@nicotesy
|
Selam... yine ben. Eğer bu bölüm güzel tepkiler alırsam, diğer bölümü de yazmaya uçarım... çünkü, bölüm sonunda anlarsınız beni :) iyi okumalar. (Yorum yapmayanlar yanlışlıkla angst fic okusun diyormuşum) Bölüm 4: Bir hayat düşün, içinde yaşama dair bir umut barındırmayan. "Ben eğilmem gündüzleri ama geceleri kanatırım kendimi." Yorgun çapaklarımdan bana Delta'ya ait sözlerin tecellisi milim milim kıvrandırıyor, önüme konulan o ekmek parçası boğazımda bir taş olup inmiyordu aşağıya. Korku, daha büyük korkuları beraberinde getiriyordu. İnsan çaresizliğinde kaçacak bir delik bulmanın ne kadar büyük bir lütuf olduğunu ancak o zaman anlayabiliyordu. Çünkü ben ne bedenimi sakınabiliyordum bu duvarlardan ne de beni kıskacına almış ayıp dolu bakışların ağırlığından. Sadece eziyordu. Her nefesim beni eziyordu burada. Zoraki lokmalar birden fazlasına dönüştüğünde, ismini bile bilmediğim ve genellikle sadece şimdilik kendisini bildiğim kadın huysuzca birkaç kaşık içilmiş çorbayı önümden aldı. İçmem için bir bardak su ile mavi ve pembe renkteki küçük hapları uzatarak verdi ellerime. Sorun çıkaran biri olmak istemediğimden, yanımda daha fazla rahatsız olmuşçasına kıvranan bedenine katlanmak istemediğimden hemen içtim ve gitmesini bekledim. Elindeki tepsiyi almış, gidecekmiş gibi bir hamlede bulundu. Ancak gitmeyip kararsız duran yüzü biraz daha oyalandı yüzümde. "Duş alsanız iyi olur. Hem kötü kokuyorsunuz hem de korkunç görünüyorsunuz," dediğinde, utanarak eğdim başımı. "Temiz kıyafetlerim yok ve cesaret edemedim banyoyu kullanmaya," dedim sıkıntıyla nefes alıp verirken. Mahcup yüzüm kadına tekrar baktığında orta halli kadının ilk defa rahatsız yüzü acıma göstererek bakmaya başlamıştı. Kararsızlıkla dudaklarını ısırdı. "Şu odada, sizin için de kıyafetler hazır. Tabi onların hepsi abiniz için seçilmişlerdi ama... Yaşanan olayları değiştiremeyiz." Dedi sonunda sanki bu durumdan rahatsız olacağımı düşünerek. Gözlerini açıp kapattı sıkıca. Sanki yanlış anlamamı ve umut beslememi istiyordu kendisinden. "Sizin yaşınızda bir evladım var benim. Bu nedenle size bulunduğum tavsiyeyi yanlış anlamayın. Olan oldu artık. Sadece ayak uydurun. Yoksa sizi burada daha çok ezerler," dedi, belli belirsiz yumuşayan ifadelerimle ona baktım. "Beni sevmeleri için bir isteğim yok zaten. Teşekkür ederim." "Buradan kurtulamayacağını anladığında, isteyeceksin." Sanki bu yaşananlara daha öncesinde de şahit olmuş gibi yorumlayıp bıraktı olayları ve çekip gittiğinde, kendimi daha iyi hissediyordum. Bir de üzerimdeki kıyafetlerin cidden de berbat olduğunun da farkındaydım. Kurumuş kan lekelerim, kan ter içinde kaldığım için nemli duran terim ve göz yaşlarımın üstüme yapışmış haliyle, ben ilk defa kendimden uzak bir sefalete ve pisliğe bulanmıştım. Bunun aksini yapmıyordum, çünkü içten içe kendimi buna layık bulmaya başladım. Yine de kötü koktuğumu yüzüme karşı söylemeleri, Delta'nın benden tiksinen gözlerinin sebebi olmak iyiye işaret olsa da içimdeki omeganın ağır bastığı ve kendimi bunca zamandır alıştırdığım titizliğime çok aykırıydı. Belki haddimden fazla hadsizlik yaparak sahiplenmiş görünüyor olabilirdim yapıyor olduğumla. Ancak içine girip de kokumun solduğu bu yatağın çarşaflarını sökerken, meşgalesiz durmak daha fazla ıstırap duymama sebep olacaktı zaten. Onları aldım ellerime ve banyodaki kirli sepetinin içine attım. Mutlaka buralarda yedek çarşafların olacağını düşünüyordum. Bunun için o giysi odasına girmek zorunda kaldım. Dolapların kapağını açarken, genellikle Delta'ya ait kısımları açmıştım. Pahalı takımları, saatleri, kravatları, takıları, ayakkabıları vardı. Parfümlerini gördüm, normalde farklı kokuları seviyor olsam da ona ait hiçbir şeyi istemediğimden hızlıca o çekmeceleri kapattım. Onun karşısında duran dolapları yokladığımda, kadının bahsettiği şık kıyafetler oradaydı. Aklımın alamayacağı türde gösterişli kıyafetler yutkunmama sebep oldu. Ben bunları kendime yakıştırıp da giyemezdim. Basit olan şeyleri arıyor, bunlar ise benim doğum günümde Jimin'in bana aldığı kıyafetlerden çok ama çok daha pahalı duruyorlardı. Bu kaşlarımın çatılmasına ve dudak büzmeme sebep oldu. Daha gecenin ortasında bana o sözleri söyleyen Delta'nın karşısına bu kıyafetlerle çıkacak olursam, sanki ona karşı istekliymişim ve onun deyişiyle oyunlarımdan biri olduğunu söylemesi korkusu taşıyordum. Ama böyle de duramayacağımdan, en basit olan mavi bir kazak aldım. Altına ise kumaş bir pantolon. Temiz iç çamaşırları da alırken, hemen yan tarafında duran fazlaca açık ve tuhaf duran geceliklerin ise hemen gözlerimin önünden kaybolması için kafamı çevirdim. Kucağımda bir top gibi aldığım kıyafetlerle birlikte banyoya girdim. Ne olur ne olmaz diye de banyonun kapısını kilitleyip yıkanmaya koyuldum. Bunu yaparken acele ediyor, onun gelme ihtimali yüzünden ve beni tedirgin eden duygulardan ötürü de kendimi olabildiğince hızlı liflenip köpüklüyordum. Şampuanın ferah kokusu sayesinde artık kötü kokmuyordum. En azından kadının demiş olduğu gibi. Çıktığım duşa kabinini ardımdan güzelce yıkayıp, kuruladım kendimi. Sonrasında kendime getirdiğim kıyafetleri giyindim. Elimde sadece benden geriye kalan kirli kıyafetler vardı ve bunu sepete atmak yerine çöpe attım. Bence artık ait olması gereken yer orasıydı. Islak saçlarımın nemini aldıktan sonra çıktım odanın dışına. Şimdi odanın içi uyuşmuş kaslarımı buz gibi hissettiriyor ve değiştirmek için yatağın üzerine bıraktığım çarşafları geçirmeye çalışıyordum. O kadar çok kendi halimde kalmayı başarmıştım ki, sonunda o adım sesi sandığım takırtıların kapının çalma sesine kadar ilerledi. İrkilerek tamamladığım işimle arkama dönerek kapıya yaklaştım. Çok sessiz bir şekilde adımı sesleniyordu Yoongi. Kalbim hızlandığında, "Yoongi," dedim. O da bana, "Sessiz olmalı ve sadece beni dinlemelisin. Birazdan Taehyung gelir eve. Gitmeden görmek istedim seni," dediğinde, gideceği yerin kardeşim olmuş olacağının heyecanıyla ağzımın içi kurudu. "Bir bahaneyle evden iş için çıkacağım. İş gezisine gideceğimi sanacaklar." Dedi ve durdu. "Jimin'in senin başına gelenlerden haberi yok Jungkook. Eğer duyarsa yemin ederim o haliyle sana gelmek ister. Çünkü durmadan ağlıyor... Ne yapacağımı bilmiyorum." Sertçe yutkundum. İçim içime sığmıyordu. Onun acı çekmesini istemediğim gibi karnındaki miniğe de hiçbir zarar gelsin istemiyordum. Çekine çekine, "İyi olduğumu söyle, beni evden kovduklarını ama her ihtimale karşı evimizin önüne adam koyduklarını. Bu nedenle gelemediğimi söyle. Bu en azından ağlamasını durdurur ve bebeğini korumasına yardım eder Yoongi," dedim, onun iç çekişini duydum. "Özür dilerim Jungkook." Buna cevap veremedim. "Ama burada böylece olmana izin vermeyeceğim," dediğinde bir umut çırpındı kalbimde. Kurtuluşun çırpıntısıydı bu. Buruk bir tebessüm oluşamadan dudaklarımda, "Ne yapıyorsun sen orada Yoongi," diye bağıran Delta'nın sesiyle irkilerek kapının önünden uzaklaştım. Korkuyla açılmış gözlerim, kalbimin gümbürtüsüne eşlik ediyor ve ona karşı yakalanma korkusu taşıyordum. Lakin Yoongi suçu benim üzerime atarak en azından burada olan halini şüpheli durumdan çekmişti. Bu Jimin için iyiydi de ya benim için? "Kapıyı yumrukluyordu, kurtarın beni diye bağırıyordu kardeşim. Alt kattan duyunca sesini, uyarmak için geldim. Ona Taehyung elinden sadece öldüğünde kaçabilirsin diye." Taehyung bu konu hakkında ona bir cevap vermedi. "Git," dedi. "Akşam yemeğimi odama getirsinler," diyerek cebinden çıkardığını tahmin ettiğim anahtarların şıngırtısı duyulunca, gözlerim ondan saklanacak bir yerler arıyordu. Ama bu mümkün değildi. Taşmak için gözlerimde sedir oluşmuş kirpiklerim kırpışırken, dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Başım eğik bir halde durduğumda o kapı da öylece açıldı ve içeriye onun ağırlığı gözlerime görünmeden çökerken, bana nasıl bir tepki verir diye korkuyla sinmiş bir halde bekliyordum. Bu da yetmezmiş gibi odasında yemek yiyeceğini söyledi bu adam. Neden yapıyordu bunu, varlığını yanımda bırakarak bana huzursuz zamanlar bahşetmek için muhakkak. Bakışlarım, bana odaklanmış bakışlara her ne kadar bakma isteğiyle dolup taşıyor olsa da daha yakın zamanda bana söylemiş olduğu uyarılardan sonra cesaretim kırıldı. Kaldırmadım kafamı. Elleri önlerinde duran suçlu bir çocuk gibi bekliyordum. "Kaldır kafanı," dedi soğuk sesiyle. Tereddüt ederek kaldırdım başımı ama gözlerim onun beyaz gömleğinde dolanıyor ve yavaşça açmaya çalıştığı kol düğmelerini izliyordum. Çünkü yerde duran ceketi ile ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. O soğuk sesi bu sefer daha sertti, "Gözlerimin içine bak," diyorken. Buna yine de cesaret edemedim. Sesinden ötürü bunu yaparsam daha kötü olacağını düşündüğümdendir, bir şekilde ben yönetiliyordum korkularım tarafından. O bunun farkında değildi, sözleriyle kendisinden ne kadar korktuğumu veya yapacaklarından dolayı duyduğum endişeyi. Beni kafasında bir oyunbozan eylemişti ve öyle de davranmaya devam ediyordu. Çünkü bakışıyor olduğum göğsünün inip kalkan hali bana doğru yaklaştığında, panikle ayaklarım geriye doğru çalımlar atmaya başladı. Ve onun benden hızlı bedeni, zaten benim sırtımı duvara dayamadan önce yakaladığında, parmakları çehremi tutmuştu sıkıca. Çehreme batan baskısının sertliğinden ötürü gözlerim dolduğunda, "Sana bir şey dediğimde, beni sakın ikiletme," dedi. "Gözlerime bak." "H-hayır, bakmak istemiyorum." Bu onun daha da sinirlenmesine sebep olduğunda artık ona karşılık veremeyeceğim kadar çok çehremi ele geçirdi o sert baskısı. Sert soluğu önce yüzüme denk geldi ve eğilerek yüzüme yaklaştığında, kafamı onun ellerinden kurtarmaya çalıştığım başarısız bir çabanın içindeydim. "Hem ukala hem de aksisin, senin kendine gelmen ve eğrileştirilmen lazım." Sonrasında hiç ummadığım bir şeyle beni dumura uğrattı. Her ne kadar korkuyor olsam da beni böyle yıpratamayacağını ve sözünü bana yaşarken geçirtemeyeceğini düşünerek, bedenini kendi bedenime doğru yasladı. Bu gözlerim şok ile aralanıp ürpertiyle kendisine bakmamı sağladığında, gözlerinde bana ait kurnazca planların döndüğünü hissettim. Cam dolu bakışları, bakışlarımı kesip biçiyor, belime doğru asılmış parmaklarının arasında titriyordum. "Sana dokundukça mı bu hale geleceksin?" dedi ve onaylanmaz bakışları, onu beraberinde yukarıya çekilen dudakları. Beyaz dişleri az çok belli oluyordu ve ben kaşlarımı çatarak bakıyorken, çenemdeki baskısı yumuşadı. Sonrasında belimi kavrayan eli boşluğa düşer gibi ayrıldı bedenimden. Derin bir nefes aldım, bundan hemen önce o nefesi boğazıma tıkamadan önce. "Ne kadar da zavallısın öyle. Sadece tek bir dokunuşumla aklını kaybediyor, tuhaf gözlerini üzerime dikiyorsun. Bir sonraki hamlemin olmasını istemiyorsan, sana bir şey dediğimde bunu harfiyen yapmalısın. Yoksa bir daha dokunacak olduğum yer belin olmaz omega." Beni orada kendi halimin dengesizliğinde kalp çırpıntıları ile bıraktığında nefes nefeseydim. Onun gözünde nasıl bir yer edindiğimi bilmiyorum, ki zaten gözünün önünde olan yerim bir ahlaksızla aynı ölçüdeydi. Niyeti bana işkence etmek, kendimden iğrenmemi sağlamaktı. Bunu layığı ile yapıyordu. Buna kendi kurdumu da dahil ediyordu. Tam da istediği gibi. Korkuyla karışık duyduğum duygu çatışmasındaydım ve ağrıyan çehreme dokunmaktan çekindim. O en azından bu umutsuz, ne yapacağını düşünemeyen çırpınışlarımı göremediği için biraz olsa bile kendimi gururlu varsayabiliyordum. Banyodan yükselen su sesi ise gözlerimi birkaç saniyeliğine kapayıp açmamı sağladığında, onun yerde duran ceketini orada durmaması için aldım. Sanırım bir de bunlardan dolayı kendisinden laf işitmek istemiyordum. Ancak aldığımda şıngırdayan sesle, kalbim hızla çarpmaya başladı. Ellerimi çekinerek ceplerine soktuğumda odanın anahtarı oradaydı. Bu beni aklımdaki çılgınlığı yapmam için dürtüklerken, en azından diyordum, burada öylece kaderi beklemek yerine kendim için kaçmayı denemeliydim. İlerde böyle bir şansım varken yapamadığım için pişmanlık duymak istemiyordum. Ve anahtarı yuvasına yavaşça koydum. Aşırı sessizdim ve onun sus seslerini takip ederken, nedense bunu yapmak bana dehşet verici bir huzursuzluk katıyordu. Yine de bana tekrardan dokunsun istemiyor, emaneti olduğum bu evliliği gerçek kılmak istediğinde ben bunu yapamayacağımı çok iyi biliyordum. Bir katilin koynunda yatmaktansa ellerinin arasında can verirdim daha iyi. Bunun verdiği yüreklilikle kapıyı açtım ve kapatırken ses çıkar korkusuyla yavaşça çektim ama tam kapatmadım. Tam olarak bilmediğim evin içinde biriyle karşılaşacağımın gerginliği de vardı. Ama amaçsız bir uğraşın içine düştüğümün farkında olmak ve bile bile buna kalkışmak beni aptal gibi hissettirirken, boş bulduğum kattan diğer alt kata indim. İşte iki gündür varla yok arasında olan insan sesleri çoğalmıştı. Salonda birileri vardı. Koltuklarda yayıla yayıla oturan Namjoon'un karşısında tanımadığım bir adam vardı. Önlerinde içilmiş kahve bardakları duruyor, Jennie'nin sesini duymamak ise huzur veriyordu. Odasındadır diye umuyordum. Dış kapıya gitmek adam akıllı bir davranış değildi. İllaki bu adamların arka çıkışları vardır diye düşünüyor veyahut zemin katta olan bir odanın içindeki pencerelerden birinden dışarıya kaçabilmeyi istiyordum. Evin arkası orman olduğundan saklanmam daha kolay olur diye varsayımlarda bulunurken, açık mutfak kapısının önünden nasıl geçeceğimi düşünmek ise Delta'nın gözlerine baktığımda yaşadığım korkuyla eşti. İçerideki seslere kulak kabarttım. İlk tabak çanak sesleri vardı. Ama tam hamle yapıp fırlamak isteyeceğim vakit, onun annesinin sesini duyarak irkildim. "Neden odasında yemek istedi bu adam, normalde asla akşam yemeğini ailesi ile sofrada oturmadan yemezdi." Sonrasında kendi kendine homurdanıyor, orada duran kişinin sadece o olduğunu sanmama sebep oluyordu. "Bozdular benim oğlumun dengesini. Hakkında neler diyorlar, neler konuşuyorlar. Çocuk kendisini odasına kapatmak istedi her halde. Hiç öyle şeyler yapacak biri de değil. Ben çoktan öldür diye beklerken..." "Hanımım kendisini dediği gibi odasına kapatmak isteseydi, odanın içinde o omega da var. Şerefine düşkündür Taehyung Bey, sanmıyorum. Bence bizim aklımızın ermediği bir şey vardır muhakkak." Dedi, bana daha öncesinde yemek ve ilaç veren çalışan kadın. Sesindeki huzursuzluk elle tutulur cinstendi. Ama ona eşlik eden Delta'nın annesi, benim varlığıma duyduğu öfkeyle köpürmeye başladı. "Tanrı aşkına bahsetme ondan. Zor bela tutuyorum onu gebertmemek için. Taehyung yine iyi davranıyor ona. Benim elime verse onu, odanın içinde öyle paşalar gibi oturtturur muyum ben onu." İnandım bu sözlerinden. En çok da bu kadının eline düşmekten korkuyordum ama gerçeği bildiğinde, en az Delta'nın da yetiştirdiği oğlanın yani Yoongi'ye duyacağı öfkeyle ona da bir hayli zarar vermeyeceğini düşlemek, sadece benim iyimser yanıma kalan bir düşünce olurdu muhakkak. "Hazırladım, götüreyim mi şimdi?" diyen çalışan kadının sesiyle panikledim. Açıktaymışım gibi hissediyor ve "Götür. Giderken de ortalığa bir bak bakalım. O sümsük şey içeride ne yapıyor," diye emir aldığında, "Tamam hanımım," dedi hızlıca ve ortalıkta yürürken sürüdüğü ayaklar nedeniyle hemen arkama döndüm. Nereye girdiğimi umursamadan önüme ilk gelen kapıyı açtım. Heyecanla kapattım ve karanlık odadan kaçacak bir yer ararken, bahçenin ışıkları az çok odayı aydınlatıyordu. Bir çalışma odasıydı. Her yeri ahşap mobilyalar ve kitaplar kaplamıştı. Evin içinde böyle bir yer olması şaşırtıcıydı. Çünkü burada yaşayanlar gözlerimde yamyamlardı. Ve şimdi korkuyor, kadının birazdan benim yokluğumun anlaşılmasına sebep olduğu gibi Delta'nın sesiyle evin inleyeceğini hesap ediyordum. Pencereyi hızlıca açtım. Ya kurtulacaktım ya da ölecektim. Seçme şansım yoktu. Ama gitmeden yarı açık çekmeden gözüme çarpan metalin görüntüsüyle düşünmeden uzandım ve onu da beraberinde alarak pencereden aşağıya sarkıtarak düşürdüm kendimi. Elimdeki silahla koşarken hedefim sadece iç güdülerime sadık kalarak ormana doğru koşmaktı. Bahçede birileri vardı ve ben telleri nasıl aşacağımı hesap ederken, bunun çocukken ağaca çıkmak gibi olmadığının farkınaydım. Çünkü daha tırmanmaya başlarken, pantolonum kumaşa takılmış, tenimi de kesecek şekilde parçalamıştı. Pes etmedim. Çünkü daha o telin üzerinden atlayamadan tahmin ettiğim şey oldu. Taehyung'un sesini duydum. Adımı bağırıyordu ve hemen onun ardından silah sesi duyuldu. İşte o zaman arkama bakmadan koşmaya başladım. Yakalanacağımı bile bile aslanın inine koşmaya başladım. Bir umuttu ve ben bununla gelecek umutlarımı da beraberinde köreltmiş oldum. Bölümün sonu. Sizce diğer bölüm ne olacak? Kısasa kısas bir tahmin ya da okumayı umduğunuz bir beklenti alayım. Belli olaylar olsa da kafamda çoğunu anlık yazdığımdan sizin yorumlarınız da bana rehber olur diye düşünüyorum. Ben Nicotesy, diğer bölüm de gece 3 gibi gelsin mi? |
0% |