Yeni Üyelik
49.
Bölüm

49. Bölüm

@nicotesy

Selammm ballar, özlendik mi? Gece 3'e geliyor be :(

yorumlarınız düştü, ilginiz mi azaldı? o zaman fici uzatmanın ne anlamı var ki:( sizin ilginizle yazıyorum, diğer türlü hevesim gelmiyor.... geleceği yer sadece kaos biliyorsunuz :D

İyi okumalar.

....

"Üzülme ölüm son değil... Geçmiş; üzerinde hiçbir silginin silemediği, her bir satırına tek bir cümlenin yazılabildiği çizgili bir defterdi. Geçmiş, ismiyle zıt bir şekilde üzerinde yapılacaklar listesi olan bir ajanda gibi, zihnimde sokak sokak, tarih tarih dolaşıyor, geleceğe dönüş filminden çıkıp gelmiş Delorean marka araç gibi bugünle arasında gidip gelebileceği bir yol bulabiliyordu. Beynim geviş getiren bir hayvan gibi geçmiş ve gelecek arasında kalan hatıraları birbiriyle çarpıştırıyor, sindirimi sağlayarak onları ölçmeye çalışıyordu. Hammaddesi insan olan fabrikaya benziyordu morg. Ölüm tekrar tekrar üretiliyordu. İki düşman duygu ölüm ve kalım..."

...

Bölüm 49: Benden sana yazılı bir rıza var, kalbimde değil şimdi göbek bağımda da bir can sana benzeyecek bir can var.

Yazarın Ağzından

Hiçbir acı sonsuza denk sürmezdi? Öyleyse tenine batan bu acıda ne böyle? İçli içli döküyor olduğu nefesinin tadını alırken, göğsünde sıkışan o yumuşak saçları göğsünün tüylerinin arasında kaybolup gidiyordu. Onu görmekten dolayı gözlerinin içinde biriken hınç dolu duygular akıp giderken, cüssesini eğdi. Ona kavuşmuştu ve omegası korkmadan gelmiş kollarına sarılmıştı. Şimdi bunca zaman yaşadığı tüm acılara değerdi, onunla artık kavuşmuş oluyor olmak.

Delta'nın kemiklerin arasında, sıcaklığını hissediyor olduğu omegasının başı duruyorken kokusunu çekti içine doya doya. Onu sevmek, çok sevmek istiyordu. Onun kendisine can olmak istiyordu. "Jungkook'um, benim karanlığımda bile aydınlığım olan." Diyerek küçüğünün omegasını hissetmek için tüm güzel feromlarını veriyordu ona.

Jungkook yorgun gözlerini ondan bulduğu can suyuyla araladı ve hırıltılı nefesleri, akmakta olan gözlerinin yaşıyla o Delta'nın sadece kendisine güven, yuva veren gözlerine baktı. İri kırmızılıklarına baktı. Kabuk tuttu dudak arası. Taehyung yüreğinde acı hissetti. Ama daha az önce ferahlamıştı. Omegasının belinden kavramış, kendisine çekmişti. Jungkook daha çok ağladı. "Hadi eve gidelim Jungkook," dedi Delta ona. Her şey bitti diyerek.

Jungkook ise kollarındaydı ve gücü tükenmişti.

"Ben zaten evimdeyim."

Taehyung'un yüreği sevgiyle kabardı. Ama küçüğü tekrar başını göğsüne yasladı. Artık ağlamıyordu. Lakin Taehyung'un burnuna sızan koku, Namjoon'a ait olan değildi. Bur kurdunu tetikledi ve Taehyung dönüşmek istedi. Normale dönmek istese bile yapamıyordu bunu uzun zamandır öfkesinden dolayı kaldığı kurt formundan. İri ve cüsseli eli, onu kucağında taşırken, küçüktü, minikti. Şimdi çok daha zayıf ve yüzü yara bere içinde kalmış duruyordu Jungkook'un.

"Omegam," diyerek sardığı kollarında küçüğü ona hiç cevap vermedi. Yoğun kırmızı irisleriyle karnındaki kanı görmekle kalmayıp parmaklarında dolanırken, o kadar sertti ki koşuşu, gözü görmüyordu. Ve bedenini tek gösğünde acıyla saklarken, Delta'nın göz yaşları akıyor ve uluyordu. Baskın tadı daha Choi'nin peşine düştüğü ve koşarak kendisine doğru gelmesiyle onu direkt olarak ona verdi. "Götür," dedi. "Onu hemen götür," diye hırladı.

Choi elleri titreyerek Jungkook'u aldığında, dizleri titriyordu. Onu hızlıca arabaya koyarken, Taehyung dönüşmeyi denedi bir kez daha. Ama bu olmuyordu. O kadar delirmiş hissetti ki, arabayı takip ederek koşuyordu. Jungkook'un iyi olması her şeyden daha çok önemliydi. Kendisindeki sorunu halledebilirdi.

Şayet, hastane kapısına geldiği vakit onu yakalamaya ve yakalarken zehirleyen, sırtını bugüne denk yasladığı devleti olmasaydı. Hiçbir güç onu Jungkook'un yanından alamazdı ama bu artık elinde değildi. Vücudunun yedi yerinden uyuşturan kurşunla vurularak, orada etkisiz hale getirilmiş ve bu durumla ilgili olan askeriye doktorlarına teslim edilmesi adına sürükleyerek büyük arabanın deposuna atmışlardı.

Ve bugün son günlerinin ilk günü olacaktı. Biri sayesinde.

(Birden fazla olan Jungkook ile devam)

Silinmeyen acılarca açtığım gözlerimde aydınlık beni kavurdu. Saf ışığın altında yüzüm buruştu. Ağzımın içinde berbat bir tat vardı. Nefes almak her şeyi daha fazla çirkinleştiriyordu ve kanımda halen tazecik gezen korkum çapaklarından arınırken etrafıma bakıyordum. Bu kör detaylarda bana sığınak olacak bir liman. Keza ben halen o karanlık dört duvar arasında varlığı bir umuda sarılı bırakılmış körpe çocuktum ve o yoktu.

Taehyung yoktu burada.

Yüreğimden bir hıçkırık koptu.

O kadar kendimi yalnız ve çaresiz hissediyordum ki, eğer şu an karnımdan yana bir sargının izi olmasa ben halen bir kâbusun içinde uyandığımı sanırdım. Ama değildi. Kollarına teslim olduğum Delta'm yoktu. Benim kavuşamadığım bir aşk halen avuçlarımda yoktu.

Korku öbeklerimden sicim sicim akıyordu. Krize girmiştim. Sarsıldıkça vücudumdaki ağrı birikiyordu. Uykulardan uyandıran bir hayatım vardı ama asla bana güzelliği vermiyordu. O şekilde umutsuzluğumun hengamesine takıldığım, "Taehyung," diyerek feryada buyuran ciğerlerimde, kurdum ondan çok uzakta olduğumu söylüyordu bana. Bu koca sessizliğinden sonra bana dediği şeye de o kadar çok kırıldım ki, anlatamadım ona da bir türlü kendimi.

Keşke düşüncelerim de kapansa gözlerim kapanınca.

Belki çok değil, beş dakika sonra kapı açıldığında benim gözlerime şen dolsun diye açıldığım yerden benim tesellim olacak olan insan girdi. Her halinden belliydi ağlayarak odaya girdiği. Jimin, "Jungkook'um uyanmışsın sonunda," diyerek feryatsın eden o cılız sesiyle beni boğacak kadar boynumdan sarıldığında, ondan güç buldum da sarıldım. "Ben, ben bir an hiç o karanlıktan çıkamayacağım sandım hyung."

"Bende çok korktum Jungkook," dedi yanaklarımı, saçlarımı öperken. Elleri titriyordu. "Artık seni yanımdan ayırmam ben. İstiyorsan, iyileştiğin gibi ikimiz kendimize yeni bir hayat kuralım. Daha fazla bu acıyla perişan ol istemiyorum. Hepsi benim suçum. Sen benim yüzümden bu aileye girdin ve onların tüm kötülüklerini yaşadın. Ama hayır, bu sefer olmayacak. Biz kurtulacağız seninle. Yeter ki artık iyi ol. Ben senin gülüşüne, mutluluğuna çok hasret kaldım."

"Çok geç kaldın hyung," dedim ağlarken. Çünkü ben artık abime sarılırken bile teselli olamıyordum. Onun dokunuşları bana yetmiyordu. Canımın sızını almaya yetmiyordu. "Sen beni artık kurtaramazsın bu bataklıktan. Boğulduğum deniz artık benim alıştığım yer ve ben onu yaşatamıyorum? O nerede hyung? Benim Deltam nerede?"

"Jungkook sen..." diyerek beni kendinden ayırdığında, sarsılan omuzlarımdan ötürü karnımdaki acı büyüyordu. Ellerimdeki bandajları umursamadan yüzümü kapatarak ağladım. "Taehyung nerede hyung? O neden şimdi yanımda değil? En son kollarındaydım ben. Ama yok, neden yok? Yalvarırım onu yanıma çağır. Ben onsuz iyileşemem. Ben, onun beni iyileştirmesine alışığım."

Beni sakinleştirmeye çalıştırdı. Başarısızdı. Durmuyordu yaşlarım. O kadar kalbim ağrıyordu ki kendimden önce düşünüyor olduğum tek şeydi Taehyung? Ben biliyordum. Hissetmeme gerek bile yoktu. Ben bu haldeyken, buradayken, Taehyung beni yalnız bırakmazdı. Kesin bir şey oldu.

"Jungkook kendine gel güzelim, bak daha yeni uyandın. İyileşmen, toparlanman lazım. Yaşadıkların hiç normal değil... ve sen, o katile nasıl âşık olabilirsin? Onun neler yaptığını biliyor musun? Bu halde olmana sebep olan o iken? Kafayı yiyeceğim."

Gözlerim abime kaydı. "Ona öyle deme," dedim. "O inan bana, izin verselerdi bir katil olmayı o da istemezdi. Ve bu halde olmamın suçu o değildi. Kardeşiydi. Hyung... herkes biz gibi değilmiş. Ben dünyamı bugüne denk senden ibaret bildim. Sen benim tohumumdun. Yeşermemi sağladın. Ama ben Taehyung ile çiçek açtım." Diyordum ama o beni anlamıyordu. "O benim ruh eşim. O benim kaderim. Ve ben onu seviyorum."

Ne diyeceğini bilemedi. Sustu. Ben o sustuğunda daha çok konuşmak istedim. "Nerde o? Söyle ki, o gelemiyorsa ben gideyim onun yanına."

"Gidemezsin ki meleğim," dedi ve daha çok ağlamak istedim. "Neden?" dedim ama cümle harcandı ağzımda. O bana, "Devlet ona büyük bir baskı yapıyor. Sen daha bu hastanenin kapısındayken aldılar onu, üzgünüm kardeşim. Çok çaresizim. Hiçbir işe yaramıyorum. Ben seni acılarından kurtaramıyorum, ağlama öyle içli içli. Yemin ederim ben kafayı yiyorum. Benim de gücüm kalmadı. ne olursun, biraz olsun artık kendini düşün Jungkook," diyorken, durdu benim yüreğimin atışları.

Namjoon öldü ama üzerimize attığı mezarın o sert toprakları bir bedel olarak kaldı.

O an da başım geriye yastığıma yaslandı. Yine acı içimdeydi. Aşk ile büyüyorken, ben o kendimi bıraktığım içimde küçülüyordum. "Benim kendimi düşünecek hiçbir şeyim kalmadı," dedim ama konuşan ben miydim ki? Çünkü hiç dilimde bir bıçak yarası hissederek konuşmamıştım. "Ateşlere koştuğumdan artık bir külden fazlası değilim. Yaşamak şöyle dursun hyung, ben büyürken hep öldüm. Bir daha yaşamaya cesaret edemiyorum. Ben Tanrının asla sevmediği o çocuğum, öyle çocukların doğarken bile bir şansı olmaz. Ben daha doğduğum gün annemi öldüren insanım. Ve şimdi de benden nicesi ölüyor. Bedel, bu bedel ne zaman ödenecek hyung? Ben seninkini öderken canım çok yandı. Şimdi kendim için olan bedel, bundan daha çok mu acı olacak? Benim gücüm kalmadı. Benim bu yaşadıklarımı bir kez daha yaşamaya gücüm kalmadı."

Elimi tuttu. Öpüyordu avuç içlerimden. "Kendin için deme öyle şeyler, deme..." dedi hıçkıra hıçkıra. "Sana bedel olsun diye büyütmedim seni ben. Sen benim diğer yarımsın. Ben seninle hem anne hem de baba olmayı öğrendim. Bir hata işledim ve diğer yanımı kaybettim. Yapma. Kendini karalama. Artık kimse için yapma bunu. Buna o deltada dahil."

Yüzümün rengi daha çok asıldı.

"Yanılıyorsun," dedim. Başımı ona çevirdim. "Onun kollarında güvendeyim ben. O beni çok seviyor hyung. O benim senden sonra istediğim tek ailem." Boşta kalan göğsümü yumrukladım. "Burada onun bıçak gibi duran özlemi var hyung. Lütfen, göz yaşlarım onu görene kadar dinmeyecek. Yalvarırım. Beni onunla görüştür. Bir şeyler yap. Sana yalvarıyorum. Beni son kez sahiplen ve sevdiğim adama kavuştur."

"Ne olursa olsun yapacağım bunu," diyerek göz yaşlarını silmeye çalıştı. "Sende ağlama daha fazla. Yoksa gücüm kalmaz adım atmaya. Yeterince perişanım ve sen şimdi de bu haldesin," dedi ve sildikleri tazelendi gözleri. Ben şimdi bana her daim annelik yapmış abimin sözlerinin sağ duyulu inancıyla yüzümde dudak kıvrımları bıraktım.

Bıraksa, öyle, o umut ettiğimle kalacaktım.

Lakin, biz öylece kendi hallerinde bırakılmış kardeşler değildik.

Seokjin hyung ve yanında duran doktorla odaya giriş yaptığında, bana Taehyung'u bu kadar çok hatırlatan hyungu görmekle ona kurtuluş gibi bakıyordum.

"Sen çok güçlüsün Jungkook. Seninle gurur duyuyorum," diyerek yanıma geldi. Saçlarımı okşadı. "Hyung..." dedim. O da "Geçecek," dedi, büyük bir samimiyetle. "Her şey geçecek. Sana söz veriyorum Jungkook. Artık bu gözyaşlarını sakla yüzünden. Bebeğin seni hissedecek bir ayda."

Dünya bir anda duyduklarımın karşısında beni sağır etti. Sesi uzaktan duydum. Ama bulanık gözlerimden yüzüne bakarken okumaya çalıştığım dudakları bana, "İki aylık hamilesin Jungkook," diyordu. Nefesim tıkandı ve ben ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Kırpıştırdım ağzımı konuşmak için açtım ama konuşamıyordum.

O kadar acıya, açlığa ve pisliğe rağmen benim karnımda ondan bir parça vardı ve bana sıkıca tutunmuşlardı. "Jungkook, bir şey demeyecek misin?" diyordu ve ben gözlerimin algısını abime çevirdiğimde o da şaşkınca bana bakıyordu.

"Ben şimdi hamile miyim?" dedim ama bu nasıl bir isteyişti. Yüreğimde olsun diye istekler coşuyordu. Ben daha Taehyung'a yeni kavuşmuş, onun aşkını kabullenmiş ve duygularımı sahiplenmişken, daha düşlerime cesaret ederek girmeyenler benim bu çelimsiz, yara almış göbeğimde mi yer alıyordu? "Ben hamileyim. Benim bir bebeğim olacak."

Sürekli aynı şeyleri tekrarlıyordum. Daha yüzümde bundan dolayı oluşmak isteyen taze sevinçler dudaklarımdan fırlamadı ki, "Ama Taehyung, o yanımda değil ki," dedim bastıramadığım o hıçkırık boğazımdan kaçarken. "O bunu bilmiyor bile. O baba olacağını bile bilmiyor. O benim daha onu ne kadar sevdiğimi bile bilmiyor."

"Jungkook, hayır böyle yapma."

"Elimde değil," diyerek sakinleşmeye çalıştım. "Bebeğim olacak benim ama buna sevinemiyorum bile."

"Jungkook bana bak," dedi ve yanaklarımdan kavradı. Kendisyle göz göze gelmemi bekledi. "Sana söz veriyorum, sen daha bu hastaneden çıkmadan Taehyung gelecek. Çünkü o tüm bunların hiçbirini yapmadı. Hepimiz biliyoruz bunu. Taehyung acımasız biri, öldürdükleri de iyi insanlar olmadı hiçbir zaman. Fakat bunu da kendi devletimizin kararlarıyla yaptı. Ama o asla bir insanın organlarını çalıp satmaz. Uyuşturucu satmaz. O öyle bir insan değil. Güçlü bir insan. Parayla işi olmayan güçlü bir insan. O yüzden bana güven olur mu?"

Sakinleştirici sözleriyle yatıştım. Dudaklarımı büzdüğümde kafamı sallıyordum. Güvendiğimden. "Aferin güçlü omegamız," dedi yüreklendirici bir gülümseme ile. "Şimdi baba olacağından haberi bile olmayan Delta'mıza bunu nasıl söyleyeceksin onu düşün? Tahmin ediyorum ki çok korumacı bir baba olacak. İşin çok zor Jungkook. Artık bir değil, iki tane inatçı çocukla uğraşmış olacaksın."

Benim acıyla paylanan gözlerim şimdi bu sıcacık anların verdiği düşler için düşüyordu bir bir. Ve ben o günleri daha yaşamadan hasret edildim. "Ben ikisiyle de baş ederim," dedim ve elim daha varlığını bile yeni öğrendiğim minik kurduma kaydı. O kadar garip bir duygu ki, öğrendiğin anda onun orada olduğunu kabullenmiş olmak.

Sessizleştim ve sessizce kaldım.

O kadar dalgınlaşmıştım ki elim karnımda uyuyakaldığımın hiç farkında bile değildim.

Öyle ki bu düş kapanından hangi ara burada üç gündür kaldığımı bile bilmiyordum. Jimin hep yanımdaydı. Ara sıra yeğenimi yanıma getirdi bana. O kadar tatlıydı ki, o rahatça konuştuğum tek kişiydi. Daha cinsiyetini bilmiyor olmadığım bebeğimle tanıştırdım onunla ama küçük alfamız kucağımdayken omuzuma kustu. Sanırım bu kuzeniyle çok iyi anlaşacağına dair bir işaretti.

Taehyung ile ilgili bir haber bekliyordum. Sağ olsun Jennie sürekli Choi'yi bir köşede sıkıştırıp duruyordu konuşması için. Ama o da bilmediğini söylüyordu. İşin garip yanı, en azından Jennie yanımda Jimin yokken söylemişti. Abim Yoongi'yi sormuş. Çünkü beni bulan ve yerimi Taehyung'a söyleyen kişi Yoongi'ymiş ve en son Hoseok'un peşine takılırken görülmüş ve daha da haber yokmuş. Abim hiç söylemese de onun için endişeleniyordu ve ben bunun için ne hissedeceğimi şaşırdım.

Fakat yaşadığım duygulardan sonra her şeyi oluruna bıraktım.

Hayat katiyen bana kesin kurallar vermediği gibi bir rolde biçmiyordu. Ben nefretimi ve acılarımı körüklediğim adama sırılsıklam aşkla doluydum ve düşüncelerimin ne başında ne sonunda o vardı. Nefes almak kadar bir kısa sürede aklımda oyalanan tek oydu. Bende onun geleceğine inanmak dışında hiçbir şey yapamıyordum.

Eğer, beni bebeğim için muayene gelen doktorun uyarısı olmasaydı, halen kendimi içimden geldiği şekil davranmaya ve hırpalamaya devam ederdim. Ancak bu aylar bebeğin oluşmaya başladığı aylar olduğunu ve bunu yaparak, bebeğime kalıcı bir hasar bırakma riskimin olduğunu söyledi. Ben sanırım, dayanıksız sandığım şu yüreğim için bile bir dayanak sağlayabilirdim. Çünkü onun hiçbir suçu yoktu.

Ben yaşadığım şeylerin onun da yaşamasına izin vermeyecektim.

Çıkışımızı yaptığım sabah çok gergindim. Ayaklanmıştım. Daha dinçtim. Göz altlarım her ne kadar şişmiş olsalar da yolunu gözlediğim onu arıyordum dört bir yandan. Üzerimde bindirdiğim yükle Jennie'ye tutundum. "Gelmedi," dedim. O da sarsılmış ve bitkindi. Yine de "Gelecek, biliyorum. O ne yapar ne eder, senin yanına gelir? Tüm bunları da senin yanına gelebilmek için yaptı," dese de gözlerim onu görmeden inanamıyordu bu sözlere.

Jimin kucağında minik yeğenimle bize eşlik ediyordu. Kararsız gözlerle bakıyordu kapıda bizi arabayla bekleyen Choi'ye bakarken. "Ben gelmeyeyim sizinle, hoş olmaz," dediğinde şiddetle karşı çıktım. "Hayır hyung." Diye itiraz ettiğimde ne diyeceğini bilemedi. "Beni artık yalnız bırakma? Sende kendini bana hasret bırakma."

"Delta geldiğinde beni kovsun istemiyorum," dedi ağzının ucuyla. Geleceğinin ihtimali yüreğimi kıpır kıpır etti. "Kovamaz," dedim çok net bir şekilde. "O beni kırmaya cesaret edemez."

Ondan bu şekilde bahsettiğimde çok şaşırıyordu. Onun aksine Jennie bunu tahmin ettiğinden gülümsüyordu. "Bakma bana hyung öyle." Desem de pes etmişti. "Elimde değil, onu o şekilde hayal edemiyorum. Korkuyorum ondan."

"Bende korkardım ondan. Ama onu tanıyınca, korkamıyorum."

Bunlar havada asılı kalan cümleler olduğu daha sonrasında. Çünkü Choi kornaya çaldı. Hastane önünde olduğumuzdan acele ederek bindik ve Jennie ile Choi arasında küçük sözlü bir tartışma çıktı. Aralarındaki muhabbeti bildiğimden biraz yürek ısıtıcı bir an yaşamış olduk. Açıkçası, bende Taehyung'un yanında bu kadar rahat konuşmak istediğimi fark ettim. Ama kendime söz verdim. O geri döndüğünde, kapalı bıraktığım sayfalarımı ona teker teker açacak ve en az kadar dürüst olacaktım. Duygularım ve hislerim konusunda. Beni utandıran gözleri artık benim süsüm olacaktı. Ben o gözlerindeki yaraları öpecektim. Belki o da öperdi. Çok üşüdüm onsuzluktan...

Araba o her şeyin bizi başlatan o eve getirdiğinde, ilk kez kendi isteğimle buraya geldiğimi fark ettim. O an gözlerimin önünden çok şey gelip geçti ve sanırım abimde aynı şeyleri düşünüyor olacak ki bana bakmıştı. İkimizin arasında sözsüz bir diyalog geçti. Onun adımlarının aksine ben ecelini burada dökmeye alışmış bedenimi oraya doğru çevirdim. Bir umut, kokusu vardır diye.

Tek tek evin içine girdik. Geong abla açmıştı bize kapıyı. Kadın ilk kez içten gülümsedi bana. "Sonunda Jungkook oğlum, geldin evine," dedi ve çok garip gelse de sevindim. Sanırım ben bile bu kötülük besleyen evi, evim olarak görüyordum.

Jimin, "Uyudu bile," dedi bebeğinin boynunu koklayıp öperken. Jennie sürekli oynamak istedi onunla ama Jimin'in soğuk tavrı yüzünden cesaret edemedi. Olaya el attım. "Jennie onu istersen güzelce yatağına götürüp baksın hyung," dedim ama bundan hoşlnamyarak baktı. "Ben başında beklerim," dedi. Bunun üstüne bir şey diyemedim. Jennie yapmak istediğimi anladığından yılgınlıkla omuzlarını düşürdü. "Olsun, uzaktan da sevmeye alışkınım," dedi ama dolu dolu. Bu sözü biraz kafamı karıştırdı.

Salona geçecektik hepimiz. Ama ardımızdaki kapı açıldığında, daha açıldığı anda dizlerimi titreten kokusu ciğerlerime yapıştı.

Dizlerim olduğu yerde titredi. Kaskatı kesildim. Jennie yanımda abisinin ismini söyleyerek çığlık atarken. Jimin irkilerek bir köşeye çekildiğinde benim gözlerimden onun için binlerce ansızın bastırılmış duygular can çekişerek dökülüyordu. Dudaklarımı ısırdım. Titredikleri için.

Bana geliyordu. Benim olan bana geliyordu.

Ne zordu o vakit, adımlarımı ona kadar dönerken terlerken.

Ama o işte karşımdaydı. Yüzündeki kusursuz yaralarıyla. Gözleri, mavi irisleri şimdi benim yeşillerimde duruyorken, gördüm, en benim kadar titreyen gözlerinin içini. Kaşlarının ilk kez çatıklığı yok olmuş gibilerdi. Güçlü değildi. Yıkılmış görünüyordu. Ama o her haliyle benimdi.

"Jungkook," dedi ve bir adım attı. Ben ise ona son kalan üç adımımı kollarına atılmak için harcadım. "Taehyung," dedim sıkıca sarılırken. O kadar sıktım ki göğsümde saklansın ve bir daha çıkmasın istiyordum oradan. "Seni çok özledim," dediğimde, saçlarımı okşayıp dudaklarını yasladı boynuma. Ağlıyordum ve onun kafasını oraya saklayarak göz yaşlarını saklamaya çalıştığını biliyordum. "Sana kavuştum, artık bundan başka bir şey bilmiyorum omegam. O kadar korktum ki sana bir şey olacak diye."

Artık bunların bir önemi yoktu. Bu yaşananları geride bırakmaya hazırdım. Çünkü acı çekmekten bir fazlasını vermiyordu bana.

Bunun içinde ben daha cesur oldum. Onun için. Onunla kuracağım ailem için.

Gözlerine baktım derince. "Artık bize ayrılık olmayacak Deltam," dediğimde, bir sevinç ki daha da parladı gözleri. Dudaklarına sardım dudaklarımı. İstedim, tek kavuşan kollarımız değil, uğrunda yanıp kül olduğum bedenimde onun bedenine karışsın ve ruhunu çeksin dudaklarımdan. Öpüyordum doyasıya ve buz gibi keskin duran soğuk parmak uçlarım onun boynuna yaslandı.

Alnımı alnıma yaslandı. Soluklandı dudaklarımın üstünden. Onun sıcak teni hep özlem duyduğum gibiydi ve o elleriyle yanaklarımı daha çok ısıtıyor, gülüşüyle yakıyordu. En azından devamı gelecek öpücüğünde öncesinde söylediğiyle.

"Üşüyorsan söyle, seni bir kat daha seveyim omegam."


Bölümün sonu.

bakalım nasıl bir çift olacak bunlar :) jk daha açık olacağını söyledi yani... gerçek bir omega görmeye hazırlanın.

Diğer bölüm olsun istediğiniz şeyleri de yazın bana lütfen, aklımda bir kaos vardı ama bu fici çok uzattığından ve artık ağlamayın diye yazmaktan vazgeçtim, başka bir fice artık.

Ben Nicotesy, diğer bölüm görüşmek üzere bebeklerim.

Loading...
0%