Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm 6: Sarhoş

@nickinci

Neden bilmiyorum ama bu aralar hep erken uyanıyordum. Bu işte bir anormallik var arkadaş ben ve erken uyanmak aynı cümlede bile geçemez. Evet yine erken uyandım alarma daha 20 dakika vardı. Yataktan kalkmayıp biraz daha uzandım ve dün geceyi düşünmeye başladım. Aklım hala almıyordu. Onların orada ne işi vardı? Onlar Yeraltını nereden biliyorlardı ki? Maç bittiğinde arkamdan seslendiklerini duymuştum ama konuşmak istemediğim için hemen kalabalığa karışıp arka kapıdan çıkmıştım. Eve gelir gelmez olanları hemen İdil'e anlatmıştım o da çok şaşırmıştı.

 

Alarmın çalmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Banyoya gidip aynanın karşısına geçtim. Dün gece çok geç uyumuştum. Bundan kaynaklandığını düşündüğüm gözlerimin altındaki morluklara baktım. Çok acınası duruyordum. Gözlerimin altı morarmış ve şişmişti. Dudağımın kenarı patlamış ve akan kan kurumuştu. Hemen elimi yüzümü yıkayıp yüzüme bulaşmış kanlardan kurtuldum. Odama geçip dolabımın kapağını açtım. Sonunda sipariş verdiğimiz formalar gelmişti hemen üstüme geçirip aynanın karşısında saçlarımı düzelttim. Hava bugün biraz estiği için üstüme de siyah deri ceketimi giydim. Gözaltlarımda ki morlukları gidermek için kapatıcıyla baya bir vakit geçirdim. Dudağımın kenarındaki yarayı belli etmemek için bordo rujumu da sürdüm. Aynaya baktığımda normal bir insana benzemiştim.

 

Aşağı indiğimde İdil çoktan hazırlanmış beni bekliyordu. Hiç vakit kaybetmeden evden çıktık. İkimizde arabalarımıza binip okula sürmeye başladık. Okula geldiğimizde artık ilk gün ki gibi dikkatleri çekmiyorduk. Göz ucuyla köşedeki onların çardağına baktığımda bize baktıklarını gördüm. Hemen önüme dönüp hızlı hızlı yürümeye başladım. İdil'de durumu anlamış olacak ki bana ayak uydurdu. Kendimi kaçıyormuş gibi hissediyordum. Neden böyle hissediyordum ki. Sanırım kaçtığım için böyle hissediyorum. Ya gelip orada ne işin vardı diye sorarlarsa. O zaman ne cevap veririm. Gerçeği anlatamam ama yalan söylersem inanmayadabilirlerdi.

 

Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Belki de umurlarında bile değildim boşuna panik yapıyorum. Of ne oluyor bana ya ben bu değilim hesap vermek zorunda da değilim onlar kim ki ben onlara açıklama yapacağım. Ben düşüncelerimle boğuşurken sınıfa onlar girdi. Zilin çaldığını bile fark etmemiştim. İdil'e baktığımda Doruk'a öldürücü bakışlar attığını gördüm. Sanırım geçen sefer ki olayın etkisinden hala kurtulamamıştı.

 

"Bakışlarınla öldürdün çocuğu İdil önüne bak artık." dedim ve gülmeye başladım.

 

Aklıma yine onlar gelince göz ucuyla yan tarafıma baktım. Arkada oturan çocuk şu revirde konuştuğum bu tarafa bakıyordu. Korkutucu bakışları beni ürkütmüştü. Belki de endişelenmeliydim. Sınıfa hoca girince önüme döndüm.

 

 

Matematiği severdim ta ki bu okula gelene kadar. Bu yaşlı bunak anlatınca uykum geliyordu benim. İdil de zaten ayrı bir alemdeydi. Bende telefonumu aldım ve İnstagrama girdim. Takipçilerim zaten çoktu bu okula geldiğimden beri daha da çoğalmıştı. Fotoğrafıma yapılmış bir yoruma bakarken hoca birden bana seslendi.

 

"Hazal matematik telefonla anlaşılmaz. Telefonu bırak ve dersle ilgilen."

 

"Matematiği telefonla anlamaya çalışmıyorum zaten. Bu arada ilgi alanlarım dersleri kapsamıyor." dedim ve yarım ağız sırıtıp arkama yaslandım. Bir öğretmen olarak bana ağır laflar söyleyebilirdi bunu hak ediyordum ama yapmadı. Sınıftan kıkırtılar yükselirken hoca bağırıp sınıfı susturdu ve bana bakıp tekrar konuşmaya başladı.

 

"O halde gel de sırada ki soruyu sen çöz belki ilgi alanına girer." Klasik öğretmen lafı. "Kalk sen çöz." sınıfa rezil etmek için kaldırmıştı beni. Bende ağır hareketlerle sıramdan kalktım ve tahtaya doğru yürüdüm. Kalemi elime alıp soruyu çözmeye başladım. Bu sorular benim için çocuk oyuncağıydı. Soru neredeyse yarım tahtayı kaplamıştı. Bende bilerek biraz büyük yazmıştım hocanın gözüne sokmak istercesine. Soruyu bitirip sonucu yuvarlak içine aldım. Kalemi hocaya uzatırken bana şaşkınlık ve hayretle bakıyordu. Cool bir şekilde arkamı döndüm en azından ben öyle düşünüyordum sırama doğru ilerledim. İdil aşağıdan elini uzattı, çak işareti yaptı ve ikimizde kıkırdadık. 2 dakika sonra zil çalmıştı.

 

İdil'e baktım telefonuyla uğraşıyordu. "Ben tuvalete gidiyorum." Onaylarcasına başını salladı. Sıramdan kalktım ve sınıftan çıktım. Koridorda ilerlerken aniden biri kolumdan çekti ve sürüklemeye başladı. Korktum be! Beni sürükleyen kişiye baktığımda onu gördüm. Sanırım sabah ki düşüncelerimde haklıydım. Kolumu da çok sıkı tutuyordu ama çokta acıtmıyordu.

 

"Ya yavaş ne yapıyorsun bırak kolumu!" diye söylendim ama beni dinlemedi.

 

"Ben kime diyoru-" lafımı tamamlayamadım çünkü resmen beni duvara fırlatmıştı. "Hayvan herif!" Bir yandan söylenip bir yandan da hafifçe öksürüyordum. Kemiklerin çok kötü batmıştı sırtıma.

 

"Konuş!" Ona sinirli gözlerle baktım.

 

"İnsan mısın sen? Hıı! Ne şimdi bu yaptığın?"

 

"Hiç uzatma konuş!"

 

"Neyden bahsediyorsun?" Tamam saçma bir cümle olmuştu. Neysen bahsettiği gayet açıktı.

 

"Hazal anlamamazlıktan gelme. Ne işin vardı orada?"

 

"Sen benimle böyle konuşmazsın. Sana bir şey açıklamak zorunda da değilim" dedim ve duvara dayamış olduğu kolunu ittirip duvarla arasından çıktım. Ne ara koymuştu o kolunu oraya. Bir de kaslı bir şeydi. Yani ittirmesi zor olmuştu. Her neyse çok sıcak olmadı mı ya burası?

 

"Sakın kimseye oradan bahsedeyim deme. Ve bir daha seni orada görürsem orada olduğuna pişman ederim." dedi. Neden onun dediğini yapacaktım ki.

 

"Buna sen karar veremezsin. Ve bana karışamazsın. Sanki biz çok meraklıyız İdil'le oraya inmeye." dedim. Son cümleyi sesimi kısarak söylemiştim ama büyük ihtimalle duymuştur. Off bir ağzımı tutamadım. Şimdi oraya zorla indiğimizi düşünecek. Gerçi zorla iniyoruz orası ayrı. Sonuçta inmezsek adamlar bizi öldürür. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. Tam arkamı döndüm gidecektim ki konuşmaya başladı.

 

"Artık oraya inmene izin vermiyorum." Bu sefer kendimi tutmadım ve gülmeye başladım. Gerçekten bu kendini ne zannediyordu.

 

"Bak orada ki mevkin ne, orada ne iş yapıyorsun bilmiyorum hatta daha adını bile bilmiyorum ama bildiğim bir tek şey var o da patronumun sen olmadığın."

 

"Benim bildiğim bir şey var ama. Emniyetten dosya çaldığınızı biliyorum." Şaşkınlıkla birden ona döndüm.

 

"Sen nasıl.. beni mi takip ediyorsun?" diye sordum. Nasıl bilebilirdi ki.

 

"Polisin bunu fark etmesi an meselesi değil mi? İstersem bu süreci biraz hızlandırabilirim. Bakacakları ilk yer neresi olur sence?" yine soruma cevap vermeyip o bana soru sordu. Bilerek mi yapıyordu bunu.

 

Bir iki adım ilerleyip bu sefer ben ona yaklaştım. Yüzümü yüzüne yaklaştırıp sesimi hafif kısarak konuşmaya başladım. "Madem Savaş istiyorsun şu andan itibaren başlasın o zaman. Elinden geleni ardına koyma tamam mı? Kimseden korkum yok benim!" Kesinlikle korkuyordum.

 

Zaten zilde çalmıştı onu arkamda bıraktım ve sınıfa doğru yürüdüm. Kapıyı çalmadan içeri girdim ve sırama oturdum. Hocada alışmış olmalı ki bir şey demedi ve derse devam etti.

 

"Yine neredesin sen tuvalete gideceğim dedin ortalıkta yoksun. O yüz ifadesi ne öyle?" O sırada sınıfın kapısı çalınmadan açıldı ve içeri o girdi. Hiç bana bakmadan sırasına oturdu. İdil bir ona bir bana bakıp neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

"Bir şey yok İdil tuvalette bir kızla tartıştım o yüzden geç geldim." Bana tek kaşını kaldırarak baktı. Bunun anlamı sana inanmıyorum ama yine de kurcalamayacağım demekti.

 

Derse odaklanmaya çalıştım ama yok olmuyordu. Aklım onunla konuştuklarımızda kalmıştı. Neden bu kadar sorguluyordu ki? Neden ilgileniyordu? Aslında şöyle bir bakınca diğer öğrencilerden farklı duruyorlardı. Aynı bizim gibi onlarında karanlık yönleri vardı. Bu çok belliydi zaten adamlar Yeraltı'na iniyordu nasıl normal olabilirlerdi ki. Oradaki kimse normal değildi. Off başımıza bela mı almıştık acaba?

 

Ona karşı çok uzun bir konuşma yapmıştım ve mesajım gayet net belliydi. 'Benimle uğraşma. Yoksa..' yoksası yoktu. Ne yapabilirdim ki ona. Anlaşılan daha çok karşı karşıya geleceğiz gibi duruyordu. Zaten derse geç girmiştim zilin çalmasına az kalmıştı. İdil'e yaklaşıp konuşmaya başladım.

 

"İdil ben kendimi pek iyi hissetmiyorum dersten sonra eve geçeceğim." Bana anlamaz gözlerle bakıp konuşmaya başladı.

 

"Hazal bir şey mi oldu doğruyu söyle." dedi.

 

"İdil cidden bir şey yok sadece biraz halsizim bu aralar, gidip uzanacağım." dedim.

 

"O zaman bende seninle geleyim. Yalnız kalma."

 

"Saçmalama sen kal okulda sadece... biraz da yalnız kalmak istiyorum." dedim. Başını onaylarcasına salladı ve zil çalana kadar omzuma yattı. Zaten 5 dakika sonrada zil çalmıştı. Çantamı topladım ve ceketimi üstüme geçirdim. Onun gözlerini üzerimde hissediyordum ama dönüp hiç bakmadım. İdil'de bana bakıp "Dikkatli ol" dedi.

 

Ona merak etme dedikten sonra sınıftan çıktım ve arabama doğru ilerledim. Aşırı derece de başım ağrıyordu çatlayacak gibi hissediyorum. Sonunda eve geldiğimde direkt odama çıktım ve kendimi yatağıma bıraktım. Zaten erken kalkmıştım kendimi yatağa bırakır bırakmaz uykuya daldım.

 

 

Gözlerimi yavaşça araladım ve kendime gelmeye çalıştım. Saate baktığımda akşam 8 olmuştu. Merdivenlerden aşağıya doğru indim ve televizyon izleyen İdil'in yanına doğru gittim. Tam arkasından korkutacaktım ki...

 

"Arkamda olduğunu biliyorum." Of ya hemen de anladı. Gidip yanına oturdum ve boş boş ona baktım. O da sıkılmış olmalı ki ne yaptığının farkında değildi. Yanındaki sehpaya cips ve bir bardak kola koymuş. Şimdide kolayı cips sanıp içine elini sokmaya çalışıyordu. Ah televizyondan gözlerini ayırmıyordu ki.

 

"İdiiil?"

 

"Hımm."

 

"Şey.."

 

"Ney?"

 

"Diyorum ki acaba bara mı gitsek?"

 

İdil'in bir anda gözleri parladı. "CİDDİ OLAMASSIN?"

 

"Sıkıldım da biraz."

 

"Farkında mısın sen ilk defa bara gitmek istedin? İyi misin sen? Ateşin mi var? Dur bakayım bir." Elini alnıma doğru yaklaştırınca kendimi geriye doğru çektim.

 

"Ya dediğime pişman etme işte gidiyor muyuz?"

 

"TABİKİ DE GİDİYORUZ." arkasında sevinç nidaları bırakarak yukarı kata çıktı.

 

Dans etmeyi o kadar çok seviyordu ki internetten hemen okulun sayfasına girip kendini dans kursuna yazdırmıştı. O yüzden bu fırsatı asla kaçırmazdı. Arkasından bende odama çıkıp hazırlanmaya başladım. Siyah pileli etek üstüme de beyaz şifon gömleğimi giydim ve eteğimin içine soktum. Saçlarımı da hafif dağınık balıksırtı yaptım. Ayakkabı olarak da siyah bilekte biten kadife yazlık botumu giydim. Hafif bir de makyaj yaptıktan sonra hazırdım. Abartmaya gerek yoktu sonra abazalar etrafımızda uçuşuyordu ve birilerinin İdil'in arkasından dolaşması lazımdı. Kaşla göz arasında kafasına dikiyordu içkiyi sonra eve gelene kadar çekmediğim çile kalmıyordu.

 

Odamdan çıktım ve aşağıya inip İdil'i beklemeye başladım. Çok sürmeden o da gelmişti Allah'tan bu sefer çok abartmamıştı. Siyah kısa bir elbise giyip altına da 5 metre topuklu giymişti.

 

"İdil lütfen ama lütfen bak hatta yalvarıyorum alkol alma."

 

"Yaa tamam hep aynı konuşma."

 

"Evet hep aynı konuşmayı yapıyoruz ama bir kere bile eve sağlam dönemedik."

 

"Off abartma. Ayrıca öylede bakma korkutucu oluyorsun. Tamam içmem."

 

Evden çıktık ve tek araba gitmeye karar verdik. Her zaman gittiğimiz barlardan birine gittik. Benim yaşım tutuyordu fakat İdil'in tutmuyordu ama buranın sahibi patron olduğu için biz direkt girebiliyorduk. İçeri girer girmez İdil yanımızdan geçen garsonun elindeki tepsiden bir içki aldı ve dans edenlerin arasına karıştı. iyi ki evde konuşmuştuk. Başımı sağa sola salladım. Umarım başına bir iş açmazdı.

 

Bende biraz ileride ki bar taburelerine doğru ilerledim ve en köşedekine oturdum. Barmen istediğimi sorarcasına bakınca "kola." dedim. Önüme büyük bir bardak koydu. Yavaş yavaş pipetle yudumlamaya başladım. Dans edenlerin arasında İdil'i göremeyince ayağa kalktım ama kalkmamla oturmam bir olmuştu. Gözlerimi sıkı sıkı kapatıp açtım bir kaç defa. Alttan alttan etrafa bakarken barmenle göz göze gelmiştim. Niye gülüyordu bu?

 

"Sen... ne koydun bardağın içine?"

 

"Kusura bakma bardaklar karıştı herhalde."

 

"Nasıl ya? Daha önce hiç alkol almadım ki ben."

 

"Bu seni fena çarpar o halde."

 

Bir bu eksikti. İdil'in benden daha kötü halde olduğuna emindim. Gelmemizle gitmemiz bir olacaktı anlaşılan.

 

Gözlerim İdil'i bulduğunda deli gibi dans ediyordu. Etrafında da bir oğlan bir de elini beline koymuş! Bizim ki de sarhoş olmuş belli ki itirazda etmiyor. Hemen ayağa kalkıp yanlarına gidecektim ki başımın dönmesinden dengemi kaybettim ve zar zor kenardaki duvara tutundum. Derin bir nefes alıp bilincimin yerinde kalması için yalvardım kendi kendime. Tam adım atıyordum ki birisi kolumdan tuttu. Kimdi bu be? Kolumu tutan kişiye baktım ama tanımıyordum. Adama ne var dercesine kafamı salladım. Bana bakıp gülümsedi ve konuşmaya başladı.

 

"Dans edelim mi?"

 

"Bırak kolumu etmeyeceğim dans."

 

"Sadece bir dans." İstemiyordum işte ne uzatıyorsun be adam. Kolumu kendime çekip adamı arkaya doğru itekleyecektim ama kendimde hiç güç bulamıyordum. Ne ara bu hale gelmiştim. Sadece bir bardak içmiştim yarısı da kola doluydu zaten. Tabi bardak büyüktü. Yarım bardağı herhalde ortalama normal bir su bardağı alkol ederdi. İlk kez aldığımı düşünürsek bu bana fazlasıyla ağır gelirdi.

 

"İstemiyorum!" Belki girerdi. Gitmedi. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Bak seni çok fena yaparım çabuk git buradan." Beni duyup duymadığından emin değildim. Yan tarafa bir kaç saniye bakıp düşündü ve gitti.

 

"Böyle korkuturlar işte." Kafamı kaldırdığımda karşımda onu gördüm.

 

"Kendini koruyabildiğini sanıyordum. Birde gelmiş savaşmaktan bahsediyorsun."

 

"Her yerde karşıma çıkmak zorunda mısın sen? Ayrıca neden senden üç tane var." İşaret parmağımla üç farklı noktayı gösterdim.

 

"Hangisi gerçek sensin?" Yarım ağız gülerek tabureye oturdum. Ben az önce hıçkırarak mı konuşmuştum? Bu demek oluyor ki kesinlikle sarhoş olmuştum. Yani filmlerde gördüğüm kadarıyla bu anlama geliyordu. Ya birazdan da deli gibi dans etmeye başlarsam. Ya masalara çıkarsam. Ya... ya eve erkek atarsam ne olacaktı? Şaşkınlıkla elim ağzıma gitti. Yapmazdım değil mi? Şu an aklım az çok yerindeydi ama ya daha da etkilenirsem.

 

"Ben... eve gitmeliyim."

 

"Sarhoşsun."

 

"Evet o yüzden gitmeliyim zaten."

 

Birden aklıma İdil gelmişti. Yanına gidip onu kurtarmalıydım.

 

"Benim İdil'i bulmam lazım." dedim ve yürümeye çalıştım ama sonuç az kalsın yere düşecektim ki o kolumdan tutup bunu engellemişti. Yavaşça beni doğrultup yürütmeye başladı. Yürümeyi yeni öğrenen bebekler gibi hissediyordum.

 

"Bora İdil'i az önce götürdü. Sende şimdi benimle geliyorsun ve seni ayıltıyoruz." dedi.

 

"Sabah esip gürlüyordun niye şimdi yardım ediyorsun ki."

 

"Daha senden öğreneceklerim var..."

 

"Ne öğrenmek istiyorsun? Sor hadi sonra da beni rahat bırak."

 

"Sen bir ayılda o zaman konuşuruz." Tek kaşımı kaldırdım. Nasıl ya?

 

"Benim bildiğim sarhoş insan konuşturulur..." Allah Allah. Kafası çok çalışmıyordu herhalde. Gülerek önümdeki kapıyı açtı.

 

"Bu söylediğini kendine gelince hatırlayacak mısın acaba çok merak ediyorum? Keşke hatırlasan." Neyi hatırlayacaktım?

 

"Off çok işim var benim neyi öğrenmek istiyorsan okulda öğrenirsin o zaman. Arabam şu tarafta." Sağa doğru dönüp yürüdüğüm anda tekrar kolumdan tutup durdurdu beni.

 

"Dokunma!" Kendimi geri çekip uzaklaştım ondan. Daha fazla yaklaşmayıp ellerini hafifçe yukarı kaldırdı.

 

"Tamam. Bu halde araba kullanabileceğini mi düşünüyorsun sen?"

 

"Taksiyle giderim."

 

"Buradaki taksiciler pek tekin değil. Ben seni bırakırım istersen?"

 

"Gerek yok en azından yürüyebilirim."

 

"Bundan da pek emin değilim."

 

"Saçmalama o kadar da değil." Tekrar ne ara beni tuttu bilmiyorum ama elini yavaşça benden çekti.

 

"Gördün mü bak hala ayakta-" ahh! Elim acıyordu. Gözümü açtığımda burnumun dibinde bir çift ayakkabı vardı. Ve üşüyordum. Yere düşmüştüm. Lanet olsun.

 

Başımı hafifçe kaldırıp ona baktım. Halime gülüyordu.

 

"Komik mi?" Hiç düşünmeden cevap verdi.

 

"Evet."

 

Başımı daha fazla tutamayıp yere koydum. Uyumak istiyordum. Bedenim uyuşmuş gibiydi pek bir şey hissetmiyordum. Gözümü yavaşça açıp kapattığımda ayaklarım yere basıyordu. Bir sonra ki açışımda ise arabada oturuyordum. Sonra birden üstüme doğru eğilmeye başladı. Hayır! Bu klasik sahne yaşanamazdı. O bana yaklaştıkça bende geri geri gidiyordum. Sonra emniyet kemerini tuttu ve çaprazımdaki şeye bağladı. Sanırım düşüncemi anlamıştı sırıtmaya başladı. Kaşlarımı çatıp önüme döndüm. Allahtan sarhoştum da utanamıyordum.

 

Torpidodan bir şişe çıkarıp açtı ve elime tutuşturdu.

 

"İç şunu kendine gelirsin biraz." Bir iki yudum alıp ona uzattım şişeyi. Başımı arkaya yaslayıp yola bakmaya başladım. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlıyordu.

 

"Şuradan sağa dön ben sana tarif edeceğim." dedim. Dediğim yerden döndü. "Evinin nerede olduğunu biliyorum." Şaşırmadım.

 

"Bilmediğin bir şey var mı?"

 

Gözlerimi kapatıp radyoyu dinlemeye başladım. Nasıl olsa yolu biliyordu.

 

"Evde ailen ya da başka birileri var mı kapıda kalmayalım."

 

Birkaç şey mırıldanıp başımı cama yasladım. Çok uykum vardı.

 

Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum ama havalandığımı hissediyorum. Yavaşça gözlerimi açtığımda onun kucağında olduğumu fark ettim. Ellerimi boynuna götürüp tutunmaya çalıştım ama hareket bile ettirebildiğimden emin değildim. Eve mi gelmiştik? Ne çabuk.

 

Beni eve getirdiği için kendi kendime bir teşekkür mırıldandım. Yani teşekkür ettiğimi düşünüyorum. Umarım teşekkür etmişimdir. Ama yine de ona hiç güvenmiyordum.

 

Bir kapı sesi duyunca gittiğini anladım. Yumuşacık yatakta sola dönüp bacaklarımı karnıma doğru çektim. Sabaha büyük bir baş ağrısı beni bekliyordu.

Loading...
0%