı. Abuk sabuk hareketler yapanları geçip biraz daha ciddi duran tipler aradım. Ne olursa olsun eğer suçluysan rahat hareket edemezsin. Muhakkak bir ciddiyeti, etrafı gözleme isteğin olacaktı.
Ayakta duranları geçip koltuklarda oturanları izlemeye başladım. Gözüme çarpan ilk grup kızlı erkekli karışık gruptu. Tek başına bir köşede oturursan kesinlikle dikkat çekersin. O yüzden ilk hedefim kalabalık gruplardı. Umarım stratejim işe yarardı çünkü aradığım kriterlere uygun sadece 3 grup vardı.
Sıradan ilk grubu incelemeye başladım. 3 kız 2 erkekten oluşan grup aşırı gürültü çıkarıyordu. Bu sakinlikte gürültü çıkarırsan dikkatler yine üzerinde olurdu. Suçlunun bu grupta olduğunu sanmıyordum ama yine de olma ihtimalini riske atamazdım.
2 kız ve oğlanın biri kendi aralarında konuşup sık sık kahkaha atıyordu. Konuşmalarına o kadar dalmışlardı ki kız masaya koyduğu içeceğin döküldüğünü bile fark etmemişti. 3'lü grubu incelediğimde dışarıyla bütün bağlantılarını kestiklerini gördüm. Bunlardan suçlu olmazdı. Hiç biri tetikte beklemiyordu. Onları es geçip hemen yanlarında oturan diğer kız ve erkeğe baktım. Kız elindeki telefonla oynarken oğlan da kızın bacaklarından gözlerini ayırmıyordu. Bunlarda da suçlu tipi yoktu.
Gözlerimi hemen yan taraflarında oturan gruba kaydırdım. 3'lü erkek grubu. Hepsi de ciddi tipliydi. Sıradan incelemeye başladım. Başta oturan oğlan arada elindeki içkisini yudumlayıp dans edenleri izliyordu. Aslında daha çok birini arar gibiydi. Gözleri fıldır fıldır her tarafta geziyordu. Bu şüpheliydi.
Yanında oturan diğer arkadaşlarına baktım. Kendi aralarında konuşup gülüşüyorlardı ve kafaları biraz güzel gibiydi. Benim aklım ilkinde kalmıştı. Gözlerimi tekrar onda kilitledim. Adam kesinlikle buydu. Alnının kenarında biriken teri elinin tersiyle silip sık sık ekranına baktığı telefonuna tekrar baktı. Oğlanın her hareketini ayrıntılı olarak incelerken birden bana doğru bakmıştı. Panikleyip olayı berbat etmek istemiyordum. O gözlerini benden çekmeyip tek kaşını kaldırınca bir şeyleri çakmaya başlamıştı.
Bunu yapacağımı hiçbir zaman düşünmezdim. Yüzüme etkili olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirip çocuğa göz kırptım. Karşılık olarak ise o da bana gülmüştü. Yüzümü ekşitme isteğimi bastırdım.
"Sen az önce ne yaptın?" Lanet olsun. Onun yanımda olduğunu tamamen unutmuştum. Tek elimle saçımı kulağımın arkasına alıp yandan ona baktım.
"Ne yapmışım?" başını olumsuzca iki yana salladığını gördüm. Off... Oğlan telefonda biriyle konuşunca eli direkt cebine gitti ve bir şeyi kontrol etti sonrasında ise ayağa kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı.
Refleks olarak bende ayağa kalkıp kalabalığın içinde gözlerimle adamı aradım.
"Ne oldu?"
"Sanırım buldum." Sakin adımlarla kalabalığın içine girip kapıya yakın bir yerde durdum. Oğlan kenarda duvara yaslanmış biçimde bekliyordu.
"Hangisi?" Başımla gösterdim.
"Siyah ceketli olan. Cebinde bir şey saklıyor." Kapıdan içeri giren bir kız bir süre etrafa bakındıktan sonra oğlanın yanına gitti. Diğer suçlu da bu olmalıydı. Duvarın kenarında biraz konuştuktan sonra kalabalığın arasına girip dans etmeye başladılar.
Hiçbir şey olmamıştı. Olan tek şey umutlarımın yerle bir olmasıydı. Ama o çocuk o kadar şüpheli duruyordu ki onun olduğuna yüzde yüz emindim.
Bir dakika. O zaman o cebindeki şey de neydi? Belki de kalabalıkta bir şey yapacaklardı.
"O çocuk olduğuna eminim."
"Kanıtın var mı? Ne ile suçluyorsun?" Oydu işte. İlla ki kanıt gerekiyordu o zaman cebinde ki şeyi alacaktım.
Aklıma gelen fikirle zorla da olsa yutkundum ve konuştum. Bugün sınırlarımı zorluyordum.
"Benimle dans eder misin?" Elimi uzatıp tutmasını bekledim. Ne olur kabul etsin. Ne olur kabul etsin.
"O neden?" Kibar olup elimi havada bırakmayabilirdin hayvan herif.
"Kanıt istedin. Adama yaklaşmam gerekiyor. Her neyse sen buradan izle ben başkasını bulurum." Arkamı dönüp kalabalığa doğru bir adım atıp abaza bir tip aradım. Her yer doluydu zaten.
"Çabuk vazgeçiyorsun bukalemun." Elini belime koyup dans eden kalabalığa doğru ilerletmeye başladı. Sonuçta benimle dans etmesi için yalvaracak değildim.
Ortada bir yerde durunca ellerimi boynuna doğru götürdüm. "B-ben dans etmeyi bilmiyorum." Heyecanlanmıştım ve bu beni kekeletmişti. Lanet olsun!
"Ne diye gülüyorsun!" Savaş bakışlarını başka yöne çevirip gülmeye devam etti.
"Sinirlerimi bozuyorsun!"
"Benim yanımdayken kaşlarının çok çatılacağını söylemiştim." Sakin olup kalabalıkta oğlanı aradım.
"Çocuğu göremiyorum. Dur bir saniye-" ellerimi omzuna bastırıp parmak uçlarımda yükseldim biraz. Benim boyum uzundu onun ki ise benden de uzundu.
"Hah! Arkanda!" Gülerek Savaş'a baktım. Mesafeleri ayarlamada hiç iyi olmamıştım. Tıpkı şimdi ki gibi. Göz göze geldiğimizde ikimizde bir süre konuşmadık. Ne diyebilirdim ki. Gözlerimin altlara kaymaması için kendimi zor tutuyordum. ahh... siktir!
Bu durumun hemen bitmesi gerekiyordu. Bir şeyler söylemeliydim.
"Yakınlaşalım mı?" Dediğim şeyin farkına varınca gözlerim kocaman açılmıştı. Kesinlikle o anlamda dememiştim.
"Oğlana!" Hep aynı rezilliği yaşıyordum. Onun yanında heyecanlanmam normal değildi çünkü ben kimsenin yanında heyecanlanmazdım.
Neyse ki o beni daha fazla utandırmadı. Bir şey demeden oğlana doğru bir kaç adım gittik. Omzunun üstünden baktığımda ikisi fısır fısır bir şeyler konuşuyordu. Bir kaç adımda yan dönüp onunda görmesini sağladım.
Kızın oğlanın omzunda duran eli yavaşça aşağıya inip ceketinin cebine girdi. Çıkardığı şeyi görünce onların suçlu olduğunu yüzde yüz anlamıştım. Kız çıkarttığı küçük paketteki uyuşturucuyu göğüslerinin arasına doğru ittirdi.
"Gördün mü?"
"Aferin bukalemun. Testi geçmeyi başardın." Zafer edasıyla gülümsedim. Kendimi dedektif gibi hissediyordum.
"Ee müdahale edecek miyiz?" Avcumun içi kaşınıyordu resmen. Kavga çıkarıp birilerini dövmek istiyordum.
"Hayır." Arkamda ki birisine kafasıyla işaret verince 2 koruma anında oğlanla kızın yanına gelip onları içeride bir yerlere götürmüştü.
"Ne yapacaklar onlara? Kızı ben istiyorum!"
Bugün gerçekten gülesi tutmuştu.
"Bu sefer ne oldu!?"
"Çok hırçınsın." Ne yani onları dövüp konuşturmayacak mıydık? Peki bu komik miydi?
Peki ödülüm neydi? Biz neden hâlâ dans ediyorduk? Neyse ki müzik saniyeler içinde bitmişti. Birbirimizden ayrılıp eski yerimize geçtik.
"Testi geçtiğime göre..."
"Testi geçtiğine göre gelebilirsin." Ödül bir yer miydi?
"Nereye?"
"Yardıma muhtaç ailelere yapılan bağışlar adı altında her sene düzenlenen ve bir kişiye ödül verilen resmi balo. Yapılan asıl şey ise silah ticareti. 2 gün sonra yapılacak ve ülkenin her yerinden mafyalar gelecek, yakınlık kurulacak." Vay be.
"Peki ben neden oraya gelmeye hak kazandım."
"Aradığımız adamda oraya gelecek." Gözlerimi kocaman açıp şaşkınlıkla ona baktım. Bu çok iyi bir haberdi.
"Kim olduğunu biliyor musun!?"
"Tahmin ediyorum. Eğer oraya gelirsen seninle muhakkak bağlantı kuracaktır. Sende bu üstün gözlem yeteneğinle onu bulmaya çalışacaksın."
"Bu mükemmel bir haber!"
"Bu kadar uçma. Baloda çatışma çıkma ihtimali yüksek. Birçok düşman bir araya gelecek. Her sene anlaşmazlıklar olur ve kavga çıkardı. Son 3 senedir bir şey olmuyor o yüzden herkes eşlerini de getiriyor ama ne olacağı hiç belli olmaz." Aynen öyle. Neyin ne zaman olacağı hiç belli olmuyordu.
"Bende bu şans varken oradan yara almadan çıkmam imkansız. Yani evet, geliyorum." Tek kaşını kaldırıp önüne döndü. Ne oldu şimdi?
"Dikkat çekmeyen bir şeyler giy." Başımı sallayıp bende önüme döndüm.
Barmen tezgaha sabah ki şeyden yine koymuştu. Savaş önümden almadan hemen alıp kafama diktim.
"Ne? Buna içilir." Yüzümü ekşiterek zorla konuşmuştum.
"Tadı iğrenç." Savaş almadan diğerini de alıp kafama diktim. Çok fena gaza gelmiştim.
"O içtiğinin ne olduğunu biliyor musun!?"
"Hayır. Ama sabah sende içtin ve sana bir şey olmadı."
"Bu o değildi." Söylediği şeyden sonra midemde bir şeyler altüst olmaya başlamıştı. İç organlarım hareket ediyormuş gibi içim bir hoş olmuştu.
"Savaş! Pek iyi hissetmiyorum!" |
0% |