@nickinci
|
Bu sabah erkenden uyanmıştım. Hayret normalde ilk önce alarmı 5 kez ertelerdim yine de uyanamazdım. Üstüne birde İdil tepinirdi üstümde anca uyanırdım. Büyük değişim vardı bende bu aralar. İlk olarak kalkıp ılık bir duş aldım. İlk günden sonra iki gün boyunca okula gitmeyip biraz dinlenmiştim evde. Kendim gitmediğim halde İdil'i de göndermemiştim. Tek başına gitmemesi ikimiz içinde iyi olurdu.
Hemşirenin verdiği krem sayesinde yaram neredeyse iyileşmişti belli olmayacak kadar küçük bir çizik kalmıştı. Banyodan çıktıktan sonra üstüme yine siyah bir şeyler geçirdim. Aşağıya inip güzel bir kahvaltı hazırlamaya başladım. İdil'e sürpriz yapacaktım. İşim bitince onu uyandırmaya gittim. Kapısını yavaşça açtım ve içeri girdim. Sanırım içimde yılların intikamı birikmiş olmalı ki İdil'i uyurken görünce aklıma çok fena fikirler geldi. Yatağın yanındaki ağzına kadar su dolu bardağı elime aldım ve yavaşça yatağın başına geçtim. Bir anda sesimi çıkarabildiğim kadar yüksek çıkarıp "İNTİKAMMMM!!" diye bağırdım. İdil ne olduğunu anlamadan çığlık atarak yataktan fırladı ama çarşaf ayağına dolaştığı için yere yapıştı. Bence bu kadar yeterdi suya gerek kalmadı. Elimdeki suyu bir kenara koyup kahkahalarla gülmeye başladım.
"Ah kafam kızım böyle uyandırma mı olur ya altıma ediyordum resmen. Tamam yani intikam alınır da böyle mi alınır vicdansız? Öldüreceğim lan seni. Dur! Bir saniye ben patitok kokusu alıyorum. Yaa yoksa sen. Oha ya yerim seni bir tanesin." dedi ve ayağa kalkıp karşıma geçti. Yanaklarımı tutup yırtılma aşamasına kadar çekti ve 32 diş gülümsedi. Ben İdil'in bu anlık değişimine ağzım açık bakarken o çoktan aşağıya inmişti. Yahu bu az önce seni öldüreceğim dememiş miydi?
İdil'in arkasından bende aşağıya indim. İdil çoktan masaya oturmuş kahvaltıya gömülmüştü. Bende karşısına geçtim ve ikimizde kıtlıktan çıkmış gibi yemeye başladık.
Bugün büyük gündü. Okula gitmediğimiz süre içinde tabikii de boş durmamıştık. Emniyetin önüne gittik ve dikkat çekmeden sabahtan akşama kadar geleni, gideni, görevlileri kameralardan izlemiştik. İdil bu işlerde iyiydi eline bilgisayar, telefon verseniz hemen her yere bağlanırdı. Bizde emniyetin kameralarına bağlandık ve akşama kadar izlemeye başladık. Plan basitti. Bugün emniyete gidecektik İdil'le. Aşağı kata inecektik çünkü arşiv en alt kattaydı. İkimizde kameraların göremeyeceği farklı yerlerde duracaktık. En alt katta ki güvenlik odasında ki adamda bütün odaların anahtarları vardı ve her iki saatte bir yemekhaneye kontrole giderdi. Ben koridorunun bir ucunda İdil ise diğer ucunda bekleyecekti. Her iki taraftan da yemekhaneye gidildiği için adam hangi taraftan giderse o uçtaki kişi adamın karşısına geçip hızlı hızlı yürüyecekti. Adamı görmemiş gibi yapıp ona çarpacaktı ve o sırada çarpma bahanesiyle adamın belinden anahtarları alacaktık. Adam sorarsa da yolumuzu kaybettiğimizi ve çıkışı aradığımızı söyleyecektik. Sonrasında ise hızlıca arşive gidip kaza dosyasını alıp çıkacaktık. İşte bu kadar basitti. Beni düşüncelerimden bölen İdil'in konuşması oldu.
"Planı mı düşünüyorsun?"
Sıkıntılı bir iç çekip konuştum. "Evet. İdil hiçbir aksilik olmasını istemiyorum. Plan basit ama çok tehlikeli dikkatli ol tamam mı? Eğer bir şey olurs-" İdil lafımı kesti ve konuşmaya başladı.
"Hazal biz bu işi birçok kez yaptık. Merak etme bir sorun çıkmayacak. O dosyayı alacağız ve çıkıp gideceğiz." Tamam anlamında kafamı salladım. İkimizde kahvaltımızı bitirmiştik İdil'e bakıp tekrar konuşmaya başladım.
"Çıkalım mı artık?"
"Hemen üstümü giyip geliyorum canım" dedi ve ayağa kalktı. Merdivenleri çıkarken duyması için arkasından bağırdım "siyah giymeyi unutma" o da "tamam" diye anırarak cevap verdi. Biz böyle işler yaparken hep siyah giyinirdik. Gerçi ben hep siyah giyinirdim orası ayrı.
Siyah kanı belli etmiyordu çünkü. Gerçi şu zamana kadar küçük çizikler haricinde pekte ciddi bir şey olmamıştı ama olsun.
İdil gelene kadar ben masayı topladım ve bulaşıkları makinaya koydum.
İdil'de aşağı inince kapıyı kilitledik ve benim arabamla yola koyulduk. Hadi bakalım başlasın macera. Zaten biz macerasız yaşayamazdık. En az haftada bir kere macera yaşadık. Biz istesek de istemesek de bu hayatımızın bir parçası olmuştu.
Emniyetin önüne geldiğimizde bir süre birbirimize bakarak destek vermeye çalıştık. Nedenini bilmiyorum ama içimde kötü bir his vardı. Aslında hiç böyle olmazdı ben bu tür işlerde hep rahat davranırdım aksine İdil gergin olurdu. sanırım dosyadan çıkacaklardan korkuyordum. Eğer bu kaza değil de cinayetse demek oluyor ki bu olay örtbas edilmiş ve katil elini kolunu sallayarak dışarda geziyordu.
"Hazal inan bana bir şey olmayacak. Gireceğiz o dosyayı alacağız ve çıkacağız." dedi güven verircesine. Bende gerginliği dağıtmak için işi espriye vurdum.
"Dua et de şişko bebek işi çakmasın." Bu dediğime ikimizde kıkırdadık. Şimdi biraz daha iyi hissediyordum. Arabadan indik ve emniyete doğru yürümeye başladık. Hiçbir şey yokmuş gibi davranıp dikkat çekmemeye çalışıyorduk. Sonunda merdivenlerin başına gelmiştik. Etrafta birilerinin olup olmadığına baktık. Ortalıkta kimse gözükmüyordu zaten burası sadece aşağı indiği için pek kimse uğramıyordu.
Evet asıl şimdi başlıyoruz.
İdil evdeyken telefonuyla kameralara bağlandı. benim anlamadığım ve sonsuza kadar istesem de anlayamayacağım şeyler yaptı. Sonuç elindeki telefondan tuşa bastığı andan itibaren bütün kameralar ve alarmlar etkisiz hale gelmişti. Sadece 15 dakikamız vardı. Hemen aceleyle ben koridorun bir ucuna İdil'de diğer ucuna gitti. Zaten zamanlamayı şişko bebeğin yemek saatine göre ayarlamıştık. Saat tam 13.00 olduğunda şişko bebek dışarı çıktı. Ahh şansa bakın ki benim olduğum tarafa doğru yürümeye başladı. Bende derin bir nefes aldım ve yere bakarak hızla şişko bebeğe doğru yürüdüm. Ve bingo! Adama çok hızlı bir şekilde çarptım ve hızlı reflekslerle anahtarı taktığı pantolonun kemer kısmından çıkardım. Özür dileyip tam yoluma devam edecektim ki adam kolumdan tuttu. Lanet olsun kesin anladı. Ben içimden kendime küfürler ederken adam konuştu.
"Hey küçük hanım senin burada ne işin var. Buraya girmek yasak!" Ohh be anlamamış.
"Afedersiniz ben yolumu kaybettim. Çıkışı arıyordum." Adam bir süre yüz ifademe baktı. Sanırım yalan söyleyip söylemediğimi anlamaya çalışıyordu. Ama boşuna bakıyordu çünkü ben Hollywood yıldızlarına taş çıkartan bir oyunculuk oynardım. Ve dediğim gibi boşuna bakmıştı. Bana eliyle koridorun sonunu gösterip "Oradan yukarı çıkarsan çıkışa ulaşırsın." dedi.
Teşekkür bile etmeme izin vermeden yoluna devam etti. Adam gözden kaybolunca bende hemen kolumdaki saate baktım. Bu adam beni çok oyalamıştı. Yuhh 12 dakikamız kalmış. İdil'de hemen bana doğru koşarak geldi.
"Yakalandın sandım kızım!" Yaa bir de bana sor sen. Hemen arşivin önüne geldik ve sırayla anahtarları denemeye başladık. Allahtan çok fazla anahtar yoktu. 6. Anahtarı denediğimde sonunda kilit açılmıştı ve bizde hemen içeri girip kapıyı kapattık. Ohaa ben bu kadar büyük beklemiyordum. Burada en az bin tane dosta vardır hangi birine bakacaktık. İdil'e baktığımda o da şok olmuş bir ifadeyle odaya bakıyordu. Sanırım o da bu kadarını beklemiyordu. İdil'le birbirimize baktık ve ikimizde dosyaların arasına daldık.
O bir sıraya bakarken bende başka bir sıraya bakıyordum. Saatime baktım ve 5 dakikamız kaldığını gördüm. Hemen aceleyle dosyaların tarihlerine bakarken kronolojik sıraya göre dizildiklerini fark etim. Hemen 2014 Kasım ayında ki dosyalara bakmaya başladım. İşte burada üzerinde 25 Kasım 2014 Ahmet paşa bulvarı/trafik kazası yazıyordu. İçini açtığımda Mehmet babamın ve sevim annemin fotoğrafları vardı. Doğru dosya olduğunu teşhis ettikten sonra İdil'e bakıp "Buldum!" dedim.
Telefonundaki kronometreye baktı. "Çabuk çıkalım 45 saniye kalmış!" Hemen kapının önüne geçip yavaşça araladım ve koridorun dolu olup olmadığına baktım. Boş olduğunu görünce hemen çıktık ve kapıyı kilitleyip anahtarı temiz bir bezle silip güvenlik kapısının önüne bıraktım. İdil'de dosyayı kazağının altına sakladı. İşte bu kadar. Hızlı adımlarla yürüyüp merdivenlerden çıktık ve dikkat çekmemeye çalışıp kalabalığa karıştık. Emniyetten çıktık ve arabaya doğru hızlı adımlarla ilerledik. Arabaya bindiğimiz gibi gaza bastım ve hızla uzaklaştık emniyetten. Ohh be gereksiz yere stres yapmışım aldık çıktık işte. İdil'e baktığımda onunda rahatlamış ifadesini gördüm belli etmemeye çalışsa da o da stres yapmıştı.
Eve geldiğimizde hemen yerdeki sehpanın etrafına oturduk ve İdil dosyayı masaya koydu. İkimizde bir süre dosyaya baktık. Ne benim ne de onun açacak cesareti vardı. İçinden çıkacaklardan korkuyorduk. En sonunda ben dayanamadım ve İdil'e bakarak "açıyorum" dedim. Bana tereddütle baksa da kafasını onaylarcasına salladı. Bende yavaşça dosyanın kapağını açtım. Karşımıza ilk çıkan şey Ahmet babamın ve Sevim annemin fotoğrafı oldu. Bir süre özlemle fotoğraflara baktım. Tam iki yıl olmuştu nasılda özlemiştim onları. Umarım mezarlarında rahat yatıyorlardır. Eğer bu kaza değil de cinayetse sonunda ölüm bile olsa ben bunu yapanı, anne ve babamızı bizden koparan kişiye cezasını çektirmeden bırakmayacaktım peşini.
Sayfayı yavaşça çevirdim içinden üstünde anlamadığım şeyler yazılı bir kağıt çıkmıştı. Ama aradığımız şey dosyanın en altında ki CD'ydi. Kaza anının videosuydu. İdil kağıdı eline aldı ve incelemeye başladı. Okuduklarına bakarsak pek de güzel şeyler yazmıyordu. Çünkü okurken kaşlarını çatıp duruyordu. Merak etmiştim.
"Ne yazıyor?"
"Bildiğimiz şeyler. Adamın birinin verdiği ifadeye göre cinayet olabilme olasılığı bile yokmuş. Burada sadece Mehmet babamın arabayı bariyerlere doğru kırdığını ve uçurumdan aşağı düştüklerini gördüğünü söylemiş."
"Şimdi patron bize cinayet olduğunu söylüyor. Tanımadığımız bir adam ifadesinde babamın bariyerlere doğru sürdüğünü söylüyor. İdil bunu hiç istemesem de en doğrusu CD yi izlemek." dedim.
Bunları söylediğim an içimde bir şeyler koptu. Kolay değildi öyle öz olmasa bile sana anne babalık yapmış birilerinin ölümünü izlemek. Zamanında bize izletmek istemişlerdi ama o zaman acımız daha çok tazeydi. Bir de bunu izlersek kaldıramazdık. Şimdi bir de patron cinayet düşüncesini kafamıza sokmuştu. O günden beri her Allah'ın günü yatmadan önce hep dua ettim. Lütfen cinayet olmasın diye. Cinayet olduğu fikri aklıma geldikçe sinirleniyordum. Belki de bunca zaman ailemizin katiliyle aynı havayı soluyorduk. Ben cenazeden sonra 1 ay boyunca her gece ailemin mezarına gidip sabaha kadar orada dururdum ve hep uyuya kalırdım. Ben her gün acı çekerken ailemizin katilinin elini kolunu sallaya sallaya dışarıda gezdiği fikri beni deli ediyordu. Bu fikir aklıma geldikçe öfkeden kuduruyordum.
İdil'in dizüstü bilgisayarı getirmesiyle gerçek hayata döndüm. Eli titreye titreye CD'yi yerleştirdi ve yapmakta kararsız kalsa da enter tuşuna bastı.
İlk başta ekran karanlıktı sonra birden görüntü netleşmeye başladı. Anlaşılan videoyu ağır çekime almışlardı. Yolda hiç araba yoktu. Sonra birden babamın kırmızı arabası görüş açısına girdi. Babam sağ taraftan gidiyordu. Sanırım o sırada bir şey oldu çünkü babamın sol tarafındaki araba önü boş olduğu halde yavaşlayıp babamın arkasından sürmeye başladı. Tekeri patlamış gibi gözüküyordu. Bir ara video karardı 1 saniye sürmeden geri geldi. Doğru mu gördüm diye hemen geriye aldım ama evet aynı şey tekrar olmuştu. Tekrar görüntü geldiğinde bu sefer araba tam bariyerlerden aşağı düşerken gözüktü. Ve video biti.
Bu işte bir iş vardı ne olduysa o 1 saniyelik karartıda oldu. İdil'e baktığımda çoktan gözyaşlarına boğulmuştu. Anlaşılan o bu tersliğin farkına varmamıştı. Şu an yeterince kötü gözüküyordu birde bu fark ettiğim ayrıntıyı söyleyip aklını karıştırmak istemedim. Dosyayı hemen toplayıp CD'yi de içine koydum. Dosyayı alıp her hangi bir çekmecenin içine attım. Bu sırada İdil biraz daha sakinleşmişti. Sonra birden aklıma bugün maçım olduğu geldi.
"İdil biliyorsun seni ne kadar yalnız bırakmak istemesem de bugün maçım var. Geçen hafta zaten aksattık. Bugün de gitmezsek patron sorun çıkarabilir."
"Tamam canım sen git beni düşünme iyiyim ben." Ona tereddütle bakınca bana gülümsedi ve tekrar konuşmaya başladı.
"Hazal gerçekten iyiyim sen dövüşüne konsantre ol. Hem bugünün stresini atarsın."
Bende onaylarcasına kafamı salladım ve gidip yanağına kocaman öpücük bıraktım. Odama çıkıp hemen dövüşte rahat edebileceğim kıyafetler giydim. Üstüme siyah sporcu atleti ve altıma da siyah bileklerimin biraz üstünde biten taytımı giydim. Siyah sporlarımı da ayağıma geçirdim ve her zaman hazırda duran spor çantamı alıp aşağıya indim. İdil'e ben çıkıyorum diye seslendim.
Evden çıkıp hemen yan tarafta ki garaja girdim. Yerdeki logar kapağını küçük bir anahtarla açıp kaldırarak karşıma çıkan merdivenden aşağı indim. Birkaç basamak inip kapağı üstüme kapattım. İşte şimdi her yer karanlık olmuştu. Telefonumun ışığını açarak dar koridorda ilerledim. Yol habire bir sağa bir sola kıvrılıyordu ve hafif aşağı doğru gidiyordu. Yani yerin 7 kat altına iniyordum. Karanlık yolculuk sonunda bittiğinde önümdeki demir kapıyı açtım ve kimse görmeden hızlıca kapattım. Her yerde sokak lambası olduğu için içerisi aşırı aydınlıktı. Buranın gündüzden farkı yoktu. Hatta burada yaşayan insanlar bile vardı. Burada barlar marketler ve büyük konteynırlar vardı. İnsanlar buralarda ev diye kalıyorlardı. Bizim gibi yukarıdan gelen sayılı kişi vardı ve bunu patrondan başka kimse bilmezdi. Bu yüzden gizlice girip çıkıyorduk.
Sonunda maçın yapılacağı binaya geldim. Maç binanın aşağısında yapılıyordu. Burada bize ait bir oda vardı maça hazırlık için. Hemen yukarı yıkık dökük merdivenlerden çıktım ve odama girdim. Ellerimin eklem yerlerine bezler sarıyordum. Boks eldiveni giymeyi sevmiyordum çünkü içinde ellerim terliyordu ve eldiven elimden kayıyordu. Diğer elime de bez parçası sararken kapı iki kere tıklandı ve gelen her kimse direkt içeri girdi.
"Maç için son 2 dakika!"
"Geliyorum" dedim ve ayağa kalktım. Beraber odadan çıktık. Bu çocuğu ilk defa görüyordum genelde hep Cenk gelirdi haber vermeye. Sanırım bu yeni gelmişti.
Merdivenlerden aşağı maçın yapılacağı yere geldik ve o burada benden ayrıldı. Bende ringe doğru yürüdüm. Beni gören herkes alkışlıyordu ve kafes güzeli diyerek tezahürat yapıyordu. Sonunda ringe çıktım ve rakibimin gelmesini bekledim. Geldiğinde yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Böyleleriyle ilk kez karşılaşmıyordum. Genelde benden uzun boylu, kaslı, iri yapılı oldukları için kazanacaklarını düşünüyorlardı. Özellikle kız olmam onları daha da eğlendiriyordu. Fakat rakibini asla ama asla küçümsememek gerekiyordu. Ondan kısa olmam ve zayıflığım benim için büyük bir avantajdı. Hızlı hareketlerim sayesinde daha karşımdaki ne olduğunu anlamadan ensesinde bitiyordum. Adama boş gözlerle bakıp yerimi aldım. Hemen bitmesini istiyordum çünkü bir an önce İdil'in yanına gidip kedisini yalnız hissetmemesini sağlamalıydım. Büyük bir gürültüyle yukardaki kafesler aşağıya doğru düştü. İşte başlıyorduk.
Adam çok yapılı ve güçlüydü bu bariz belliydi ama o hava attığı kasları ağırlık yapıp onu yavaşlatmaktan başka bir işe yaramıyordu. Adam beni zafere sürükleyecek kendisinin ise sonunu getirecek ilk hamleyi yaptı. Bende bundan faydalanarak karın boşluğuna tekmeyi geçirdim. Adam ilk başta afallasa da hemen toparladı. Sonra birden üstüme doğru koşmaya başladı ve yumruk atmaya çalıştı. Ama bana yumruk atmadan önce adamın bileğinden tuttum ve döndürerek arkasında sabitledim. Sonra diz kapağının arkasından tekmeyi geçirdim ve adam yeri boyladı. Hakem adamın yerden kalkması için sayarken bende etrafa göz gezdirdim. Bu sırada millet çığlık çığlığa adımı haykırıyordu. Buradaki herkes delirmiş olmalıydı. Herkes çıldırmış gibi zıplayıp abuk sabuk şeyler söylüyordu. Zaten çoğu sarhoştu. Yarın bunların hiçbirini doğru dürüst hatırlamayacaklardı bile.
Ben insanlara göz gezdirirken gözlerim gözlerinden ateş fışkıran gözlerde sabit kaldı. Daha dikkatlice baktığımda gözlerin sahibini tanıdım. BUNUN BURADA NE İŞİ VARDI!? Gözünü hiç kırpmadan bana bakıyordu ve yanında da Doruk ve Bora vardı. BUNLARIN BURADA NE İŞİ VARDI!? Tıpkı onlarda benim onlara baktığım gibi bana şaşkınlıkla bakıyorlardı. Afallamıştım. Hem de çok fena afallamıştım. Derin nefesler alırken ensemi kaşıdım. Onlar benim kimliğimi biliyordu ve bu... çok tehlikeliydi.
Bora birden arkana bak diye bağırınca aklıma adam geldi. Hızla arkamı dönmemle suratıma yumruk yemem bir oldu. Off bu çok kötüydü. Çok sert vurmuştu herif resmen etrafımda dönüp yere yapışmıştım. Çenemi hissetmiyordum... Birde burnumu.
Hissettiğim tek şey dudağımın kenarında ki sızı ve ıslaklıktı. Hakem kulağımın dibinde saymaya başlarken başımı sinirle iki yana sallayıp hemen toparlandım, adamın karşısına geçtim ve elimin tersiyle dudağımın kenarını sildim. Adam bana zafer kazanmış edasıyla bakıyordu ama birazdan iki seksen yerde yatacaktı haberi yoktu. Ring zaten çok büyüktü bende bir kaç adım geri gittim. Adam ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. Olduğum yerden adamın üstüne doğru koştum. Birden havaya sıçradım ve tam adamın suratının orta yerine yumruğumu geçirdim. Eğer biraz daha sert atsaydım elim kırılabilirdi. Attığım yumrukla adam zaten yere düşmüştü. Birde ayağımla suratına sert bir tekme atınca bayılmıştı.
Kafesin dışındaki insanlar delicesine lakabımı haykırıp duruyordu. Korkuyordum. Onların olduğu tarafa hiç bakmadım ve kafes açılınca hemen ringten atlayıp arka kapıdan çıktım. Yukarı odama çıkıp üstümü değiştirdim ve siyah şapkamı takıp dışarı çıktım. Hızlı adımlarla dışarıdan bakıldığında kamuflaj olmuş kapıma doğru ilerledim. Kapıdan etrafımı kontrol edip içeri girdim ve kapıyı kilitledim. Yarın zor bir gün olacaktı. Hem de çok zor bir gün. |
0% |