Yeni Üyelik
50.
Bölüm

50. Bölüm

@nicotesy

Huhuhu ben geldim,

iyi okumalar :)

 

...

"Tutunmaya değer olan sana tutunup bırakmayacak olandır."

...

Bölüm 50: Tenin tenime değdiğinde, kıvılcımlar sarar bedenimi. Zaman dolsa da geçmişte kalsa da vazgeçmem ben bu aşktan.

Boynunda fire vermek istiyordum duygularımdan ötürü var olan tüm çiçeklerimle. Doyamadığım ıslak dudaklarım gerçeğimdi ve ben ilk kez çok utanmazdım. Ondan başkasını düşünemeyecek kadar aidiyet duygusu taşıyordum. Onu kafesliyordum, çünkü bunu yapmazsam yine o yok olan ve ne zaman bu denli alışkını olduğum bedeni kaybolacak diye ödüm kopuyordu.

Abim ve Jennie varken, Taehyung'un dudaklarının içini öpüyordum hasretle, ağlıyor ve kollarımı boynuna dolayarak bırakıyordum. Sanki, o benim belimden kavrıyor olsa da ben onu sıkı sıkıya tutmazsam kaybedecek gibiydim yeniden. Onunla aynı duyguyu taşıdığımdan daha buraya gelmeden önce verdiğim o kararın arkasında duruyordum, onun elleri aşağıya doğru kayarken bile ben bunun heyecanını bastırıyor ve kendimi o beni sere serpen dokunuşlarından kaçmayı istemiyordum.

"Öhm öhm," diye dikkatimizi dağıtacak bir ses çıkardı Jennie. Utanarak kafamı Taehyung'un boynuna gömdüm. Bu durum Taehyung'u gülümsetti. Boynumdan öptü. "Neden bozuyorsun bizi?" diye sordu mızıkçı bir sesle. Jennie hemen kahkaha attı. "Benlik sıkıntı yok. Ben sizin aranızdaki çekimin farkındaydım da şu anda bu durumdan dolayı şoka girmiş iki kişi daha var. Onlara biraz fazla gelmiş olabilir bu haller."

İki kişi?

Kafamı kaldırdım ve utana sıkıla çekildim o kollardan. Oysa ne güzeldi. Şimdi Taehyung ile yalnız kalmayı ve başıma her gelen şeyleri ona anlatmak ve onun da neler yaşadığını bilmeyi çok istiyordum. Ama yörüngesinden sıyrılsam da belimden tutmaya devam etmesini dikkatimden kaçırmayarak, abimin elini ağzına götürmüş gözleri kocaman halde duran şaşkın haline bakıyordum.

Taehyung'da benim baktığım yöne baktı. Ben halen o ikinci kişiyi görmüş değildim. Kafamı kaldırdığımda, Taehyung, Jimin'e bakmıyordu ancak ona ithafen konuşuyordu. "Jungkook'a destek olduğun için teşekkürler." Diyordu. Bu tavrı onunla gururlanmama sebep oluyordu. Daha öncesinde dudaklarının arasından zoraki bir teşekkür kelimesini kerpetenlerle çıkartıyorken, şimdi ezeli düşman bellediği kardeşime bunu yapıyordu. Bu o kadar sıcacık bir histi ki göğsüm kalbimi sığdıramıyordu olduğu yere.

Jimin ağzını açmak istedi ama halen çekinceleri ve ön yargıları vardı. Bunda tamamen haksızdır diyemem ama benim gözümden Taehyung'u tanıması da imkânsız olurdu.

"Bu akşam yemeğe Yoongi ile kalmak isterseniz kalabilirsiniz? Açıkçası senin burada olduğunu bildiğinden içeriye girmeye cesaret edemedi."

Abim kaşlarını daha da çattı. Kucağındaki miniğimizi boynuna yasladı. "Bizi gerçekten de affettin mi? Yani bize zarar vermeyecek misin?" diye sorduğunda, hoşlanmadım bu sorudan. Dişlerimi sıktım. Eskiler unutulmamıştı ama yaşanan onca felaketlerden sonra geçmişe dair hiçbir şeyi hatırlamayı istemiyordum. Asla silinmeyecek olsalar bile. Ama şimdi bir gelecek vardı. Bir geleceği olsun diye koruyup büyüteceğim bir evladım. Elim sadece bu düşünce ile karnıma sarıldı. Bu haberi Taehyung'a yalnızken vermek istiyordum.

"Daha öncesinde kapınıza geldiğimde söylediğim gibi, sizleri eşim için affettim. Bunda senden çok kardeşimin hatası vardı. Ve o bana kendini affettirdi. Bana Jungkook'umu verdi. Devamında üzerimdeki iftiradan kurtulmamı sağladı. İlk kez sırtımdan bir bıçağın çıkarıldığını hissettim. Ayrıca sen âşık olduğum adamın en değer verdiği insansın. Onu bu yaşa kadar arkasında durdun. Eminim onun kalbine âşık olduysam, senin bunda payında vardır. O yüzden, benden çekinmene gerek yok. Akşam yemek yiyelim ve yaşanan her şeyi bir kenara bırakıp yeni bir başlangıç oluşturalım."

Jimin hyungum duyduğu sözler karşında bana kaldırdı bakışlarını. Gözleri dolmuştu. "Sen haklıymışsın," dedi ve hafifçe tebessüm etti. "Teşekkür ederiz Delta. Elbette kardeşimin seninle mutlu olduğunu görebilmek adına yemeğe katılırız," dedi ve iç çekti. Taehyung'u tekrardan öpmek istiyordum ve bu anları yaşadığımdan emin olmak adına sıkıyordum belime dolanmış kolunu.

O ise dikkatini çekmeye çalıştığımı düşünerek, "İyi misin? Yaran acımıyor değil mi?" diye soruyordu. Gülümsedim. Onu saf sevgimle sarıp sarmalamak, mavi gözlerinin bana endişeyle baktığı kirpik kıvrımlarına kadar doyasıya öpmek istiyordum. Ama bana daha fazla öyle bakmasın diye de "Hayır, iyiyim," dedim ve biraz parmak uçlarımda yükselerek kulağına yasladım dudaklarımı. "Ben sadece seni çok özledim. Ve şimdi de ne kadar çok öpmek istediğimi fark ettim."

Ağzını açıp kapattı ve sertçe yutkunduğunda, bu hali nefesimi kesti. Sanırım beni bu şekilde köşeye sıkıştırırken yüzümden aldığı feyz bu şekil oluyormuş. Sevmiştim. Hem de çok.

O da aynı şekilde kulağıma yasladı dudaklarını. "O zaman biz biraz odamızda hasret giderelim mi omegam?" diye sordu çok derin ve ahlaksız bir sesle. Şakağımı öpüp geriye çekildiğinde az önce kanımı kaynatan o sözleri o söylememiş gibi masum bir şekilde gülümsüyordu. Dudaklarımın kabaran arzusunu bastırmak için gözlerimi çektim beni yiyip bitiren bakışlarından.

"Abim burada ama," dedim, ama sanırım dikkatin şu anda bizde olduğunun farkında değildim ya da bizi dinliyor olduklarının. Abim çünkü hemen olaya el attı. "Jungkook neden dinlenmek için odana çekilmiyorsun. Bende Jennie'ye oğlumu verip Yoongi ile konuşayım hem. Kapının köşesinde gözlerimin içine bakıyor yanına geleyim diye."

"Olur, tabi. Hem biraz yorgunum." Dedim, ama kesinlikle aramızda geçen anlık bakışmadan ötürü utancımdan iki büklüm kalmıştım ve o da anlayışlı fakat anlayacağım türden bir ima yapmayı ihmal etmiyordu. "Kesinlikle yorulacağından," diyor, pot kırmış gibi gülümsüyordu. "Yorgun olduğunu biliyorum."

O kadar utandım ki yanaklarımı nereye saklayacağımı bilemedim. En azından Taehyung elini belimden kaydırarak parmaklarını parmaklarıma geçirirken, daha fazla konuşmaları uzatmadan çekip aldı ikimizi oradan.

Nefes alışlarım hızlanıyordu. Merdivenlerden beni çıkartıyor, "Canın yanmıyor değil mi? Sadece iyiyim demek için iyiyim deme bana," diye üstüme titrercesine söylediğinde, merdivenlerin ortasındaydık. Ara kattaydık ve ona canımın çok acımadığını söylemek istiyordum. Ancak tek yapabildiğim ona tekrar sarılmak oldu. Kokusu beni güvende hissettiriyordu. Üşümüyordum en azından. Ruhum da bir serinlik vardı ama o bunu çöl esintisine çeviriyordu.

"Sen yanımda olduğunda daha iyi olduğumu biliyorum artık."

Onunla sarılıyorken, tesellilerce ıslanan yüzümün yumuşak kabasıyla öperken içim gidiyordu. Yanaklarına dokunan ellerim bir avuç külün içinde yanıyordu. Nefes alıyordum. Dudaklarıma kadar dadanan dudaklarını bulacağım ümidiyle aralanan dudaklarıma değdiğinde onu bir solukta alıyordum. Nefesini, iç çekişini aynı şekilde kendimden de duyuyordum. Ve duygusal yoğunluğun altında ezilmeye mahkûm edilmiş dudaklarımın onun daha da yakacak olan bana hazırlıktı. Biliyordum ama kaçmıyordum. Bunu istiyordum. Ben onu istiyordum.

Beni kucağına alırken, bacaklarımı onun beline doladım. Hiçbir acı hissetmedim. İrkilmedim. Sadece onun dağınık siyah saçlarında daha çok gezinsin istedim parmaklarım. Çünkü yetmiyordu. İlk kez çok susamış hissediyordum. Kurdumla aynı coşku ve şevki yaşıyordum. Onun Deltasını hissediyordum. Feromonları o kadar yoğundu ki, beni kucağında ilerletirken sınırımda gezen kasıklarına bastırıyordum ve bu tamamen iç güdüsel olduğu kadar istiyor olduğum şeydi. Ve ben, en az onun kadar sahiplenmek ve öpmek istiyordum.

Odamızın kapısını açarken, sırtımı kapıyla buluştururken çok kusursuzdu. Hiçbir engel tanımadan boynuma taşan öpücükleri varken. "Neden hiç bitmez bu arzunun tenindeki kokusu," diyordu. "Sen buradasın. Ve ben ilk kez Tanrının yanımda olduğunu hissediyorum."

Derinden hırıldayan sesiyle boynuna dolanmış kollarımı bollaştırdım ve kafamı geriye yasladım. Üzerimdeki sade kazağımın açılan yakalarından aşağı süzülen dolgun dudakları beni ıslak öpücükleriyle deli ediyordu. Nefeslerim hızlanıyor ve kasıklarımın üstünde onun varlığını hissettiğim arzulu şişkinliği batıyor ve sınırdaymışçasına kendimi oraya bastırma devam ediyordum. Benim boğazıma dizdiği nefes kadar nefes kesici olmak istiyordum. Çünkü bunu yaparken cılız inleyişlerimde onun inlemeleri vuruyordu.

Beni özgürleştirmek istercesine yatağa taşıdı. Ama asla ayırmadı kendisinden. Sanki bir şeyleri çok iyi anlamımı istiyordu. Aklında kurcalanmış cümleler her nasılsa benim gözlerimin içini yakacak kadar derin manalarca bir şeyleri anlatıyordu.

"Beni geride bırakmak diye bir şey yok." Dedi ve iki eliyle yüzümü kavramış ve dudaklarımı her an öpecekmiş gibi duran sarhoş nefesi, gülümsüyordu. "Biz biriz arık." Bu kelimeyle gülümsedim ve dudaklarımı öptü. Yanağımda sürten ıslaklık, diziyle bedenimin arasında durduğu o yapılı bedeni. "Güneş yüzüne vurduğunda gölgen benim," dediğinde öyle hissettirdi. "Geri beni bulduğunda benimsin."

Ve yanaklarımı ıslatan derin sözleri, en az onun kadar içten ve derindi.

"Sen nereye gidersen oraya giderim. Ölümüm olsa bile."

Onun ölmesini istemiyorum ama verdiği bu yeminli sözler beni daha da yüreklendiriyordu. Yanıma uzanıyor ve onun sakinliğinin, duygularını bakışlarıyla yediriyor olduğu kendisini izliyordum. Ona baba olacağını söylemek istiyordum ancak bunu ona, çocukken komşumuzun eşine yaptığı gibi bir sürprizle yapmak istiyordum. Çocuktum ve içimde kaldı bu ukde duygu. Oysa bir çırpıda söylemek ve hayal ettiğim şekilde görmek istiyordum o paha biçilmez yüzündeki gülüşlerini.

Oysa Taehyung'un dalgınlaştı bana bakarken bakışları. Saçlarımı okşuyor ve yüzümü seviyordu nazikçe elleriyle. Bu yaşadığım mutlulukla aralanmış olan dudaklarıma bir öpücük bırakıyordu. Kendisine olan aşkımı, hayallerimi ve yapmak istediğim onca basit mutluklarını anlattığım ve karşılığında cevabını aldığım şeyleri dinlerken, kalbimin bu güzel anların karşısında buhran bir acıyla ağrıdığını hissettim. O dört duvar arasında beni hapsettiklerinde bana aydınlık kalan rüyalarıma benziyordu ve uyanmak istemiyordum.

Sonrasında ellerini çekti üzerimden. Acıyan her bir parçamı bulurmuşçasına alnımın üzerine yasladı alnını. Oradan seslendi bana ve orada yetimliğimizi sergiledi. Asıl sanatı, dudaklarıyla, saf duygusuyla bıraktı. Ne huzurdu ne elem yerdi öpülmüş olan dudaklarım şimdi o dudaklarının altına. Sanki hiç kanamamış ve o ağızdan sadece acı dışında bir şeyler çıkmamış gibi. Şimdi de hep söz verdiği gibi iyileştirmeye çalışıyordu beni.

Tamamen ona döndüm.

Yüzümü avuçladı. Gözlerindeki acı parlamaları görüyorken, sözlerine ve şu anda hissettiklerime kayıtsız kalmadan onu tam kalbinden öptüm. "Eğer o yaşanmışlıklar olmasaydı, ne ben şu anda senin yanında böylesine huzurla olabilecektim ne de sen bana bu aşık dolu sözlerini söyleyebilecektin. Tüm içtenliğimle sana aşığım Taehyung ve ben artık bu duygumu senden saklayamayacağım."

"Jungkook... Ben seni senden önce sevdim. Şimdimde seviyorum ve bundan sonra da sevmeye devam edeceğim. Sen her halinle hayatımda olmasını isteyeceğim tek kişisin. Sen sahip olduğun tek güzel şeysin. Ve ben her şeyimle sana teslim oluyorum. Tüm varlığımla sana soyundum, benden ne almak istiyorsan al. Çünkü hepsini senin için vereceğim. Sen yeter ki mutlu ol."

Sonrasında daha derin bir nefesle sözlerinden ruhumu okşamaya devam etti.

"Senden başka kimse bilmesin istiyorum. Gözlerimin nasıl aşka çağırdığını seni. Bakışlarımın nasıl gel diye haykırdığını. Gözlerimden, belli oluyor seni sevdiğim... Gözyaşlarımdan belli oluyor da seni sevdiğim. Sevgilerin en ölmezini sana sakladım, seni dudaklarımın arasındaki nadir gülüşüme sakladım ve sen dışında görmelerine izin vermeyeceğim."

O sözleri söyleyen dudaklarına baktım. Can alıcı kırmızılıkları, onun altında duran küçük bir ben. Gözlerimi oradan çekemiyor ve meraklandığım yere parmağını usulca kaldırarak oraya dokunuyordum.

"Benim tek istediğim bu saatten sonra sadece o dudakların... Benim adımla kendinden geçen dudakların. O dudaklara yön veren kalbin. Onlara da sahip olduğuma göre, bundan başka hiçbir şeye ihtiyacım yok." Dedim ve heyecanlanarak dudaklarına uzandım. Orada usulca oyalanırken, elim Taehyung'un teninin altında parlayan göğsüne sızıyordu. Yoğun duygularımın sarhoşluğun verdiği o yuvarlayan tınıyla, gözlerimi kapattım. "Şimdi bana her şeyini ver. Dudaklarını istiyorum... gözlerin bana bakarken."

Kararmış gözlerimi Taehyung'un gözlerinden ayırmadan onu kendime çektim ve yatağa genişçe uzandım.

"Ben senin eşin olmak istiyorum."

Taehyung onun için araladığım bacaklarımın arasındaki yerini alırken, sözlerimle kendisini şehvetin göbeğine atan bana yoğun, karanlık ve yok edecek kadar ezeli duran duygularıyla bakıyordu. Susamışçasına dudaklarının üzerini diliyle sıyırıyordu. Tüm vücudum onunla olmak ve iç içe geçmek istiyordu. Onunla bedenen dans etmek istiyordum, tıpkı ruhların bir aşk arenasın da sarhoş olarak dans ettirdikleri gibi.

"Bu sefer kaçmayacağım, bana olan hislerinden saklanmayacağım, çünkü yarınlardan emin değilim." Sözlerim onun aklını başından alıyordu. Ve tüm sessiz ihtişamıyla aslında beni daha çok konuşmaya ve daha fazlasını söylemeye itiyordu ve ben bu içimde tutamadığım duyguları tek seferde söylenmeye niyetlenmiş gibi ona duyduğum tutkuyu, yanaklarım yanıyor olsa da söylemeye devam ediyordum. Jungkook, elini ellerine geçirirken. "Dudakların öpmesin dudaklarımı." Diyerek dudaklarına yaklaşırken. "Ve ben kıyamet kopacaksa bile seninle olmak istiyorum," diyerek kasıklarımı onun kasıklarına sürtüp dudaklarının bana uzanmış dallarını yakalayıp öpmeye başladım.

Son gücüyle terli alnını, benim gibi terleyen bedenimi göğsümün üstüne yasladı. Bacaklarım acıdığı için kendimi kasmama izin vermedi ve tüm sorumluluğu Taehyung üstlenirken, onun içime her girip çıktığında tüm bedenim sarsılıyor ve saçları nemlenmiş olmasına rağmen olduğu yerde dalgalanıyordu. Ve ben o asi siyah tutamların altında duran güzel iri kırmızı gözlerinin esiri iken deliriyordum. Çünkü aynı şekilde kendi gözlerimin de değişmiş olduğunu biliyordum.

Öylesine darmadağınık kalmıştım ki, dayanamadım. Sevdiğim adam böylesine kendinden geçiyorken dayanamadım. Gözlerimin acısı öyle bir kilitlenmişti ki açamıyordu da arada bir orayı Zordu orayı açıp, açtığı yerin içini dışa sermek. Ve o gözlerimdeki yaşlarla, aşkın yaşlarıyla boğularak nefes alıyordum Sendeleniyordum. Ama güç o birbirimize kavuştukça tam oluyordu. Bir diğeri olmadan eksikmişçesine bir bütünmüşçesine uyumlu hissediyordum ve artık birimizden biri diğerinden gittiği müddetçe hep eksik kalacaktık.

Bununla boynuna sarıldım. İhtimalim olsa alıp saklayacaktı kendi köhneme. Bu yüzden tek bir göğsü kalmıştım bedenimde bana ait. Kendisine bile yetemeyen kalbim kalmıştı, onun için gümbürdeyen kalbim. O kalbin yorgunluğu ile cennet baharının kokusuna çekildim. Ve o boynumun sınırlarında, içimde kabaran iriliği ile duraksadı. Rızamın olacağını bilmesine rağmen okşarcasına söyledi isteğini.

"Seni mühürlemek istiyorum. Tam şu anda. Kasıklarının altındaki cenneti yutmak isterken."

Ve her şeyimle izin verdim. Onun olmaya. Aşk yarı yarıyadır ve biz tamamlanacaktık. O dudaklarını boynumu ısırmadan önce öperken, ben bu kutsal anımızı asla bir gün olsun düşünmeden yaslamayacaktım başımı yastığa. Çünkü o benim yıllar boyu aradığım ve en sonunda acılarımın içinden bulup çıkarttığım aşktı. Bu saatten sonra izin vermeyecektim, bu aşkı ellerimden söküp almasına.

Ben aileme sahip çıkacaktım.

Onun ailesine tezat, yapacaktım bunu seve seve.

Dilerim.

Bölümün sonu.

son dk bir bokluk yapacakmışım gibi bir his... de git başımdan, öldürür beni bu okuyucular :)

-smut yazasım yok, Vex dışında yazamıyorum şaka mı??

Ben Nicotesy, sınır geçince görüşürüz :)

Loading...
0%