Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@nicotesy

Selamm ben geldim? Kimler burada bakalım?

Bol bol yorumcuklar, kokulu öpücükler size.

İyi okumalar dilerim :)


....

"Bencillik insanın yaşamak istediği gibi yaşaması değildir; başkalarından kendisinin yaşamak istediği gibi yaşamalarını istemesidir. Ben yaşamıyorum, bana yaşatılanlara ayak uyduruyordum."

....

Bölüm 14: Ben hayatın ve ihtirasların mağlubuyum.

Dudaklarımdan onun can havliyle verdiği dokunuşlar öylesine işliyordu ki kalbime, karşılık vermeyen dudaklarımdan sadece onun bedenime zerk ediyor olduğu zehir bir günah gibi yayılıyordu. Tamahım paramparça oldu. Dayanamıyordum. Beni bırakmamasını istedim. Tam da onun gibi hırıltılı nefesler dökerek omuzlarından itmeye çalışarak kendimde bir can bulmaya çalıştım.

İzin vermiyordu, sanki yaşaması için beni öldürmesi gerekiyormuş gibi davranıyordu. Hırçın, bencil ve biraz da kendinde değildi.

Ama ben kendimde bulduğum kırıntılarımla, dizlerimden kırıldığım gücümle de olsa onun bir kelepçe misali sarıp sarmaladığı boynumdaki parmaklarından uzaklaşmak için tırnaklarımı geçirdim. Bunu yapıyordum, çünkü dayanamıyordum. Acı içimi yakan canlı bir ateşti sanki. O zehrin kendisiydi ve ilk önce ciğerlerime, ardından yüreğime işliyordu.

Dokunulmaz yaralarım vardı ve ben karşısında iki büklüm kalmıştım. Elbette anlamıştı ondan çekmeye çalıştığım acısını. Ancak o bana daha fazla vermeye çalışmıştı. İyiliğimde bulduğum marazla kalakalmıştım.

Göğsümde dinlenen elim, gözlerimin boca ettiği yaşlar ve bizi sırılsıklam bırakan bu duvarlar arasında yüzüne baktım. İşte orada duruyordu, katran karasının silip yuttuğu gözlerinin parlak gök rengi. Ama benim görüşüm ona bakarken kararır gibiydi. Varla yok arasında bir hayalet gibiydi. "Delta..." dedim acıyla. Ekşiyen yüzüm önüme doğru eğildiğinde, avuçlarının arasındaydı yüzüm.

Kalbim patlayacakmış gibiydi. Tüm organlarım içimde hareket ediyor ve tenimden dışarıya fırlamak istercesine bedenimi kasıyordu. Hızlı soluklarımı takip edemiyordum ve bu daha çok başımın dönmesine sebep oldu. Yaşların sicim sicim kirletiyor olduğu avuç içlerinde ben kendimi en rezil ve en çaresiz anlarımdan birindeydim.

Ve kurtuluş yokmuş gibi geldi. Hayatımın bakıyor olduğum tren boşluğunda karanlık hiç sinemden eksilmeyecek gibi. Tüm bunlara rağmen beni sarmalamayan onun yüzünden, kurdumun yaptığı fedakarlığın tokadı onun avuç içlerinde batıyor olduğum derinliklerinde bir tokat gibiydi.

Çaresiz duran çırpınışlarımla onun kaskatı duran, şaşıran ve soluk soluğa kızarmış, daha bundan dakikalar öncesinde ölümü çağrıştıran dudakları kıpkırmızıydı. Bunda olan payımı düşünmeyi erteliyordum. En az onun kadar şaşkındım hamlemden ötürü. Yine de doğru olmadığını en az onun kadar farkındayken, benimkisi iyiye meyledilmişti. Onun çıkarlarının, bencilliklerinin ve şu anda onun yaşamış olduğu acılarının belirtilerini yaşarken, en az benim ona göstermiş olduğum bir sağ duyunun emaresini görmeyi dilerdim.

Göremedim. Belki de göstermedi. Hediye ettiği acıları dışında bana belki de hiçbir hediyesi olmayacaktı.

"Ben," dedi ve yutkundu. Ona nasıl bakıyordum, bir fikrim yoktu. Ama garip bakışları, yumruklarımı alıp onun göğsüne vurmamı tetiklese de ben acımdan dolayı sadece tırnakladığım kollarından alamadığım sancımın hıncını dizlerime yasladığım ellerimle sıkarak yapıyordum.

"İkiniz nasıl bu hale geldiniz?" diyen sesin ardımdan yükselişiyle, sonunda dedim. Ağırlık veren başımı, Delta'nın yardımıyla kaldırırken, o daha fazlasını yaparak beni kucağına aldı. Sessizdi ve bu beni daha da yoruyordu. Kavislenmiş bakışlarım, elinde çantasıyla duran doktora kaydığında kaşlarını çatarak ikimize baktı. Sonrasında öfkeyle Delta'ya. "Anladım şimdi."

Sonrasında acele ile odanın içine girdi. "Taehyung onu çabuk buraya getir," diye bağırdı. Sesi beynimin içinin çalkalanmasına sebep oldu. Tahammül duyamıyordum hiçbir şeye ve Delta beni yatağa uzandırdığında, kollarının arasından sıyrıldığım gibi titremeye başladım. "Bencil herifin tekisin," diyor ve sırılsıklam olduğum halde üzerimde buna benzer bir ter atmaya başladığımda, benden çok daha iyi duran Delta'ya emirler yağdırıyordu. "Çocuğun üzerindekini çıkar, ben şu şırınganın tüpünü kırana kadar."

O kadar sinirli ve öfkeliydi ki, eğer benimle tatlı konuşan hallerini bilmiyor olsaydım aynı ona benziyor derdim.

Emir verme konusunda.

Delta'ya karşı büyük bir kırgınlık duyuyor olduğumdan benim kazağımın eteklerinden tutup çekmesine rağmen yüzüne bakmadım. Bir anda yüzü dünyanın en yabancı hissini verdi. Genellikle ona çekinmeden bakan gözlerim, içimdeki ona bağlı kurdumun bana verdiği direktifleriydi. Şimdi onun ne istediği vardı ne sesi. Bir parça içimde ölmüştü. Ona kendini feda ederken, intiharını da göze almıştı ve ben bundan nefret etmiştim. Bu kadar aptal ve gurursuz olduğundan, o duygularıyla aklımı çelerek vicdanıma oynadığı için.

Şimdi her biri için gözyaşı dökmek istiyordum. Bunlar bir bahanenin esiri değildi.

Uzaklaşan bedeninin köşeye sinmesi gibiydi. Tıpkı onun gibi. Ve onun yerine bana daha sahiplenici duran bakışlarla tavır alırken, bir bezle tam kalbimin üzerine sürülen bezin ürpertisi gibi. "Jungkook bunu yapmamalıydın, ondan daha kötü görünüyorsun." Dedi ve derin bir iç çekerek, kafasını geriye attı. Benden her daim uzaklaşmış Delta'yı yanına çağırmak için. "Taehyung, eşine yardım et. İlk ona vuracağım iğneyi." Dedi ve ilk kez merhametle, tiksinilmeden saçlarım okşandı. Doktor ellerinin arasında can vereceğimi sandığım bir melek gibiydi. "Canını biraz acıtacak ama sen benim tanıdığım en güçlü omegasın,"

Eğer dudaklarım kendinde bir güç bulsaydı, sözlerinden ötürü en içten gülümseyişimi sunmayı isterdim. O çocuk diye bahsettiği beni, bu haldeyken bile nasılda iyi hissettirdiğini, tamamen kanadığım bedenimde bir balçık gibi sıvanmamış kalbimin üstünde bana bir nefes daha bahşettiğini. Sadece gözlerimi açmaya zorladığım ifadelerim, iki kolumdan tutan Delta'nın ağırlığı bindi üzerime.

Doktor, "Gözlerini kapat," dedi. Dehşete düştüm. Delta'da aynı telkinle dedi aynı şeyi. "Gözlerini kapat, korkma, iyi olacaksın." Oysa korkarak baktığımda yüzüne ağır nefesleri dudaklarını sıkarak çıkmaya çalışıyor, çatık kaşları beni durmaksızın yüzümde tur attırırcasına izliyordu. Sırf bundan bile anlamlar bulmamak, tüm uzuvlarımı kasan bu acıya bir ruh azabı da eklememek için sıktım gözlerimi sıkıca.

Sonrasında çok hızlı bir şekilde tam kalbimin üzerine bir bıçak darbesi almışım gibi öne doğru sekerek nefes almaya çalıştım. Ama yumduğum gözlerim, içine aktığını hissettiğim şeyle boğazımı deli gibi yakıyordu. Çığlık atmak, boğazımdaki tadı kusmak istiyordum.

Bunun yerine, "Sakinleş," diyen sesin verdiğiyle sakinleşmeye çalıştım. Bitecek dedim, her acı çektiğimde kendime verdiğim telkinlerimde yapıyor olduğum gibi. "Birazdan daha iyi hissedeceksin."

O biraz anı geçirmeden öbeklerimde tüneyen acıyı dışa vuruyordum. Doktorun hızlıca kalbimde açtığı deliğin üzerine bandaj yapışını hissetmeye çalışıyordum.

Fark ediyorum ki bir yanda yaşarken insan, bir yanda kuruluyor ölüm döşeği, biz çocukluğun sonsuz coşkusuyla kırlarda koşup oynarken orada bir yerde bizi bekliyor ölüm döşeğimiz, çok önceden başlıyor aslında insanın ölümü, çok önceden solgunlaşıyor renkler, yavaşlıyor hareketler, her adımda hayatın ritminden, hareketinden, canlılığından biraz daha uzağa düşmeye başlıyor insan.

Göz kapaklarımda hissedemediğim anıların yüzleri vardı ve ben onları düşlemeye çalışırken, sanki yaşanan onca şey bana ait değillerdi. Adını koyamayacağım bir korkuyla tutkusunun, kanımın son damlasına kadar zehirlemiş olduğunu anladım. Ve ardından hatırlayamayacağım sayısız cümleler, düşlerimden olmayan çalınmış repliklerdi.

"Gitmem gerekiyor," diyen doktorun, uzun soluklarla yanımda, bir beden daha sığacak kadar uzağımda uzandığını varsaydığım Delta'ya yönelikti. Keşke burada değil, çok uzağımda kalsa. Beni yarı yarıya paylaşmak istediğim acısını o yapıyor olduğu büyük bencillikle taşlarken diliyle, merhamet etme diyordum içimden. Çünkü bu adamın merhameti bile sadece benim incinmem için varlarmış gibiydi. "Bu iğnenin bir saat sonra tekrar vurulması gerek."

"Ben yaparım. Diğerleri benim için değil, onun için geldiğini düşünmeli."

Sessizlik peşin sıra ayak adımlarını takip etti. "Bunu ailenden birinin desteğiyle yapıldığını mı düşünüyorsun?" diye sorunca, vücudumda kol gezen sancıyı bastırdım. Konuların derinliği, özellikle ses tonlarının düşüklüğünden anlaşılırken susuyordum ben.

"Şüphelendiğim biri var." Delta'nın söylediği beni germişti. Ailesinden biri ona mı zarar vermek istiyordu yani? Seokjin hyung'da aynı benim vermek istediğim tepkiyi vermişti ancak konu dışı olarak olaya sürüldüğümde, ürpermeden edemedim.

"Şüphelerden kaçacak biri değilsin. Neden bu ihaneti göz ardı ediyorsun? Eğer omegan olmasaydı şu anda karşımda konuşamazdın bile."

"Şüphelendiğimi anlamamaları gerek. Silahım ensesinde yaslı dururken anlamalı. Biliyorum... ve bunu yapmamasını dilerdim."

Delta'nın artık adıma kullandığı her cümle neden böyle yaralayıcı geliyordu? Oysa bana iki sesini yükseltmedi diye ben umuda mı sarılmış ve daha öncesinde yaşananları yok saymaya yeltenmiştim.

"Hiç öyle görünmüyor, ona olan bakışların garipti."

Doktorun dedikleriyle sinirlendiğini hissedebiliyordum. Yatakta uzanan bedeni kıpırdandı ve nedense konuştuğunda bakışlarının üzerimde olduğunu, yüzüme çökmek isteyen huzursuzluk hissiyle anladım. "Nefret ettiğim ve kollarımda bile, şu anda olduğu gibi duracağını tahmin etmediğim biri tarafından nefes alıyorum." Söyledikleri daha da çirkinleşiyordu ve ben ağlamak istiyordum. "Bu iğrenç. Birine can borcumun olması gurur kırıcı benim için."

Doktorun artık sesi bir fısıltıdan çok fazlaydı. Beni sahiplenen biri olması ise daha çok üzüyordu. Yüreğimi sadece bakışlarıyla çözmüştü ama yanımda yatan ise hiçbir zaman anlamayacaktı. Ben onun gözünde hep orada kalacaktım, nefret edilesi biri olarak ve bu adam, hiç yorulmayacaktı canımı acıtmak için.

Sahiden de hem yaralayacaktı hem de iyileştirecekti. Ve ben bunun sonunda tüm yaralarımla nasıl iyileştim diyecektim?

"O senin eşin Taehyung. Bunu kabullen artık. Nefretini, hiçbir şeyin olmadan önce de gösterebilirdin. Ama sen, sadece kardeşi için fedakârlık yapmış birini yaralamaya çalışıyorsun. Bu öfkeni diri tutmak için de düşmanlarının karşısına çıkıyorsun. Yapma. İleride bundan çok pişman olacaksın."

Artık daha çok sertti Delta'nın sesi. "Olmayacağım. İçim soğudun da o artık benim hiçbir şeyim." Dedi ama ben yine bana bıraktığı korkunun esiriydim. İçinin soğuması demek, kardeşimin ölmesi demekti. Zaten o zaman benim bir şey olmaya ne canım kalırdı ne de dermanım.

O an bile onunla solduğum bu havadan nefret ettim. İliklerime kadar tiksindim kendimden. Onu kurtarmak için yasladığım dudaklarımın kapanıp bir daha da açılmamasını. Çünkü ben kendime ihanet ettim. Merhametimi çok yanlış bir kişiye pay ederek teslim etti. O ise tüm bencilliği ile içerledi beni.

Şimdi sussun istedim. Doktorun, "Ben yanılmam Taehyung. Gururuna güveniyorsun, kuyruğunu dik tuttuğu için. Ama unutma o kuyruğun başı Deltan. Onunla baş edemezsin. Yenileceksin. Bugün neredeyse olduğu gibi," dediklerinin devamı gelmesin istedim. Eğer bir mümkünat olsaydı onunla olan bağımın hemen şimdi kopmasını, ona her daim anlamlı duran alınganlığımın sonu da gelsin istedim.

Çok şey istiyordum.

"Git artık, fazla durdun burada." Diyen Delta zaten benden daha fazla taşıdığı yoğun nefretle savunsa da kendisini, "Beni kovarak bir şeyleri yoluna koyamazsın. Her neyse, bu çocuğu tekrar bu halde görürsem yemin ederim bir daha başına bir şey geldiğinde koşmam yardıma," diyen doktorun yakınlığına güvenerek kendinden emin bir şekilde yanıtladı onu.

"Koşarsın; her zaman koştun."

"Bu senin günahsız olan birine işkence etmeden önceydi."

Ofladı ve yatakta tamamen yan dönerek uzaklaştı benden. "Kafamı şişirdin. Uyumak istiyorum." Diyordu, oysa benim buz paresine dönen bedenimde onun giyinik olduğunun farkındaydım da. Ama mecalim olsa şuracıkta, kalkar ve toparlardım kendimi. Ondan bir medet ummadan ısınırdım.

Ama beni ısıtan tek şey yanağımda süzülen tuzlu sıcak yaşlarımdı.

"Onunla ilgilen. En azından bunu yap. O senin kadar güçlü değil. O bir omega. Daha hassas ve kırılgan. Şimdi uyandıktan sonra kestiremiyorum neler olacağını. En azından insan gibi yardımcı ol." Dedi ve ben daha da sığındım, bahsedilen güçsüz yanımla çarşafların arasına. Şu anda ne ihtiyaç duyuyordum silinip kaybolmaya. Hiçbiri olmadı. "Düşünürüz bunu." Diyen birinin ve ona küfreden doktorun yokluğuyla tamamen sessizdim.

İçin için ağlamak istiyordum. Gücüm yetmiyordu. Ses etmek istiyordum ama boğazımdaki yumru geçmek bilmiyordu. Ölmek istiyordum ama yaşamak için nedenlerimin olduğunu biliyordum.

Sadece düş görüyordum. Çünkü benim bir gerçeğim yok idi.

Belki de bu yüzden değerliydim onun için. Onun zayıflıklarla süslediği bedenim şimdi onun bir perdesi ve gerçeği saklayan en büyük göz boyaması olacaktı. Belki de tam şu anda gözlerimi boyayan karanlığa teslim oldum. Beni öylece çekmesine ve dindirmesine izin verdim.

Düşler sokağından daha az önce adımı atmışım gibi yine yorgundum. Derin bir sessizlik ve derin bir huzursuz olma haliyle kulaklarımda demlenen sesleri algılamaya çalışıyordum. Bedenimin çıplaklığını örten bir çıplaklık hissederken, bu manasız iç yorgunluğumla kasılmamaya çalışmak zorunda buldum kendimi.

"Ben yanıyorum, sen ise üşüyorsun. Her şeyimizle ne kadar zıttayız."

Diyen bir adamın beni sardığı, tenime yorgan olduğu düşüncesindeydim. Bu anlık farkındalık yüzümü buruşturarak açtığım gözlerime, gözlerinin çarpmasıyla beni dumura uğrattı. Kollarının arasından sıyrılmaya çalışarak, "Gerek yok buna," diyordum. Nefret ettiğin birine sarılarak ısıtma, çünkü ancak beni cayır cayır yakardın Delta.

Gözlerimi uzun zamandır açmamışım gibi zorlayarak açtığımda, istemediğim o görüntüyle burun burunaydım. Sabahın serin suları pencerenin ardındaydı. Ben çıplaktım ama o sadece üstü açık duruyordu. Bedenimi kendisine sarmıştı. Olduğumuz halden daha da nefret ettim. Beni daha fazla iyileştirmeye çalışmasını istemedim. Çünkü açacağı bir yeni yara, diğerlerinin yarattığından hep bir daha fazlası olmaya başlıyordu.

"Sana bunun için soru sormadım. Bu senin için değil, her ne olursa olsun sorumlusu olduğum omegan için."

Eminim ki bana karşı sorumlu olduğunu hissederek kurmuyordu bu cümleleri. O, gururunu kıran can borcunun derdindeydi. Eminim beni bu çektiğim ıstıraptan kurtardıktan hemen sonra yine mahvedecekti. Oysa benim içimde kurduma dair hiçbir ses yoktu.

Bulduğum güç ise sadece benim kendi gururum kırıntılarından ibaretti.

"Ona karşı bir sorumluluğun yok Delta," dedim. Gözlerine bakmayı, yüzünde dolanmayı, tenime ten olmasını istemeyerek yaralanmış her şeyimi ondan çekerken, beni sadece iç çamaşırımla bırakan bu adamın, anıları külfet bırakan banyoya gitmek istiyordum. Eminim sıcak suyun altı, onun beni ısıtan teninden daha fazla ısıtırdı. En azından o canımı yakmayacaktı.

Ve bunu yaparken kalkmaya çalıştığımda bileğimi tuttu. Uzandığı yerden üst bedenini de kendiyle beraber kaldırdı. "Sana gidebilirsin demedim," dedi. Halen gözlerine bakmıyordum. "Sorumluluk hissettiğin kurdun gitti Delta. Öyleyse nefret ettiğin birine yardım etme. Çünkü karşında sadece ben varım."

Bileğimde asılı duran parmağı usulca çekilince, "Gözlerime bak," dedi. Bakmadım. "Gözlerimin içine bak ve karşında duran sadece sen olanı görmek istiyorum. Çünkü kurdun seninle, onu benden gizleyerek vicdan yaptırmaya çalışma."

Bu durumda bile suçlanan benken, gözlerine baktım.

Yüzü şimdi hatıralarımda saklı kalacak en acı halindeydi. Çünkü kurdumun ona ilgiyle baktığı gözleri, şimdi tamamen benim; kırgın, nefret dolu ve tükenmiş halimi görüyordu.

"O gitti... Belki de bir daha gelmeyecek. Çünkü seni, eceliyle ölmeye razı gelecek kadar sahiplendi. Belki de en başından beri yapmak istediğini, o eşi olan Delta için yaptı. Geriye bir ben kaldı. Ama ondan da senden ötürü yok oldu. Bu yüzden zaten ölmüş birinin sorumluluğunu üstlenme. Çünkü senin her adımın canımı alacak kadar tehlikeli. Alacağın bir cana borçlu kalamazsın. Bu nedenle gözlerime bak deme. Sen gözlerimde ne bulduysan, ben de onu buluyorum."

Anlamak için, kendimi yok ettim. Anlamak, sevmeyi unutmaktır. Ben her şeyi unutmayı çok istedim. En çok da seni.


Bölümün sonu.

Kurgu gidişatı yorumları alabilir miyim? Diğer bölüm kaossunuz geliyoooo

 

Loading...
0%