Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@nicotesy

Selamm ballar ben geldim... özlendik mi bir günde? Bu arada kim yb bekledi :)

'bölümde smut var, haberiniz olsun'

Genellikle bu bölümlerde çok az yorum geldiğinden, ben bu bölüme sınır koyuyorum.

(yorum sınırı:600, daha fazlasını yapmanıza rağmen bilerek yapıyorum çünkü diğer bölümün yarısını yazdım bile nasdkjlıkabldk)

İyi okumalar:)

...

"Bir fikrin öne çıkışı onun ifadesinin ilk kez belirlenmesinden ziyade kuluçka döneminin sona erişine işaret eder; aşkın güçlü hararetiyle sarıp sarmalanan fikir, kalbin kudretiyle döllenir ve kabuğunu kırar."

...

Bölüm 42: Şimdi bana öyle bir şeyler söyle ki, aşka inanayım.

Yorgun düşlerden düşe kalka bakan gözlerim, içine çekildiği mavi gözlerinin içlerinde duran kendime bakarken titriyordum. Olacakları bilirken bile, daha kucağındayken bile kendimi bu hissedecek olduğum şeylerin heyecanlarından ötürü kapana sıkışmış, nefes alamayan ve kalbinin rotasını karşı tarafa aktarmış bir ruh parçası gibiydim. Keza bedenim onun sahiplenici parmaklarının altında savsak, kontrolsüz ve nerede nasıl durması gerektiğini bilmiyor gibilerdi.

"Taehyung," dedim ince soluklarımla. İsmini deşerken dilim, onun boynumda duran dudakları bulunduğu yerden hoşnutmuş gibilerdi ve arsızca mırıldanıyordu bunu yaparken. "Kendimi çok garip hissediyorum."

Nefesimi tümüyle tutup bıraktım o beni kucağında taşıyarak, dudaklarını olduğu yerden bir saniye bile ayırmadan üst kata doğru sürüklerken. Kalbim o kadar hızlandı ki bunu duyuyor olması, olduğumuz halden daha çok utandırıyordu beni. Kendini tenimde kaybetmişçesine lekelemeye devam ederken boynumu, arzu dolu kokusuyla ciğerlerimden kasıklarıma kadar ulaşan o ateşle nefeslerim ağırlaşıyordu.

Havada kalan cümlemi o merdivenlerden çıkarken dengede durmak adına omuzlarına bıraktığımda parmaklarımı, onun tepesinde kalan kafasını bana doğru kaldırdı ve kucağında olan bedenimi hoplatarak biraz daha onunla çarpışan bir bütün haline geldi. Onun güneylerindeki sertlik tam olarak mahrem yerimi bulurcasına dokunduğunda, gözlerim onun gözlerine bakarken geriye kaymamaları için çok uğraştım.

"Garip hissetme... ruh parçam. Bunlar sana duyduğum arzunun bizi yakacak olan hissidir." Diyerek burnumu burnuyla okşarcasına çakıştırdı. Ağır nefesi dudaklarımdan sızdı. "Bu gece, seninle yaşayacağım her an benim hayatımın en kıymetli anlarından biri olacak. Senin her bir zerreni okşamak, öpmek, dokunmak istiyorum."

Titreyen uzuvlarımı yakan o dürtü, yeni heyecanla birlikte kasık üstlerinde gezdirdim kasıklarımı farkında olmadığım o iç güdülerimle ve orada, izlerin biraz daha koyu olduğu o omuz üstlerinde duran çiziklerimin ve daha öncesinden kalan eski yaralarına çaresizce omuzlarında duran parmaklarımla tutunuyor ve yel kısmın da narince gezdiriyordum. Kim Taehyung'un narin bacak içlerime gömülecek bir parçayı, varlığını yeniden hatırlatmak istercesine kasılmıştı bunu ona yaparken. Düşüncesi ile kırmızıya dönüyor ve yakamdan tuttuğu gibi, onun bana yaptığı gibi zevk dalgasını sunmak istiyordum.

Bana sunduğu o ilkten olmayan, lakin benim bir ilkim olarak bir erkeğin, deltanın bedenimin topraklarına serpeceğim dölün düşüncesi ağzımın içinde bir kuruluk his bırakırken, kabuklaşan dudak üstlerimi dilimle sıyırdım. Kurdum şimdiden bunu bana gösterirken, daha elle hafızaya kazılacak çok şey yaşanmamıştı.

Kaldığı odasına girdiğimizde, heyecanım çoktan beni susuz bırakmıştı. Ayağının tekiyle aralık duran kapıyı tamamen açtı ve beni kendisiyle birlikte doğru yatağa çekerken, yanaklarımda biriken alevin yaşadığım adrenalinden kaynaklı olduğunu bilerek o capcanlı sıcak kırmızı olmuş dudaklarını dudaklarımın üstünü kavrayacak şekilde içine alarak, sesli bir şekilde emmeye başladı. Oysa aklım o bunu her yaptığında, baskısı altında hiç de masum olmayacak bir şekilde karşılık vermeye başlarken buldum kendimi.

Ve o beni eğerek sıkıca tuttuğu kalçalarımı serbest bırakarak onun yerine yatağın yumuşak baskısıyla buluşturduğunda, halen bu duruma inat bana doğru eğilmiş olmasına rağmen dudaklarımla olan dudaklarının münasebetini kesmiyordu. Sicim sicim sıcaklamış bedenime dilinin ara sıra dişlerimle temasına rağmen ısrarla, bundan zevk aldığını belli edercesine yoğun bir arzuyla öpmeye devam ediyordu. Homurdanışı, kırpık nefesleri, ondan sıyrılan bedenime doğru hafifçe uzanışı.

Sanırım gerçekten nefesimi kesecek kadar çok öpecekti benim dudaklarımı. Nefesini kesmek isteyecek kadar çok karşılık vermek isteyecektim ona.

Çünkü kafamı geriye çekmek zorunda kaldığımda, göğsüm hızlıca kalkıp iniyordu. Hızlı ve derin soluklar almaya çalışıyordum. Onun gibi.

Kendisine geriye çektiğinde, havada asılı kalan ellerim yavaşça siyah çarşafın üzerindeki kumaşın üzerinde duraksadı. Bacaklarım halen yerdeydi. Ona bakamayacak kadar çok çekingen hissettiğimde kendimi, onun gözlerindeki tutkudan ötürü dizlerim eğer yere basıyor olmasaydı zangırdayacaklardı.

Tek dizinin yere indirdi ve karşımda yarı çömelmiş halde dururken, gözlerimi kaçırdım. Kirpiklerim zihnimin ve şu anki yaşıyor oldukları durum karşısında nemlenen göz yuvalarımı sakinleştirmek adına kıprayıp duruyorlardı.

"Bana bakar mısın?" dedi, derin bir sesle. O sese başımı çevirmek ne büyük yanlıştı doğrusu. Mavi gözleri buğulu ve keskindi. Asi siyah saçları onu çok daha genç göstererek esmer alnında gelişi güzel kabarık halde duruyorlardı. Dudakları yoğun bir şehvetle gerilmişti. Geniş omuzları karşımda hafifçe eğilmiş, yakası açık tişörtü ve altındaki siyah eşofmanıyla kuzgun gibiydi. Burnu kokumu, ona karşı yükselen arzu feromlarımı hissettikçe daha da gevşiyordu yüzü. Bakışım onun yüzünde güzelliğine güzellik katacak bir tebessüm açarken, "Utanma benden omegam," dedi aynı yoğun sesi kullanmaya devam ederken.

"İçimde sana karşı susmak bilmeyen bir dil var, sana bakınca, her bakışında kendi seni mutlu etmeye meyilli bir kalp var. Sen bana, kalbimin var olduğunu... beni yaşamaya, biriyle yaşlanmaya hasret bırakıyorsun. Bunca yaşanmamış günlerin hatırına, durmadan gözlerimin içine bak olur mu? Benim yaşayacak günlerim sayılı, bunca zamandan sonra en fazla ne kadar yaşayabilir. Benim sensiz yaşadığım günlere göre şimdi göreceğim günler çok az ve bırak da gözlerinde yaşayarak yaşlanayım. Uslanmaz bir aşık gibi."

Sözlerine kapılarak öne doğru uzandığımda, bu duygu dolu sözleri kalbimde büyük bir yük hissettirdi. Sanki dilinden çıkanların şifa bulmaya ihtiyacı varmışlar gibi, onun yanında çok soluk duran işaret parmağımı onun dudaklarının üstünde gezdiğimde, ona yapıyor olduğum şeyi gözlerime bakarak dikkatle takip ediyordu.

"Yeterince kötü günler yaşadım," dedim içe dönük bir sızıntıyla. "Bu gece ne ölümden ne de basiretten bahset bana. Sadece, güzel şeyler olsun... Kaygısız ve daha öncesinde hiç canlarımız yanmamış gibi, yaralarından tanışmış iki yabancı gibi ait olalım." Öne doğru uzandım. Şimdi parmak uçlarımla okşadığım yere içimde taşan yoğunlukla yaslanıyordum. "Benim cesaretim kayıp Taehyung ama bil ki artık yanın bana oluyor en güvenli yanım. Bana ilk olmuş adımlarınla gelirken, bunun çok daha sesli olmasını sağla Taehyung... adın dışında, adım dışında düşünecek bir söz çıkarma dudaklarımdan. Ve o dudakların ise kalbime en iyi gelen şifa gibi. Her ne kadar seni öperken utanıyor olsam da bu itirafımı bilmeli ve o dudaklarını sadece beni öpmek için kullanmalısın. Ben öyle yapacağım. Seni tüm tutuşan duygularımla karşılayacağım."

Bu duygularımın itirafını anlayarak dudaklarında duran baskımı, dudaklarıyla buluşturarak bir anlam kazandırdı. Demek istediğimi anladığında, elleri belime doğru kaydı.

Yanıp tutuşan parmakları kazağımın altında buran belimin kavislerini çıplaklığını parmaklarının altından sıkıp bırakırken, eli yavaşça pantolonumun kemerine gitti. Gözlerimin içine baktı. Çünkü elleri duraksamış ve rıza istercesine hareketsizce duruyordu. Dediğini anladığımdan, kaba etimi hafifçe oynattım. O ise öne kaydırdığı elleriyle pantolonumun düğmesini açtı ve dudaklarımın altındaki benimden ve çehremin güney yumuşaklıklarına savunmasız buseler kondurmaya devam etti.

Gözlerinin içine bakıyordum o sürede, pantolonumun kısıtlayıcı fermuarını tamamen indirdiği kalçamı hafifçe kaldırdım ve o da yavaşça çekerek paçalarımdan aşağı kaydırarak bacaklarımı saran darlığı tamamen yok etti. Bedeninden yayılan ısı şimdi yeni yanmaya başlayan bir şömine gibiydi ve o elleri iç uyluklarıma dolaştırdığında, nefesim genzimde dolanıyordu bu küçücük dokunuşlardan ötürü.

Beni hafifçe olduğum yerden kaydırarak yatağa uzanmamı sağladığında, bunu gerçekten istiyordum. Bana ne yapacağını ve neler hissedeceğimi merak ediyordum.

Bu merakım o daha dizlerimin üzerine bir öpücük bıraktığı anda kahroldum. "Ben artık yanındayken yorulmayacak o dizlerin," dedi, dediğin üstüne hissedeceğim yoğun öpücükler sesli sesli bacak içlerime kadar uzanıyordu. Ne zordu kafamı geriye atarak tavanı izlemek ama gözlerimi onun bana bu dokunuşlarını izlemeyi isteyen göz tanelerim varken, saçlarının yumuşak tutamlarını tıpkı bacak üstlerimin dokunduğu gibi dokunarak savurmak istiyordum. "Her daim el üstünde taşıyacağım seni. Bana yaslanarak sana kuvvet olacağım."

İçim titredi o bu sözleri söylerken. Gözlerim yaşaracak gibi oldu. Dayanamayarak saçlarını okşadım. Bu yüreğe hoş gelen sözleri kalbimi nasıl da heyecanlandırıyor ve nasıl da derin bir çekmemi sağlıyordu. Gözlerini kapatarak dizlerime yaslanınca, saçlarını taramaya devam ettim. Hissettim. Ben, beni benden edecek o duyguyu çok derinden hissettim. Kulağımı çınlatıyordu. Onun kalp atışları bacaklarımda bir nabız olacak kadar hissedilir olduğunda. Bilhassa öperek kafasını sürterek bakışlarını bana kaldırdığında.

Ben ona; sadece kalbimi değil, ruhumu da teslim edecek kadar çok sevmeye başlayacağımı tüm beni ben yapan varlığımla hissediyordum. Bu his sanıldığı kadar korkutmuyordu beni, aksine yepyeni bir nefes kadar yaşam dolulardı.

Ve ani bir silkelenmeyle bana uzandı. Dudakları saf tutkuyla dudaklarımı bulduğunda, içindeki hoyrat tutkusu beni yatağa doğru yatırırken, ellerim göğsünün üzerindeydi. Açılmış bacaklarımı, dizleriyle daha çok ayırırken daha fazla üzerime abandığında, ruhumu çekercesine dudaklarımı diliyle okşayarak dudaklarının arasında kıstırıyor, emiyor ve sızlanmama sebep oluyordu.

Kasıklarını kasıklarımın üzerine bastırdığında, ağzının içine inledim. Bu hoşuna gitmiş olacak ki aynı baskıyı, kasıklarını tekrar geriye çekip bu sefer daha sert bırakarak aynı şekilde inlememe sebep oldu. Göğsünde duran ellerim orayı sıkarken, üst dudağımı emdi uzunca. O kadar sızladım ki, kan tadımı alırken gözlerimi açamıyordum.

Boynuma taşan öpücükleri varken, daha fazlasına inmek isteyip yapamadığı için kaşlarını çatarak kafasını kaldırdı. Derin bir nefes aldı. Gözlerinin mavi çemberlerini kara irisler sarmıştı. O kadar yoğunlardı ki, üzerimde beni ezmeye hazırlanmış o kör edici iştahının suyu halen dudaklarında parıldıyordu.

"Beyaz her ne kadar sana yakışıyorsa, en çok yakışan senin saf altından olan beyaz tenin omegam," dedi ve kazağımın eteklerini tutarak yukarıya sıvıştırdı. Gördüğü manzaradan memnun iken çekinerek de olsa onu çıkarmaya çalıştığımda, çehreme mühürledi dudaklarını. Üst bölgemde bulduğu her yumuşak kıvrımın izini bularak diliyle ezerek dudaklarının arasına çekiyor, karnımın kasılmasına ve yay gibi gerilmesine sebep oluyordu. Göğüs ucumu dişlerinin arasına aldığında, hassaslığımla kasıldım. "Bir şarap gibi susuyorum kırmızı tomurcuklarını dudaklarımın arasında ezerek içmeye çalışırken."

Bunu yaparken üst üste boğazıma imlenen inlemelerim artarken, bacaklarımın arasında akmaya başladığını hissettiğim sıvım, kasıklarımda biriken arzunun daha da sertleşerek kendisini belli etmeye başlaması ile bu sadece beni baştan çıkaran, dudakların ve ellerin maharetiydi.

"Taehyung..." dedim ama diyecek şeylerin ne olduğunu bile bilmiyordum. Sadece mahrem yerimin örtünmüş olması ve karnının oraya bir değip bir çekilmesiyle baskısı artsın diye kasılıyordum. "Efendim Günyüzü'm," diyerek beni deli ederken, altında kalçalarımı sıkıp bırakmamak için sızlanıyordum. Ama o acımıyordu. Islaklığıyla kabarmasını daha da hassaslaşasını sağladığı iki göğsümün ucuna nefesini üfleyerek gözlerimin içine bana ne yaptığını bilen bir ahlaksız gibi bakarken.

Sadece gözlerine çaresizce baktım. Tüm vücudum ısındığından kızarmıştım.

Dudaklarını ısırarak baktığında, kendisini hafifçe kaldırdı.

"Ama daha tüm dudaklarım bedenine tapmadı, keşfetmedi veya sahiplenmedi." Dediğinde, ciddi hareleri yüzünden pes ederek kafamı tekrardan yüzünü görmek için kaldırdığım halinden bırakarak, yatağa yasladım. Hızlı nefes alışverişlerim devam ediyordu. "Beni yakıyorsun," dedim genzimde dolanan arzu tozuntuların tortularıyla. "Ben çok..." dedim duraksayarak. Fakat daha hava da kalan cümlem ağzımdan soğumadan o uzun parmaklarını baksırımın üzerinde bıraktığı elinden dolayı beni bir anda elektriklenmemi sağladığında, kendimi kastım. "Sen çok ıslaksın... Buram buram yakıyor kokun genzimi. Dişlerimi saplamak istiyorum kasıklarının arasına. Ama bu kadar dar, ıslak, kıvrandığını bilirken... sana en iyi muameleni görmeni istiyorum. Senin en küçük bir acıyla göz yaşı dökmeni değil, muhtaç duyduğun şehvetle ağlatmak istiyorum."

Yine de o sözlerin beni daha da baştan çıkardığı bir gerçekti.

Zaten çok hassastım ve onun feromları beni daha da gevşetiyor, kurdum deltasını kendisine hazırlıyordu. Kızgınlığa girdiğim gün gibi kaşındırıyor, orada hissedeceğim bir sertliğin muhtaçlığını yaratıyordu bana.

"Lütfen," dedim, bu içimi kasıklarımda toplayacak kadar hassaslaşan algılarım için. "Bunu hissetmeye ihtiyacım var."

İç çekti ve dudaklarını ıslattı.

Beni ürpertecek bir sakinlikle üzerimdeki son bez parçasını da bedenimden çekerken, gözlerimi sıkıca kapattım. Açık açık önündeydim. Bu beni utandırdığı kadar, bacaklarımı bacaklarımla kıstırarak açıklığı kapamaya ya da arasını açıp o oraya sığınsın diye açma kararsızlığını bırakıyordu.

Ama o kadar sert yutkundu ki, gözlerimi açtım ne yapıyor diye.

Şimdi iki topumun üzerinde duran, biraz sertleşmiş duran penisime bakıyor ve tüm çıplaklığın ilgi odağı olmuş bu gözlerle ahlaktan ötürü kavrulmuş bu doğanın içinde asla sorgulamıyordum yaptığını. Bir tanımamazlık vardı üzerimde. O bana böyle dünyanın en nadide elmasıymış gibi parlayan gözlerle vücuduma bakarken, dudaklarını art arda diliyle sıyırırken, utancın gözümde yer eden hisleri silikleşiyordu. Odağın nevri sadece altında duracak olan tenimmiş gibi, doğamızdan apayrı doğan veya yeniden doğacak bir var olmuşluk süreci geçiriyordum. Kurdum ve ben, arzulanmanın bizi başkalaştırdığı o yoğun kişiliğin tadını duyumsuyorduk.

Ki bunun harcıyla kıkırdağımın hafifçe büzüşmüş olduğu iç duvarımın üstüyle, tesiri etkisiz olan ve onun tarafından demolize edilmiş et parçalarımla usulca gezdirdim kıvranmış ayak parmaklarımı. Tamamen avuç içlerindeydim. Mahremi günün alaca bir sessizliğine inat devam ettiği sürgüde, mahremim de duran avuç içlerinde bir bütündü. Ten farkının fazla olduğu bir bütün. İştahlı dudaklarının gözlerime bakarak bana kendisini yavaş yavaş teslim etmek istediği bir durumdu.

Ama o bana acımasızca bu halde bekletirken, dayanamamıştım.

Kendimi kaldırmış, tutmuş ve çekmiştim üstündeki tişörtünden. Kendimi kasmıyor, göz ucuyla baktığım bu adam ellerimi yanlarına atarak gözlerimi kapatıyor ve aralık bıraktığım ağzıma dokunuşlarına hızlı bir tepki vermekten çekinmiyordum. Keza parmakları halen kalçalarımın arasından sızan sıvıyı okşuyor, yapış yapış olan hissi, duvarlarımı çatlatacak bir kıvranmayla çevresinde gezdiriyordu. Sanki bana dokunmuş olan teninin onda da bir etkisi olduğunu, benden dolayı bir hassas his taşıdığını göstermek istiyordu bunu yaparken, dudaklarından dolu dolu hırıltılar bırakırken.

Bu etkilenme, en az benim kasıklarımın arasında gizlenen tohumum kadar etkilenişini sunarken beni bütünüyle kavrıyor ve aşağı yukarıya doğru o yetememiş parmaklarıyla kalçalarımın arasını tümden sıvazlıyordu. Dudaklarımın üstü daha fazla kuruyor ve kurumuş dudaklarımın payı aslında en çok yarayı almış yeri kalben bilmiş gibi daha farklı bir hisle araladığım ağız içime göndermek için eğliyordum. Çünkü tüketiyordu. O parmaklarının içimde olmasını istiyordum. Beni bu denli kendisine suskunlaştırması, bunu bana ağır ağır yaparken tüm vücudum yetersiz yükseklik için tutuşuyordu.

Son kez dudak üstlerimi sıyırmış ve emmek için birbirinin üstüne kapaklanmaya çalışan dudaklarını dudaklarımla sarıp sarmaladım. Isırdım sertçe. "Benimle oynama," dedim huysuzlanarak. "Bu aksine beni çileden çıkarıyor Delta," diye eklediğimde, karanlık gözleri gözlerimi deler gibiydi. Kaçınmadım. En az onun kadar çok kararmıştı gözlerim. "Beni doyurmalısın, bu dokunuşların yeterli değil... Daha fazlasına beni muhtaç bırakarak ağırdan alma."

Parmaklarını orada esir olması adına hamlede bulundum.

Kalçalarımı kasmış, birinin tırnaklarını taşın üstüne sürttüğü gibi parmaklarımı alıp omuzlarından boynuna taşıdım. Batırdığım boynumdaki izlerinden dolayı tıslarken, bundan hoşlandığını fark ettim. Kışkırtılmış gibi, baştan çıkarılmış gibi, fazla uzun bir iç çekti ve kendi ağzının derin çukurlarını dudaklarıma yasladı. Buluşturduğu etten duvarların sesi daha fazla aklımla oynuyordu hem dudaklarıma sahipti hem de kalçamın arasına sızan iki parmağının sert çatılı.

Bu beni sarstığından, kollarımla boynuna sarıldım.

Şayet ona yetişebilmek adına hamleler yaparken, benim boğuk çıkan nefeslerim, etten kaynaklı o sesler ve aziz kıldığımı bana hissettiren Taehyung tarafından dökülen cılız inlemelerle ben darmaduman oluyor ve penisim dokunulmaya aç olarak hissettiğim, zonklama hissini tamamen karnıma doğru sıvışmış yarığımın da hissetmesine sebep oluyordu. O hissin yakıcılığı tüm bel altımda ateşten bir çember oluşturarak, dönüyor, dönüyor ve ben ağzımın içine vurulan dille, o sesin başımı aklımı bulandırmasına sebep oluyordu. Benim boynuna dayadığım ellerimle onu tamamen hissedemediğimden kendime geliyordum.

Sakinleşmeyen sesimle, "Eşit olmalıyız, tenini görmek istiyorum, seni tenimde de hissetmek istiyorum," dediğimde, kaldırdığım başımla göğsüme ağırlık yapan o doluluk kayboldu diye daha da güçsüzleştim.

Derin nefesler alırken, gözlerini gözlerimden ayırmadan, bu durumdan sakınmayarak bir çırpıda çıkarmıştı üstündeki tişörtünü. Dizlerinin üzerinden kalkmış ve eşofmanımı tamamen çıkartmıştı. İç çamaşırını da o şekilde çıkartırken, o da altında yarıya kadar indirmiş olduğu kıyafetlerini ayağını birbirine dolayarak çıkartmıştı. Elbiselerimiz yanlarda öylece duruyor ve bir uçurum yamacı gibi duran dünyalarımızla, o anadan doğmuş hallerimizle, bedenimden onu ilk kez bu kadar açık gördüğünden bedenimin titrememesi için aklımın kaybolan dirayetini çağırıyordum.

Ama ona bakıyorken, öyle güçtü ki bu istek. Çünkü o esmer bedeninin üzerine serilmiş yırtıcı yara bere izleri. Hafif terlemiş şakakları, dağınık siyah saçları, kızarmış iri dudakları ve nemli bakışlarıyla bambaşkaydı. Benden dolayı kızarmış teni kartonpiyerin yaydığı loş sarı ışık yüzünden, varlığının kabarıklığıyla ona usulca dokunuyor; tüm bedeninin sol yanını okşayarak, kırılıyor ve karnın üstünde, yüzünün yarısında ve bir gözünün tamamında, kırdığı bir dizinin üzerinde ve benim için erekte olmuş penisinin o görüntüsü ile o kusursuzluğun ve baştan çıkarılmış olmanın kalıbı basılmış, vücut bulmuş haliyle çizilmesi zor bir tabloya dönüşüyordu. Ona bakmak bile, mest ediciydi.

Ona bakarken bunu düşünüyor olmam ise... çok sonra aklımın ötesine sıkıştıracağım dolu bir anıydı.

Gözlerimin içine baktı, baktığı yerde kendimi toparlayarak büyüsü kaçmamış ipliklerden tutarak taşa yatağa yaslamış, arzumun bedenimde bıraktığı acısını unutarak zeminin üstene bırakmıştım bacaklarımı ve parmakları ile saçlarımı, yüzümü sevmeye başlarken hafifçe eğmiştim başımı.

Kulağımın ve çene çizgimin boylu boyunca tutulan çizgisinden kavrayarak vişne renginde duran dolgun dudaklarının arasından dilini çıkartmış ve ona kavuşmak için aralanan dilimin yoluyla dillerimizi havanın içinde tutarak dudaklarımızın dışında çarpıştırmış ve büzdüğü dudaklarıyla emerek kendisini karın içlerimde hissettiğim penisiyle sürtünmüştü.

İçine çekmiş ve dudağımın altından birkaç öpücük bırakıp geçmişti.

Yatağa doğru çekerken ikimizi, öpmeye devam etti. İlk kendisini uzandırdı yatağa ve beni de kendisiyle beraber kendi bedeninin üzerine taşıdı. Şimdi tüm uyluklarım onun sıcaklığıyla sersemliyordu.

Üstünde olmam, bu tutku çizelgesinin içinde o baskın rolü yine de oynayan o oluyor ve beni bir yönlendirme ile onun bana altımda yarattığı sürtünme seansından kendimi ona bir ihtiyaçla itmeme sebep oluyordu. Bu isteği yöneten, doğuştan bunu bilen kurdumun dürtüleriydi.

Bir solukla olduğum yerde gözlerim ihtiyaçla açıp kapanıyor ve boynuma öpücüklerini sert bırakırken, inliyordum. Öylesine iç gıdıklayıcı ve sinir duyularını bulmayı bilir gibi, etimi kendi ağzında şekillendiriyordu ki, bu göğsümdeki o hassas uçlarımın bile dokunulmadan seğirmesine sebep oluyordu.

Nefes nefesiydim. O ellerimi bulup okşarken, bileklerimi usulca severken, gözleri iç çeker gibiydi. Onu dudaklarına çekerek çok narin bir şekilde öptü. İzi kalmış yaralarımı dudaklarıyla tamamlarken sertçe yutkundum.

Penisimi bulup okşarken, gözlerimle beni bir düş kapanın içine çekerken mahvoluyor ve onun var olmuş kalıbıyla şekil alıyordum.

Nitekim, açtığım bacaklarımla ona kısaca üstten baktıktan sonra uzandı tekrardan dudaklarıma ve beni bacaklarına sararak, öperek aklımı başımdan alarak, yerimizi değiştirdi. Kastığım kalçalarımın arasında gezinin delik üzerindeki parmaklarının onun daha öncesinde bana ait sıvıyla ıslanmış olmasıyla, içime batırıp beni deliye çevirirken, kirlenmiş zihnimin çok da sağlıklı kalmak gibi bir çabası yoktu. Bunu istiyordum, daha fazla dokundukça hep daha fazlasını isteyecekmiş gibi istiyordum bunu.

Bu yüzdene bir erkeğin gizeminde gizlenen o zevkin çakmağı için bir bacağımı tutmuş ve ona bakarken bir parmağımı şekil almış oval deliğimin içinde gezdirebilmek adına itmişti. Parmağının çevresini saran o darlıkla hareket ediyorken, bacaklarındaki iç uyluğuna birkaç öpücük bırakmıştı. Bu içten gelen bir davranıştı.

"Daha fazlasını yapabilirsin," demiştim. Benim çekingen ve arada gidip gelen o bekleyişlerimden ötürü dikkatli davranırken. Sanki üstümdeki bu bedenin bir kırılgan prizmadan oluştuğunu düşünüyor ve bana dokundukça renkleri devşirilip, aitliğini kaybedecek sanıyordum. Kendimi bana kaybettiriyordu. Onu yüreklendiren gözlerime bakarken, bir hisle ikinci parmağını gevşettiğim o etin aralığına bırakmıştı. "Çünkü senin bana ait olduğunu hissettirdiğin kadar, sana ait olduğumu hissettirmek istiyorum."

Beni baştan çıkaran ve daha fazla arzuyla, kanıma ondan ötürü yeni hisler baş gösterirken içimde duran parmaklarını duvarlarıma sürte sürte, sürüye sürüye karıncalanmasına sebep oluyor ve benim ona ait olduğuma inandırmaya çalıştığı bedenime bakarken inlediğimi duymak bir şeref meselesi haline geliyordu hızlanırken.

Yeterli doluluğu sağladığını düşünerek, parmaklarını çekmiş ve kendi eline doladığı penisini bana bakarak çekiştirdiğinde yutkunuyor olduğunu görmüştüm. O arzunun çalım attığı rengi değişiyordu sanki.

Değiştiğini düştüğü cılız sesimi bulma umuduyla, eğilip sus çizgimden öpmüş ve ayırdığı kalçalarımın içlerinde benim için sızdırmaya yakın penisinin ucunu ovalamıştı, belimi bükmüş ve kalçalarımı havalandırarak ona sağladığım boşluğun ucuna ilk önce sürtünmüş ve içlerimi kaynatan dünyama yeni keşif sağladığında, yerin bağlacıyla kendimi oraya ait kılmıştım bacaklarımı kasarak benimle onu kilitlerken.

"Cennetim," diye inledi.

Yarısına kadar soktuğu penisini ve o doluluğa alışmam için beklediği süreç içerisinde, ellerim onun yanlarında, omuzlarında durarak güç alıyor ve hemen başımın üstünde duruyorken başı, yüzündeki tüm ifadeleri kaçırmamak için bakıyordum. Ama onu asla göremeyeceğim düşüncesi bir yerden patlak vermiyor değildi. Çünkü hep bir farklı adama rast geliyordum sanki. Yetişemiyordum. Aşık, arzulu, merhametli, acımasız.

Lakin bu an, onun içimde gidip gelmeye başladığı andı. Bacaklarından aldığı o güçle, kayıp gitti içimde. Dudaklarının altında titredi dudaklarım. Soluğum orada asılı kaldı. Gözlerim içime kayan ani baskıyla patlayacakmış gibi olduğundan yaşlarım akıyor boynuma doğru. Aktığı yerden yakalayarak her birini öptüğünde, "Söz veriyorum, birazdan dökeceğin göz yaşların sadece arzudan olacak," dedi boğuk sesiyle.

Yine de durmasına veya yavaşlamasına izin vermedim. Dudaklarının arasında duran teselli öpücüklerinin arasında kayıp giderken, adıyla inledi, adımı zikretti. Gözlerimi bununla kaybederken, kayboldum, dağlandım, birbirimize değdikçe tenlerin kızgınlığı döndü havanın üstünde. Nitekim ağırlaşmış havanın yoğunluğu, kokuların galip geldiği bu savaş içinde kararmak üzereydim. Parlak duygular arasında, beline sardığı bacağımı okşuyor ve erkekliğimle onun kalça arasına kendi döllerimi çoktan bırakmaya hazırlanan penisimi zorluyordum.

Onun sırtının üstünü kazıyor, ıslak dudakları boynumun üstünden kayıp gidiyor ve terin, vıcıklayan duyularımın arasında, yeni duyguların üstünden beraber çıkıyorduk. Kendi eliyle çekiştirdiğinde, "Senin en derinlerindeyim," dedi. "Senin derinlerindeyim."

Oysa o içime sığ boğuk okyanuslardan parça parça sızdırırken, bu içimde sarhoş olduğum bedeni bu hale getiren ilkimdi. Ondan ötürü olurken, bana yeni sıfat taşıdığı o kelime ile asıl ilki yaşıyordum.

"Mugunghwa'm."

O sözlerini tam bu anda bana söylüyorken aitliğimi bulmuştum.

Onun utangaç gelini, çiçeği olmuştum.

Aitliğin inleyişleri koparken semanın üzerinde, bedenimde onun topraklarından dökülen dölleri tamamen içimi kavurup sırılsıklam bıraktı. Onula aynı anda kirletmiştik kendimizi.

Nefes nefesiydim. Nefes nefesiydi. Nefsin nefsi ise her yerdeydi.

"Artık bu topraklara aittim," dedi. "Artık benimsin." Gözlerinin içime öyle yoğun bakıyordu ki, sözlerinin altında bedenen değil şimdi de fiilen eziliyordum.

"Artık kalbimsin."

Dediğimle her bir yanıma dokunuşuyla yeteri kadar aitlik katarken, o dolu dizgin yaşadığım anın heyecanıyla halen tüm nabzım bedenimde atmaya devam ediyordu.

"Artık sana aitim." Demeye devam ettim, itirafa kapalı olmuş tüm yoğun karışmış bedenlerimizle durmaya devam ederken. Ama oracıkta bir gülümsemeye zıt, nemlenmiş gözlerimin içinden bir yaş soğururken göz diplerimden usulca, yakaladı ve öptü.

Aynı şekilde o dudaklarıma bir öpücük bırakmıştı.

"Ödülüm de sensin, cezam da sen. Şimdi cezamı seni bir gün öncesinden hep daha çok sevmek olacak Mugunghawa'm. Senin bedeninle değil, yüreğinle de sarıp sarmalayacağım. Yeter ki izin ver, seni daha çok sevmeme."

Beni kendinden çok sevme Taehyung. Acıtıyor. Senin bu sevgin beni incitiyor. Çünkü herkes senin benim yüzümden güçsüzleştiğini düşünüyor. Yapma... Beni kendi canından daha çok önemseme. Ben birini daha kaybetmeye hazır değilim.

 

Bölümün sonu.

 

 

 

'Mugunghawa' gelin çiçeği ve utangaç gelin anlamına gelir, ölümsüzlük çiçeği simgesidir.

Neyse, bayadır smut falan yazmıyorum. Vex'deki kışkırtıcı ve uslanmaz bir jk burada olmadığından, utanarak yazdım casdbchkdsş bende ya hep ya hiç, ne yapacağız böyle... neyse bunlar yeni çiçeği burnunda olduklarından, diğer bölümde bir şeyler olur sonra ne olacak biliyor musunuz, sizin bu güzel günleriniz toz pembe olacak... kol kadar kaoslar kapıda :D

Ben Nicotesy, rüyanızda taekook sextape görme dileğiyle.

Loading...
0%